Diplomatik Gözlem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Diplomatik Gözlem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Şubat 2021 Pazar

KAPAK HABERİ / TAHMİNLER TUTMADI; ÇİN EKONOMİSİ COVID-19 SALGININDAN GÜÇLENEREK ÇIKIYOR

 

 Cahit UYANIK

Geçen yıl Aralık ayının ortasında New York Times gazetesinde yayınlanan geniş bir analiz, ABD-Çin ekonomik ilişkilerini yakından izleyenlerin gözünden kaçmadı. Çünkü geçen yılın ilk aylarında; Çin’de başlayan Covid-19 salgını ve aynı günlerde ABD-Çin arasında imzalanan Faz-1 Ticaret Anlaşması nedeniyle Çin ekonomisinin zayıflamaya başlayacağı ve ABD ekonomisinin bu gelişmelerden olumlu etkileneceği yönünde bazı düşünceler dile getirilmişti. Ancak bu tahminlerden 10-11 ay sonra New York Times muhabiri Ana Swanson imzasıyla yayınlanan araştırma-haber hiç de öyle demiyordu:

 “Çin ile ticaretin azaltılması 2020'de olacaktı, ancak Çin mallarına talep salgında uygulanan karantinada arttı. Çin'den yapılan ithalat, yılın bitmesine az bir zaman kala insanların evde olmasının da etkisiyle, Barbie oyuncak evleri ve bisiklet gibi tatil hediyelerinin yanı sıra Çin yapımı mobilya ve ev aletlerinin kapışılmasıyla artıyor. İthalattaki bu artış, koronavirüsün bir başka yan ürünüdür ve Amerikalılar tatillere, filmlere ve restoran yemeklerine harcadıkları parayı; home-ofisleri için yeni aydınlatma, bodrum spor salonları için egzersiz aletleri ve çocuklarını eğlendirmek için oyuncaklar gibi ev eşyalarına kanalize etmektedir.” 


(Tıklayınız) KÜRESEL ELİTLERİN FORUMU: DAVOS ZİRVESİ 50 YAŞINDA


Oysa bu analizin yayınlandığı New York Times’ın aynı sayfalarında bir yıl önce, yani 2019-Aralık ayında ABD-Çin Ticaret Anlaşmasının ilk fazının imzalanmak üzere olduğu belirtiliyordu. O dönemki başkan Donald Trump’ın bu anlaşmanın ABD ekonomisi açısından büyük bir başarı anlamına geldiğine dair sözlerine yer veriliyordu. Ancak bundan iki hafta sonra, 31 Aralık 2019 tarihinde Çin’in, Hubei eyaletine bağlı Wuhan kentinde kaynağı bilinmeyen gizemli bir solunum yolu rahatsızlığının ortaya çıktığını Dünya Sağlık Örgütü'ne resmen bildirmesiyle yepyeni bir döneme girildi. Bundan sonra yaşananları ise tekrar New York Times muhabiri Swanson’dan okuyalım:

 

30 Ocak 2021 Cumartesi

COVID-19 PANDEMİSİ, 'KÜRESEL AŞI BENCİLLİĞİ' YARATTI

Cahit UYANIK                                                                           

İngilizcede ‘vaccine’ yani aşı sözcüğünün kökeni, Latince’deki ‘vacca’ yani ‘inek’ sözcüğünden geliyor. Bunun sebebi  şöyle açıklanıyor: İngiliz taşra doktoru Edward Jenner, 1796 yılında inek sağan kızların çiçek hastalığına yakalanmadığını gözlemleyip sebebini araştırmaya başladı. İnekler, kemirgenlerden kaptıkları virüs sebebiyle ‘cowpox’ denilen, çiçek hastalığına çok benzeyen bir hastalık geçiriyorlar ve memelerinde bazı sivilceler oluşuyordu. Süt sağan kızlar, bu sivilcelere temas ettikleri için, bilmeden kendilerine bir tür aşılama yapmış oluyorlardı ve çiçek hastalığına yakalanmıyorlardı. Dr. Jenner, bu sebeple hastalığı hafif geçiren Sarah Nelmes’te oluşan sivilcelerden aldığı numuneyi, çiçek hastalığına yakalanmış çocuklara enjekte ederek onları iyileştirdi ve ilk modern aşıyı bulmuş oldu.  Daha sonra çiçek aşısında kullanılan zayıflatılmış virüse “vaccinica’ adı verildi ve 180 yıla yakın uygulandıktan sonra Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 1980 yılında çiçek aşısının kökünün kazındığını resmen ilan etti.

(Tıklayınız) ÜLKELERİN 'TİCARİ VE EKONOMİK UZAY' YARIŞI İYİCE HIZLANDI

Dr. Jenner’ın bilimsel yöntemlerle ispat edip modernize ettiği çiçek aşısı aslında Türklerde Orta Asya dönemlerinden bu yana daha basit yöntemlerle uygulanıyordu.  Nitekim Türkçedeki aşı sözcüğünün kökeni, eklemek anlamındaki “aşlamak”tan geliyordu. 1716 yılında İstanbul’a İngiliz Büyükelçisi olarak atanan E. Wortley Montagu’nun eşi Lady Mary Wortley Montagu, 1763 yılında (ölümünün ardından) yayınlanan ‘Şark Mektupları’ adlı kitabında çiçek aşısını şöyle anlatıyordu:

29 Aralık 2020 Salı

KAPAK HABERİ / ‘BIDENOMICS' DÖNEMİNDE EKONOMİDE NELER YAŞANACAK?

 

Cahit UYANIK

Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD)  aylar süren seçim heyecanı bitti ve Demokrat Parti’nin adayı 78 yaşındaki Joe Biden seçilmiş 46. Başkan oldu.  Yapılan analizlere göre mevcut başkan ve Cumhuriyetçi Partinin adayı Donald Trump ise Covid-19 pandemisini önemsemeyerek salgınla mücadelede yetersiz kaldı ve seçimi kazanamadı. Trump’ın seçimi kaybetmesinde ikinci önemli etken ise geride kalan 4 yılda ekonomide gösterdiği kötü performanstı… Çünkü Trump, 2017 yılında koltuğa oturduğunda dile getirdiği önemli ekonomik vaatlerinden büyük bölümünü yerine getiremedi.

Sözgelimi Trump, bundan 4 yıl önce ülkede 1 trilyon dolarlık yeni alt yapı kurma ve eskimiş alt yapıları yenileme konusunda söz vermişti. Bazı girişimler hariç bu konuda ciddi bir adım atılamadı. Öyle ki Trump, 2020 seçim kampanyasında aynı vaadi tekrarlamak durumunda kaldı. Oysa bu vaat konusunda adım atılabilseydi hem ülkedeki işsizliği bir nebze olsun pozitif yönde etkileyebilecek, hem de birçok alt sektördeki işletmelerin canlanmasını sağlayabilecekti.

Gerekli adımların atılmaması sebebiyle ABD’deki ulaşım, sağlık vb. alt yapıların yetersizliği dillere destan hale gelmiş durumda. Örneğin New York’un 120 yıllık metrosunun neredeyse tamamen yenilenmesi gerektiği artık sadece ulusal değil uluslararası basının da ilgisini çekiyor. Çünkü bu metroda rayların eskiliği nedeniyle zaman zaman vagon devrilmesi olayları bile yaşanıyor.

30 Kasım 2020 Pazartesi

IMF: PANDEMİ ÖNÜMÜZDEKİ 5 YILDA 28 TRİLYON DOLARLIK ÜRETİM KAYBINA SEBEP OLABİLİR

Cahit UYANIK

1918-1920 yılları arasında yaşanan İspanyol Gribi pandemisinde kaç kişinin hayatını kaybettiği hala net olarak bilinmiyor. En favori tahmin, 50-100 milyon kişi arasında değişiyor.  İnsanlığın yaşadığı en büyük trajedilerden biri olan İspanyol Gribi pandemisi, hakkında çok az sayıda yazılı veri bulunabilen en büyük insani afetlerden biri olma özelliğini taşıyor. İspanyol Gribindeki can kaybını, kitlesel ölümler skalasında başa oturtmamız gerekiyor. Çünkü 1. Dünya Savaşında ölenlerin sayısı 19 milyon,  2. Dünya Savaşında ölenlerin sayısı 50 milyon kişi olarak tahmin ediliyor.

İspanyol Gribi, adını bu konuda basın-yayın faaliyetlerine bir sansür uygulamayan ve 1. Dünya Savaşına girmeyen İspanya’dan alıyor. Yoksa bu pandemi İspanya’dan çıkıp dünyaya yayılmış değil. İspanya dışındaki tüm ülkelerde basına pandemi haberleriyle ilgili geniş bir sansür uygulandığı biliniyor.  İspanyol Gribi pandemisi hakkında veri azlığı, bu kadar büyük acılara sebebiyet veren bir pandeminin düşünce iklimi,  kültür ve sanat dünyasını çok az etkilemiş olması da hep bu sansüre bağlanıyor.  

İspanyol Gribinin dünya ekonomisini ne kadar etkilediği ise çok iyi bilinmiyor. O yıllarda zaten modern istatistikler bulunmuyordu. Birçok ülke ekonomik faaliyetlerini ölçmekten acizdi.  Bu konu açıldığında yapılan en önemli analiz, erkek nüfusun hem savaş hem de peşinden gelen pandemide büyük bir kırıma uğradığı, kadınların 1920’li yıllarda bu sebeple ekonomik üretim sürecine bilfiil girmek zorunda kaldığı şeklinde…     

30 Ekim 2020 Cuma

FORMULA-1, TÜRKİYE’DE KALICI OLABİLİR Mİ?

 Cahit UYANIK

Formula-1, dünyadaki en büyük motor sporları ve eğlence organizasyonlarından biri. Kısaca F-1 olarak adlandırılan bu organizasyondaki ‘formula’ sözcüğü, Türkçedeki ‘formül’ anlamında kullanılıyor. Söz konusu olan ‘formül’, tek kişilik yüksek teknolojili F-1 yarış arabası motorlarının taşıması gereken temel teknik ve güvenlik özelliklerini belirliyor olmasından geliyor. Bu formül sayesinde Formula-1’e katılan takımların en adaletli, eşit ve güvenli şartlarda yarışması sağlanıyor. Formula-1 ilk kez 1950 yılında gerçekleştirilirken, bu sene -Covid-19 pandemisinden hayli olumsuz etkilense de- 70. Yıldönümünü kutluyor. 

Formula-1 gibi dev bir organizasyonun geri planında oldukça büyük finansal gelir ve gider rakamları bulunuyor. Bir ara, her sezon 20-22 arasında yarışın gerçekleştiği Formula-1’in her etabını dünya nüfusunun dörtte birini temsil eden 150’yi aşkın ülkeden 2 milyar kişinin televizyonlardan izlediği hesaplanmıştı. Ancak bu tv izlenirlik sayısının son yıllarda oldukça azaldığı, özellikle dünyanın en eski ve en büyük otomobil tüketicisi ülke olan ABD’de Formula-1’e ilginin giderek azaldığı biliniyordu. Elbette bu durum Formula-1’e ödenen yayın bedelleri ve televizyon reklam gelirlerini hayli azalttı. Formula-1’in tv gelirlerinin en fazla 2 milyar dolara ulaştığı tahmin ediliyordu.  

Yarış pistlerine izleyici olarak girebilmek için istenen bilet fiyatlarının aşırı yüksek olması da Formula-1’de bir başka şikayet konusuydu. Astronomik düzeydeki fiyatlar yarışların gerçekleştiği pistlerde daha az seyirci tarafından izleniyor olması sonucunu beraberinde getirdi. 2005 yılından itibaren –birkaç ülke hariç- sigara şirketlerinden reklam alınmamaya başlaması ve bu gelir kaybının bir şekilde telafi edilememesi de Formula-1 organizasyonunu oldukça zorlamaya başladı.  

30 Eylül 2020 Çarşamba

ÜLKELERİN 'TİCARİ VE EKONOMİK UZAY' YARIŞI İYİCE HIZLANDI

Cahit UYANIK

Belki iddialı bir cümle olacak ama; çok da uzak olmayan bir gelecekte üniversitelerde ‘uzay ekonomisi’, ‘uzay ticari işletmeciliği’, ‘uzay hukuku’ bölümleri açılırsa hiç şaşırmayın. Çünkü dünyada gelişmiş veya gelişmekte olan fark etmez; hemen hemen tüm ülkeler uzayı şimdiden ekonomik bir gerçeklik ve ticari rekabet alanı olarak belirleyip bir şeyler yapabilmek için harekete geçmiş durumda.

Peki bu noktaya nasıl gelindi? Soğuk Savaş döneminde, 1950’ler ile 1970’li yıllarda Doğu ve Batı bloklarına ait devletlerin (Başta Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri) rekabetine sahne olan uzay yarışı, daha sonraki yıllarda yavaşladı. Doğu Blokunun dağılma sürecinde uzay rekabetinin bir tarafı iyice aksarken; Batı Blokunda, özellikle Avrupa ülkelerinde uzaya uydu fırlatma hizmetlerinden para kazanılmaya başlandı. Böylece uzay, astronomik bilimsel araştırma ve mühendislik alanı çalışmalarının yanı sıra ‘ticari ve ekonomik’  boyut da kazanmaya başladı.

30 Ağustos 2020 Pazar

DÜNYANIN SAĞLIĞI VE DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜNÜN (DSÖ) NASIL BİR GELECEĞİ OLABİLİR?

Cahit UYANIK

Bazen çok satan bir roman okur ve ayrıntılarını birkaç hafta içinde unutursunuz. Henüz 56 yaşındaki ABD’li yazar Dan Brown, günümüzde bu tip romanları yazan en ünlü isim olarak biliniyor. Brown kıvrak kalemi, gizemli ve sürükleyici anlatımıyla, televizyon ve internet üzerinden yayın yapan platformların heyecanlı dizi filmleriyle rekabet ediyor.

Geçen yıl sonunda Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyaya birkaç ay içinde yayılan, Temmuz ayı ortası itibarıyla tüm dünyadan 600 bin kişinin hayatını kaybettiği COVID-19 Pandemisi başladığında acaba kaç kişinin aklına Brown’un 7 yıl önce yayınladığı Cehennem (Inferno) adlı romanı gelmiştir ki? ‘Cehennem’de artan dünya nüfusunun insanlığı yok olmaya götüreceği ön kabulüyle, nüfusu azaltmak için gizli bir konsorsiyumun (şirketler birliği) tüm dünyaya ‘kısırlık virüsü’ yayma planı, Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon tarafından kahramanca önlenmişti.

30 Temmuz 2020 Perşembe

DÜNYADA 40,3 MİLYON 'MODERN KÖLE' VAR VE DAHA FAZLA MÜCADELE GEREKİYOR


Cahit UYANIK

“1750 ilkbaharı başlarında, Batı Afrika’nın Gambiya kıyılarından içeri doğru nehir boyunca dört günlük yol çeken Juffure köyünde, Omoro ile Binta Kinte’nin bir oğulları oldu” diye başlıyor ünlü siyahi yazar Alex Haley’in Türkçe’ye Kökler (Roots-The Saga of an American Family) ismiyle çevrilen romanı… Doğan çocuğa Kunta Kinte adı verildikten 216 yıl sonra Haley, 1966 yılında kendi ailesinin köklerini araştırmaya ve ulaşacağı bilgilere göre romanını yazmaya karar verdi. 

Haley, 10 yıl süren araştırma ve romanı yazma sürecinde; 7 kuşak geriye gidebildiğinde karşısına Toby adlı bir köle çıktı. İşte Toby, Haley’in kuşaklar öncesinden büyük dedesi, köle tacirlerince kaçırılıp Lord Ligonier adlı gemiyle Annapolis’e (Maryland) getirilip köle olarak satılan Afrikalıdır. Satın alan beyaz adam, bir müslüman olan Kunta Kinte’nin ismini Toby olarak değiştirmiştir hemen… Köle Toby, yaşamı boyunca dört kez esaretten kurtulmaya çalışmış; sonuncusunda, bir daha kaçmaya yeltenmesin diye, ayağı acımasızca kesilip topal edilmiştir.

Toby, kölelik yapması için kaçırılan 12,5 milyon Afrikalıdan (Bunlardan 10,7 milyonu zorlu okyanus yolculuğuna dayanabildi; 1,8 milyonu öldü ve denize atıldı) sadece biriydi. Şanslı olan Haley Ailesi, 200-250 yıl geriye yani Kunta Kinte’ye kadar giden köklerini öğrenmelerini yazar olan oğulları Alex’e borçluydu. Ancak 25 Mayıs 2020 tarihinde Minneapolis kentinde beyaz bir polisin diziyle boğazına basıp nefessiz bıraktığı George Floyd ve ailesi, atalarının Afrika’nın neresinden getirilip köle yapıldıklarını hiçbir zaman bilemeyeceklerdi. ABD’de kölelik dönemi,  1619 yılında ilk Afrikalı insanların getirilmesiyle başladı ve 1866 yılında köleliğin kaldırılmasıyla tam 247 yıl sürdü. Siyahiler ABD’de, daha sonraki 154 yılda sözde özgürdüler ancak bu zaman diliminin üçte ikisini, ikinci sınıf vatandaş olarak geçirdiler. 1960 ve 1970’lerdeki büyük mücadeleleri sonrasında ‘kağıt üzerinde de olsa’ beyaz ırkla tıpatıp aynı haklara sahip oldular. 

3 Temmuz 2020 Cuma

KAPAK HABERİ / COVID-19 SONRASI DÜNYA EKONOMİSİNİN GÖRÜNÜMÜ: "DAHA İÇE DÖNÜK, DAHA DEVLETÇİ, DAHA YEREL"

Cahit UYANIK

Doğu’da “Hekimlerin Piri ve Hükümdarı”, Batı’da ise “Avicenna” olarak tanınan Türk hekim İbn-i Sina (980-1037) “El Kanun Fit Tıb” kitabında bulaşıcı hastalıklara karşı çözüm önerilerini şöyle sıralamıştı:

“Sirke ile temizlik yapın. Ellerinizi, bulaşıklarınızı ve kıyafetlerinizi mutlaka sirke ile yıkayın. Birlikte dolaşmayın. Beş-on kişi bir araya gelerek kalabalıklar oluşturmayın. Pazarları terk edin. Paraları bırakın. Toplu halde ibadet etmeyin. Salgından korkmayın, hastalıktan sakının, hastalarınızı terk etmeyin. Evinizde oturun ve neşeli olun. Hastalık neşeden kaçar.”

İbn-i Sina’nın bundan bin yıl önce tavsiye ettiği önlemlerin çoğu, 2019 yılı sonunda başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi için de aynen uygulandı. Salgının 5’inci ayına girilmesiyle beraber, pek çok ülke önlemleri gevşetmeye başladı. Ancak pek çok uzman, sonbahar geldiğinde salgında ikinci dalga yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu kararlılıkla vurguluyorlar. Salgından kurtuluş için bütün umutlar, en erken 2021 yılı başında kullanıma hazır hale gelebileceği umut edilen aşıda… Şu anda görev başında bulunan yöneticilerin çoğu, aşı bulunduktan sonra da dünyadaki ekonomik düzenin ‘kaldığı yerden’ aynen devam edeceğini hesaplıyor.

Fakat bazı kurumlar, uzmanlar ve akademisyenler, bundan 5-6 yıl sonra daha farklı bir ekonomik düzenin gelişebileceği konusunda öngörülerinin yer aldığı çalışmaları yayınlamaya başladılar. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) belki de bu kurumlardan ilki oldu. TÜBA’nın geçtiğimiz Nisan ayı ortasında yayınlanan ve her biri kendi uzmanlık alanlarının önde gelen isimlerinden 24 akademisyen tarafından hazırlanan ‘COVID-19 Pandemi Değerlendirme Raporu’nda ekonominin geleceği için ‘Küreselleşme yerine, içe kapanan milli yaklaşımlar ön plana çıkacak’ vurgusu dikkat çekti. Roma İmparatorluğunda 3. yüzyılda yaşanan ve kayıtlara geçen ilk büyük salgından, günümüze kadarki çok sayıda pandeminin sebep olduğu ekonomik ve toplumsal değişim ve dönüşümlerin tek tek anlatıldığı raporda, bakteri ve virüslerin yakın çağlardaki ekonomik yapılanmaları nasıl etkilediği de şu şekilde analiz edildi:

30 Mayıs 2020 Cumartesi

KAPAK HABERİ / IMF: COVID-19 SALGINININ DÜNYA EKONOMİSİNE MALİYETİ 9 TRİLYON DOLAR OLABİLİR


Cahit UYANIK

“Karantina” sözcüğü İtalyanca kökenli ve 40 sayısına ‘quaranta’ deniliyor. Ekonomisi ticarete dayanan Venedik Cumhuriyetinde salgın hastalık (özellikle veba) bulaşmaması için, Çin’den gelen gemiler açıkta 40 gün bekletildikten sonra limana kabul ediliyordu. Bu uygulama 1400’lerin ilk yıllarında başlamıştı ve uzun yüzyıllar boyu devam etti. Ancak karantinaya rağmen vebanın yayılması önlenemedi. Veba salgını sebebiyle karantina uygulamaları öyle çılgın bir hal aldı ki, bu hastalığa yakalanan İtalyan vatandaşları da Poveglia Adasına gönderildi. Burada 160 binden fazla kişi öldü, öldürüldü ve toplu mezarlara gömüldü. Terk edilmiş haldeki Poveglia Adası, hala dünyanın en korkutucu ve ürkütücü toprak parçalarından biri olarak biliniyor.

Karantina uygulaması, İtalya’dan sonra denize kıyısı olan hemen hemen tüm ülkeler tarafından benimsendi. Osmanlı İmparatorluğu, 1865’te İzmir-Urla ve 1892’de İstanbul-Tuzla’da iki karantina merkezi (Türkçede ‘tahaffuzhane’ deniliyor) kurdu ve aktif olarak kullandı. İzmir-Urla’daki karantina merkezi, şehrin açıklarında bir adacık üzerinde Fransızlar tarafından inşa edilmişti.

Peki veba Avrupa’ya nasıl ulaşmıştı ve günümüzdeki COVID-19 virüs salgınıyla benzerliği nereden geliyor? 15. yüzyıl başında Avrupa’ya veba, tıpkı COVID-19’da olduğu gibi Çin’den gelmişti. O yıllarda vebanın taşınmasını ticaret gemileri sağlarken, 21. Yüzyılın başında ise COVID-19’un yayılmasında başrol yolcu uçaklarındaydı. Dile Kolay; HSBC Grubunun 1 yıl önce yayınladığı ‘Gökyüzü Ülkesi (Flyland)’ adlı rapora göre dünya genelinde günde 107 bin uçuş gerçekleşirken, 11,9 milyon insan uçakla seyahat etmekteydi. Raporda “Böylece gökyüzünde her gün neredeyse Küba’nın nüfusu büyüklüğünde sanal bir ‘Gökyüzü Ülkesi’ oluşuyor. Her 100 ‘Flyland’ vatandaşından 2’si hayatının aşkıyla uçakta tanışmaktadır” deniliyordu. Globalizmin fiili uygulamasının en önemli aracı konumundaki yolcu uçakları, Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan salgını tüm dünyaya yayarak ‘global salgın’ın yani pandeminin taşıyıcı ve dağıtıcısı oldular.

29 Nisan 2020 Çarşamba

COVID-19, BİYOTEKNOLOJİK İLAÇ VE AŞILARIN YILDIZINI İYİCE PARLATTI

Cahit UYANIK

İlk kez Çin’in Wuhan kentinde 2019 yılının Aralık ayında ortaya çıkan ve 4 ay içinde tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını, önümüzdeki aylar ve yıllarda günlük hayatımızda köklü değişikliklere sebep olacak. COVID-19’daki tedavi ve bağışıklama arayışları ile birlikte, geçen yıl bu zamanlar pek bilmediğimiz ve önem vermediğimiz biyoteknoloji gibi konuları da daha dikkatli izlemeye başlayacağız. COVID-19, önümüzdeki dönemde ekonomideki Ar-Ge çalışmalarından biyoteknolojinin aldığı payı da artıracak, devletlerin sağlık sistemlerinde yeniden güç kazanması sonucunu doğurabilecek.

Neden bu cümleleri kurduğumuzu anlatabilmek için, işe biyoteknoloji kavramını tanımlamakla başlamak gerek. Kendisi de önemli bir biyoteknoloji yatırımcısı olan Türkiye’nin önde gelen ilaç üretici firmalarından Abdi İbrahim biyoteknolojiyi şöyle tanımlıyor:

“Biyoteknoloji, biyolojik sistem ve süreçleri kullanarak sorunlara çözüm bulunması ve yararlı ürünler üretilmesidir. Ürün ve teknolojik süreçlerde canlı sistem ve organizmaların ya da bunların türevlerinin kullanılması biyoteknolojinin esasıdır. Günümüzde biyoteknoloji, ilaçtan tarıma, hayvancılıktan tekstile, savunmadan enerjiye uzanan pek çok alanda giderek artan bir ağırlığa sahiptir. Biyoteknoloji, ilaç endüstrisinin insan sağlığının hizmetinde ilerlemesi için kilit öneme sahiptir. Bugünkü şartlarda bilinen yaklaşık 30 bin hastalıktan ancak 10 bininin tedavisi yapılabilmektedir. Hastalıklara karşı yeni ilaçların geliştirilmesinde biyoteknolojik yöntemler giderek kimyasal ve bitkisel formülasyonlardan daha etkili olmaktadır.

30 Mart 2020 Pazartesi

KAPAK HABERİ / BREXIT'İN İKİNCİ AŞAMASI, BİRİNCİSİ KADAR ZORLU YAŞANACAK



Cahit UYANIK

İngiltere, 4 yıllık bir sürecin ardından Avrupa Birliğinden (AB) 31 Ocak 2020-Cuma tarihi itibarıyla ayrıldı. Brexit’in gerçekleşmesi şerefine düzenlenen törende, duvarlara “We're Out (Dışarıdayız, Çıktık)” sloganı yansıtıldı. İngiliz Kraliyet Darphanesi, günün hatırasına 50 penilik madeni para basıp piyasaya sürdü. Bu önemli hatıra paranın basılma talimatını Pakistan göçmeni müslüman bir ailenin çocuğu olan Maliye Bakanı Sajid Cavid iki defa vermek zorunda kaldı.

Çünkü AB’den 31 Ekim 2019’da çıkılacağı düşünülerek üretilen madeni paralar, yaşanan 3 aylık ertelemeyle işe yaramaz hale geldi ve basılan 1 milyon adet 50 penilik eritildi. Kraliyet Darphanesi Brexit’in 31 Ocak 2020 tarihinde gerçekleşeceği kesinleşince darphane makinelerinin düğmesine yeniden bastı. Bir yüzünde Kraliçe II. Elizabeth’in resmi bulunan Brexit hatıra parasının diğer yüzünde "Bütün milletlerle barış, refah ve dostluk-31 Ocak 2020" yazıyordu. Maliye Bakanı Javid, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada "Bu madeni paralar İngiliz tarihinde heyecan verici yeni bir bölümün başlangıcını işaret ediyor" ifadesini kullandı.

İngiltere’nin AB’den ayrılmasına ilişkin karar, Avrupa Parlamentosunda 29 Ocak 2020 tarihinde oylanarak kabul edildi. Parlamenterler bu tarihi oylamanın bitiminde, İngiliz meslektaşlarıyla el ele tutuşup, gözyaşları içinde İskoç halk şarkısı "Auld Lang Syne"yi söylediler. Bu şarkı yaşananların çok güzel bir özetiydi. 1788 yılında Robert Burns adlı ozan, bu geleneksel şarkının sözlerini yani “Auld Lang Syne” şiirini bir kağıda yazıp İskoç Müzik Müzesi'ne göndermiş ve eklemişti: “Bu, eski bir şarkıdır ancak kağıt üzerine ilk kaydeden kişi benim.”

28 Şubat 2020 Cuma

KÜRESEL ELİTLERİN FORUMU: DAVOS ZİRVESİ 50 YAŞINDA


Cahit UYANIK

Dünya Ekonomik Forumu (WEF), İsviçre Alplerindeki turistik dağ kasabası Davos’ta düzenlediği 50’inci ‘Davos Zirvesi’ toplantısını en az iki hafta önce bitirdi. 21-24 Ocak tarihlerinde "Uyumlu ve Sürdürülebilir Bir Dünyanın Tarafları" ana temasıyla düzenlenen 2020 Davos Zirvesi, çeşitli tv canlı yayınlarının yanı sıra, binlerce radyo, gazete, dergi ve internet sitesi haberinin konusunu oluşturdu. İnsanlar, kendi kaderleri üzerinde etkili önemli isimlerin Davos’taki tespitleri ve geleceğe ait düşüncelerini dikkatle dinlediler. 
 
Peki nedir bu Davos Zirvesi? Neden bu kadar popüler ve cazibeli? Davos, yarım yüzyıldır önde gelen ekonomik, siyasi, akademik, kültürel elitlerin ve entelektüellerin katılarak, dünyanın içinde bulunduğu durum ve geleceğe yönelik tespitlerini dile getirebilmeleri veya bu konulara kafa yoranları dinleyerek bir perspektif edinebilmeleri açısından çok önem verilen bir toplantı.

Dünyanın krem tabakasından isimleri bir araya toplayabilme becerisine sahip olması açısından ‘Davos Zirvesi’nin benzeri yok. Çoğu toplantısı kamuoyuna açık bir şekilde cereyan ederken, medyanın ve dolayısıyla küresel kamuoyunun takibi sağlanabiliyor. Bu yönleriyle belki; dünyada ‘Bir sivil toplum kuruluşunun düzenlediği en popüler toplantı’ olma özelliğini taşıyor.

31 Ocak 2020 Cuma

2020 YILINDA DÜNYA EKONOMİSİNE YÖN VERECEK 3 ÖNEMLİ OLAY


Cahit UYANIK

Linda Goodman, tüm dünyada astrolojinin öncü isimlerinden biri olarak biliniyor. 1995 yılında 70 yaşında iken hayatını kaybeden Goodman, yazdığı kitaplarla New York Times’ın ‘En Fazla Satılanlar’ listesine giren ilk astrologdu. Goodman, rakamlarla ilgili değerlendirmesinde 20 sayısının özelliğini “yargılama-değerlendirmelerde bulunma” olarak açıklamıştı. Goodman 20’nin uyanışı, yeni bir farkındalığa doğmayı, yeni amaç ve planları temsil ettiğini; planlarda gecikmeler olsa bile sabır göstermenin esas olduğunu ileri sürmüştü. Goodman, 20’lerin güçlü şekilde hayal kurmamızı sağladığını ancak finansal açıdan o kadar sağlam olmayabileceğini bildirmişti.

Gerçekten de dikkatli şekilde incelendiğinde iki tane 20 rakamının yan yana geldiği 2020 yılının; “Dünya ekonomisi için finansal trendlerden çok, geleceğimizi yakından ilgilendiren,  çeşitli yargılama ve değerlendirmelerde bulunacağımız, sabrımızı sınayacak politik ve ekonomi-politik gelişmelere sahne olan bir dönem” şeklinde gelişeceğini tahmin edebiliriz. Başta Amerikan Merkez Bankası (FED) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) için 2020 yılında faiz indirimlerine (veya artırımlarına) ara verip, yani bir adım geri çekilip gelişmeleri izleyeceği yönündeki beklentilerin yoğunlaşması da Goodman’ı sanki haklı çıkarıyor.

27 Aralık 2019 Cuma

KIRMIZI ALARM VEREN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, DÜNYA MERKEZ BANKALARININ GÜNDEMİNE BİLE GİRDİ


Cahit UYANIK

Günümüz Venedik sakinlerinin, Anadolu’dan göçen Venet halkının torunları olduğu genel kabul gören bir tarihi bilgi.  Venetler göç ettiğinde şimdiki Venedik, sazlıklarla kaplı bir lagündü. Coğrafya bilgisi zayıf olanlar için yazıyorum; Türkçe’de ‘deniz kulağı’ da denilen lagünler,  deniz gibi daha büyük su kütlesine bağlantısı olan sığ göller olarak biliniyor. (Bir fikir verebilmesi açısından: Muğla’nın Fethiye ilçesindeki Ölüdeniz bir lagündür). İşte Venetler, bu lagünün kıyısında yaz aylarında oluşan tuzun ticareti ile hatırı sayılır bir gelir kaynağına kavuşup zenginleştiler (Tuz, 20. yüzyılın başına kadar çok kıymetli bir üründü).
Milattan Sonra 400’lü yılların başında Bizans İmparatoru, Kuzey’den gelen Gotlar’la anlaşıp, (Şimdiki İstanbul’un yağmalanmaması için) istilanın yönünü İtalya’ya çevirdi. Veneto halkı da istiladan korunmak için; bölgeden geçen akarsuyun yönünü değiştirip, lagüne doğru yönlendirince şehrin etrafı sularla kaplandı. Gotlar, Venedik’in etrafındaki bataklıklarda takılıp kaldı. Venetolular bu olay sonrasında; lagündeki 100’den fazla adacıkta ve suyun içine yerleştirdikleri tahta kazıkların üzerlerine inşa ettikleri binalar ve mimari eserlerle; su içinde bir şehir ve yaşam yarattılar. Bu da dünyaca ünlü, eskiden ticaretin başkenti iken şimdilerde turizmin ve romantizmin başkenti denilebilecek, gondol sefasıyla ünlü Venedik şehrini doğurdu.

(Tıklayınız) TÜRKİYE'NİN 10 YIL ÖNCE İLAN ETTİĞİ 'ULUSAL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ STRATEJİ BELGESİ (İDES)' NELER İÇERİYORDU?

Geçtiğimiz haftalarda ise Venedik’te deniz yükselmesinin yarattığı su baskınları 1.600 yıllık bu şehre adeta kabus yaşattı. Venedik Belediye Başkanı Luigi Brugnaro, Il Messaggero gazetesine yaptığı açıklamada tahmini maddi hasarla ilgili olarak, "1 milyar Euro civarında. Her şey kuruduğunda suların evlere, iş yerlerine, dükkanlara, kültürel ve sanatsal mirasa verdiği zararı net olarak anlayabileceğiz. Su, 187 santim yükseldi. Şehrin yüzde 60’ına yakını baskına uğradı. Bu büyük felaketin iklim değişikliğinden dolayı yaşandığını biliyoruz" dedi. Evet Venedikliler Gotlar’a karşı akıllarını kullanıp dahice bir çözüm üretmişlerdi ama iklim değişikliğinin sonuçlarına karşı ellerinden gelen sınırlı… Venedikliler, şimdilerde 7 milyar euroya mal olacağı hesaplanan ve kenti yükselen deniz sularından koruyacağı umut edilen MOSE Projesini geciktirdikleri için hayıflanıyorlar ve projeyi 2021’e yetiştirmeye çalışıyorlar.

29 Kasım 2019 Cuma

ROCKEFELLER VE ROTHSCHILDLER'İN BANKASI CITIGROUP: ALTIN, 2.000 DOLAR OLUR


ALTININ YILDIZI, ÖNÜMÜZDEKİ  YILLARDA DA PARLAMAYA DEVAM EDECEK

Cahit UYANIK

Denizcilikte güvenli liman; “Bir geminin buraya ulaşması gerektiği anda, burada kalması gerektiği sürede ve buradan ayrılmasının umulduğu anda, tüm bu işlemleri güvenli bir şekilde yapabildiği yer” anlamına geliyor. “Güvenli liman” öte yandan, finans sektörünün denizcilikten ödünç aldığı ve piyasalarda işlem yapanların sıkça kullandığı gündelik bir deyim. Geçmişten bu yana hep, güvenli liman olarak tanımlanan altına ise şu dönemde yatırımcılar ve dünya finans piyasalarında oldukça büyük bir teveccüh gösteriliyor.

Peki altın neden güvenli bir liman? Çünkü altın nadir bulunan, doğadan zor çıkarılarak zahmetli şekilde işlenebilen bir metal olması sebebiyle değerini (dolayısıyla ona yatırılan tasarrufları) hep koruyor. Altının onsu 2001 yılında 271 dolar iken, şu anda 1.500 dolara yaklaştı. Yani 18 yılda 5,5 kat arttı. Altın, merkez bankaları ve önemli finans kuruluşlarınca çeşitli risklere karşı rezerv olarak tutuluyor ve bu eğilim (Türkiye’de olduğu gibi) giderek artıyor. Altın, her zaman ve her şartta (savaş, Brexit gibi olağanüstü siyasi gelişmeler, ekonomik kriz, kıtlık, doğal afetler vb.) paraya veya başka bir mala kolaylıkla çevrilebiliyor. İnsanlar ve özellikle kadınlar, neredeyse 3 bin yıldır altını ziynet yani süslenme aracı olarak kullanıyor ve bundan vazgeçeceğe pek benzemiyorlar.  
Altın fiyatları ons bazında 2011 yılında (bir süreliğine de olsa) 1.921 dolara kadar yükselmiş; 2012 yılında 1.669 dolar ortalama yıllık fiyat gerçekleşmesiyle rekor kırmıştı. Altın fiyatları bugünlerde henüz bu rekorları kıramasa da, gerilemiyor ve gözünü yükseklerden ayırmıyor. Deyim yerindeyse, altının yıldızı parlak görünüyor.

31 Ekim 2019 Perşembe

MEÇHUL DRONE SALDIRISININ S. ARABİSTAN EKONOMİSİNE MALİYETİ NE KADAR OLDU?



SİHA SALDIRISININ SUUDİ ARABİSTAN  EKONOMİSİNE MALİYETİ 20 MİLYAR DOLARI BULABİLİR   

Cahit UYANIK

Suudi Arabistan’ın ulusal petrol şirketi Saudi Aramco’nun iki ham petrol işleme tesisine 14 Eylül 2019 Cumartesi günü gerçekleştirilen faili meçhul silahlı insansız hava aracı (SİHA) saldırıları, bu ülke için önemli ekonomik kayıplara sebep oldu. Ham petrol fiyatları, spot piyasada varili 60 dolardan 72 dolara yükselerek günlük yüzde 20’ye yakın artış gösterdi. Bu anlık artış 1991’deki 1. Körfez Harekatından bu yana görülen en büyük fiyat zıplamasıydı. Çünkü yapılan açıklamaya göre Suudi Arabistan’ın günlük ham petrol üretimi yarı yarıya azalmıştı. Üretim kesintisinin boyutu 5,7 milyon varildi. Bu kesinti, şimdiye kadarki çeşitli savaşlar ve siyasal gerginlikler sırasında yaşanan üretim kesintileri arasında en büyüğü olarak enerji tarihine geçmişti bile...   

(Tıklayınız) KAŞIKÇI CİNAYETİ İLE MbS'NİN 'VİZYON 2030 PROJESİ' ARASINDA BAĞ VAR MI?

Bu rakamın ne anlama geldiğini gözünüzde canlandırmanız için Türkiye’nin ham petrol ihtiyacı ile kıyaslamak en doğrusu. Türkiye’nin yıllık ham petrol ithalatı 190 milyon varil düzeyinde… Günlük tüketimi ise 520 bin varil… Bu durumda Suudi Arabistan’daki günlük üretim kaybı, Türkiye’nin 11 günlük tüketimine karşılık geliyor. Saldırıların ham petrol işleme tesislerine verdiği maddi zarar henüz açıklanmış değil. Ancak 5,7 milyon varillik kesintinin Suudi Arabistan’a faturası oldukça ağır. Kesintinin 2 ay süreceği varsayıldığında toplam üretim kaybının 342 milyon varil olduğunu görüyoruz. Saldırıdan önceki varil başına 60 dolarlık rakamdan hesapladığımızda, toplam kaybın 20,6 milyar dolara ulaşması mümkün.  

30 Eylül 2019 Pazartesi

BREXIT-2019: KIYAMET VE KAOS SENARYOLARININ GÖLGESİNDE SON HAMLELER


Cahit UYANIK

18 Ağustos 2019 tarihinde ünlü İngiliz pazar gazetesi Sunday Times’ı açanlar, 10 hafta sonra yaşamaya başlayabilecekleri bir kaosu adeta kağıt üzerinde gözleriyle gördüler. 1821 yılında kurulan, 198 yaşındaki Sunday Times gazetesi; Boris Johnson Başbakan olduktan sonra, hükümetin hazırlattığı “Anlaşmasız Brexit” senaryosunu yayınlamıştı. Belki de Başbakan Johnson’un sarı ve dağınık saçlarına atıfla “Sarı Çekiç Operasyonu” adı verilen senaryoya göre, İngiltere 31 Ekim 2019 tarihinde Avrupa Birliğinden (AB) anlaşma olmadan ayrılırsa, bir dizi önemli krizle boğuşmaya başlayacaktı.

23 Haziran 2016 tarihindeki Brexit referandumunda ‘ayrılık’ yönündeki düşünceyi destekleyen Sunday Times’ın ‘emsali görülmemiş bir sızıntı’ nitelemesiyle yayınladığı İngiltere'yi bekleyen “kaos senaryosu”nda şu ayrıntılar bulunuyordu:
(Ne ilginçtir ki, Sunday Times’ın kız kardeşi olarak bilinen, aynı çatı altında yayınlanan 231 yaşındaki The Times gazetesi ise referandumda tam tersi yönde düşünceyi yani AB’de kalınmasını desteklemişti.)

29 Ağustos 2019 Perşembe

SOSYAL MEDYA PARASI ‘LİBRA’: DÜNYA PARA VE FİNANS SİSTEMİNİ FENA KORKUTTU


Cahit UYANIK

‘Libra’ Türkçede ‘Terazi’ anlamına geliyor. Terazi insanda hemen denge, istikrar ve adalet duygusunu çağrıştırıyor. Küresel sosyal medya devi Facebook’un öncülüğünde gelecek yıl Haziran ayında çıkarılması planlanan küresel nitelikli dijital para birimi ‘Libra’nın Twitter sayfasına girdiğinizde ise sizi “Libra Birliği, basit bir yaratım yoluyla dünyadaki insanları güçlendirmek için çalışıyor” sloganı karşılıyor.

Bu iki veri de gösteriyor ki Libra, insanlara dengeli (stabil) ve basit bir para birimi olmayı vaat ediyor. Bu iki sözcük, dünyadaki para birimlerinin oradan oraya savrulduğu, döviz kuru değişimleri üzerinden ekonomik tetikçiliğe kadar varan büyük operasyonların gerçekleştirilebildiği günümüz dünyası için çok cazip vaatleri simgeliyor.

Nitekim Libra’nın Twitter hesabından 18 Haziran 2019 günü attığı ilk mesaj da aynen şöyle: “Libra’nın misyonu, milyarlarca insana güç sağlayan basit bir küresel para birimi ve finansal altyapı sağlamaktır”. Yani Facebook ile Libra’yı yönetecek olan Libra Birliği, üstü kapalı olarak; mevcut para sistemi ve onun üzerine inşa edilen bir çok şeye temel bir itiraz yöneltiyor. Çünkü finans piyasalarındaki ani ve anlam verilemeyen gelişmeler, bu piyasalarda zaman zaman karşılaşılan manipülasyonlar ve devletlerin hatalı politikaları sebebiyle gerileyen kurlar (devalüe olan kurlar) üzerinden, insanlar birkaç günde fakirleşiverebiliyorlar. Kazandıkları değerlerin para birimi cinsinden yani Libra üzerinden korunabilecek olması, büyük insan kitlelerine umut dolu bir vaat içeriyor.

31 Temmuz 2019 Çarşamba

AMERİKAN DOLARI, KÜRESEL REZERV PARA STATÜSÜNÜ NE ZAMAN KAYBEDEBİLİR?


Cahit UYANIK

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Çin’den ithalatına ek gümrük vergileri koyarak ticaret savaşını hızlandırdığı geçtiğimiz Haziran ayı başında, uluslararası kredi derecelendirme firması Fitch Ratings CNBC’ye ilginç bir açıklama yaptı. Fitch Ratings analisti James MacCormack, doların zamanla ‘rezerv para’ statüsünü kaybetmesine neden olabilecek faktörler bulunduğunu ifade etti ve bunları “ABD’nin uyguladığı ekonomik yaptırımlar” ile “ticarette korumacı politikalar” olarak açıkladı.

Analist, korumacı politikaların ticaretin Amerika'dan uzaklaşmasına ve ticaret ortaklarının dolar yerine kendi para birimlerini kullanmasına neden olduğunu vurguladı. ABD politikalarının İran ve Rusya gibi ülkeleri dolardan uzaklaştırdığını belirten uzman, Çinli ve Avrupalı politika yapıcıların kendi para birimlerinin rolünü genişletmek için fırsatlar aradığını dile getirdi.

Donald Trump’ın 2017 yılında başkan olmasıyla dünya ekonomisinde hızlanan bu etki-tepki mekanizmasını çok güzel açıklayan MacCormack, sözünü hiç sakınmadan “Doların küresel konumunu kaybetmesi yavaş da olsa gerçekleşiyor. IMF verilerine göre ülkelerin  döviz rezervleri içerisinde doların payı 2001'de yüzde 73 düzeyindeyken, 2018 sonunda yüzde 62´ye düştü. Bunun yanı sıra Dünya Altın Konseyi, merkez bankalarının 2018'de 1971´den beri en yüksek yıllık altın alımını gerçekleştiğini açıkladı. Eğer dolardan diğer para birimlerine ve para birimlerinden altına geçiş trendi devam ederse, dolar rezerv statüsünü kaybedecek ancak bu kademeli biçimde gerçekleşecek. Hala küresel merkez bankalarının değer biriktirmede ilk tercihleri dolar. Paradoksal bir şekilde doların küresel rolünün kaybolmasında asıl neden, ABD'nin kendisinin uyguladığı politikalardır” şeklinde ifadeler kullandı.