21 Nisan 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BÜYÜK LAF HASTALIĞI VE IMF

Cahit UYANIK 

Sonunda IMF ağzındaki baklayı çıkarttı. Haftalardır Ankara ekonomi kulislerinde tartışılan "Program bitince ne olacak?" sorusu da ilk ağızdan yanıtlanmış oldu. Türkiye Masası Şefi Moghadam, "Türkiye çok yüksek düzeyde IMF kaynağı kullandı. Program resmen bitse de, biz yine sizi sıkı takibe alacağız" deyiverdi. Böylece Kabinedeki ekonomiyle ilgili birçok bakana sorulduğunda önce uzun bir "Eveeettt"le başlayan, sonra da "Tabi IMF Türkiye'den gitmeli. Onlarla yeni bir program yapmak istemiyoruz" sözlerinin ne kadar yersiz, boş ve duygusal planda söylenmiş olduğu da anlaşılmış oldu. 

Peki IMF'nin bu tavrı nasıl yorumlanmalı? Basit bir bakış açısıyla bile 2003 yılı içinde 2004 yılı yüklü geri ödemelerini 2005'e erteleyen IMF'nin, zaten bu ülkeden ayağını çekmeyeceği anlaşılmalıydı. Verdiği borçların henüz üçte ikisini bile tahsil edememiş olan IMF'nin Türkiye'de daha yaptırmak istediği şeylerin bulunduğunu çoğumuz biliyorduk. 

Elbette biz bunları biliyorduk ama devletin kurumlarını yöneten bazı siyasetçilerin niye öyle büyük büyük laflar ettiğini anlayamıyorduk. Atalarımız boşuna "Büyük lokma yut, büyük laf etme" dememişler. Ortalık büyük laftan geçilmiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bile faizin gerekliliğini itiraf ettiği bir ortamda mesela "Türkiye'de batacak banka kalmadı" demek ne kadar doğru? 

Üstelik dolaylı olarak TMSF idaresinde bulunan bir özel sektör bankasına ilişkin sahiplik sorunu tartışılırken... Ya bu sorun çözülmezse? Ya devlet bu bankayı da Fon'a almak zorunda kalırsa? Ya bu bankanın çoğunluk hissesini elinde tutan özel sektör grubu "Devlete zaten yeterince borcum var. Taksitinin faizini bile bir başka şirketinin hisse senetleri ile ödedim. Alın, bu bankanın da hayrını görün. Satıyor musunuz, atıyor musunuz? Ne yaparsanız yapın" deyiverirse... Maazallah o zaman o büyük laflar insanın boğazına dizilmez mi? Büyük lokma yutarken zorlanılırsa, sorun bir bardak su ile çözülebilir. Ama insan 3-4 milyar doların üzerine bir bardak soğuk su içemez ki? Hele hele 50-60 milyar doların üzerine kasa kasa maden suyu içip, yine de fayda etmemişken...    

IMF ile 7'inci Gözden Geçirme sonucu üzerinde anlaşılan ve açıklanan niyet mektubu, geçmişten bu yana savunduğumuz "IMF, Türkiye'deki bankacılık sektörü doğru dürüst çalışmaya başlamadan gitmez" sözünü bir kez daha doğruladı. IMF'nin yeni Bankalar Kanunu konusunda bastırıp "Ne yapacaksınız yapın, yeter artık top çevirdiğiniz..." anlamına gelen tavrı, üstelik BDDK ve TMSF'ye daha fazla yetki ve koruma istemesi, bu reformun gidişatı ve geleceği konusundaki endişelerini koruduğunu gösterdi. 

Gerçekten de enflasyon bu kadar acı ve üzüntü ile düşürülmesine rağmen, bankacılık sektörü reel sektörü fonlayacak bir yapıda görünmüyor. Özellikle yerli bankalarımızın çoğu, hala 'Bir masa, bir kasa, bir de ihale ekranı' mantığı ile devam ediyor. Yabancı bankaların bu kadar zayıf rakiplerin bulunduğu bir ortama hücum etmelerine şaşırmamalıyız. 

IMF anlaşılan sektörde kamu ağırlığının ve ataletinin azaltılması, özel sektörde birleşmeler ve satın almalar yoluyla güçlü üç-beş oyuncu kalmasını istiyor. Zaten sık sık yinelediğimiz, bankacılıkta AB Kriterlerini ayakta tutan gerçekler de buna dayanıyor. Lafı daha fazla uzatmayalım. Ama önümüzdeki yazın, bankalar ve bankası bulunan gruplar açısından hayli sıcak geçeceğini şimdiden söyleyebiliriz. 

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 19 Nisan 2004 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder