Türkiye, son 4-5 yılda
bankacılık sektöründe hızlı bir 'yabancı sermaye pratiği' yaşadı. Bu süreçte
yabancı bankaların Türk iş dünyası ile aralarının pek sıcak olmadığı biliniyor.
Başta müteahhitler olmak üzere işadamları, yabancı bankaları 'toleransı az'
buluyor. Belki bunu, Bankacılık Kanunu'nun hayli sıkı düzenlemeleri içermesi
ile açıklamak mümkün. Ama aynı kanuna dayalı olarak çalışan yerli bankalar için
benzeri şikayetler duyulmuyor. O
zaman diyebiliriz ki; yabancı bankalar, Türkiye'ye yatırdıkları sermayeden
hızlı bir biçimde geri dönüş sağlamak için, zaman zaman büyük kredi
müşterilerine tavizsiz bir tutum takınabiliyorlar. Yerli bankalar ise
müşterisini daha iyi tanıyor ve kredi geri dönüşlerinde -yasal limitleri
zorlamadan- daha sabırlı davranıyor. Bankacılık yapma süreçleri yerli
bankalarda, müşterisinin psikolojisini daha iyi kavrıyor.
Genç Yönetici etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Genç Yönetici etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
18 Şubat 2015 Çarşamba
13 Şubat 2015 Cuma
DÜNYADAKİ KRİZ TÜRKİYE İÇİN 'HENÜZ' FIRSAT YARATMAZ
Cahit UYANIK
Bugünlerde herkesin kafasındaki soru şu:
ABD ve İngiltere'deki finans sektöründe yaşanan finansal krizin sonuçları ne
olur? Türkiyeyi nasıl etkiler? Her şeyden önce şunu kabul edelim ki, finansal
sektörde yaşanan krizler, ileride reel sektöre bulaşacak bir krizin ön
habercisi. Bu bulaşmanın olumsuz etkisi ve yaygınlığı ise ekonomi
yönetimlerinin becerikliliği veya beceriksizliğine bağlı. Eğer bu iki ülkedeki
ekonomi yönetimleri basiretli biçimde davranıp sistemin sağlığına kavuşması
için gerekli önlemleri almazlarsa, belki birkaç aylığına biraz yatışacak olan
kriz, bir daha geldiğinde çok daha ağır faturalar ortaya koyacaktır. Bunu
nereden mi biliyorum?
30 Ocak 2015 Cuma
SİYASETÇİNİN EKONOMİYİ OLUMSUZ ETKİLEMESİ NASIL ÖNLENİR?
Hafızalar yoklanırsa, Türkiye'nin 2001
Krizi sonrasında tartıştığı önemli konulardan birisi siyaset ile ekonomi
yönetiminin birbirinden nasıl ayrılacağı idi. Türkiye, bu sorunu çözmek için
kriz sırasında iki önemli adım attı. Birincisi Merkez Bankası'na bağımsızlık
tanınmasıydı. Aslında 1994 Krizinden sonra adımları atılmaya başlanan Merkez
Bankasının bağımsızlık kazanma süreci, 2001'de değiştirilen kuruluş kanunu ile iyice perçinlendi. Hükümetin Merkez Bankasından avans çekerek kamu
harcamalarında kullanabilmesi imkanı kaldırıldı, bankanın temel amacının fiyat
istikrarını sağlamak ve korumak olduğu kabul edildi, Banka bünyesinde Para Politikası Kurulu kurularak faiz oranlarının belirlenme sürecinde teknik boyut
daha çok öne çıkarıldı. Bütün bunlar, siyasetin Merkez Bankası üzerindeki
etkisini iyice asgariye indirmek amacını taşıyordu.
27 Ocak 2015 Salı
TÜRKİYE'DE EKONOMİK KRİZ DÖVİZ CEPHESİNDEN BAŞLAR
Son haftaların en çok ilgi çeken ekonomik tartışma konusu şu: Ekonomi adı konulmamış bir krize mi girdi? İnsanlar işsizlikten, firmalar iş yapamamaktan, devlet vergi toplayamamaktan şikayetçi. Türkiye, yoksa daha önce hiç görmediği biçimde sessiz bir kriz mi yaşıyor, yoksa bu 'fırtına öncesi sessizlik' gibi, büyük bir ekonomik krizin ön işaretleri mi?
21 Ocak 2015 Çarşamba
İŞSİZLİK SİGORTASINA EL ATMAK, SSK'DA 30 YIL ÖNCE DÜŞÜLEN HATAYI TEKRARLAMAKTIR
Cahit UYANIK
Türkiye'de değişmeyen
kötü siyasi geleneklerden birisi de hazır ve yıllardır biriktirilen kaynakları
fütursuzca tüketmek. Türkiye bu siyasi
pratiği 1970'li yıllardan sonra Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) üzerinden
yaşadı. Kurulduktan sonra işçi ve işverenlerden kesilen primlerle SSK, büyük
bir kaynak gücüne ulaşmıştı. 1970'li yıllardaki çocukluk yıllarımdan
hatırlıyorum; SSK hastanelerine gıpta
ile bakılırdı. Bir kentte eğer SSK'ya bağlı bir hastane varsa ve siz SSK'lı
iseniz şanslı bir vatandaş sayılırdınız. O kentin en iyi doktorları SSK
hastanesinde çalışır, en modern tedaviler orada uygulanırdı. Ama maalesef 1980'li yılların
sonu ve 1990'lı yıllar boyunca SSK hastaneleri yeni yatırımlar yapılmadığı için
en kötü sağlık kurumları olarak ünlendiler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)