Ekonomik Panorama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ekonomik Panorama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Kasım 2025 Salı

İŞSİZLERİN YÜZDE 39'UNUN UMUDU TORPİLDE...

İşsizlerin Yüzde 39'unun Umudu Torpilde...

'HAMİLİ KART YAKİNİMDİR'

Az değil, iş arayanların sayısı 3 milyonun üzerinde... Umudunu torpile bağlayanların oranı yüzde 39; yine az değil. İş ve İşçi Bulma Kurumundan medet umanların oranı ise sadece yüzde 9; bu, az işte...

Cahit UYANIK 

Klasik cümle: "Bu devirde torpili olmayana hayat yok". Gerçekten öyle mi? Cevap vermek zor. Ama iş ararken bu mantıktan yola çıkanların ve umudunu torpile bağlayanların oranı bir hayli fazla. Devlet İstatistik Enstitüsünun (DİE) bir süre önce sonuçlarını açıkladığı 1988 Yılı Hane Halkı İşgücü Anketine göre Türkiye'de 3 milyon 25 bin kişi iş arıyor. Bu toplam içindekilerin yüzde 41'i 'bizzat kendisi' iş ararken, yüzde 39'u 'torpil' kullanarak işe girmeye çalışıyor. Araya eş- dost sokanların yani 'torpilsiz işe giremem' diyenlerin yüzde 40'i ise kadınlar...

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpaslan Işıklı'ya göre anketin ortaya çıkardığı sonucu Türkiye'deki işsizlik sorunundan soyutlamak zor: "İşsizliğin bu kadar yaygın yaşandığı bir toplumda insanların yakınları ve tanıdıkları yardımıyla iş araması normaldir. Fakat bu olgu iş aramayı bir 'hak' değil de 'dilenme' haline dönüştürüyor. İş alanları sınırlı olunca insanlar torpil bulmak için adeta tahrik ediliyorlar."

14 Kasım 2025 Cuma

EFTA ANLAŞMASI İMZALANDI; TEKSTİLCİLER MEMNUN, DEMİR-ÇELİK SEKTÖRÜ ENDİŞELİ

EFTA Anlaşması Ne Getirecek, Ne Götürecek?

UMUDA YOLCULUK

EFTA Anlaşması hem umut hem de endişe yarattı. Kimi sektörler uzun zamandır bekledikleri rüzgarın nihayet eseceğini, ihracatın yelkenlerinin şişeceğini düşünürken; kimileri de alabora olmaktan korkuyor.

Cahit UYANIK 

Avusturya, İsviçre, Lihtenştayn, İsveç, Norveç, Finlandiya, İzlanda... Toplam nüfusları 32 milyon... Kısaca EFTA denilen, açılımı 'Avrupa Serbest Ticaret Birliği' ülkeleri bunlar... Ve kapıları artık Türkiye'ye açık. Peki Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Tansu Çiller'in 10 Aralık 1991 tarihinde Brüksel'de imzaladığı anlaşmayı nasıl yorumlamalıyız? Öncelikle bu bir ihracat anlaşması... Bu anlaşma uyarınca gümrük tarife istatistik pozisyonu bulunan tüm sanayi ürünleri sıfır gümrük ile EFTA ülkelerine ihraç edilebilecek. Tekstil ve konfeksiyon ürünlerinde ise gümrük oranları aşamalı olarak indirilecek ve 1996'da da sıfırlanacak. 

Dolayısıyla EFTA Anlaşması, 'yeniden dışa açılma'nın tartışıldığı günlerde Türkiye için hayli olumlu bir gelişme... Zira son 2 yıldır ihracatta yaşanan tıkanıklıktan muzdarip sektörlerin temsilcileri şu soruyu dillerinden düşürmüyordu: 'Küçücük Portekiz'in yalnızca İsviçre'ye yaptığı ihracat 200 milyon dolar. Bizim ise İsviçre dahil 7 EFTA ülkesine toplam ihracatımız 200 milyon dolar. Oysa EFTA ülkeleri zengin ve bizden alabilecekleri çok mal var. Biz de EFTA'ya neden daha fazla mal satmayalım?" İşte şimdi EFTA Anlaşması ile bu yakınmalar ortadan kalkacak. Çünkü ihracatçılar için yeni ve geniş bir pazar açılmış olacak.

Tekstilciler memnun

EFTA Anlaşmasının yürürlüğe gireceği tarih olan 1 Nisan 1992'yi ellerini oğuşturarak bekleyenlerin başında tekstil ve konfeksiyon sektörü geliyor. 

12 Kasım 2025 Çarşamba

TÜRK-RUS DİPLOMATİK İLİŞKİLERİNİN 500. YILINA İŞ ADAMLARI ÖNCÜLÜĞÜNDE KUTLAMA

Rusya ile İlişkiler / 

500 YIL SONRA, YENİDEN...

Türk-Rus diplomatik ilişkilerinin 500. Yılı önümüzdeki günlerde kutlanacak. Ruslar, kutlama kapsamında -ilk defa bir yabancıya- Başbakan Süleyman Demirel'e Moskova Devlet Teknik Üniversitesinin fahri doktora ünvanını verecek.

Cahit UYANIK 

İspanyol Yahudilerinin Osmanlı İmparatorluğuna kabulünün 500. Yılına ilişkin yoğun program henüz bitmişken; önümüzdeki günler yine anlamlı bir 'yüzyıl dönüşü'nün kutlamalarına sahne olacak: Türkiye ile Rusya arasında diplomatik ilişki kurulmasının 500. Yılı...

'Türk-Rus İlişkileri' resmen Sultan II. Beyazıt dönemine rast gelen 31 Ağustos 1492'de Çar III. Ivan'ın gönderdiği elçinin huzura kabulü ile başlamıştı. Savaşlar nedeniyle zaman zaman kesintiye uğramış olsa da ilişkiler bugüne kadar süregeldi. Aradan geçen 500 yılda hem Türkiye hem Rusya'da önemli değişiklikler yaşandı. Bütün bu geçmiş bir yana, önümüzdeki yıllarda Türk-Rus İlişkilerinin artarak gelişeceğine herkes kesin gözüyle bakıyor. İşte 500. Yıl kutlamaları adeta bu beklentilerin kavşak noktasında yer alıyor. 

500. Yıl kutlamaları, Sovyetĺer Birliğinin Bağımsız Devletler Topluluğuna dönüşmesinin hemen ardından Şubat ayı içinde Rus iş adamları tarafından gündeme getirildi. Önerinin sahipleri Moskova'da yeni kurulmuş olan ve Türk iş adamlarıyla bilgi alışverişini kolaylaştırmayı amaçlayan CONTUR (Consulting Turkey) şirketi idi. Öneri, ikili ticari görüşmeler sırasında Dostlar Şirketler Grubu Genel Müdürü Seyithan Kaplan'a iletildi. Kaplan, Ankara'ya döner dönmez kutlama çalışmalarına devleti de katmak istedi ve konuyu Dışişleri Bakanlığına bildirdi. Bakanlığın konuya sıcak yaklaşması üzerine 500. Yıl kutlamalarına resmen karar verildi. 

Özel girişimcilerin gayreti ve finans desteği ile 31 Ağustos-12 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek kutlamalara ilişkin çalışma, bugünlerde hızla devam ediyor. İlk etkinlik yaklaşık 50 şirket ve kuruluşun katılacağı Türk İhraç Ürünleri Fuarı... Bu fuar için Kremlin Sarayının hemen yanında yer alan ve 7.500 metrekarelik kapalı alana sahip 'Manage Sergi Salonu' ilk kez yabancılara tahsis edilmiş. İlerleyen günlerde ise Türkiye ve Rusya ekonomik ilişkilerinde yaşanan sorunların tartışılacağı konferanslar düzenlenecek. Ayrıca Türk Tanıtma Vakfının folklor ve semah ekibi gösterileri ile Türk tekstil ürünlerinin Rus mankenlerce sergileneceği defileler gösteri programında yer alacak.

6 Kasım 2025 Perşembe

TRABZON'DA 'ŞİPŞAK' SERBEST BÖLGE

'Hızlı' Bir Serbest Bölge Öyküsü / 

Trabzon Limanında iş yapan yabancı firmaların kar hesapları, DPT'nin serbest bölge sayısını artırma planları ve Cumhurbaşkanı Özal'ın Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü projesi... Bunların birleşmesi Trabzon Serbest Bölgesi projesinin çok çok kısa bir sürede tamamlanma sürecine girmesini sağladı.

Cahit UYANIK 

Trabzon Limanı, hareketli günler yaşıyor. Hareketlilik yükleme-boşaltma birimlerinden çok limanın arka tarafında kalan arazide... Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TDİ) sahibi bulunduğu bu arazi 'gelinlik bir kız gibi' süsleniyor yani serbest bölge olarak düzenleniyor. Trabzon'da serbest bölge kurulma fikrinin oluşumu ile gerçekleşmeye başlaması arasında sadece 10 aylık bir süre var. Bölgenin sınırları 1990'ın Mayıs ayında belirlendi. Bu ay başında ise Trabzon Serbest Bölgesi Yönetmeliği çıkarılarak 'faaliyet için' her türlü zemin hazırlandı. 

Trabzon Serbest Bölgesini işletecek firmanın kurulması işlemlerinde de aynı hızla hareket edildi. Oysa Antalya, Mersin ve İzmir Serbest Bölgelerini işletecek firmaların seçimi oldukça uzun zaman almıştı. Bu zaman kaybı temelleri 8 yıl önce atılan serbest bölgelerden istenilen sonuçların alınmasını da geciktirmişti. Bu 'yavaş giden' deneyimden ders alan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Trabzon Serbest Bölgesi için elini çabuk tuttu. Bölgeyi kurmak ve işletmek amacıyla Trabzon Serbest Bölge İşleticisi A. Ş.'ye (TRANSBAŞ)  yetki verdi.

TRANSBAŞ, dördü yabancı beş şirketin ortaklığı ile kuruldu. Şirketin en büyük özelliği, ortaklarının uluslararası sermaye yapısına sahip olması... Antiller'deki Cayman Adalarından Sovyetĺer Birliğine kadar farklı kökenli sermaye, Trabzon Serbest Bölgesi için bir araya geldi. TRANSBAŞ'ın en büyük ortağı Antiller'deki İngiliz sömürgesi ve vergi cenneti Cayman Adalarından... Firmanın ismi 'Trabzon Free Zone Investment Limited'. Cayman Adalarındaki kayıtlara 'Trabzon' adını geçiren bu firmanın iki ortağı bulunuyor. Yüzde 70'i İngiliz sermayeli Balli Trading Limited, yüzde 30'luk pay ise Japonların dünyaca ünlü ve yıllık cirosu 100 milyar doların üzerinde olan firması Marubeni'ye ait. 

15 Eylül 2025 Pazartesi

TÜRK-İŞ'İN EFSANE BAŞKANI (1982-1992) ŞEVKET YILMAZ'IN '2000'Lİ YILLARDA TÜRK SENDİKACILIĞI' HAYALİ TUTMADI

Şevket Yılmaz (1929 - 1999)

TÜRK-İŞ BAŞKANI ŞEVKET YILMAZ: HESABI KİTABI İYİ BİLİRİZ

TÜRK-İŞ Genel Başkanı Şevket Yılmaz sendikaların ücret taleplerinin 'bazı çevrelerce' abartıldığını, işçilerin ihtiyaçları doğrultusunda davrandıklarını söylüyor. Yılmaz, 'zengini sevip fakiri sevmeyenler'in 2000'li yıllarda iktidarda olmayacakları umudunda...


Cahit UYANIK 

Özel sektör de kamu sektörü de işçi-işveren ilişkileri açısından hareketli günler yaşıyor. Birçok iş kolunda toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sürerken bir yandan da Türkiye'deki sendikacılığın durumu tartışılıyor. Ancak yaklaşık 700 bin kişiyi temsil eden Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Başkanı Şevket Yılmaz'a göre Türkiye'de sendikacılıktan önce enflasyon sorunu üzerinde konuşulması gerekiyor. Sendikaların yüzde 500-600'e varan ücret artışı taleplerinin ille de kabul edilmek zorunda olmadığını söyleyen Yılmaz, 'Biz hesabı kitabı onlardan iyi biliriz' diyor. TÜRK-İŞ Başkanı Yılmaz, 2000'li yılların Türkiyesinde sendikacılığın Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarında yapılır duruma geleceğine inanıyor. Yılmaz ile masadaki toplu iş sözleşmesi görüşmelerini ve sendikacılığın bugününü ve yarınını konuştuk:

Ekonomik Panorama: Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde yüzde 600'lere yaklaşan sendika istekleri anlaşma safhasında neden yüzde 150-200'ler düzeyine geriliyor?

Yılmaz: Sendikalar talep müesseseleridir. Sendikalar, toplu iş sözleşmesi teklif tasarısını oluştururken üyelerinin isteklerini anketlerle belirler. Görüşmelerde öne sürülen isteklerde bu anketlerden çıkan sonuçlar esas alınır. Elbette bunun anlamı ille istenen zam oranının kabul edilmesi demek değildir. Pazarlığa açıktır. Üstelik ayda 300-400 bin lira alan bir işçinin maaşı 5 kat artsa 1,5 milyon lira olur. Enflasyonun aylık yüzde 6'larda seyrettiği bir dönemde bu maaş çok mudur?

Ama bazı çevreler bu istekleri ölçüsüz buluyor ve sizleri Batılı anlamda sendikacılık yapmamakla suçluyor?

Yılmaz: İkide bir Avrupa'dan söz ediyorlar. Avrupa'da enflasyon tek rakamlıdır. Avrupa'da işçiler yönetimde söz sahibidir. Bu eleştiriyi ülkenin kaderinde söz sahibi olan, izlediği ekonomik politikalarla insanımızı sefaletin kucağına atan, dün övgüler yağdırdığı ve bugün adını bile anmadığı ortadireği yerle bir eden insanlar söyleyince biraz garip oluyor. Türk sendikacıların pazarlık bilmediğini söyleyenler ülkede enflasyonun üç yılda tekli rakamlara indirileceğıni ilan edip, üçlü rakamlara çıkaranlardır. Bir ülkede enflasyon böylesine kontrolden çıkarsa, ihtiyaç duyulan gelir düzeyi de elbette yüksek olur. 

Masallar ülkesinde yaşayıp 6 milyar liraya avize aldıranların 260 bin lira net asgari ücretle bir ailenin nasıl geçinebileceğini anlamaları mümkün değildir. Biz hesabı onlardan iyi biliriz. Çünkü gelirimizi son derece titiz sarf etmek zorundayız. Özel uçak, konuşan araba, ikametgahın milyarlarca liraya tadilatı gibi sorunlarımız yoktur. Alacağımız ekmeğin fiyatı artınca bile dertleniriz. 

TÜRK-İŞ Araştırma Bürosunun geçen aya ilişkin verileri dört kişilik bir ailenin mutfak masrafının 720 bin liraya ulaştığını gösteriyor. Mutfak masrafı, toplam gelirin üçte biri olarak kabul edilirse ortalama işçi ücretlerinin 2 milyon lirayı aşması gerekir. 260 bin lira net asgari ücret alan işçiye yüzde 100 zam isteseniz ve alsanız 520 bin lira yapar. Bu rakam mutfak masrafını bile karşılamaz.

31 Ağustos 2025 Pazar

KULİS / CEM UZAN'DAN AHMET ÖZAL'A İMZA YETKİSİ

Cahit UYANIK 

Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın büyük oğlu Ahmet'in Magic Box'ın genç patronu Cem Uzan'la yakın arkadaş ve iş ortağı olduğu biliniyor. Uzan "Bana kardeşim kadar yakındır" dediği Ahmet Özal'a Star-1 Televizyonunun Türkiye'deki çalışmalarını sürdürmek üzere kurulan MBI Reklamcılık'ta yönetim kurulu üyeliği verdi. 

Uzan bununla da yetinmeyerek Ahmet Özal'ı bu şirkette en az kendisi kadar söz sahibi yaptı. Uzan Ahmet Özal'ı kendisiyle birlikte birinci derecede imza yetkisiyle donattı.

MBI Reklamcılık'ta A Grubu imza yetkileri Tunca Toskay, Yekta Okur ve Cüneyt Ülsever'e verilirken, B Grubu imza yetkileri de Mehmet Turan Akköprülü, Ali Rıza Tansuğ, Deniz Güven, Adem Gürses, Ekrem Çatay, Güray Peker, Ahmet Coşar, Sedat Üreten ve Yüksel Bayar arasında dağıtıldı.

(Bu kulis yazısı haftalık Ekonomik Panorama dergisinin 11 Kasım 1990 tarihli, Yıl: 3, Sayı: 39'da ortak hazırlanan Kulis sayfasında imzasız olarak yayınlanmıştır.)


13 Ağustos 2025 Çarşamba

KULİS / ALİ COŞKUN'UN DİL DİREKTİFİ

Cahit UYANIK 

Yabancı dil bilip bilmeme konusu ülkenin en üst düzeydeki makamlarını meşgul ettikten sonra, şimdi sıra TOBB'a geldi. TOBB Başkanlığında son günlerini yaşadığı ileri sürülen Ali Coşkun, dil konusunda bir direktif verdi. Almancayı çok iyi konuştuğu bilinen Coşkun, artık uluslararası toplantılarda, dil bilenler dahil herkesin Türkçe konuşmasını istiyor. Coşkun'un bu direktifini şöyle gerekçelendirdiği kaydediliyor:

"Bütün uluslararası toplantılarda herkes kendi dilini konuşuyor. Biz de aynı yolu izlemeliyiz. Bundan sonra, dil bilin veya bilmeyin görüştüğünüz heyetlerle Türkçe konuşun."

Böylece geçen hafta çıkarılan "TOBB'un prestiji için yabancı dil bilen başkan seçin" sloganının Coşkun tarafından söylenmediği de ortaya çıkmış oldu.

(Bu kulis yazısı haftalık Ekonomik Panorama dergisinin 27 Mayıs 1990 tarihli, Yıl: 3, Sayı: 15'te imzasız olarak yayınlanmıştır.)



5 Ağustos 2025 Salı

ANADOLU FİNANS KURUMU GENEL MÜDÜRÜ ÜNAL ASLAN: FAİZSİZ SİSTEM HALKA ANLATILAMADI

Dördüncü İslami banka yerli sermayeyle kuruldu. Arap sermayeli kuruluşlarla rekabete girecek olan Anadolu Finans Kurumu, hizmeti müşterinin ayağına götürmeyi hedefliyor.

Cahit UYANIK 

Kar payı esasına göre çalışacak dördüncü İslami banka olan Anadolu Finans Kurumu fon toplamaya başladı. Kayserili bir grup iş adamının girişimi ve yüzde 100 yerli sermaye ile kurulan Anadolu Finans Kurumu, şimdilik sadece Ankara'da faaliyet gösteriyor. Toplam sermayesi 30 milyar lira olarak belirlenen Anadolu Finans, önümüzdeki günler içinde İstanbul ve Kayseri'de yeni şubeler açarak Arap sermayeli rakipleriyle sıkı bir rekabete girişecek. Anadolu Finans Kurumu Genel Müdürü Ünal Aslan ile özel finans kurumlarının finans sistemi içindeki yeri üzerine konuştuk:

Panorama: Sizden önce faaliyete geçen üç özel finans kurumunun toplayabildikleri fon oldukça az. Böyle bir ortamda özel finans kurumlarına yeni mevduat gelebilir mi?

Aslan: Bu iş ilk başladığında yapılan araştırmalara göre özel finans kurumlarına kayacak mevduatın 6-7 trilyon lira civarında olacağı tahmin ediliyordu. Fakat bu potansiyelin ancak 1,5-2 trilyon lirası özel finans kurumlarına çekilebildi. Yani piyasaya çıkmamış ve ekonomiye kazandırılması gereken daha 5 trilyon lira civarında bir potansiyel olduğu tahmin ediliyor. Bizim amacımız piyasaya çıkmış olan mevduatın bir kısmının kurumumuza çekilmesi değil. Biz henüz ekonomiye kazandırılmamış olan bu kaynağı ortaya çıkartmak istiyoruz.

- Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsunuz?

Aslan: Biz daha önce kurulmuş finans kurumlarıyla aynı kararnameye tabiyiz. Ama çeşitli programlarımız ve projelerimiz var. Öncelikli olarak birebir görüşmek için müşterinin ayağına gideceğiz. Bizim bir diğer özelliğimiz de Anadolu'da kurulmuş olmamız... Genel Müdürlüğümüzün Anadolu'da olması nedeniyle hizmet ağırlığımızı biraz daha buraya vermek niyetindeyiz. Bu şekilde yapacağımız çalışmalarla henüz ekonominin kazanmamış olduğu mevduatı kazanacağız. Önümüzdeki yılda belli bir bütçemiz ve programımız olacak. Bu program gayet tabii ki ortaya çıkmamış kaynağın tamamının 1992 yılında tamamen toparlanması şeklinde olmayacak. Bunu giderek artan bir şekilde yıllara yayarak ekonomiye kazandırmaya çalışacağız.

3 Ağustos 2025 Pazar

AZİZ ÜSTEL: "BORSAYA BEKLERİM EFENDİM!"

Cahit UYANIK 

İMKB'nin kapısında 27 şirket daha borsa bankerliği yapabilmek umuduyla beklemede... SPK İnceleme ve İzleme Dairesi Başkanı Mustafa Kırali'den alınan bilgiye göre şirketlerin başvuruları inceleniyor.

İMKB'nin üyesi olmak için başvuranlar arasında tv'den tanıdık bir yüz dikkat çekiyor. 'Gecenin Konukları' programıyla ünlenen Aziz Üstel, çok yakında yine "Beklerim efendim!" diyecek. Ama konuklarını tv'de değil bu kez İMKB'de ağırlayacak. 

Aziz Üstel'in ortağı da ünlü bir isim: Türkiye'nin NATO nezdindeki emekli büyükelçilerinden Osman Olcay. İki ünlünün bir araya geldiği Buluş Menkul Kıymetler A. Ş. iznin alınmasıyla birlikte borsada işlemlere başlayacak. 

17 Temmuz 2025 Perşembe

ÇİÇEĞİ BURNUNDA 'MUHASEBECİ VE MALİ MÜŞAVİRLER BİRLİĞİ' GENEL KURUL YORGUNU

MUHASEBECİLERDE 'SHP SENDROMU'...

2 yıla 4 genel kurul sığdırdılar

Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği  iki yaşında ama dördüncü genel kurulunu bu hafta yaptı. Delegeler, kurultay üzerine kurultay toplayan partiye göndermeyle  'Sosyal Demokrat Halkçı Parti'den (SHP) beter olduk' diyor.

Cahit UYANIK 

"Birliğimiz iki yaşında ama dört genel kurul gördük. Her seferinde işimizi gücümüzü bırakıp Ankara'ya koşturuyoruz. Üstelik genel kurullarda mesleğimizin acil çözüm bekleyen sorunları tartışılacağına bir 'Seçim yapalım' lafı tutturuluyor. Ondan sonra gelsin kulisler, gitsin liste savaşları... Biz SHP'den beter olduk."

Bu sözler geçen hafta Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği İkinci Olağanüstü Genel Kuruluna katılan Antalyalı bir delegeye ait. Yaklaşık 40 bin meslek mensubunun temsil edildiği Olağanüstü Genel Kurula katılan delegelerin bir çoğu da aynı görüşü paylaşıyor. Aslında bu tepkiler bazı delegelerin genel kurulu boykot etmesi karşısında oldukça hafif kalıyor. Çünkü 800'ü aşkın delegeye sahip genel kurula 500-600 delegenin katılmış olması da oldukça anlamlı bir protesto gibi... 

19 Haziran 2025 Perşembe

UNCTAD BAŞ DANIŞMANI PROF. DR. YILMAZ AKYÜZ: "TÜRKİYE , EKONOMİYİ ÇABUK ÖĞRENİYOR"

Prof. Dr. Yılmaz Akyüz

UNCTAD Baş Danışmanı Prof. Akyüz'e Göre Maliyetler Ücretlerle Düşürülmemeli

Son 10 yılda Türkiye ekonomisinde hızlı bir değişim olduğunu bildiren Prof. Dr. Yılmaz Akyüz, ekonominin üretimi öğrenmesinin çok önemli bir aşama olduğunu söyledi. Akyüz, verimliliğin düşük olmasını 'en büyük dezavantaj' olarak görüyor.

Cahit UYANIK 

Merkezi Cenevre'de bulunan Birleşmiş Milletler Kalkınma ve Ticaret Konferansı (UNCTAD), gelişmekte olan ülkelerin uluslararası sorunlarına çözümler arayan bir kuruluş. Bu kuruluşun baş danışmanlığını 1984'te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesindeki görevinden ayrılan Prof. Dr. Yılmaz Akyüz yürütüyor. UNCTAD Baş Danışmanı Akyüz, dünyada ve Türkiye'deki kalkınma sorunları ile ilgili sorularımızı yanıtladı:

Ekonomik Panorama: 2000'li yıllara doğru gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunları nerelerde odaklaşıyor?

Akyüz: 1980'li yıllarda gelişmekte olan ülkelerin büyük bölümü çok zor bir dönem geçirdi. 90'larda da bunun pek fazla değişeceğini beklemek mümkün değil. Geçen 10 yılda bu ülkelerin uğraşısı, günbegün kriz yönetimi oldu. Hala bir sürü ülke bundan kurtulmuş değil. Bu durumun en büyük kurbanlarından biri yatırım. Mesela Latin Amerika'da insanlar orta ve uzun dönemli düşünemiyor. Net yatırımlar sıfır düzeyinde... Dolayısıyla dış borçlar, dış faiz ödemeleri, dış ticaret hadleri ve korumacılık gibi sorunlarda olumlu gelişmeler olmadıkça, önümüzdeki 10 yılda gelişmekte olan ülkelerin çok fazla derlenip toparlanabileceklerini sanmıyorum. Ayrıca bu ülkeler, kısa dönemli istikrar politikalarından uzun dönemli kalkınmayı düşünür hale ne zaman gelecekler, ben de bekliyorum.

- Dünya ticaretindeki korumacılık eğilimlerinin artması da kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkiliyor değil mi?

Akyüz: Özellikle tarımsal ürünler ve tekstilde etkiliyor. Mesela Arjantin Avrupa'ya et satamazken, siz orada dünya fiyatlarının üzerinde et yiyorsunuz. Bir taraftan borç ödeyeceksiniz, öbür taraftan da mal satamıyorsunuz. Bankaların kapısına pirinci, yağı, şekeri yığacak haliniz yok. Zamanında demişler ki 'Senin yapın emek-yoğun, tekstil de emek-yoğundur'... Kurmuşsun 1960'larda tekstil fabrikasını... 20 yıl vadeli borcu alıp 80'lere gelmişsin,  şimdi tekstil satamıyorsun. Onlar da diyor ki 'Sen parayı çarçur ettin, ürettiğin malları satamıyorsun'... O fabrikayı bankanın kapısına koyamazsın.

15 Mayıs 2025 Perşembe

ŞEKERBANK GENEL MÜDÜRÜ ORKUN EROL: BANKALAR BORSADAN BÜYÜK KARLAR SAĞLIYOR

Orkun Erol

ŞEKERBANK GENEL MÜDÜRÜ ORKUN EROL'A GÖRE SEKTÖR İSTIKRARLI BÜYÜME SÜRECİNE GİRDİ 

Piyasadaki canlanmanın bankaları da rahatlattığını bildiren Orkun Erol, bankaların mevduat artışındaki olumsuzluğu borsayla giderdiklerini söyledi. Erol, faizlerde yıl sonuna doğru bir artış olabileceğini de belirtti. 

Cahit UYANIK 

Şekerbank, Türkiye'deki 7 büyük özel bankadan biri. Ortaklarının büyük çoğunluğunu şeker pancarı üreticilerinin oluşturduğu Şekerbank'ın Genel Müdürü Orkun Erol, 1990 yılının sektör açısından olumlu geçtiğini, reel mevduat hacmindeki gerilemenin ise olumsuz gelişmeler içinde yer aldığını söylüyor. Orkun Erol, Ekonomik Panorama'nin sorularını yanıtladı: 

Ekonomik Panorama: 1990 yılının ilk yarısı bankacılık sektörü açısından nasıl geçti?

Erol: Geçen yıla göre ekonomideki canlanma, kredi taleplerinin artması ve şimdilik kaynak sıkıntısı çekilmemesi ile kar grafiğinin artış göstermesi sanırım bu yılın ilk yarısının sektör açısından oldukça iyi geçtiğinin göstergesi. Geçtiğimiz yılın olumsuzlukları özellikle yüksek faiz yükü aşıldı, istikrarlı büyüme sürecine girildi. İş hayatındaki canlanma ve faiz oranlarındaki istikrar kredi hacminin de büyümesine yol açtı. Dolayısıyla 1989'dan devreden likidite fazlası da erimiş oldu. Ancak bu arada reel mevduat artışı söz konusu olmadığından mevduat hacminde bir daralma gözleniyor. Bu nedenle yılın sonlarına doğru az da olsa bir kaynak sıkıntısı olabilir. Bu da mevduat faiz oranlarının artışını gündeme getirebilir kanısındayım. 

- Sözünü ettiğiniz reel mevduat hacmindeki daralmayı hangi nedenlere bağlıyorsunuz?

Erol: Bankalar geçen yıldan devreden likidite fazlasını büyük ölçüde 1990 yılında plase ettiler. Fakat bu fazlanın erimesi, tasarrufların tüketime ve cazibesi devam etmekte olan borsaya kayması, reel mevduat hacmini daraltıcı etki yaptı.

28 Nisan 2025 Pazartesi

TÜRK TANITMA VAKFI (TÜTAV) BAŞKANI KEMAL BAYTAŞ: 'TANITIM DEĞİL SOYTARILIK'

TÜTAV BAŞKANI KEMAL BAYTAŞ, FESTİVALLER VE GÜZELLİK YARIŞMALARINDAN YAKINDI

Türkiye'de festivallerin ve güzellik yarışmalarının istismar edildiğini söyleyen Kemal Baytaş, "Yılda 150-180 arası festival düzenleniyor. Bu günahtır. Güzellik yarışmaları da soytarılığa dönüştü" dedi. Baytaş, Türkiye'nin tanıtımının daha bilinçli yapılması gerektiğini bildirdi.

Cahit UYANIK 

Yıllardır Türkiye'nin tanıtımı konusu tartışılır durur ve çözüm bulunamayan sorunlardan biri olarak hep gündemdedir. Eurovision Şarkı Yarışmasının yanında, ismini bizden başka kimsenin duymadığı kasabalarda düzenlenen festivallerde Türkiye'nin tanıtılmasına umut bağlar dururuz. Tanıtımla ilgili tutarlı ve etkin bir politikanın bir türlü belirlenemediği ülkemizde Türk Tanıtma Vakfı  (TÜTAV) 'küçük ama etkili' bir güç...

TÜTAV Başkanı Kemal Baytaş tanıtma olayının son yıllarda Türkiye'nin hızlı gelişiminin gerisinde kaldığını kabul ediyor. Tanıtımda yabancı kuruluşlardan yararlanmanın karşısında olmadığını bildiren Baytaş, bu iş için ayrılan kaynakların azlığından şikayetçi. Tanıtma Fonunun kullanımı ile ilgili olarak bazı şüpheleri olduğunu gizlemeyen Baytaş, Türkiye'de bir 'festival enflasyonu' yaşandığı görüşünde. TÜTAV Başkanı Kemal Baytaş'la Türkiye'deki tanıtım politikası ve geleceği üzerine konuştuk:

Panorama: Türkiye, son 10 yılda hızlı bir değişim sürecine girdi. Tanıtımımız buna ayak uydurabildi mi?

Baytaş: Türkiye'nin tanıtımının büyük önem taşıdığı bilinci geçmiş yıllara göre gerek kamuoyunda gerekse yetkili ve sorumlu kişiler nezdinde daha farklı. Ama bu bilince paralel olarak yapılan işler -eskiye göre farklı olsa da- Türkiye'nin her alanda gösterdiği gelişmelerle uyumlu değil. Çünkü tanıtım işi profesyonel bir uğraşı ve hizmet dalı. Aynı zamanda da uzmanlık gerektiriyor. Onun için her önüne gelenin 'Tanıtma yapıyorum' demesi bizi başarıya götürmez.

- Türkiye'nin etkili bir biçimde tanıtımı sizce hangi felsefenin, görüş açısının üzerine oturtulmalı?

Baytaş: Türkiye'nin çağdaş, bilimsel ve profesyonel bir yaklaşımla tanıtılması lazım. Evvela tanıtmada -Türkiye için- değişmez ilkeler vardır. Türk halkı konukseverdir, bu değişmez. Türkiye'de 30'u aşkın gelmiş geçmiş uygarlık vardır, bu değişmez. Ama siyasi tanıtmada tabii ki yöntemler değişebilir. Sizinle dost görünen bir ülke, yarın karşınıza çıkmış olabilir. O nedenle aynı motifler bu tanıtımda işlenmez. Sonuçta devletin bir tanıtma doktrini olması ve bunu herkesin bilmesi lazım. 'Kıbrıs politikamız nedir?' dendiğinde tanıtıma yardımcı kuruluşlar bunu bilmeli.

19 Nisan 2025 Cumartesi

'MEMURLAR ÇOK OLDU' TARTIŞMASI

MEMUR KADROLARI VE 'ZAM' YİNE GÜNDEMDE 

Yılmaz - Pakdemirli ekibi, yeni hükümetin 'memur stratejisi'ni saptamaya çalışırken, geçim sorunları ve yaklaşık 3 milyonluk oy potansiyeliyle memurlar gündemin üst sıralarında. Gündemde maaş ve katsayı artışının dışında bir tartışma daha var: Memur sayısı çok mu fazla?

Cahit UYANIK 

Elindeki boş fileyle umutsuzca gezinen memur karikatürleri eski sıklıkta çizilmemekle birlikte, Cumhuriyet tarihinin sabit gündem maddelerinden birini simgeler. 'Sağlam ekmek kapısı' niteliğini her dönemde koruyan ama sağladığı ekmek miktarı zamanın ve enflasyonun erozyonuna uğrayan bir kurumdur devlet memurluğu... Maliye ve Gümrük Bakanı Adnan Kahveci'nin bakışıyla 'Yılda iki kez gündeme gelen ve Türkiye'nin tek sorunu buymuş gibi görülen memur maaş zamları, katsayı artışları' bazı özel koşullarda daha da kritik tartışmalara zemin hazırlar: Yeni hükümetler programlarını açıklarken ve seçimler yaklaşırken...

Mesut Yılmaz hükümeti, ensesinde bir erken seçim gündemiyle oluşturulurken yılların eskitemediği 'Ne olacak memurun hali?' sorusu özel bir önem kazandı. Devlet memurlarının çalışan nüfus içindeki oranının düşük olduğu ve memur sorununu bürokrasinin yapay biçimde köpürttüğü yorumları bir yana, kamu kesiminde yaklaşık 1,5 milyon memur çalışıyor. Bu, en azından 6 milyon kişilik 'zamlardan etkilenme alanı' ve yine en azından 3 milyonluk oy potansiyeli demek. Yılmaz-Pakdemirli ekibi, zam beklentileri ve kaynak arayışları eşliğinde 'memur stratejileri'ni oluşturmaya çalışırken klasik gündemin dışına çıkan bir tartışma da yaygınlık kazanıyor: Memur sayısı fazla mı, 'Az memur-Yüksek verim' sistemi tercih edilemez mi?

Akbulut hükümetindeki Dışişleri Bakanlığı görevinden önce uzun süre Maliye ve Gümrük Bakanı koltuğunda oturan Ahmet Kurtcebe Alptemoçin, bu noktadaki sorunun kadrolar oluşturulurken devreye giren sağlıksız yaklaşımdan kaynaklandığını söylüyor:

31 Mart 2025 Pazartesi

DPT'NİN 'KİT SORUNU' DEĞERLENDİRMESİ: KİT TABLOSU KAPKARA

Kendi yağıyla kavrulan KİT'ler  (Kamu İktisadi Teşebbüsleri) bile bu yıl zarar etti. Neden mi? DPT araştırması bu sorunun cevabını arıyor.

Cahit UYANIK 

Türkiye Özerkleştirme, Yeniden Yapılandırma ve Özelleştirme Kurumu (TÖYÖK), KİT Müsteşarlığı ve İnter- KİT gibi yeni kurumlaşmaların KİT'lerin gittikçe artan sorunlarına ne ölçüde çare oluşturacağı henüz meçhul. Ortada olan gerçek ise KİT'lerin zarar batağına her geçen gün daha kötü bir biçimde saplanmaları...

43 işletmeci KİT'ten 26'sı 1990 ve 1991 yılını zararla kapattı. Bu rakam 1989'da sadece 16 idi. Zarar eden işletmeci KİT  sayısındaki bu artış otomatikman global kar-zarar rakamlarına da yansıyor. İşletmeci KİT'ler 1989'u 1 trilyon 102 milyar lira karla kapatmıştı. Oysa 1990'da bilançolar 876 milyar lira zararı gösteriyordu. Geçen 1991 yılı ise başlı başına bir felaketti. Revize edilmiş rakamlara göre işletmeci KİT'lerin zararları 6,5 kat artarak 6 trilyon 633 trilyon liraya yükseldi.

Gerçekten de bir süre 'kendi yağlarında kavrulma'yı beceren, 'kar' gösteren bilançolar sunabilen KİT'lere son iki yılda ne oldu böyle...? Birden bire neden trilyonlarla zarar etmeye başladı..? Bu konuda ne yazık ki kapsamlı bir tahlile dayanan bir değerlendirme bulmak hiç de kolay değil. Ancak Devlet Planlama Teşkilatının (DPT) 1992 Yıllık Programında yapılan bir değerlendirme bu eksiği bir ölçüye kadar giderebiliyor. DPT'nin değerlendirmesine göre 'bugünkü sorunların kaynağı'nı toplu iş sözleşmelerinde aramak gerekiyor.  Planlama'ya göre, 'sendikaların yeniden güçlenmesi başlamasıyla' 1989'da imzalanan toplu iş sözleşmeleri işletmeci KİT'lerin üzerinde 'ağır bir maliyet baskısı' oluşturuyor. 

20 Mart 2025 Perşembe

KULİS / 'BEYANSIZ' BAKAN'IN YENİ ŞİRKETİ

Hüsamettin Örüç 


Cahit UYANIK 

Mesut Yılmaz Kabinesinde bakanların peşpese 'mal beyanı' açıklaması, neresinden bakarsanız bakın kamuoyu için 'ilginç' oldu. Ancak hala beyanda bulunmayan bakanlar var. Bu halleriyle 'fark ediliyorlar'...

Örneğin Bayındırlık ve İskan Bakanı Hüsamettin Örüç. 'Milyarlık projeler'i ihaleye açıp sonuçlandırmak gibi... Kendine göre 'özellikleri' olan bir bakanlık koltuğu bu... Ancak... Sayın Örüç 'mal beyanı' yapmasa da... Merak edip araştıranların 'bilinsin' diye anlattığı bir şey var: O da Bursa'da kurulan bir inşaat şirketinin yüzde 30'una Sayın Örüç'ün (150 milyon lira sermaye koyarak) sahip olduğu...

KULİS / DANIŞMAN ARGÜDEN'İN 'DANIŞMANLIK' ŞİRKETLERİ

Yılmaz Argüden 
Cahit UYANIK 

Yılmaz Argüden; Bülent Gültekin Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi (TKKOİ)  Başkanı'yken... Onun 'Özelleştirmeyi Yürütmekle Sorumlu' genç yardımcıydı. Şimdi; yeni hükümette Başbakan Yılmaz'ın danışmanlarından biri... 

Argüden bugüne bugün 'Başbakan'ın Danışmanı' olmaktan da öte... Az zamanda epey yol alıp 'danışmanlık' birikimine ilginç halkalar eklemiş. Şöyle: 

Bülent Gültekin'in yardımcılığından ayrıldıktan sonra Argüden, Koç Holding'e danışmanlık yapmış. Hemen peşinden de 'İki tane' danışmanlık şirketi kurmuş. 

Bir tanesi AR-GE Araştırma Geliştirme ve Eğitim A. Ş.:  Araştırma geliştirme hizmetleri vermeye yönelik bir müşavirlik şirketi bu... Öteki şirket ise Nova A. Ş.: Daha çok 'finansman' konusunda danışmanlık vermek için kurulmuş.

Anlayacağınız Başbakan'ın danışmanı Yılmaz Argüden, 'sıradan' bir danışman değil. Düpedüz 'şirketleşmiş' danışman.

(Bu kulis haberi, haftalık Ekonomik Panorama dergisinin 28 Temmuz-04 Ağustos 1991 Tarih, Yıl: 4, Sayı: 31'de; ortaklaşa hazırlanan Kulis köşesinde imzasız yayınlanmıştır.)

18 Şubat 2025 Salı

ÇİFTE VERGİLENDİRME TARİHE KARIŞIYOR

Türkiye son 10 yıl içerisinde tam 16 ülke ile 'çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması' imzaladı. 'İki ülke ile ilgili iş yapan iş adamının tek ülkede vergi vermesi' anlamına gelen bu anlaşmalar ülkeye yabancı sermaye girişine ve ticari ilişkilere büyük katkı sağlıyor.

Cahit UYANIK 

Ünlü sinema yönetmeni Ingmar Bergman bir zamanlar ülkesi İsveç'ten 'kaçmak' zorunda kalmıştı. Oldukça iyi kazanan ama vergi dairelerinin yolunu pek iyi bilmeyen Bergman, kendisinden istenen gelir vergilerini 'ağır' bulmuştu. Oysa Bergman bir 10-15 yıl bekleyebilse ve filmlerini Türkiye'de çekebilseydi, İsveç maliyesinin amansız takibini atlatacaktı. Çünkü bu yılbaşından itibaren Türkiye ile İsveç arasında çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması yürürlüğe girmişti. 

Sanatçının yaratma sürecinin vergi tarifeleri ile bağlantısı ancak bir 'faraziye' olarak düşünülebilir ama aynı şey iş adamları için geçerli değil. Bir an için Türkiye ile İsveç arasında çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının bulunmadığını düşünelim. Söz gelimi İsveçli iş adamı sağladığı kazanç nedeniyle iki ülke tarafından da ayrı ayrı vergilendirilecekti. Bu iş adamı aynı kazanç için 11 ayrı ödeme yapmak zorunda kalacaktı. 

10 Temmuz 2023 Pazartesi

1990-1991'DEKİ KÖRFEZ KRİZİ TÜRK İŞ DÜNYASINI NASIL ETKİLEDİ?

Merkez Bankası "İktisadi Yönelim Anketi"

"EN KÖTÜ, EN DÜŞÜK, EN OLUMSUZ"

Merkez Bankasının sanayicilerin nabzını yokladığı anketin sonuçları kötümser bir tablo çizdi. Sanayicilerin verdikleri cevaplarda "en kötü, en olumsuz, en düşük" gibi tanımlamaların yoğunluğu dikkat çekiyor.

Cahit UYANIK

Ekonomide tehlike sinyalleri iyice belirginleşmeye başladı. Herkes "Yarın ne olacak?" kaygısı içinde. Döviz kurları ve faizlerdeki tırmanış, gittikçe büyüyen bütçe açıkları, açık veren cari ödemeler dengesi karamsar tablodan küçük kareler... 

Bu manzara içinde Merkez Bankasının 1987 yılı sonundan beri düzenlediği ve ekonominin 'halet-i ruhiyesi'nin belirlenmeye çalışıldığı İktisadi Yönelim Anketinin sonuçları da olumsuz göstergelere bir yenisini kattı.
 
1990 Aralık, 1991 Ocak-Şubat dönemini kapsayan ve İstanbul Sanayi Odasına kayıtlı toplam 522 firmaya uygulanan ankette "Sanayi dalınızdaki genel gidişat konusunda, bir ay öncesine kıyasla görüşünüz nedir?" sorusuna ağırlıklı olarak olumsuz cevaplar verildi. Anket sorularına verilen cevaplarda, büyük çoğunlukla yaşanılan ortamın "en kötü, en olumsuz, en düşük" gibi ifadelerle tanımlanması dikkat çekti.

2 Mayıs 2023 Salı

KAPAK HABERİ / SSK GENEL MÜDÜRÜ KILIÇDAROĞLU'NDAN ŞOK AÇIKLAMA: İLAÇ VE EMEKLİLİK PARAMIZ İHRACATÇIYA VERİLİYOR

Cahit UYANIK

İhracat, SSK primleriyle finanse ediliyor... İşçilerin primleri Eximbank eliyle ihracatçıya teşvik yapıldı. Yeni düzenlemeyle KİT'ler prim ödememezlik edemeyecek... Kurum borsaya giriyor... Sağlık karneleri yeniden düzenleniyor... Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürü Kılıçdaroğlu 'geçmişi ve geleceği' anlatıyor.

Sosyal güvenlik sistemi son günlerde Türkiye'de sıkça tartışılan konuların başında geliyor. Seçimlerden hemen sonra çıkarılan erken emeklilik yasasıyla tartışılmaya başlanan sistem, Bağ-Kur ve SSK prim affı gibi uygulamalarla iyice dallanıp budaklandı. Basında yer alan "emeklilerin maaşı tehlikede", "SSK'lıları ilaçsız günler bekliyor", "İlaç firmaları SSK'ya karşı kazan kaldırdı", "SSK'nın kanını emmişler" gibi haberler de kamuoyunun dikkatini bu konuya çekti.

İşçilerin sosyal güvenliğini sağlamak üzere kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), bu tartışmalardan en fazla nasibini alan kuruluş. Kuruma bağlı hastanelerdeki yetersiz hizmetler nedeniyle her gün binlerce kişinin "hayır duası"nı alan SSK'nın imajı, eski Bakan İmren Aykut'un zamanında kurulan SİSATEV Vakfının uygulamaları, kayıt numarasız prim tahsilat fişleri vb. yolsuzluk iddialarıyla zaten geçmiş dönemde iyiden iyiye zedelenmişti.

Ama bu kez, zedelenen imajı değil bütün varı yoğuyla Kurum'un bizzat kendisi oldu. Tahsil edemediği alacakları, ödeyemediği borçlarıyla SSK neredeyse çalışamaz hale gelmişti.  Son günlerde, ilaç alabilecek kaynağı bile bulamayacak durumdaydı. Peki Kurum bu hale nasıl düştü? Sorumluluk kimlere ait? Bataktan kurtulup düzlüğe çıkabilecek miydi? Eğer çıkabilecekse, araçları nelerdi? Yeni düzenlemeler neleri öngörüyordu?

Suçlu, devlet ve belediyeler

"SSK, varlık içinde yokluğu yaşayan bir kurum"... Bu sözler SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu'na ait. SSK'nın varlığı, değeri trilyonları bulan iş hanları, hastaneler, bankalardaki mevduatları... Yokluğu ise 6 trilyon lirayı aşan prim alacakları, kapısında bekleyen ilaç firmaları... Ve bunlar yetmiyormuş gibi devletin ihracatı desteklemek için zorla el koyduğu fonları...

Milyonlarca işçinin hem çalışırken hem de emekliliğinde tek umudu ve güvencesi olan SSK bugün kurtuluş bekliyor. Ancak Kurumu bugünkü haline getirenler, önemli ölçüde prim ödemeyen devlet ve belediyeler.

Bu haberle ilgili Youtube yayınımın linki: