Kur politikası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kur politikası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Haziran 2025 Perşembe

UNCTAD BAŞ DANIŞMANI PROF. DR. YILMAZ AKYÜZ: "TÜRKİYE , EKONOMİYİ ÇABUK ÖĞRENİYOR"

Prof. Dr. Yılmaz Akyüz

UNCTAD Baş Danışmanı Prof. Akyüz'e Göre Maliyetler Ücretlerle Düşürülmemeli

Son 10 yılda Türkiye ekonomisinde hızlı bir değişim olduğunu bildiren Prof. Dr. Yılmaz Akyüz, ekonominin üretimi öğrenmesinin çok önemli bir aşama olduğunu söyledi. Akyüz, verimliliğin düşük olmasını 'en büyük dezavantaj' olarak görüyor.

Cahit UYANIK 

Merkezi Cenevre'de bulunan Birleşmiş Milletler Kalkınma ve Ticaret Konferansı (UNCTAD), gelişmekte olan ülkelerin uluslararası sorunlarına çözümler arayan bir kuruluş. Bu kuruluşun baş danışmanlığını 1984'te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesindeki görevinden ayrılan Prof. Dr. Yılmaz Akyüz yürütüyor. UNCTAD Baş Danışmanı Akyüz, dünyada ve Türkiye'deki kalkınma sorunları ile ilgili sorularımızı yanıtladı:

Ekonomik Panorama: 2000'li yıllara doğru gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunları nerelerde odaklaşıyor?

Akyüz: 1980'li yıllarda gelişmekte olan ülkelerin büyük bölümü çok zor bir dönem geçirdi. 90'larda da bunun pek fazla değişeceğini beklemek mümkün değil. Geçen 10 yılda bu ülkelerin uğraşısı, günbegün kriz yönetimi oldu. Hala bir sürü ülke bundan kurtulmuş değil. Bu durumun en büyük kurbanlarından biri yatırım. Mesela Latin Amerika'da insanlar orta ve uzun dönemli düşünemiyor. Net yatırımlar sıfır düzeyinde... Dolayısıyla dış borçlar, dış faiz ödemeleri, dış ticaret hadleri ve korumacılık gibi sorunlarda olumlu gelişmeler olmadıkça, önümüzdeki 10 yılda gelişmekte olan ülkelerin çok fazla derlenip toparlanabileceklerini sanmıyorum. Ayrıca bu ülkeler, kısa dönemli istikrar politikalarından uzun dönemli kalkınmayı düşünür hale ne zaman gelecekler, ben de bekliyorum.

- Dünya ticaretindeki korumacılık eğilimlerinin artması da kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkiliyor değil mi?

Akyüz: Özellikle tarımsal ürünler ve tekstilde etkiliyor. Mesela Arjantin Avrupa'ya et satamazken, siz orada dünya fiyatlarının üzerinde et yiyorsunuz. Bir taraftan borç ödeyeceksiniz, öbür taraftan da mal satamıyorsunuz. Bankaların kapısına pirinci, yağı, şekeri yığacak haliniz yok. Zamanında demişler ki 'Senin yapın emek-yoğun, tekstil de emek-yoğundur'... Kurmuşsun 1960'larda tekstil fabrikasını... 20 yıl vadeli borcu alıp 80'lere gelmişsin,  şimdi tekstil satamıyorsun. Onlar da diyor ki 'Sen parayı çarçur ettin, ürettiğin malları satamıyorsun'... O fabrikayı bankanın kapısına koyamazsın.

24 Nisan 2025 Perşembe

'HARCARIM 50 MİLYAR DOLAR DÖVİZ REZERVİNİ, YAPARIM DEPREME DAYANIKLI EVLER' DİYE BİRŞEY OLUR MU?

Cahit UYANIK

'İmamoğlu Krizi' sebebiyle 1 ayda satılan 50 milyar dolar döviz rezervi, normal zamanlarda satılıp da ekonomik bir sorunu çözmeye harcanabilir mi? Mesela bu parayla depreme dayanıklı konut seferberliği yapılır mı? İstanbul'un kötü konutları yenilenir mi?

'Yalan da olsa söyle, hoşuma gidiyor' dolduruşuna prim veren muhalefet sözcüleri, birçok aklıevvel, ekonomiden anladığını söyleyen adamın kurduğu bu düz mantık doğru mu?

Değil. 

Ne diyor Mehmet Şimşek? "Elbette bir rezerv kaybı söz konusu, bu rezervleri biz cari fazla vererek biriktirmedik, bunları büyük oranda portföy tercihleriyle elde ettik."

Yani?

Döviz rezervi biriktirmenin bir yolu da, mevcut ekonomi yönetiminin son 2 yılda yaptığını yapmaktır: 

1) Döviz piyasasına girip döviz toplarsın, rezervin artar. Bu piyasadaki dövizin kaynağı carry trade yani TR'deki yüksek reel faizden çöplenmeye gelmiş sıcak paracılardır. 

2) Döviz alırken verdiğin TL'yi yani likidite fazlasını açık piyasa işlemiyle, faizini ödeyerek bankalardan toplarsın, sterilize edersin. 'Serseri para'nın dövize borsaya gidip fiyatları şişirmesine engel olursun. 

3) Bu operasyon sonucunda bankalara ödediğin faizler Merkez Bankasının zararını 'patlatır.' MB, kar edip bunun belli bir kısmını vergi ödeyemez dolayısıyla bütçeye destek veremez olur. Zararını bir köşeye yazıp ileride elde edeceği karlardan indirerek sıfırlamaya çalışır. 

Dikkat ederseniz MB böylece bir 'para oyunu'yla rezerv biriktirmiş olur. Bir anlamda yüksek faiz zoruyla döviz biriktirir, rezerv biriktirir, enflasyona sebep olan döviz kuru artışını önler. Buna 'kur çapası' da denilir.

20 Şubat 2025 Perşembe

DÇM'DEKİ KUR GARANTİSİ NEDİR?

Cahit UYANIK

Türkiye'nin 1960 ve 1970'li yıllardaki döviz darboğazına çözüm için geliştirdiği ancak sonradan kendisi büyük bir döviz ve bütçe bunalımına yol açan Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) hesaplarındaki 'kur garantisi' nedir?

'Kur garantisi' ile döviz kuru ne kadar yükselirse yükselsin Merkez Bankası DÇM sahibine (Çoğunlukla Almanya'da çalışan Türk işçileri)  vade sonunda, hesabın açıldığı günkü kadar parasını yine döviz olarak ve hak ettiği faiziyle beraber (döviz olarak) geri ödemeyi taahhüt ediyordu. Bu da 'Kur ne kadar artarsa artsın paranı aynı şekilde döviz olarak, faiziyle birlikte ödeyeceğim' anlamına geliyordu. Bu aslında devlet tarafından verilmiş bir geri ödeme garantisi olsa da kamuoyunda 'kur garantisi' olarak tanındı ve bilindi. 

Gurbetçileri etkilemek için DÇM'lere, Alman bankalarında açabileceği mevduat hesaplarından daha yüksek bir faiz oranı veriliyordu. TCMB eski başkanlarından Yaman Törüner DÇM'nin döviz boyutuyla uygulanma şeklini bir köşe yazısında şöyle anlattı: 

"Yatırılan dövizlerin % 35’i çok düşük faizle Dresdner Bank’ta tutuluyordu. Paralar Merkez Bankamızın garantisinde olmasına rağmen, yatırılan dövizin 1/3’ü bloke ediliyor ve Merkez Bankası bu dövizleri kullanamıyordu. Bu nedenle, Alman Markı’na ödenen faiz % 15’in, hatta bazen % 18’in üzerine çıkıyordu."

DÇM hesaplarına yüksek faiz ödenmesi bir faiz gideri olduğu için kamu finansmanını hayli zorlarken, vadeler doldukça geri ödeme amacıyla gitgide daha çok döviz bulmayı da gerektiriyordu. 

10 Şubat 2025 Pazartesi

EKONOMİ PENCERESİ / EKONOMİ YAZ AYLARINDA CANLANACAK

Cahit UYANIK 

Dile kolay, ekonomi geçen yılın Kasım ayından bu yana kriz ortamını yaşıyor. Yani yaklaşık 6 aydır ufkumuz açık değil. Gelecek korkusu toplumdaki hemen herkesi rahatsız ediyor. Peki bundan sonra ne olacak? Yıl boyunca bu karamsar ve olumsuz ortam devam edecek mi? Işıltılı yaz günlerini rahat ve kaygısız geçirebilecek miyiz? Eğer büyük bir sürpriz olmazsa ekonomi, önümüzdeki aylardan itibaren rahatlayacak. Söylediklerim müneccimlik değil. Özellikle büyük ekonomik krizleri takip eden yaz aylarında böyle olmuştu. Öyle ki ekonomi yönetimleri Ağustos ayında oluk oluk akan dövizi nasıl ekonomiye yayacaklarını düşünmüşlerdi.

Elbette bu döviz bollaşması ve büyüme artışının sebepleri var. Herşeyden önce ekonominin daralma dönemlerini takip eden zamanlarında bir genişleme yaşanması normal. Çünkü bir ekonominin büyümesinin olduğu kadar küçülmesinin de fiziksel ve mantıksal sınırları var. Mesela Türkiye'deki yüzde 6-10 arasında hesaplanan ekonomik büyümenin ve küçülmenin sınırlarını birçok şey belirliyor. Nüfus artış hızı, dış kaynak akışı, uygulanan sermaye rejiminin rahatlığı, siyasi beklentiler akla gelen etkenler... 

Türkiye enflasyonu düşürerek aslında yüzde 4-5 düzeyinde stabilize olmuş yani istikrar kazanmış bir ekonomiyi kurmak istiyor. Ama kaynak akışındaki dengesizlikler bunu engelliyor. 2000 yılı ekonomik büyümesinin yüzde 3-4 düzeyinde kesinleşmesi bekleniyor. Ancak 2001 yılı için bu rakamın yüzde 2 küçülme olarak gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Bu tahmin, yılın ilk yarısındaki büyük oranlı küçülmenin ikinci yarıda yerini büyümeye bırakacağı ve yıl genelinin büyük bir hasar olmadan atlatılması beklentisine dayanıyor. 2002 yılında ise yeniden pozitif büyümeye dönülmesi sürpriz olmayacak. 

14 Aralık 2024 Cumartesi

EKONOMİ PENCERESİ / ÖNCELİKLİ HEDEF FİNANS SİSTEMİNİ DENGELEMEK

Cahit UYANIK 

Türkiye Mayıs ayı içinde enflasyonla mücadelede yeni bir evreye 'resmen' girdi. IMF ile taze bir stand by imzalandı ve daha geniş yapısal reformlar gerçekleştirme sözü verildi. Bu konudaki bilgiler boy boy yayınlandığı için tekrarlamaya gerek yok. Ama açıklanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) hala tartışılıyor. Ben de bu tartışmalara bazı katkılarda bulunmak istiyorum.

GEGP'in en önemli özelliği şu: Program, arkasında büyük dış mali destek barındırıyor. Yıl sonuna kadar dilimler halinde Türkiye'ye verilecek dış kredinin büyüklüğü 14 milyar 494 milyon dolar. Bunun 2 milyar 450 milyon dolarlık kısmı Dünya Bankası (DB) tarafından sağlanacak. Geri kalan kısım ise IMF'den gelecek. Türkiye'nin bu kredileri alırken pazarlık gücünü iyi kullandığını da söyleyebiliriz. Çünkü kredilerin faizi LIBOR+2... LIBOR, Londra'da bankalar arasındaki para alışverişinde kullanılan faiz anlamına geliyor. 

IMF'nin sağlayacağı kaynağın yaklaşık 6,4 milyar dolarlık bölümü eski anlaşmalar üzerinden kullandırılacak. Yani imzalanan ilk stand by ve 2000-Aralık ayındaki Ek Rezerv Kolaylığı anlaşmaları iptal edilmiş değil, devam ediyor. Geri kalan 5,6 milyar dolar ise Mayıs ayında GEGP kapsamındaki yeni imzalanan stand by için verildi. IMF böylece geçmişteki iki anlaşmaya da sahip çıktığını, GEGP öncesi ve sonrasının birbirini izleyen süreçler olduğunu kabul ediyor. 

Yaşanan süreç, 2000 yılı başında bazı iktisatçıların dile getirdiği 'ekonomik programa dış desteğin yetersizliği' konusundaki endişeleri de haklı çıkardı. Sonunda Türkiye'ye büyük bir mali destek verilmek durumunda kalındı. Hazine Müsteşarlığının resmi rakamlarına göre, IMF ve DB'nin 2000-2002 döneminde kullandıracağı kaynağın brütü 26 milyar 104 milyon dolar düzeyinde. Bu rakam brüt dedim çünkü Türkiye bir yandan  bu krediler kapsamında geri ödemeler de yapacak. 2001 yılında 1,2 ve 2002 yılında 9 milyar dolar geri ödeme var. 2003 geri ödemeleri ise henüz net değil. 

12 Aralık 2024 Perşembe

EKONOMİ PENCERESİ / ENFLASYON 'GERÇEKTEN' DÜŞECEK Mİ?

Cahit UYANIK 

Türkiye 9-10 aydır ciddi bir Enflasyonla Mücadele Programı uyguluyor. Program süresince cevap aranan sorulardan belki de en önemlisi şu: Enflasyon ülkemizde 'gerçekten' düşecek mi? Bu soru hemen her gün hepimizin kafasında yankılanıp duruyor.  Çünkü fiyat artışlarının devam etmesi umutlarımızı azaltıyor, bizi bazen karamsarlığa bile düşürüyor. Her ayın 3'ü akşamı geçmiş ayın enflasyonu belli olduğunda televizyon ekranlarında izlediğimiz çarşı-pazar röportajlarında "Bana göre enflasyon düşmüyor. Her pazara gelişimde fiyatlar artmış oluyor" diyen sokaktaki vatandaşlar bunun en açık kanıtı. Bu ortam aynı zamanda bir başka şeyin daha göstergesi: Enflasyon artık Türkiye'de hiç iyileşmeyeceği düşünülen 'ekonomik bir psikoz' haline dönüşmüş durumda. 

Ama herşeye rağmen Enflasyonla Mücadele Programı devam ediyor. Rakamlar açıklanıyor, tahminler yürütülüyor, yabancı heyetler gelip gidiyor. Programın ana felsefesi, yıllardır yaşanan enflasyon olgusunun iyi analiz edildiğini gösteriyor. Türkiye'deki 'yapışkan enflasyon' olarak tarif edilen meselenin ekonomik boyutları kadar psikolojik ve sosyo-psikolojik boyutu da programda dikkate alınmış. Makro iktisat kitaplarında 'Bekleyiş ve Tercihler' başlığı altında küçük bir bölüm ayrılan ancak Türkiye'nin yaşadığı enflasyon sorunsalında önemli rol oynayan bu psikolojik boyut, programın temel mücadele konularından biri olarak seçilmiş. Nasıl mı? 

Türkiye'de enflasyonist bekleyişlerle döviz kuru arasında ciddi bir bağ var. Dövizle ve dövizi baz alarak hesap yapmak yani 'dolarizasyon' toplumun vazgeçemediği bir alışkanlık. Bu psikolojinin temelinde 1980 öncesindeki 'kişilerin döviz bulundurmasının men edilmesi' yatıyor olabilir. Ayrıca 1985'ten sonra Türkiye'ye sıcak para akışını sağlamak için döviz kuru politikalarının 'en önemli araç' olarak kullanılması ve bunun geniş kitleler üzerinde bıraktığı psikolojik etkiler de dolarizasyonu hızlandıran ikinci etken gibi görünüyor. Anlayacağınız Türk toplumunun dövizle ilişkisi hep sorunlu olmuş. Hatta bu konuyu abartarak ülkenin içine düştüğü döviz rezervi krizi ile askeri ihtilalleri bağdaştıranlara bile rastlanabiliyor. 

16 Kasım 2024 Cumartesi

MAYIS VE HAZİRAN'A DİKKAT

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisi geçen yıl yüzde 9,4 küçüldü. Bu oran, devletin resmi rakamı... Oysa iş adamları gerçek küçülmenin 'daha büyük' olduğunu düşünüyor. İflaslar, tasfiyeler, toplu işten çıkarmalar, siftahsız kapanan kasalar, patlama yapan karşılıksız çek ve protestolu senetler iş adamlarının bu tespitinin şahitleri... Belki de geçen yılın son üç ayında yaşanan yüzde 12,1'lik ekonomik gerileme, 'küçülmenin olduğundan büyük' görünmesine sebeptir, bilinmez. Ama görünen köy de kılavuz istemez. Türkiye her geçen gün 'sorunlar yumağı' içinde boğulup gitmeme mücadelesi veriyor. Ama geçmişte çözüm diye ortaya konulan çoğu  politika, meğer bu yumağa yeni düğümler atmış. Bunları şimdilerde anlayabiliyoruz. 

Söz gelimi; hükümetin kur politikasını ele alalım. Yüzde 9,4'lük küçülmeye karşın krizin kişiler üzerindeki etkisi, oransal olarak daha fazla. Hemen her ülkenin gelişmişlik düzeyinde ilk göz atılan üç-dört göstergeden biri olan kişi başına düşen gelir, 2000 yılına göre yüzde 27,2 azalarak 2 bin 967 dolardan 2 bin 160 dolara indi. Yani kişi başına ortalama yoksullaşma 807 dolar oldu. Türkiye 13,5 ay boyunca (Aralık-1999 ve Şubat-2001 arası) uyguladığı 'kur çapası modeli'nin faturasını da böylece görmüş oldu. Yani toplumun önüne 'ulusal gelir kaybı' olarak konulan toplam rakam 50 milyar doları geçiyor. Türkiye'nin 1999 yılında yaşadığı büyük depremin faturasının 10-12 milyar dolar olduğu düşünülürse, tahribatın boyutları iyice anlaşılabilir. 

Oysa Türkiye kur çapasını topluma daha fazla refah getirmesi için uygulamaya başlamıştı. Türkiye'nin 50 milyar dolarlık bu milli gelir kaybının üzerine IMF ve Dünya Bankasından alınan 40 milyar dolarlık borç da eklendiğinde, toplam fatura aslında 100 milyar dolara çok yaklaştı. Yani Türkiye 1999 yılındaki konumunu aynen koruyabilseydi; ne dış borç stoku büyüyecek ne de Türk insanı kişi başı gelirde dörtte bir oranında fakirleşecekti. Türkiye 1999 yılında bir erken genel seçim yapmıştı. Bu seçimi izleyen aylarda, dış dünya ve onların içerideki bir avuç destekçisinin uygulattığı ekonomik programla maalesef bu hale gelindi. Oysa Türkiye 2001-Şubat ayında geçtiği dalgalı kura; kur çapasının başlatıldığı 1999-Aralık ayında geçseydi herşey daha kolay olabilirdi.

8 Ekim 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİ YÖNETİMİNDE TEHLİKELİ SİNYALLER

Cahit UYANIK 

Ankara'da bugünlerde içten içe yanan ve yakında kor haline gelip ortalığı kasıp kavurabilecek bir ateşin ilk kıvılcımları görülmeye başlandı. Aslında buna eski bir hastalığın nüksetmesi de denilebilir. Ekonomi yönetiminde çok başlılık ve yapıcı olmayan rekabetten söz ediyorum. Bu olumsuza doğru giden tablonun iki önemli aktörü Devlet Bakanları Güneş Taner ve Işın Çelebi...

Bu ikilinin 1988 ve 1991 yılları arasında giriştikleri sarsıcı rekabet, tüm iş dünyası ve bürokrasiyi canından bezdirmişti. Bir kurumun olur verdiği icraata öteki bakanın kontrolündeki kurum hayır diyebiliyordu. O zamanlar iki bakanın nadiren yapılan Bakanlar Kurulu toplantıları dışında bir araya gelmedikleri sık sık konuşulur olmuştu.

İşin kötü yanı, söz konusu siyasi kişilikler bürokraside de ciddi klikleşmelere yol açmışlardı. Bu klikleşmelerin etkisini hala bugün bürokrasi ve siyasette izleyebiliyoruz. Hükümetin kurulmasının üzerinden 2 aydan fazla bir zaman geçti. Taner ile Çelebi arasındaki çekişme net bir şekilde ortaya çıktı. 

19 Ağustos 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / CARİ AÇIK REVİZYONU TARTIŞILMALI

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisinde son üç haftada yaşananlar tam 'sıyırdı geçti' dedirtecek cinstendi. Bir yanda yaşananları analiz edip topluma aktarmaktan aciz bir ekonomi yönetimi, öbür yanda doların 250 bin lira artması karşısında neredeyse zil takıp oynayacak siyasetçiler ve onları destekleyen iş adamları vardı. Kimse olayın reel boyutlarıyla ilgili değildi.

Kimse bunun bir 'düzeltme hareketi' olduğunu ama dikkatli davranılmazsa  'batırma hareketi'ne dönüşebileceğini söyleyemedi. Doları 1.300 seviyesinde tutan olumlu iç ve dış etmenlerin tam tersi yönde harekete geçmesi, yüzde 20'ye yaklaşan bir devalüasyonu beraberinde getirdi. Bu fiili devalüasyonun fiyat hareketlerine, cari açığa ve GSMH'ye etkisini ise birkaç ay içinde göreceğiz. 

Ama tehlike henüz geçmiş değil. Ekonomi yönetimindeki isimler, Türkiye'nin son iki yılda benzeri etkiler içine girdiğini ve bunlardan yara bere almadan çıktığını ileri sürerek hata ediyorlar. Tezkere, Irak Savaşı, Kıbrıs Meselesi gibi olaylar doğrudan doğruya ekonomik değil siyasi faktörlerin ön planda olduğu gelişmelerdi.

Oysa FED'in faiz artırımı, petrol fiyatlarının 10 dolara yakın artması, hükümetin yüzde 6,5 faiz dışı fazlayı azaltmak istemesi, IMF ile ilişkilerin geleceği konusundaki kafa karışıklığı doğrudan ekonominin kendi doğası ile ilgilidir. Tezkere ve Kıbrıs gibi iki önemli konuda yanlış yollardan geçerek doğru sonuca ulaşma konusunda siyasi şansı gülen hükümetin, ekonomi yönetiminde böyle bir şansı olamaz. Çünkü ekonomi şansın ve mucizelerin değil, alınan veya alınmayan kararların ceremesinin çekildiği bir alandır.

1 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİ YÖNETİMİNDE SİS PERDESİ

Cahit UYANIK 

IMF, yaklaşık bir aylık aradan sonra yeniden Türkiye'ye geldi ve temaslarına başladı. Heyet, Türkiye'ye giriş yapar yapmaz koalisyon hükümetinde büyük bir çalkantı daha yaşandı ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz istifa etti. Böylece geçen hafta bu sütunda dile getirdiğimiz IMF ile siyasetin sinir katsayısı arasındaki yakın korelasyon bir kez daha teyit edilmiş oldu. 

Öksüz'ün istifasında IMF, Dünya Bankası ve Amerikan yönetiminin bir etkisi var mıdır? Bunları hep birlikte önümüzdeki günlerde yapılacak açıklamalarla öğrenebileceğiz. Ortamın netleşmesi için özellikle Öksüz'e büyük görev düşüyor. Öksüz, eğer son birkaç ay içindeki huysuzluğu ve muhalif davranışlarında kendi dışında gelişen ve ulusal onuru zedeleyecek bazı konular rol oynadıysa, bunları kamuoyuna açıklamalı. Öksüz unutmamalı ki bir ülkenin ulusal çıkarları, devlet çıkarlarının üzerindedir. 

Aslında Türkiye ile IMF ilişkileri uzunca bir süreden bu yana bir 'sis perdesi' altında gelişiyor. Kamuoyu olup bitenleri pazarlıklar bittikten sonra öğrenebiliyor. Bu durum ise üzerinde pazarlık yürütülen konuların kamuoyundaki bağımsız gazeteciler ve uzmanlar tarafından tartışılmasını engelliyor. Söz gelimi bugünlerde ortalığı yine 'Para Kuruluna geçileceği' veya 'Döviz kurunda bant sistemine dönüleceği' yönünde söylentiler kapladı. Ama bu konuda ortaya çıkıp da demeç veren bir ekonomi bürokratı yok. 

14 Eylül 2023 Perşembe

TÜRKİYE'NİN UYGULADIĞI 'KOMŞULARLA İHRACAT STRATEJİSİ' İŞE YARADI MI? İHRACATTA SAĞLIKLI ARTIŞ İÇİN NE YAPILMALI?

İHRACAT MALİYETLERİNDE YAPI DEĞİŞİKLİĞİ ZAMANI

Cahit UYANIK

Türkiye, artık 1980 öncesinde olduğu gibi, ihracatının petrol ithalat faturasını bile karşılamaktan aciz olduğu günlerin çok uzağında bulunuyor. Dış ticaret, ithalat ve ihracat boyutu ile öğrenildi. Türkiye, dünya ticareti içinde yavaş yavaş kendisine önemli bir yer edinmeye başladı. Önümüzdeki yıl 220 milyar doları geçecek olan dış ticaret hacmi, 2008'de 250 milyar doları bulacak. İhracatın ise 2008'de 105-110 milyar dolar aralığına oturması bekleniyor. 2008'de dış ticaret hacminin gayri safi yurt içi hasılaya oranının ise yüzde 60'a çıkması bekleniyor. Bu oran, Türkiye'nin gerek iç pazarda ürettiği, gerekse dışarıdan mal ithal edip katma değer ekleyerek yeniden dışarıya satabilme becerisinin hayli geliştiğini gösteriyor. Yani Türkiye'nin sanayi yapılanması da ihracat odaklı oldu denilebilir.

Türkiye, 2001 yılına kadar ihracatındaki artışlarını daha çok parasal teşvikler vererek veya kur ayarlamaları yoluyla yani mini devalüasyonlarla rekabet gücü sağlayarak artırmıştı. Ancak bu politika ile sağlanan geçici rahatlamalar zaman zaman ciddi tıkanmalara yol açtı. Soruna kalıcı çözüm bulmak için çeşitli çıkış yolları arandı. Bu konudaki ilk girişim komşu ülkelerle ticareti artırma stratejisinin uygulanmaya başlanmasıydı. Türkiye'nin henüz dalgalı kura geçmediği yılda yani 2000'de uygulamaya soktuğu bu stratejsi, amacına ulaşarak ihracat ve ithalat rakamlarını artırdı.

17 Kasım 2022 Perşembe

DOLAR KURUNDA SEÇİME KADAR SINIRLI HAREKET BEKLENİYOR. KKM'DEN ÇÖZÜLEN PARA NERELERE GİDEBİLİR?

Cahit UYANIK

Ekim ayında turizm istatistiklerinde geriye doğru 10 senelik büyük bir revizyon yapılmıştı. Daha önce kayda alınamayan turizm gelirleri kayda alınmıştı. Bu kayıtlar döviz cinsinden olduğu için ödemeler dengemizi, cari açık ile net hata ve noksanı (NHN) yakından ilgilendirdi. TCMB'nin geçen hafta açıkladığı Ocak-Eylül '22 ödemeler dengesinde, yılın ilk 8 ayına ilişkin revize edilmiş rakamları da görebildik. Bu neden önemli? Çünkü TÜİK'in açıkladığı revizyon bilgi notunda yılın ilk 6 ayının rakamları verilmişti. 7 ve 8. aylarda ne olduğu ancak bir trend analizi yapılarak tahmin edilebilmişti. Şimdi bu rakamlar TCMB tarafından resmi olarak ilan edildi.

Ocak-Ağustos döneminde NHN 28,3 milyar $ iken, turizm revizyonunun etkisiyle 22,3 milyar $'a düştü yani 6 milyar $ azaldı. Cari açığımız da 39,7 milyar $'ken, turizm gelirleri revizyonuyla 35 milyar $'a geriledi yani 4,7 milyar $ azaldı. NHN'de %25, cari açıkta da %15'e yakın bir iyileşme oldu.

TCMB Ocak-Eylül '22'de NHN'yi 24 milyar 939 milyon $ olarak açıkladı. Böylece revize edilmiş rakamlarla NHN, 1 ayda 2,6 milyar $'dan fazla artarak 22,3 milyar $'dan 24,9 milyar $'a çıkmış oldu. Eğer bir güncelleme olmasaydı 28,3 milyar $ olan eski rakamlarla NHN'nin, Ocak-Eylül '22'de 30-31 milyar $'a çıkacağını tahmin ediyorum. Bu durumda ilk 9 ayda 31 milyar $'dan 25 milyar $ civarına değiştirilmiş yani azaltılmış bir NHN söz konusudur.

21 Ekim 2022 Cuma

MB'NİN 1,5 PUANLIK SÜRPRİZ FAİZ İNDİRİMİ, YÜZDE 10-12 FAİZLE VERİLECEK KGF KREDİSİNE HAZIRLIĞI AMAÇLIYOR

Cahit UYANIK

TCMB, 20 Ekim 2022 tarihli Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında faizi 150 bp indirip (100 bp beklenirken) yüzde 10,5 olarak belirledi. TCMB yayınladığı karar metninde, yine son aylardaki kararlarının hepsine benzer, çelişkili bir tavır sergiledi. Önce dünya ekonomisindeki olumsuzlukları ardı ardına sıralayan ve bu haliyle ilk bakışta faiz artırımı yapacakmış hissiyatı veren (veya en azından faizi sabit bırakacakmış hissi) TCMB, kararın son paragrafında aniden yön değiştirerek 150 bp indirim yaptığını bildirdi.

TCMB bu kararının gerekçesini ise "Küresel büyümeye yönelik belirsizliklerin ve jeopolitik risklerin daha da arttığı bir dönemde, sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdam artışı trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması kritik önem arz etmektedir. Bu çerçevede Kurul, politika faizinin 150 bp düşürülmesine karar vermiştir" diyerek izah etmeye çalıştı.

24 Kasım 2022 tarihli PPK'da 1,5 puan
daha indirim yapılacağı kesinleşti

TCMB kararında ilginç bir cümle daha kurularak, PPK'nın bundan sonraki toplantısında (24 Kasım 2022) benzer bir adım atılarak faiz indirim döngüsünün sona erdirilmesini gündeme aldığı bildirildi. Böylece TCMB'nin gelecek toplantıda da en az 150 bp'lık bir indirime giderek faizi yüzde 9'a düşüreceği anlaşılmış oldu. TCMB Eylül-2021/Kasım-2022 arasındaki 14 aylık süreçte, iki ana dilim halinde faizleri toplam 10 puan (1.000 bp) indirmiş olacak. TCMB'nin faiz indiriminde elini neden çabuk tuttuğu ve süreci neden 1 ay öne çektiği merak konusu oldu. Artık fiyat istikrarı yerine kalkınmacı hedefleri önceleyen TCMB, bence önümüzdeki aylarda açıklanacak yeni Kredi Garanti Fonu (KGF) paketine uygun zemin sağlamak için bu adımını hızlandırdı. Yeni KGF paketinin 50 milyar TL büyüklüğe sahip ve yüzde 10-12 arasında bir faizle kullandırılması bekleniyor. Bu durumda KGF paketinin TCMB faizinin yüzde 9'a indikten sonra yani 2022-Aralık ayı içinde uygulamaya girmesini bekleyebiliriz.

11 Ekim 2022 Salı

KRİTİK PERŞEMBE. ABD'DE ÇEKİRDEK ENFLASYON ARTIŞI EYLÜLDE DE SÜRERSE, FED DAHA FAZLA FAİZ ARTIRIR

Cahit UYANIK

ABD'de Eylül-2022 TÜFE rakamları 13 Ekim 2022-perşembe günü açıklanacak. Beklenti, manşet enflasyonda bir gerileme yaşanması (yüzde 8,3'ten yüzde 8,1'e), ancak gıda+enerji fiyatlarının dışlandığı çekirdek enflasyonun yüzde 6,3'ten yüzde 6,5'e çıkması yönünde yoğunlaşıyor.

Bu tablo manşet enflasyondaki düşüşün geçici olabileceğini; çekirdek enflasyondaki artış sebebiyle, manşet enflasyonun önümüzdeki aylarda yükselişe geçebileceğini veya düşmeyeceğini gösteriyor. 'Kritik perşembe'de bu tablo resmen oluşursa, enflasyonu kontrol altına alabilmek adına FED'in Kasım ayı başındaki toplantısında 0,75 puanlık faiz artışı yapacağına kesin gözüyle bakılıyor.

ABD'de faiz artışlarının sürdürülerek Aralık ayında yüzde 4,5 düzeyine çıkılacağı, Türkiye'de de faiz indirimlerine devam edilerek aynı ay yüzde 9'a inileceği varsayımıyla, iki ülke politika faizleri 3 ay sonra tek hanede buluşmuş olacak. Bu sebeple Aralık ayında Türkiye'de özellikle kur cephesinde yaşanabilecek gelişmeler hayli önemli olacak. Gözler, Aralık ayında da döviz kurlarına çevrilecek. Hükümet, enflasyonu kontrol altında tutabilmek için; 'dalgalı kur' yerine, 'yönetilen dalgalı kur' politikasında ısrar ederek döviz fiyatlarını enflasyonun gerisinde tutuyor. Böylece enflasyonda nisbi bir kontrol sağlarken, KKM'lerin bütçeye ve Merkez Bankasına parasal yükünü azaltıyor. Ancak düşük kur politikası; ithalatı cazip hale getirerek cari açık ve dış ticaret açığını kontrolden çıkılma noktasına getirmek üzere...

27 Eylül 2022 Salı

DÜNYA BANKERLERİNİN KURDUĞU VE TÜRKİYE'YE ILIMLI YAKLAŞAN ULUSLARARASI FİNANS ENSTİTÜSÜ (IIF) BİLE DOLAR KURU TAHMİNİNİ ARTIRDI

Cahit UYANIK

Önemli yabancı finans kurum ve kuruluşları, dolar kurunun yıl sonunda ulaşabileceği düzey hakkındaki tahminlerini yükseltmeye devam ediyor. Bunlardan en sonuncusu Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) oldu. IIF Baş Ekonomisti Robin Brooks, bugün attığı bir tivitle cari açıktaki artış eğilimi sebebiyle, halen 16,5 TL düzeyindeki yıl sonu dolar kuru tahminini 21 TL'ye çıkardıklarını duyurdu. IIF bu yıl mart ayında da, 9,5 TL düzeyinde bulunan yıl sonu dolar kuru tahminini 16,5 TL'ye yükseltmişti. Böylece Türkiye ekonomisine yönelik ılımlı ve muhafazakar tahminleri ile bilinen IIF bile, son 6 ayda dolar kuru tahminini 9,5 TL'den 21 TL'ye çıkararak yüzde 133 artırmış oldu.

IIF nedir ve Türkiye'yi neden yakından izliyor?

IIF nedir ve neden Türkiye ekonomisine yönelik tahminleri daha ılımlı? "Dünya bankerlerinin kurduğu birlik" olarak da tanınan IIF, küresel çapta finans ve ticaret şirketleriyle, bazı kurum ve kuruluşları bünyesinde barındıran bir tür meslek kuruluşu. 1983 yılında, ülkelerin borçlarını ödeyemeyerek temerrüte düştüğünü ilan ettiği 'Latin Amerika Borç Krizi' sırasında 38 önemli uluslararası banka tarafından kurulan IIF, gelişmekte olan ülkelerdeki finans sektörlerini ve dolayısıyla ekonomilerini yakından izliyor.

Zaman içinde 70'den fazla ülkeden 450'ye yakın üyeye oluşan IIF, Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalardan çeşitli kurumları da üyeliğe kabul etti. Halen Türkiye'den aralarında bankalar, Türkiye Varlık Fonu ve bazı holdinglerin bulunduğu 17 üyesi olan IIF, yaptığı ekonomik ve finansal tahminlerde ılımlı bir havaya sahip. IIF bu ılımlı davranışıyla; 17 Türk kuruluşundan topladığı aidatların yanı sıra, Türkiye'ye borç veren finansal kurumların faiz ve ana paralarını sorunsuz şekilde tahsil etmek için takınmak zorunda oldukları daha olumlu bakış açısını da temsil ediyor.

7 Eylül 2022 Çarşamba

SONBAHAR ENFLASYONU VE AB'NİN RESESYONA GİRMESİ BİZİ ZORLAR. RUSYA'NIN AKIBETİ İRAN'A BENZER Mİ?

Cahit UYANIK

05 Eylül 2022 pazartesi günü açıklanan Ağustos-2022 enflasyonu beklentilerim (Yüzde 1,5-2 arası) doğrultusunda geldi. Oysa piyasalarda yüzde 2 üzerinde bir rakam bekleniyordu. Yüzde 1,46 olarak açıklanan Ağustos-2022 enflasyonu ile birlikte yıllık enflasyon da yüzde 80,21 oldu. Bu gelişmede bence iki faktör etkiliydi:

1) Özellikle işlenmemiş tarım ürünlerinde yani çarşı-pazar ürünlerinde hasat dönemiydi. Birçok üründe önemli fiyat düşüşleri görülürken, artışlar da ılıman gerçekleşti.
2) Özellikle ilkbahar-yaz aylarında market ürünlerine yapılan yüklü zamlar hala korunmaya çalışılıyor. (TÜFE Nisan-2022'de yüzde 7,25, Haziran-2022'de ise yüzde 4,95 gibi yüksek düzeylerde açıklanmıştı.) Yeni zamlar zorunlu olmadıkça yapılmıyor. Fiyatların oturması bekleniyor. Dolar kurundaki nisbi istikrar da bunu destekliyor.

Ancak bu eğilimin Eylül-2022'de bozulmasını bekliyorum. 01 Eylül 2022'de yapılan elektrik ve doğal gaz zammı, okulların açılmasıyla artan mal talebi ve azalmaya başlayan tarımsal üretimin etkisiyle fiyatların Eylülde artışa geçerek yeniden yüzde 4 civarına çıkacağını düşünüyorum. Hükümet OVP'de yıl sonu için yüzde 65, gelecek yıl sonu için ise yüzde 24,9 enflasyon tahmininde bulunmuştu. Bu tahminin tutması için bundan sonraki aylarda fiyat artışlarının yüzde 2'ler düzeyinde gerçekleşmesi gerekiyor. Oysa çoğu iktisatçı Türkiye'de artık fiyatların gelecek yaz ayı ortalarına kadar yüzde 4-7 bandında seyredeceğini düşünüyor. Bu, 2022 yılı için yüzde 70-80 arasında, 2023 yılında ise yüzde 50 civarında bir enflasyon yaşanması anlamına geliyor. Avrupa'da kış aylarında için neredeyse kesinleşen doğal gaz krizi Türkiye'de yaşanacak mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugünkü açıklamasında Türkiye'nin kış aylarında bir enerji krizi yaşamayacağını bildirdi. Bu tespitte Rusya ile iyi ilişkilerin sürmesinin yanı sıra Türkiye'nin son yıllarda LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) ithalatını artırması, bu konudaki önemli ihracatçı ülkeler Katar ve Cezayir ile sıcak ilişkiler içinde bulunması yatıyor. LNG sayesinde doğal gaz (tıpkı ham petrol gibi) gemilere doldurulup taşınabiliyor. LNG alıcı ülkeye geldiğinde gazlaştırma (FSRU) gemilerinden veya karadaki gazlaştırma tesislerinden geçirilerek yerel boru hattına basılabiliyor. LNG ithalatının artması, 'doğal gaz boru hattı-dış siyaset' bağlantısını zayıflatan ve gelecekte zayıflatacak en önemli unsur olarak görülüyor.

13 Ağustos 2022 Cumartesi

17,5 MİLYAR DOLARLIK KAYNAĞI BELİRSİZ DÖVİZ GİRİŞİNİN (NET HATA VE NOKSAN) 4 NEDENİ...

Cahit UYANIK

Ödemeler bilançosunda; hiç bir tanım altına dahil edilemeyen döviz giriş ve çıkışları 'Net hata ve noksan (NHN)' adı altında kayıt altına alınmaktadır. NHN bu yılın ilk 6 ayına ait ödemeler bilançosu verilerinde 17,5 milyar dolara ulaşarak; 32,4 milyar dolarlık cari açığa oranı yüzde 54 düzeyinde gerçekleşti. Yani cari açığın yarıdan fazlası ve 43 milyar doları geçen ülke olarak döviz finansmanı ihtiyacımızın (cari açık+yurt dışına portföy çıkışları) neredeyse üçte biri, bu kaynağı belirsiz döviz girişi ile karşılandı.

Ödemeler bilançosu, adı üzerinde bir bilançodur; döviz gelir ve giderlerinin (bilançonun her iki tarafı) her raporlama döneminde dengede olması gerekir. Bunun için de ödemeler bilançosu çift taraflı kayıt prensibi ile tutulur. Ancak gerçek hayatta bazı döviz hareketleri tek taraflı olarak kayıt edilebilir; yani dövizin giriş veya çıkışının kaynağı bulunamaz. İşte o zaman boş kalan taraf (giriş veya çıkış) NHN'ye kaydolunur. Kaynağı belirsiz döviz girişi döviz varlığımızı artırdığı için (+); kaynağı belirsiz döviz çıkışı döviz varlığımızı azalttığı için (-) karakterle ödemeler bilançosuna yazılır.

11 Ağustos 2022 Perşembe

FED FAİZİ 75 DEĞİL 50 BAZ PUAN ARTIRACAK AMA TÜRKİYE'DE DOLARA TALEP SÜRÜYOR. 300 ALTI CDS İÇİN NE YAPILMALI?

Cahit UYANIK

ABD'de yıllık yüzde 8,5 olarak açıklanan Temmuz-2022 ayına ilişkin TÜFE verisinin, beklentiden 0,2 puan düşük gelmesiyle borsalarda ve kripto paralarda ani ve hızlı yükselişler görüldü. Piyasalar bu gelişmeyi, FED'in 20-21 Eylül 2022 tarihindeki toplantısında 75 değil 50 baz puan faiz artışı yapacağı şeklinde yorumladı. Oysa bu bence erken bir yorumdu.

FED Başkanı Powell geçen ay düzenlediği basın toplantısında Eylül'e kadar 2'si enflasyon 2'si istihdam olmak üzere 4 veri daha açıklanacağını ve kararlarını buna göre vereceklerini söylemişti. Geçen hafta cuma günü açıklanan tarım dışı istihdam (TDİ) verisi beklenenden oldukça yüksek geldi ve negatif yorumlandı. Bugün enflasyon verisi ise pozitif geldi. Önümüzde Eylül ayı başında açıklanacak yeni TDİ ve enflasyon verileri var ki bunların ne olacağı bilinmiyor. Yani sevinmek ve 0,50 puan faiz artışı tahmini yapmak için erken.

27 Temmuz 2022 Çarşamba

DOLARDA YIL SONU İÇİN 23, 1 YIL SONRASI İÇİN 30 TL MÜMKÜN MÜ? FED FAİZ, MB ENFLASYON RAPORU HAFTASI

Cahit UYANIK

Bu hafta ekonomide gözler FED'in faiz kararı ve TCMB'nin açıklayacağı yılın üçüncü Enflasyon Raporunda olacak. FED'in 27 Temmuz 2022'de faizleri en az 0,75 puan artıracağına kesin gözüyle bakılırken, 10 Ağustos 2022'de açıklanacak Temmuz ayı enflasyonuna göre FED'in Eylül toplantısında 100 baz puanlık artırımı tekrar gündemine alabileceği dillendiriliyor. Çünkü ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, geçtiğimiz günlerde enflasyoncu eğilimlerin tüm ekonomiye yayıldığını belirtmişti.

TCMB'nin 28 Temmuz 2022'de açıklayacağı 3. Enflasyon Raporunda ise gözler 2. Enflasyon Raporunda yıl sonu için öngörülen yüzde 42'lik enflasyon gerçekleşmesi tahmininin ne kadar artırılacağında olacak. Ben TCMB'nin en az 10 puanlık artışla yıl sonu tahminini yüzde 52 olarak yenileyeceğini düşünüyorum. Anketlere göre piyasaların yıl sonu enflasyon tahmini ise yüzde 70 düzeyinde bulunuyor.

Hükümet, dolar kuru ile enflasyon arasında korelasyon öngören bir kur politikası (kirli dalgalı kur politikası) izliyor. Yılın ilk 6 ayında enflasyon yüzde 42 arttı. Dolar 2022 yılına 13,4 TL ile girmişti. Bu artışı yılbaşı kuruyla düzelttiğimizde kurun 19 TL olması gerekiyordu. Ancak şu anda 17,85' TL'de... Enflasyondan daha az artan kur, topluma "Kurun düzeyi önemli değil, kurdaki dalgalanmayı azalttık" şeklinde başarı olarak sunuluyor.

1 Nisan 2022 Cuma

TÜRKİYE'NİN İDEAL DÖVİZ REZERVİ NE KADAR OLMALI?

Tartışmalarda kriter kullanma alışkanlığımız hiç yok. Erhan Aslanoğlu sabah NTV'de "Türkiye'nin döviz rezervi 200-250 milyar dolar olmalı: Kısa vadeli dış borç+cari açık kadar yani." dedi.  

Boş boş konuşanlara bir cevaptı bence. Bir köşeye yazılmalı bu kriter ve sık sık bakılmalı.

(Bu yazı 01 Nisan 2019 tarihinde Facebook sayfamda yayınlanmıştır.)