İstihdam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İstihdam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Şubat 2024 Salı

TÜRKİYE, TÜM SORUNLARINI EĞİTİM ODAKLI ÇÖZÜMLERLE AŞMAYI ÖĞRENMELİ

EĞİTİM ODAKLI ÇÖZÜMLER VE TÜRKİYE 

Cahit UYANIK 

Standard dergisi için epeyce süredir bir gazeteci gözüyle yazılar kaleme alıyorum. Bu seçkin derginin diğer yazar konukları ise çoğunlukla üniversite öğretim üyeleri. Hepsi de eğitim ve öğretim dünyasının içinde birer nefer gibi çalışıyorlar. Ayrıca akademik araştırmalarla bilimin ışığını yaşamımıza taşıyorlar. Bu sebeple günleri zaten eğitim ve öğretim sorunlarını tartışmakla  geçen sayfa komşularıma saygımdan dolayı bu konuda ahkam kesmeyeceğim. Türkiye'de eğitime ayrılan kaynakların ne kadar az olduğundan, devlet bütçesinin faizden kurtarılıp eğitime büyük pay ayırır hale gelmesi gereğinden de bahsetmeyeceğim. Çünkü zaten sayfa komşularım bu meseleleri derinlemesine ele alıp size yansıtıyorlar; dünyadaki modern eğitim sistemleri, eğitimin kalkınma sürecindeki önemi, eğitimde en son trendler gibi konuları çok iyi biliyorlar ve bize de öğretiyorlar. Sağolsunlar, varolsunlar.

Ama bir gazetecinin en önemli görevi güne ışık tutmak, karanlıklar içinde kalan olayları açığa çıkarmaktır. Peki basın, eğitim ele alındığında bu görevini yerine getirebiliyor mu? İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım: Hayır, basın bu görevi yeterince yapmıyor. Son rakamlara göre Türkiye'de 14 milyon ilk ve orta öğretim öğrencisi var. Buna üniversiteleri de eklersek sayı neredeyse 16 milyonu geçiyor. Yani her evde her gün eğitimle ilgili bir konu konuşulup tartışılıyor. Oysa gazetelerde, televizyonlarda bu konulara gösterilen duyarlılık neredeyse sıfır düzeyinde. Sadece okullar açılır ve kapanırken ele alınan eğitim meselesi için, basında ciddi bir uzmanlaşma yok. Günübirlik ve tepkisel bir yaklaşımla eğitimin sorunları topluma aktarılmaya çalışılıyor.

16 Kasım 2023 Perşembe

GENÇ NÜFUS VE TÜRKİYE'NİN FIRSAT PENCERESİ

Cahit UYANIK 

Hani insan hayatında bazen öyle anlar gelir ki, ayağına bağ olduğunu sandığı bir özelliği büyük avantaja dönüşebilir. Ülkeler için de böyle bir nokta var mı acaba? Soruyu bize, yani Türkiye'ye uyarlayıp sorarsanız nasıl bir tablo ortaya çıkabilir?  Merak etmeyin hep olumsuzluk yazacak değilim ya... Türkiye'nin genç nüfusu kendisine ekonomide ve dünyanın geleceğinde büyük fırsatların kapısını açabilir. Bunu ben söylemiyorum. Türkiye'ye Avrupa Birliğine (AB) tam üyelik konusunda bahane üzerine bahane çıkaran Avrupalılar söylüyor. Üstelik bilimsel bir araştırmaya dayanarak...

Araştırmayı AB'nin bir alt kuruluşu olan Avrupa Eğitim Vakfı yaptırmış. Mesleki ve teknik eğitim sistemiyle ilgilenen bu vakıf AB üyesi, AB'ye aday ülkeler, Bağımsız Devletler Topluluğu'na üye devletler, Akdeniz ülkeleri ile Moğolistan'da birer gözlemevi kurdu. Bu gözlemevleri bir ağ şeklinde birbirine bağlı. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) bünyesinde geçen yıl faaliyete başlayan Türkiye Ulusal Gözlemevi, ilk ülke raporunu çıkarttı. Rapor, AB'nin TACIS ve PHARE adlı programları tarafından desteklendi. Yaklaşık 275 sayfadan oluşan rapor Türkiye ekonomisi, nüfus, işgücü, işsizlik, eğitim ile teknik eğitim konularını bütünsellik içinde inceliyor.

27 Ekim 2023 Cuma

TÜRKİYE'NİN ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM YAPMASI GEREKEN YENİ EKONOMİK REFORMLAR

Cahit UYANIK 

Türkiye bu yılın Mart ayından bu yana siyasetin çok ön planda olduğu bir gündemi geride bıraktı. Erken genel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili ikiye bölünmüş süreç, yeni hükümetin kurulması, bu 6-7 aylık zaman dilimine sığdı. Siyasi ortamın beraberinde getirdiği tartışmalar, bu yılın sonuna kadar sürecek gibi görünüyor. 2008 bu açıdan bakıldığında hayli kritik bir dönem. Çünkü Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkinin ne yönde gelişeceğine önümüzdeki yıl karar verilecek. 2008 aynı zamanda 2009'daki yerel seçimler öncesindeki son yıl ki, önümüzdeki yılın son çeyreğinden itibaren yerel seçimler ve siyaset, tartışma gündemini belirleyecek gibi görünüyor. 

Bu ortamda Türkiye'nin önümüzdeki aylar ve 2008 boyunca yapacağı veya başlatacağı reformlar biraz daha fazla önem kazanıyor. Türkiye'nin gerek ekonomik istikrarı devam ettirmek ve sağlam temellere oturtmak, gerekse Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik görüşmelerini başarı ile sürdürmek için iyi planlanmış bir reform takvimine ihtiyacı var. Türkiye aslında 1999 yılından bu yana ekonomisinde sürekli bir reform arayışı içinde. 2001 Krizi sonrasında iyice belirginleşerek güçlenen reform sürecinin bazı meyveleri de toplanmaya başladı. Özellikle finans sektöründeki yeniden yapılandırmalar bu açıdan dikkat çekici bulunuyor. Şimdi bu reform sürecini belirli bir program ile reel sektöre ve reel piyasalara yaymak gerekiyor. 

13 Ekim 2023 Cuma

EKONOMİDE BÜYÜRKEN NEDEN İŞSİZLİĞİ YENEMİYORUZ?

Cahit UYANIK 

Türkiye'de Mart aylarının sonu ekonomi dünyası açısından her zaman tartışmalı geçer. Çünkü bu ayın sonuna doğru Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE), geride bırakılan yılın ekonomik büyümesini veya küçülmesini açıklar. Eskiden tartışmalar, büyümenin (veya küçülmenin) nereden kaynaklandığı üzerine odaklanırdı. Bazen iç piyasanın canlanması, bazen de "stoka üretim" dediğimiz ve üreticilerin piyasaya değil stoklarını doldurmaya yönelik üretimleri üzerinde durulur, büyümenin nedeni açıklanmaya çalışılırdı. Küçülme yani kriz dönemlerinde ise çoğu zaman sorumlu kur politikası olurdu. İzlenen düşük kur politikası nedeniyle ülke sıcak para cenneti haline gelir, ama bu politika aynı zamanda ithalat baskısını da artırıp ihracatı duraksatınca ülkeyi krize yani küçülme dönemine dahil ederdi.

Verimlilik artışı etkisi 

Bütün bu tartışmalarda çoğu zaman ihmal edilen şey, büyümenin istihdam yani işsizlik üzerinde etkileri olurdu. Ekonomi yorumcuları ve analiz yapanlar, Türkiye'deki işgücü piyasasının kendi içindeki kısır dengelerini 'veri' kabul ederlerdi. Yani Türkiye'de işgücünun yapısı ve verimlilik düzeyi fazla değişmediği için, büyümeyle birlikte rahatlayan, küçülmeye birlikte dengeleri bozulup işsizliğin arttığı bir geleneksel tavır görülürdü. Ama 2001 Krizinden sonra bu durum değişti. Dalgalı kura geçilmesiyle birlikte işletmeler, kur düzeyini bir veri değil 'rekabet değişkeni' olarak görmeye başladılar. Bu değişkenin olumsuz etkilerinden korunmak en önemli yollardan birisi de işletmelerde verimliliği arttırmaktı. Verimlilik en basit anlatımıyla birim giderle daha fazla üretim yapabilmek anlamına geliyor. Bu değişim işletmelerdeki işgücü verimliliğinin önemli olduğu sonucunu da doğurdu.

7 Ekim 2023 Cumartesi

DOĞU VE GÜNEYDOĞU İÇİN YENİ BİR KALKINMA MODELİ ÖNERİSİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin bir türlü çözülemeyen sorunlarından birisi, bölgeler arası kalkınmışlık farkları. Bu konuda onlarca yıldır çok çeşitli çözüm paketleri değişik hükümetler tarafından açıldı ve uygulandı. Ancak elde edilen sonuçlar pek iç açıcı değil. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yönelik yatırım teşviklerinin işe yaradığını söylemek çok zor. "Üstüne para verilerek" de olsa yatırımcıların bu bölgelere gitmesi sağlanamıyor.

Geçtiğimiz günlerde bu konuda Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfının (TESEV) Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile ortaklaşa yaptığı oldukça kapsamlı bir çalışma kamuoyuna açıklandı. "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Sosyal ve Ekonomik Öncelikler" adını taşıyan bu çalışma, bir sivil toplum kuruluşunun ve bölgesel kalkınma konusunda uluslararası tecrübeye sahip bir kuruluş tarafından açıklanan çok geniş kapsamlı öneriler dizisi olması nedeniyle, şimdiye kadar hep hükümetlerin ve devletin geliştirerek açıkladığı paketlerden farklı bir görünüm veriyor. Neden mi?

Çalışma, mevcut teşviklerin Doğu ve Güneydoğu Bölgesine bir katkısının mümkün olmadığını ve bunun yerine bölgesel, sektörel ve hatta alt sektör bazında teşvik verilmesini öneriyor. UNDP ve TESEV bölge ekonomisinin sorunlarının 'bölge dışından yatırımcı çekmeye yönelik büyük ölçekli bir sanayi hamlesi' ile de aşılabileceğine inanmıyor. İki kurum, bunun yerine bölgedeki talebe yönelen, girişimcilik kültürünü geliştirecek, daha küçük ve orta ölçekli işletmeler için planlanacak teşvik politikalarının kısa vadede daha işlevsel olabileceğini öneriyor. Oysa daha önce açıklanan teşviklerin hemen hepsi "Türkiye'nin Batısına değil Doğusuna yatırım yaparsanız düşük faizli kredilerden yararlanabilirsiniz. Yatırım işletmeye alındığında ise uygun vergi ve sigorta primi indirimlerinin yararlanabilirsiniz" mantığına dayanıyordu. Ama işe yaramadığı görüldü. Şimdi bu mantığın tamamen terk edilerek küçük ve orta boy işletmelere yönelik bir politikaya dönüş öneriliyor.

11 Eylül 2023 Pazartesi

GÜZEL TÜRKÇEMİZ SİYASETÇİLER VE SİVİL TOPLUM LİDERLERİNDEN ÇOK ÇEKTİ

BAYRAM MERAL TÜRKÇESİ

Cahit UYANIK

Ne konuştuğunu bilmek kadar güzel bir şey yok. Meşhur fıkradır; Papa New York gezisi için havaalanına iner inmez gazeteciler sormuşlar: "Efendim ziyaretleriniz esnasında geneleve de gidecek misiniz?". Papa, safiyane cevap vermiş: "Burada genelev var mı?"... Ertesi gün manşetler "Papa, uçaktan iner inmez genelevi sordu" diye çıkmış. 

Güzel Türkçemiz zaman zaman kamuoyunun gözü önündeki isimlerin bilinçli veya bilinçsiz saldırılarına maruz kalıyor. Bunun en ünlü örneği DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'dir. Ateşkese "barışkes", kır ata "beyaz at", Aliyev'e "Alibey", böceğe "böcük", Kuzey Iraklı mültecilere "Kürtmen" diyen Çiller, bu konuda kendisini "Ben bu gafları özellikle yapıyorum. Haberler gazetelere iyi girsin istiyorum" diye savunmuştu. 

17 Temmuz 2023 Pazartesi

KAMU ÇALIŞANLARI İLE ÜCRET ZAMMI PAZARLIĞINDA 'GLOBAL SÖZLEŞME'DEN VAZGEÇİLİYOR

Kamu Çalışanları

'Global' Sözleşmeden Vazgeçiliyor

Kamu işyerlerinde 600 bin işçi toplu sözleşme bekliyor. Devlet ise görüşmelerde radikal bir yöntem değişikliği yapmaya hazırlanıyor. Kamu İşveren Sendikaları, sıfır zam veya çok düşük zamları gerekçelendirmek için işçi ücretlerini irdeleyen iki araştırma yaptı.

Cahit UYANIK

Hükümet ve işçi sendikaları sıcak bir yaza hazırlanıyor. Nedeni basit: 1995, toplam 600 bin kamu işçisinin toplu sözleşme yılı. Hatırlayacaksınız, Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe'nin 'sıfır zam'dan bahsederek karıştırdığı toplu iş sözleşmesi bunlar... 24 işkolu ve 151 işyerindeki toplam 509 bin 501 işçi gözünü kulağını dikmiş bu konudaki haberleri bekliyor. Kamu toplu iş sözleşmeleri, zaman açısından 1996'daki genel seçimleri de kapsıyor. Hükümetin işçilere karşı takınacağı tavır, aynı zamanda seçimlerdeki beklentisini de ortaya çıkaracak. Çünkü işçiler, yaklaşık 3 milyon kişilik oy potansiyeliyle güçlü bir baskı grubu oluşturuyorlar.

Devlet bu işyerlerindeki toplu pazarlığı, kurduğu kamu işveren sendikaları aracılığıyla yürütüyor. Fakat zam oranlarının ne düzeyde olacağına sonuçta siyasiler ve başbakan karar veriyor. Kamu işyerlerinde örgütlü sendikaların büyük bir çoğunluğu Türk-İş çatısı altında toplanıyor. İşçiler açısından da Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Türk-İş Başkanı'nın vereceği kararlar önemli. Türk-İş geçtiğimiz günlerde bünyesinde bulunan 151 işyerindeki bu görüşmeleri bir elden takip etmek amacıyla 'Kamu İşyeri Toplu Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu' oluşturdu. Türk-İş, Hükümet'le sektörlere göre varacağı ücret anlaşmasının tüm işyerlerine uygulanmasını istiyor.

21 Ocak 2023 Cumartesi

YÖK'ÜN EN BÜYÜK GÜNAHI NE OLDU?

NEHİRLER TERSİNE AKITILMAZ Kİ...

Cahit UYANIK

Allah'ın işi midir bilinmez, Türkiye'de zengin petrol kaynakları bulunup bulunmadığı tartışmaları ile aynı gün bir petrol mühendisi banka soyarken öldürüldü. Orta yaşı geçkin ve orta sınıfa mensup, tahsil-terbiye görmüş bir aydının bile ağır ekonomik bunalım dönemlerinde pusulasının şaşabileceğini böylece öğrenmiş olduk. Belki İstanbul-Kazasker'de sıkılan birkaç el silah sosyal patlamaya yol açmadı ama sosyal patlama tehlikesinin çok yakınımızda olduğunu gösterdi. 

Meraklıları fotoğrafları dikkatle incelediğinde görmüştü ki, Arjantin'de birkaç ay önce yaşananlar da düpedüz bir orta sınıf isyanıydı. Marketleri yağmalayan insanların ayağında Nike ve Adidas marka ayakkabılar göze çarpıyordu. Birkaç ay önce fiyatı 80-100 dolar civarındaki ayakkabıyı satın alma gücüne sahip insanların, bir anda 'elde var sıfır' psikolojisi ve düşüncesiyle cam-çerçeve indirmesi orta sınıf ayaklanmasının göstergesiydi.

21 Aralık 2022 Çarşamba

ASGARİ ÜCRET ARTIŞI NEDEN ENFLASYONA SEBEP OLMAZ?

Cahit UYANIK

Kim ki asgari ücret zammı enflasyonu artırır der. O yalan söylüyordur, inanmayın lütfen... Çünkü;

1) Doğrudur, Türkiye'de 'talep enflasyonu' değil, 'maliyet enflasyonu' hüküm sürmektedir. Doların hızlı ve ani artışı tüm maliyetleri (Hammadde, enerji, lojistik vb.) ve dolayısıyla mal satış fiyatlarını yükseltmiştir. Sorun, devletin sağladığı enerji vb kalemlere yaptığı astronomik zamlardır, kuru çığrından çıkarmasıdır. İşçiliğin ise toplam maliyetler içindeki payı, hemen hemen tüm işletmelerde oldukça düşüktür. Mesela tekstilde işçilik payı 2015 yılında yüzde 25'ti. Ancak bu payın, son 7 yılki gelişmelerle (2018 ve 2021'deki iki büyük kur şoku sebebiyle) yüzde 10-15'e düştüğünü tahmin ediyorum. Asgari ücrete yapılacak zam, maliyetleri işçilik yönünden oransal olarak fazla yükseltmez. 

2) Yapılan zam, işçilerin iş verimliliğini ve dolayısıyla üretimi artırır. İşyerlerindeki üretim artışı, yapılan zammı karşılar ve enflasyon yaratmaz.

3) Asgari ücret o kadar düşük ki (295 $), işçiler birçok tüketiminden vazgeçmiş durumda. Gıda, barınma-ısınma, ulaşım fiyat artışları felaket boyutlarda... Yapılan zam işçileri sadece düşük tüketim kalıbından doğal tüketim kalıbına  yaklaştırır. Yani ekstra talep doğurup, talep bazlı enflasyon yaratmaz.

4) Tarihsel olarak bakıldığında da; DİSK'in 2023 Yılı Asgari Ücret Gerçeği raporuna göre asgari ücret 2015 yılında 348 $ iken, 2016 senesinde yüzde 24 artışla 430 $'a yükseltilerek oldukça yüklü bir zam yapılmış ancak manşet enflasyonda bir yükseliş görülmemiştir. Asgari ücrete $ bazında yüzde 24 zam yapıldığı ortamda; 2015/12'de yüzde 8,81 olan yıllık enflasyon, 2016/12'de yıllık yüzde 8,53 olmuştur. Yani enflasyon yükselmek bir yana, bir miktar gerilemiştir. Demek ki artırılan asgari ücret enflasyona sebep olmamıştır. 

1 Eylül 2022 Perşembe

BÜYÜDÜK AMA FAKİRLEŞTİK. BÜYÜME VERİSİ ARTIK SADECE GELİR DAĞILIMI BOZULMASINI İZLEMEKTE KULLANILIYOR

Timsahın açılan ağzına düştük. 
(Kaynak: Prof. Dr. Aziz Çelik)



Cahit UYANIK

TÜİK, 2022 yılı ikinci çeyreğine ilişkin büyüme rakamını yüzde 7,6 olarak açıkladı. Bu rakam ilk çeyrekte ise yüzde 7,5 olmuştu. Büyümede çeyrekler itibarıyla bir istikrar yakalanmış görünse de, bu gidişatın üçüncü çeyrekten itibaren bozulacağını düşünüyorum.

Bu yazıyı podcast olarak Spotify'da dinleyebilirsin

30 Kasım 2022 tarihinde açıklanacak olan 3. çeyrek büyüme verisinin en fazla yüzde 4-5 civarında gelebileceğini tahmin ediyorum. Bunun en önemli sebebi ihracattaki yavaşlamaya karşın ithalattaki artış. İthalatın Temmuz ayında patlama yapması ve bu eğilimini bir süre daha devam ettirecek olması, bu tahminimin en önemli sebebini oluşturuyor. Çünkü ithalat, GSYİH hesaplamalarında negatif yönde izlenmektedir. Dış pazarlarımızda durgunluk yaşanmaya başlaması sebebiyle ihracatımızdaki baş gösteren yavaşlama ise 3. çeyrekte hızı azalacak büyümenin ikinci en önemli sebebi olur.

Türkiye'de son 1-1,5 yıldır yani 5-6 çeyrektir büyüme rakamları maalesef büyümenin (veya küçülmenin) kaynakları yönünden değil; GSYİH pastasının nasıl paylaşıldığı ve pasta paylaşımının sürekli emekçiler yani ücretli çalışanlar aleyhine gelişmesi yönünden izlenmeye başlandı. GSYİH bu haliyle, tüm ekonomik gelişmeleri kapsayan analizlerin ortaya konulabildiği bir gösterge olmaktan çıkarak, gelir dağılımındaki bozulmanın adım adım izlendiği bir veri olmaya doğru evrildi. Oysa ekonomide gelir dağılımı değişiminin izlendiği başka göstergeler bulunuyor. Ancak GSYİH pastasının bölüşümünde ücretliler aleyhine yaşanan bozulma o kadar çarpıcı ki, büyüme verileri açıklandığında hemen bu kısım gözden geçiriliyor ve bozulmanın sürdüğü görülüyor.

2 Ağustos 2022 Salı

ENFLASYON ÜCRETLERİ KEMİRİP DURUYOR; TÜİK, TÜRKİYE ÜCRETLİLER GEÇİNME ENDEKSİ HESAPLAYIP YAYINLAMALI

Cahit UYANIK

İstanbul Ticaret Odası (İTO) uzun yıllardır bir İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi (İTO-ÜGE) yayınlıyor. 01 Ağustos 2022 tarihinde açıklanan Temmuz ayı sonuçlarına göre, 1998 yılından bu yana yani 24 yıl sonra bu endeksin en yüksek değerine çıktığı görüldü. Ücretlilerin tüketimine konu olan malların fiyatlarını temsil eden endeks, son bir yılda yüzde 99,1 arttı.
İTO, bu ÜGE'yi aynı zamanda İstanbul'un tüketici fiyat endeksi yerine de kullanıyor. Aslında ÜGE ile TÜFE aynı şey olmamalı. TÜFE ve ÜGE'nin ayrı ayrı hesaplanıp ilan edilmesi gerek.
Öte yandan TÜİK'in açıkladığı kendi TÜFE verisi var ki; İTO'nun TÜFE'siyle arasında bazen ciddi farklılıklar olabiliyor. Bunun çeşitli sebepleri var tabii ki... TÜİK'in TÜFE'si 400'ü aşkın mal ve hizmetin fiyatlarını takip ederken, bu İTO'nun TÜFE'sinde (veya ÜGE'sinde) 200'dan biraz fazla...

İTO'nun TÜFE'si biraz eski ve yenilenmesi gereken bir endeks. TÜİK'in TÜFE'sinde 2000'li yılların başından itibaren, 'çekirdek enflasyon' da denilen özel kapsamlı fiyat göstergeleri bulunuyor. TÜİK verisi mevsimsel, takvimsel etkilerden arındırılmış ve endeksin gelecekte yönünü tahmin etmeye yarayan bazı dışlamaları (enerji fiyatları hariç, kamunun yönettiği ve yönlendirdiği fiyatlar hariç vb.) içeriyor. Oysa İTO'nun verisinde bunlar bulunmuyor. Yani TÜİK'in TÜFE'si daha yeni ve modern göstergeleri içeren bir endeks...

12 Kasım 2021 Cuma

DÜNYA BANKASINA GÖRE KAYIT DIŞILIK TÜRKİYE'DE GÜNLÜK YAŞAMIN BİR PARÇASI

DÜNYA BANKASI'NA GÖRE KAYIT DIŞILIK 

SORUNUMUZ BÜTÜNCÜL MÜDAHALELERLE ÇÖZÜLÜR

Cahit UYANIK

"Türkiye'de kayıt dışılık insanların günlük yaşamlarının bir parçasıdır. Kayıt dışı işlemler birçok farklı bağlamda ortaya çıkmaktadır: Ticari anlaşmalar el sıkışma temelinde sonuçlandırmakta; ödemeler rutin biçimde geciktirilmekte; çalışanlar nakdi ödeme almakta ve makbuzlar genellikle ancak açıkça talep edilmeleri halinde verilmektedir. Söz konusu olgular; kayıt dışı çalıştırılan işçiler, serbest meslek ve vergi kaçırma gibi kayıt dışılığın daha geleneksel tanımlarıyla etkileşim halindedir.  Kayıtlı ve kayıt dışı faaliyetler, çoğu kez aynı işletmede, yan yana varlığını korumaktadır. Örneğin, şirketlerin üretimlerinin  sadece belirli bir bölümünü kayıt altına aldıkları görülmektedir. İki anlayış, bu niteliktedir. İlk olarak; herkes aynı şeyi yapmaktadır: Vergi kaçırma ve ücretlerin eksik beyanı. İkinci olarak ise; 'Bize sunulan neyse, o kadarını ödüyoruz': Kamu hizmetlerinin düşük kalitesi ve kamudaki yolsuzluğun düşük vergi ahlakı yaratması. Herkesin aynı inançları taşıması halinde beyan edilmeyen ekonomik faaliyetler rutin ve kabul edilebilir hale gelmektedir."

Bu satırlar Dünya Bankası'nın (DB), bu yıl Mart ayında açıkladığı "Türkiye Ülke Ekonomik Raporu-Kayıt Dışılık: Nedenler, Sonuçlar, Politikalar" başlıklı raporun giriş bölümünü oluşturuyor. Madem sorunu rapordan alıntı yaparak yazımızın girişinde çarpıcı biçimde ortaya koyduk; DB'nin kayıt dışılık sorununu çözmemiz için bize yaptığı ilk öneriyi de aynen buraya alalım ve daha sonra raporun ayrıntılarına girelim: "Gerek uluslararası deneyim, gerekse Türkiye'deki kanıtlar kayıt dışılığın kapsamlı biçimde anlaşılması ve bütüncül politika müdahalesi gerekliliğine işaret etmektedir. Bu rapor kapsamında yürütülen analiz çalışması, Türkiye söz konusu müdahalenin özellikle teftiş ve denetim, çalışma yaşamına dair düzenlemelerde reformlar ile erişim ve iletişim faaliyetlerine odaklanması gerektiğini göstermektedir."

5 Mayıs 2021 Çarşamba

TÜRKİYE, KALKINMANIN YENİ İTİCİ GÜCÜ AR-GE'Yİ ETKİN KULLANMAK İÇİN ARAŞTIRMACI SAYISINI ARTIRACAK

Cahit UYANIK 

Tüm dünyada artık ekonomik gelişmenin en önemli itici güçlerinden birisinin araştırma ve geliştirme çalışmaları (Ar-ge) olduğunu herkes biliyor. Çünkü ar-ge, günümüzde giderek artan işletmeler, sektörler ve ülkeler arası rekabette birbirine üstünlük sağlayabilmenin en güçlü aracı. Bu aracı iyi kullanabilen ülkeler bulundukları refah düzeyini koruyabiliyor veya birkaç basamak daha yükselebiliyor. Bizim gibi ülkeler ise ar-ge'yi iyi kullanarak gelişmiş ülkeler seviyesine çıkabiliyor. Ar-ge'nin en önemli unsuru ise insana yani araştırmacılara yatırım. Çünkü ar-ge'ye yapılan harcamaların katma değere dönüşmesinde insan kaynağı en önemli rol sahibi. Yani bir anlamda  ülkelerin rekabet gücü ar-ge'ye yaptıkları yatırım kadar bu kaynağı kullanan insan gücü ile de yakından ilgili. Gerek üniversiteler gerekse işletmelerde araştırmacılara yapılan bilinçli yatırımlar, kendisine katbekat kar veya pazar artışı olarak geri dönüyor. Bunun tüm dünya genelinde birçok örneğini görebilmek mümkün. 

(Tıklayınız) ÜLKELERİN 'TİCARİ VE EKONOMİK UZAY' YARIŞI İYİCE HIZLANDI

Peki Türkiye, araştırmacı sayısı açısından ne durumda? Bunun en iyi cevabını resmi ağızlardan vermek mümkün. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun (BTYK) geçen kasım ayında yaptığı toplantıdan sonraki açıklamasına göre, Türkiye'de bilim ve teknoloji insan kaynaklarının nicel gelişiminde geçmişten bugüne gözlenen artışının korunması halinde, gelecekte ortaya çıkacak tablo ülke hedeflerinin gerçekleştirilmesine yetmeyecek. Türkiye'de 1990 yılından bu yana gözlenen eğilimlerin korunması halinde 2010 ve 2015 yıllarında en iyimser ve en kötümser tahminle erişilecek araştırmacı sayıları çeşitli ülkelerin 2005 yılı verileri ile karşılaştırıldığında yetersiz kalacak. Çünkü 2015 yılında en iyimser senaryoya göre ulaşılacak araştırmacı sayısı, gelişmiş ülkelerin 2005 yılında sahip olduğundan daha az olacak.

(Tıklayınız) COVID-19, BİYOTEKNOLOJİK İLAÇ VE AŞILARIN YILDIZINI İYİCE PARLATTI

30 Temmuz 2020 Perşembe

DÜNYADA 40,3 MİLYON 'MODERN KÖLE' VAR VE DAHA FAZLA MÜCADELE GEREKİYOR


Cahit UYANIK

“1750 ilkbaharı başlarında, Batı Afrika’nın Gambiya kıyılarından içeri doğru nehir boyunca dört günlük yol çeken Juffure köyünde, Omoro ile Binta Kinte’nin bir oğulları oldu” diye başlıyor ünlü siyahi yazar Alex Haley’in Türkçe’ye Kökler (Roots-The Saga of an American Family) ismiyle çevrilen romanı… Doğan çocuğa Kunta Kinte adı verildikten 216 yıl sonra Haley, 1966 yılında kendi ailesinin köklerini araştırmaya ve ulaşacağı bilgilere göre romanını yazmaya karar verdi. 

Haley, 10 yıl süren araştırma ve romanı yazma sürecinde; 7 kuşak geriye gidebildiğinde karşısına Toby adlı bir köle çıktı. İşte Toby, Haley’in kuşaklar öncesinden büyük dedesi, köle tacirlerince kaçırılıp Lord Ligonier adlı gemiyle Annapolis’e (Maryland) getirilip köle olarak satılan Afrikalıdır. Satın alan beyaz adam, bir müslüman olan Kunta Kinte’nin ismini Toby olarak değiştirmiştir hemen… Köle Toby, yaşamı boyunca dört kez esaretten kurtulmaya çalışmış; sonuncusunda, bir daha kaçmaya yeltenmesin diye, ayağı acımasızca kesilip topal edilmiştir.

Toby, kölelik yapması için kaçırılan 12,5 milyon Afrikalıdan (Bunlardan 10,7 milyonu zorlu okyanus yolculuğuna dayanabildi; 1,8 milyonu öldü ve denize atıldı) sadece biriydi. Şanslı olan Haley Ailesi, 200-250 yıl geriye yani Kunta Kinte’ye kadar giden köklerini öğrenmelerini yazar olan oğulları Alex’e borçluydu. Ancak 25 Mayıs 2020 tarihinde Minneapolis kentinde beyaz bir polisin diziyle boğazına basıp nefessiz bıraktığı George Floyd ve ailesi, atalarının Afrika’nın neresinden getirilip köle yapıldıklarını hiçbir zaman bilemeyeceklerdi. ABD’de kölelik dönemi,  1619 yılında ilk Afrikalı insanların getirilmesiyle başladı ve 1866 yılında köleliğin kaldırılmasıyla tam 247 yıl sürdü. Siyahiler ABD’de, daha sonraki 154 yılda sözde özgürdüler ancak bu zaman diliminin üçte ikisini, ikinci sınıf vatandaş olarak geçirdiler. 1960 ve 1970’lerdeki büyük mücadeleleri sonrasında ‘kağıt üzerinde de olsa’ beyaz ırkla tıpatıp aynı haklara sahip oldular. 

17 Aralık 2019 Salı

ANALİZ: HER ŞİRKET BİR İŞSİZİ İŞE ALIRSA İŞSİZLİK SORUNU ÇÖZÜLÜR MÜ?



ERDOĞAN'IN TOBB'DAN 1,3 
MİLYON İSTİHDAM TALEBİNE 7 ENGEL

Cahit UYANIK/Analiz

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hindistan'a giderken uçakta TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile yaptığı sohbette 1,3 milyon üyesinin her birinin 1 kişiyi işe alması durumunda işsizlik sorununun çözülme yoluna gireceğini söyledi. Peki Erdoğan'ın bu önerisi pratikte uygulanabilir mi? Erdoğan'ın aslında yıllardır sık sık tekrarladığı bu öneri, iş dünyası tarafından neden dikkate alınmıyor? 

Bu talebin gerçekleşmesinin olanaksızlığının başında TOBB'un tüm üyelerinin, yanında işçi çalıştıran işletmeler olmaması geliyor. Ayrıca Türkiye'deki kayıt dışılık sorunu, istihdam maliyetlerinin yüksekliği ve kalifiye eleman sıkıntısı; engeller arasında yer alıyor. Bu önerinin niye hayata geçemeyeceğine ilişkin, gerek TOBB'un gerekse Türkiye'deki işsizliğin yapısı açısından çeşitli etkenler bulunuyor. Bu etkenler şöyle:

1) TOBB'un halen 1 milyon 320 bin üyesi var. Bu üyeler 181 ticaret ve sanayi odası, 113 ticaret odası, 57 ticaret borsası, 12 sanayi odası, 2 deniz ticaret odası olmak üzere 365 ayrı birim halinde Türkiye çapında örgütlü. Söz gelimi Gaziantep ve ilçelerinde TOBB'un 5 ayrı yapılanması bulunuyor. Ancak TOBB'un üyeleri küçük bir şahıs şirketinden, Koç ve Sabancı gibi dev üretim yapılarına kadar çok geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor. TOBB'un tüm üyeleri, yanında işçi çalıştırabilecek işletmeler değil. Özellikle Anadolu'ya gidildikçe ve büyük şehirlerdeki küçük ölçekli şirketlerde; yakın ve uzak aile üyelerinin istihdam edilmesi eğilimi oldukça fazla. Bunun sebebi ise istihdam maliyetlerinden tasarruf etmek. TOBB Yönetiminin üyelerine böyle bir telkinde bulunması halinde bile şirketlerin parasal gerekçelerle bu çağrıya uyması mümkün görünmüyor.

(Tıklayınız) ILO: DÜNYA İŞGÜCÜ PİYASALARININ BİLGESİ VE HAMİSİ 100 YAŞINDA

2 Ağustos 2019 Cuma

BELEDİYEDEN DEVLET MEMURLUĞUNA "EKSPRES" GEÇİŞ YOLU: ÖZEL KALEMLER



Devlet memuriyetine "ekspres" geçiş yolu:
Önce belediye özel kalemine al, birkaç ay sonra kamu kurumlarına gönder.
Gazeteciliğe 1988'de başladığımda kulislerde öğrendiğim bu kara düzen akraba kayırmacılığı yöntemi...

Aradan 31 yıl geçmiş olmasına rağmen, engellenmemiş.


Elbette bunun bir de 88 öncesi vardır...
Kullanılıp başarılı olunan -onlarca- muteber bir yöntem tabii ki...
İşin kötü yanı, iki satır kanun veya yönetmelikle bu "ekspres" yolun kapatılmamış olması...
Şuna "kim kapatmak ister ki böyle bir yolu? Bal tutan parmağını yalar" diyelim.
(Bu yazı 01 Ağustos 2019 tarihinde Twitter sayfamda yayınlanmıştır)

(Tıklayınız) KAMUDA TASARRUF İÇİN "TEK TİP MAKAM ODASI" ÇÖZÜM OLDU MU?

27 Mayıs 2019 Pazartesi

ILO: DÜNYA İŞGÜCÜ PİYASALARININ BİLGESİ VE HAMİSİ 100 YAŞINDA

                                                                                                                                                        Cahit UYANIK

“Si vis pacem, cole justiciam”… Bu Latince cümle, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) İsviçre-Cenevre’deki genel merkez binasının temel taşının üstünde yazıyor ve “Barış İstiyorsanız, Adaleti Gerçekleştirin” anlamına geliyor. ILO, Birinci Dünya Savaşının hemen ertesi yıl 1919’da kuruldu ve içinde bulunduğumuz günlerde 100’üncü yaşına girdi. ILO, 2019 yılının ilk iş gününde yaptığı açıklamada, işgücü piyasalarında geride kalan bir asırda yaşananları birkaç cümle ile şöyle özetledi:

“Hafta sonu tatili, günde sekiz saat çalışma, asgari çalışma yaşı, hamile veya yardıma muhtaç işçiler için hiç bir korumanın olmadığı bir dünya düşünün. İşte ILO olmasaydı, böyle bir yerde yaşıyor olurduk. Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra 1919 yılında kurulan ILO, sosyal adalet mücadelesinde 100’üncü yılını kutluyor. ILO’nun görevinin altında yatan ve Anayasası’nın Başlangıç’ında özetlenen ‘Evrensel ve kalıcı bir barış ancak sosyal adalet temeline dayanır’ fikrinin ne derece radikal olduğunu unutmak çok kolay. ILO kurulurken yapısı da aynı derecede devrimciydi; çalışma standartlarını belirlemek için hükümet, işçi ve işverenleri bir araya getiriyordu. Bunu daha sonra ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt ‘rüya’ olarak nitelemişti.”

5 Ekim 2018 Cuma

ANKARA'NIN BİR GERÇEĞİ: BANKAMATİK MEMURLAR


BANKAMATİK MÜŞAVİRLERİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'yi Refahyol ile hesaplaşacağı bir seçime götürecek hükümet çoktan belli oldu. Bugünlerde ise hükümetin, özellikle ekonomideki  performansını yakından ilgilendiren bürokrasi atamaları yapılıyor.  Seçilen isimlerin hemen hepsinin isabetli olduğu söylenebilir. Orhan Güvenen, Mahfi Eğilmez, Yavuz Ege ve birçok isim, Türkiye'nin demokrasi sürecinin olgunlaşması sırasında kızağa çekilmişlerdi. Zaman zaman zirveye paraşütle inen politikacılar, dişiyle tırnağıyla bir yerlere yükselen atanmışları gözden çıkarabiliyorlar. Devleti bilmemekten kaynaklanan ayıplarını, 'evet efendimcileri' sivrilterek kapatmaya çalışıyorlar.

Bu süreç, ANAP'ın ilk iktidara geldiği 1980'li yıllarda 'prensler' grubuyla yaşanmıştı. Bu grubun içinden bir çok 'sivri zeka' çıkıp devleti çarptıktan sonra ortadan kayboldu. Geriye kalan birkaç isim dikkatle incelendiğinde, ya ailelerinden ya da yetiştiği ilköğretim okullarından kaynaklanan güçlü bir devlet motifi bulunduğu ortaya çıktı. Zaten bu isimler, halen Türkiye'yi terk etmediler ve onurlu insanlar olarak aramızda yaşıyorlar.

30 Mart 2018 Cuma

TAŞERONA GEÇENE ZAM YOK; STATÜSÜ DEĞİŞTİRİLEN 26 BİN KAMU PERSONELİNE YÜZDE 10 ZAM VAR

Devlet Personel Başkanlığının Açıklaması:


657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/C maddesi uyarınca çalışan “geçici personel”in, özelleştirme uygulamaları sonucu istihdam edilenler de dahil olmak üzere, aynı Kanunun 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli personel olarak istihdam edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. 
Yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile;
1- Bundan sonra özelleştirme uygulamaları sonucunda iş akitleri feshedilecek işçilerin sözleşmeli personel olarak istihdam edilmesine imkan sağlanmış, halen kamu kurumlarında “geçici personel” statüsünde istihdam edilenlerin sözleşmeli personel statüsüne geçirilmesine ilişkin düzenlemeler  yapılmıştır.

18 Şubat 2018 Pazar

KULİS: MEZUN OLAN MÜHENDİSLER NASIL İŞSİZ KALIYOR?


Cahit UYANIK

Türkiye, 2008‘i bitirip 2009‘a önünde dağ gibi ekonomik sorunlarla giriyor. Bu sorunların başında ise işsizlik ve özellikle eğitimli genç nüfustaki yükselen işsizlik sorunu geliyor. Her ay açıklanan resmi istatistiklerdeki yüz binlerce kişilik eğitimli işsizliğinin ise birçok sebebi var. Geçen hafta bu sebepleri meslek bazında izah eden bazı açıklamalar yapıldı ama ülkenin yoğun gündemi içinde eriyip gitti. Sorunun çözümüne küçük bir katkısı olabileceği umuduyla bu açıklamalardan söz edelim istedik.