Görüş Beyanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Görüş Beyanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Aralık 2023 Pazar

COVID VİRÜSLÜ, "FAİZ SEBEP, ENFLASYON NETİCE"Lİ 2022 YILI KUTLAMA MESAJIM

2022 YILI HEPİMİZE ASPAVA GETİRSİN

Cahit UYANIK 

Hatırlıyorum;

2021'e, 2020 gibi bir zorlu seneyi yolcu etmenin 

Ağızda kekremsi  tat bırakan mutluluğu ancak tazelenen umutlarla girmiştik.

Virüs belasına,  hem de iki Türk'ün bulduğu aşıyla tamamen veda edeceğimizdi beklentimiz...

İlk deneme dozları yapılmıştı bazı ülkelerde...

Sonrasında yıl boyu aşı üzerine aşı olduk,

4 doza bile ulaştık ama gelin görün ki virüsten kurtulamadık

Oysa varyantlara isim verilen Latin alfabesini bitirmek üzereydik

Şimdilerde görüyoruz ve anlıyoruz ki, virüs, 2022'de de tüm haşmeti ve hıncıyla yaşamımızda olmaya devam edecek...

2021'in en önemli ikinci olayı ise 'faiz sebep enflasyon neticedir' gibi altı boş ve bilimsel gerçeklikten uzak bir söylem sebebiyle dolar kurunun iyice gemi azıya almasıydı.

31 Ocak 2023 Salı

ESNAFIN FİNANSMANI VE TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ

       Cahit UYANIK 

Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) Genel Başkanı

Türkiye’de ekonomi gazeteciliğinin tarihi oldukça eski. Osmanlı Dönemi’nde çıkan gazetelerede bile ekonomi haberlerine sık sık rastlamak mümkündü. Ancak bu konunun  bir uzmanlık alanı olarak dikkatle izlenmeye başlanması 1950’lerden sonra başladı. Gazetelerin istihbarat servislerinde, o zamanki deyimle “iktisat muhabiri” de bulunuyordu. Gazeteler, 1980’e kadar pek ekonomi sayfası yapmaz; yapanlar da gelen ilk ilanda, sayfanın yarısını kurban ederdi. 1980’lerden sonra işin rengi değişti. Ekonomi sayfalarının sayısının artmaya başlamasıyla, gazete ve diğer yayın organlarında birkaç gazetecinin toplandığı ekonomi servisleri kurulmaya başlandı. Buralarda birden fazla ekonomi gazetecisi çalışmaya başladı. Şu anda EMD’nin bünyesinde 600’ü aşkın gazeteci bulunuyor. Ekonomi yayıncılığı ile uğraşanların sayısı ise binlerle ifade ediliyor. 

İki taraf da hatalı 

Peki Türkiye’de ekonomi gazetecilerinin, sayıları 4 milyonu bulan esnaf ve sanatkar kitlesi ile ilişkileri nasıl? Bu konuda, kabahati daha çok kendimizde bularak, iki tarafın da hataları olduğunu söylemek mümkün. Hatırlıyorum da, daha 1980’lerin sonunda ekonomi servislerinde ağırlıklı esnaf ve sanatkar sorunlarına ilgi duyan muhabirler vardı. Bu muhabirlerle esnaf örgütlerinin sıcak ilişkileri mevcuttu ve sürekli olarak yeni bilgilerle besleniyorlardı, kamuoyunu aydınlatıyorlardı. Ancak 1990’lı yılların başından itibaren esnaf örgütleri içne kapandı. Aynı dönemde gazetelerin ekonomi servislerinde ise daha çok finans ve borsa haberciliğinin önemi arttı. Aslında bu dönemde reel sektör haberlerine genel bir ilgisizlik yaşandı. Tüm üreten kesimler, bu olumsuz gelişmeden nasibini aldı. Esnafın yanısıra çiftçiler ve kobi’lerde de benzer şikayetler yaşandı. Bütün bunların en önemli sebebi, elbette 30 yıldır yaşadığımız yüksek enflasyon ortamı. Çünkü enflasyon, rakama dökülebilir maliyetlerin yanısıra toplumdaki ilişkileri de değiştirip bozma etkisine sahip. Bunun maliyetini ölçmek ise mümkün değil.

22 Aralık 2017 Cuma

2003'TEN KALMA CEVAPLAR: TÜRKİYE'DE İŞSİZLİK YAPISAL BİR SORUNA DÖNÜŞÜYOR, ÇÖZÜMÜ GİDEREK ZORLAŞACAK



Cahit UYANIK-Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) Başkanı 

TÜRK-İŞ Dergisi: Son dönemde ekonomik göstergelerde görülen olumlu değişimler ve ekonominin iyiye gittiği varsayımı üzerine düşünceleriniz nelerdir?

Cevap: Bir ekonomi politikasının gidişatı, genelde 2 göstergeye bakılarak değerlendirilebilir. Bunlar fiyat istikrarı ve istihdam düzeyindeki değişimdir. Bu iki gösterge, sokaktaki adamdan en üst düzeydeki şirket yöneticisine kadar herkesin kararlarını ve içinde yaşadığı ekonomik ortama ilişkin düşüncelerini şekillendirir. Çünkü insanlar ekonomiden, bir iş sahibi olmak ve kazandıkları gelirin istikrarlı olmasını beklerler. Bu çerçeveden bakıldığında, Türkiye ekonomisinin gidişatı "Sana bir iyi, bir de kötü haberim var" diye başlayan doktorlu fıkraları hatırlatmaktadır. Enflasyondaki düşüş trendi ve gelecekte enflasyonda ciddi bir artış yaşanmayacağına ilişkin beklentiler tablonun aydınlık tarafını oluşturmaktadır. Fiyat artışlarının dizginlenmiş olması, halkın fiyat etiketi takibinden kurtulup satın alacağı mal ve ürünleri kalitesine göre sınıflandırması sonucunu doğuracaktır. Yine benzer şekilde TL'nin güç kazanması, hepimizin şikayetçi olduğu dolarizasyona (tüm ekonomik değerlerin döviz cinsinden belirlenmesi) son verecektir. Türkiye'nin 2004'te yüzde 12, 2005'te ise muhtemelen yüzde 7 düzeyinde bir enflasyonu hedefliyor olması, emeğin fiyatı olan ücret konusunda da bazı yeni açılımları beraberinde getirecektir. Eskiden sırf enflasyon farkının telafi edilmesi üzerine gelişen ücret pazarlıkları, artık refah payı ve sosyal yardımlar üzerine yoğunlaşacaktır.

REKABET KÜLTÜRÜNÜN GELİŞMESİNDE EKONOMİ BASINININ ROLÜ NEDİR?


REKABET KÜLTÜRÜNÜN GELİŞMESİNDE EKONOMİ BASINININ ROLÜ

Cahit UYANIK (Ekonomi Muhabirleri Derneği-EMD Başkanı)

(15.11.2005  tarihinde Rekabet Derneği toplantısında yapılan  konuşma)

Türkiye'de "ekonomi basını" ile "rekabet hukuku" aynı kaderi paylaşıyor. Ekonomi basını 1980'den sonra gelişmeye başladı. Rekabet hukuku da 1990'dan sonra... İkisi de sayıca çok geniş olmayan bir grup tarafından anlaşılmaya, uygulanmaya çalışılıyor. Söz gelimi biz ekonomi gazetecilerinin sayısı Ankara ve İstanbul olmak üzere toplam 500-600'ü geçmiyoruz. Türkiye'deki rekabet hukukçularının sayısı hakkında net bir fikrim yok ama, şu kesin ki her iki grup da çalışmalarıyla toplumdaki geniş kitleleri yakından etkiliyor.

Türkiye'de rekabet denilince nedense hemen 24 Ocak 1980 Kararları akla gelir. Ünlü "Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler" anlayışının Türkiye'ye bir ekonomik kriz sonrasında girişi hatırlanır. Devletin ekonomik hayattan çekilmeye karar vermesi ve fiyatların serbest şekilde belirlenmeye başlanması bu kararların odak noktasıydı. Ancak zaman geçtikçe, serbest piyasayı ve rekabeti "kuralsızlık" ve "kural tanımazlık" olarak görmeye başladık. İşte o zaman "Bu rekabet denilen olayın bir kuralı, bir hukuku yok mu?" diye sorduğumuzda önümüze rekabet hukuku çıktı. Oysa bu konu gelişmiş piyasa ekonomisine sahip ülkelerde 100 yılı aşkın maziye sahipti. Meraklıları özellikle ABD'deki devlet eliyle şirketlerin parçalara ayrılmasıyla rekabet hukukunun nelere kadir olabileceğini çok iyi biliyorlardı. Türkiye ise hukuka uygun rekabet olabileceği ile 1990'larda tanıştı. Geç mi kalındı? Bence hayır. Çünkü zaten Türkiye, 1980'e kadar serbest piyasayla ilgili bir ülke değildi. Sanayileşmeye, gelişmeye çalışıyordu.

13 Aralık 2017 Çarşamba

EKONOMİDE YENİ DÖNEM VE YAPMAMIZ GEREKENLER-2003

Ekonominin piyasalar için değil, bizatihi insanlar için iyiye gitmesi gerektiğini öğrenmeliyiz. 

 Cahit UYANIK

Daha bundan 5-6 yıl önce Türkiye’de her 24 Ocak gününde, gazeteler 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Tedbirlerinin uzun uzadıya anlatıldığı yazılarla dolu olurdu. Çeyrek yüzyıllık ömrünü tamamlamamış olan bu kararlar şimdilerde iyice unutuldu. Önce 5 Nisan 1994 Kararlarını hafızalarımızda ön plana çektik, daha sonra 9 Aralık 1999’da açıklanan kur çapası sistemini… Bütün bunlardan önemlisi de 21 Şubat 2001’de kurun dalgalanmaya bırakılmasının ne anlama geldiğini, Türkiye ekonomisini nerelere götürebileceğini içinde yaşayıp öğrenme sürecindeyiz. Bu ekonomik krizler ve ona panzehir olsun diye açıklanan istikrar tedbirleri manzumesine 1988, 1992, 1997, Uzakdoğu Krizi (1997), Rusya Krizi (1998), 2000 Yılı Kasım krizleri dahil değil. 2003 sonu itibarıyla bir fotoğrafı çekilebilse, ekonomimizin hal-i pür melali aynen şöyle olacaktır: Kriz sarhoşu bir dengesizlik içinde, yönünü bulmaya çalışan bir adamın, karanlık bir tünelden hayli uzaktaki ışığa doğru yürüyüşü…

1990-2000 yılları arasında 100 milyar dolarlık kayıp

Türkiye ekonomisi acaba bu hale neden ve nasıl geldi? Yıllar önce, henüz 2001 Krizinin yaşanmadığı günlerde devlette zorlu görevler yürütmüş bir üst düzey bürokrat ile yaptığım görüşmede bunun birkaç sebebini şöyle sıralamıştı:  Güneydoğu’daki terörle mücadele masrafları, Körfez Krizi sonrası Türkiye’nin büyük bir dış ticaret ortağını kaybetmesi, 1980’li yıllar boyunca devlette denetim sistemini ortadan kaldırıcı çabalar sonucu oluşan israf ve yolsuzluklar, ülkenin koalisyon iktidarları tarafından kötü yönetilmeye başlanması. O bürokrata göre 1990-2000 yılları arasında Türkiye’nin hesaplanabilen ekonomik kaybı 100 milyar doları geçiyordu. 
Sohbetin hemen ardından patlak veren 2001 Krizi sonrasında bu faturaya bankacılık sistemindeki büyük yolsuzluklar ve kamu bankalarının kanını iliğini emen görev zararları kabusu da eklendi. Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu borç çevirme probleminin büyük bölümü, bankacılık operasyonu sonucunda ihraç edilen kağıtlardan  kaynaklanıyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) en yeni raporuna göre, bankacılık sektörünü yeniden yapılandırmanın toplam maliyeti 47,2 milyar dolar. Buna, yazı kaleme alındığı gün açıklanan 9 katrilyon liralık yani 6 milyar dolarlık İmar Bankası faturası eklendiğinde, fatura 53 milyar doları geçmiş olacak. Türkiye’nin son ekonomik krizde tüm alanlardaki ekonomik kaybı ise bazı uzmanlara göre 150 milyar doları buluyor.  

7 Mart 2017 Salı

TÜRKİYE'DE SAĞLIKLI, KALICI, İSTİKRARLI DÖVİZ KAZANMA YOLLARINI BULMALIYIZ

Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi-2017 (F: Cahit Uyanık) 
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü Öğrencisi Tamer ATAÇ'ın hazırladığı bir ödev-haber için yönelttiği sorulara verdiğim cevaplar: 

ATAÇ: Dolar ve Euro kuru neden değişir?

UYANIK: Dolar ve Euro, tıpkı TL gibi konvertibl (kolayca birbiri ile değiştirilebilir) olan paralardır. Öyleyse bu paraların değişim değerleri ne olacaktır? Bu paraların değeri ‘dalgalı kur’ dediğimiz bir döviz fiyatı belirleme rejimine tabidirler. Dalgalı kur rejiminde döviz fiyatları, piyasalarda serbestçe alıcılar ve satıcılar tarafından anlık olarak belirlenir. Bu nedenle değerleri çeşitli faktörlere bağlı olarak sürekli değişirler. Bu dövizler, ağırlıklı olarak bankalardan oluşan piyasalarda işlem görürler ve kıymetleri tespit edilir. Türkiye de, 2001 yılından bu yana döviz kurlarını ve dolayısıyla TL’nin başka ülke paraları karşısındaki değerini dalgalı kur rejimi ile tespit etmektedir.