Avrupa Birliği (AB) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Avrupa Birliği (AB) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Nisan 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SÜRÜKLENİP GİDERKEN GÖZDEN KAÇANLAR

Cahit UYANIK 

Türkiye, uzun yıllardır büyüyüp duran, zonklayan, sızlayan, zaman zaman ülkenin ateşini yükselten en önemli pislik odaklarından birisi olan yolsuzlukla mücadele ediyor. Yapılan mücadele bankalar, gümrük ve naylon fatura yolsuzlukları üzerine yoğunlaşmış durumda. Oysa bu cerahatı besleyen birkaç odak daha var. Bunlardan birisi de İhale Yasası ve devlet ihaleleri.

Devlet her yıl çok sayıda inşaat, onarım ve satın alım ihalesi düzenliyor. Bu ihalelerin sayısının 20-30 bin arasında değiştiği ifade ediliyor. Ayrıca ihale yapılmadan sadece teklif toplanarak yapılan işler de var. Türkiye gibi orta boy bir ülkedeki şirket zenginliğinin ve ticaret sicili körlüğünün arka planında da hep bu ihaleler var. Kurulan şirketlerin çoğu paravan, Devlet ihalesinde 'kalabalık' yapması için kurulmuş durumdalar. Devlet bu ihalelerin yasal dayanağı konumundaki 2886 Sayılı Kanunu değiştirmek için yaklaşık 10 yıldır uğraşıyor. Başka bir deyişle, ayak sürüyor. 

11 Nisan 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BAŞKANLIK SİSTEMİ VE AVRUPA TRENİ

Cahit UYANIK 

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, geçen Cumartesi günü görev süresinin bitmesine yaklaşık 1,5 yıl kala bir basın toplantısı daha gerçekleştirdi. Demirel'in siyasetin kritik geçiş noktası 10 Ocak'ta seçim hükümeti kurmayacağına ilişkin açıklaması, ortalığı toza dumana boğdu. Demirel'in bu 'flaş' açıklamasının yankılarını dünkü gazetelerde bol bol okudunuz. Bu hafta boyunca da okuyacaksınız. Demirel'in tavrının Yalım Erez'e açık bir destek olduğu konusunda çoğu siyasi gözlemci hemfikir. Biz de bu noktada karınca kararınca Demirel'in tavrını yorumlamaya çalışacağız. 

Bunun için Demirel'in 'siyaset yasağı' kalktıktan sonraki siyasi geçmişini iki evrede incelemekte fayda var. 1) DYP Lideri ve Başbakan olarak Demirel, 2) Cumhurbaşkanı olarak Demirel. Aslında ikiye böldüğümüz bu süreci belirleyen şey, Demirel'in Cumhurbaşkanlığı ile ilişkileridir. Demirel, ilk evrede siyasete fazla bulaşmayan, otomatiğe bağlı süreçlere saygı gösteren bir Cumhurbaşkanlığı isterken; ikinci evrede tamamen tavır değiştirdi. Demirel'in ilk evreyi belirleyen en önemli sözü "Görevi bize vermezlerse gökkubbeyi başlarına yıkarız" olmalıdır. İkinci evrede ise Demirel'in kendi üstlendiği Cumhurbaşkanlığı makamını yorumlayışı, artık eski Demirel'den çok farklıdır. Demirel ikinci evreyi belirleyecek sözü de önceki günkü basın toplantısında sarf etti: "Görevlendirme izafidir". 

6 Nisan 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 0,1 KENTRİLYONA RAMAK KALA...

Cahit UYANIK 

Türkiye için artık 'yolsuzluk' denilen kavramda rakam boyutu önemini tamamen yitirdi. Yolsuzluk faturası muhasebeci deyimiyle sadece 'hesaben' işliyor. Aaaa, şurada da yolsuzluk yapılmış. Aç defter-i kebirdeki yolsuzluk bölümünü... Yaz tahtaya, alma gelecek yüzyıla... Kaç lira olmuş şu yolsuzluklar? 50 katrilyon mu, 60 katrilyon mu? Biraz daha zorlarsak yolsuzluk faturasını 0,1 kentrilyona çıkaracağız vesselam... Darısı zirilyonların başına demeye korkuyorum. Vallahi billahi onu da başarırız biz çünkü...

Daha geçen Perşembe günü açıklanan İmar Bankası olayı ile ilgili çözümün faturası 6,5 milyar doları buluyordu. Buna TMSF'nin Hazine'den alacağı kağıtların işleyecek faizleri dahil değildi.  Bu olayın hemen ertesi günü ise geçmişte anlı-şanlı karlar açıklayan ancak daha sonra bünyesindeki banka Fon'a alınan bir başka şirketin İMKB'ye bildirdiği zarar 2,7 katrilyon lira yani yaklaşık 2 milyar dolardı. 

Kafaların sakinleşmesi açısından bir başka rakam daha vermek zorundayım. Türkiye, 1997 yılında 8 yıllık temel eğitime geçerken okulların yeni sisteme uyması için öngörülen yatırım 10 milyar dolar düzeyindeydi. Gelin görün ki henüz harcanabilen rakam 3 milyar dolar düzeyinde; 7 milyar dolar ise aranıyor. Alın İmar Bankasını vurun Etibank'a; çıksın size 8 yıllık temel eğitimin maliyeti... 

24 Mart 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KAPILANMAK VE YAPILANMAK

Cahit UYANIK 

Kavşak noktasına yaklaşıldığı anlaşıldıktan sonra AB tartışmaları iyice sertleşti. Çünkü AB en geç bu yıl sonuna kadar bize bir şeyler söyleyecek ve Türkiye'deki birçok gelişme buna göre belirlenecek. Bu ortamda yine ulusal problematiğimiz nüksetti. Konuları demeçler ve nutuk atarak tartışıyoruz. 1963'te açılmış bir vizyonu 39 yıl sonra tartışıp komik duruma düşüyoruz. Tartışmaların çoğu temelsiz ve 'dedim-dedi' ekseninde gelişiyor. Oysa Avrupalılar kendi kendimize değil onlarla tartışmamızı bekliyorlar.

Peki tüm siyasi partilerde AB konusunda genel bir konsensus oluşmuşken, AB karşıtlarının sesinin bu kadar gür çıkmasını neye bağlamalı? Elbette ki kafa karıştırma çabasına...Türkiye, AB konusunu bugüne kadar hep 'kapılanmak ve yapılanmak' olarak gördü. Tam üye olunca AB bütçesinden büyük fonlar koparılıp ekonomide ne kadar sorunlu alan varsa yeniden yapılandırılacaktı. 

Ancak Soğuk Savaş bittikten sonra AB üyesi olmak isteyenlerin sayısı artınca işler değişti. AB şimdilerde önümüzdeki yıl tam üyelik müzakeresine başlayacağı 10 ülkeyle 2010 yılını nasıl bulacağının hesaplarını yapıyor. Daha geçen hafta sonu yapılan İspanya'daki zirvede bu genişlemenin nasıl finanse edileceği ayrıntısıyla tartışıldı. Bir uzlaşmaya varıldığı da söylenemez. 

18 Mart 2024 Pazartesi

MANŞET HABERİ/ 21 GÜNDE 21 YASA ÇIKACAK

Cahit UYANIK-Ankara 

TBMM, 2001 ilkbaharında krizi aşmak için Kemal Derviş tarafından hedef olarak konulan "15 günde 15 yasa" maratonuna benzer sürece giriyor. Hükümet, tatile girene kadarki 21 günde AB, IMF ve Dünya Bankasının istediği 21 yasayı Meclis'ten geçirecek.

TBMM, 15 Temmuzda tatile girene kadar 21 günde toplam 21 kanun çıkarmaya hazırlanıyor. Bu süreç 2001 Ekonomik Krizinde Kemal Derviş'in IMF'yi ikna için "15 günde 15 yasa" maratonuna benzetiliyor. Listesi dün itibarıyla belli olan 21 yasa, hükümetin ilan ettiği Acil Eylem Planı (AEP), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) ve Avrupa Birliğinin (AB) istediği hukuki düzenlemeleri kapsayacak.

AKP Grup Başkan Vekili Salih Kapusuz ile CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol ile Ali Topuz önceki gün biraraya gelerek Meclis gündemi ve tatil tarihini görüştü. Toplantıda 18 kanun tasarı veya tasarı taslağının öncelikle görüşülmesi ve bunun ardından tatile girilmesi konusunda anlaşma sağlandı. Ancak yetkililer bu listeye IMF ile çıkarılması konusunda anlaşmaya varılan Gelir İdaresinin Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı, Pamukbank-Halkbank birleşmesini ilişkin kanun tasarısı taslağı ve 9'uncu Uyum Paketi eklendiğinde sayısının 21'e çıkacağını bildirdiler. 

27 Şubat 2024 Salı

TCMB’NİN 2004'TEKİ YÖNGÖRÜ TOPLANTISI... KÖPRÜNÜN ALTINDAN ÇOK SULAR AKTI


Cahit UYANIK 

Yıl 2004/Eylül ayı... Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) Genel Başkanı olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) Silivri'de düzenlediği "Yöngörü Toplantısı"na katılmışım. Amaç, TCMB'nin nereye doğru evrilmesi gerektiği sorusuna yanıt bulmak...

Çünkü Avrupa Birliğinden müzakere tarihi almak üzereyiz ve ufukta TL'den çıkıp Euro'ya geçme ihtimali belirmiş. Tabii ki modern bir merkez bankasına çok iş düşecek burada... (Nitekim 3 ay sonra AB bize tam üyelik müzakerelerine başlanacağını resmen bildiriyor) Ama zaman ve realiteler acımasız; gitgide tam üyelik müzakeresinin esamesi bile okunmaz olmuş ve...

TCMB için köprünün altından çok sular akmış geride kalan 20 yılda... 

1 Şubat 2024 Perşembe

TÜRKİYE'NİN YENİ SANAYİ POLİTİKALARI-2

Cahit UYANIK 

Geçen sayımızda AB'ye uyum ve hazırlık çalışmaları kapsamında DPT'nin hazırlanmasına öncülük ettiği 'Türkiye Sanayi Politikası' adlı çalışmanın ilk bölümünden bahsetmiştik. Çalışma, Türkiye'deki sanayinin ayrıntılı bir tasvirini yapıp, ardından Gümrük Birliği karşısındaki durumunu ele almıştı. Türk sanayisinin güçlü ve zayıf yönleri, yeni politikanın öngördüğü kurumsal çerçeve ve bu noktada hangi kurumun üzerine ne gibi görevler düştüğü ile yeni sanayileşmenin hedef ve politikalarını ise bu sayıda size aktaracağız. 

Güçlü ve zayıf yön analizi son zamanlarda sıkça kullanılır oldu. Bazen bu yöntemi SWOT Analizi olarak da duymuş olabilirsiniz. Güçlü ve zayıf yönlerin analizi karar alıcıların, geleceğe yönelik kararlar verirken kullanabilecekleri ilginç bir araç. Tıpkı işletmelerdeki aktif-pasif veya kar-zarar analizi, sosyal planlamacılıktaki fayda-maliyet analizine benziyor. DPT de bu analizi Türk sanayisine uygulamaktan kaçınmamış. Sonuçta ortaya Türk sanayisinin 7 zayıf yönü bulunmuş. Bunlar; yetersiz sermaye birikimi, makro ekonomik istikrarı sağlamaktaki güçlükler, kronik yüksek enflasyon, yüksek vergiler, sermayenin ve temel sınai girdilerin yüksek maliyetleri, teknolojik gelişmelere ayak uydurmaktaki zorluklar ile yeni teknoloji üretmedeki yetersizlikler şeklinde tespit edilmiş. 

Analizde daha sonra zayıf yönleri besleyen tablo ortaya konulmaya çalışılmış.  Makro ekonomik istikrarsızlığın temelinde yapısal sorunların yattığı anlatılan, kamunun yüksek oranda iç borçlanmasının özel sektörün kaynak maliyetinin artmasına yol açtığı belirtilen çalışmada, bu durumun dalgalı ve potansiyelin altında büyümeye de yol açtığı anlatılmış. Buzdağının altında kalan daha büyük kısım ise yoğun bürokrasi, yatırım ortamındaki belirsizlikler, yetersiz ar-ge harcamaları, tasarım ve marka yaratmadaki yetersizlikler, finansman kaynağına erişimdeki engeller, etkin olmayan pazarlama hizmetleri, düşük ölçekli kapasiteler, düşük verimlilik ve kalite ile çevre bilincindeki eksiklikler olarak sınıflandırılmış. 

Çalışmada Türk sanayisinin güçlü yanları ise 8 başlık altında toplanarak; büyük iç pazar, yürürlükteki liberal ekonomi politikaları, doğal kaynaklar, AB ile ekonomik entegrasyon, büyük pazarlara coğrafi yakınlık, eğitilmiş işgücü, güçlü sanayi yapısı ile alt yapı ve telekomünikasyon sistemlerinde kaydedilen ilerlemeler şeklinde sıralanmış. Bu ılımlı ortamı destekleyen yan faktörler ise mevcut ekonomik program, yapısal reformlar, enflasyonun düşüş trendinde olması, rekabet gücünü artırıcı politikalar, etkin kaynak kullanımına yönelik çabalar, piyasa mekanizmasını güçlendirecek çalışmalar ile özel sektörün ekonomideki rolünü artırıcı anlayış olarak gösterilmiş.

29 Ocak 2024 Pazartesi

TÜRKİYE'NİN YENİ SANAYİ POLİTİKALARI-1

Cahit UYANIK 

Türkiye'de sanayileşme çabalarının 150 yılı aşkın bir geçmişi bulunuyor. Ancak bu konudaki en önemli adımların 1960 yılı sonrasında atıldığını söyleyebiliriz. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin önce ekonomik kapasitesini belirleyip, dünyadaki sanayileşme örneklerini inceleyip ondan sonra planlı şekilde ayağa kalkmaya başlaması bundan 40 yıl önce olmuştu. Türkiye'nin sanayileşme macerası halen sürüyor. Bu konunun yakın geçmişi ile ilgili literatürde yüzlerce bilimsel araştırma ve kitap bulunuyor. 

Peki bundan sonra ne olacak? Türkiye'deki sanayi nereye doğru akıp gidecek? Devlet, bu akışın neresinde olacak? Bu akış dünyadaki genel gidişata ayak uydurabilecek mi? Türkiye'de geleceği araştırma alışkanlığı zayıf. Bunu yapmak isteyenler ya yetersiz doküman problemi ya da gerekli maddi kaynağı bulamamak sorunu ile karşı karşıya geliyor. İşte o zaman iş, yine ağırlıkla devlete kalıyor. Çünkü devlet, Türkiye'deki bir çok ekonomik alanda hala etkin. Gelişmelere olumlu veya olumsuz manada yön verebilecek güce sahip. Bütün erozyona rağmen devlet hala bünyesinde yetenekli araştırmacıları ve uzmanları barındırabiliyor. 

Türkiye'de ekonominin geleceği denilince akla ilk gelen kurum Devlet Planlama Teşkilatı (DPT). Bu kurum, az önce sözünü ettiğimiz 1960'lı yıllardaki bilinçli kalkınma çabalarında da kilit rol oynamıştı. Ancak 1980 sonrasındaki liberal iktisat politikalarına yelken açılması ve devletin ekonomideki ağırlığının azaltılması çabaları doğrultusunda biraz geri adım attı. Ancak DPT'nin yıldızı Avrupa Birliği (AB)  ile yeniden parlayacak gibi görünüyor. Çünkü üye olmaya çalıştığımız AB, ağırlıkla 'sosyal piyasa ekonomisi' dediğimiz bir yapıyı bünyesinde tutuyor. Bu yapıyı kısaca daha insani, piyasa dinamiklerinin yanı sıra akla ve bilime daha saygılı bir kapitalizm olarak adlandırabiliriz. İşte bu tanım beraberinde planlama olgusunun önemini getiriyor.

Türkiye ile AB, tam üyelik müzakerelerine başlayıp başlamama konusunda 2004 yılında, kıran kırana günler yaşayacaklar. Ama bu noktaya gelinmesi bile Türkiye'deki havanın nasıl değiştiğinin ilk belirtilerini ortaya koymaya yetiyor. Türkiye ile AB arasında müktesebata uyum kapsamında süren çalışmalarda, Türkiye'nin önümüzdeki döneme ilişkin bir sanayi politikası dokümanı hazırlamasının uygun olacağı belirtilmişti. Daha sonraki bazı AB resmi raporlarında bu dokümana resmi bir statü kazandırılması da istenmişti. Türkiye de 2003 yılı ortasında ilan ettiği AB'ye yönelik Ulusal Programda böyle bir dokümanı ileteceğini zaten açıklamıştı. İşte "Türkiye Sanayi Politikası" geçtiğimiz yaz aylarında yoğun bir çalışma ile hazırlanarak Eylül ayı sonunda kabul edildi. Bu kritik dokümanın hazırlanmasında öncülüğü DPT yaparken, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, AB Genel Sekreterliği, KOSGEB, Türk Patent Enstitüsü, TOBB ve TESK de katkıda bulundu. 

12 Ocak 2024 Cuma

AVRUPA BİRLİĞİ (AB) "PAMUK ELLER CEBE" DEMELİ

Cahit UYANIK 

Uzun süren bekleme ve hazırlık döneminin ardından Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri yeniden canlandı. AB yetkilileri tarafından kaleme alınan ve Türkiye'yi tam üyelik müzakerelerine hazırlamayı amaçlayan Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) Aralık ayı başında AB'nin ilgili siyasi organları tarafından kabul edildi. Türkiye de bunun üzerine KOB'u nasıl algıladığını, burada öngörülen kısa (2001 yılı) ve orta vadeli (2001-2003 yılları) hedefleri nasıl yaşama geçireceğini anlatan Ulusal Program hazırlıklarını hızlandırdı. 

AB Genel Sekreterliği koordinatörlüğünde hazırlanan Ulusal Program taslağı, hükümeti oluşturan siyasi partilerin liderleri tarafından görüşüldü. Taslağın büyük bölümü kabul görürken, verilen bazı siyasi talimatlar doğrultusunda son halini alması için yeni bir süreç başlatıldı. Ulusal Program, muhtemelen Şubat sonunda bitirilecek. Bakanlar Kurulunda görüşülüp onaylandıktan sonra AB'ye verilecek. Ancak Türkiye, Ulusal Programı açıklamadan önce AB'nin kendisine sağlayacağı maddi yardımları düzenleyen Çerçeve Yönetmelik'in onaylanmasını bekleyecek. Bu, resmi bir prosedür. Bundan önce AB'yle tam üyeliğe hazırlanan bütün ülkeler için de aynı aşamalar geçilmiş. Her şey bu prosedüre uygun yürürse, Türkiye-AB ilişkileri Mart ayında yeni bir ivme kazanacak. 

Peki Ulusal Programda ekonominin yeri ne? Bu soruyu cevaplamadan önce geçmişten bugüne kadar pek parlak sonuçlar vermeyen Türkiye-AB mali destek veya yardımı ilişkilerine bir bakmak lazım. Çünkü Ulusal Programı yerine getirmek için Türkiye'nin çok ciddi parasal kaynaklara ihtiyacı var. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Türkiye'nin gelecekte AB mali kaynaklarından ne miktarda yararlanacağını araştırmış. Bununla da yetinmeyip ve bu muhtemel yardımı, diğer aday Merkezi ve Doğu Avrupa (MDA) ülkeleri ile karşılaştırmış. 

5 Aralık 2023 Salı

AVRUPA'DAKİ TÜRK LOBİSİ GÜÇLENİYOR

Cahit UYANIK 

Eskiden yaz ayları daha şenlikliydi. Yabancı plakalı arabalarıyla sokakları dolduran "Alamancılar", yeni kıyafetleri ve ellerindeki radyo veya kasetçalarları ile hepimizde başka bir dünyadan gelmiş duygusu uyandırırdı. Türkiye'nin dışa açıldığı 1980 sonrasında büyü bozuldu. Alamancıların valizlerinden ve bagajlarından çıkarak içimizdeki yenilik duygusunu okşayan küçük sürprizler, dükkan vitrinlerine boylu boyunca serildi. Para ve güç yettiği kadar, istenildiği zaman satın alınabilen birer metaya dönüştüler. Geçen zaman içinde Alamancılar, yaz gelince sokakları yine doldurdu ama olan olmuştu. Modern zamanı yakalamak için Alamancıları bekleme dönemi bitmişti. 

Aksine toplumun tıpkı 'meslek' gibi algıladığı Alamancılık'tan, içine duygu katılan bir söyleme dönüşen bu ilişkide yeni bir boyuta geçilmişti. Artık gurbetçi vatandaşlarımız, Türkiye'ye geçmiş zaman hatıralarını yad etmek için gelir olmuştu. Valizler küçülmüş ve arabaları ortadan yok olmuştu. Çünkü çoğu artık havayoluyla Türkiye'ye geliyorlardı. Çünkü 1960'lı ve 70'li yıllarda geri dönmek amacıyla gidilen birçok Avrupa ülkesi, onlar için 'ikinci vatan' haline dönüşmüştü. Çünkü Türkiye'nin 1990'lı yıllarda Avrupa Birliği (AB) ile geliştirdiği ilişkiler, Alamancılık ve gurbetçilik çizgisinden bu insanlara yeni bir misyon daha yüklemişti: AB toprakları üzerinde gönüllü ve istekli Türkiye lobiciliği.

16 Kasım 2023 Perşembe

GENÇ NÜFUS VE TÜRKİYE'NİN FIRSAT PENCERESİ

Cahit UYANIK 

Hani insan hayatında bazen öyle anlar gelir ki, ayağına bağ olduğunu sandığı bir özelliği büyük avantaja dönüşebilir. Ülkeler için de böyle bir nokta var mı acaba? Soruyu bize, yani Türkiye'ye uyarlayıp sorarsanız nasıl bir tablo ortaya çıkabilir?  Merak etmeyin hep olumsuzluk yazacak değilim ya... Türkiye'nin genç nüfusu kendisine ekonomide ve dünyanın geleceğinde büyük fırsatların kapısını açabilir. Bunu ben söylemiyorum. Türkiye'ye Avrupa Birliğine (AB) tam üyelik konusunda bahane üzerine bahane çıkaran Avrupalılar söylüyor. Üstelik bilimsel bir araştırmaya dayanarak...

Araştırmayı AB'nin bir alt kuruluşu olan Avrupa Eğitim Vakfı yaptırmış. Mesleki ve teknik eğitim sistemiyle ilgilenen bu vakıf AB üyesi, AB'ye aday ülkeler, Bağımsız Devletler Topluluğu'na üye devletler, Akdeniz ülkeleri ile Moğolistan'da birer gözlemevi kurdu. Bu gözlemevleri bir ağ şeklinde birbirine bağlı. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) bünyesinde geçen yıl faaliyete başlayan Türkiye Ulusal Gözlemevi, ilk ülke raporunu çıkarttı. Rapor, AB'nin TACIS ve PHARE adlı programları tarafından desteklendi. Yaklaşık 275 sayfadan oluşan rapor Türkiye ekonomisi, nüfus, işgücü, işsizlik, eğitim ile teknik eğitim konularını bütünsellik içinde inceliyor.

4 Kasım 2023 Cumartesi

502 YILLIK STANDART YOLCULUĞU

Cahit UYANIK 

Kanunname-i İhtisab-ı Bursa. Bu üç kelimelik Osmanlıca ibarenin arkasında neler var biliyor musunuz? Şu anda elinizde tuttuğunuz dergiyi yayımlayan kuruluşun yani Türk Standartları Enstitüsünün (TSE)  ilk yazılı belgesi var. Tarih hanesinde ise 1502 senesi yazıyor. Bu belge, Sultan İkinci Beyazıt Han tarafından Bursa şehrindeki üretim ve piyasa standartlarını belirlemek için yayımlanmış. Yani 502 yıllık bir geçmişin son yazılı ve basılı ürünlerinden birisini elinizde tutuyorsunuz. Belki 2504 yılında da bir araştırmacı TSE'nin bu dergisini, elini sürmesine izin verilmeden bilgisayar ekranı üzerinden inceleyebilecektir. 

Peki Kanunname-i İhtisab-ı Bursa nerede diye sorarsanız..? İstanbul Topkapı Sarayı Kütüphanesi Arşivinde... Ama günümüz Türkçesine tam çevirisini TSE'nin internet sitesinden okuyabilir veya TSE'den basılmış haliyle temin edip inceleyebilirsiniz. Biz uzmanların yalancısıyız; Bursa Belgesi dünyadaki ilk yazılı standart olma özelliğini de taşıyor. Geçmişi bilip övünmek güzel elbette, ama dünyada ilk yazılı belgeyi yayımlayabilmişken standart işini neden başkalarına kaptırmışız? İyi düşünüp bundan sonraki adımlarımızı hayli dikkatli atmalıyız. 

Laf buraya nasıl geldi derseniz cevap kısa. 14 Ekim tüm dünyada 'Dünya Standartlar Günü' olarak kutlanıyor. Böylesi günlerin en güzel yanı da şapkayı önümüze koyup düşünme olanağı yaratabilmesi. Her yıl yurt dışına 70 milyar dolarlık mal satan, 110 milyar dolarlık mal alan, 20 milyon kişiye yakın yabancıyı ülkesinde turist olarak ağırlayan bir ülke için standart kavramı çok önemli. Standart, bir yerden sonra ülkelerin değil ilişkilerin pasaportu görevini görüyor çünkü. 

24 Ekim 2023 Salı

2006, TARIMDA DÖNEMEÇ NOKTASI OLACAK

Cahit UYANIK 

Türkiye, tarımda tam anlamıyla bir dönemeç noktasında. Türkiye'nin en fazla istihdamı sağlayan ve nüfusunun büyük bölümünü barındıran tarım sektörü, Avrupa Birliği (AB) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ile girilmesi kaçınılmaz olan daha yakın ilişkilere hazırlanıyor. Türk tarımının önümüzdeki beş yılda izleyeceği yol, daha sonraki uzun yıllarını ve AB içindeki tam üyelik görüşmeleri ile muhtemel tam üyeliğini yakından ilgilendiriyor. Öte yandan dünyada ticaretin serbestleştirilmesine yönelik kuralları belirleyecek DTÖ müzakerelerinin bu yıl sonuna kadar, ağırlıkla tarım sektörü üzerinde yoğunlaşması bekleniyor. Bu nedenle 2005 yılını kritik süreçlere bir hazırlık yılı olarak nitelendirmek mümkün.

Türkiye, yaklaşık 5 yıldır tarımda izlediği dönüşüm çizgisini, geçen yıl kabul ettiği "Tarım Strateji Belgesi" ile yeni bir yol haritasına oturttu. Bu belge özellikle Dünya Bankası (DB) ile ortaklaşa çalışılarak hazırlandı. Strateji Belgesi, 2006-2010 yılını kapsıyor. Yani önümüzdeki yılbaşından itibaren belge resmi olarak uygulanmaya başlanacak. Türkiye, şu anda belgenin tam olarak uygulanması için bir hazırlık dönemi geçiriyor. Tarım Strateji Belgesi, Türk tarımının stratejik hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmak için uyulması gereken ilkeleri içeriyor. Bu cümleyi biraz daha açmakta yarar var. Strateji kapsamında tarımsal destekleme stratejilerinde köklü değişiklikler yapılacak. Çünkü yıllarca geleneksel destekleme yöntemleriyle piyasa fiyatlarının çok üstünde fiyatlarla desteklenen tarım sektörünün ürettiği yüksek maliyetli ürünler yüzünden tarımsal hammadde kullanan pek çok sektörün de gelişemediği ve olumsuzluğun kademeli olarak tüm ekonomiye yayıldığı düşünülüyor. 

7 Ekim 2023 Cumartesi

DOĞU VE GÜNEYDOĞU İÇİN YENİ BİR KALKINMA MODELİ ÖNERİSİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin bir türlü çözülemeyen sorunlarından birisi, bölgeler arası kalkınmışlık farkları. Bu konuda onlarca yıldır çok çeşitli çözüm paketleri değişik hükümetler tarafından açıldı ve uygulandı. Ancak elde edilen sonuçlar pek iç açıcı değil. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yönelik yatırım teşviklerinin işe yaradığını söylemek çok zor. "Üstüne para verilerek" de olsa yatırımcıların bu bölgelere gitmesi sağlanamıyor.

Geçtiğimiz günlerde bu konuda Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfının (TESEV) Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile ortaklaşa yaptığı oldukça kapsamlı bir çalışma kamuoyuna açıklandı. "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Sosyal ve Ekonomik Öncelikler" adını taşıyan bu çalışma, bir sivil toplum kuruluşunun ve bölgesel kalkınma konusunda uluslararası tecrübeye sahip bir kuruluş tarafından açıklanan çok geniş kapsamlı öneriler dizisi olması nedeniyle, şimdiye kadar hep hükümetlerin ve devletin geliştirerek açıkladığı paketlerden farklı bir görünüm veriyor. Neden mi?

Çalışma, mevcut teşviklerin Doğu ve Güneydoğu Bölgesine bir katkısının mümkün olmadığını ve bunun yerine bölgesel, sektörel ve hatta alt sektör bazında teşvik verilmesini öneriyor. UNDP ve TESEV bölge ekonomisinin sorunlarının 'bölge dışından yatırımcı çekmeye yönelik büyük ölçekli bir sanayi hamlesi' ile de aşılabileceğine inanmıyor. İki kurum, bunun yerine bölgedeki talebe yönelen, girişimcilik kültürünü geliştirecek, daha küçük ve orta ölçekli işletmeler için planlanacak teşvik politikalarının kısa vadede daha işlevsel olabileceğini öneriyor. Oysa daha önce açıklanan teşviklerin hemen hepsi "Türkiye'nin Batısına değil Doğusuna yatırım yaparsanız düşük faizli kredilerden yararlanabilirsiniz. Yatırım işletmeye alındığında ise uygun vergi ve sigorta primi indirimlerinin yararlanabilirsiniz" mantığına dayanıyordu. Ama işe yaramadığı görüldü. Şimdi bu mantığın tamamen terk edilerek küçük ve orta boy işletmelere yönelik bir politikaya dönüş öneriliyor.

19 Haziran 2023 Pazartesi

KAPAK HABERİ / TÜRK BANKACILIĞI NEREYE GİDİYOR?

Cahit UYANIK

Sanayi Devrimini ıskalayan Osmanlı İmparatorluğu, Batı'daki bir çok modern kurumu bünyesine ancak 200-300 yıllık gecikmelerle kabul etmişti. 'Banka' kavramı da bunlardan birisiydi. Batı'da şimdiki bankaların atası sayılabilecek ilk kurumlar 1.500'lü yıllarda ortaya çıkmışken, Türkiye'de ilk banka benzeri kurumun oluşturulma tarihi 1863'tü. Elbette her gecikme gibi bu alandaki rötarın da bedeli ağır oldu. Yaklaşık 140 yıldır Türk bankacılık sektörü maceradan maceraya sürüklendi. 

1910'lu yıllarda İttihat ve Terakki'nin 'Milli İktisat' söyleminin desteklenmesi için kurulan bazı yerel bankalar, geçirdikleri evrim sonucunda 2000'li yılların ilk günlerinde tasfiye edildiler. Yine Cumhuriyet'in ilk yıllarında tarım sektörünün sanayiye dönüştürülmesi için kurulan Sümerbank, dünya bankacılık literatürüne bir bankanın sahibi tarafından nasıl soyulabileceğine ilişkin ayrıntılı teknikler armağan etti. Benzeri kaderi yer altı zenginliklerini ülke insanının refahına sunmak isteyen ve bu amaçla finansman yaratmaya çabalayan kamu orijinli bir başka banka da yaşamak zorunda kaldı. Türkiye eski muharip gazilerin Muhabank'ını da gördü, Romenler'in insanın aklına hoş çağrışımlar getirmeyen Banka Marmaroş Blank ve Şürekası'nı da... Bir zamanlar her kentte kurulan ve sonuna 'spor' ibaresi eklenen futbol takımları gibi bankalar da kurulmadı değil. 

Sonuçta Türkiye, kurallarını iyi belirlemediği, siyasetin finansmanına alet ettiği, popülizmin kaba araçları haline dönüştürdüğü sektörün faturasını 2001 yılında tüm toplumca ödemeye başladı. Bu kapak hazırlanırken görüş toplamaya çalıştığımız hiç bir banka sorularımızı yanıtlamadı. Yanıtlayan tek bankaya ise el konuldu. Bu bile, sektörün geleceği konusunda hemen hiç kimsenin kafasının net olmadığını ve kimsenin elini göstermek istemediğinin işaretiydi, "Kapak yazısı bitene kadar ülkede banka kalmayabilir, elimizi çabuk tutalım" esprileri arasında kaleme alınan bu yazı için Orsoy Girgiç'in yayınlanmayan bir haberinden ve AA'nın geniş şekilde yayımladığı sektör analizlerinden de yararlandık. Bu arkadaşlarımıza teşekkür ederken, kapak yazımızın sektörün geleceğinin netleşmesine katkıda bulunmasını diliyoruz:

Anneler kızlarını 1980'li yıllarda ihracatçı damatlara vermek istemişti. Çünkü o günlerde ihracat işinden çok para kazanılıyordu. 1990'ların başında yavaş yavaş tercihler değişmeye başladı. Anneler, kızlarına bankacı damat aramaya başladılar. Ama bu tatlı rüyanın da sonuna gelindi ve 2000'lerin başında yeni yeni meslek kategorileri araştırılmaya başlandı. Çünkü bankacılık da tıpkı ihracat gibi para kazanmanın kolay olmadığı ve işsizlik riskinin çok yükseldiği bir meslek olmaya başlamıştı. Anneler kızları için 2000-2010 dönemi için yeni ve karlı sektörlerin hangisi olduğunu araştıradursun, bankacılık sektörü nihayet kaderi ile yüzleşti. Yıllardır uzmanların ve sektörün ileri gelenlerinin söyleyip durduğu, tozlu gazete arşivleri arasında kalmaya mahkum gibi görünen korkulu ve kötü senaryolar bir bir yaşanmaya başladı.

Sektörde şu satırların yazıldığı Temmuz itibarıyla son 20 aydakilerle birlikte el konulan banka sayısı 18'e çıktı. Binlerce bankacı işsiz kaldı, önümüzdeki günlerde hapse atılabilecek banka sahibi sayısının 10'a kadar yükseleceğine ilişkin tahminler yapılıyor. Sektördeki banka sayısının bu hızla giderse 5 yıl sonra 5-6'ya düşeceğine ilişkin ayrıntılı analizler dile getiriliyor. Bu, sektördeki el koyma, (izin verilirse) iflas, birleşme, satın alma ve hatta lisansın iade edilmesi olaylarının yaşanabileceğinin en somut delili. 

16 Aralık 2022 Cuma

BU, ASGARİ ÜCRETİN 8.250 TL OLMASI DEMEK. ASGARİ ÜCRETTE TARİHİ 442 $'LIK ZİRVE YENİDEN GÖRÜLEBİLİR

Cahit UYANIK

Yarın Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2023 yılında uygulanacak asgari ücreti belirlemek üzere ilk toplantısını yapacak. Tespit edilecek asgari ücret ise büyük ihtimalle, gelecek yılın ilk 6 ayında uygulanacak. 2023'te kim kazanırsa kazansın; seçimlerden sonra, ikinci 6 ay için yeni bir asgari ücret belirleneceğini düşünüyorum. Çünkü TR'de oldukça yüksek enflasyon ortamı hüküm sürüyor ve bu ortamın gelecek sene de yaşanacağı herkesin kabulü.

TR'de asgari ücret çok geniş bir kitleyi ilgilendiriyor. Bu konuda DİSK'in "Asgari Ücret Gerçeği" adlı raporları oldukça güzel bilgiler veriyor. Bu rapora göre TR'de asgari ücret ve altında ücretlerle çalışanların oranı %33,8. Yani 30 milyon çalışanın yaklaşık 10 milyonu asgari ücret ve altında maaşlar alıyor. Asgari ücretin %10 fazlası kadar maaş alanları da buna eklediğimizde, toplam oran yüzde 49'a geliyor. Yani asgari ücretle doğrudan ilgili çalışan sayısı 15 milyon kişiye yaklaşıyor. Bu sebeple asgari ücret geniş kitlelerin yaşam standartları açısından oldukça önemli bir göstergedir. MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı birkaç gün önce, asgari ücretin 2023 yılında hükümetin enflasyon hedefi kadar artırılmasını istemiş ve böylece geçmişte kalan bir uygulamadan bahsetmişti: Enflasyon hedeflemesi. Hedef enflasyon kadar artırım, enflasyon hedeflemesinde kullanılan bir araç. Buna göre hükümet ve TCMB ortaklaşa bir enflasyon hedefi belirleyerek ilan ediyor ve bu hedefi tutturmak için de elinden gelen yapıyor; ekonominin diğer unsurlarından da buna uygun davranmasını bekliyor. TR'de enflasyon hedeflemesinin çok güzel uygulandığı yıllar yaşandı ve hatta bu model sayesinde tek haneli, %8 rakamlarına inmiş enflasyonları da gördük.

31 Ekim 2022 Pazartesi

FED FAİZ KARARI VE TDİ VERİSİ KRİTİK. AB ENFLASYONU YÜZDE 10'U AŞARSA JUMBO FAİZ ARTIŞI ZEMİNİ GÜÇLENİR

Cahit UYANIK

Ekonomik veriler son aylarda sürekli gündemde. Çünkü ekonomilerin sağlık durumu iyi değil. Bunun en önemli belirtisi enflasyonun sürekli yükselişi ve kontrol altına alınamayışı... Bu hem içeride hem dışarıda böyle. Dışarıda özellikle faiz artışlarına rağmen bu durum yaşanıyor. Yıllık %1-2 enflasyona alışık ülkeler, %10-20 enflasyona kadar çıktılar. Yüksek enflasyonda önemli iki etken yüksek enerji ve gıda fiyatları. Merkez bankaları panik halinde faiz artırıyor ama bir yandan da resesyon kaygıları ile mücadele ediyorlar. İnsanlığın enflasyonla ilgili tecrübesi gösteriyor ki, öncelikli olarak yapılması gereken şey fiyat istikrarının sağlanması. Yani %10-20 civarına yükselmiş enflasyonların %5'e, oradan da %1-3 arasına indirilmesi gerekiyor.

Türkiye'de 3 Kasım 2022-perşembe günü Ekim-2022 enflasyonu açıklanacak. Beklentiler çok iyi değil ve ortalamalar %3,6'lık bir enflasyona işaret ediyor. Yıllık enflasyon beklentisiyse %85,6'da yoğunlaşıyor. Anketlerde yıl sonu enflasyonun ise %70 olması genel bir beklenti. Hükümetin ve TCMB'nin yıl sonu hedefi ise %65 civarında. TCMB'nin Ekim ayı Piyasa Katılımcıları Anketinde ise yıl sonu tahmini %67,8'de... Enflasyonda ilk büyük kırılma Aralık-2022 enflasyon rakamı açıklandığında yaşanacak baz etkisiyle görülecek ve bu etki sonraki 2 ayda da sürecek. Fakat TCMB ve hükümetin %22 ve %25 olarak tahmin ettiği 2023 yıl sonu enflasyonu piyasa uzmanları ve bazı önemli yabancı kuruluşlar tarafından kabullenilmiş değil. Onlar enflasyonu 2023'te %50 olarak tahmin ediyor. Sonuçta enflasyonda düşük çift haneden bile çok uzağız.

02 Kasım 2022-çarşamba günü ise FED faiz kararı var. Beklenti 0,75 puan artış yapılması yönünde. Ancak tartışma 13-14 Aralık 2022'deki son FED toplantısında ne yapılacağında yoğunlaşıyor. WSJ gazetesinde bundan 1 hafta-10 gün kadar önce çıkan haberde bazı FED üyelerinin Aralık toplantısında 0,75 değil 0,50 puan artıştan yana olduğu belirtilmişti. Bu haberin çıktığı günler sessizlik döneminin başlangıcına denk geldiği için, FED üyelerinin kamuoyuna yaptığı açıklamalara bakarak bu haberin kontrolü yapılamadı. Bu sebeple çarşamba günkü FED kararı sonrasındaki karar metni ve FED Başkanı Powell'ın açıklamaları dikkatli şekilde izlenecek. FED'in Aralık ayında 'pivot' yapıp yapmayacağının izleri aranacak. Vadeli işlemciler şu anda Aralık toplantısındaki 0,50 ve 0,75 faiz artışı ihtimallerini neredeyse aynı oranlarda tahmin ediyorlar.

29 Ekim 2022 Cumartesi

ECB FAİZDE BEKLENENİ YAPTI, ABD TEKNİK RESESYONDAN ÇIKTI. TÜRKİYE, TURİZM GELİRİ HEDEFİNİ 9 AYDA YAKALADI

Cahit UYANIK

27 Ekim 2022-perşembenin ilk verisi Avrupa Merkez Bankası (ECB) faiz kararıydı. Banka faizini beklendiği gibi 0,75 puan artırarak %2'ye yükseltti. Sonraki toplantıda faiz 0,50 puan artırılırsa Euro Bölgesinde faizler yılı %2,5'ten kapatacak demektir. AB ekonomileri resesyon korkusu yaşıyor. Önümüzdeki yıl teknik resesyona girileceğine kesin gözle bakılıyor. Bu ortam bizim açımızdan pek iyi değil. Faiz konusunda çekingen Avrupa, euronun değersizleşmesine sebep oluyor; bizim ihracat gelirlerimiz de azalıyor. ECB yetkilileri bazı açıklamalar yaparak "Enflasyon çok yüksek ve uzun süre hedefin üzerinde kalmasını bekliyoruz" dediler. Faiz artışlarıyla 2023'te enflasyonun %10'dan %5,5'e indirilmesi hedefleniyor. ECB yüksek petrol dışı enerji fiyatları (ağırlıklı olarak doğal gaz) ve yükselen gıda fiyatlarını enflasyona sebep olarak görüyor. Önümüz kış, soğuk günlerde iki kalemdeki fiyat artışları sürerse AB'de enflasyonun kontrol altına alınma süreci uzayabilir. ECB önce ağzına almadığı 0,75 puanlık artışı kabullendi; izleyen toplantılarda yeni 0,75'lik artışları da görebiliriz. ABD ekonomisinin 3. çeyrek büyümesi de 27 Ekim'de açıklandı. ABD ekonomisi bu periyotta %2,6 büyüyerek beklentileri aştı. Beklentiler %2,3-2,4 kadardı. Böylece 1 ve 2. çeyrekte küçülerek teknik resesyona giren ABD ekonomisi buradan çıktı. 3. Çeyrekte de küçülme olsaydı resesyonun oturmaya başlayarak tüm ekonomiyi ele geçirdiği düşünülecekti. Bu gelişme ekonomi açısından pek hoş bir şey olmazdı çünkü enflasyon içinde durgunluk yaşanması anlamına gelen stagflasyona doğru gidilecekti. ABD Hazine Bakanı Yellen, ekonominin kontrol altına alınmaya başladığını belirtti. Çünkü bir önceki çeyrekte kişisel tüketim harcamaları %2,1 artmışken, 3. çeyrekte bunun %1,4'e gerilemesi alınan tedbirlerin (faizlerin yükseltilmesi dahil) işe yaramaya başladığı şeklinde yorumlandı. Fakat FED faiz artışları devam ederek %5'i geçerse ekonominin gelecek sene resesyona gireceği düşünülüyor. Yapılan bir ankette ekonomistlerin tamamı 1 yıl sonra aynı günlerde kesinlikle resesyona girilmiş olunacağını belirtti ki, eskiden böyle düşünenlerin oranı %65'ti. Bu ise 2023 boyunca büyüme olmayabileceği anlamına geliyor.

28 Ekim 2022 Cuma

27 EKİM 2022'DE; ECB FAİZİ, ABD 3. ÇEYREK BÜYÜME, TÜRKİYE'NİN 3. ÇEYREK TURİZM GELİRİ AÇIKLANACAK. SANKİ 'KÜÇÜK KIYAMET' GÜNÜ

Cahit UYANIK

Bu hafta 27 Ekim 2022-perşembe günü Avrupa Merkez Bankası (ECB) faiz kararını açıklayacak. ECB, Eylül ayındaki toplantısında faizini 0,75 puan artırmıştı. Eylülde geleceğe yönelik yapılan tahminlerde 0,50+0,50 olmak üzere yıl sonuna kadar toplam bir puan faiz artışı yapılacağı ve faizin yüzde 2,25'e çıkarılacağı öngörülmüştü.

Ancak aradan geçen sürede Avrupa'da enflasyon artışını sürdürerek yüzde 10'a çok yaklaştı. Bazı AB ülkelerinde enflasyon yüzde 22'ye çıktı. Bunun üzerine ECB'den faiz artış beklentileri de revize oldu. Şu anda herkes ECB'den 0,50 değil 0,75 puan artış bekliyor. Belki bir şahinleşme, ön alma kaygısıyla 1 puanlık artış da görülebilir.

AB çok milliyetli bir yapı, ancak tek para birimi euro pek çok ülkede kullanılıyor. O nedenle ECB, hareketlerinde FED'e göre daha yavaş davranabiliyor. ECB, ciddi bir resesyona girmekten korkuyor. Ancak önlem almakta gecikirlerse bazı AB ülkelerindeki enflasyon yüzde 25'e doğru yükselebilir. Bu da AB ortalama enflasyonunu yüzde 11-12'ye hareket ettirebilir. Yani bir anda onların pek de alışık olmadığı yüksek enflasyon ortamına girebilirler.

AB'nin faiz kararı, resesyon korkusu ve euro'nun gerilemesi bizi de yakından ilgilendiriyor. Türkiye İhracatçılar Meclisinin (TİM) yaptığı açıklamaya göre euro/dolar paritesinin son aylarda 1,20'lerden 1'in altına düşmesi sebebiyle ihracatçıların toplam gelir kaybı 10 milyar doları geçti. Yani AB'ye daha fazla veya aynı düzeyde mal satmamıza rağmen, elde ettiğimiz gelir ciddi olarak azaldı.

10 Eylül 2022 Cumartesi

FAİZİ ARTIRDILAR AMA AVRUPA RESESYON KORKUSUYLA ENFLASYONLA MÜCADELEDE HALA ÇEKİMSER; GÖZLER FED'DE

Cahit UYANIK

Avrupa Merkez Bankası (ECB-AMB), 08 Eylül 2022 tarihli toplantısında faizleri 0,75 puan artırma kararı aldı. Bu ECB'nin euroyu yönetmek üzere kurulduğu 1999 yılından bu yana tek seferde yaptığı en yüklü faiz artırımı oldu. Ancak hayli yüksek oranlı bu artış kimseye bir heyecan vermedi. Bunun sebebi 13 gün sonra FED'in de 0,75 oranında faiz artışı yapacak olmasından kaynaklanıyor. Böylece bu iki rakip paranın arasındaki dengeler bozulmamış olacağı için, piyasalar ECB'nin faiz ayarlamasına net bir tepki vermedi. Piyasalar, 20-21 Eylül 2022 tarihindeki FED toplantısında alınacak kararı beklemeye başladı.

Benim tahminime göre ECB, 1 puanlık (100 baz puanlık) bir artış yapsaydı heyecan yaratabilir ve gelecekteki enflasyonla mücadeleye yönelik daha güçlü bir mesaj verebilirdi. Oysa ECB Başkanı Lagarde, bu ayarlamayı 'önden yüklemeli artış' olarak nitelendirdi. Bu ilginç tanımlamayı, bundan sonraki faiz artışlarının daha düşük oranlarda yapılacağı şeklinde yorumlayabiliriz. Nitekim ECB'nin yıl sonuna kadar 0,50+0,50 olmak üzere toplam 1 puanlık artışla yılı yüzde 2,25 faizle kapatmayı hedeflediği konuşuluyor.
Aslında ECB Başkanı Bayan Lagarde, aylardır enflasyonla mücadelede geç kalmakla yani faiz artışını zamanında yapmamakla suçlanıyor. Çünkü Euro Bölgesinde enflasyon şu anda yüzde 9,1 düzeyinde bulunuyor. ECB kanadı ise hızlı ve yüksek bir faiz artışının, euro kullanan Avrupa ekonomilerini resesyona sokacağını ve daha temkinli olunması gerektiğini savunuyor.