İntermedya Ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İntermedya Ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Temmuz 2025 Çarşamba

HALKBANK GENEL MÜDÜRÜ YENAL ANSEN: HALKBANK ÖZELLEŞTİRİLEMEZ; HİSSELERİNİN BİR KISMI MESLEK ÖRGÜTLERİNE VERİLEREK KAMUNUN PAYI AZALTILABİLİR

YENAL ANSEN / HALKBANK'TAN AĞUSTOS MÜJDELERİ

Ansen: '30 Milyar Liraya Kadar Tesis İşletme Kredisi Açıyoruz'

Cahit UYANIK / Leyla YARATAN 

Halkbank, yeni genel müdürü Yenal Ansen ile Ağustos ayına hızlı ve müjdeli haberlerle girmeye hazırlanıyor. Ortaklık kuran genç girişimcilere 2 milyar liralık kredi, yurt çapında girişimcilik öncesi eğitim, Girişimci Bilgilendirme Merkezlerinin yaygınlaştırılması ilk akla gelenler... Halkbank Genel Müdürü Ansen sorularımızı yanıtladı:

İntermedya Ekonomi: Geçen hafta açacağınızı belirttiğiniz 'Girişimci Bilgilendirme Merkezi' hakkında ayrıntı verir misiniz?

Ansen: Bankamız yıllardır kredi verirken, öncesi ve sonrasında teknik incelemelerde bulunur. Amaç, kredi isteyen firmanın krediyle alacağı makine, teçhizat ya da işletmesinde kullanacağı malzemelerin kendi açısından uygun mudur değil midir, yapacağı işe yararlı olacak mıdır, kullanacağı teknoloji yeni midir, yeni istihdam alanı açacak mıdır, üretiminde bir gelişme olacak mıdır, standartlarında kalitesinde bir artış olacak mıdır? Bunlar incelendikten sonra bir nevi yol gösterme, danışmanlık hizmeti de verilir. Kredi öncesi yaptığımız bu çalışmayı, kredilendirdikten sonra da yaparız. Özellikle sanayi işletmelerine verdiğimiz krediler 'kontrollü hizmet' şeklinde yürür. 

Şimdi bunun bir ilerisine geçiyoruz. Girişimci Bilgilendirme Merkezi Ağustos'ta tamamlanıp hizmete girecek. Şube binası gibi dizayn ediliyor ancak bankacılık yapmayacak, kredi vermeyecek, mevduat kabul etmeyecek. Merkeze telefonu, faksı olan veya bizzat gelen herhangi bir girişimci başvurabilecek. Yalnızca bilgi verip girişimciyi göndermeyeceğiz; uygulamaya da dönük olacak burası... Girişimcinin isteği halinde işyerinde eleman bile bulunduracağız. Böylece işletmede karşılaşılan sorunlar da birlikte çözülecek.

- Bu bilgilendirme merkezlerinin sayısı artacak mı?

Ansen: Evet bankamızın bölge müdürlüklerinde yani İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Malatya ve Samsun'da buna benzer merkezler kuracağız. Bunlar bilgisayarla birbirleriyle bağlantılı çalışacak ve başvuranlar istedikleri bilgiye anında ulaşabilecek. Bir de network oluşturuyoruz. Bu networkte bankamızda daha önce verilen krediler nedeniyle sağlanmış bilgiler olduğu gibi, diğer yerlerden yani DİE, TÜBİTAK, KOSGEB ve meslek kuruluşlarından derlenen bilgiler de toparlanacak. İnsanlarımızın kafasında bir girişim modeli varsa, kredi alsın almasın gençler, ev kadınları veya şu anda bir işi olan esnaf-sanatkarlar; buraya geldiklerinde kendilerine mutlaka bir yanıt verilecektir. Konusunda deneyimli, yetişmiş bir uzmanı mutlaka görecekler. Buralarda tekstil, elektronik, endüstri, kimya, bilgisayar mühendisi gibi teknik kadrolar yanında ekonomistler, istatistikçiler ve bankanın istihbarat müdürlüğünde yetişmiş, uzman birimlerden de destek görecekler. Ayrıca başvuranlar için bir broşür hazırladık. 1990 yılından bugüne ekonomik göstergeler yer alıyor içinde... Bu broşür belli periyotlarda yenilenecek, yaşayan bir broşür olacak. 

14 Temmuz 2025 Pazartesi

MERKEZ BANKASI ESKİ BAŞKANI, ÇİÇEĞİ BURNUNDA SİYASETÇİ YAMAN TÖRÜNER: RP KAZANDI, TÜRKİYE'Yİ 15 MİLYAR DOLAR YABANCI SERMAYEDEN ETTİ

YAMAN TÖRÜNER: MB, DÖVİZ KRİZİNDEN 30 TRİLYON LİRA KAR ETTİ

Törüner'e göre seçim sonuçları, Türkiye'yi 15 milyar dolar yabancı sermayeden etti.

Cahit UYANIK / Leyla YARATAN 

Yaman Törüner, seçimler öncesinde Merkez Bankası (MB) Başkanlığını bırakarak politikaya atıldı. Afyon'da üçüncü sıraya yerleştirilen Törüner'in başta şansı zayıf görülürken kampanya ilerledikçe seçilme ihtimali arttı. Törüner sonunda milletvekili seçilerek TBMM'ye girdi. Törüner ile siyaset, seçim ekonomisi, döviz politikası ve Gümrük Birliği üzerine konuştuk:

İntermedya Ekonomi: Siyaseti nasıl buldunuz? Rahat bir geçiş dönemi yaşadınız mı?

Törüner: Çok değişik ama politikaya ısınmak zor olmadı. Beni ilk üç-beş saatlik yadırgamadan sonra çok yakın karşıladılar. Çünkü halk, dışarıdan gelse de kendisine yardımı dokunabilecek kişinin seçilmesini istiyor. Siyaset, halkın gerçekten neler düşündüğünü görmek açısından önemli. Halkın beklentilerinin bizim tahminimizden değişik olduğunu, onların dertlerine çözüm bulunması gerektiğini gördüm. Ankara ve İstanbul'da oturarak bazı şeylere çözüm üretmek zor. Halka inmeden yapılan tahminler de yanıltıcı... Halka inmemiz, onların gerçek isteklerini yansıtan çözümler üretmemiz gerekir. Bir de bayanlar politikaya çok ciddi ısınmış. Belki 500 bayan ellerinde çocukları, başı kapalı ama geliyor seni öpüyor. Arkasından kocası geliyor öpüyor, çocuğuna öptürüyor. Bizi kendisini temsil eden bir nesne olarak görüyor. Gençlerde büyük bir ilgi var. Tanıdıkça halkın bazı yönleriyle aydın dediğimiz kesimden daha ileri olduğunu keşfettim açıkçası...

- DYP Afyon milletvekili olarak bölgeniz için neler yapmayı planlıyorsunuz?

Törüner: Afyon'a verebileceğim şeyler, daha çok büyük yatırımların buraya aktarılmasıdir. Afyon'un alt yapı hizmetlerinin tamamlanabilmesi, mevcut borsaların büyütülmesi yani iş hayatının genişletilmesidir. Ben üçüncü sıradan seçilerek milletvekili oldum. Ama hiç bir zaman seçilememe endişesi duymadım. Zaten ben her işte 'çıkamaz' dedikleri zaman çıktım. Kendime bir sıra tespit etmemiştim ama üçüncü sıra biraz sürpriz oldu. Teşkilattan destek aldım. Afyon'da bazı teşkilat sıkıntıları vardı, bunu aştık. 

- Merkez Bankası Eski Başkanı gözüyle seçimin genel değerlendirmesini yapar mısınız?

Törüner: Cumhuriyet tarihinde yapılan seçimler arasında Hazine'ye en ucuza malolan seçimdir. Bu bence çok önemli bir nokta. Ekonomi bürokrasisi elinden geleni yaptı. Diğer seçimlerden bir farkı da çabuk yapılmasıydı. Seçimin kaderi zaten son anda belli oldu. MB'nin emisyon hacmi bile 230 trilyondan 217 trilyona düştü. 

- Ama döviz rezervlerinde önemli bir erime yaşandı...

Törüner: MB bazen ters repo yaparak piyasadan para çeker. Bu para vade bitince çoğunlukla dövize dönüşür. Ortalıkta 'Seçim sonrası iktidarsız kalma durumu olabilir mi?" beklentisi yaşandığı bir gerçektir. Bu bilindiği için MB isteyene istediği kadar döviz sattı. Sonuçta repo hacmi 136 trilyondan 30 trilyona düştü. Yani 100 trilyonluk kaynak dövize aktı. Bu, 1,5 milyar dolar eder. 100 trilyon lira repo şeklinde kalmış olsaydı MB'ye aylık masrafı 10 trilyon liraydı. MB şimdi 15 trilyon kazançlı. Bu kazancının 30 trilyon liraya yaklaştığını düşünüyorum. Ayrıca MB, 1996'nın hemen başında Hazine'den 15 trilyon lira faiz geliri sağladı. MB kar ettikçe piyasadan para çekmiş demektir. Ufak satışları da eklediğiniz zaman MB'nin seçim nedeniyle piyasadan kar olarak çektiği para 50 trilyon liradır. Oysa MB Eylül ayında 'Dövizden nasıl çıkarız?' diye düşünüyordu. 

3 Temmuz 2025 Perşembe

KULİS / MESUT YILMAZ 'GİDERAYAK' TASFİYEYE GİRİŞTİ

Cahit UYANIK 

Anayasa Mahkemesinin güven oylamasını iptal eden gerekçeli kararının ardından Perşembe günü sabah görevi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e iade eden Başbakan Mesut Yılmaz, aynı günün akşamı devlet bakanlarının görev dağılımını yeniden düzenleyerek bir dizi operasyon başlattı. Kulislerde hayli ilginç tartışmalara neden olan bu yeni görevlendirmelerin en dikkat çekici olanı kuşku yok ki, Ufuk Söylemez'e bağlı olan Hazine Müsteşarlığının Rüşdü Saracoğlu'na bağlanması idi. 

Yılmaz'ın SPK'yı kendine bağlama nedeni ise pek anlaşılır gibi değildi. Böyle birşeye niçin gerek gördü, kimse bilemiyordu. Sırf DYP'li bir bakana bağlı olduğu ve Çiller'i biraz daha kızdırmak için olsa gerek SPK'yı da kendisine bağladığı ileri sürülüyor. Bu arada kamuoyundaki görüntüyü kurtarmak için Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı olduğu devlet bakanı da değiştirildi.

Görev değişikliğinin hemen ardından İntermedya Ekonomi'yi arayan Ufuk Söylemez ise yapılanın kendisine yönelik bir hareket olmadığını, aslında Türk halkına yapılmış bir saygısızlık olduğunu söyledi. İstifa etmiş hükümetlerin bu tür tasarruflarda bulunmasının pek rastlanılmayan birşey olduğunu kaydeden Söylemez, Yılmaz'ın görevi iade ettikten sonra sanki yeniden kendisine hükümeti kurma görevi verilmiş gibi CHP ve DSP liderlerini ziyaret etmesini de 'komik' bulduğunu bildirdi. 

Merkez Bankası Genel Kurulunda aldığı yenilgiyi bir türlü hazmedemediği iddia edilen Yılmaz, birkaç gün önce devlet bakanları arasında yeni görev dağılımına gitmeyi düşündüğünü zaten açıklamıştı. Yılmaz hükümette yaşanan kavgayı iyice derinleştirmekten çekinmiş olsa gerek ki, bu özlemine ancak hükümeti kendi elleriyle sona erdirdiği gün kavuşabildi. Ufuk Söylemez'in de Yılmaz'ın bu 'giderayak' tasarrufundan çok etkilendiği anlaşılıyor. Çünkü konuşulanlara göre Söylemez; Yılmaz'ı Çiller'e şikayet etmekle kalmayıp, Hazine çalışanlarını da pasif direnişe çağırmış!

Söylemez Hazine'nin kendisinden alınmasını; ANAP'lı belediyelere 900 milyar TL aktarılması ile otoyol müteahhitlerine Acil Destek Fonundan kaynak verilmesine karşı çıkmasına bağladı. Söylemez ayrıca Merkez Bankasının Van Tesislerini TSK'ya verdiği için Yılmaz'ın kendisine çok kızgın olduğunu da ileri sürdü.

(Bu kulis yazısı, haftalık İntermedya Ekonomi dergisinin Başkent Kulisi köşesinde imzasız olarak 09-15 Haziran 1995 tarihli, Yıl: 3, Sayı: 19'da yayınlanmıştır.)


2 Temmuz 2025 Çarşamba

SPK BAŞKANI KARACAN: FAİZ ORANLARI SÜREKLİ OLARAK KAR ORANLARININ ÜZERİNDEYSE O EKONOMİDE KRİZ VARDIR

SPK BAŞKANI KARACAN: TEKDİRDEN USLANMAYANA HEM SAVCI HEM HAKİMİZ

Karacan: Yaptırımsız tavsiye hiç bir işe yaramaz. 

Cahit UYANIK / Leyla YARATAN

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) son zamanlarda piyasalar konusunda oldukça aktif bir görünüm çiziyor. Kapatılan, uyarılan, ağır cezalar alan aracı kurumlar ile cumhuriyet savcılıklarına yapılan suç duyurularından geçilmiyor. SPK sanki 'kriz içindeki bir ekonomi'de kararlar alıyormuş imajı veriyor. SPK Başkanı Ali İhsan Karacan ile genel ekonomik gidişat, aracı kurumlar ve borsadaki yabancı yatırımcı ağırlığını görüştük:

İntermedya Ekonomi: SPK Başkanı olarak yaşanılan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Karacan: Türk halkı 1970'lerden beri enflasyonla yaşamayı öğrendi. Herkes buna karşı pozisyonunu alıp kendini 'hedge' edebiliyor. Aslında siyasi istikrarsızlık için de aynı benzetmeyi yapabiliriz. Türkiye'de ekonomi ve mali piyasalar siyasi istikrarsızlık yaşamayı öğreniyor. Piyasa, siyaset konusundaki gelişmelere bağışıklık kazanıyor ve buna göre pozisyon alıyor. Ama bu ekonomik sorunların giderildiği, çözüldüğü şeklinde de algılanmamalı. Son zamanlarda tehlikeli saydığım şöyle bir eğilim içine girildiğini de görüyorum. Deniliyor ki 'İstanbul'da ihracat sürüyor, üretim yapılıyor yani ekonomi kendi kuralları içinde devam ediyor. Bizim Ankara'ya ihtiyacımız yok.' Bir kısım insanlar sığlığından ve bilgisizliğinden böyle söyleyebilir. Bir kısım da böyle ortamlardan kendisine ekonomik çıkar sağlama beklentisi içine girebilir. Ankara ne kadar yetkisiz olursa olsun, kendi dertleri ile uğraşıp piyasayla yakından ilgilenemese de bu yaklaşım yanlış. Bir ülkenin siyasal kurumlarının iyi işlemesi gerekiyor.

- Ama devletin de bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı var her halde...

Karacan: Hem de çok ciddi bir şekilde... Bütün bu çekilen sıkıntılar içinde siyasetçilerin bürokratları sık değiştirmesi, bu modelin eskidiğinin bir göstergesi. Yerine yeni bir şey koyamadığınız için bu sistemde rahat edemiyorsunuz. Yani sistemi hem koruyorsunuz hem de dejenere ediyorsunuz. Çözüm ise yeniden yapılanma. Türkiye bunda geç kalıyor aslında... Uluslararası arenada 15-20 senelik bir zaman süresi içinde belirli adımları atmadığınızda lig düşüyorsunuz. Mesela yüzyılın başında Arjantin, Amerika ve Almanya ile eşitti. Japonya o yıllarda milli gelirde Arjantin'den gerideydi. Bir de şimdiki duruma bakın... Türkiye'ye de bakıldığında her yıl geriye gittiğini görüyorsunuz. Türkiye'de siyasetin bunu görmesi lazım. 

- Bu ortamda Türkiye ekonomisi yeni bir krize doğru mu gidiyor?

Karacan: İstikrarsızlık dönemlerinde faizler düşmüyor, yükseliyor. İç borç faizleri bir mihenk taşı. Bu faizi devalüasyon ve enflasyon ile kıyaslayacaksınız. Türk parasının değer kaybı, dövizin faiz fiyatı ve enflasyonla toplanarak kıyaslanmalı. Bütün bunlara baktığınızda reel faizlerin çok yüksek olduğunu görürsünüz. Yani yüzde 70 enflasyon var, faiz yüzde 120... Yüzde 50 reel faiz veriyorsunuz. Bu, son derece tehlikeli. Çok basit bir olay var, ta Marks'tan beri bilinen bir iktisat ilkesi: Eğer bir ekonomide faiz oranları, kar oranlarının sürekli üzerindeyse o ekonomide kriz var demektir. Anlattığım durum da Türkiye ekonomisindeki krizin en belirgin göstergesi... Ekonomide üretim yerine rant faaliyetleri var. Üretim ve yatırım yapmak yerine repo yapılıyor. Reponun faizi devletin bütçesinden ve enflasyondan ödeniyor.

25 Haziran 2025 Çarşamba

DPT, İLÇELERİN SOSYO-EKONOMİK GELİŞMİŞLİK DÜZEYİNİ ARAŞTIRDI; ÇARPICI SONUÇLARA ULAŞTI

Aydın-Kuşadası (Günümüz)

DPT/ 

İLÇELER LİGİNDE ŞAŞIRTAN GELİŞMELER 

İlçelerle ilgili araştırmada hayli ilginç sonuçlar çıkıyor...

Cahit UYANIK 

Türkiye son 15 yıldır hızlı bir ekonomik gelişme trendi içinde... Zaman zaman kesintilere uğrasa da ortalama büyüme hızı yüzde 5-6 düzeyinde seyrediyor. Bu rakam bazen yüzde 10'u geçerken bazen de negatiflere kadar inebiliyor. Bu süreçte Türkiye'de ekonomik ve sosyal zorunlulukların yanı sıra siyasi amaçlarla da il ve ilçe sayısında artış görüldü. Yeni veya eski il merkezleri hakkında az-çok  bir fikrimiz var. Peki ya yeni ilçeler ve genel olarak ilçeler söz konusu olduğunda neler biliyoruz?

Genişleyen iletişim imkanlarıyla insanlar artık Türkiye'nin her yöresindeki gelişmelerden haberdar. Bu sayede artık bir il merkezinin ekonomik yapısı hakkında fikir edinmek için illa ki oraya gitmemiz gerekmiyor. Ancak ilçeler söz konusu olunca aynı şeyi söylemek mümkün değil. Neden mi? Türkiye gibi hızlı ve dengesiz gelişen bir ekonomide bazen il merkezinden daha büyük ve mamur ilçe merkezleri görülebiliyor. Bazen de ekonomik açıdan atağa geçen bir il merkezine bağlı ancak fakr-ü zaruret içinde yaşayan ilçe merkezleri bulmak sürpriz değil.

DPT dokuzuncu kez ilçelerin gelişmişlik düzeyini araştırdı

Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) buna benzer düşüncelerle Türkiye'deki ilçelerin gelişmişlik düzeyini araştırdı. DPT'nin 1993'te yeniden yapılanması sonrasında kurulan Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü bünyesinde 'İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sırası' isimli bir araştırma gerçekleştirildi. DPT Uzmanı Bülent Dinçer, istatistik ve ekonometrik modellere dayanarak yaptığı bu araştırmanın girişinde şunları söylüyor:

"DPT tarafından ülke genelindeki il ve ilçelerin sosyal ve ekonomik yönden gelişmişlik seviyelerinin bilimsel yöntemler kullanılarak belirlendiği çeşitli araştırmalar belirli zaman aralıklarıyla yapılmaktadır. Konuyla ilgili ilk çalışma 1965 yılında yapılmış, 1995 yılına kadar 8 değişik araştırma daha yayınlanmıştır. Ülke genelinde ilçelerin değişik zaman kesitlerinde ekonomik ve sosyal açıdan gelişmişlik seviyelerinin tespiti amacıyla yapılmakta olan araştırmaların sonuçları önem taşımaktadır. Ortaya çıkan sonuçlar planlama kararlarının mekanla bütünleştirilmesine yardımcı olacağı gibi, ilçelerde zaman zaman meydana gelen sosyo-ekonomik değişiklik ve gelişmelerin izlenmesi, kamu kaynaklarının rasyonel dağılımı, teşvik sistemi politikalarının belirlenmesi, kamuda personel rotasyonu ve kalkınmada öncelikli yörelerin tespiti gibi birçok teknik konuda karar vericilere yardımcı olacaktır."

300 yeni ilçe kurulması veri sorununu ağırlaştırdı

Araştırma Türkiye'deki ilçeleri gelişmişliklerine göre 6 ayrı kategoride değerlendirdi. Ortaya çıkan sonuçlara göre Türkiye'nin en gelişmiş ilçe merkezi Bursa-Büyükşehir... Onu Adana ve Antalya izliyor. İlçeleri fazla  gelişmemiş olsa da Eskişehir ve Denizli il merkezleri dört ve beşinci sırayı alıyor. Aydın'ın Kuşadası ilçesi ise 'bir ilçe merkezi olarak' kendisine 8. sırada yer buluyor.

21 Haziran 2025 Cumartesi

KAMU BANKALARININ SATIŞI YANLIŞ HESAP MI?

Türk Bankacılığında Etkinlik/

Sektörel etkinliği yüksek olan kamu bankaları için 'Niçin özelleştirme?' sorusu gündemde.

Cahit UYANIK 

Anayol Azınlık Koalisyonunun en iddialı 'yıldırım hedefleri' içinde kamu bankalarının özelleştirilmesi ilk sırayı alıyor. Özelleştirme Yasasında ise kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda '2 yıl içinde geniş bir araştırma ve program yapılması' öngörülüyor. Yasanın tanıdığı mühlet, 1996-Kasım ayında doluyor. 

Peki halen bankacılık sektörünün yüzde 40'ını kontrol eden kamu bankalarının özelleştirilmesi ne kadar doğru? Herkesin kafasındaki bu soruyu bilimsel bir araştırma cevaplamaya çalıştı. Doç. Dr. Ahmet Ertuğrul ve Doç. Dr. Osman Zaim tarafından yapılan bir araştırma 1980-1994 döneminde bankacılık sektörünün gösterdiği gelişimi kantitatif yani sayısal verilere dayanarak analiz ediyor. Araştırmanın gösterdiği en çarpıcı sonuç şu ki, satılması öngörülen kamu bankalarının etkinliği, özel bankalardan hiç de geri kalır gibi değil. 

Kamu bankalarının etkinliği, özel ve yabancı bankalarla karşılaştırıldığında sadece 1993'te geriledi. Bu etkinlik azalışı ise daha çok siyasilerin kararlarını yansıtan ve teknik deyimle 'yanlış kaynak tahsisi' olarak tanımlanan durumla yakından ilintili bulundu. Üstüne üstlük 1994'teki büyük mali krizden kamu, özel ve yabancı bankaların hepsi nasibini aldı. Özel sektör bankalarının da etkinliği azaldı. Bu durumda Anayol'u oluşturan siyasilerin kendi kendilerine 'Kamu bankalarını neden özelleştiriyoruz?' sorusunu bir kez daha sormaları gerekiyor.

12 Haziran 2025 Perşembe

İHRACATTA GELECEK VAAT EDEN 15 SEKTÖR

Gümrük Birliğine doğru gidilirken, Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) gelecekte destek kapsamına alınacak 15 sektörü belirledi.

Bu sektörler; otomotiv, otomotiv yan sanayisi, ayakkabı, oyuncak, ev tekstili, mücevherat, cam, seramik, elektrikli aletler, elektronik aletler, makine halısı, kimya sanayisi ürünleri, hediyelik eşya, yazılım, inşaat malzemeleri.

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin ihracat macerası bundan 15 yıl önce 1980'de başladığında kimse gelecekte ne olacağını pek bilmiyordu. Yıllar yılı ithal ikameci ekonomi içinde ve yüksek gümrük duvarlarının koruması arkasında çalışmaya alışkın Türk ekonomisi nasıl sonuçlar alacak, öngörülemiyordu. Türkiye ihracattaki bu uzun mücadele yıllarından sonra artık Avrupa Birliğinin (AB) kapısında bekliyor. 'Dış rekabet' denilince gözünü daldan-budaktan esirgemeyen sanayiciler, koro halinde 'Hadi Gümrük Birliğine girelim' diyor. Gümrük Birliği, Türk ekonomisinin dışa açık büyüme konusunda kesin ve son kararını verdiğinin en önemli belgesi olacak. Bundan böyle ayakta durmak isteyen bir sanayici 'Önce ihracat, sonra iç pazar' diye düşünmek zorunda kalacak. 

Peki Türkiye Gümrük Birliği öncesinde ihracatının ve genel anlamda dış ticaretinin bir projeksiyonunu çıkarttı mı? Önümüzdeki yıllarda ihracatımızı sürükleyecek sektörler belirlendi mi? Bu 'dişe diş göze göz' rekabet içinde ayakta duramayacak olan sektörlerimiz var mı? 'İki arada bir derede' kalmış, yatırım yapma riskinin çok yüksek olduğu sektörler belli mi? AB dışındaki dünyanın çeşitli bölgelerinde gelişen ekonomik olaylar Türkiye'yi nasıl etkileyebilir?

İhracat alanında güçlendirilecek 15 sektör

Bu ve buna benzer daha birçok sorunun cevabı DTM tarafından araştırıldı. Amaç önümüzdeki 5-10 yılda dış ticaretle uğraşan herkesin kafasında takılı kalan sorulara cevap bulmaktı. Araştırma sonuçlarına göre şu anda Türkiye ihracatının yüzde 40'ını kapsayan tekstil ve konfeksiyon ürünleri, önemini gelecekte daha da arttıracak. Ancak bu iki sektörün büyüklüğü ve varlığı 'Türkiye ihracatının uluslararası dalgalanmalardan etkilenmemesi için' yeterli değil. Birkaç sektörde daha dünya dış ticaretine ağırlığımızı koyacak kadar uzmanlaşmamız gerekiyor. 

28 Mayıs 2025 Çarşamba

KAPAK HABERİ / YIL 1995... SEÇİMLERE İKI HAFTA KALA ANAP, CHP, DSP, DYP, MHP VE RP'NİN EKONOMİ VE PARA POLİTİKALARI İLE İSİM İSİM KADROLARI

Partilerin gizli para politikaları/

HANGİ PARTİ, HANGİ YATIRIM ARACININ YILDIZINI PARLATACAK?

Partilerin ekonomik kurmaylarıyla tek tek görüşüp gizli para politikalarını öğrendik.

Cahit UYANIK - Yusuf AL

Seçimlere doğru son iki haftaya girdik. 24 Aralık sabahı verilecek oylar Türkiye'nin yeni ekonomik yönünü de belirleyecek. Biz biraz erken davranıp partilerin ekonomi kurmaylarıyla tek tek görüştük. Ve gizli para politikalarını şimdiden öğrendik. Partilerin müstakbel kurmayları, Türkiye'nin temel sorunları olan enflasyon, işsizlik, iç ve dış borçlar, Merkez Bankası, Hazine, Gümrük Birliği, dış ticaret, kur politikası gibi birçok konuda yapmak istediklerini İntermedya Ekonomi'ye açıkladı. 

Aslında partilerin belirledikleri ekonomi programlarının ötesinde bir konu var ki; tasarruf sahiplerini ve yatırımcıları yakından ilgilendiriyor. Bu, seçimlerden sonra açılması konusunda herkesin fikir birliğine varmış göründüğü istikrar paketi... Türkiye ekonomisinin hali ortada. 5 Nisan Kararları sonrasında nispi durgunluğa giren ancak daha sonra tırmanmaya başlayan bütçe, kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) ve sosyal güvenlik açıkları, 1,3 katrilyona dayanan iç borçlar vs... Üstüne üstlük henüz Uluslararası Para Fonu (IMF) ile sonuçlanmayan stand by anlaşması...

İlk görüşme IMF ile olacak 

İşe IMF'den başlamakta fayda var. IMF'nin ikinci istikrar paketinin sonuçlarından çok memnun olmadığı ortada. Ankara'da bürokrasi koridorlarında IMF'nin seçim sonuçlarını beklediği, oluşacak yeni hükümetin ilk dış temasının IMF ile olabileceği ileri sürülüyor. Bunun anlamı 'İkinci 24 Ocak Kararları'na yumuşak geçiş olabilir. İstikrar paketi uygulanacağı kesin. Ama bu işi kimin yapacağına millet karar verecek. Şu anda muhalefette bulunan Anavatan Partisi (ANAP), Demokratik Sol Parti (DSP) ve Refah Partisi (RP) kendilerine göre birer istikrar paketi hazırladı. Halen ekonominin iplerini elinde tutan Doğru Yol Partisi (DYP) de seçimden zaferle çıkarsa, bir istikrar paketi açacak. İşte partilerin hazırladığı para programları ve istikrar paketleri:

DYP'nin şok paketi...

Bu paketin hazırlığı Emre Gönensay'ın siyasete atılmasıyla ekonomik koordinasyon ile görevlendirilen Maliye Müsteşarı Kemal Kabataş'ın öncülüğünde yürütülüyor. Başbakan ve DYP Lideri Tansu Çiller'in talimatıyla çok gizli sürdürülen çalışmaların temel eksenini kamu finansman açıklarıyla mücadele oluşturuyor. 'Şok kararlar' paketinin ilk sürprizi iç borçların örtülü konsolidasyonu olacak. Bu operasyonda hedef, bankaların elindeki trilyonlarca liralık Hazine kağıtlarını daha düşük faizli ve daha uzun vadeli kağıtlarla değiştirmek. 

23 Mayıs 2025 Cuma

SSK GENEL MÜDÜRÜ KILIÇDAROĞLU, SOSYAL GÜVENLİKTE BİREYSEL EMEKLİLİK DESTEKLİ 'ŞİLİ MODELİ'NE KARŞI ÇIKTI

Kemal Kılıçdaroğlu 

Kemal Kılıçdaroğlu:

"ŞİLİ MODELİ TÜRKİYE'DE UYGULANAMAZ"

Şili Modelinin kendi içinde zaafları olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu AB'ye uyumu öneriyor.

Cahit UYANIK 

Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), hazırlanan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) raporu ile yeniden toplumsal gündemin ilk maddesine oturdu. 1996'da 200, 1997'de 400 trilyon lira açık vermesi beklenen SSK için şimdilerde ILO'nun yazacağı reçete merakla bekleniyor. Bu ortamda SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştük:

- İntermedya Ekonomi: SSK, 1996 yılına nasıl girdi?

Kılıçdaroğlu: Karamsar olmakla birlikte bizim için bir umut yılı. Bu karanlık tablodan güzel sonuçlar çıkarmak zorundayız. 1992'den bu yana çıkma şansı bulamayan SSK Yasası belki çıkabilir. Aksi takdirde finansman açığımız daha büyüyecek. 1993'te 9 trilyon lira olan açığımız, 1996'da 201 trilyon liraya ulaşacak. Bir anlamda geometrik diziyle artıyor. Açık, önlem alınmazsa 1997'de 400 trilyonun üzerine yükselir.

- Çok soruldu ama SSK nasıl kurtulacak?

Kılıçdaroğlu: Sosyal güvenlik sistemi yeniden yapılandırılmalı. SSK sorunun çözülmesi Bağ-Kur ve Emekli Sandığının sorunlarının çözümüne de ivedilik kazandıracak. Onlarda da benzer sorunlar yaşanıyor ama Hazine'ye getirdiği yükler, bizimkinin yanında çok küçük kalıyor. Herşeyden önce SSK Yasası ile birlikte İşsizlik Sigortası ve İş Güvencesi Yasa Tasarısının da birlikte ele alınmasını istiyoruz. Kişi işsiz kaldığında işsizlik sigortasından maaş alacağını düşünürse mutlaka kendini sigortalı yaptırmak zorundadır. Bu durumda işvereni zorlayacaktır. Yasalar çıkarsa 4 milyonu bulan kaçak işçinin önemli bir kesimi sisteme dahil olur. Bu bize yılda yaklaşık 100 trilyon liralık bir gelir artışı sağlar.

17 Mayıs 2025 Cumartesi

AVRUPA BİRLİĞI (AB) İLE İMZALANAN ANKARA ANLAŞMASINDAN GÜMRÜK BİRLİĞİ KARARINA: KİM, NASIL BİR ROL OYNADI?

Gümrük Birliği/

ÇORBADA HERKESİN TUZU VAR

250-300 yıllık Batılılaşma çabası, 21. Yüzyılın ilk yıllarında nihayet bulacağa benziyor.

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin Gümrük Birliği konusundaki kaderi önümüzdeki günlerde netleşecek. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, hukuksal boyutlarıyla bir serbest ticaret anlaşmasından öte, 'bir entegrasyon modeli' konumundaki Gümrük Birliği uzun yılların mücadelesini yansıtıyor. Bu konuda ilk ateşi yakan isim ise Atatürk... Türk insanına 'muasır medeniyetler'i hedef gösteren Atatürk, o zaman için muğlak olan bu kavramın zaman ilerledikçe kanlanıp canlanacağını tahayyül ediyordu. Aslında Atatürk 1700'lü yılların sonunda başlayan Batılılaşma hareketlerinin en yeni sözcüsüydü.

Yunanistan belirleyici...

Gümrük Birliğine doğru yol alan Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki resmi ilişkilerin kökeni 1959'a yani Adnan Menderes’in başbakanlığına kadar uzanıyor. Türk dış politikasındaki en belirleyici unsurlardan biri olan Yunanistan, -o zamanki ismiyle- Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ilişkilerde de benzeri bir rol üstlendi. Yunanistan'ın AET'ye başvurmasının hemen iki hafta peşinden Türkiye de onu izledi. Menderes, ta o yıllarda şimdikine benzer endişeleri dile getiren siyasetçilere şu kesin cevabı vermişti: 'Yunanistan'ın altından kalkıp da bizim başarılı olamayacağımız ne olabilir ki?'. Bu cümle, tartışmalara noktayı koydu. 

Ancak 3,5 yıl süren görüşmeler sonrasında AET ile Türkiye arasında Ankara Anlaşmasına imza koymak o zamanki başbakan, İsmet İnönü'ye nasip oldu. İnönü, 1946'da çok partili rejime geçişle Batılılaşma'nın siyasal alt yapısını kurmuştu. Batılı ekonomik alt yapının ilk resmi belgesi olan Ankara Anlaşmasına da böylece 'İnönü damgası' vurulmuş oldu. İnönü 1963'te AET ile ilişkiler konusunda bazı endişeler dile getirilince şu soruyu sordu: 'İstediğim zaman çıkabilecek miyim?". İnönü 'Evet' cevabını alınca imzayı bastı. Türkiye, AET'ye 'ortak üye' olmuştu. Türkiye-AET ilişkilerinde ilk zorlu dönemeç denilen 'Hazırlık Dönemi'ni başlatmak İnönü'ye düşmüştü. 

Askerler ve Demirel 

İkinci zorlu dönemeç ise 'Geçiş Dönemi'ne start vermekti. Geçiş Dönemi'ni isimlendiren belgenin resmi adı 'Katma Protokol'du. Bu belgeyi savunmak ve Meclis'ten geçirmek 12 Mart Ara Rejimi Başbakanı, eski CHP'li Nihat Erim'in işiydi. Katma Protokol, 1973'te uygulamaya girmiş ve 22 yıllık bir geçiş dönemi sonrasında 1995 bitiminde yeni bir aşamaya ulaşılacağını bildirmişti. O dönemki Meclis görüşmelerinde Katma Protokol'den pek memnun kalmayan Cumhuriyet Halk Partisine (CHP) mensup isimler yoğun salvo ateşine başlamıştı. Başında Süleyman Demirel'in bulunduğu Adalet Partisi (AP) ise askerlerin kendisini devirmesini bir psikolojik kompleks konusu yapmadan Katma Protokolü destekledi.

28 Mart 2025 Cuma

VERGİ YOLUYLA ŞİRKETLER KREDİ KULLANMAKTAN NASIL CAYDIRILIR?

KREDİ FAİZLERİ GİDER YAZILAMAYACAK 

Şirketlere sürpriz. 1994'te hazırlanan vergi yasasına göre 1997'den itibaren kredi faizlerinin yüzde 25'i gider yazilamayacak. Bakanlar Kurulu bu oranı yüzde 100'e kadar yükseltmeye yetkili.

Cahit UYANIK / Yaşar BAKAN

Refah Partili Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in geçen ay yaptığı konuşmada tepki toplayan pasajlardan birisi, 'kredi faizlerinin gider yazılamayacağı' yönündeki niyetti. Oysa 1994 yılında çıkarılan bir vergi yasasına göre Maliye Bakanlığının -sınırlandırılmış bir şekilde- kredi faizlerini gider yazdırmama yetkisi bulunuyordu. Bu konudaki düzenleme 1997 yılı başından itibaren 1996 yılı hesaplarını kapsayacak şekilde uygulanacak. Peki bu düzenlemenin ayrıntıları nasıl?

5 Nisan Kararları sonrasında DYP-SHP Hükümeti tarafından çıkarılan 4008 Sayılı Kanunla Gelir ve Kurumlar Vergisi yasalarında ciddi düzenlemeler yapılmıştı. Buna göre 1996 yılı başından itibaren imalat sanayisi, bankalar, sigorta şirketleri ve finans kurumları dışında kalan işletmeler, kullandıkları yabancı kaynakların faizlerinin yüzde 25'ini gider yazamayacaklar. Bu oranı yüzde 100'e kadar çıkarmaya ise Bakanlar Kurulu yetkili. Yasanın nasıl uygulanacağı konusundaki yetki ise Maliye Bakanlığında bulunuyor. Yani Maliye'nin bu konuda daha ayrıntılı bir tebliğ çıkararak mükellefleri aydınlatması gerekiyor. Bu düzenlemenin 3-4 ay içinde yapılması zorunlu. Çünkü mükellefler Kasım ayından itibaren yıl sonu envanter çalışmaları için kolları sıvıyor.

26 Mart 2025 Çarşamba

BORSADA MÜŞTERİ BAZINDA MERKEZİ TAKAS SAKLAMA VE KAYDİ SİSTEME NASIL GEÇİLDİ?

SPK BAŞKANI KARACAN: EKİM'DE BAZI ARACI KURUMLAR ZORA DÜŞEBİLİR

SPK Başkanına göre takas saklamaya geçilmesiyle kötü niyetliler engellenecek.

Cahit UYANIK 

İMKB, önümüzdeki Ekim ve 1996-Ocak ayında iki önemli yeniliğe hazırlanıyor. Artık tüm kazanç-kayıp hesapları, bu iki oluşuma göre yapılmak zorunda. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Ali İhsan Karacan, Ekim başında müşteri bazında saklamaya geçildiğinde endeks ve işlem hacminin düşebileceği uyarısını yaptıktan sonra ekliyor: "Bazı aracı kurumlar da zora girebilir..." Karacan 1996 başında hisselerde fiziki dolaşımdan kaydi dolaşıma geçildiğinde insider trading ve manipülasyon olaylarının asgariye ineceğini de belirtiyor: 

- Son günlerde ardı ardına aracı kurum ve acente kapatma, faaliyetine ara verme olaylarıyla karşılaşıyoruz. Neden?

Karacan: Teorik olarak düşünüldüğünde aracı kurum veya acente yatırımcının malı üzerinde kişisel tasarrufta bulunmuyorsa, mevduat kabulü benzeri işler yapmıyorsa zor duruma düşmemesi gerekir. Ama bu konuda bazı aracı kurumların yeterince titiz davrandığını söyleyemem. Müşterinin malını alıp kullanmak, açığa işlem yapmak, mevduat kabulü benzeri faaliyetler nedeniyle zor duruma düşebiliyorlar. Piyasada işlem hacmi küçüldüğü, endeks düşüşe geçtiği zaman sorunlar varsa hemen ortaya çıkıyor. Nasıl ki enflasyon birçok kişi ve kurumdaki temel hastalıkları gizliyorsa endeks de bu tip sorunları gizliyor.

- Müşteri bazında saklama bunu azaltabilecek mi?

Karacan: Ekim başında müşteri bazında saklamaya geçeceğiz. Zaman zaman bu sürenin uzatılabileceğini bekleyenler var. Açıkça söylüyorum bu süre uzatılmayacak. Eğer biz müşteri bazına geçmezsek ne olur? Bizim aracı kuruma müşteri bazına geçme talimatımız var. Piyasada denetim mekanizmaları tek yönlü değil, çok yönlü. Aracı kurumları ve acenteleri denetliyoruz. Aracı kurumlar kendi acentelerini denetliyor ve gözetliyor. Bir de müşteri, aracı kurum ve acentesini gözetliyor. Bunlar birbirini tamamlayan şeyler. Hepsi iyi çalıştığı sürece riskleri azaltmış oluruz. Sistemden biri çalışmadığında yine sorunlar olabilir. Ekim'de her halükarda aracı kurumlarımızı müşteri bazında saklamaya geçiriyoruz. Müşterinin de aracı kurum ve acentesini bu açıdan gözetlemesi gerekli. Kendisinin hesaplarının müşteri bazında saklanıp saklanmadığını kontrol etmesi lazım.

22 Mart 2025 Cumartesi

VELİ SARITOPRAK: TÜRKEŞ'İN YANINDA YETİŞMEK ŞEREFTİR

Veli Sarıtoprak 

Sarıtoprak, "1995'in ilk yarısı itibarıyla ekonomik göstergeler iyi değil" diyor. Ankaralı iş adamı Veli Sarıtoprak, bugünlerde siyasetle meşgul. Ankara Sanayici ve İş Adamları Derneği (ASİAD) Başkanı iken, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Sekreter Yardımcılığına  geçen Sarıtoprak, kadınları MHP'de siyasete dahil etmekle görevli. Sarıtoprak'la 'MHP'de siyaset yapmak' üzerine konuştuk: 

 Cahit UYANIK 

- Niye MHP'yi seçtiniz? 

Sarıtoprak: Bir toplantıda siyaset ve iş adamına ilişkin ateşli bir konuşma yaptım. Orada Sayın Alparslan Türkeş de vardı. Elimden tuttu, "Her yerde iş adamları siyasete girsin diyorsun. MHP'ye gel, birlikte çalışalım; sana MYK'da, yanımda görev vereyim" dedi. MHP'ye 2 bin 500 sanayici ve iş adamı ve iş kadınını yanıma alarak kayıt oldum. Ben Afyonluyum, bir Anadolu çocuğuyum. Hayatım mücadele içinde geçti. Örf ve adetlere bağlıyım. Oldum olası ülkenin birliğini, dirliğini, ağız tadını savundum. Ülkemiz varsa biz varız. Bizim varlığımız ülkenin ve devletin varlığına bağlıdır. Dolayısıyla MHP'de yabancılık çekmedim. Hepsi de dürüst, kaliteli Anadolu çocukları. İçlerinde yolsuzluğa bulaşmış kimse yok.

- Yakın zamanda Türkeş'in yıldızının yükselmesinden etkilenmiş olmalısınız...

Sarıtoprak: MHP karizmatik bir lidere sahip. Sayın Türkeş'e büyük saygı ve sevgim var. Gerçek bir devlet adamı. Sayın Türkeş bir lider. Lider ile genel başkan arasındaki fark şu: Genel başkan gelecek seçimleri düşünür, liderler ise gelecek nesilleri... Türkeş'in yanında yetişmek, partiye hizmet etmek benim için gerçekten bir şeref. Son derece isabetli davranmışım.

17 Temmuz 2023 Pazartesi

KAMU ÇALIŞANLARI İLE ÜCRET ZAMMI PAZARLIĞINDA 'GLOBAL SÖZLEŞME'DEN VAZGEÇİLİYOR

Kamu Çalışanları

'Global' Sözleşmeden Vazgeçiliyor

Kamu işyerlerinde 600 bin işçi toplu sözleşme bekliyor. Devlet ise görüşmelerde radikal bir yöntem değişikliği yapmaya hazırlanıyor. Kamu İşveren Sendikaları, sıfır zam veya çok düşük zamları gerekçelendirmek için işçi ücretlerini irdeleyen iki araştırma yaptı.

Cahit UYANIK

Hükümet ve işçi sendikaları sıcak bir yaza hazırlanıyor. Nedeni basit: 1995, toplam 600 bin kamu işçisinin toplu sözleşme yılı. Hatırlayacaksınız, Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe'nin 'sıfır zam'dan bahsederek karıştırdığı toplu iş sözleşmesi bunlar... 24 işkolu ve 151 işyerindeki toplam 509 bin 501 işçi gözünü kulağını dikmiş bu konudaki haberleri bekliyor. Kamu toplu iş sözleşmeleri, zaman açısından 1996'daki genel seçimleri de kapsıyor. Hükümetin işçilere karşı takınacağı tavır, aynı zamanda seçimlerdeki beklentisini de ortaya çıkaracak. Çünkü işçiler, yaklaşık 3 milyon kişilik oy potansiyeliyle güçlü bir baskı grubu oluşturuyorlar.

Devlet bu işyerlerindeki toplu pazarlığı, kurduğu kamu işveren sendikaları aracılığıyla yürütüyor. Fakat zam oranlarının ne düzeyde olacağına sonuçta siyasiler ve başbakan karar veriyor. Kamu işyerlerinde örgütlü sendikaların büyük bir çoğunluğu Türk-İş çatısı altında toplanıyor. İşçiler açısından da Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Türk-İş Başkanı'nın vereceği kararlar önemli. Türk-İş geçtiğimiz günlerde bünyesinde bulunan 151 işyerindeki bu görüşmeleri bir elden takip etmek amacıyla 'Kamu İşyeri Toplu Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu' oluşturdu. Türk-İş, Hükümet'le sektörlere göre varacağı ücret anlaşmasının tüm işyerlerine uygulanmasını istiyor.

11 Temmuz 2023 Salı

KAPAK HABERİ / 1. YILINDA 5 NİSAN KARARLARI / NE GETİRDİ, NE GÖTÜRDÜ? / YENİ DEVALÜASYON GÜNDEMDE Mİ?

Bu çarşamba 5 Nisan Kararlarının birinci yıldönümü. Ekonomideki tüm denge ve oluşumları alt-üst eden bu kararlar, Türkiye'yi nereye doğru götürüyor? 5 Nisan'a nasıl gelindi? İşadamı ve politikacılar bu kararları nasıl değerlendiriyor?

Cahit UYANIK (Ankara)

Alaattin ÇİFTÇİ (İstanbul)

"Bu programın amacı enflasyonu hızla düşürmek, Türk Lirasına istikrar kazandırmak, ihracat artışını hızlandırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı, sosyal dengeleri de gözeten sürdürülebilir bir temele oturtmaktır."

Başbakan Tansu Çiller, Yardımcısı Murat Karayalçın ile birlikte 5 Nisan 1994 öğle saatlerinde 'Ekonomik Önlemler Uygulama Planı'nın amacını böyle açıklıyordu. Aslında 5 Nisan'a giden yol 26 Ocak 1994 akşam üzeri açılmıştı. Aylardır faiz düşürme inadıyla borçlanamayan Hazine ve Merkez Bankası, o gün döviz piyasalarının ipini elden kaçırmıştı. Serseri para, önce borsayı 20 binden 29 bine sıçratmış, kar realizasyonunun peşinden dövize yönelip piyasayı allak bullak etmişti. 

Gelenekselleştiği üzere her gün saat 16 civarında açıklanan ertesi günün döviz kurları bir türlü ajans telekslerinden dökülmüyordu. Gazete büroları, "Devalüasyon mu yapıyorlar?" diye soran vatandaşların telefonlarından felç olmuştu. Eh, ne de olsa evden otomobile, tüketici kredisinden ev kirasına dövizle borçlanmaya alışılmıştı. Devalüasyon, borç ve ödemelerin bir anda kabarmasına yol açacaktı.

Başbakan Çiller, alelacele ekonomi bürokratlarını Konut'ta topladı. Piyasayı sakinleştirmek için gece yarısı yüzde 13,9'luk devalüasyon açıklandı. Devalüasyona rağmen piyasanın inisiyatifi devletin eline geçemedi. Dövizle oynamayı seven bazı bankalar, sıcak odalarında oturup telefonla parasını yöneten spekülatörler biçilen bedeli yetersiz buldular. Dövizi sakinleştirmek için yapılan müdahalelere 2 ayda yaklaşık 4 milyar dolar harcandı. Şubat ayı ortasından itibaren Hazine ve DPT'de "Bu krizden nasıl çıkabiliriz?" konulu birçok araştırma yapıldı. 

Mart ayı başlarında Başbakan Çiller ve Devlet Bakanı Aykon Doğan'ın sonu gelmezmiş gibi görünen gece toplantıları başladı. 5 Nisan Paketi'nin ilk hatları burada belirginleşti. Paketin ismi başlangıçta Ekonomik Aksiyon Planı idi. Fakat sonradan ne olduysa oldu, ismi değiştirildi. Paketin ayrıntıları kamuoyundan ciddi bir şekilde gizlenebildi.

14 Ekim 2018 Pazar

BANKA BİLANÇOLARI NASIL MAKYAJLANIYOR?



BANKA DENETİMİNDE YAPISAL SORUNLAR VAR

Cahit UYANIK

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de en hassas mali kurumların başında bankalar geliyor. Sermaye piyasalarının az geliştiği ülkelerde bankaların sorunları, genel ekonomik dengeleri bozacak kadar önemli olabiliyor. Türkiye, 1994'te yaşadıklarıyla bu durumun canlı örneği... Geçen hafta başında bir banka genel kurulunun ardından yazılıp-çizilenler, kötü hatıraları yeniden canlandırdı. Yaşananlar, yazılan şeylerin doğruluk derecesinden öteye, birer 'güven müessesesi' olan bankalar hakkındaki bilgilerin kamuoyuna doğru, hızlı, şeffaf ve zamanında aktarılmasının önemini ortaya koydu.

Türkiye'de banka bilançolarındaki bilgilerin doğruluğu tartışmalı. Sektörde "Bankalar zarar göstermez" mantığı ile bilanço makyajlama davranışı çok yaygın. Oysa her gün biraz daha yaklaştığımız gümrük birliğinde, banka muhasebesi ve bilançolarında 'makyaj kalemleri'nin yok edilmesi gerekiyor. Peki banka bilançoları nasıl makyajlanıyor?

Bu konuda artık gelenekselleşmiş 5-6 teknik mevcut. Makyaj yapılırken;