Cahit UYANIK
İstihdam istatistiklerinde -işsizlik rakamları kadar ön plana çıkmasa da- 'eksik istihdam' denilen bir kavram vardır ki, insanların yaşamlarını kazandıkları mevcut işlerinden memnuniyetsizliklerini ve fırsatını bulduklarında daha mutlu olacakları bir başka işe geçme isteklerini ortaya koyar. Bu rakam ülkemizde çoğu zaman yüzde 30'ların üstündedir.
Özellikle ekonomik krizin baş gösterdiği ve büyümenin sıfıra yaklaştığı zamanlarda, eksik istihdamdakilerin oranı yüzde 40'ları geçer. Yani böylesi dönemlerde insanlar geçinebilmek için her buldukları işi yaparlar ama yine de kafalarının bir köşesinde yapmak istedikleri esas meslek vardır.
Anlayacağınız Türkiye, uzun yıllardır tam bir 'Mutsuz insanlar ülkesi' görünümündedir. Bu tabloyu değiştirebilmek için yapılması gereken şey ise sorunu kökünden çözerek eğitim sistemini mesleki yönelime açık hale getirmektir. Ama milletçe hasletlerimizden birisi trene 'son vagon geçerken' atlamak olduğu için, eğitim konusunda da aynısını yapmasak şaşardım.
Dünya, mesleki verimlilikte en önemli unsurlardan birisinin onu sevmek olduğunu anlayıp temel eğitimi 13 yıla uzatmaya uğraşırken, biz halen neyi tartışıyoruz? Ben bu kavga gürültüyü, dünyanın bir öküzün boynuzları üstünde durduğu zannedilen dönemdeki saçma tartışmalara benzetiyorum. Deprem olduğunda öküzün başını sağa mı yoksa sola mı salladığının tartışılması gibi, biz de 5+3'ü icat etmeye çalışıp sokaklara dökülüyoruz.
11 yaşındaki çocuk hayatı bilmiyor ki mesleğini seçebilsin. Bu sebeple 8 yıllık zorunlu temel eğitim, aile içinden başlayıp tüm topluma yayılabilecek bir demokrasi anlayışının mihenk taşlarından birisi olmaya aday. İnsanların anne babasını seçme özgürlüğü yoktur ama ilk tattığı özgürlük meslek seçimi olabilir. Bence bu tartışmayı sokağa dökenlerin korktukları tek şey var; rant paylaşımı ve çapraşık çıkar ilişkilerinin zayıflayacağı korkusu...