9 Mayıs 2021 Pazar

NEW YORK PAMUK BORSASINDAKİ SANDALYE SAHİBİ İLK TÜRK


Atatürkümüzün tek hayat arkadaşı

Latife Hanımın yaşamını anlatan

İpek Çalışlar'ın araştırıp

(Kopyala-yapıştır değil, gerçek bir araştırma)

kaleme aldığı 'Latife Hanım' adlı eseri okuyorum

Uzun yıllar boyunca çeşitli kitaplar biriktirilip

Kütüphane kütüphane gezilerek kaynak toplandığı belli olan bu kitap;

Kaynakların yetmediği yerde gazetecilik yöntemlerine başvurulan,

bilgisi ve ilgisi olan kişilerle yüz yüze görüşmelerle desteklenmiş bir başyapıt bence.

(Tıklayınız) OKUDUĞUM KİTAPLAR / GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK / İLBER ORTAYLI

Meslek hastalığı var tabii ki bizde; bu kitaptan ekonomi muhabiri gözüyle öğrendiğim bir şeyi de sizinle paylaşmak isterim

8 Mayıs 2021 Cumartesi

KIBRIS'TA NEYİ UNUTTUK?

Cahit UYANIK

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ilişkileri tarihine birazcık olsun ilgi duyanların öğrendiği ilk şey şudur: Türkiye 1960'ların başındaki Ortak Pazar'a bir ihtiyaca karşılık olsun diye değil, Yunanistan başvurduğu için ilgi duymuştur. Dış politikadaki bu temel argümanın ileriki yıllarda unutulduğu açık. Bunun iç ve dış sebepleri var. Türkiye'nin 1970'li yıllarda ciddi siyasi ve ekonomik iç çalkantılara düşmüş olması bu temel düşünceyi gölgeledi. Kıbrıs Sorunu'nun 1960'larda Yunanistan tarafından bilinçli şekilde alevlendirilmesi ve 1974'teki askeri harekata kadar gelinmesi de diğer önemli etken. Demek ki Yunanistan, 1960'ların başında izlemeye başladığı politikalardan köklü bir taviz vermemiş. Kıbrıs'ı bir nirengi noktası olarak kullanarak Türkiye'yi hem istikrarsızlığa itmiş, hem de uygar Batı ile entegrasyonunu geciktirmiş hatta baltalayabilmiş. Simitis boşuna, önceki gün Kıbrıs Rum Parlamentosunda "Enosis'i başardık" demedi ki...

(Tıklayınız) TANK PALET'İN İŞLETME HAKKI DEVRİ ÖZELLEŞTİRME MİDİR?

Türkiye ise "Yunanistan'dan geri kalmamak" gibi bir temel argümanı kaybettiği için savrulmuş durmuş. Türkiye, 1974 Kıbrıs Harekatından 4 yıl sonra Yunanistan'la beraber Ortak Pazar'a davet edilmedi mi? Edildi. Üstelik bu davet, Türkiye'nin Ada'da asker bulundurduğunu bile bile yapıldı. Türk askeri 1978'de işgalci değildi de, şimdi mi işgalci sayılıyor? Türkiye, 1978'deki daveti kabul etseydi hem Yunanistan'la aynı anda AB'ye girecek, hem de Kıbrıs politikasını Avrupa'ya kabul ettirmiş olacaktı. Ama fırsat kaçtı. Kaçtığı gibi kimse de suçu günahı üzerine almaya niyetli değil. 

(Tıklayınız) YIL 2001... PROF. DR. MÜMTAZ SOYSAL İLE KIBRIS SORUNU ÜZERİNE SÖYLEŞİ

EKONOMİ HİKAYELERİ / ABD ORDULARINA KARŞI SAVAŞAN SON KIZILDERİLİ REİSİ OTURAN BOĞA'DAN İBRETLİK SÖZLER


Oturan Boğa

"Kartallar kartaldır, karga gibi olamaz. Dünya güneşi kucakladı ve biz bu sevginin sonuçlarını görüyoruz, şimdi biz yoksuluz ama özgürüz. Adımlarımızı beyaz adam kontrol edemez ve eğer bizler öleceksek, doğrularımızla öleceğiz.

Bana hırsız diyorlar, oysa topraklarımızı ve zenginliklerimizi hangi beyaz adam 'çalmadım' diyebilir? Kim bana aç gelip de tok dönmedi?


Ben hangi kanunu çiğnedim? Hangi beyaz kadın benim tarafımdan esir alındı veya hakarete uğradı? Kim benim eşimi ya da çocuklarımı dövdüğümü gördü?
Kendime ait olanları seviyor olmam yanlış mı? Babamın yaşadığı yerde Siyu (Sioux) olarak doğdum, halkım ve topraklarım uğruna ölebileceğim için mi bana vahşi diyorlar.


5 Mayıs 2021 Çarşamba

TÜRKİYE, KALKINMANIN YENİ İTİCİ GÜCÜ AR-GE'Yİ ETKİN KULLANMAK İÇİN ARAŞTIRMACI SAYISINI ARTIRACAK

Cahit UYANIK 

Tüm dünyada artık ekonomik gelişmenin en önemli itici güçlerinden birisinin araştırma ve geliştirme çalışmaları (Ar-ge) olduğunu herkes biliyor. Çünkü ar-ge, günümüzde giderek artan işletmeler, sektörler ve ülkeler arası rekabette birbirine üstünlük sağlayabilmenin en güçlü aracı. Bu aracı iyi kullanabilen ülkeler bulundukları refah düzeyini koruyabiliyor veya birkaç basamak daha yükselebiliyor. Bizim gibi ülkeler ise ar-ge'yi iyi kullanarak gelişmiş ülkeler seviyesine çıkabiliyor. Ar-ge'nin en önemli unsuru ise insana yani araştırmacılara yatırım. Çünkü ar-ge'ye yapılan harcamaların katma değere dönüşmesinde insan kaynağı en önemli rol sahibi. Yani bir anlamda  ülkelerin rekabet gücü ar-ge'ye yaptıkları yatırım kadar bu kaynağı kullanan insan gücü ile de yakından ilgili. Gerek üniversiteler gerekse işletmelerde araştırmacılara yapılan bilinçli yatırımlar, kendisine katbekat kar veya pazar artışı olarak geri dönüyor. Bunun tüm dünya genelinde birçok örneğini görebilmek mümkün. 

(Tıklayınız) ÜLKELERİN 'TİCARİ VE EKONOMİK UZAY' YARIŞI İYİCE HIZLANDI

Peki Türkiye, araştırmacı sayısı açısından ne durumda? Bunun en iyi cevabını resmi ağızlardan vermek mümkün. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun (BTYK) geçen kasım ayında yaptığı toplantıdan sonraki açıklamasına göre, Türkiye'de bilim ve teknoloji insan kaynaklarının nicel gelişiminde geçmişten bugüne gözlenen artışının korunması halinde, gelecekte ortaya çıkacak tablo ülke hedeflerinin gerçekleştirilmesine yetmeyecek. Türkiye'de 1990 yılından bu yana gözlenen eğilimlerin korunması halinde 2010 ve 2015 yıllarında en iyimser ve en kötümser tahminle erişilecek araştırmacı sayıları çeşitli ülkelerin 2005 yılı verileri ile karşılaştırıldığında yetersiz kalacak. Çünkü 2015 yılında en iyimser senaryoya göre ulaşılacak araştırmacı sayısı, gelişmiş ülkelerin 2005 yılında sahip olduğundan daha az olacak.

(Tıklayınız) COVID-19, BİYOTEKNOLOJİK İLAÇ VE AŞILARIN YILDIZINI İYİCE PARLATTI