Cahit UYANIK
Nisan ayı içinde Uluslararası Para Fonu
(IMF) ve Dünya Bankasının olağan yarıyıl toplantıları yapılıyordu. Bu
toplantılar başlayıncaya kadar herkesin ortak beklentisi ve düşüncesi, yaklaşık
1 yıldır dünya piyasalarını dalgalandıran mortgage krizinin enine boyuna
tartışılmasıydı. Çünkü dünyadaki tüm finans patronları, en büyüğünden en küçüğüne
tüm devletlerin ekonomi ve maliye bakanları ile merkez bankası başkanları bu
toplantıda bir araya geliyordu.
Ancak toplantılar başlar başlamaz gözler,
mortgage değil 'gıda krizi'ne çevrildi. Dünya Bankası Başkanı Robert B.
Zoellick, foto muhabirlerine bir elinde pirinç torbası, öteki elinde ise ekmekle
verdiği pozla, gündemi bir anda değiştirdi. Zoellick'i böyle davranmaya iten en
önemli etken ise haftalardır dünyanın birçok ülkesinde gıda fiyatlarındaki ani
yükselişler nedeniyle yaşanan ayaklanma benzeri toplumsal olaylardı. Zoelllick,
acilen az gelişmiş ülkelere yönelik gıda destek programları uygulanmasını
istiyor, gelişmiş ülkeler bu krize kulaklarını kapatırsa 100 milyon kişinin
açlıktan ölme noktasına gelebileceğini ifade ediyordu. Türkiye'de ise aynı
günlerde yükselen pirinç fiyatları ve genel olarak gıda fiyatlarındaki artış
tartışılıyordu.
Merkez Bankası (MB) ise nisan ayı sonunda
açıkladığı Enflasyon Raporunda gıda fiyatlarındaki artışa özel önem
gösteriyordu. Rapora göre Türkiye, mart ayı itibarıyla yıllık yüzde 13.4'e
varan gıda fiyatları artışı ile gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında
beşinci sırada bulunuyordu. Sıralamada ilk basamakta yer alan Bulgaristan'da
gıda fiyatları artışı yüzde 23.5 düzeyinde gerçekleşirken, Çin'deki artış yüzde
21.5 olarak belirlenmişti. Listede üç ve dördüncü sırada ise Şili yüzde 17.5
ile Güney Afrika Cumhuriyeti ise yüzde 14.5 ile yer buluyordu. MB, Türkiye gibi
gelişmekte olan ülkelerde gıda harcamalarının, hane halkı tüketimleri içinde
daha büyük pay aldığını belirterek, fiyat artışlarının etkisinin daha şiddetli
hissedildiğini bildiriyordu. Çünkü Türkiye'de gıda ürünlerinin TÜFE içindeki
payı yüzde 28.63 düzeyinde bulunuyordu.
MB'nin "Son Dönem Gıda Fiyat
Gelişmeleri" başlığı altında yer verdiği 3 sayfalık analizde yüzde
13.4'lük gıda fiyatları artışının yıllık enflasyona katkısının 3.8 puan
olduğuna dikkat çekiliyor ve gıdadaki son dönemdeki artışın Türkiye'ye özgü
olmadığı, pek çok ülkede gözlendiği ve bunun küresel enflasyonu yukarı ittiği
belirtiliyordu. Analizde "Dünyada gelinen noktada, tarımsal emtia
fiyatlarındaki artışların orta vadede kalıcı olduğuna yönelik algılama
güçlenmektedir" denilirken Türkiye'de son dönemde gıda
fiyatlarındaki artışta; işlenmiş gıda fiyatlarındaki yükselişin büyük ölçüde
belirleyici olduğu anlatılıyordu. Analizde, MB bünyesindeki çalışmalarda
işlenmiş gıda grubundaki 2007 yılındaki yüzde 12.95'lik yıllık artışın üçte
ikisinin yaşanan şiddetli kuraklık ile uluslararası gıda fiyatlarındaki
yükselişten kaynaklandığının tespit edildiği vurgulanıyor, bu iki etkenin
işlenmiş gıda enflasyonuna etkisinin 2006 yılında yüzde 0.6 iken; 2007 yılında
yüzde 8'e (yüzde 4.2'si kuraklık, yüzde 3.8'i uluslararası fiyat artışı)
çıktığı ifade ediliyordu.
İşlenmemiş gıda ürünleri fiyatlarının
seyrinde ise meyve-sebze fiyatlarının gelişiminin etkili olduğu anlatılan
analizde, bu yılın ilk çeyreğinde bu gruptaki malların ihracatında azalma
yaşanmasının, yurt içi fiyatlara destek vereceği anlatılıyordu. Ancak yurt
genelindeki yağış miktarındaki normalleşmenin belirli bölgelerle sınırlı
kalmasının üretimdeki iyileşmeyi sınırlayacağı ve fiyatlarda kısa dönemde
yüksek oranlı bir düzeltme görülme ihtimalini azaltacağına dikkat çekilen
analizde, "Tarımsal üretimde kullanılan traktör ve biçerdöverlerin
tükettiği motorin fiyatındaki artış da yukarı yönlü baskıları artırmaktadır.
Ayrıca pirinç, et, bakliyat gibi diğer işlenmemiş gıda ürünleri fiyatlarında
2008 yılının ilk çeyreğinde gözlenen yüksek oranlı artışların yakın dönemde
devam etmesi durumunda, meyve ve sebze fiyatlarında beklenen düzeltmenin olumlu
etkilerinin sınırlı kalacağı tahmin edilmektedir" değerlendirmesinde
bulunuluyordu.
Küresel gıda fiyat artışlarında yapısal
değişikliklerin etkisine de yer verilen analizde; tarımsal üretimde verimlilik
artış hızının azalması, dünyada arazi kullanımında tarım dışı alanlara kayış
eğilimi, tarımdan tarım dışı sektörlere doğru nüfus hareketlenmesi fiyatları
artıran yapısal dönüşümler olarak sıralanıyordu. Talep yönünden bakıldığında
ise tarım ürünlerinden elde edilen biyo-yakıtın, yükselen petrol fiyatlarına
alternatif bir enerji kaynağı olarak görüldüğü anlatılan analizde, bu eğilimin
önümüzdeki dönemde de süreceği ifade ediliyordu. Çin ve Hindistan'da
gerçekleşen yüksek büyüme hızlarının, hane halkı gelirlerini artırdığı, bu ülke
halklarının buğday, et gibi yeni gıda türlerini satın alabilecek güce
eriştikçe, bunun uluslararası piyasalarda talep yönlü bir baskı yarattığı
vurgulanmadan edilemiyordu.
2008 yılı iklim koşullarının 2007 yılına göre tüm
dünyada daha yumuşak olmasının beklendiğine dikkat çekilen analizde, ancak arz
koşullarındaki iyileşmenin hala kestirilemediği bildiriliyordu. Türkiye'de ise
olumsuz iklim şartlarındaki yumuşamanın işlenmiş gıda fiyat artış hızında yılın
ikinci yarısında yavaşlama ihtimalini gündeme getirdiği anlatılan analizde,
"Sonuç olarak dünya genelinde gıda ürünleri fiyatlarındaki artışların orta
vadede kalıcı olduğuna yönelik algılamaların güçlenmesi, öngörülebilir bir
gelecekte başta işlenmiş gıda fiyatları olmak üzere yurt içi gıda fiyatları
üzerinde yukarı yönlü risklerin devam edeceğini göstermektedir"
deniliyordu.
MB'nin yaptığı bu analizden bir hafta
sonra demeç veren Dünya Bankası Başkanı Zoellick de, yüksek gıda fiyatlarının
en az 2015 yılına kadar devam edeceğini söylüyordu. Zoellick, kalkınmakta olan
ülkelerdeki artan talep, dünyanın bazı ülkelerindeki kuraklık ile enerji
fiyatlarındaki artış gibi faktörler nedeniyle artan gıda fiyatlarının en az 8
yıl daha gündemden düşmeyeceğini ifade ediyordu. 2015 yılına kadar uluslararası
gıda fiyatlarının 2004 yılı öncesine göre daha yüksek düzeyde kalmayı
sürdüreceğini anlatan Zoellick, "2009-2010 döneminde fiyatların
frenlenebilmesi için gıda arzında bir artış olması” beklentisini dile
getiriyordu. Zoellick, halkın temel gıda ihtiyaçlarının garantilenmesi amacıyla
tüm ülkelerin gıda üretim politikalarını değiştirmelerini, yaşanan gıda
sorununun karşısında ülkelerden fiyat kontrolü getirmemesi ve ihracatı
durdurmamalarını istediklerini belirterek “Uluslararası ticaretteki engelleri
azaltmaya çalışıyoruz” şeklinde konuşuyordu.
Bütün bu analizler Türkiye'nin acilen
tarımsal politikalarında önemli değişiklikler yapması gerektiğini gösteriyor.
Bu değişiklik, yıllardır bir türlü çözemediğimiz yapısal tarım sorunlarını
yenmek için önemli bir fırsat olabilir. Yükselen fiyatlar, çiftçinin az kazanç
şikayetini azaltabilir. Türkiye, tarımsal üretimini kaliteli olarak
artırabilirse, kendisine sağlam dış pazarlar kolayca bulabilir. Tarımsal üretim
artışı, iç piyasadaki tüketiciyi dünyadaki artışlardan da koruyabilir. Ama
bunun için hemen harekete geçilmesi gerekiyor.