Politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Haziran 2025 Salı

BAŞKENT NOTLARI / TOBB, ÖZELLEŞTİRME İŞSİZLERİNE DE ÇARE ARAYACAK

Cahit UYANIK 

Özelleştirme İdaresi (ÖİB) Başkanı Ufuk Söylemez, bugünlerde hayli keyifli. Çünkü hızla 2,7 milyar dolarlık yıl sonu hedefine doğru koşuyor. Belki ulaşır, belki ulaşamaz; zaman gösterecek. Ama Söylemez bunu dert etmiyor. "Tutturamazsak, hedefi revize ederiz" deyip işin içinden çıkıyor. Söylemez, özelleştirme nedeniyle işsiz kalacaklar için yürütülen 'İşgücü Uyum Projesi' konusuyla da yakından ilgileniyor. Dünya Bankasından sağlanan kredinin 11 milyon doları ve bütçeden konulan 7,3 milyon dolarla finanse edilen projenin ilk yılı bitti. Bu sürede Sümer Holding, TÜPRAŞ ve Kardemir'de çalışmalar yürütüldü. 

Proje dünyanın öbür yanından yani Avustralya kıtasından gelen uzmanlarca çekip çevriliyor. Bu konuda Avustralya Milli Eğitim ve Çalışma Bakanlığının (DEET) uzmanlarıyla yerli uzmanlar yan yana çalışıyor. Amaç, yabancı danışmanlarla sözleşme bittikten sonra yerli uzmanların işi yürütebilmesi... Çalışmalarda incelenen kuruluşların bulundukları sektör ve yöresel özellikler dikkate alınarak, uygulanabilecek işgücü uyum projeleri geliştirilmeye çalışıldı. Bu konuda ilginç ve basit rehberler de hazırlandı.

Çalışmanın dikkat çekici yanlarından birisi de görüşmeler sırasında yöresel sendikalar ve ticaret ile sanayi odalarıyla yakın ilişki kurularak fikirlerinin alınmış olması... Proje, önümüzdeki günlerde tamamlanacak ve sağladığı faydalar yıl sonunda yapılacak bir konferansla duyurulacak. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) işgücü açığı ortaya çıkan yerlerde mevcut iş kollarının geliştirilmesinin yanı sıra yeni iş alternatiflerinin belirlenmesi açısından katkı sağlaması da isteniyor. Kolay gelsin diyoruz...

MALİYE TEŞKİLATINDA 'REFORM' YAPILIR MI?

Özhan Uluatam, Türkiye'deki kalbur üstü maliye teorisyenlerinden biri... Halen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğretim üyeliği yapıyor. Uluatam, aynı zamanda 1970'li yıllarda Maliye Bakanlığı Müsteşarlığı görevinde de bulunmuştu. Yani Maliye'nin teşkilat yapısı hakkında teorik olduğu kadar pratik gözlemlere de sahip. 

Uluatam geçen ay Harb-İş Sendikası tarafından desteklenen bir araştırma yayınladı. Araştırmanın belki de en ilgi çekici yanlarından birisi, Maliye'nin teşkilat yapısında gidilmesi gereken köklü değişikliklere değinmesiydi. Uluatam, Maliye'nin eski ve tutucu bürokrasisinin oklarını üzerine çekmek pahasına yerinde tespitler yaptı. 'Vergi İdaresinin geçmişte ve özellikle yakın geçmişteki çalışmaları ne Maliye Bakanlığı üst düzey bürokrasisini ne de genel olarak mükellefler ile kamuoyunu tatmin etmiştir' cümlesi bile hayli cesurdu. Umarız bu araştırma Maliye Bakanı İsmet Attila tarafından dikkatle incelenmiştir. Araştırmada 'kendi camiası içinde' hayli gürültü koparabilecek tespit ve öneriler ise şöyle sıralanıyor:

15 Haziran 2025 Pazar

VATAN - MİLLET; YAP-İŞLET-DEVRET..!


Birecik Barajı ve HES

32 Kısım Tekmili Birden Özal'dan Çiller'e YİD...

Cahit UYANIK 

Turgut Özal rahmetli oldu  ama fikirleri tartışılmaya ve ortalığı karıştırmaya devam ediyor. Bunun en güzel örneği Yap-İşlet-Devret (YİD). Devlet, vatanın ve milletin tüm alt yapı projelerini YİD'e yüklemek istiyor ama...


1993 Mayıs ayının son günleri... Şanlıurfa'nın Birecik ilçesine bir heyecan dalgası hakimdi. Eh kolay değil, birazdan henüz birkaç günlük Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Birecik'e gelecek; Birecik Barajı ve Hidro Elektrik Santralinin temelini atacaktı. Demirel "28 yılda 7 kere gelip 6 kere gittim" dediği Başbakanlık görevinden sonraki Cumhurbaşkanlığı dönemine denk gelen belki de ilk icraatını yapacaktı. 

Birecik Barajının bir özelliği daha vardı. Fırat'ın azgın sularına bir dizgin daha takacak olan bu baraj bizim YİD, yabancıların BOT (Build-Operate-Transfer) dediği modelle finanse edilecekti. Konuya ilişkin uygulama sözleşmesi 19 Mart 1993'te imzalanmıştı çünkü... Birecik Barajı Konsorsiyumunun başkanlığını Alman Philipp-Holzmann yürütüyor ve payı yüzde 27 idi. Konsorsiyumda Türk, Belçikalı,  Fransız ve Avusturyalı şirketler de temsil ediliyordu. 

2 yıl boyunca mahkeme kararı beklendi 

O sıcak Mayıs gününde renk renk dumanlar çıkaran dinamitler patlatıldı ve Birecik Barajı için 'Bismillah' denildi ama gerisi gelmedi. Çünkü bu projeyi üstlenen Konsorsiyum, baraj için borçlanacağı 2 milyar Alman markı konusunda kendini rahat hissetmiyordu. Konsorsiyum Türkiye'den bu borcun geri ödemesi konusunda Hazine garantisi istediğinde "Bu baraj bitirdikten sonra sizin olacak. 15 yıl sonra bize devredeceksiniz. Zaten garanti verecek olsak, bu parayı gider bankalardan kendimiz ister, inşaatını kendimiz yaparız" cevabını almıştı. 

Yabancı bankalar ise "Hazine garantisini bir yana bıraktık. Türk hükümetinin bu işin arkasında olduğuna ve bu yatırımı desteklediğine dair ciddi bir belge getirin" diye bastırmaktaydı. Bu minval üzre giden tartışmalara bir yandan da Türkiye'deki bazı çevreler "Enerji üretimi bir imtiyazdır. Bu imtiyazı ikili anlaşmayla devredemezsiniz. Bir yasa çıkarın. Yasada imtiyazın önüne geçecek hükümler bulunsun" diyerek katılmaktaydı.

14 Haziran 2025 Cumartesi

BAŞKENT NOTLARI / MERKEZ BANKASININ ESKİLERİ DE 'YENİ LİRA' İSTİYOR

Cahit UYANIK 

Ertelenen Merkez Bankası Genel Kurulu 16 Mayıs 1996'da yapıldı. Kapalı kapılar ardında süren siyasi hesaplaşmalar, bu sefer Genel Kurulun yapıldığı salona daha farklı bir şekilde yansıdı. Birazdan bunlara gireceğiz. Ancak hasbelkader 1988 yılından bu yana Merkez Bankası Genel Kurullarının hemen hemen tamamını izlemiş bir gazeteci olarak ilginç bir gözlemimi aktarmak istiyorum. 

Bu toplantıların gelenekselleşmiş hissedar katılımcılarından iki isim var ki son Genel Kurul'da adeta bir 'düşünce devrimi' yaşadılar. Atadan babadan miras Merkez Bankası hisselerinin sahibi emekli avukat Selahattin Ergüden ve Emekli Kurmay Albay Sadi Oktay, mevcut Türk Lirasının tedavülden kaldırılmasını istediler! Eğer bu yapılamıyorsa yeni basılacak paraların üzerine Atatürk portresi konulmamasını rica ettiler. Oysa aynı isimler eskiden beri TL'nin itibarını arttıracak önlemler alınmasını isterlerdi. Demek ki bu yaşlı insanlar da izlenen ekonomik politikalardan hayır gelmeyeceğini anladı ve yıllar sonra böyle bir çözüm önerdi. 

Genel Kurulun kamuoyuna yansımayan bir ayrıntısı daha vardı ki gelecekte genişleyebilecek bir çatışmanın ilk sinyalini verdi: Türk bankacılık sektörünün iki numarası ve ağabeyi Ziraat Bankası, Hazine'ye kafa tuttu. Biliyorsunuz Hazine koalisyonun DYP kanadının kontrolünde, Ziraat Bankası da ANAP'ta... Merkez Bankası Kuruluş Yasasına göre Hazine'nin buradaki payı kesinlikle yüzde 51'in altına düşemiyor. Yani Hazine'.nin önerdiği Merkez Bankası Banka Meclisi adaylarının seçilmesi 'banko'... Ziraat, bunu çok iyi bilmesine rağmen Hazine'nin adaylarına oy vermedi. Bağlı bulunduğu Bakan Rüşdü Saracoğlu'nun talimatıyla ANAP kökenli isimleri aday gösterdi ve onlara oy verdi. Ama tahmin edilebileceği gibi seçtiremedi. Finans açısından başı ne zaman sıkışsa Ziraat'e başvuran Hazine'nin bu tavrının önümüzdeki zamanda bir güçlüğe yol açıp açmayacağını -ya da tersi- bekleyip göreceğiz.

ÖZELLEŞTİRME İDARESİ 'KİT' OLDU

Türkiye'de geçen yıl yaz aylarında tam bir özelleştirme fırtınası esiyordu. 1994 sonunda bir Özelleştirme Yasası çıkmıştı ama doğru dürüst uygulanamamıştı. Yasanın işlediğini göstermek için ilk göze kestirilen Et ve Balık Kurumunun (EBK) kombinaları oldu. Bu kombinalar yıl başında bir işçi konfederasyonuna satılmış, daha sonra 'et lobisi'nin kombinaların ucuza gittiği yönündeki spekülasyonları sonucu satış iptal edilmişti. Herkes de 'et lobisi'nin ileride bu kombinaları satın alacağı beklentisine girmişti.

10 Haziran 2025 Salı

İÇ BORÇLANMAYA 'AMERİKAN MODELİ' GELİYOR

İÇ BORÇLANMAYA AMERİKAN MODELİ 

Devletin gelirleriyle giderleri arasındaki dengenin bozulduğu dönemlerde kamu finansmanını sağlamakla yükümlü olan Hazine yöneticilerine sadece iç borçlanmaya gitmek kalıyor. Türkiye'de kamu kesimi borçlanma gereğinde (KKBG) hedeflerin aşılmasına çözüm arayışları çerçevesinde, bu yılın ikinci yarısında iç borçlanmada 'Amerikan Modeli'ne geçilmesi planlanıyor.

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin iç borçlanma macerası yıllardır süregeliyor. KKBG'nin son üç-dört yılda hızla yükselmesi, iç borçlanmayı ülke gündemine çok ciddi bir sorun olarak getiriyor. Öyle ki bu oran 1991'de yüzde 14,4'e kadar yükselmişti.  Açık bir ifadeyle devlet, harcadığı her 100 liranın 15 lirasını borçla karşılamıştı. Hükümetin enflasyonla mücadelede KKBG'nin düşürülmesine verdiği öneme karşın, geçtiğimiz yıl KKBG ancak yüzde 12,6'ya kadar düşürülebildi. Bu yıl KKBG'nin yüzde 9'a kadar indirilmesi hedefleniyor. Gerek Başbakan Süleyman Demirel gerekse Devlet Bakanı Tansu Çiller bu oranı yüzde 2,5'lara çekmeden enflasyonun kontrol altına alınamayacağını ifade ediyorlar.

1986 yılı iç borçlanmanın kurumsallaştığı bir yıl olarak tarihe geçmiş ve ilk kez haftalık ihale yöntemiyle borçlanmaya başlanılmıştı. Bu sisteme göre Merkez Bankası, Hazine adına 13, 26, 39 ve 52 hafta vadeli iç borçlanma bonoları ve devlet tahvili satıyordu. İhaledeki faiz oranları ise katılımcı konumundaki banka ve aracı kurumların tekliflerinin alt ve üst sınırları arasında bir yerde belirleniyordu. 

Koalisyon hükümeti 1992 yılı başından son çeyreğe kadar ihalelerdeki faiz oranını düşürmek için elinden geleni yaptı. Ekonomi yönetimi faizleri düşük tutmak için önemli düzeyde borçlandı. Geçen yılın son aylarında ise Hazine ihalelerde faiz oranını düşürme amacını bir kenara bırakarak, kamunun nakit ihtiyacını 'neye malolursa olsun' karşılamaya yöneldi. Bu gerçeği düzenlediği son basın toplantısında Devlet Bakanı Çiller de kabulleniyor ve şöyle konuşuyordu:

"Geçen yıl faizleri düşüreceğiz dedik. Ancak bu Hazine bonoları nedeniyle mümkün olmadı. Yüksek bir faiz borcu ortaya çıktı. Çünkü çok yüksek bir iç borçlanma oldu. Bunda Tahkim Yasasının tanıdığı 13 trilyonluk kısa vadeli avans miktarının kullanılmaması da etkili olmuştur. Bunu ifade etmeyi borç biliyorum."

İpin ucu kaçtı, Amerikan modeli geliyor 

Bütün bunların sonucunda 1993 yılının ilk 3 ayına 50 trilyon lirayı aşkın bir itfa birikti. Ocak, Şubat ve Mart aylarında yapılacak maaş ödemeleri de dikkate alındığında devletin kasasından çıkması gereken paranın yaklaşık 80 trilyon liraya ulaştığı görülüyor. Bu da devletin iç borç yönetiminde ipleri elinden kaçırdığını gösteriyor. 'Borç yiyen kesesinden yer' atasözünü unutmuşçasına borçlanan Hazine, 1993 yılında 'iyi bir projeksiyon sağlayabilmek' ve vadeyi uzatarak 'yıl sonundaki ödemelerinin ne kadara ulaşacağını şimdiden belirlemek için' iç borçlanmada 'Amerikan modeli'ne geçiyor. 

28 Mayıs 2025 Çarşamba

YIL 1995... SEÇİMLERE İKI HAFTA KALA ANAP, CHP, DSP, DYP, MHP VE RP'NİN EKONOMİ VE PARA POLİTİKALARI İLE İSİM İSİM KADROLARI

Partilerin gizli para politikaları/

HANGİ PARTİ, HANGİ YATIRIM ARACININ YILDIZINI PARLATACAK?

Partilerin ekonomik kurmaylarıyla tek tek görüşüp gizli para politikalarını öğrendik.

Cahit UYANIK - Yusuf AL

Seçimlere doğru son iki haftaya girdik. 24 Aralık sabahı verilecek oylar Türkiye'nin yeni ekonomik yönünü de belirleyecek. Biz biraz erken davranıp partilerin ekonomi kurmaylarıyla tek tek görüştük. Ve gizli para politikalarını şimdiden öğrendik. Partilerin müstakbel kurmayları, Türkiye'nin temel sorunları olan enflasyon, işsizlik, iç ve dış borçlar, Merkez Bankası, Hazine, Gümrük Birliği, dış ticaret, kur politikası gibi birçok konuda yapmak istediklerini İntermedya Ekonomi'ye açıkladı. 

Aslında partilerin belirledikleri ekonomi programlarının ötesinde bir konu var ki; tasarruf sahiplerini ve yatırımcıları yakından ilgilendiriyor. Bu, seçimlerden sonra açılması konusunda herkesin fikir birliğine varmış göründüğü istikrar paketi... Türkiye ekonomisinin hali ortada. 5 Nisan Kararları sonrasında nispi durgunluğa giren ancak daha sonra tırmanmaya başlayan bütçe, kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) ve sosyal güvenlik açıkları, 1,3 katrilyona dayanan iç borçlar vs... Üstüne üstlük henüz Uluslararası Para Fonu (IMF) ile sonuçlanmayan stand by anlaşması...

İlk görüşme IMF ile olacak 

İşe IMF'den başlamakta fayda var. IMF'nin ikinci istikrar paketinin sonuçlarından çok memnun olmadığı ortada. Ankara'da bürokrasi koridorlarında IMF'nin seçim sonuçlarını beklediği, oluşacak yeni hükümetin ilk dış temasının IMF ile olabileceği ileri sürülüyor. Bunun anlamı 'İkinci 24 Ocak Kararları'na yumuşak geçiş olabilir. İstikrar paketi uygulanacağı kesin. Ama bu işi kimin yapacağına millet karar verecek. Şu anda muhalefette bulunan Anavatan Partisi (ANAP), Demokratik Sol Parti (DSP) ve Refah Partisi (RP) kendilerine göre birer istikrar paketi hazırladı. Halen ekonominin iplerini elinde tutan Doğru Yol Partisi (DYP) de seçimden zaferle çıkarsa, bir istikrar paketi açacak. İşte partilerin hazırladığı para programları ve istikrar paketleri:

DYP'nin şok paketi...

Bu paketin hazırlığı Emre Gönensay'ın siyasete atılmasıyla ekonomik koordinasyon ile görevlendirilen Maliye Müsteşarı Kemal Kabataş'ın öncülüğünde yürütülüyor. Başbakan ve DYP Lideri Tansu Çiller'in talimatıyla çok gizli sürdürülen çalışmaların temel eksenini kamu finansman açıklarıyla mücadele oluşturuyor. 'Şok kararlar' paketinin ilk sürprizi iç borçların örtülü konsolidasyonu olacak. Bu operasyonda hedef, bankaların elindeki trilyonlarca liralık Hazine kağıtlarını daha düşük faizli ve daha uzun vadeli kağıtlarla değiştirmek. 

23 Mayıs 2025 Cuma

SSK GENEL MÜDÜRÜ KILIÇDAROĞLU, SOSYAL GÜVENLİKTE BİREYSEL EMEKLİLİK DESTEKLİ 'ŞİLİ MODELİ'NE KARŞI ÇIKTI

Kemal Kılıçdaroğlu 

Kemal Kılıçdaroğlu:

"ŞİLİ MODELİ TÜRKİYE'DE UYGULANAMAZ"

Şili Modelinin kendi içinde zaafları olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu AB'ye uyumu öneriyor.

Cahit UYANIK 

Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), hazırlanan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) raporu ile yeniden toplumsal gündemin ilk maddesine oturdu. 1996'da 200, 1997'de 400 trilyon lira açık vermesi beklenen SSK için şimdilerde ILO'nun yazacağı reçete merakla bekleniyor. Bu ortamda SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştük:

- İntermedya Ekonomi: SSK, 1996 yılına nasıl girdi?

Kılıçdaroğlu: Karamsar olmakla birlikte bizim için bir umut yılı. Bu karanlık tablodan güzel sonuçlar çıkarmak zorundayız. 1992'den bu yana çıkma şansı bulamayan SSK Yasası belki çıkabilir. Aksi takdirde finansman açığımız daha büyüyecek. 1993'te 9 trilyon lira olan açığımız, 1996'da 201 trilyon liraya ulaşacak. Bir anlamda geometrik diziyle artıyor. Açık, önlem alınmazsa 1997'de 400 trilyonun üzerine yükselir.

- Çok soruldu ama SSK nasıl kurtulacak?

Kılıçdaroğlu: Sosyal güvenlik sistemi yeniden yapılandırılmalı. SSK sorunun çözülmesi Bağ-Kur ve Emekli Sandığının sorunlarının çözümüne de ivedilik kazandıracak. Onlarda da benzer sorunlar yaşanıyor ama Hazine'ye getirdiği yükler, bizimkinin yanında çok küçük kalıyor. Herşeyden önce SSK Yasası ile birlikte İşsizlik Sigortası ve İş Güvencesi Yasa Tasarısının da birlikte ele alınmasını istiyoruz. Kişi işsiz kaldığında işsizlik sigortasından maaş alacağını düşünürse mutlaka kendini sigortalı yaptırmak zorundadır. Bu durumda işvereni zorlayacaktır. Yasalar çıkarsa 4 milyonu bulan kaçak işçinin önemli bir kesimi sisteme dahil olur. Bu bize yılda yaklaşık 100 trilyon liralık bir gelir artışı sağlar.

17 Mayıs 2025 Cumartesi

AVRUPA BİRLİĞI (AB) İLE İMZALANAN ANKARA ANLAŞMASINDAN GÜMRÜK BİRLİĞİ KARARINA: KİM, NASIL BİR ROL OYNADI?

Gümrük Birliği/

ÇORBADA HERKESİN TUZU VAR

250-300 yıllık Batılılaşma çabası, 21. Yüzyılın ilk yıllarında nihayet bulacağa benziyor.

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin Gümrük Birliği konusundaki kaderi önümüzdeki günlerde netleşecek. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, hukuksal boyutlarıyla bir serbest ticaret anlaşmasından öte, 'bir entegrasyon modeli' konumundaki Gümrük Birliği uzun yılların mücadelesini yansıtıyor. Bu konuda ilk ateşi yakan isim ise Atatürk... Türk insanına 'muasır medeniyetler'i hedef gösteren Atatürk, o zaman için muğlak olan bu kavramın zaman ilerledikçe kanlanıp canlanacağını tahayyül ediyordu. Aslında Atatürk 1700'lü yılların sonunda başlayan Batılılaşma hareketlerinin en yeni sözcüsüydü.

Yunanistan belirleyici...

Gümrük Birliğine doğru yol alan Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki resmi ilişkilerin kökeni 1959'a yani Adnan Menderes’in başbakanlığına kadar uzanıyor. Türk dış politikasındaki en belirleyici unsurlardan biri olan Yunanistan, -o zamanki ismiyle- Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ilişkilerde de benzeri bir rol üstlendi. Yunanistan'ın AET'ye başvurmasının hemen iki hafta peşinden Türkiye de onu izledi. Menderes, ta o yıllarda şimdikine benzer endişeleri dile getiren siyasetçilere şu kesin cevabı vermişti: 'Yunanistan'ın altından kalkıp da bizim başarılı olamayacağımız ne olabilir ki?'. Bu cümle, tartışmalara noktayı koydu. 

Ancak 3,5 yıl süren görüşmeler sonrasında AET ile Türkiye arasında Ankara Anlaşmasına imza koymak o zamanki başbakan, İsmet İnönü'ye nasip oldu. İnönü, 1946'da çok partili rejime geçişle Batılılaşma'nın siyasal alt yapısını kurmuştu. Batılı ekonomik alt yapının ilk resmi belgesi olan Ankara Anlaşmasına da böylece 'İnönü damgası' vurulmuş oldu. İnönü 1963'te AET ile ilişkiler konusunda bazı endişeler dile getirilince şu soruyu sordu: 'İstediğim zaman çıkabilecek miyim?". İnönü 'Evet' cevabını alınca imzayı bastı. Türkiye, AET'ye 'ortak üye' olmuştu. Türkiye-AET ilişkilerinde ilk zorlu dönemeç denilen 'Hazırlık Dönemi'ni başlatmak İnönü'ye düşmüştü. 

Askerler ve Demirel 

İkinci zorlu dönemeç ise 'Geçiş Dönemi'ne start vermekti. Geçiş Dönemi'ni isimlendiren belgenin resmi adı 'Katma Protokol'du. Bu belgeyi savunmak ve Meclis'ten geçirmek 12 Mart Ara Rejimi Başbakanı, eski CHP'li Nihat Erim'in işiydi. Katma Protokol, 1973'te uygulamaya girmiş ve 22 yıllık bir geçiş dönemi sonrasında 1995 bitiminde yeni bir aşamaya ulaşılacağını bildirmişti. O dönemki Meclis görüşmelerinde Katma Protokol'den pek memnun kalmayan Cumhuriyet Halk Partisine (CHP) mensup isimler yoğun salvo ateşine başlamıştı. Başında Süleyman Demirel'in bulunduğu Adalet Partisi (AP) ise askerlerin kendisini devirmesini bir psikolojik kompleks konusu yapmadan Katma Protokolü destekledi.

5 Mayıs 2025 Pazartesi

CHP'YE 'BİR SİYASİ KURUM' YUMRUKLANAN GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL'E 'YÖNETİCİ' DİYEN MHP GENEL BAŞKANI DEVLET BAHÇELİ KİMDİR?


Devlet Bahçeli

1948 yılında Osmaniye'de doğdu. Yörede Fettahoğulları olarak bilinen geniş bir Türkmen ailesine mensuptur.

İlköğrenimini Osmaniye'de, orta öğrenimini İstanbul'da tamamlayan Devlet Bahçeli, üniversite öğrenimini Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisinde yapmıştır.

Başlangıcından itibaren Ülkücü Hareket'in her kademesinde görevler üstlenerek Büyük Ülkü Davası'na hizmet etti.

Devlet Bahçeli, 1967 yılında Ankara İktisadi ve Ticari ilimler Akademisinde öğrenci iken Ülkü Ocağı Kurucusu ve yöneticisi olarak görev aldı. 1970-1971 yıllarında Türkiye Milli Talebe Federasyonu Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. Devlet Bahçeli, bir yandan aktif olarak Ülkücü Hareket'te yer alırken, diğer yandan da ilmi alandaki çalışmalarını devam ettirmiştir.

1972 yılından itibaren Ankara İktisadi ve Ticari İlimler akademisi ve bağlı Yüksek Okullarda İktisat Bölümü asistanı olarak görev almıştır. Devlet Bahçeli, yine 1970'li yıllarda Ülkücü Maliyeciler ve İktisatçılar Derneği'nin (ÜMİD-BİR) kurucularından, Üniversite Akademi ve Yüksekokullar Asistanları Derneği'nin (ÜNAY) kurucularından ve Genel Başkanlarındandır. İyi derecede İngilizce bilen Devlet Bahçeli, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde İktisat Doktorası yapmış ve aynı üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Politikasında Ana Bilim Dalı'nda 1987 yılına kadar öğretim üyeliği görevini sürdürmüştür.

24 Nisan 2025 Perşembe

'HARCARIM 50 MİLYAR DOLAR DÖVİZ REZERVİNİ, YAPARIM DEPREME DAYANIKLI EVLER' DİYE BİRŞEY OLUR MU?

Cahit UYANIK

'İmamoğlu Krizi' sebebiyle 1 ayda satılan 50 milyar dolar döviz rezervi, normal zamanlarda satılıp da ekonomik bir sorunu çözmeye harcanabilir mi? Mesela bu parayla depreme dayanıklı konut seferberliği yapılır mı? İstanbul'un kötü konutları yenilenir mi?

'Yalan da olsa söyle, hoşuma gidiyor' dolduruşuna prim veren muhalefet sözcüleri, birçok aklıevvel, ekonomiden anladığını söyleyen adamın kurduğu bu düz mantık doğru mu?

Değil. 

Ne diyor Mehmet Şimşek? "Elbette bir rezerv kaybı söz konusu, bu rezervleri biz cari fazla vererek biriktirmedik, bunları büyük oranda portföy tercihleriyle elde ettik."

Yani?

Döviz rezervi biriktirmenin bir yolu da, mevcut ekonomi yönetiminin son 2 yılda yaptığını yapmaktır: 

1) Döviz piyasasına girip döviz toplarsın, rezervin artar. Bu piyasadaki dövizin kaynağı carry trade yani TR'deki yüksek reel faizden çöplenmeye gelmiş sıcak paracılardır. 

2) Döviz alırken verdiğin TL'yi yani likidite fazlasını açık piyasa işlemiyle, faizini ödeyerek bankalardan toplarsın, sterilize edersin. 'Serseri para'nın dövize borsaya gidip fiyatları şişirmesine engel olursun. 

3) Bu operasyon sonucunda bankalara ödediğin faizler Merkez Bankasının zararını 'patlatır.' MB, kar edip bunun belli bir kısmını vergi ödeyemez dolayısıyla bütçeye destek veremez olur. Zararını bir köşeye yazıp ileride elde edeceği karlardan indirerek sıfırlamaya çalışır. 

Dikkat ederseniz MB böylece bir 'para oyunu'yla rezerv biriktirmiş olur. Bir anlamda yüksek faiz zoruyla döviz biriktirir, rezerv biriktirir, enflasyona sebep olan döviz kuru artışını önler. Buna 'kur çapası' da denilir.

19 Nisan 2025 Cumartesi

'MEMURLAR ÇOK OLDU' TARTIŞMASI

MEMUR KADROLARI VE 'ZAM' YİNE GÜNDEMDE 

Yılmaz - Pakdemirli ekibi, yeni hükümetin 'memur stratejisi'ni saptamaya çalışırken, geçim sorunları ve yaklaşık 3 milyonluk oy potansiyeliyle memurlar gündemin üst sıralarında. Gündemde maaş ve katsayı artışının dışında bir tartışma daha var: Memur sayısı çok mu fazla?

Cahit UYANIK 

Elindeki boş fileyle umutsuzca gezinen memur karikatürleri eski sıklıkta çizilmemekle birlikte, Cumhuriyet tarihinin sabit gündem maddelerinden birini simgeler. 'Sağlam ekmek kapısı' niteliğini her dönemde koruyan ama sağladığı ekmek miktarı zamanın ve enflasyonun erozyonuna uğrayan bir kurumdur devlet memurluğu... Maliye ve Gümrük Bakanı Adnan Kahveci'nin bakışıyla 'Yılda iki kez gündeme gelen ve Türkiye'nin tek sorunu buymuş gibi görülen memur maaş zamları, katsayı artışları' bazı özel koşullarda daha da kritik tartışmalara zemin hazırlar: Yeni hükümetler programlarını açıklarken ve seçimler yaklaşırken...

Mesut Yılmaz hükümeti, ensesinde bir erken seçim gündemiyle oluşturulurken yılların eskitemediği 'Ne olacak memurun hali?' sorusu özel bir önem kazandı. Devlet memurlarının çalışan nüfus içindeki oranının düşük olduğu ve memur sorununu bürokrasinin yapay biçimde köpürttüğü yorumları bir yana, kamu kesiminde yaklaşık 1,5 milyon memur çalışıyor. Bu, en azından 6 milyon kişilik 'zamlardan etkilenme alanı' ve yine en azından 3 milyonluk oy potansiyeli demek. Yılmaz-Pakdemirli ekibi, zam beklentileri ve kaynak arayışları eşliğinde 'memur stratejileri'ni oluşturmaya çalışırken klasik gündemin dışına çıkan bir tartışma da yaygınlık kazanıyor: Memur sayısı fazla mı, 'Az memur-Yüksek verim' sistemi tercih edilemez mi?

Akbulut hükümetindeki Dışişleri Bakanlığı görevinden önce uzun süre Maliye ve Gümrük Bakanı koltuğunda oturan Ahmet Kurtcebe Alptemoçin, bu noktadaki sorunun kadrolar oluşturulurken devreye giren sağlıksız yaklaşımdan kaynaklandığını söylüyor:

3 Nisan 2025 Perşembe

ANKARA NOTLARI / ORTADOĞU'YA 'BARIŞ' ELEKTRİĞİ

Cahit UYANIK 

Türkiye uzun yıllardır Ortadoğu barışının bölgedeki tüm ülkelerin faydasına olacağını savunuyor. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, bu bölgeyi baştan başa geçecek ve Türkiye'deki su kaynaklarını bu ülkelere ulaştıracak bir boru hattı önermişti. 'Barış Suyu' olarak bilinen proje, uzun yıllar gündemde kalmasına rağmen Arap ülkeleri buna yanaşmak istememişti.

'Barış Suyu' bu durumdayken, Türkiye'nin Ortadoğu'daki güç ve etkinliğini iyice artıracak bir başka proje anlaşmayla sonuçlandı. Uzun yıllardır görüşmeleri devam eden Mısır, Irak, Ürdün, Suriye ve Türkiye'nin enterkonnekte elektrik sistemlerini birbirine bağlayacak anlaşma Bakanlar Kurulu tarafından onaylandı. ANAP iktidarları zamanından bu yana birçok Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının emeğinin geçtiği anlaşmayı Resmi Gazete'de görmek ise Veysel Atasoy'a nasip oldu.

Anlaşmanın adı 'Mısır, Irak, Ürdün, Suriye, Türkiye Arasında Elektriksel Enterkonneksiyon İçin Genel Alışveriş Anlaşması' olarak kondu. Bu anlaşma sayesinde Ortadoğu'nun iki önemli su kaynağı Nil ve Fırat, elektriksel açıdan birbirine bağlanmış olacak. Ayrıca bölgenin iki önemli ülkesi Türkiye ve Mısır, Ortadoğu barışında stratejik bir rol üstlenecek. Anlaşmanın teknik gerekçesiyse,  'Elektriksel güç sağlanmasında güvenilirliği artırmak, güç fazlasının mübadelesi ve acil durumlarda yardımlaşma' olarak açıklanıyor.

EKONOMİ HİKAYELERİ / İRLANDALILAR'IN BULDUĞU BİR EYLEM BİÇİMİ: 'BOYKOT' NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Yüzbaşı Charles Cunningham Boycott, toprak sahibi bir aristokrat olan Lord Erne'nin kahyası olarak 1880 ylında İrlanda'nın batısında Mayo Bölgesi'ne atanmıştı. Mahsül düşük olduğu için köylüler Boycott'tan kiralarda yüzde 25 indirim yapmasını istedi. Ancak Charles Boycott bunu kabul etmedi ve kirasını ödemeyenleri evlerinden atacağını söyledi.

Bunun üzerine Charles Stewart Parnell, bölgedekileri topladı ve "Evinden atılan birinin evine yerleşenlere ne yapalım?" diye sordu. İrlandalılar "Öldürelim" diye bağırdılar.

Parnell "Çok daha iyi bir yolu var. Size daha Hıristiyanca ve hayırsever bir yolu göstermek istiyorum. Bu, kendini kaybetmiş bir adama (Boycott) tövbe etme fırsatı da verecektir" dedi. Parnell "Kim kirasını ödeyemediği için eviden atılan birinin evini kiralarsa, kimse onunla konuşmasın, kimse ona bir mal satmasın" diye bir direniş hareketi başlattı.

28 Mart 2025 Cuma

VERGİ YOLUYLA ŞİRKETLER KREDİ KULLANMAKTAN NASIL CAYDIRILIR?

KREDİ FAİZLERİ GİDER YAZILAMAYACAK 

Şirketlere sürpriz. 1994'te hazırlanan vergi yasasına göre 1997'den itibaren kredi faizlerinin yüzde 25'i gider yazilamayacak. Bakanlar Kurulu bu oranı yüzde 100'e kadar yükseltmeye yetkili.

Cahit UYANIK / Yaşar BAKAN

Refah Partili Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in geçen ay yaptığı konuşmada tepki toplayan pasajlardan birisi, 'kredi faizlerinin gider yazılamayacağı' yönündeki niyetti. Oysa 1994 yılında çıkarılan bir vergi yasasına göre Maliye Bakanlığının -sınırlandırılmış bir şekilde- kredi faizlerini gider yazdırmama yetkisi bulunuyordu. Bu konudaki düzenleme 1997 yılı başından itibaren 1996 yılı hesaplarını kapsayacak şekilde uygulanacak. Peki bu düzenlemenin ayrıntıları nasıl?

5 Nisan Kararları sonrasında DYP-SHP Hükümeti tarafından çıkarılan 4008 Sayılı Kanunla Gelir ve Kurumlar Vergisi yasalarında ciddi düzenlemeler yapılmıştı. Buna göre 1996 yılı başından itibaren imalat sanayisi, bankalar, sigorta şirketleri ve finans kurumları dışında kalan işletmeler, kullandıkları yabancı kaynakların faizlerinin yüzde 25'ini gider yazamayacaklar. Bu oranı yüzde 100'e kadar çıkarmaya ise Bakanlar Kurulu yetkili. Yasanın nasıl uygulanacağı konusundaki yetki ise Maliye Bakanlığında bulunuyor. Yani Maliye'nin bu konuda daha ayrıntılı bir tebliğ çıkararak mükellefleri aydınlatması gerekiyor. Bu düzenlemenin 3-4 ay içinde yapılması zorunlu. Çünkü mükellefler Kasım ayından itibaren yıl sonu envanter çalışmaları için kolları sıvıyor.

22 Mart 2025 Cumartesi

VELİ SARITOPRAK: TÜRKEŞ'İN YANINDA YETİŞMEK ŞEREFTİR

Veli Sarıtoprak 

Sarıtoprak, "1995'in ilk yarısı itibarıyla ekonomik göstergeler iyi değil" diyor. Ankaralı iş adamı Veli Sarıtoprak, bugünlerde siyasetle meşgul. Ankara Sanayici ve İş Adamları Derneği (ASİAD) Başkanı iken, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Sekreter Yardımcılığına  geçen Sarıtoprak, kadınları MHP'de siyasete dahil etmekle görevli. Sarıtoprak'la 'MHP'de siyaset yapmak' üzerine konuştuk: 

 Cahit UYANIK 

- Niye MHP'yi seçtiniz? 

Sarıtoprak: Bir toplantıda siyaset ve iş adamına ilişkin ateşli bir konuşma yaptım. Orada Sayın Alparslan Türkeş de vardı. Elimden tuttu, "Her yerde iş adamları siyasete girsin diyorsun. MHP'ye gel, birlikte çalışalım; sana MYK'da, yanımda görev vereyim" dedi. MHP'ye 2 bin 500 sanayici ve iş adamı ve iş kadınını yanıma alarak kayıt oldum. Ben Afyonluyum, bir Anadolu çocuğuyum. Hayatım mücadele içinde geçti. Örf ve adetlere bağlıyım. Oldum olası ülkenin birliğini, dirliğini, ağız tadını savundum. Ülkemiz varsa biz varız. Bizim varlığımız ülkenin ve devletin varlığına bağlıdır. Dolayısıyla MHP'de yabancılık çekmedim. Hepsi de dürüst, kaliteli Anadolu çocukları. İçlerinde yolsuzluğa bulaşmış kimse yok.

- Yakın zamanda Türkeş'in yıldızının yükselmesinden etkilenmiş olmalısınız...

Sarıtoprak: MHP karizmatik bir lidere sahip. Sayın Türkeş'e büyük saygı ve sevgim var. Gerçek bir devlet adamı. Sayın Türkeş bir lider. Lider ile genel başkan arasındaki fark şu: Genel başkan gelecek seçimleri düşünür, liderler ise gelecek nesilleri... Türkeş'in yanında yetişmek, partiye hizmet etmek benim için gerçekten bir şeref. Son derece isabetli davranmışım.

20 Mart 2025 Perşembe

EKONOMİ HİKAYELERİ / ABD BAŞKANLARININ BEYAZ SARAY'DAKİ TÜM KİŞİSEL HARCAMALARI MAAŞLARINDAN KESİLİR

Ronald ve Nancy Reagan

1981 yılında ABD Başkanlığı görevine başlamasından yaklaşık bir ay sonra dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve eşi Nancy Reagan, Beyaz Saray’da akşam yemeğini yedikten sonra hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar.

Görevli garson yemeğin hesap faturasını getirmiştir. Baş kahyanın bir garsonla gönderdiği hesap faturasında sadece o akşamın değil son bir ayın bütün yemeklerinin hesabı da yer almaktadır.

Sadece yemekler de değil… 

Ağırladıkları kişisel misafirlerin, bir aydır kullandıkları kuru temizleme hizmetinden, diş fırçası, diş macunu, temizlik ve parfümeri malzemelerine kadar bütün kişisel malzemelerin ücreti de miktarlarıyla beraber kaydedilmiştir.

Ronald Reagan, hesabın büyüklüğüne şaşırsa da görevlinin getirdiği faturayı gülümseyerek alır ve muhasebeye maaşından ödenmesi talimatı verir.

Kocasının aksine Nancy Reagan’ın şaşkınlığı çok daha büyüktür. Anılarında, ‘kimse bize Başkan ve Eşinin Beyaz Saray’da yaşarken yedikleri yemeklere ve kullandıkları günlük malzemelere para ödemek zorunda olduklarından bahsetmemişti’ diye anlatıyor o şaşkınlık anını.

ABD eski Başkanı Bill Clinton’un eşi Hillary Clinton‘ın, bu yıl yayınlanan “Hard Choices” kitabının tanıtım ve imza gezilerinden birinde, Beyaz Saray’dan ayrıldıkları zaman, ‘borç içinde ve beş parasız olduklarını’ söylemesi, sosyal medyada büyük yankı yapmıştı.

Hillary Clinton, sekiz yıl kaldıkları Beyaz Saray’dan taşınınca Washington DC’de ve New York’ta mortgage kredisiyle iki ev aldıklarını, bu kredi ile kızları Chelsea’nin Stanford Üniversitesi parasının kendilerini, 2001 kışında 12 milyon dolar borcu olan olan bir aile haline getirdiğini anlatacaktı.

Peki, 8 yıl boyunca yıllık ortalama 500 bin dolar maaşı olan ve kira gideri olmayan bir aile niçin Beyaz Saray’dan beş parasız ayrılacaktı?

ABD Başkanları Beyaz Saray’a kira ödemez ama onun dışındaki herşey maaşlarından kesilir.

KULİS / 'BEYANSIZ' BAKAN'IN YENİ ŞİRKETİ

Hüsamettin Örüç 


Cahit UYANIK 

Mesut Yılmaz Kabinesinde bakanların peşpese 'mal beyanı' açıklaması, neresinden bakarsanız bakın kamuoyu için 'ilginç' oldu. Ancak hala beyanda bulunmayan bakanlar var. Bu halleriyle 'fark ediliyorlar'...

Örneğin Bayındırlık ve İskan Bakanı Hüsamettin Örüç. 'Milyarlık projeler'i ihaleye açıp sonuçlandırmak gibi... Kendine göre 'özellikleri' olan bir bakanlık koltuğu bu... Ancak... Sayın Örüç 'mal beyanı' yapmasa da... Merak edip araştıranların 'bilinsin' diye anlattığı bir şey var: O da Bursa'da kurulan bir inşaat şirketinin yüzde 30'una Sayın Örüç'ün (150 milyon lira sermaye koyarak) sahip olduğu...

KULİS / DANIŞMAN ARGÜDEN'İN 'DANIŞMANLIK' ŞİRKETLERİ

Yılmaz Argüden 
Cahit UYANIK 

Yılmaz Argüden; Bülent Gültekin Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi (TKKOİ)  Başkanı'yken... Onun 'Özelleştirmeyi Yürütmekle Sorumlu' genç yardımcıydı. Şimdi; yeni hükümette Başbakan Yılmaz'ın danışmanlarından biri... 

Argüden bugüne bugün 'Başbakan'ın Danışmanı' olmaktan da öte... Az zamanda epey yol alıp 'danışmanlık' birikimine ilginç halkalar eklemiş. Şöyle: 

Bülent Gültekin'in yardımcılığından ayrıldıktan sonra Argüden, Koç Holding'e danışmanlık yapmış. Hemen peşinden de 'İki tane' danışmanlık şirketi kurmuş. 

Bir tanesi AR-GE Araştırma Geliştirme ve Eğitim A. Ş.:  Araştırma geliştirme hizmetleri vermeye yönelik bir müşavirlik şirketi bu... Öteki şirket ise Nova A. Ş.: Daha çok 'finansman' konusunda danışmanlık vermek için kurulmuş.

Anlayacağınız Başbakan'ın danışmanı Yılmaz Argüden, 'sıradan' bir danışman değil. Düpedüz 'şirketleşmiş' danışman.

(Bu kulis haberi, haftalık Ekonomik Panorama dergisinin 28 Temmuz-04 Ağustos 1991 Tarih, Yıl: 4, Sayı: 31'de; ortaklaşa hazırlanan Kulis köşesinde imzasız yayınlanmıştır.)

19 Mart 2025 Çarşamba

'KENDİ ANLATIMIYLA' GÖZALTINA ALINAN İBB BAŞKANI EKREM İMAMOĞLU KİMDİR?

1970 yılında Trabzon’un Akçaabat ilçesinde doğdum. Trabzon Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi’nde önce lisans, ardından yüksek lisans eğitimlerimi tamamladım. Aktif siyaset hayatıma 2008 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye olarak başladım. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde %50,8 oy oranıyla Beylikdüzü Belediye Başkanı seçildim.

2019 yerel seçimlerinde önce 31 Mart’ta ve ardından 23 Haziran’da iki kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçildim. Yenilenen seçimde oyların %54,21’ini almam sonucu, 27 Haziran 2019 tarihinde mazbatamı alarak göreve başladım. 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşen yerel seçimlerde oyların %51,14’ünü alarak yeniden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildim.

5 Haziran 2024 tarihinde yapılan Türkiye Belediyeler Birliği’nin (TBB) 6. Başkanı oldum.

Çocukluğum yemyeşil doğası, hırçın denizi ve taş sokaklarıyla Trabzon’da geçtiği için kendimi çok şanslı hissediyorum. Mutlu ve özgür bir çocukluk yaşadım diyebilirim. Trabzon Lisesi’nden mezun olduktan sonra KKTC’de Doğu Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü kazandım. Bir süre sonra kaydımı Girne Amerikan Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü'ne aldırdım. KKTC’de iki yıllık eğitimin ardından İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’ne yatay geçiş yaptım ve 1994 yılında mezun oldum. Sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları ve Yönetimi bilim dalında Yüksek Lisans eğitimi aldım.

16 Mart 2025 Pazar

FİLYOS PROJESİ VERİMLİ Mİ?

Karabük / Modernizasyonla 

Liman Arasında Zor Seçim 

MMO Raporuna göre Karabük Demir Çelik'in yerine kurulacak Filyos Limanının maliyeti 400 milyon dolar; oysa Karabük'ün modernizasyonu yalnızca 50 milyon dolar...

Cahit UYANIK 

5 Nisan Kararlarının kamuoyunda en büyük tepkiyi uyandıran maddesi Karabük Demir Çelik'in yıl sonuna kadar kapatılmasıydı. Başbakan Tansu Çiller bu radikal kararın etkilerini ortadan kaldırmak için, etütleri tamamlanmış Filyos Liman Projesinin gerçekleştirileceğini ve ayrıca aynı bölgede bir 'serbest bölge' açılacağını söyledi.

Oysa Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Metalurji Mühendisleri Odası tarafından hazırlanan bir rapor Filyos Projesinin ekonomik olup olmadığı konusunda kafalarda bazı soru işaretleri uyandırıyor. Bu rapora göre Filyos devlete yaklaşık 400 milyon dolara mal olacak. Buna karşılık 1989 yılından bu yana sürüncemede tutulan ve Karabük'e 800 bin ton ek kapasite sağlayacak iki kütük döküm tesisinin maliyeti sadece 50 milyon dolar.

Söz konusu iki kütük döküm tesisi kurulduğu taktirde Karabük önemli bir teknolojik avantaj sağlayacak. Halen açık kalıplara dökülen demir külçelerin haddelenme aşamasında yeniden tavlanması önemli bir enerji kaybına yol açıyor. Bir türlü açılamayan kütük döküm tesisi bu sorunu çözerek, üretim prosesini kısaltıp enerji ve işçilikten tasarruf sağlıyor.

11 Mart 2025 Salı

ANKARA NOTLARI / IMF'Lİ GÜNLER BAŞLIYOR

Cahit UYANIK 

Uluslararası Para Fonu (IMF) 1945-Aralık ayında kuruldu. Amaç parasal alanda işbirliğini geliştirmek, kambiyo kısıtlamalarını kaldırmak, döviz kurlarına istikrar kazandırmak ve çok yanlı bir ödeme dengesi sistemi kurmaktı. Türkiye yaklaşık 14 ay sonra Şubat-1947'de IMF'ye üye oldu. Mart-1947'de ise IMF üyeliğimiz 'resmen' işlerlik kazandı. Yani Türkiye IMF'nin en eski iştirakçilerinden... O günden bu yana Türkiye'nin bu uluslararası kuruluşla ilişkileri süregeliyor.

IMF, üye ülkelerin belirli kurallara bağlanmış katkılarının yanı sıra 1962 yılından bu yana sağladığı dış borçlarla kendine kaynak yaratıyor. Borçlanmalar, zengin ülkelerin hazine ve merkez bankaları gibi resmi kuruluşlar ile özel piyasalardan yapılıyor. IMF, bu kaynakları zor durumdaki ekonomilerini düze çıkarmak isteyen ülkelere yönlendiriyor. Bu amaçla stand by anlaşması imzalanıyor.

Anlaşma beş ayrı dilim krediden oluşuyor. İlk dilimi koşulsuz serbest bırakılan kredinin, geri kalanı IMF'nin istediği şartlar yerine getirildikçe kullanılabiliyor. IMF'nin dış ödemeler dengesi ve ekonomik duruma ilişkin değerlendirmeleri uluslararası bankalar açısından büyük öneme sahip. Bu bankalar bir ülkeye kredi açarken, bir gözleri IMF raporlarında geziniyor. 

Bugünlerde yine herkesin dilinde IMF var. Türkiye'de IMF denilince herkesin aklına zam ve işsizlik geliyor. Çünkü 1970'li yılların özellikle ikinci yarısı, hemen hemen her gün IMF'nin konuşulup tartışıldığı zamanlardı. Niyet Mektubu, stand by anlaşması, yeşil ve kırmızı ışıklar günlük yaşamın parçası olmuştu. Ecevit ve Demirel IMF'nin en zora düşmüş müşterileri konumundaydı.