30 Nisan 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TERÖRÜN FİNANS KAYNAKLARİ, ABD VE BATI

Cahit UYANIK 

Terörle mücadele sadece özel tim yetiştirip silahlı çatışmaya girmekle olmuyor. Terörün finansman kaynaklarını kesmek en önemli olgu. Terör örgütleri finansmanlarını uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve uyuşturucu yapımında kullanılan kimyasal maddeleri alıp satarak sağlıyor. Bu nedenle terörle mücadelede girilen yeni dönemde ülkelerin uyuşturucu kullanımı ve silah üretimini sıkı sıkıya kontrol etmelerinin yanı sıra kimyasal fabrikaların denetiminde de yeni önlemleri devreye sokmaları gerekiyor. Bu ise Batı'da bu sektörlerden geçimini sağlayan büyük bir kitlenin işsiz kalması demek. 

Yani başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin terörün kaynaklarını kurutmak konusunda öncelikle kendilerine çeki-düzen vermeleri zorunlu. Çünkü terör örgütleri Batı'nın zenginliğini kendisine yönlendirmek için uyuşturucuyu kullanıyor. Buradan kazandığı parayla ise Batı'dan tekrar silah ve uyuşturucu hammaddesi alıyor. Anlayacağınız al gülüm-ver gülüm tarzı bu illegal ticaretin bitmesi gerekiyor.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KÖTÜYE EVRİLMEK

Cahit UYANIK 

Olacağı buydu. Yıllar önce bankacılık sektörünün gelip gelebileceği noktanın bu olduğu söylendiğinde 'üç maymun oyunu' oynayanlar, şimdi ne düşünüyorlar acaba? Devlet, içine düştüğü kamu finansman krizinde her söylediğini dinlediği ve her istediğini kabul ettiği bankacılık sektörünü zor günlerin eşiğine getirdi bıraktı.

Sektörün her talebine yumuşak yaklaşan devlet baba, gittikçe asileşen bazı evlatlarının kulağını çekemiyor bile... Sadece borcunu-harcını üstleniyor. Devlet Eski Bakanı Taner'in sözüne bakılırsa daha böyle bir düzine evlat var. "Babacığım borcunu-harcımı üstlensin" diye taklalar atıyorlar. Hani borçları da çay-kahve borcu gibi olsa... Kimisine 250, kimisine 300 milyon dolar pompalayarak 'tahsil edildi' damgası vurulabilecek cinsten borçlar...

Başbakan Mesut Yılmaz'a geçen hafta düzenlediği basın toplantısında yöneltilen ilk soru "Ne olacak bu kamu bankalarının hali?" mealinde bir şeydi. Yılmaz, her zamanki pozları ve 'sade suya tirit' bir cevapla soruyu geçiştirdi. Oysa Yılmaz, hafta sonunda kamu bankalarının sayısının bir tane daha artacağını çok ama çok iyi biliyordu. Burası Türkiye. Sorular cevabın içine gizlenmiş; cevaplar yeni soruları içinde barındırıyordu.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ŞEFFAFLIĞIN Ş'Sİ PROBLEMİ

Cahit UYANIK 

Başbakan Bülent Ecevit'in rahatsızlığı, Türkiye'de uygulanan ekonomik programın henüz tüm yönleriyle hazmedilemediğini gösterdi. Yoksa tam bir poker ustası pozu takınan ve sinirleri cımbızla alınmış gibi görünen IMF Türkiye Masası Şefi Juha Kahkonen 'diazem' yerine geçecek açıklamalar yapar mıydı? Ecevit'in hastaneye yatırılması, deney tüpleri içinde kuzu kuzu duran ancak el dokundurulmayan bazı sıvıların (problemlerin) sertlik derecesini ortaya koyan bir turnusol kağıdı görevi de gördü.

İlk problem dalgalı kur ile şeffaflık arasındaki doğrusal ilişkinin bir türlü anlaşılamamış olması. Dalgalı kur, tüm kur sistemleri içinde belki de en hassası ve siyasetçilere endeksli olanı... Ülkeyi yönetenler ne kadar şeffaf davranıp her karar ve davranışını camdan bir toplantı odasının içinde icra ederse o kadar iyi. Politikacıların ülkenin iç borç stokunun üçte ikisinin dövize endekslenmiş bulunduğunu, dolardaki bir zıplamanın otomobillerdeki sol ayna gibi sürekli takip edilen faiz dışı fazla hedefini tehlikeye atacağını bilip buna göre davranmaları gerek. 

29 Nisan 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / IMF'NIN 2 KRİTİK GÜNDEM MADDESİ

Cahit UYANIK 

Yine IMF'li günler başladı. IMF'nin pek zahmetsiz geçen 9'uncu Gözden Geçirme ziyaretinin ardından bu defa, hayli tartışmalı bir hafta bizi bekliyor. IMF'nin bu ziyarette bakacağı iki şey var: 2002 Yılı Bütçesi ve enflasyon hedeflemesi.

2002 Yılı Bütçesi öyle hazırlanmalı ki Türkiye'yi yüzde 6-7'lik küçülmeden yüzde 4'lük büyümeye götürebilsin. Bütçenin zorluğu sırf kamu finansman dengelerinin bozuk olmasından kaynaklanmıyor. Bu sefer ekonominin de dengesi bozuk.  Kapanmış işletme ve şirketler, sokaktaki milyona yaklaşan işsizler ordusu,  daralmış iç ticaret hacmi ve gözlerinin feri sönmüş ithalat... Bütün bunlar devletin en büyük umudu bağladığı gelir, kurumlar, KDV ve dış ticaret vergilerinin çok fazla artmayacağının işareti. Kamu maliyesi kitaplarında 'otomatik istikrar mekanizması' olarak adlandırılan bu vergiler, şimdi tersine işlev görüyor.

Ama öbür yandan devletin masraflarında en küçük bir azalma yok. Özel sektör işten çıkarmalar bir yana çalışanlarının maaşlarında indirime giderken, memur zamları göz kamaştırıyor. Ancak devlette çalışan sayısında ne azalma var ne de çalışanların veriminde en küçük artış... Yine devlet dairelerinde vatandaşa eziyet gırla gidiyor. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MUHTIRA DEĞİL AMA...

Cahit UYANIK 

Aslında Ankara 20 gündür darbe yiyor, darbe içiyor, darbe uyuyordu. Şubat ayı sonundan beri askerlerin hükümetin irtica ile mücadelesinden memnun olmadığı yönünde kulislerde yapılan değerlendirmeler; Mart ayı ortasındaki karşılıklı restleşmeye kadar gitti. Askerin geçen Cuma akşamı yaptığı açıklamanın tarz itibarıyla 'muhtıra' olup olmadığı ve ortamın yumuşayıp  yumuşamadığı yazımızın esas konusu olacak.

Önce 20 Mart Bildirisinin gelişimini ele almakta fayda var. Şu anda kuvvet komutanlarının hepsi, bu görevlerindeki yedinci aylarını doldurmuş durumdalar. Genelkurmay Başkanı ise görevdeki dördüncü yılını sürüyor. Karadayı'nın geçen hafta ortasında yaptığı komuta kademesinin arasına nifak sokulmaya çalışıldığı yönündeki açıklaması da bu çerçevede değerlendirilmeli. 

20 Mart'ta yayınlanan ve 4 kuvvet komutanının da altında imzasının bulunduğu bildiri, askerin emir-komuta zinciri içinde görevini sürdürdüğü ve aralarında  bir saflaşma olmadığını kanıtlamak açısından kritik önemdedir. Bu toplantı, MGK'nın asker kanadının bir araya gelerek ve kamuoyuna ortak bir bildiri yayınlayarak yaptığı bir toplantı olması açısından da dikkatle not edilmelidir. 

28 Nisan 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 10 PUANLIK UZMANLIK SORUSU

Cahit UYANIK 

Türkiye'de 'kaynak' sözü siyasetçilerin diline ilk kez Refahyol Hükümetinde pelesenk oldu. Erbakan Hocanın 'Davul tozu minare gölgesi' cinsinden ülkeyi kurtaracak kaynak paketleri iktisat literatürünün ancak hayal tacirliği bölümüne yerleştirilebilir. Hayali kaynaklar sebebiyle 1997 yılında 'sıfır' açıkla bağlanan bütçenin Türkiye'ye hediyesi, askeri ihtilalin kıyısından dönülmesi, post-modern darbe günleri ve yüzde 99'luk enflasyon olmuştu. 

Daha 4 yıl önce ülkeyi maceradan maceraya sürüklemeye niyetli bu iktidarın ortaklarından biri ve diğer ortağının hizip başının Türkiye'de şimdilerde 'umut' olmaya başlamasını acaba neye bağlamalıyız? Herkesin cevabı bilerek 10 puan kazanmayı garantileyeceği bu uzmanlık sorusunun cevabı, 57'inci Hükümettir. Yalnız bu hükümetin hakkını yemeyelim. Aylardır sözü edilen paketten çok gerçekçi iki kaynak çıktı: Zam ve vergi. Zaten Türkiye'de kaynak denilince akla gelen iki şey bu iki sözcüktür. Siyasetçilerimiz, sorunlara çözüm bulmaktansa gelecek seçimi garantileyecek işlerle uğraştıkları için, ülke ekonomisi  bir türlü sağlıklı ve gerçekçi kaynaklarla donatılamaz. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ÜST KURUL GEYİKLERİ

Cahit UYANIK 

Yeni oluşturulacak Devlet İhale Kurumu (DİK) için kulis çalışmaları 'histeri' boyutuna varmış. Yıllarca Maliye'de çalışmış, daha sonra hasbelkader milletvekili olmuş ama bir sonraki seçimde parlamentoya girememiş isimler Bakan Bey'i yakın takibe almışlar. İsmi bende saklı olan eski milletvekillerinden biri "Evde canım sıkılıyor" deyip duruyormuş. Kulislerde DİK'in ANAP'lılardan oluşturulacağına kesin gözüyle bakılıyormuş. "Kaptırdık güzelim Kurulu ANAP'lılara" diyormuş diğer koalisyon ortakları...

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ise Kavaklıdere'deki ihtişamlı eski İş Bankası Genel Müdürlüğü binasını satın almak istiyormuş. "Kiracılıktan bıktık vallahi" diyen BDDK'nın üst düzey yöneticilerinin makam arabaları da ithal olanlarla değiştirilmiş. Bunun için yurt dışına Devlet Malzeme Ofisi (DMO) aracılığıyla oluk oluk döviz akıtılmış. Elin ağzı torba değil ki çekip büzesin... BDDK'nın yeni başkanı eski başkanın adamlarını teker teker kurumdan uzaklaştırıyormuş. Bunların çoğu Maliye Bakanlığı kökenli bürokratlarmış. Nasıl olsa, en son çıkarılan Bankacılık Yasasında bu kişilerin eski kurumlarına dönebilmesine ilişkin bir özel madde konulmuştu. Problem olmazmış.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ECEVİT HERKESİ RAHATLATTI

Cahit UYANIK 

Başbakan Bülent Ecevit'in dün düzenlendiği basın toplantısı birçok sorunun cevaplanması açısından önemliydi. Herşeyden önce Ecevit'in sağlık durumunun gittikçe kötüleştiği ve yataktan kalkamadığı yönündeki söylentiler boşa çıktı. Ecevit, Mayıs sonundaki hükümetin üçüncü yılı nedeniyle yaptığı basın toplantısına göre daha sağlıklı ve zinde görünüyordu. Neredeyse hiç dil sürçmesi yapmadı. Zihni açık ve netti. 

Aynı anda yöneltilen birkaç soruyu hafızasında tutup sırasıyla cevap verdi. Araya girip soru yöneltmek isteyen gazetecileri bekletip, soruların arada kaynamasına izin vermedi. Yani dünkü basın toplantısında inisiyatif tamamen Ecevit'in elindeydi. Bu tablo, Ecevit'in sağlık açısından emin ellerde olduğunu ve tedavisinin doğru yönde ilerlediğini gösteriyor.

Ecevit'in dünkü basın toplantısının bu hafta ekonomik dengelere olumlu yönde yansıyacağını söyleyebiliriz. Çünkü tüm piyasa oyuncuları Cuma ve Cumartesi günü boyunca yayılan söylentilerin yalanlandığını gözleriyle gördüler. Ecevit geç de olsa sağlığı hakkındaki iddiaları şeffaflık silahı ile püskürttü. Tedavisinin birkaç hafta daha süreceğini belirterek, Haziran ayı boyunca yapılacak spekülasyonların da önüne geçti. 

27 Nisan 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BIYIKSIZ ÜLKÜCÜLER - BIYIKLI YABANCILAR

Cahit UYANIK 

Milliyetçi Hareket Partisinin (MHP) değişip değişmediğine ilişkin tartışmalar içinde beni en çok etkileyen şey 'Bıyıksız Ülkücü' söylemi oldu. Yaşı 30'un altında olanlar pek hatırlamaz; 1980 öncesinde bu ülkede bıyık meselesi çok önemliydi. Bıyık sarkık olunca 'ülkücü', pos bıyık olunca 'devrimci', badem bıyık veya dudağın üzerine taşmayan sünnet bıyığı olursa 'milli selametçi' olurdunuz. 

1980 öncesi gazete arşivleri sırf bıyık şekli yüzünden dayak yiyen, kurşun sıkılan, bıçaklanan, işkence edilen insanların garip öyküleriyle doludur. Gülmeyin ama bıyık şekilleri 'fraksiyonlara göre' ayrılmak üzere iken 12 Eylül Darbesi geldi. O günler, henüz bıyık konusundaki geleneksel görüşlerinden taviz vermeye hazır olmayan Türk erkeği için gerçek bir kabustu. İnsanların savunduğu düşünceye uygunluk gösteren biçimde bıyık bırakması adeta ön koşuldu. Türkiye, 1980'den sonra birçok açmazını aştığı gibi bıyık şeklini de takıntı konusu yapmaktan vazgeçti.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KURTARACAĞIZ AMA KİMİ VE NEDEN?

Cahit UYANIK 

Geçen hafta Türkiye'nin geleceği açısından kritik önemdeydi. Enflasyonda son 21 yılın en düşük Mart ayı enflasyonu açıklandı. Yaklaşık 13 aydır çekilen sıkıntıların ardından belki de ilk umut ışığı bu rakamdı. Her ne kadar düşük enflasyonun geri planında 'talepsizlik' olduğunu hepimiz biliyor olsak da, kafalarda 'acaba' sorusu belirdi. Acaba Türkiye, hem enflasyonu düşürüp hem büyümeye geçebilir miydi?

Başını özellikle TOBB'un çektiği iş dünyasına bakarsanız; devlet bir an önce mali disiplini gevşetip, faiz dışı fazla hedefinden taviz verip, piyasalara para pompalayarak ekonomiyi canlandırmalı. Yani önce talep oluşmalı, ardından arz yani üretim ve ekonomik büyüme onu izlemeli. 

Bu model bize yabancı değil. 1994 ve 1998'den sonraki krizlerde yapılan da buydu. Ancak sonuç pek de iç açıcı olmadı. Ekonomi 3-4 yılda bir girdiği devrevı küçülme sendromundan kurtulamadı. Devlet, bu politikalar sonucu ekonomik büyümeyi finanse etmek için yaptığı harcamalar yüzünden tüm vergi gelirlerini bile ödese faiz yükünü karşılayamayacak hale geldi. Üstelik yüksek fiyatlı destekleme alımları, çok düşük faizli krediler, bol keseden memur ve işçi zamları, gittikçe şişen kamudaki istihdam ve verimsiz yatırımlar; piyasaların aradığı en önemli şey olan 'doğru sinyaller'e parazit yaptı. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YENİ YILDA YENİ YAKLAŞIMLAR

Cahit UYANIK 

Türkiye, 2001 yılına bugün giriyor. 10 günlük bayram ve yılbaşı tatilinin mahmurluğu ülkenin üstünden kaç günde kalkar bilinmez. Ama 2001 yılının 2000'den daha zorlu geçeceği kesin. Bu nedenle 10 günlük tatil mahmurluğunu önümüzdeki günlerde arayacağız. Ama tatil konusunda fazla kendinizi sıkmanıza gerek yok. Çünkü 5 Mart'ta başlayacak Kurban Bayramında 9 günlük bir tatilin yeri şimdiden yapılmaya başlandı. 

Türkiye çalışmaya ve üretmeye muhtaç bir toplum. Yeterince üretemeyen bir ülke olduğumuz kişi başına 2 bin 900 dolara inen milli gelirimizden belli. Bu yersiz ve uzun tatiller ülkenin üretim gücünü daha da azaltıyor. Belki de Türkiye'nin önümüzdeki yıl kendisini bir tatil reformundan da geçirmesi gerekiyor. Yazımızın başlığına uygun olarak yeni yılda yeni yaklaşımların hakim olabilmesi için, belki de tatil birleştirmelerinin yasaklanması gerekiyor. 

Geçen haftaki yazımızda IMF'ye verilen Üçüncü Ek Niyet Mektubuna değindikten sonra hükümetin iyice artan sosyal çatışmaları yatıştırmak için bir sosyal paket açması gerektiğinden bahsetmiştik. Yazımıza Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün'den olumlu tepki geldi. Aygün bize gönderdiği yazıda şöyle diyordu:

26 Nisan 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DEMOKRASİ CENTİLMENLERİ

Cahit UYANIK 

Bugün 'Ertesi Gün'... Dünyadaki ciddi siyasetçilerin nadiren şapkayı önlerine koyup da düşündükleri kısa zaman aralıklarından birisi. İngiltere'de Margaret Thatcher, Almanya'da Helmut Kohl böylesi bir günün ardından parti genel başkanlığı veya siyasetten çekilmişlerdi. Sonuç? Ne İngiliz Muhafazakar Partisi battı ne de Alman Hristiyan Demokrat Partisi... Yeni liderler seçerek yollarına devam ettiler. Türkiye artık bu tür 'Demokrasi Centilmenliği' örneklerini yaşayacak olgunluğa erişti mi? Bekleyip göreceğiz. Bunun için noter kefaleti, hatır-gönül senedi gibi basitliklere hiç gerek yok.

Tüm siyasi parti liderlerinin iddiası ortada. Yaklaşık bir aydır süren seçim kampanyasında rakiplerinin hiç birisiyle tartışmayarak, her gece televizyon televizyon gezerek kendilerini açıkça ifade imkanı buldular. Ne sorgulama yeteneği yüksek gazetecilerin karşısına oturmayı kabul ettiler ne de usta açık oturum yöneticilerinin bıçaktan keskin sözlerine maruz kaldılar. Seçmen, sakin kafayla hepsini dinledi. Söylenmeyen tek şey kalmadı. Provokasyon ve açık oturum goygoyculuğu yapılmadan, neredeyse eşit koşullarda seçime gidildi. Hatta bazı televizyonlar ajitasyona bile alet oldu veya edildi.

25 Nisan 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / '7 TOPLUMSAL GÜNAH'IN ANALİZİ

Cahit UYANIK 

Geçen Cumartesi günü gazetelerini açanlar Türkiye ekonomisinin 1999 yılında, istatistik bilimi ile tanıştığımızdan bu yana hesaplanabilen en yüksek küçülme oranını yaşadığını öğrendiler. Her zamanki tavrımızla hemen suçlu aramaya başladık. Marmara ve Düzce depremleri, Rusya Krizi, ekonomi yönetimindeki beceriksizlikler, siyasi istikrarsızlık, erken genel seçimler akla ilk gelen günah keçileriydi. 

Oysa aynı gün bazı gazetelerde Başbakan Bülent Ecevit'in Hindistan gezisinde kendisine hediye edilen bir afişle objektiflere verdiği poz gözlerden kaçmadı. Afişte Hindistan'ın kurucusu Mahatma Gandi'nin dile getirdiği '7 Toplumsal Günah' yer alıyordu. Türkiye'nin yıllardır yaşadığı sorunları bir çırpıda özetleyen bu özlü sözler dizisi, neden yüzde 6,4 oranında küçülüp fakirleştiğimizin de evrensel bir dille ifade edilmeseydi. Gandi'nin dikkat çektiği '7 Toplumsal Günah' şunlardı:

İlkesiz siyaset,

Emeksiz zenginlik,

Vicdansız haz,

Niteliksiz bilgi, 

Ahlaksız ticaret,

İnsaniyetsiz bilim,

Özverisiz ibadet.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DOKTOR FIKRASI GİBİ...

Cahit UYANIK 

Bankacılık sektörümüzün durumu, bir iyi bir de kötü haberi aynı anda veren doktor fıkralarına benzedi. BDDK Başkanı Engin Akçakoca'nın bahsettiği enflasyon muhasebesinin banka bilançolarında yaratacağı 'stok düzeltimi' etkisi aynı anda iki işe yaradı. 

Birinci olarak; 1970'ten sonra bilançoya giren sabit kıymetlerin gerçek değerlerinin eklenmesiyle banka sermaye yeterlilik rasyoları aldı başını gitti. 'Bankaların Bankası BIS'in yüzde 8'lik uluslararası sermaye yeterlilik rasyosu ne kelime... En mütevazı banka yüzde 20 sermaye rasyosu açıkladı. BIS'in yakında bizim gibi ülkeler için koyacağı yüzde 12'lik sermaye rasyosunu da solladık. Maşallah ki maşallah...

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DÜYUN-İ UMUMİYE'YE DOLU DİZGİN

Cahit UYANIK 

Geçen Pazar akşamı IMF'den gelen geniş bir heyet Ankara Esenboğa Hava Limanına indiğinde herkesin kafasında şu soru vardı: Bize ilave destek verecekler ama karşılığında ne isteyecekler? Çok fazla kafa yormaya gerek kalmadı, Çarşamba sabahı herşey ayan-beyan ortaya çıktı. Devlet,  bankaların geçmişteki ve gelecekteki dış borçlarının hepsini garanti altına almıştı. 

Böylece 6 yıl önce tüm tasarrufları garanti altına alarak bankacılıktaki aksak rekabet koşullarını iyice altüst eden devlet, bu kararıyla sektörde yabancı egemenliğinin kapılarını ardına kadar açmış oldu. Artık Türk bankası imiş gibi görünen yabancı kontrolü ve tehditi altındaki bankalar dönemi açıldı. Nasreddin Hocanın deyimiyle parayı veren düdüğü çalacak; yani parayı veren yabancı banka, yerli bankaya istediği şartı dikte ettirebilecek.

Osmanlı'da da herşey böyle başlamıştı. Sarayın ve devletin önü alınamaz harcamaları, yabancı bankerlerden alınan küçük borçlarla kapatılmaya çalışılmıştı.  Ama bir borçlanma başka bir borçlanmayı getirmişti. Devlet, gün gelip o kadar acze düşmüştü ki, tamamen yabancıların kontrolündeki Genel Borçlar İdaresini (Düyun-i Umumiye) kabul etmek zorunda kalmıştı. Düyun-i Umumiye, 1800'lü yılların ikinci yarısında yaşanan ön-globalizm çağında, gözü doymaz dünya finans çevrelerinin politikalarının dikte ettirildiği bir yapılanmaydı.

24 Nisan 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 2000'E GİRMEK

Cahit UYANIK 

Türkiye yeni binyıla, yeni bir başlangıçla giriyor. Cuma gecesi yarısından itibaren bir 'destek' yani 'stand by' ekonomisi olduk. Bu yeni başlangıçtan beklediklerimiz belli. Ama yeni başlangıcın neler götüreceğini şimdiden kestirmek zor. 

Umumi manzara pek hoş değil. Ülkeyi yönetenler, sorunların önemli bir bölümünün yabancı destekle çözülebileceğini kabul etmiş durumdalar. Yönetenleri böyle davranmaya iten sebepler ise ortada. 50 yıldır demokrasiyi ve serbest piyasa ekonomisini 'istediğini yapabilmek' olarak algılayıp aynı kafa yapısına sahip temsilcileri Meclis'e göndermişiz.

Devlet, toplumsal uzlaşmayı sağlayan ve ona hizmet eden bir yapıdan, menfaat dağıtım mekanizmasına dönüşmüş. Dağıtılan her menfaat, gelecekte daha bağımsız ve özgür karar alma hakkımızı biraz daha kısıtlamış. Enflasyon, her türlü gizli melanete kılıf haline gelmiş. Hal böyle iken 'Her halk, layık olduğu rejimi bulur' sözüne hak vermemek mümkün değil. Yavaş yavaş yuvarlandığımız menfaat çukurundan 2000 yılı boyunca çıkmaya çalışacağız. Açıkçası stand by'la birlikte Türk halkı olarak yabancı desteğe muhtaç olduğumuzu milletçe kabul etmiş durumdayız.

23 Nisan 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / PAZARTESİYE UYANIRKEN...


Cahit UYANIK 

Türkiye bu sabah yeni bir Pazartesiye uyanacak. Büyük ihtimalle Siirt'ten milletvekili seçilecek olan Recep Tayyip Erdoğan, siyasi kariyerinin son 3-4 yılında yaptığı her harekette olduğu gibi yine önemli tartışmaların odağına oturacak. 

Acaba Erdoğan başbakan olabilecek mi? Cumhurbaşkanı, geçen hafta Katar'ın başkenti Doha'da istifa edeceğini açıkça söyleyen Abdullah Gül'ün bu tasarrufuna izin verecek mi? Yoksa Sezer, mevcut hükümetin devamını mı isteyecek? Varsayalım bu sorulara Erdoğan açısından olumlu cevaplar verildi... Bu defa da 59'uncu Hükümetin durumu tartışmaya açılacak. Kabinede değiştirilecek bakanlar olacak mı? Olacaksa bunlar hangileri ve neden değişecektir? Yeni hükümet, zaten tezkere ile kalp spazmı geçiren AKP'deki dengeleri iyice bozabilecek mi?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / COTTARELLİ'NİN VERDİĞİ İKİ MESAJ

Cahit UYANIK 

IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli'nin olaylı Türkiye ziyaretinin ardından Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp'le düzenlediği basın toplantısı bahar havasında geçti. Ancak Cottarelli, ekonomi yönetimine satır aralarında bazı mesajlar da verdi.

Cottarelli'nin üstü kapalı şekilde dile getirdiği ilk endişesi, 2001 bütçesiyle ilgiliydi. Demiralp, Cottarelli'nin ziyaret gündemini anlatırken 2001 bütçesine hiç değinmedi. Oysa Cottarelli, daha ilk cümlesinde sebeb-i ziyaretlerinden birisinin 2001 bütçesi olduğunu söylemekten çekinmedi. 

Doğrusu Cottarelli'nin ziyaretinden önce, bürokratların da ajandasında 2001 bütçesine özel bir bölüm ayrılmıştı. Ancak IMF ile ilişkiler konusunda aksak bir ritm tutturan Maliye'nin tavırları hesaba katılmamıştı. İhtimaldir ki Maliye Bakanlığı da 60-65 katrilyon aralığına oturmuş 2001 yılı ödenek taleplerini nasıl edip de 45-50 katrilyon bandına çekeceğini henüz hesaplayamamıştı. Hal böyle olunca 2001 bütçesi görüşmelerde fazla ele alınmadı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / VATANDAŞIN SAĞDUYUSU VE DERVİŞ

Cahit UYANIK 

Kemal Derviş, Türkiye'deki macerasının ilk 18 aylık bölümünü CHP ile noktaladı. CHP Derviş'e ön yargı ile yaklaşmadı. Derviş ise hiçbir zaman CHP'siz bir gelecek planlamadığını açıkladı. Derviş ile CHP arasındaki ilişkilerin samimiyeti konusunda şu anda ne söylense boş. Bu ilişkinin nereye gideceğini gelecek zaman gösterecek. Derviş şu anda baraj altı olan bir partinin, seçimlerde birinci veya ikinci olmasına yardımcılık misyonuna soyunmuş görünüyor. Karşılığında da seçimler sonrası oluşacak hükümette yeniden ekonominin sorumluluğunu üstlenmek istiyor. 

Peki Derviş'in CHP'ye getirisi olabilir mi? Yoksa Derviş aksi tesir yapıp CHP'nin oylarını daha azaltabilir mi? Günlerdir büyük siyasi gazetelerimizin yazarları Türkiye'yi gezip dolaşıyor. Ortaya çıkan sonuçlardan birisi, Derviş'in kararsızların oylarını etkileyebilecek bir isim olduğu yönünde... Derviş'e kızanlar da var. Ancak son tahlilde 200 milyar dolarlık borç yükünün yüzde 35-40'ının görev zararları ve banka hortumlamalarını kapatmak için devletin yaptığı borçlanmalar olduğunu vatandaş da çok iyi biliyor. Yaşanan bu durumda Derviş'in rolü ne? Tabii ki sıfır. Bu günahın vebali 1980'lerin sonuna yani Turgut Özal'ın izlemeye başladığı sıcak para politikasına kadar gidiyor, Vatandaş, bir film şeridi gibi gözünün önünde akıp giden olayların sorumlularını çok iyi biliyor. Onun içindir ki Geçmişteki olumsuzluklarda vebali-günahı olmayan isimlerden Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal ve elbette Kemal Derviş ön plana çıkıyor.

22 Nisan 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'CETERIS PARIBUS' DERVİŞ PROGRAMI

Cahit UYANIK 

Devlet Bakanı Kemal Derviş, Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını açıkladı. Açıklamanın hemen ardından çok çeşitli tepkiler ardı ardına sıralandı. Olumlu, olumsuz, umutlu, yeterli, yetersiz gibi... Toplum olarak Kasım ayından beri kötümser bir ortamda yaşadığımız için, negatif değerlendirmeler ön plana çıktı. 

Bız de programda var olanlardan çok, var olmayanları değerlendirmeye aldık. Kur hedefi, dış denge, net bütçe hedefleri, ek gelirler politikası gibi ayakların olmadığı gözlerden kaçmadı. Buna karşılık kamu bankalarının yeniden yapılanması ve bunların içine düştükleri finansman ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı, Fon bankalarına getirilecek çözümlerin ana çerçevesi, devlet harcamalarında tasarrufun genel gidişatı gibi konular ise sis perdesinin arkasından açığa çıktı.

Derviş'in programı nihayetinde bir enflasyonla mücadele programı. Ancak bu programı bir öncekinden ayıran şey, dinamik olması. Eski programın odağında kur hedefleri vardı ve herşey bunun etrafında dönüp duruyordu. Kura bağlı çalışan sektörleri ve kurumları büyük risklere atabilecek bu programın tek şansı, iyi yöneticiler tarafından götürülmesiydi. Ancak Türkiye bunu başaramadı, ekonomi yönetimini ehil ellere teslim edemedi. Bürokrat ile siyasetçi arasındaki bağ bir türlü kurtulamadı. Ekonomiden sorumlu olduğu söylenen siyasetçinin bürokrat kafasından kendini sıyıramaması, belki de iki ekonomik krizi hazırlayan en önemli etkendi. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SÜRÜKLENİP GİDERKEN GÖZDEN KAÇANLAR

Cahit UYANIK 

Türkiye, uzun yıllardır büyüyüp duran, zonklayan, sızlayan, zaman zaman ülkenin ateşini yükselten en önemli pislik odaklarından birisi olan yolsuzlukla mücadele ediyor. Yapılan mücadele bankalar, gümrük ve naylon fatura yolsuzlukları üzerine yoğunlaşmış durumda. Oysa bu cerahatı besleyen birkaç odak daha var. Bunlardan birisi de İhale Yasası ve devlet ihaleleri.

Devlet her yıl çok sayıda inşaat, onarım ve satın alım ihalesi düzenliyor. Bu ihalelerin sayısının 20-30 bin arasında değiştiği ifade ediliyor. Ayrıca ihale yapılmadan sadece teklif toplanarak yapılan işler de var. Türkiye gibi orta boy bir ülkedeki şirket zenginliğinin ve ticaret sicili körlüğünün arka planında da hep bu ihaleler var. Kurulan şirketlerin çoğu paravan, Devlet ihalesinde 'kalabalık' yapması için kurulmuş durumdalar. Devlet bu ihalelerin yasal dayanağı konumundaki 2886 Sayılı Kanunu değiştirmek için yaklaşık 10 yıldır uğraşıyor. Başka bir deyişle, ayak sürüyor. 

21 Nisan 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BÜYÜK LAF HASTALIĞI VE IMF

Cahit UYANIK 

Sonunda IMF ağzındaki baklayı çıkarttı. Haftalardır Ankara ekonomi kulislerinde tartışılan "Program bitince ne olacak?" sorusu da ilk ağızdan yanıtlanmış oldu. Türkiye Masası Şefi Moghadam, "Türkiye çok yüksek düzeyde IMF kaynağı kullandı. Program resmen bitse de, biz yine sizi sıkı takibe alacağız" deyiverdi. Böylece Kabinedeki ekonomiyle ilgili birçok bakana sorulduğunda önce uzun bir "Eveeettt"le başlayan, sonra da "Tabi IMF Türkiye'den gitmeli. Onlarla yeni bir program yapmak istemiyoruz" sözlerinin ne kadar yersiz, boş ve duygusal planda söylenmiş olduğu da anlaşılmış oldu. 

Peki IMF'nin bu tavrı nasıl yorumlanmalı? Basit bir bakış açısıyla bile 2003 yılı içinde 2004 yılı yüklü geri ödemelerini 2005'e erteleyen IMF'nin, zaten bu ülkeden ayağını çekmeyeceği anlaşılmalıydı. Verdiği borçların henüz üçte ikisini bile tahsil edememiş olan IMF'nin Türkiye'de daha yaptırmak istediği şeylerin bulunduğunu çoğumuz biliyorduk. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / OTOBÜSÜ KAÇIRMIŞ MİLLET VE SİYASİLERİMIZ

Cahit UYANIK 

Ünlü ozanlarımızdan Sabahattin Eyüboğlu'nun bir şiirinde  'Sen otobüsü kaçırmış bir milletin oğlusun" dizesi geçer. Cumhuriyet Devrimi'ne gönülden bağlı Eyüboğlu'nun dizesi o kadar derin sosyolojik anlamlar taşır ki, ciltler dolusu kitap yazılsa bu kadar büyük etki yapamaz. Çünkü Eyüboğlu, Anadolu'yu ve Anadolu insanını çok yakından tanıyan nadir sanatçılarımızdandı. Yaptığı sanatın toplumsal kökleri Anadolu toprağındaydı. Öyle ki sevdiğine 'Karadutum, çatalkaram, çingenem' diye sesleniyordu. Aşk, bundan yalın daha nasıl anlatılır? Eyüboğlu'nun kendi toplumuyla barışık özellikleri şiir ve resimlerine o kadar güzel yansımıştır ki sözlerle anlatılamaz.

ANAP Lideri Mesut Yılmaz'ın geçen Cumartesi günü DSP Lideri Bülent Ecevit'le görüşmesinden sonra yaptığı "Beni Yüce Divan'a gönderin, aklanayım" açıklaması rahmetli Eyüboğlu'nun dizesini aklıma düşürdü. Otobüsü kaçırmış milletin, otobüsü kaçırmış siyasi lideri!

Yılmaz gibi siyasette 15 yılı devirmiş, bu sürenin yarısını da siyasi parti lideri olarak geçirmiş bir figürün, yıllarca mücadele verdiği rakibiyle Yüce Divan konusunda anlaşmasının siyasi faturası olacağını mutlaka bilmesi gerekiyordu. 

20 Nisan 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 2000 BÜTÇESİ VE IMF'NİN ZİYARETİ

Cahit UYANIK 

Bu hafta Ankara'da ekonomiyle ilgili iki önemli gelişme yaşanacak. 2 Kasım'da IMF Masası Şefi Carlo Cottarelli başkanlığındaki heyet Ankara'ya gelecek. Hemen ertesi gün ise 2000 Yılı Bütçe Tasarısı Maliye Bakanı Sümer Oral'ın açış konuşmasıyla TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlanacak. Acaba bu iki tarihin kesişmesi bir tesadüf mü? Bence tesadüf değil. 

IMF, bütçenin görüşüldüğü süreçte Ankara'da olmak istiyor. Çünkü Plan ve Bütçe Komisyonu, Maliye'nin verdiği ödeneklerin artırılabildiği son platform. Bütçe, Genel Kurula indiğinde anayasa gereği ödenek artırıcı teklifler gündeme alınmıyor. Yani bütçenin Meclis iradesi ile en yoğun teması komisyon aşamasında oluyor. Onun için Plan ve Bütçe Komisyonuna Meclis jargonunda 'Küçük Genel Kurul' deniliyor.

Peki bütçe zorlukla oturtulduğu 46,9 katrilyonluk büyüklüğünün dışına taşabilir mi? Bütçenin Meclis'e sunulduğu haliyle çıkacağına herkes kesin gözüyle bakıyor ama bu kadar dar bir bütçenin komisyonda çok sert tartışmaları beraberinde getirmesi kimse için sürpriz olmayacak. Hele hele IMF Heyeti, Meclis'e uzaklığı birkaç yüz metreyle ölçülen Hazine, Merkez Bankası, Özelleştirme İdaresi, Devlet Planlama Teşkilatı binalarında boy gösterirken...

19 Nisan 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / POLİTİK BİR PORTRE

Cahit UYANIK 

Bugün size bürokratlıktan devşirme politik bir portre sunacağım. Bu yazı elbette, son görevi politikacılık olan bir isimden yola çıkılarak kaleme alındı. Ama siz kendi kafanızdaki herhangi bir isme de bu yazıyı uyarlayabilirsiniz. 

Efendim bizim rüzgar gülü, bürokratlıktan politikacılığa geçiş yapan isimlerin çoğu gibi tipik bir 'yes-man'dir. 'Yes' diyecek isimler değişir, o değişmez. Bu bürokrat tipi bize, serbest piyasa ekonomisinin hediyesidir. 'Yes' demek hep onun kazanç hanesine yazar.

Köşe dönen iş adamları gibi köşe dönen bürokratlar da Türkiye'nin bir gerçeğidir. İyi veya kötü, değişim başlayınca önüne herkesi katıp sürükleyebilir. Bu isimler rüzgarların sert esmeye başladığı, insanı hercümerç ile ikbal arasında nereye atacağının belli olmadığı zamanlarda, parmağını ıslatarak rüzgarın yönünü çok iyi belirlemeyi başarır. 

18 Nisan 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ÇOCUK GÖZÜYLE SİYASİ AHVALİMİZ...

Cahit UYANIK 

Rahmetli yazar Onat Kutlar'ın çok güzel bir öyküsü vardı. Kutlar, ilişkileri çok iyi gözlemleyen bir çocuk kahramanın, baba evinin büyük bahçesinin ortasında gelişen olayları analiz edip, doğrudan herkesin yüzüne söylemesini o güzel Türkçesi ile anlatmıştı. Söz gelimi çocuk, zamansız evi ziyaret eden misafirin yüzüne "Hadi sen kalk git bakalım. Çünkü şu anda şöyle şöyle bir olayın ortasına dalıverdin" demişti hatırladığım kadarıyla... Türkiye'deki siyasi ortam da Kutlar'ın çocuk kahramanına ihtiyaç gösteriyor bence...

Hatalar zinciri Başbakan Bülent Ecevit'in tedavi sürecinde başladı. Bir stajyer doktorun dahi bildiği kortizon kullanmanın getirebileceği yan etkiler göz ardı edilerek, Ecevit ABD seyahatine hazırlanıldı. Ankara kulisleri şimdilerde Ecevit'e normalin 4 katı kortizon verildiği söylentileri ile çalkalanıyor. Komplo teorilerinin baş rolünde hep Ecevit'in sağlık problemi var. Ama kim, bu söylentiler hakkında ne yapıyor belli değil. 

SOMON RENGİ KAĞIDA BASILAN SON GAZETE DÜNYA, TAMAMEN BEYAZ KAĞIDA DÖNDÜ

Cahit UYANIK 

Dünya Gazetesi... 

31 yıl aradan sonra ilk 2 ve son 2 sayfasını somon rengi kağıda basma geleneğinden vazgeçmiş...

İlgilenenler ve basın tarihi yazanların dikkatine sunulur...

(Bu yazı 21 Kasım 2019 tarihinde Twitter sayfamda yayınlanmıştır.)

17 Nisan 2024 Çarşamba

OKUDUĞUM KİTAPLAR / MAHFİ EĞİLMEZ'İN İLK ROMANI: İNFERİS

Cahit UYANIK 


Mahfi Eğilmez'in ilk romanı

Cinayet ve polisiye tarzdaki

İnferis'i okuyorum.

İlk izlenimim şöyle:

Katıksız ve harfi harfine...

'Mevzuata uygun' bir cinayet ve polisiye romanı bu...

(Bu yazı 06 Ocak 2022 tarihinde Twitter ve Facebook sayfamda yayınlanmıştır.)

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİDE "KELLE İSTERÜK" SESLERİ...

Cahit UYANIK 

ANTAKYA - Adana'ya ve Antakya'ya vardığımızda iki gündür yağan yağmur hız kesmişti. Tarım ve tarıma dayalı sanayinin yaşam bulduğu bu bölgede, kuraklık korkusu son yağmurla birazcık olsun hafiflemişti. Ancak insanların gelecekte ekonominin düzelmeyeceğine ilişkin korkuları yüreklerinde çok ağırlıklı bir yer tutuyordu. Kapanan kepenkler, "Ekonomi düzelecek mi?" cümleleri, işsizlik, el el üstünde oturan küçük esnaf ve sanatkar dolu çarşılar bu bölgede de değişmemiş.

TOBB'un Akdeniz Bölge Toplantısı, Kasım ayında başlayan mali ve ekonomik krizin faturasının kime çıkarılacağı konusundaki arayışların hızlanması açısından önemliydi. Hemen hemen tüm iş adamları, krizin bir yönetim hatasından kaynaklandığını düşünüyor. IMF 10 milyar dolar vererek krizi hafiflettiği için eleştiri oklarından nasibini almıyor. Hükümet de Aralık ayından bu yana iş dünyası ile giriştiği diyalog çabaları nedeniyle, birazcık da taleplerine resmen "Hayır" denmediği için sert eleştiriler almıyor. Özellikle Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ve Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp en sert cümlelerle eleştiriliyorlar. Kulislerde ise bu iki bürokrat 'IMF ağzı ile konuşmakla' suçlanıyorlar. 

16 Nisan 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ZORUNLU BİR ANIMSATMA

Cahit UYANIK 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) üyeleri büyük ihtimalle bu hafta belli olacak. Herkes biliyor ama benden hatırlatması... BDDK üyelerini şöyle bir tablo bekliyor:

● Sektördeki bankaların sayısı 70'e dayanmış. Ama hepsini toplasan bir Batılı bankanın aktiflerinin yarısına ulaşamıyor. Yani sektör henüz dış rakipleriyle serbest rekabete hazır değil. 

● Bakanlar Kurulunca verilen bankacılık lisanslarının neredeyse 20-25 tanesi 'siyasi' içerikli. Yani iktidardaki şu veya bu partiyi, gizli-açık destekleyen bazı gruplar en uygun fırsatta lisansı kapmışlar. Türkiye'deki her işte olduğu gibi bankacılığa da siyaset bulaşmış.

● Yerli olsun yabancı olsun tüm uzmanlar, Türkiye'ye 40 ciddi bankanın yeteceğini düşünüyor. Bu analizler önümüzdeki dönemde sektörün bir şekilde birleşme veya tasfiye sağanağına tutulacağını gösteriyor. Bu görevi şu anda devlet üstlenmiş vaziyette. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesinde 3 banka bulunuyor. Eski deyimle 64'lük, yeni Bankalar Kanununa göre de 14'lük banka sayısının ise bir düzineyi geçtiği artık sır değil. 

15 Nisan 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ BASİT HESAP - KARIŞIK SONUÇ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de son 6-7 yıldır yaşananlar, basit gibi görünen hesapların aslında karışık sonuçlara hizmet ettiğini gösterdi. Ve ne yazık ki 'basit hesap - karışık sonuç' ikileminden medet umanların hepsi, devletin finansal zafiyetini kullandılar. Finansal zafiyet, bazen Meclis'ten geçmeyen yasa kisvesi altında bazen de özelleştirme kumpası şeklinde kendini gösterdi. Biraz bilmece gibi oldu ama son olaylardan bir örnek çıkarabiliriz.

Devlet yıllar önce tüm dünyaya özelleştirme yapabildiğini göstermek istiyordu. Aynı günlerde Hazine'de dağ gibi banka izin başvuruları yığılmıştı. Basit bir arz-talep projeksiyonu yapıldı. 2'si tabela bankası olmak üzere 4 banka satışa sunuldu. "Nasıl olsa müşterisi var" diye düşülünüyordu. Bu bankalardan en fazla tanınan Sümerbank'ı, hiç tanınmayan bir iş adamı alıverdi. Çünkü banka ihalesinin perde arkasında tehditler ve ihale cinlikleri yaşanıyordu. Devlet, "Ak para, kara para fark etmez" diyen yöneticilere emanet olduğu için, ihale prosedüründeki söylentilere kulak tıkadı. 

14 Nisan 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ PAY DEFTERİ MİYOPLUĞU VE ÖZELLEŞTİRME

Cahit UYANIK 

Yaklaşık iki haftadır yaşananlar gösterdi ki, yolsuzluk ve soygun içgüdüsü sırf kamuya ve kamu çalışanlarına ait değil. Özel sektörde ve bankalarda da mide bulandırıcı yolsuzluk ve usulsüzlük olayları dönebiliyor. Niyet kötü ise pay sahipleri defterinde ne yazdığı önemli değil. İnsanlar, kendi itibarlarını ayaklar altına almak adına, kendi mallarını soyabiliyorlar. Sütlerine teslim edilen paraları çuvala doldurup kaçabiliyorlar. 

Bu ortamda yıllardır baş tacı edilen ve memleketin tek çıkış noktası imiş gibi gösterilen özelleştirmenin de yıldızı giderek sönüyor. Devlet bu güne kadar ikisi faal, ikisi de tabela bankası olmak üzere 4 bankayı satarak özelleştirdi. Bu işten kazandığı para 300-400 milyon doları bulmaz. Bu bankaları satmak için harcadığı zaman ve nakiti de hesaba katarsanız, rakam daha aşağılara doğru inebilir.

13 Nisan 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ESAS FAİLLERİ BULMALIYIZ

Cahit UYANIK 

Türkiye, yine 'ateşten günler' yaşıyor. Ortadaki ateşin kime ve nereye kadar uzanacağını kestirmek mümkün değil. Geçmişten bu yana 'destur' denilmeden yanına yaklaşılmayan isimler, DGM kapılarında süklüm-püklüm bekleşiyorlar. Yakında cezaevleri de bir hayli şenlenecek. Belki genel affı, sırf bu kişilere ranza boşaltmak için yasalaştırmak gerekecek. 

Amma ve lakin bu tablo eksik. Yapılan bunca soygun ve talanın siyaset bağlantısı olmaması imkansız. Siyasetçilerin bu soygunlara bizzat katılması elbette beklenemez. Ancak siyasetçilerin, hele hele iktidar mevkisindeki siyasetçilerin bazı şeyleri yapmaları kadar yapmamaları da soygun ve talana neden olabiliyor.

BDDK Başkanı Zekeriya Temizel, 10 gün önce düzenlediği basın toplantısında gözlerden kaçan bir zaman aralığı verdi. Temizel, 1997-2000 tarihleri arasında bankalarda yaşananların yarattığı mali tahribatın faturasının tüm operasyon bittikten sonra ortaya konulabileceğini söyledi. Yani Temizel, ilk bakışta görülebilen 10 milyar dolarlık kaybın boyutlarının büyüyebileceğini ima etti. Temizel'in ölçüp biçerek konuşan bir isim olduğunu hepimiz biliyoruz. O zaman, verilen 1997-2000 tarih aralığı acaba neyi ifade etmektedir? 1997 yılından bu yana iş başına gelen tüm hükümetlerin görev mevkisindeki isimler, yaptıkları kadar yapmadıkları için de töhmet altında değil midir?

12 Nisan 2024 Cuma

PROF. DR. OĞUZ ERGİN, YAPAY ZEKAYI VE YAPAY ZEKA MÜHENDİSLİĞİNİ ANLATIYOR: YAPAY ZEKA MÜHENDİSLİĞİ, ROBOT TASARLAMAK DEĞİLDİR

Prof. Dr. Oğuz Ergin

Cahit UYANIK 

Bu yıl ilk öğrencilerini kabul edecek olan TOBB ETÜ Mühendislik Fakültesi Yapay Zeka Mühendisliği Bölümü, tercih sürecindeki adaylar ve ailelerine tanıtıldı. TOBB ETÜ Tanıtım Günleri kapsamında bir sunum yapan Yapay Zeka Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Oğuz Ergin, giderek artan ve disiplinlerarası bilgilerle donatılmış veri analizcilerine duyulan ihtiyaç sebebiyle bu bölümü açmaya karar verdiklerini bildirdi. 

Geçmişte veri analizcisi ihtiyacının çoğunlukla bilgisayar mühendisliği alanından gelenlerle karşılandığını, ancak sektörlerin ihtiyaçlarının değişerek çeşitlendiğini gözlemlediklerini kaydeden Prof. Dr. Ergin, Yapay Zeka Mühendisliği Lisans Programını endüstri mühendisliği, bilgisayar mühendisliği ve finans alanlarından seçilen derslerle tasarladıklarını söyledi. Prof. Dr. Ergin, bu yıl bölüme 10 tam burslu öğrenci kabul edileceğini belirterek;  ABD’deki MIT’de de bu yıl Yapay Zeka Fakültesinin açıldığını ve okul yönetiminin bu alana 1 milyar dolar yatırım yapma kararı aldığını anımsattı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 4 AYDA 8 BANKA NASIL SATILACAK?

Cahit UYANIK 

Henüz 'Bismillah' dememiş olan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) moralini bozmuş gibi olmayalım ama "4 ayda 8 banka nasıl satılacak?" sorusunu sormak zorundayım. Belki biraz kötümserim fakat IMF'ye verilen taahhüt gereği bu bankaların 31 Aralık 2000 tarihine kadar satılması pek mümkün değil. Bunun için çok çeşitli gerekçelerim var.

Herşeyden önce bu bankalara ilişkin satış stratejisi önerecek olan McKinsey adlı danışmanlık kuruluşu raporunu bitirmiş değil. Aslında bu konuda kamuoyundan saklanan şeyler var. Çünkü bu şirket, raporunu Ağustos başında teslim etti. Hatta TMSF, bir açıklama yaparak bu gelişmeyi doğruladı. Çünkü IMF'ye verilen Ek Niyet Mektubuna göre hükümet, 15 Ağustos'a kadar bu bankalar hakkında bir satış stratejisi belirlemek zorundaydı. Bu gelişme olmadı. 

Yapılan spekülasyonlara göre hükümet, McKinsey'in raporunu beğenmedi. Bunun üzerine McKinsey raporu değiştirmek üzere Ağustos sonuna kadar süre istedi. Bu gelişme Devlet Bakanı Recep Önal tarafından resmen açıklandı. Rapor tartışması sayesinde hükümet, 8 banka hakkındaki zorlu kararı çiçeği burnunda BDDK'ya ve onun saygıdeğer Başkanı Zekeriya Temizel'e bıraktı.

11 Nisan 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BAŞKANLIK SİSTEMİ VE AVRUPA TRENİ

Cahit UYANIK 

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, geçen Cumartesi günü görev süresinin bitmesine yaklaşık 1,5 yıl kala bir basın toplantısı daha gerçekleştirdi. Demirel'in siyasetin kritik geçiş noktası 10 Ocak'ta seçim hükümeti kurmayacağına ilişkin açıklaması, ortalığı toza dumana boğdu. Demirel'in bu 'flaş' açıklamasının yankılarını dünkü gazetelerde bol bol okudunuz. Bu hafta boyunca da okuyacaksınız. Demirel'in tavrının Yalım Erez'e açık bir destek olduğu konusunda çoğu siyasi gözlemci hemfikir. Biz de bu noktada karınca kararınca Demirel'in tavrını yorumlamaya çalışacağız. 

Bunun için Demirel'in 'siyaset yasağı' kalktıktan sonraki siyasi geçmişini iki evrede incelemekte fayda var. 1) DYP Lideri ve Başbakan olarak Demirel, 2) Cumhurbaşkanı olarak Demirel. Aslında ikiye böldüğümüz bu süreci belirleyen şey, Demirel'in Cumhurbaşkanlığı ile ilişkileridir. Demirel, ilk evrede siyasete fazla bulaşmayan, otomatiğe bağlı süreçlere saygı gösteren bir Cumhurbaşkanlığı isterken; ikinci evrede tamamen tavır değiştirdi. Demirel'in ilk evreyi belirleyen en önemli sözü "Görevi bize vermezlerse gökkubbeyi başlarına yıkarız" olmalıdır. İkinci evrede ise Demirel'in kendi üstlendiği Cumhurbaşkanlığı makamını yorumlayışı, artık eski Demirel'den çok farklıdır. Demirel ikinci evreyi belirleyecek sözü de önceki günkü basın toplantısında sarf etti: "Görevlendirme izafidir". 

10 Nisan 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DÖVİZ ALIŞKANLIĞI VE ENFLASYONUN KADERİ

Cahit UYANIK 

Türkiye, 9-10 aydır ciddi bir enflasyonla mücadele programı uyguluyor. Program süresince cevap aranan sorulardan belki de en önemlisi şu: Enflasyon gerçekten düşecek mi? Fiyat artışlarının sür-git devam etmesi umutlarımızı azaltıyor, belki karamsarlığa düşürüyor. Her ayın 3'ü akşamında, geçmiş ayın enflasyonu belli olduğunda televizyon ekranlarında izlediğimiz çarşı-pazar görüntülerinde "Bana göre enflasyon düşmüyor. Her pazara gelişimde fiyatlar artıyor" diyen sokaktaki vatandaş, bunun en açık kanıtı. Enflasyon artık Türkiye'de ekonomik bir problem olmaktan çok, günlük yaşamdaki dengeleri kökten etkileyen bir psikoz haline dönüşmüş durumda.

Ama Enflasyonla Mücadele Programının ana felsefesi, yıllardır yaşanılan enflasyon olgusunun iyi analiz edildiğini gösteriyor. Türkiye'de enflasyonist bekleyişlerle döviz kuru arasında ciddi bir bağ var. Döviz ve dövizi baz alarak hesap yapma alışkanlığı yani 'dolarizasyon' toplumun vazgeçemediği bir davranış biçimi. Kitaplarda yazdığına göre döviz kuru, bir ülkenin ekonomisini diğer ülkelerin ekonomisi ile karşılaştırabilmek için geliştirilmiş bir mekanizma. Türkiye'de ise döviz kuru bu rolünün yanı sıra insanların tercih ve bekleyişlerinin ekonomiye aktarıldığı bir rol de üstleniyor. Oysa normal dengelerin sürdüğü bir ekonomide, bu rolü daha çok faiz oranları üstleniyor. Türkiye'de faiz oranı denilince ise akla devletin taze kaynak ihtiyacı ile siyasi risk ve belirsizliklerin ekonomiye ne kadar yansımasının beklendiği anlaşılıyor. Sonuçta ne döviz kuru ne de faiz, ekonomideki gerçek rollerini oynayamıyorlar.

9 Nisan 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KELEPÇEDE DEMOKRASİYİ BULMAK

Cahit UYANIK 

Çok uzun yıllar önce gazetelerde bir fotoğraf yayımlanmıştı: Zavallı bir çocuk, elleri zincirlerle kelepçelenmiş, iki yanında iki jandarma, başı öne eğik, üstünde mahkum elbisesi adliyede yürüyordu. Kimbilir hangi mahkemeye çıkacak ve acımasız katillerle iflah olmaz hırsızların oturduğu tahta sırada, sırtına alacağı hükmü bekleyecekti. 

O yıllarda biz gazeteciler sosyal sorunlara daha duyarlıydık. Fotoğraf büyütüldü. Fotoğrafı çeken meslektaşımıza ödül üstüne ödül verildi. O saniyelik enstantane ve küçük bir deklanşör tıklaması, uzun yıllardır ayak sürütülen çocuk mahkemeleri ve çocuk cezaevlerine giden yolu açtı. Türkiye'de hala çözüldüğü söylenemeyen sokak çocukları ve suçlu çocuklar sorunsalı da küçük bir aşama kaydedildi. Türkiye'de çocuklar mahkemeye artık kelepçe ile getirilmiyor.

Kelepçe meselesi yine gündemde. Hakkında soruşturma açılıp gözaltına alınan iş adamları, bürokratlar ve eski politikacılara kelepçe vurulmalı mı? Yoksa ellerini kollarını sallayarak savcının, hakimin karşısına mı getirilmeli? Batı'da benzeri suçlar için hakkında soruşturma yürütülenlere kelepçe vuruluyor mu? Polisler acaba kelepçelemeyi toplumsal bir linç unsuru olarak mı kullanıyor? 'Koluna girme' psikolojisi ile insanların sorgu sürecindeki direnci kırılmaya mı çalışılıyor? Kafalar her zaman olduğu gibi karışık. Sapla saman birbirine karışmış. Kimi öyle olsun diyor, kimi böyle...

8 Nisan 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ DETERJANLI SU VE KARA PARA

Cahit UYANIK 

Kerameti yasa dışı para ve ilişkilerden menkul işadamı E. E. bir 4X4 jipin içinde kiralık katile soruyor: "Filanca adamı 2 değil 1,5 milyon dolara öldürsen olmaz mı?"... Sanki çarşı pazara çıkmış da satış fişi pazarlığı yapıyor! 

E. E.'nin İ. B.'ndan aldığı ve kasasına giren nakit kredi miktarı 50-60 milyon dolar civarında. Ama kiralık katile bu kredinin yüzde 4'ünü teklif edebiliyor. İ. B., E. Z.''i devraldıktan sonra 20 milyon dolara yakın ek yatırım yaptı. Sırf atık su arıtma tesisine 10 milyon dolar harcadı. 

Koskoca banka bunun için kırk gözle ağlarken, 1,5 milyon dolar yeni yetme işadamı tarafından nasıl kolayca ödenebiliyor? Türkiye daha 6-7 yıl önce 'Başbakana özel uçak alınsın mı alınmasın mı?' tartışması yaparken, 30-31 yaşındaki bir işadamı 3 özel uçak satın alabiliyor. Acaba E., sadece İ. B.'nı dolandırarak mı debdebeli bir yaşama sahip oldu? E., kara para ve kayıt dışı para trafiğinde önemli bir köşe taşı olduğu için bu şatafatlı yaşamı sürüyor olamaz mı?

7 Nisan 2024 Pazar

EKONOMİ HİKAYELERİ/ KUZULARIN DERİSİ Mİ, KOÇLARIN YÜNÜ MÜ?

Rivayete göre Şam valisi Esat Paşa sıfırı tüketir ve hazine boşalır. Büyük sıkıntıya düşer. Danışmanları çare olarak Şam’daki dokumacılara fazladan vergi koymasını tavsiye eder. Bu tavsiye üzerine Esat Paşa danışmanlarına "Böyle bir vergi koyarsak ne kadar gelir elde ederiz?" der. "Elli veya atmış kese altın elde ederiz" derler. Bunun üzerine Esat Paşa "Bu insanlar zaten zar zor ayakta duruyor. Bu vergiyi nasıl ödeyecekler?" diye sorar. "Evlerindeki altınları ve mücevherleri satarlar Paşam” diye cevap verirler.

Esat Paşa “ Ben bu meblağı daha güzel bir yöntemle elde etsem nasıl olur?” diye sorar. Danışmanları sessizliğe bürünür. Ertesi gün Paşa müftüye bir davet göndererek gece gizlice buluşalım der. Müftü gece paşanın yanına gelir. Paşa "Müftü efendi! Bize ulaşan bilgilere göre özel hayatında şeriata aykırı davanıyor ve evinde gizlice içki içiyormuşsun. Bu durumu İstanbul’a bildirmem gerek. Ancak önceden seni haberdar edeyim dedim" der. Bunu duyan müftü efendi paşaya yalvarmaya başlar. İstanbul’a haber vermemesi için paşaya 1000 mecidiye vermeyi teklif eder. Paşa kabul etmez. Müftü iki katını teklif eder. Paşa yine kabul etmez. Sonunda 6 bin mecidiyede anlaşırlar. 

6 Nisan 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 0,1 KENTRİLYONA RAMAK KALA...

Cahit UYANIK 

Türkiye için artık 'yolsuzluk' denilen kavramda rakam boyutu önemini tamamen yitirdi. Yolsuzluk faturası muhasebeci deyimiyle sadece 'hesaben' işliyor. Aaaa, şurada da yolsuzluk yapılmış. Aç defter-i kebirdeki yolsuzluk bölümünü... Yaz tahtaya, alma gelecek yüzyıla... Kaç lira olmuş şu yolsuzluklar? 50 katrilyon mu, 60 katrilyon mu? Biraz daha zorlarsak yolsuzluk faturasını 0,1 kentrilyona çıkaracağız vesselam... Darısı zirilyonların başına demeye korkuyorum. Vallahi billahi onu da başarırız biz çünkü...

Daha geçen Perşembe günü açıklanan İmar Bankası olayı ile ilgili çözümün faturası 6,5 milyar doları buluyordu. Buna TMSF'nin Hazine'den alacağı kağıtların işleyecek faizleri dahil değildi.  Bu olayın hemen ertesi günü ise geçmişte anlı-şanlı karlar açıklayan ancak daha sonra bünyesindeki banka Fon'a alınan bir başka şirketin İMKB'ye bildirdiği zarar 2,7 katrilyon lira yani yaklaşık 2 milyar dolardı. 

Kafaların sakinleşmesi açısından bir başka rakam daha vermek zorundayım. Türkiye, 1997 yılında 8 yıllık temel eğitime geçerken okulların yeni sisteme uyması için öngörülen yatırım 10 milyar dolar düzeyindeydi. Gelin görün ki henüz harcanabilen rakam 3 milyar dolar düzeyinde; 7 milyar dolar ise aranıyor. Alın İmar Bankasını vurun Etibank'a; çıksın size 8 yıllık temel eğitimin maliyeti... 

5 Nisan 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ GERÇEĞİN PABUCU VE IMF

Cahit UYANIK 

IMF Heyetinin bir Türkiye seferi daha geçen hafta ortasında başladı. IMF Heyetini izlemekle o kadar çok gazeteci ve televizyoncu görevlendirilmişti ki, Heyet Başkanı Martin Hardy buna çok şaşırdı. E tabi işin içine stand by söylentileri girince, ana haber bültenlerine malzeme arayan televizyoncular da Hazine'nin kapısına kamp kurdular. Ola ki Türkiye IMF ile böyle bir anlaşma imzaladı; o meş'um haber sunucusunun metalik sesini duyar gibi oluyorum: "Evet sevgili seyirciler. Türkiye ekonomisi seçime beş kala IMF'nin vesayetine sığındı. Acı var mı efendim acı..?"

Az önce kurduğum fantezi, televizyoncularla ilgili. Ama Hardy'e yoğun ilgiyi hayretle müşahede eden emektar ekonomi muhabirlerinin aralarında yapılan son espri ise şöyleydi: "Mister Hardy acaba 18 Nisan seçimlerine hangi partiden girecek? Seçim bölgesi olarak New York'u mu yoksa Washington'u mu seçecek?"

Ünlü bir söz var, sanırım Mark Twain söylemiş. Twain "Gerçek pabucunu giyene kadar, yalan dünya turu atar" diyor. Bu söz Türkiye-IMF ilişkilerine 'cuk' deyip oturuyor. Türkiye halen IMF ile Yakın İzleme Anlaşması çerçevesinde bir ilişki yürütüyor. Bu ilişkinin parasal boyutu yok. Çünkü bu anlaşma imzalanırken stand-by'ı gerektirecek koşullar ortada yoktu. Türkiye'de faizler yüzde 70'ler düzeyine düşmüş, Merkez Bankası döviz rezervi 25 milyar dolar sınırına yaklaşmıştı. MB, döviz fazlalılığının da başa bela olduğunu bildiği için, döviz devir yükümlülüklerini sıfırlamıştı. 

4 Nisan 2024 Perşembe

İKİ SOSYAL GÜVENLİK REFORMUNUN GÜNAHLARI VE 31 MART 2024 YEREL SEÇİM SONUÇLARINA ETKİSİ

Cahit UYANIK 

Yıl 1992. 32 yıl öncesi... Türkiye'nin 1970'li yıllarda tehlike sinyalleri veren, 1980'li yıllarda sıkıntıya ve 1990'lı yıllarda dev bir sorunsala dönüşen sosyal güvenlik meselesini kapak yapmışım. Kapakta SSK, çivisi çıkmış bir şekilde betimlenmiş grafikerlerce... Kapakta ismi yazılmamış genel müdür ise Kemal Kılıçdaroğlu...

Türkiye biri 1990'ların sonunda, diğeri 2000'li yılların ortasında -IMF ve Dünya Bankasının  teknik desteği ile- sosyal güvenlik reformları yaptı. Ancak bu reformların günahları fazlaydı. Çoğu sorun ertelenmişti veya geniş toplum kesimlerini anlamsızca özveriye mecbur ederek 'çözermiş gibi yapan' önlemler içeriyordu. 

(Tıklayınız) KAPAK HABERİ/SSK GENEL MÜDÜRÜ KILIÇDAROĞLU'NDAN ŞOK AÇIKLAMA: İLAÇ VE EMEKLİLİK PARAMIZ İHRACATÇIYA VERİLİYOR

2 Nisan 2024 Salı

EKONOMİ FIKRALARI/ NASREDDİN HOCA VE OĞLUNA ATTIĞI TOKAT

Nasreddin Hoca, su getirmesi için pınara göndermeden önce oğluna, "Sakın testiyi kırma!" der ve okkalı bir tokat atar. 

Çocuğun ağladığını görenler şaşkınlıkla sorarlar: 

"Hoca Efendi, zavallı yavrucak testiyi kırmış değil ki, neden tokat attın?" 

Nasreddin Hoca kendinden emin cevap verir: 

“Bu tokadın acısıyla, çocuk testiyi sıkı tutar. Testi kırıldıktan sonra, tokat atmanın bir anlamı olmaz.”  

(Anonim)

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ BUZDOLABI SATICISI VE TÜRKİYE

Cahit UYANIK 

IMF Birinci Başkan Yardımcısı Stanley Fischer'in Türkiye ziyareti bitti. Ama Fischer sarf ettiği iddialı sözler nedeniyle, önümüzdeki 2-3 ay daha tartışma gündemini belirleyecek. Başarısızlık durumunda Fischer'in söyledikleri arşivlerden çıkarılıp Derviş ve hükümetin yüzüne vurulacak; başarı durumunda ise Fischer Cottarelli'den daha popüler olacak.

Fischer'in Türkiye ziyaretinin kur rejimine odaklandığı,  Ankara'da ekonomi yönetimi adına ziyaret ettiği tek yerin Merkez Bankası olmasından belliydi. Fischer bir anlamda Kasım ve Şubat ayı içindeki krizler sonrasında Türkiye'ye çare olarak sunduğu dalgalı kur rejimini yerinde savundu.

Fischer tıpkı bir pazarlamacı gibiydi. Şubat ayında sattığı buzdolabı yeterince soğutmayınca Temmuzda eve yeniden çağrıldı ve bir kullanım hatası olup olmadığı danışıldı. Fischer de fikirlerini söyledi ve gitti. Belki unuttuğumuz, belki de Doğulu utangaçlık ile dile getiremediğimiz şey ise şuydu: Fischer birkaç hafta içinde pazarlama şirketinden yani IMF'den emekli olacaktı.

1 Nisan 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ SAMİMİ BÜTÇEYE ELVEDA

Cahit UYANIK 

Tüm kamu maliyesi veya bütçe ders kitaplarında yazılı: Bütçe, samimi olmalıdır. Buna 'Bütçede samimiyet ilkesi' denilir. Türkiye'nin çok uzun yıllardır bütçeyle ilişkisi gayri samimi. Bunun en son örneğini 1997 yılı bütçesini 'sıfır açık' ile Meclis'ten geçiren Refahyol Hükümeti vermişti. 

Ancak bu garabet bütçenin uygulama sonuçlarını gizlemek için, dönemin Maliye Bakanı Abdüllatif Şener elinden gelen herşeyi yapmıştı. İş o kadar büyük komediye dönüşmüştü ki, biz gazeteciler yılın ilk 4 ayına ilişkin bütçe açığını Ankara'da incelemelerde bulunan IMF Masası Şefi Martin Hardy'den rica ederek öğrenmiştik. Siz varın bu bütçenin samimiyetini kendiniz değerlendirin.

Türkiye yine büyük krizler geçirerek bir bütçe hazırlıyor. Başlangıçta öngörülen 19 katrilyonluk açıkla, enflasyonu yüzde 25'e düşürme konusunda kimse ikna edilemediği için ortaya yeni rakamlar atıldı. Bütçe açığındaki artış, yüzde 42'lik ortalama enflasyon (deflatör) düzeyine indirildi. Ancak bu indirim yapılırken bütçenin samimiyet ilkesi yine unutuldu.