29 Aralık 2020 Salı

KAPAK HABERİ / ‘BIDENOMICS' DÖNEMİNDE EKONOMİDE NELER YAŞANACAK?

 

Cahit UYANIK

Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD)  aylar süren seçim heyecanı bitti ve Demokrat Parti’nin adayı 78 yaşındaki Joe Biden seçilmiş 46. Başkan oldu.  Yapılan analizlere göre mevcut başkan ve Cumhuriyetçi Partinin adayı Donald Trump ise Covid-19 pandemisini önemsemeyerek salgınla mücadelede yetersiz kaldı ve seçimi kazanamadı. Trump’ın seçimi kaybetmesinde ikinci önemli etken ise geride kalan 4 yılda ekonomide gösterdiği kötü performanstı… Çünkü Trump, 2017 yılında koltuğa oturduğunda dile getirdiği önemli ekonomik vaatlerinden büyük bölümünü yerine getiremedi.

Sözgelimi Trump, bundan 4 yıl önce ülkede 1 trilyon dolarlık yeni alt yapı kurma ve eskimiş alt yapıları yenileme konusunda söz vermişti. Bazı girişimler hariç bu konuda ciddi bir adım atılamadı. Öyle ki Trump, 2020 seçim kampanyasında aynı vaadi tekrarlamak durumunda kaldı. Oysa bu vaat konusunda adım atılabilseydi hem ülkedeki işsizliği bir nebze olsun pozitif yönde etkileyebilecek, hem de birçok alt sektördeki işletmelerin canlanmasını sağlayabilecekti.

Gerekli adımların atılmaması sebebiyle ABD’deki ulaşım, sağlık vb. alt yapıların yetersizliği dillere destan hale gelmiş durumda. Örneğin New York’un 120 yıllık metrosunun neredeyse tamamen yenilenmesi gerektiği artık sadece ulusal değil uluslararası basının da ilgisini çekiyor. Çünkü bu metroda rayların eskiliği nedeniyle zaman zaman vagon devrilmesi olayları bile yaşanıyor.

30 Kasım 2020 Pazartesi

IMF: PANDEMİ ÖNÜMÜZDEKİ 5 YILDA 28 TRİLYON DOLARLIK ÜRETİM KAYBINA SEBEP OLABİLİR

Cahit UYANIK

1918-1920 yılları arasında yaşanan İspanyol Gribi pandemisinde kaç kişinin hayatını kaybettiği hala net olarak bilinmiyor. En favori tahmin, 50-100 milyon kişi arasında değişiyor.  İnsanlığın yaşadığı en büyük trajedilerden biri olan İspanyol Gribi pandemisi, hakkında çok az sayıda yazılı veri bulunabilen en büyük insani afetlerden biri olma özelliğini taşıyor. İspanyol Gribindeki can kaybını, kitlesel ölümler skalasında başa oturtmamız gerekiyor. Çünkü 1. Dünya Savaşında ölenlerin sayısı 19 milyon,  2. Dünya Savaşında ölenlerin sayısı 50 milyon kişi olarak tahmin ediliyor.

İspanyol Gribi, adını bu konuda basın-yayın faaliyetlerine bir sansür uygulamayan ve 1. Dünya Savaşına girmeyen İspanya’dan alıyor. Yoksa bu pandemi İspanya’dan çıkıp dünyaya yayılmış değil. İspanya dışındaki tüm ülkelerde basına pandemi haberleriyle ilgili geniş bir sansür uygulandığı biliniyor.  İspanyol Gribi pandemisi hakkında veri azlığı, bu kadar büyük acılara sebebiyet veren bir pandeminin düşünce iklimi,  kültür ve sanat dünyasını çok az etkilemiş olması da hep bu sansüre bağlanıyor.  

İspanyol Gribinin dünya ekonomisini ne kadar etkilediği ise çok iyi bilinmiyor. O yıllarda zaten modern istatistikler bulunmuyordu. Birçok ülke ekonomik faaliyetlerini ölçmekten acizdi.  Bu konu açıldığında yapılan en önemli analiz, erkek nüfusun hem savaş hem de peşinden gelen pandemide büyük bir kırıma uğradığı, kadınların 1920’li yıllarda bu sebeple ekonomik üretim sürecine bilfiil girmek zorunda kaldığı şeklinde…     

30 Ekim 2020 Cuma

FORMULA-1, TÜRKİYE’DE KALICI OLABİLİR Mİ?

 Cahit UYANIK

Formula-1, dünyadaki en büyük motor sporları ve eğlence organizasyonlarından biri. Kısaca F-1 olarak adlandırılan bu organizasyondaki ‘formula’ sözcüğü, Türkçedeki ‘formül’ anlamında kullanılıyor. Söz konusu olan ‘formül’, tek kişilik yüksek teknolojili F-1 yarış arabası motorlarının taşıması gereken temel teknik ve güvenlik özelliklerini belirliyor olmasından geliyor. Bu formül sayesinde Formula-1’e katılan takımların en adaletli, eşit ve güvenli şartlarda yarışması sağlanıyor. Formula-1 ilk kez 1950 yılında gerçekleştirilirken, bu sene -Covid-19 pandemisinden hayli olumsuz etkilense de- 70. Yıldönümünü kutluyor. 

Formula-1 gibi dev bir organizasyonun geri planında oldukça büyük finansal gelir ve gider rakamları bulunuyor. Bir ara, her sezon 20-22 arasında yarışın gerçekleştiği Formula-1’in her etabını dünya nüfusunun dörtte birini temsil eden 150’yi aşkın ülkeden 2 milyar kişinin televizyonlardan izlediği hesaplanmıştı. Ancak bu tv izlenirlik sayısının son yıllarda oldukça azaldığı, özellikle dünyanın en eski ve en büyük otomobil tüketicisi ülke olan ABD’de Formula-1’e ilginin giderek azaldığı biliniyordu. Elbette bu durum Formula-1’e ödenen yayın bedelleri ve televizyon reklam gelirlerini hayli azalttı. Formula-1’in tv gelirlerinin en fazla 2 milyar dolara ulaştığı tahmin ediliyordu.  

Yarış pistlerine izleyici olarak girebilmek için istenen bilet fiyatlarının aşırı yüksek olması da Formula-1’de bir başka şikayet konusuydu. Astronomik düzeydeki fiyatlar yarışların gerçekleştiği pistlerde daha az seyirci tarafından izleniyor olması sonucunu beraberinde getirdi. 2005 yılından itibaren –birkaç ülke hariç- sigara şirketlerinden reklam alınmamaya başlaması ve bu gelir kaybının bir şekilde telafi edilememesi de Formula-1 organizasyonunu oldukça zorlamaya başladı.  

30 Eylül 2020 Çarşamba

ÜLKELERİN 'TİCARİ VE EKONOMİK UZAY' YARIŞI İYİCE HIZLANDI

Cahit UYANIK

Belki iddialı bir cümle olacak ama; çok da uzak olmayan bir gelecekte üniversitelerde ‘uzay ekonomisi’, ‘uzay ticari işletmeciliği’, ‘uzay hukuku’ bölümleri açılırsa hiç şaşırmayın. Çünkü dünyada gelişmiş veya gelişmekte olan fark etmez; hemen hemen tüm ülkeler uzayı şimdiden ekonomik bir gerçeklik ve ticari rekabet alanı olarak belirleyip bir şeyler yapabilmek için harekete geçmiş durumda.

Peki bu noktaya nasıl gelindi? Soğuk Savaş döneminde, 1950’ler ile 1970’li yıllarda Doğu ve Batı bloklarına ait devletlerin (Başta Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri) rekabetine sahne olan uzay yarışı, daha sonraki yıllarda yavaşladı. Doğu Blokunun dağılma sürecinde uzay rekabetinin bir tarafı iyice aksarken; Batı Blokunda, özellikle Avrupa ülkelerinde uzaya uydu fırlatma hizmetlerinden para kazanılmaya başlandı. Böylece uzay, astronomik bilimsel araştırma ve mühendislik alanı çalışmalarının yanı sıra ‘ticari ve ekonomik’  boyut da kazanmaya başladı.

19 Eylül 2020 Cumartesi

KADINLAR, EŞLERİNDEN İZİN ALMADAN 90 KM'DEN ÖTEYE GİDEMEZ Mİ?

Develerin günlük sürati 45-50 km'dir. Bundan 1400 yıl önceki en hızlı ulaşım aracıdır. O zaman; 90 km. 2 günlük yoldur.

Peygamberimiz kadınların 2 günlük yola tek başına gidebileceğini hükmetmiştir. Bu MS 600'lü yıllar için bir devrimdir.

Bunu günümüz taşıtlarından, deve ile kıyaslanabilecek otomobile uygularsak yaklaşık 2 bin km. eder. Uçağa uygularsak 2 günde dünya, baştan başa iki kere dolaşılabilir.
Kaldı ki tek başına uzaya giden ve uzayda internetten kocasının banka internet hesabına izinsiz girip ilk uzay suçunu işleyen kadın astronotla aynı havayı soluyorsak, mesele ve tartışma zaten bitmiştir.

Bilgilerinize...
(Bu yazı 19 Eylül 2019 tarihinde Facebook sayfamda yayınlanmıştır.)

30 Ağustos 2020 Pazar

DÜNYANIN SAĞLIĞI VE DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜNÜN (DSÖ) NASIL BİR GELECEĞİ OLABİLİR?

Cahit UYANIK

Bazen çok satan bir roman okur ve ayrıntılarını birkaç hafta içinde unutursunuz. Henüz 56 yaşındaki ABD’li yazar Dan Brown, günümüzde bu tip romanları yazan en ünlü isim olarak biliniyor. Brown kıvrak kalemi, gizemli ve sürükleyici anlatımıyla, televizyon ve internet üzerinden yayın yapan platformların heyecanlı dizi filmleriyle rekabet ediyor.

Geçen yıl sonunda Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyaya birkaç ay içinde yayılan, Temmuz ayı ortası itibarıyla tüm dünyadan 600 bin kişinin hayatını kaybettiği COVID-19 Pandemisi başladığında acaba kaç kişinin aklına Brown’un 7 yıl önce yayınladığı Cehennem (Inferno) adlı romanı gelmiştir ki? ‘Cehennem’de artan dünya nüfusunun insanlığı yok olmaya götüreceği ön kabulüyle, nüfusu azaltmak için gizli bir konsorsiyumun (şirketler birliği) tüm dünyaya ‘kısırlık virüsü’ yayma planı, Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon tarafından kahramanca önlenmişti.

22 Ağustos 2020 Cumartesi

DOĞAL GAZ BULDUK, ŞİMDİ ZENGİN Mİ OLDUK YANİ? CARİ AÇIK KÂBUSU BİTTİ Mİ?

Ekonomi gazeteciliğinde iyi işler, iyi kıyaslamaya dayanır. Öyleyse kıyaslayalım bakalım.

2019 yılında kanıtlanmış en fazla doğal gaz rezervine sahip ülke, 47,80 trilyon metreküple Rusya olurken onu 33,80 trilyon metreküplük doğal gaz rezerviyle İran, 23,86 trilyon metreküple Katar (Pul kadar ülkenin mali gücü bu rezervden geliyor) ve 13,44 trilyon metreküplük rezerviyle ABD izledi.
Yani ABD bile bizim bugün ilan ettiğimiz doğal gaz rezervinin 40 katına sahip. "Zengin mi oluyoruz ne?" diye umuda kapılmanın gereği pek yok. İhraç edip para kazanmayı düşünmek için en az 5 trilyon m3'e (1,5 trilyon m3 bize, 3,5 trilyon m3 ihraç etmek için) ulaşmalıyız. Kendi 30 yıllık ihtiyacımızın 2 katı kadarına denk geliyor bu bence... 320 milyar m3 bir şeydir ama TR'yi enerjide kalıcı şekilde dışa bağımlılıktan kurtarıp; öyle bazılarının söylediği gibi cari açığı ekonomi lügatimizden çıkarmaya yetmez.
Oldukça pahalı bir iş olsa da; petrol vb. enerji aramaları şunu göstermiştir: Aramadan bulamazsın. Bulanlar sebat edenlerdir. Öyleyse aramaya devam!
(Bu yazı 21 Ağustos 2020 tarihinde Facebook sayfamda yayınlanmıştır.)

15 Ağustos 2020 Cumartesi

MEDYA HİKAYELERİ: İLANINDA BİR MİKTAR HABER BULUNMUŞTUR


Hani bir sarhoş fıkrası vardır... 

Aşırı alkollü şahsın, içtiği alkol miktarını belirlemek için hastanede kanı alınır. 

Kandaki alkol oranını görünce laborantın aklı uçar ve rapora şöyle yazar: "Alkolünde bir miktar kan bulunmuştur."

Amiral gemisi olduğu söylenen gazetenin bugünkü kağıt baskısını görünce nedense aklıma bu fıkra geldi: 

"İlanında bir miktar haber bulunmuştur."

(Bu yazı 15 Ağustos 2014 tarihinde Facebook sayfamda yayınlanmıştır.)

30 Temmuz 2020 Perşembe

DÜNYADA 40,3 MİLYON 'MODERN KÖLE' VAR VE DAHA FAZLA MÜCADELE GEREKİYOR


Cahit UYANIK

“1750 ilkbaharı başlarında, Batı Afrika’nın Gambiya kıyılarından içeri doğru nehir boyunca dört günlük yol çeken Juffure köyünde, Omoro ile Binta Kinte’nin bir oğulları oldu” diye başlıyor ünlü siyahi yazar Alex Haley’in Türkçe’ye Kökler (Roots-The Saga of an American Family) ismiyle çevrilen romanı… Doğan çocuğa Kunta Kinte adı verildikten 216 yıl sonra Haley, 1966 yılında kendi ailesinin köklerini araştırmaya ve ulaşacağı bilgilere göre romanını yazmaya karar verdi. 

Haley, 10 yıl süren araştırma ve romanı yazma sürecinde; 7 kuşak geriye gidebildiğinde karşısına Toby adlı bir köle çıktı. İşte Toby, Haley’in kuşaklar öncesinden büyük dedesi, köle tacirlerince kaçırılıp Lord Ligonier adlı gemiyle Annapolis’e (Maryland) getirilip köle olarak satılan Afrikalıdır. Satın alan beyaz adam, bir müslüman olan Kunta Kinte’nin ismini Toby olarak değiştirmiştir hemen… Köle Toby, yaşamı boyunca dört kez esaretten kurtulmaya çalışmış; sonuncusunda, bir daha kaçmaya yeltenmesin diye, ayağı acımasızca kesilip topal edilmiştir.

Toby, kölelik yapması için kaçırılan 12,5 milyon Afrikalıdan (Bunlardan 10,7 milyonu zorlu okyanus yolculuğuna dayanabildi; 1,8 milyonu öldü ve denize atıldı) sadece biriydi. Şanslı olan Haley Ailesi, 200-250 yıl geriye yani Kunta Kinte’ye kadar giden köklerini öğrenmelerini yazar olan oğulları Alex’e borçluydu. Ancak 25 Mayıs 2020 tarihinde Minneapolis kentinde beyaz bir polisin diziyle boğazına basıp nefessiz bıraktığı George Floyd ve ailesi, atalarının Afrika’nın neresinden getirilip köle yapıldıklarını hiçbir zaman bilemeyeceklerdi. ABD’de kölelik dönemi,  1619 yılında ilk Afrikalı insanların getirilmesiyle başladı ve 1866 yılında köleliğin kaldırılmasıyla tam 247 yıl sürdü. Siyahiler ABD’de, daha sonraki 154 yılda sözde özgürdüler ancak bu zaman diliminin üçte ikisini, ikinci sınıf vatandaş olarak geçirdiler. 1960 ve 1970’lerdeki büyük mücadeleleri sonrasında ‘kağıt üzerinde de olsa’ beyaz ırkla tıpatıp aynı haklara sahip oldular. 

25 Temmuz 2020 Cumartesi

EKONOMİ HİKAYELERİ: 'HAYATTA KALMA SAPMASI' NEDİR?


Doğru şeye odaklanmanın mükemmel bir örneği:

II. Dünya Savaşı sırasında Müttefikler, Naziler tarafından vurulan uçaklardaki kurşun deliklerini haritaladılar ve düşman topçularının ağır hasar verdiği alanları güçlendirmeye çalıştılar.

Hedefleri uçağın daha fazla kırmızı noktalı (veya daha fazla merminin isabet ettiği) alanları yeniden inşa etmek ve güçlendirmekti. Teorik olarak, bu mantıklı bir çıkarımdı. Sonuçta, bunlar en çok etkilenen bölgelerdi.

Ama bir matematikçi olan Abraham Wald farklı bir sonuca vardı: kırmızı noktalar sadece eve dönebilen uçaklara verilen hasarı temsil ediyordu.

Gerçekten güçlendirilmesi gereken alanlar, mermilerin isabet etmediği yerlerdi. Çünkü bunlar, uçak vurulduğunda hayatta kalamayacağı yerlerdi.

Bu fenomene hayatta kalma sapması denir. Yalnızca hayatta kalan örneklere odaklanmanızdan kaynaklı bir hatadır.

(Mühendis Beyinler Facebook sayfasından alıntıdır)

3 Temmuz 2020 Cuma

KAPAK HABERİ / COVID-19 SONRASI DÜNYA EKONOMİSİNİN GÖRÜNÜMÜ: "DAHA İÇE DÖNÜK, DAHA DEVLETÇİ, DAHA YEREL"

Cahit UYANIK

Doğu’da “Hekimlerin Piri ve Hükümdarı”, Batı’da ise “Avicenna” olarak tanınan Türk hekim İbn-i Sina (980-1037) “El Kanun Fit Tıb” kitabında bulaşıcı hastalıklara karşı çözüm önerilerini şöyle sıralamıştı:

“Sirke ile temizlik yapın. Ellerinizi, bulaşıklarınızı ve kıyafetlerinizi mutlaka sirke ile yıkayın. Birlikte dolaşmayın. Beş-on kişi bir araya gelerek kalabalıklar oluşturmayın. Pazarları terk edin. Paraları bırakın. Toplu halde ibadet etmeyin. Salgından korkmayın, hastalıktan sakının, hastalarınızı terk etmeyin. Evinizde oturun ve neşeli olun. Hastalık neşeden kaçar.”

İbn-i Sina’nın bundan bin yıl önce tavsiye ettiği önlemlerin çoğu, 2019 yılı sonunda başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi için de aynen uygulandı. Salgının 5’inci ayına girilmesiyle beraber, pek çok ülke önlemleri gevşetmeye başladı. Ancak pek çok uzman, sonbahar geldiğinde salgında ikinci dalga yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu kararlılıkla vurguluyorlar. Salgından kurtuluş için bütün umutlar, en erken 2021 yılı başında kullanıma hazır hale gelebileceği umut edilen aşıda… Şu anda görev başında bulunan yöneticilerin çoğu, aşı bulunduktan sonra da dünyadaki ekonomik düzenin ‘kaldığı yerden’ aynen devam edeceğini hesaplıyor.

Fakat bazı kurumlar, uzmanlar ve akademisyenler, bundan 5-6 yıl sonra daha farklı bir ekonomik düzenin gelişebileceği konusunda öngörülerinin yer aldığı çalışmaları yayınlamaya başladılar. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) belki de bu kurumlardan ilki oldu. TÜBA’nın geçtiğimiz Nisan ayı ortasında yayınlanan ve her biri kendi uzmanlık alanlarının önde gelen isimlerinden 24 akademisyen tarafından hazırlanan ‘COVID-19 Pandemi Değerlendirme Raporu’nda ekonominin geleceği için ‘Küreselleşme yerine, içe kapanan milli yaklaşımlar ön plana çıkacak’ vurgusu dikkat çekti. Roma İmparatorluğunda 3. yüzyılda yaşanan ve kayıtlara geçen ilk büyük salgından, günümüze kadarki çok sayıda pandeminin sebep olduğu ekonomik ve toplumsal değişim ve dönüşümlerin tek tek anlatıldığı raporda, bakteri ve virüslerin yakın çağlardaki ekonomik yapılanmaları nasıl etkilediği de şu şekilde analiz edildi:

16 Haziran 2020 Salı

TÜRKİYE'DE İHALE YOLSUZLUĞU NASIL YAPILIR? 90 TEKLİF MEKTUBU DA AYNI KİŞİLERCE YAZILINCA...

İhale Yasasına Selam, Yola Devam...

Cahit UYANIK

Türkiye'de bir türlü düzene sokulamayan konuların başında kamu ihaleleri geliyor. Yıllardır yanlış uygulana uygulana kangrene dönüşmüş olan mevcut ihale sisteminin reorganize edilmesi 10 yıldır Türkiye'nin gündeminde. Konuyu yakından takip edenler, 80'li yılların sonunda Meclis'te bu konuda kurulmuş olan komisyonlardan dem vuruyor. İhale sistemi Türkiye'de siyasetin finansmanında önemli bir rol oynuyor. İktidar partileri ve belediyeler; inşaattan gıdaya temizlik hizmetlerinden taşımacılığa kadar göstermelik ihalelerle kendi yandaşlarına iş alanı açıyorlar.

9 Haziran 2020 Salı

OPEC, OPEC+ VE OPEC-DIŞI PETROL ÜRETİCİSİ ÜLKELER HANGİLERİDİR?

Cahit UYANIK

Petrol fiyatlarındaki dalgalanmaların artmasıyla "OPEC", "OPEC+" ve "OPEC-Dışı (non-OPEC) Ülkeler" kavramları son zamanlarda sıkça duyulur oldu. Benzeyen ve karışıklığa sebep olabilen bu kavramların birbirinden farkları nedir ve bu kapsamdaki ülkeler hangileridir?

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC)

OPEC ülkeleri (13) şunlardır:

Cezayir, Angola, Kongo, Ekvador Ginesi, Gabon, İran, Irak, Kuveyt, Libya, Nijerya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Venezüella.

OPEC+ Ülkeleri

OPEC+ (OPEC Plus) ülkeleri ise dünya petrol piyasasının önemli üreticileri konumunda bulunmalarına rağmen OPEC'e üye olmayan, ancak OPEC ile işbirliği yapan ülkelerdir. 

Başını Rusya'nın çektiği OPEC+ ülkelerinin sayısı 10'dur. Bu 10 OPEC+ ülkesi ile OPEC, 2016 yılından bu yana çeşitli kota anlaşmaları yapmaktadır. Çünkü OPEC ve OPEC+ ülkeleri 2016 yılında İşbirliği Bildirgesi, 2019 yılında İşbirliği Anlaşması imzalamıştır. OPEC+ ülkeleri gayrıresmi bir oluşum şeklinde değerlendirilse de, OPEC'in petrol üretim kotalarının (artış, azalış veya sabit bırakma) belirlenmesinde sık sık pazarlığa oturduğu bir yapılanma olarak giderek gücünü artırmaktadır. 

OPEC+ ülkelerinin OPEC'le imzaladıkları anlaşmayla  kendi aralarında 

1) 'Ortak Bakanlar İzleme Komitesi (JMMC)' 
2) 'OPEC ve OPEC+ Bakanlar Toplantısı (ONOMM)' 

formatlarında bir araya gelerek ortak görüş ve tavır oluşturmaya çalışılmaktadır. Genellikle JMMC toplantıları iki ayda bir, ONOMM toplantıları ise 6 ayda bir yapılmaktadır. 

OPEC+ ülkeleri (10) şunlardır: 

"Azerbaycan, Bahreyn, Brunei, Kazakistan, Malezya, Meksika, Umman, Rusya, Sudan, Güney Sudan."

OPEC-Dışı ülkeler

OPEC-Dışı ülkeler ise dünyada petrol üretiminde söz sahibi olan, ancak OPEC veya OPEC+ ülkelerine üye olmayan ülkelerdir. 

OPEC-Dışı ülkeler (16) şunlardır:

Kanada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Ekvador, Norveç, İngiltere, Türkmenistan, Katar, 
Avustralya, Çin, Hindistan, Endonezya, Vietnam, Mısır.


7 Haziran 2020 Pazar

İSTANBUL'UN BÖLGESEL VEYA ULUSLARARASI FİNANS MERKEZİ OLMASI İÇİN 7 ŞART YERİNE GETİRİLMELİ


İstanbul'un Bölgesel veya Uluslararası Finans Merkezi Olmasının Koşulları 

Cahit UYANIK

Geçen ayın en ilginç tartışma başlıklarından biri Merkez Bankasının (MB) İstanbul'a taşınması idi. Devlet Bakanı Ali Babacan, hükümetin bu yöndeki isteğini ortaya koydu. MB ise bu konuda bir yasa değişikliği gerektiğini belirtti. Tartışmalar halen sürüp gidiyor. Tartışmaları bir tarafa bırakıp, İstanbul'un bölgesel veya uluslararası finans merkezi olup olamayacağını tartışmakta fayda var. Çünkü MB'nin İstanbul'a taşınması kararını; ancak böyle bir unvanı kazandıktan sonra isabetli bir şekilde tartışmak mümkün olacakmış gibi görünüyor. Peki neden böyle? Yazımızda bunu anlatmaya çalışacağım. 

Her şeyden önce söze şunu belirterek başlamakta fayda var. İstanbul, Türkiye'nin finans merkezidir. Çünkü bankaların genel müdürlükleri, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), borsa aracı kurumları, sigorta şirketlerinin genel merkezleri hep İstanbul'dadır. Türkiye'nin reel sektör üretiminin, ithalat ve ihracatının önemli bir kısmı da İstanbul'dan gerçekleşir. Bu nedenle finans kuruluşlarının bu şehirde toplanması sürpriz değildir. İkinci aşamada ise İstanbul'un bölgemizdeki başka ülkelerin finans akımlarını kendisine çekecek biçimde bir bölgesel finans merkezi olup olamayacağını ele almalıyız. Üçüncü aşamada ise İstanbul'un New York, Londra, Milano, Frankfurt, Tokyo gibi uluslararası bir finans merkezi olup olamayacağını konuşmalıyız. En son aşamada ise Merkez Bankası İstanbul'a taşınmazsa veya taşınma kararı verilirse ne zaman taşınmasının bölgesel ve uluslararası finans merkezi olmasına etki edip etmeyeceğini ortaya koymalıyız. 

6 Haziran 2020 Cumartesi

KULİS: MERKEZ BANKASI BİR ZAMANLAR KENDİNİ 'PARA KURULU'NA BENZETMİŞTİ!


MB'nin Para Kurulu Sömürgeci Mirası

Cahit UYANIK

Merkez Bankası (MB), Ocak ayının ilk haftası içinde 'Para Politikası Uygulaması'nı açıkladı. Bu konudaki haberler uzun uzadıya gazete sayfalarında yerini buldu. Başkan Gazi Erçel, toplantı sonunda gazetecilerin sorularını cevaplandırırken, MB'nin yaklaşık 2 yıldır 'Para Kurulu' gibi çalıştığını belirtti. Erçel, Para Kurulu'nun nasıl görev yaptığını ise "Piyasaya para sürülürken karşılığında  döviz alınması veya piyasadan para çekilirken, karşılığında döviz pompalanması" olarak açıkladı. 

Biraz hafızaları tazelemek için anlatıyorum; Erçel'in 'Para Kurulu' diye dilimize çevirdiği bu kavram, Türkiye'nin 1995'ten sonra sıkça tartıştığı 'Currency Board'la aynı. O dönemde Para Kurulu konusunda her kafadan bir ses çıkması üzerine Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV), MB Eski Başkanı Bülent Gültekin ve Koç Üniversitesinden Dr. Kamil Yılmaz'a  bir rapor hazırlatarak 1996 ortalarında yayınlatmıştı. 

30 Mayıs 2020 Cumartesi

KAPAK HABERİ / IMF: COVID-19 SALGINININ DÜNYA EKONOMİSİNE MALİYETİ 9 TRİLYON DOLAR OLABİLİR


Cahit UYANIK

“Karantina” sözcüğü İtalyanca kökenli ve 40 sayısına ‘quaranta’ deniliyor. Ekonomisi ticarete dayanan Venedik Cumhuriyetinde salgın hastalık (özellikle veba) bulaşmaması için, Çin’den gelen gemiler açıkta 40 gün bekletildikten sonra limana kabul ediliyordu. Bu uygulama 1400’lerin ilk yıllarında başlamıştı ve uzun yüzyıllar boyu devam etti. Ancak karantinaya rağmen vebanın yayılması önlenemedi. Veba salgını sebebiyle karantina uygulamaları öyle çılgın bir hal aldı ki, bu hastalığa yakalanan İtalyan vatandaşları da Poveglia Adasına gönderildi. Burada 160 binden fazla kişi öldü, öldürüldü ve toplu mezarlara gömüldü. Terk edilmiş haldeki Poveglia Adası, hala dünyanın en korkutucu ve ürkütücü toprak parçalarından biri olarak biliniyor.

Karantina uygulaması, İtalya’dan sonra denize kıyısı olan hemen hemen tüm ülkeler tarafından benimsendi. Osmanlı İmparatorluğu, 1865’te İzmir-Urla ve 1892’de İstanbul-Tuzla’da iki karantina merkezi (Türkçede ‘tahaffuzhane’ deniliyor) kurdu ve aktif olarak kullandı. İzmir-Urla’daki karantina merkezi, şehrin açıklarında bir adacık üzerinde Fransızlar tarafından inşa edilmişti.

Peki veba Avrupa’ya nasıl ulaşmıştı ve günümüzdeki COVID-19 virüs salgınıyla benzerliği nereden geliyor? 15. yüzyıl başında Avrupa’ya veba, tıpkı COVID-19’da olduğu gibi Çin’den gelmişti. O yıllarda vebanın taşınmasını ticaret gemileri sağlarken, 21. Yüzyılın başında ise COVID-19’un yayılmasında başrol yolcu uçaklarındaydı. Dile Kolay; HSBC Grubunun 1 yıl önce yayınladığı ‘Gökyüzü Ülkesi (Flyland)’ adlı rapora göre dünya genelinde günde 107 bin uçuş gerçekleşirken, 11,9 milyon insan uçakla seyahat etmekteydi. Raporda “Böylece gökyüzünde her gün neredeyse Küba’nın nüfusu büyüklüğünde sanal bir ‘Gökyüzü Ülkesi’ oluşuyor. Her 100 ‘Flyland’ vatandaşından 2’si hayatının aşkıyla uçakta tanışmaktadır” deniliyordu. Globalizmin fiili uygulamasının en önemli aracı konumundaki yolcu uçakları, Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan salgını tüm dünyaya yayarak ‘global salgın’ın yani pandeminin taşıyıcı ve dağıtıcısı oldular.

29 Nisan 2020 Çarşamba

COVID-19, BİYOTEKNOLOJİK İLAÇ VE AŞILARIN YILDIZINI İYİCE PARLATTI

Cahit UYANIK

İlk kez Çin’in Wuhan kentinde 2019 yılının Aralık ayında ortaya çıkan ve 4 ay içinde tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını, önümüzdeki aylar ve yıllarda günlük hayatımızda köklü değişikliklere sebep olacak. COVID-19’daki tedavi ve bağışıklama arayışları ile birlikte, geçen yıl bu zamanlar pek bilmediğimiz ve önem vermediğimiz biyoteknoloji gibi konuları da daha dikkatli izlemeye başlayacağız. COVID-19, önümüzdeki dönemde ekonomideki Ar-Ge çalışmalarından biyoteknolojinin aldığı payı da artıracak, devletlerin sağlık sistemlerinde yeniden güç kazanması sonucunu doğurabilecek.

Neden bu cümleleri kurduğumuzu anlatabilmek için, işe biyoteknoloji kavramını tanımlamakla başlamak gerek. Kendisi de önemli bir biyoteknoloji yatırımcısı olan Türkiye’nin önde gelen ilaç üretici firmalarından Abdi İbrahim biyoteknolojiyi şöyle tanımlıyor:

“Biyoteknoloji, biyolojik sistem ve süreçleri kullanarak sorunlara çözüm bulunması ve yararlı ürünler üretilmesidir. Ürün ve teknolojik süreçlerde canlı sistem ve organizmaların ya da bunların türevlerinin kullanılması biyoteknolojinin esasıdır. Günümüzde biyoteknoloji, ilaçtan tarıma, hayvancılıktan tekstile, savunmadan enerjiye uzanan pek çok alanda giderek artan bir ağırlığa sahiptir. Biyoteknoloji, ilaç endüstrisinin insan sağlığının hizmetinde ilerlemesi için kilit öneme sahiptir. Bugünkü şartlarda bilinen yaklaşık 30 bin hastalıktan ancak 10 bininin tedavisi yapılabilmektedir. Hastalıklara karşı yeni ilaçların geliştirilmesinde biyoteknolojik yöntemler giderek kimyasal ve bitkisel formülasyonlardan daha etkili olmaktadır.

16 Nisan 2020 Perşembe

EKONOMİ FIKRALARI / KRAL, ÖRDEK AVINA ÇIKARSA....

Kralın biri ördek avındadır.
Av uşakları, çevredeki ördekleri ürkütüp, kralın önünden geçirtiyorlar.

Sonunda kral, önünden geçen bir ördeği nişan alıp ateş ediyor, maskarasına soruyor:
-Vurdum mu?
Maskara:
-Majesteleri, zavallı ördeğin hayatını bağışlamak alicenaplığında bulundular.

(Anonim)

(Tıklayınız) EKONOMİ FIKRALARI: PATLICAN DALKAVUĞU...

14 Nisan 2020 Salı

IMF, COVID-19'LA MÜCADELE İÇİN 2 ACİL FİNANSAL DESTEK AÇIKLADI: RFI VE RCF

Cahit UYANIK

IMF, COVID-19 salgınının ekonomik etkisiyle karşı karşıya olan üye ülkelere acil maddi yardım sağlıyor. IMF, bu amaçla Hızlı Finansman Aracı (RFI) ve Hızlı Kredi Tesisi (RCF) adı verilen ve daha önce de uygulanan iki finansal destek aracını daha güçlendirdi ve kullanım imkanlarını kolaylaştırarak kredi tutar limitlerini artırdı. Üye ülkeler de bu kredileri süratle kullanmaya başladı. 

RFI ve RCF; (stand-by'lardan farklı olarak) IMF kaynaklarının herhangi bir koşulsallık olmadan veya sınırlı düzeyde koşulsallığa bağlı olarak kullanabilmesine imkan tanıyor.  COVID-19 bağlamında;  olası bir başvuru durumunda Türkiye'nin Hızlı Finansman Aracı (RFI) programına daha uygun olduğu görülüyor. (RFI'yı 14 Nisan 2020 itibarıyla Arnavutluk, Kosova, Kuzey Makedonya, Kırgızistan, Gabon, Senegal kullandı.) 

Hazine ve Maliye Bakanlığının resmi verilerine göre Türkiye'nin IMF'deki kotası 4 milyar 658 milyon 600 bin SDR.  (26 Ocak 2016'dan önce Türkiye'nin IMF'deki kotası 1 milyar 455 milyon 800 bin SDR idi ve bu tarihten sonra 3 kattan fazla arttı. Türkiye böylece IMF'nin 20. büyük üyesi oldu).

TCMB'nin 14 Nisan 2020 tarihinde açıkladığı kurlara göre 1 SDR 1,37 dolar düzeyinde bulunuyor. Bu durumda Türkiye'nin IMF'deki kotası 6 milyar 383 milyon dolara denk geliyor. Hazine Eski Müsteşarı Dr. Mahfi Eğilmez'in hesaplamasına göre Türkiye RFI'dan kotasının 1,5 katına kadar yani 9,5 milyar dolar krediyi, 3,8-5 yıl vade ve yıllık yüzde 1,5 faizle kullanabilecek. 

IMF BÖLGELERE GÖRE ACİL DURUM FİNANSMANI 

(09 NİSAN 2020)

1) HIZLI FİNANSMAN ARACI (RFI): 
Acil bir ödeme dengesi ihtiyacıyla karşılaşan tüm üye ülkeler için hızlı mali yardım sağlar. RFI, IMF’nin mali desteğini üye ülkelerin farklı ihtiyaçlarını karşılamak için daha esnek hale getirmek için daha geniş bir reformun parçası olarak oluşturuldu. RFI, IMF'nin önceki acil yardım politikasının yerini aldı ve çok çeşitli durumlarda kullanılabilir.

Acil ödemeler dengesi ihtiyaçları için hızlı destek: RFI, tam teşekküllü bir programa ihtiyaç duymadan, acil bir ödeme dengesi ihtiyacı ile karşı karşıya olan üye ülkelere hızlı ve düşük erişimli finansal yardım sağlar. Emtia fiyat şokları, doğal afetler, çatışma ve çatışma sonrası durumlar ve kırılganlıktan kaynaklanan acil durumlar da dahil olmak üzere çok çeşitli acil ihtiyaçların karşılanması için destek sağlayabilir. Geniş bir kapsama sahip tek, esnek bir mekanizma olan RFI, IMF'nin Acil Durum Doğal Afet Yardımı (ENDA) ve Acil Durum Çatışma Sonrası Yardım'ı (EPCA) kapsayan önceki politikasının yerini aldı.

11 Nisan 2020 Cumartesi

IMF'YE "YAPMAYACAĞIZ" DİYE SÖZ VERDİK; İTHALATI AZALTMAK İÇİN GÜNLERCE TARTIŞTIK

Niyet Mektubuna göre mümkün değil
İTHALATTA BOŞUNA TARTIŞMA

Cahit UYANIK

Yaklaşık 15 gündür gündemi meşgul eden ithalatı azaltıcı gümrük önlemleri tartışmasına Uluslararası Para Fonu (IMF)  da karıştı. IMF ile 1999 yıl sonunda imzalanan Niyet Mektubunun 63'üncü maddesinde Türkiye'nin ithalatı kısıtlayıcı hiç bir önlem almayacağı ve var olanları da artırmayacağına dair bu kuruma söz verdiği belirlendi. Türkiye'nin bu sözü IMF Kuruluş Sözleşmesinin 8'inci maddesi çerçevesinde verdiği öğrenildi. 

FF'nin edindiği bilgiye göre yaklaşık 15 gün önce koalisyonun MHP kanadı tarafından başlatılan ithalata bazı gümrük önlemleri getirilmesi yönündeki tartışma giderek büyüyünce, toplantı üzerine toplantı yapılmaya başlandı. Başlangıçta "İthalatı kısıtlayıcı önlemler alabiliriz" diyen ekonomi yönetiminin, ekonominin IMF gözetiminde bulunduğu dikkate alınarak bu çerçevede bazı değerlendirmeler sonrasında ağız değiştirdiği öğrenildi. Bürokratlar, IMF'nin ay sonunda başlayacak Üçüncü Gözden Geçirme ziyaretinde sorunun büyütülmemesi için, doğrudan önlemler alınması yerine "ithal malların tüketimine vergi konulması" gibi formüller üzerinde çalışmaya başladıkları bildirildi.

8 Nisan 2020 Çarşamba

TRUVA HAZİNELERİMİZİ ALMANLARDAN VE RUSLARDAN İSTİYORUZ


TRT2'de Truva Hazineleri belgeseline takıldım biraz...
Hürriyet'te mi hala bilmiyorum; tecrübeli arkeoloji muhabiri Ömer Erbil sunuyordu.
Senaryosunu da o yazmış.
Truva Hazinelerinin Alman hırsız arkeolog Schliemann tarafindan kazılma, çıkarılma, yurt dışına kaçırılması anlatılıyordu.
Son 30 senedir Truva kazısını yürüten hocamızın teni güneşte çalışmaktan simsiyahtı ve Schliemann'ın Truva'ya büyük zarar verdiğini, Hazineyi bulmak için her tarafı yıktığını anlatıyordu acı acı...
Kaçırma olayının ardından yıllar suren hukuk savaşı da anlatıldı bir başka hocamız tarafından... Ama Truva Hazineleri kendi toprağına getirilememiş tekrar...

30 Mart 2020 Pazartesi

KAPAK HABERİ / BREXIT'İN İKİNCİ AŞAMASI, BİRİNCİSİ KADAR ZORLU YAŞANACAK



Cahit UYANIK

İngiltere, 4 yıllık bir sürecin ardından Avrupa Birliğinden (AB) 31 Ocak 2020-Cuma tarihi itibarıyla ayrıldı. Brexit’in gerçekleşmesi şerefine düzenlenen törende, duvarlara “We're Out (Dışarıdayız, Çıktık)” sloganı yansıtıldı. İngiliz Kraliyet Darphanesi, günün hatırasına 50 penilik madeni para basıp piyasaya sürdü. Bu önemli hatıra paranın basılma talimatını Pakistan göçmeni müslüman bir ailenin çocuğu olan Maliye Bakanı Sajid Cavid iki defa vermek zorunda kaldı.

Çünkü AB’den 31 Ekim 2019’da çıkılacağı düşünülerek üretilen madeni paralar, yaşanan 3 aylık ertelemeyle işe yaramaz hale geldi ve basılan 1 milyon adet 50 penilik eritildi. Kraliyet Darphanesi Brexit’in 31 Ocak 2020 tarihinde gerçekleşeceği kesinleşince darphane makinelerinin düğmesine yeniden bastı. Bir yüzünde Kraliçe II. Elizabeth’in resmi bulunan Brexit hatıra parasının diğer yüzünde "Bütün milletlerle barış, refah ve dostluk-31 Ocak 2020" yazıyordu. Maliye Bakanı Javid, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada "Bu madeni paralar İngiliz tarihinde heyecan verici yeni bir bölümün başlangıcını işaret ediyor" ifadesini kullandı.

İngiltere’nin AB’den ayrılmasına ilişkin karar, Avrupa Parlamentosunda 29 Ocak 2020 tarihinde oylanarak kabul edildi. Parlamenterler bu tarihi oylamanın bitiminde, İngiliz meslektaşlarıyla el ele tutuşup, gözyaşları içinde İskoç halk şarkısı "Auld Lang Syne"yi söylediler. Bu şarkı yaşananların çok güzel bir özetiydi. 1788 yılında Robert Burns adlı ozan, bu geleneksel şarkının sözlerini yani “Auld Lang Syne” şiirini bir kağıda yazıp İskoç Müzik Müzesi'ne göndermiş ve eklemişti: “Bu, eski bir şarkıdır ancak kağıt üzerine ilk kaydeden kişi benim.”

27 Mart 2020 Cuma

TARIM SEKTÖRÜNDE AB'NİN EN FAZLA TAVİZ VERDİĞİ ÜLKE TÜRKİYE OLDU


AB'NİN EN TAVİZLİ TARIM ÜLKESİ: TÜRKİYE

Cahit UYANIK

Avrupa Birliğinin (AB) tarımda ilk tercihli statü tanıdığı ülkenin Türkiye olduğu ve halen Türkiye'nin tarımda en çok taviz verilen ülke statüsünü koruduğu belirtildi. Türkiye'ye AB tarafından tanınan tercihli statü genişletilerek, 1990'lı yıllarda başka ülkeler de dahil edildi. Türkiye bu ortamda taviz yıpranmasına uğramasına rağmen, hala AB'nin en önemli tarım dış ticareti ortaklarından birisi olmaya devam etti.

Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM), Gümrük Birliği Kararı gereği yapılan vergi indirimleri ile yeniden gündeme gelen tarım sektörü ve bu sektörün AB ile ilişkilerini araştırdı. "Türkiye-AB Tarım Ürünleri Ticaretinde Tercihli Rejim" konulu araştırmaya göre Türkiye, AB ile 1963'te imzaladığı ilk anlaşma ile tarımda tek taraflı tavizler aldı. Bu tavizler, 1980 yılında en geniş haline kavuştu. Bu tavizler, o dönemde tarıma daha bağımlı olan Türkiye ihracatının ve tarım alanında faaliyet gösteren işletmelerin gelişmesinde önemli katkılarda bulundu. 1980 yılında AB'ye yönelik tarım ürünleri ihracatının yüzde 76'sı tavizlerden yararlanmaktaydı. 

26 Mart 2020 Perşembe

IRAK ALDIĞI BORCU ÖDEMEYİNCE, 553 TRİLYON LİRALIK KALEM DARBESİ HERKESE KAYBETTİRMİŞTİ

Rekortmenler Listesine Irak Etkisi

Cahit UYANIK


Birleşmiş Milletler (BM) Ambargosu nedeniyle kredi borçlarını ödeyemeyen Irak, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) bilançosu ve kurumlar vergisi rekortmenler listesini altüst etti. TCMB, Irak'a yıllar önce açtığı krediden umut kesince, tamı tamına 1 milyar 23 milyon dolarlık krediyi takipteki alacaklar hesabına aktardı ve yıl sonu bilançosunda 553 trilyon liralık karşılık ayırdı. Bu işlem sonucunda TCMB, 1999 yılında aslında 1 katrilyon 60 trilyon lira kar edecekken, ayırdığı karşılığı "zarar" göstermesi nedeniyle net karı 560,8 trilyon liraya düştü.

TCMB karı azalmasına rağmen Türkiye çapındaki kurumlar vergisi rekortmenler listesinde 110,6 trilyon liralık büyüklükle 4'üncü sıraya oturdu. Oysa TCMB, Irak zararı nedeniyle karşılık ayırmasaydı 233,2 trilyon lira kurumlar vergisi ödeyecekti. Böylece TCMB, kurumlar vergisi rekortmenler listesinde ilk sıraya oturabilecekti.

21 Mart 2020 Cumartesi

TÜRKİYE'DE COVID-19 SALGINI KONTROL ALTINDA MI?

311/3656 Bugün
168/1981 Dün
Dün ve bugünkü;
pozitif çıkma sayısı/
yapılan test sayısı oranı yüzde 8 civarında... 
Oransal artış olmaması hastalığın kontrol altında bulunduğu anlamına gelebilir. 
Test sayısı arttıkça, bu oranı koruyabilirsek ve aşağı çekebilirsek iyi gelişme... 
Geleceğe yönelik projeksiyon yapanlara duyurulur.
Pozitif çıkan sayısı/Yapılan test sayısı
Kritik bir gösterge haline gelecek önümüzdeki günlerde... 
İlk hedef yüzde 5'in altına çekmek olmalı.
(Bu yazı 20 Mart 2020 tarihinde Facebook sayfamda yayınlanmıştır.)

20 Mart 2020 Cuma

ULUSLARARASI PİYASADA BRENT PETROL FİYATI, WTI'DAN NEDEN YÜKSEK OLUŞUYOR?


Cahit UYANIK

Uzun yıllardır piyasalarda Brent petrolünün fiyatı (İngiliz piyasası petrolü), WTI petrolünün (ABD piyasası petrolü) fiyatına göre daha yüksek düzeyde oluşuyor. Peki neden böyle? Piyasadaki oyunculara göre bunun en önemli sebebi ABD'deki aşırı üretim, 2016 yılında ABD petrolünün yurt dışına satış (ihracat) yasağının kaldırılması, kaya petrolünün üretimin artmasıdır. Bu durum ABD'deki stokları artırıp fiyatları düşük tutmaktadır. WTI fiyatının artması için, bu faktörlerin değişmesi yani ABD petrol stoklarının azalması gerekmektedir. 

Bazılarına göre ise Brent petrolü deniz üzerinden çıkarılıp satıldığı için ulaşım masrafları azdır ve fiyatı yüksektir. WTI petrolü ise karada üretildiği için taşıma masrafları yüksektir ve fiyatı Brent'e göre daha düşük oluşmaktadır.    

19 Mart 2020 Perşembe

EKONOMİ FIKRALARI: DR. DEBAKEY'DEN OTO TAMİRCİSİNE KAPAK OLACAK CEVAP...



Eski Cuhurbaşkanı Turgut Özal'ı da ameliyat eden, dünyanın ünlü kalp doktoru Michael DeBakey'in arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve DeBakey'e dönerek:

- "Size bir şey soracağım. Neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım!!. Söylesenize nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz, ama ben meteliğe kurşun atıyorum?"

Bunun üzerine DeBakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş:

- "BUNLARIN HEPSİNİ MOTOR ÇALIŞIYORKEN YAPMAYI DENESENİZE!!!"
(Anonim)

NÜFUS SAYIMI İÇİN EN SON 22 EKİM 2000 TARİHİNDE EVLERE HAPSEDİLMİŞTİK


EV HAPSİNDEN NASIL KURTULURUZ?

Cahit UYANIK

Tüm Türkiye, dün yine eve hapsoldu. "De facto" bir nüfus sayımı yapıldı. Bu sayım, uygulanacak ekonometrik modellerle 2001-2010 yılları arasındaki nüfus artış tahminlerine temel oluşturması açısından çok önemli. Bir dahaki nüfus sayımı, yasa gereği sonu sıfırla biten 2010 yılında yapılacak. Türkiye'nin yaptığı 14'üncü nüfus sayımı birçok açıdan ülkenin geleceğini yakından ilgilendiriyor.

Nüfus sayımına yöneltilen eleştirileri anlayışla karşılamak gerek. Ancak bu eleştirilerin çoğu duygusal. Batılı ülkelerde nüfus sayımları nüfus anketleri ve benzeri yöntemlerle yapılıyor. İnsanlar evlere kapatılmıyor. Ancak bu ülkelerde kayıt alışkanlığı çok gelişkin. Nüfus hareketleri kolayca izlenebiliyor. Ülke dışına göç ve yurt içi göç yok denecek kadar az. Oysa Türkiye'de kayıt alışkanlığı zayıf. Eğitim düzeyine bağlı olarak, nüfus kaydı yapıldığını bile bilmeyen vatandaşlar var. Askerlik ve vergi gibi vatandaşlık görevlerinden kaçınmak için kendini gizleme alışkanlığı hala kırılamamış. Uzmanların tahminlerine göre Türkiye'de yaklaşık 1 milyon kişinin nüfus kaydı yok. Bu, sırf ücra dağ köyleri için geçerli değil. Kentlerin kıyısındaki gecekondu mahallelerinde de nüfus kağıdı olmayan binlerce çocuk yaşıyor. Nüfus sayımı işte bu insanlara nüfus kağıdı verilmesi açısından da önem taşıyor.

14 Mart 2020 Cumartesi

BDDK: BANKALAR KARA PARA AKLAMAYLA MÜCADELE İÇİN YAPAY ZEKADAN YARARLANABİLİR


BDDK, bundan 18 yıl önce bankaların iç denetim ve risk yapılanmalarına yönelik yayımladığı bir tebliğ taslağında, bilmeden taraf olunan kara para aklama işlemlerinin önlenmesi için yapay zekadan yararlanılmasını istemişti.   

Bankalara 'risk' yapılanması

Cahit UYANIK

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), geçen yıl Şubat ayında yayımlanan "Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimleri Hakkındaki Yönetmeliğin" nasıl uygulanacağına ilişkin bir tebliğ taslağını tartışmaya açtı. Tebliği 1 Ekim 2002'de uygulamaya koymaya hazırlanan BDDK taslakta, bankaların iç denetim birimlerinin nasıl örgütleneceği ve risk hesaplamalarının hangi aşamalardan geçirilerek yapılacağı ile bir bankanın nihai riskinin nasıl ortaya konulacağını ayrıntılarıyla anlattı.

5 Mart 2020 Perşembe

EKONOMİ HİKAYELERİ: ODTÜ'DEKİ DERSTE "RİSK NEDİR?" DİYE SORULUNCA...

ODTÜ İşletme Bölümü'nün en bilge hocalarından Muhan Soysal, Stratejik Yönetim dersinde tek soruluk bir sınav yapmaya karar verir. Dersin adının hakkını vererek tahtaya "What is risk" yazar.

Bir öğrenci, sınav kağıdına sadece "This is risk" yazar. Tahmin ettiğiniz gibi bu zeka dolu cevaptan sonra sınıftaki en yüksek notu alır.
Daha sonraki sınavda Muhan Hoca aynı soruyu aynı sınıfa sorar. Bir önceki sınavda en yüksek notu alan öğrenci yine aynı cevabı verir. Fakat bu kez kendisi dışında herkes sınavdan geçer. Şaşkın bir şekilde hocaya sebebini soran öğrenci şu cevabı alır:
"Aynı koşullar altında aynı riski iki kez almak aptallıktır!"
(Kaynak: ODTÜlülerin ODTÜsü)

28 Şubat 2020 Cuma

KÜRESEL ELİTLERİN FORUMU: DAVOS ZİRVESİ 50 YAŞINDA


Cahit UYANIK

Dünya Ekonomik Forumu (WEF), İsviçre Alplerindeki turistik dağ kasabası Davos’ta düzenlediği 50’inci ‘Davos Zirvesi’ toplantısını en az iki hafta önce bitirdi. 21-24 Ocak tarihlerinde "Uyumlu ve Sürdürülebilir Bir Dünyanın Tarafları" ana temasıyla düzenlenen 2020 Davos Zirvesi, çeşitli tv canlı yayınlarının yanı sıra, binlerce radyo, gazete, dergi ve internet sitesi haberinin konusunu oluşturdu. İnsanlar, kendi kaderleri üzerinde etkili önemli isimlerin Davos’taki tespitleri ve geleceğe ait düşüncelerini dikkatle dinlediler. 
 
Peki nedir bu Davos Zirvesi? Neden bu kadar popüler ve cazibeli? Davos, yarım yüzyıldır önde gelen ekonomik, siyasi, akademik, kültürel elitlerin ve entelektüellerin katılarak, dünyanın içinde bulunduğu durum ve geleceğe yönelik tespitlerini dile getirebilmeleri veya bu konulara kafa yoranları dinleyerek bir perspektif edinebilmeleri açısından çok önem verilen bir toplantı.

Dünyanın krem tabakasından isimleri bir araya toplayabilme becerisine sahip olması açısından ‘Davos Zirvesi’nin benzeri yok. Çoğu toplantısı kamuoyuna açık bir şekilde cereyan ederken, medyanın ve dolayısıyla küresel kamuoyunun takibi sağlanabiliyor. Bu yönleriyle belki; dünyada ‘Bir sivil toplum kuruluşunun düzenlediği en popüler toplantı’ olma özelliğini taşıyor.

14 Şubat 2020 Cuma

ELEKTRİKTE 'OTOMATİK ZAM' VEYA MALİYET BAZLI FİYATLANDIRMA UYGULAMASI 2008 YILINDA BAŞLATILMIŞTI



ELEKTRİKTE YAŞADIĞIMIZ SON
GELİŞMELER VE ÇÖZÜM YOLLARI 

Cahit UYANIK

Türkiye, 1 temmuz tarihi itibarıyla elektrik fiyatlandırmasında yeni bir döneme girdi. Elektrik fiyatları halkın 'otomatik zam' olarak bildiği 'maliyet bazlı fiyatlandırma' ile tespit edilmeye başlandı. Bu konuda alınan Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararında; maliyet bazlı fiyatlandırma mekanizmasının bazı kamu iktisadi teşebbüsleri ile enerji KİT’lerinin alım/üretim maliyetlerindeki değişimlerin satış fiyatlarına yansıtılmasını sağlayacağı belirtiliyor. Kararda, bu yeni hesaplama yönteminden beklenen temel faydalar; piyasanın serbestleşmesi sürecinde sağlıklı bir fiyatlama mekanizmasının tesis edilmesi, mali yapıları güçlenen enerji KİT'lerinin ve devletin elindeki üretim gruplarının özelleştirme sürecinin olumlu etkilenmesi ile mali hedeflere ulaşılmasının temin edilmesi olarak açıklanıyor.

Bu kısa açıklamadan da anlaşılacağı gibi, eğer Türkiye'nin elektrik üretiminde kullandığı kaynaklar, yani ağırlıkla doğal gaz fiyatlarında bir düşüş yaşanırsa fiyatlar düşecek veya en azından artmayacak. Ama gelin görün ki Türkiye'nin elektrik ihtiyacının karşılanmasında doğal gaz kaynaklı üretimin payı giderek yükseliyor. 1990 yılında doğal gazın elektrik üretimindeki payı yüzde 17 civarında iken, bu oran geçen yıl yüzde 50'yi geçti. Doğal gazın neredeyse tamamı ithal edildiğinden, bu artışla birlikte elektrik üretiminde dışa bağımlılık artıyor. Dış piyasalarda doğal gaz fiyatları ham petrol fiyatlarına endeksli olarak artıyor. Bu artış 6 veya 9 ay gecikmeli olarak doğal gaz fiyatlarına yansıyor. Yani dış piyasalara bağımlılığı azaltmadan elektrik fiyatlarının düşme ihtimali biraz zor görünüyor. Düşüş için, ya ham petrol fiyatlarının inişe geçmesini beklemek zorundayız ya da elektrik üretiminde yerli ve ucuz kaynakların payını artırmalıyız.

2 Şubat 2020 Pazar

BÜTÇEDE GENELLİK İLKESİ, DEPREM VERGİLERİ VE HARCAMALARI...


"Devlet Bütçesi" diye bir ders vardır üniversitelerin bazı bölümlerinde... Mesela Maliye bölümlerinde...
Ne öğretilir bu derste?
İlk olarak devlet bütçesi yapmanın ilkeleri...
Bunlardan biri "Bütçede Genellik İlkesi"dir...
Yani devlet konulan vergileri ve çeşitli gelirlerini bir havuzda toplar ve
Toplumun ihtiyaçlarına göre dağıtır.
Yani "şu vergiyi şuradan aldık, o zaman aynı yere harcamalıyız" demez ki öyle derse,
söz gelimi düşük gelirlilere yardım edemez, Hazine desteği ile emekli maaşı ödeyemez veya haksız da olsa bazı müteahhitleri kurtaramaz... Yani maliye politikası diye bir şey kalmaz ortalıkta...
Bu bilgiyi neden verdim?
"Deprem vergileri, depreme hazırlığa harcanmadı" lafı
Tamamıyla boştur.

Ancak "Deprem vergileri nereye harcandı?" diye sormak doğrudur ki bütçe ilkelerinden biri de hesap verilebilirliktir.

31 Ocak 2020 Cuma

2020 YILINDA DÜNYA EKONOMİSİNE YÖN VERECEK 3 ÖNEMLİ OLAY


Cahit UYANIK

Linda Goodman, tüm dünyada astrolojinin öncü isimlerinden biri olarak biliniyor. 1995 yılında 70 yaşında iken hayatını kaybeden Goodman, yazdığı kitaplarla New York Times’ın ‘En Fazla Satılanlar’ listesine giren ilk astrologdu. Goodman, rakamlarla ilgili değerlendirmesinde 20 sayısının özelliğini “yargılama-değerlendirmelerde bulunma” olarak açıklamıştı. Goodman 20’nin uyanışı, yeni bir farkındalığa doğmayı, yeni amaç ve planları temsil ettiğini; planlarda gecikmeler olsa bile sabır göstermenin esas olduğunu ileri sürmüştü. Goodman, 20’lerin güçlü şekilde hayal kurmamızı sağladığını ancak finansal açıdan o kadar sağlam olmayabileceğini bildirmişti.

Gerçekten de dikkatli şekilde incelendiğinde iki tane 20 rakamının yan yana geldiği 2020 yılının; “Dünya ekonomisi için finansal trendlerden çok, geleceğimizi yakından ilgilendiren,  çeşitli yargılama ve değerlendirmelerde bulunacağımız, sabrımızı sınayacak politik ve ekonomi-politik gelişmelere sahne olan bir dönem” şeklinde gelişeceğini tahmin edebiliriz. Başta Amerikan Merkez Bankası (FED) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) için 2020 yılında faiz indirimlerine (veya artırımlarına) ara verip, yani bir adım geri çekilip gelişmeleri izleyeceği yönündeki beklentilerin yoğunlaşması da Goodman’ı sanki haklı çıkarıyor.