11 Nisan 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BAŞKANLIK SİSTEMİ VE AVRUPA TRENİ

Cahit UYANIK 

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, geçen Cumartesi günü görev süresinin bitmesine yaklaşık 1,5 yıl kala bir basın toplantısı daha gerçekleştirdi. Demirel'in siyasetin kritik geçiş noktası 10 Ocak'ta seçim hükümeti kurmayacağına ilişkin açıklaması, ortalığı toza dumana boğdu. Demirel'in bu 'flaş' açıklamasının yankılarını dünkü gazetelerde bol bol okudunuz. Bu hafta boyunca da okuyacaksınız. Demirel'in tavrının Yalım Erez'e açık bir destek olduğu konusunda çoğu siyasi gözlemci hemfikir. Biz de bu noktada karınca kararınca Demirel'in tavrını yorumlamaya çalışacağız. 

Bunun için Demirel'in 'siyaset yasağı' kalktıktan sonraki siyasi geçmişini iki evrede incelemekte fayda var. 1) DYP Lideri ve Başbakan olarak Demirel, 2) Cumhurbaşkanı olarak Demirel. Aslında ikiye böldüğümüz bu süreci belirleyen şey, Demirel'in Cumhurbaşkanlığı ile ilişkileridir. Demirel, ilk evrede siyasete fazla bulaşmayan, otomatiğe bağlı süreçlere saygı gösteren bir Cumhurbaşkanlığı isterken; ikinci evrede tamamen tavır değiştirdi. Demirel'in ilk evreyi belirleyen en önemli sözü "Görevi bize vermezlerse gökkubbeyi başlarına yıkarız" olmalıdır. İkinci evrede ise Demirel'in kendi üstlendiği Cumhurbaşkanlığı makamını yorumlayışı, artık eski Demirel'den çok farklıdır. Demirel ikinci evreyi belirleyecek sözü de önceki günkü basın toplantısında sarf etti: "Görevlendirme izafidir". 

Demirel, Cumhurbaşkanlığını yavaş yavaş yarı başkanlık sistemine doğru götüren kararların ve davranışların altına imza atmaktadır. Demirel'in elini güçlendiren en önemli şey ise kendi deyimi ile parçalanmış siyaset tablosudur. Demirel bu tablonun kolay kolay biraraya gelemeyeceği konusunda bir kanaat sahibi olmuş ki; giderek daha 'başkansı' tavırların içine girebiliyor. 

Demirel'in Cumartesi günkü basın toplantısında dağıtılan yaklaşık 250 sayfalık konuşmasının sonuç bölümünde "21. Yüzyıl Hedefleri" başlığı altında dile getirdiği şeyler çok dikkat çekicidir. Demirel, Türkiye'nin önüne ilk olarak AB'nin Kopenhag ve Maastricht şablonlarını tutturma hedefini koyuyor. Bunun ardından da gönlündeki ve kafasındaki başkanlık sistemini uzun uzun anlatıyor. Yani Demirel Avrupa Treni'ne ancak ve ancak başkanlık sistemi ile binilebileceğini savunuyor.

İcraatlarında hukuk ve ekonomi yanı ağır basacağı şimdiden belli olan; mevcut siyasi sisteme çok sert eleştiriler yöneltebilen Yalım Erez'in görevlendirilmesinin geri planındaki düşünce de bence budur. Demirel AB'ye; yenilenmiş bir hukuk sistemi, ekonomik anlayış ve siyasi yönetim şekli ile girilebileceğini düşünüyor. Erez'in -büyük bir aksilik olmazsa- kuracağı ve güvenoyu alsa da almasa da 18 Nisan'a kadar işbaşında kalacak olan hükümet, bu yolda atılmış en güçlü adımlardan birisidir. Bu hesap ve düşüncelerin ne kadar doğru olup olmadığını ise önümüzdeki günler gösterecek.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 28 Aralık 1998 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder