İş dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İş dünyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Nisan 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİDE "KELLE İSTERÜK" SESLERİ...

Cahit UYANIK 

ANTAKYA - Adana'ya ve Antakya'ya vardığımızda iki gündür yağan yağmur hız kesmişti. Tarım ve tarıma dayalı sanayinin yaşam bulduğu bu bölgede, kuraklık korkusu son yağmurla birazcık olsun hafiflemişti. Ancak insanların gelecekte ekonominin düzelmeyeceğine ilişkin korkuları yüreklerinde çok ağırlıklı bir yer tutuyordu. Kapanan kepenkler, "Ekonomi düzelecek mi?" cümleleri, işsizlik, el el üstünde oturan küçük esnaf ve sanatkar dolu çarşılar bu bölgede de değişmemiş.

TOBB'un Akdeniz Bölge Toplantısı, Kasım ayında başlayan mali ve ekonomik krizin faturasının kime çıkarılacağı konusundaki arayışların hızlanması açısından önemliydi. Hemen hemen tüm iş adamları, krizin bir yönetim hatasından kaynaklandığını düşünüyor. IMF 10 milyar dolar vererek krizi hafiflettiği için eleştiri oklarından nasibini almıyor. Hükümet de Aralık ayından bu yana iş dünyası ile giriştiği diyalog çabaları nedeniyle, birazcık da taleplerine resmen "Hayır" denmediği için sert eleştiriler almıyor. Özellikle Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ve Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp en sert cümlelerle eleştiriliyorlar. Kulislerde ise bu iki bürokrat 'IMF ağzı ile konuşmakla' suçlanıyorlar. 

8 Nisan 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ DETERJANLI SU VE KARA PARA

Cahit UYANIK 

Kerameti yasa dışı para ve ilişkilerden menkul işadamı E. E. bir 4X4 jipin içinde kiralık katile soruyor: "Filanca adamı 2 değil 1,5 milyon dolara öldürsen olmaz mı?"... Sanki çarşı pazara çıkmış da satış fişi pazarlığı yapıyor! 

E. E.'nin İ. B.'ndan aldığı ve kasasına giren nakit kredi miktarı 50-60 milyon dolar civarında. Ama kiralık katile bu kredinin yüzde 4'ünü teklif edebiliyor. İ. B., E. Z.''i devraldıktan sonra 20 milyon dolara yakın ek yatırım yaptı. Sırf atık su arıtma tesisine 10 milyon dolar harcadı. 

Koskoca banka bunun için kırk gözle ağlarken, 1,5 milyon dolar yeni yetme işadamı tarafından nasıl kolayca ödenebiliyor? Türkiye daha 6-7 yıl önce 'Başbakana özel uçak alınsın mı alınmasın mı?' tartışması yaparken, 30-31 yaşındaki bir işadamı 3 özel uçak satın alabiliyor. Acaba E., sadece İ. B.'nı dolandırarak mı debdebeli bir yaşama sahip oldu? E., kara para ve kayıt dışı para trafiğinde önemli bir köşe taşı olduğu için bu şatafatlı yaşamı sürüyor olamaz mı?

29 Mart 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 2004 YILINDA TOPLANAN '4. TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ' VİZYON BELİRLEME AMACINA ULAŞAMADI

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ KONGRE VE FDF TARTIŞMALARININ SIĞLIĞI

Cahit UYANIK 

11 yıllık aradan sonra toplanan 4. Türkiye İktisat Kongresi, 2004 Türkiyesindeki dağınıklık ve kafa karışıklığının bir örneği olarak tarihteki yerini aldı. Herşeyden önce Kongrenin o güzelim 'İzmir' ismi değiştirilerek, Türkiye İktisat Kongresi yapıldı. Bunun sebebini anlayabilen ve anlatabilen yok. 

Kongrede temsiliyetler neye göre belirlenmiş? Ona da doğru dürüst cevap veren yok. İzmir'deki iş adamlarının bile doğru dürüst davet edilmediği bir Kongre ne işe yarar ki? Google arama motoruna girilip 'ekonomi' yazılsa ve Türkçe sayfalar tıklansa dökümü yapılabilecek kurumların çoğu Kongrede temsil edilmedi. Kongreye geçmişte katılmış olup da müktesep hakkı bulunan ve varlığını sürdüren kurumların çoğunun yüzüne bile bakılmaya tenezzül edilmedi. 

"Bu Devlet Planlama Teşkilatı acaba ülke ekonomisine yıllardır neden çeki-düzen veremiyor?" diye soranlara İktisat Kongresi iyi bir cevap oldu. İlk gün yarısı boş bir salona yapılan protokol konuşmaları, Kongre salonundaki büyük güvenlik zafiyeti, protesto gösterileri, çanta hırsızlıkları da işin tadı tuzu oldu. Ancak Kongre organizasyonunun alkışlanılması gereken bir başarısı vardı ki tarihe geçti: Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin parasıyla düzenlenmiş olan Kongrede Cuma namazı arası verilmesi unutulmadı. Kongre belki pazara sarksa, hrıstiyan vatandaşlarımız için de pazar ayini arası verilebilirdi. Böylece dinler ve medeniyetler arası denge ile hoşgörü sağlanmış olurdu.

22 Mart 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ŞİKAYETÇİ AMA MUTLU

Cahit UYANIK 

Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Sayın anlatıyor: "Çok uzak zaman değil, 1967'de Ziraat Bankasının bir taşra şubesini denetliyordum. Kayıtlar arasında (İki kutu mıh getirilip satıldı, parası kasaya konuldu; 60 tane çuval getirilip satıldı, parası kasaya konuldu) şeklinde belgeleri okumuştum. Ziraat Bankası mıh ve çuval satmaktan kurtuldu. Özel sektörümüz artık ticaret işlerini her tarafta yapabiliyor."

Sayın, bu hoş hatırasını dünkü TOBB-Halk Bankası Destek Kredisi imza töreninde anlattı. İmza töreni 2004 yılı Mart ayı başında Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu nahoş durumun yansıması açısından da hayli faydalı oldu. Düşünün aktif büyüklüğü 150 milyar doları aşmış olan ve kendisine 200 milyar doları hedef seçen bankalarımız, reel sektörün kendi kendisini kredilendirmesine aracılık edebiliyor! Üstelik herkes (Krizden çıktık, krizden çıktık) naraları atarken oluyor bu... Demek ki kriz koşulları yumuşadı ama krizden tam olarak çıkılamadı. Yoksa bankalarımız neden TOBB'un yarım milyar doları aştığı söylenen kaynaklarından istifade etmeye kalksın ki? Anlayacağınız 1967 koşulları ile 2004 koşullarını karşılaştırdığımızda şunu söylemek mümkün: Al birini vur ötekine...

7 Mart 2024 Perşembe

ELEKTRİK ÜRETİMİ YEDEKSİZ GİDİYOR, AĞUSTOSTA KESİNTİ KAÇINILMAZ

ELEKTRİK YEDEKSİZ GİDİYOR, AĞUSTOSTA KESİNTİ KAÇINILMAZ

Cahit UYANIK-Ankara 

Elektrik Üreticileri Derneği (EÜD) Başkanı Önder Karaduman, yedek elektrik kapasitesi olmadan üretim yapıldığını söyleyerek, yedeğin ani tüketim artışı ve arızalarda önemli olduğunu vurguladı. Karaduman, 1 ay sonra yine kesinti yaşanabileceğine dikkat çekti.

Türkiye'nin Cumartesi günü yaşadığı büyük kesinti sonrasında elektrikte arz güvenliği ve elektrik üretimi sırasında tutması gereken yedek kapasite oranı yeniden tartışılmaya başlandı. Elektrik Üreticileri Derneği (EÜD) Başkanı ve Akenerji Genel Müdürü Önder Karaduman, Türkiye'nin hemen hemen hiç yedek kapasitesi olmadan üretimini sürdürdüğünü belirterek, yedek kapasitenin yüzde 25 olması gerektiğini söyledi. 

Karaduman yedek kapasitenin arızalar ve ani talep artışlarının karşılanmasında önemli rolü olduğunu belirterek, enerji yatırımlarının düzensiz yapıldığı ülkelerde yedek kapasitenin daha önemli hale geldiğini bildirdi. Karaduman, Türkiye'de termik ve hidroelektrik santrallerin ortalama yaşlarının 16-18'e yükseldiğini ve yaşlanmaya başladığını ifade ederek, bunun arıza ihtimali ve yedek ihtiyacını artırdığını vurguladı. 

Türkiye'nin halen kurulu gücünün 38-39 bin MW olduğunu anlatan ve yüzde 25'lik yedek kapasiteye uyulması halinde bunun 50 bin MW'ye çıkarılması gerektiğini vurgulayan Karaduman "Ama bakıyorsunuz ki Türkiye'de otoprodüktörler bile verimsizlik, yüksek maliyet sebebiyle devreden çıkmış. Bu ortamda özel sektörden büyük enerji yatırımları yapmasını beklemek doğru olmaz" diye konuştu.

6 Mart 2024 Çarşamba

YIL 2006. BÜYÜK KENTLERDE YAŞANAN DEV ELEKTRİK KESİNTİSİNİN GERİ PLANINDA 5 SEBEP VARDI

UYARILAR KAR ETMEDİ, ELEKTRİKTEKİ KRİZ GÖSTERE GÖSTERE GELDİ 

Cahit UYANIK-Ankara

Özel sektör, sivil toplum örgütleri ve bazı kamu kurumlarının ısrarlı uyarılarına rağmen Enerji Bakanlığı önlem almaya yanaşmadı ve sonuçta geçen hafta sonu meydana gelen kesintiler yaşandı.

Cumartesi gecesi Türkiye'nin en büyük kentlerini karanlığa boğan elektrik kesintisi adeta göstere göstere geldi. Özel sektör elektrik üreticileri, sivil toplum kuruluşları ile kamu kuruluşlarınca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına aylardır yapılan sözlü ve yazılı uyarıların hiç biri işe yaramadı.

Kış aylarında, yıllardır savsaklanan doğal gaz deposu yatırımının faturasını üşüyerek ödemiştik. Şimdi de kısa vadede alınabilecekken görmezden gelinen önlemlerin faturasını yaz aylarında karanlıkta kalarak ödüyoruz. Türkiye, uluslararası standartı yüzde 5 olarak öngörülen yedek kapasitesi olmadan bıçak sırtı dengede elektrik üretme ve tüketmenin ilk sonuçlarını Cumartesi gecesinden itibaren ödemeye başladı. Oysa Enerji Bakanlığına bağlı olarak çalışan Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) tarafından geçen Mart'ta hazırlanan bir raporda "Bu yılın 2. yarısında bir elektrik arz krizi yaşayabiliriz" uyarısında bulunulmuştu.

10-11 Haziran tarihli Referans'ta haberleştirilen bu raporda sıkıntı yaratabilecek 5 başlık "Mobil santrallerin kapatılması, doğal gaz arzının artırılmaması, otoprodüktörlerin yüksek maliyetler nedeniyle kapanma tehlikesi, üretim yatırımlarının zamanında yapılmayışı ve elektrik ithalat kapasitesinin darlığı" olarak belirlenmişti. Daha o günlerden Haziran-Temmuz döneminde yaşanabilecekleri öngören raporda "Bir an önce önlem alınması gerekli. Özellikle 2006'nın ortasından itibaren elektrik üretim kapasitesinde düşüş başlayacak. Bu düşüş 5 milyar kwh'ye kadar ulaşabilecek" uyarısı yapılmıştı. 

5 Mart 2024 Salı

İŞYERİ RUHSATI İÇİN ARTIK 37 DEĞİL 7 EVRAK YETERLİ

Cahit UYANIK 

Bürokrasi işyeri açmak isteyenlerin kabusu olmaktan çıkıyor. Başbakanlık, işyeri açanların karşılaştıkları sıkıntıları göz önüne alarak yeni yönetmelik hazırladı. Artık bürokratik 37 evrak yerine 7 evrak yeterli olacak.

Bürokrasi herkesin ortak sıkıntısı. Ancak işyeri açmak için ruhsat almaya çalışanlar ya da yenilemek isteyenler evrakların çokluğu, hem de işlemlerin günler sürmesi yüzünden bürokrasiden en çok şikayet edenler arasında. Belediyeler, Emniyet Müdürlüğü ve Tarım İl Müdürlükleri bu işlemleri gerçekleştirmek isteyenlerin gereksiz ayrıntılarla en çok zorlandıkları birimlerin başında geliyor. 

Başbakanlığın hazırladığı ve 10 Ağustosta yürürlüğe giren İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatları Yönetmeliği ise "bürokrasi işkencesi"ni ortadan kaldırıyor. Yeni yönetmeliğe göre sıhhi bir işyeri açmak isteyenler 37 evrak yerine sadece 7 evrak hazırlayacak. 

Başbakanlık, yeni yönetmeliği hazırlamadan önce yaşanan sıkıntıları saptamak ve yeni yönetmelikte gidermek için Ankara'da ruhsat almış veya bu süreci yeni tamamlamış 357 kişiyle anket yaptı. Vatandaşlar ruhsat alırken en çok belediyeler, Emniyet Müdürlüğü ve Tarım İl Müdürlüğünde zorlandıklarını belirtti. Ruhsat sürecinin gereksiz ayrıntılar yüzünden zor ve yavaş yürüdüğü için sıkıntı yaşanması anketin bir başka sonucu. Katılanların yüzde 49,3'ü 5-9, yüzde 29,7'si de 15-19 adet belge hazırladıklarını söyledi. Belgeleri en hızlı bir haftada hazırlayabildiklerini belirten katılımcıların dörtte biri (yüzde 26,1), ruhsat işlemleri sırasında en az 3-4 görevli ile görüştüğünü söyledi.

1 Mart 2024 Cuma

MANŞET HABERİ / MERKEZ BANKASINDAN ŞİRKETLERE UYARI: CARİ AÇIĞI BIRAKIN, KUR RİSKİNE BAKIN

Merkez Bankası'ndan Şirketlere Uyarı 

CARİ AÇIĞI BIRAKIN, KUR RİSKİNE BAKIN

Cari açıktan endişe edilmemesi için dört neden sıralayan Merkez Bankası, dış borçları artan firmaları kur riskine karşı uyardı. Firmalar ise riske karşı kendilerine has yöntemlerle çare arıyor.

Merkez Bankası son günlerin önemli tartışma konusu cari açıktan endişe edilmemesi için dört önemli neden sıraladı ve firmaların asıl kur riskine dikkat etmeleri gerektiğini açıkladı. Son dönemdeki yukarı hareketine rağmen dolar hala 3 yıl önceki fiyatının da altında işlem görüyor. Firmaların kur riskini etkin yönetmesi gerektiğine dikkat çeken Merkez Bankası, raporunda "Özel kesimin artan yurt dışı borçlanmaları dikkate alındığında kur riskinin firmalarca etkin yönetiminin önem kazandığı gözden kaçırılmamalıdır" dedi.

Artışın firmaların kur hareketlerine karşı duyarlılıklarını artırdığını belirten MB, bu riskin yönetimi için de öncelikle "farkındalığın artırılması" ve "korunma amaçlı finansal araçların geliştirilmesi"nin önem arzettiğine dikkat çekti. Merkez Bankası bu uyarıyı yaparken ihracatçı, ithalatçı, üretici tüm firmalar zaten uzun zamandır kurdaki gelişmelere ilişkin stratejiler geliştiriyor. Özellikle alış ve satışta sepet yerine aynı kuru kullanarak kur riski sorununu aşmaya çalışanların sayısı hayli fazla. Limak Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir ise önemli bir ayrıntının altını çiziyor: Firmalar kur riskini vadeli işlemlerle de çok rahat aşabilir.

Cahit UYANIK - ANKARA 

Merkez Bankası'nın Finansal İstikrar Raporunda cari açığın finansmanı açısından önemli olan yabancıların portföy yatırımlarının ikiye katlanarak 30,8 milyar dolara ulaştığı belirtilerek firmaların kur riskini iyi yönetmeleri gerektiği vurgulandı.

Merkez Bankası (MB), son günlerin önemli tartışma konusu cari açıkla ilgili iyimser bir yorum yaptı. Finansal İstikrar Raporundaki değerlendirmeye göre MB, cari açıktan endişe edilmemesi için dört neden saydı. Bunları dalgalı kur rejimi uygulaması, süregelen makro ekonomik istikrar, artış eğilimini devam ettiren sermaye girişleri ve bunların giderek uzun vadeli yapıya kayması ile doğrudan yabancı yatırımların artış göstermesi olarak sıralayan banka, tek rezervini ise özel kesimin artan yurt dışı borçlanmalarıyla ilgili koydu. MB, firmaların kur riskini etkin yönetmesi gerektiğini bildirdi.

29 Şubat 2024 Perşembe

REKABET KURULUNDAN SABANCI, SANKO VE LİMAK'A ÇİMENTO VETOSU

Cahit UYANIK

ANKARA - Rekabet Kurulu (RK), Ekim ayında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından ihaleleri yapılan 9 çimento fabrikasına ilişkin kararını dün açıkladı. RK, 6 fabrikanın en yüksek teklifi veren şirketlere devrini olumlu karşılarken; Gaziantep Çimento Fabrikasının satışına onay vermedi. Kurul, Van ve Ladik çimento fabrikalarının ise en yüksek ikinci teklifi veren şirketlere satılmasını uygun buldu. Böylece TMSF'nin 1 milyar 73 milyon dolara ihale ettiği 9 çimento fabrikasından elde edebileceği hasılat, RK'nın kararları sonucu 944,5 milyon dolara indi. RK'nın 3 fabrikaya dair kararında çimentoda bölgesel pazarın tek şirket tarafından kontrol edilmemesi yönündeki ilkenin etkili olduğu öğrenildi.

Sanko ihaleye giremeyecek

RK, Gaziantep Çimento ihalesine onay verilmemesine gerekçe olarak, ilk iki sırada teklif veren Sanko Grubu şirketlerinin (Sanko Pazarlama ve Çimko) tek bir teşebbüs niteliğinde olmasını gösterdi. Çimko Çimento ve Beton Sanayii Ticaret A.Ş., Sanko Grubuna ait Adıyaman Çimento Fabrikasını işletiyor. RK'nın çimento pazarında bölgesel rekabeti birbirine 250-300 kilometre coğrafi yakınlığa göre değerlendirdiği ve bu hinterland içinde bulunan fabrikaların aynı kişilere ait olmasını istemediği için bu kararı verdiği belirtildi. 

7 Şubat 2024 Çarşamba

KOBİ'LER UYGUN KOŞULLU DIŞ KREDİLERİ KULLANMAYI ÖĞRENMEYE BAŞLADI

Cahit UYANIK

Türkiye'de küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ) kavramı 1990'lı yılların başından bu yana konuşulup tartışılıyor. KOBİ'lerin Türkiye'nin üretimi ve istihdamı üzerinde çok olumlu etkileri var. Türkiye'deki KOBİ'lerin en büyük problemlerinden birisinin ise finansman imkanlarına erişimdeki güçlük olduğu biliniyor. KOBİ'leri desteklemek için Türkiye'de ayrı bir teşvik mekanizması mevcut. KOBİ'ler normal işletmelere göre daha elverişli koşullarda teşvik kredilerinden yararlanabiliyor. Ayrıca devlet, KOBİ'leri desteklemek için birçok uluslararası kuruluş ve yatırım bankasından uygun koşullu krediler alıyor. Bunları Türkiye'deki bazı ticari bankaların yardımı ve aracılığı ile KOBİ'lere kullandırıyor.

Hazine Müsteşarlığı, geçen yıl uluslararası kuruluşlar ve bankalardan sağlanan kredilerin ne oranda kullanıldığı, Türkiye'nin hangi bölgelerinin bu kredilerden daha çok istifade ettiği, kredilerin hangi sektörlerde yoğunlaştığını belirleyen bir 'KOBİ Kredileri İzleme Raporu' yayınlamıştı. Bu rapor 1999-2005 yılları arasındaki dönemi toplu olarak incelemişti. Hazine, geçtiğimiz günlerde ise 2006 yılına ilişkin kredi kullanımlarını özetleyen raporu yayımladı. Bu iki raporun karşılaştırılmasından çıkan sonuç ise şuydu: KOBİ'ler kendilerine Avrupa Yatırım Bankası (AYB), Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD), Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası (AKKB), Japon Uluslararası İşbirliği Bankası (JBIC), Alman Kalkınma Bankası (KfW) gibi kuruluşlardan sağlanan dış kredi imkanlarını giderek daha çok kullanmayı öğreniyorlar.

1 Şubat 2024 Perşembe

TÜRKİYE'NİN YENİ SANAYİ POLİTİKALARI-2

Cahit UYANIK 

Geçen sayımızda AB'ye uyum ve hazırlık çalışmaları kapsamında DPT'nin hazırlanmasına öncülük ettiği 'Türkiye Sanayi Politikası' adlı çalışmanın ilk bölümünden bahsetmiştik. Çalışma, Türkiye'deki sanayinin ayrıntılı bir tasvirini yapıp, ardından Gümrük Birliği karşısındaki durumunu ele almıştı. Türk sanayisinin güçlü ve zayıf yönleri, yeni politikanın öngördüğü kurumsal çerçeve ve bu noktada hangi kurumun üzerine ne gibi görevler düştüğü ile yeni sanayileşmenin hedef ve politikalarını ise bu sayıda size aktaracağız. 

Güçlü ve zayıf yön analizi son zamanlarda sıkça kullanılır oldu. Bazen bu yöntemi SWOT Analizi olarak da duymuş olabilirsiniz. Güçlü ve zayıf yönlerin analizi karar alıcıların, geleceğe yönelik kararlar verirken kullanabilecekleri ilginç bir araç. Tıpkı işletmelerdeki aktif-pasif veya kar-zarar analizi, sosyal planlamacılıktaki fayda-maliyet analizine benziyor. DPT de bu analizi Türk sanayisine uygulamaktan kaçınmamış. Sonuçta ortaya Türk sanayisinin 7 zayıf yönü bulunmuş. Bunlar; yetersiz sermaye birikimi, makro ekonomik istikrarı sağlamaktaki güçlükler, kronik yüksek enflasyon, yüksek vergiler, sermayenin ve temel sınai girdilerin yüksek maliyetleri, teknolojik gelişmelere ayak uydurmaktaki zorluklar ile yeni teknoloji üretmedeki yetersizlikler şeklinde tespit edilmiş. 

Analizde daha sonra zayıf yönleri besleyen tablo ortaya konulmaya çalışılmış.  Makro ekonomik istikrarsızlığın temelinde yapısal sorunların yattığı anlatılan, kamunun yüksek oranda iç borçlanmasının özel sektörün kaynak maliyetinin artmasına yol açtığı belirtilen çalışmada, bu durumun dalgalı ve potansiyelin altında büyümeye de yol açtığı anlatılmış. Buzdağının altında kalan daha büyük kısım ise yoğun bürokrasi, yatırım ortamındaki belirsizlikler, yetersiz ar-ge harcamaları, tasarım ve marka yaratmadaki yetersizlikler, finansman kaynağına erişimdeki engeller, etkin olmayan pazarlama hizmetleri, düşük ölçekli kapasiteler, düşük verimlilik ve kalite ile çevre bilincindeki eksiklikler olarak sınıflandırılmış. 

Çalışmada Türk sanayisinin güçlü yanları ise 8 başlık altında toplanarak; büyük iç pazar, yürürlükteki liberal ekonomi politikaları, doğal kaynaklar, AB ile ekonomik entegrasyon, büyük pazarlara coğrafi yakınlık, eğitilmiş işgücü, güçlü sanayi yapısı ile alt yapı ve telekomünikasyon sistemlerinde kaydedilen ilerlemeler şeklinde sıralanmış. Bu ılımlı ortamı destekleyen yan faktörler ise mevcut ekonomik program, yapısal reformlar, enflasyonun düşüş trendinde olması, rekabet gücünü artırıcı politikalar, etkin kaynak kullanımına yönelik çabalar, piyasa mekanizmasını güçlendirecek çalışmalar ile özel sektörün ekonomideki rolünü artırıcı anlayış olarak gösterilmiş.

29 Ocak 2024 Pazartesi

TÜRKİYE'NİN YENİ SANAYİ POLİTİKALARI-1

Cahit UYANIK 

Türkiye'de sanayileşme çabalarının 150 yılı aşkın bir geçmişi bulunuyor. Ancak bu konudaki en önemli adımların 1960 yılı sonrasında atıldığını söyleyebiliriz. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin önce ekonomik kapasitesini belirleyip, dünyadaki sanayileşme örneklerini inceleyip ondan sonra planlı şekilde ayağa kalkmaya başlaması bundan 40 yıl önce olmuştu. Türkiye'nin sanayileşme macerası halen sürüyor. Bu konunun yakın geçmişi ile ilgili literatürde yüzlerce bilimsel araştırma ve kitap bulunuyor. 

Peki bundan sonra ne olacak? Türkiye'deki sanayi nereye doğru akıp gidecek? Devlet, bu akışın neresinde olacak? Bu akış dünyadaki genel gidişata ayak uydurabilecek mi? Türkiye'de geleceği araştırma alışkanlığı zayıf. Bunu yapmak isteyenler ya yetersiz doküman problemi ya da gerekli maddi kaynağı bulamamak sorunu ile karşı karşıya geliyor. İşte o zaman iş, yine ağırlıkla devlete kalıyor. Çünkü devlet, Türkiye'deki bir çok ekonomik alanda hala etkin. Gelişmelere olumlu veya olumsuz manada yön verebilecek güce sahip. Bütün erozyona rağmen devlet hala bünyesinde yetenekli araştırmacıları ve uzmanları barındırabiliyor. 

Türkiye'de ekonominin geleceği denilince akla ilk gelen kurum Devlet Planlama Teşkilatı (DPT). Bu kurum, az önce sözünü ettiğimiz 1960'lı yıllardaki bilinçli kalkınma çabalarında da kilit rol oynamıştı. Ancak 1980 sonrasındaki liberal iktisat politikalarına yelken açılması ve devletin ekonomideki ağırlığının azaltılması çabaları doğrultusunda biraz geri adım attı. Ancak DPT'nin yıldızı Avrupa Birliği (AB)  ile yeniden parlayacak gibi görünüyor. Çünkü üye olmaya çalıştığımız AB, ağırlıkla 'sosyal piyasa ekonomisi' dediğimiz bir yapıyı bünyesinde tutuyor. Bu yapıyı kısaca daha insani, piyasa dinamiklerinin yanı sıra akla ve bilime daha saygılı bir kapitalizm olarak adlandırabiliriz. İşte bu tanım beraberinde planlama olgusunun önemini getiriyor.

Türkiye ile AB, tam üyelik müzakerelerine başlayıp başlamama konusunda 2004 yılında, kıran kırana günler yaşayacaklar. Ama bu noktaya gelinmesi bile Türkiye'deki havanın nasıl değiştiğinin ilk belirtilerini ortaya koymaya yetiyor. Türkiye ile AB arasında müktesebata uyum kapsamında süren çalışmalarda, Türkiye'nin önümüzdeki döneme ilişkin bir sanayi politikası dokümanı hazırlamasının uygun olacağı belirtilmişti. Daha sonraki bazı AB resmi raporlarında bu dokümana resmi bir statü kazandırılması da istenmişti. Türkiye de 2003 yılı ortasında ilan ettiği AB'ye yönelik Ulusal Programda böyle bir dokümanı ileteceğini zaten açıklamıştı. İşte "Türkiye Sanayi Politikası" geçtiğimiz yaz aylarında yoğun bir çalışma ile hazırlanarak Eylül ayı sonunda kabul edildi. Bu kritik dokümanın hazırlanmasında öncülüğü DPT yaparken, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, AB Genel Sekreterliği, KOSGEB, Türk Patent Enstitüsü, TOBB ve TESK de katkıda bulundu. 

18 Aralık 2023 Pazartesi

TÜRKİYE, DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE ÇEKEBİLMEK İÇİN İKİ ÖN ŞARTI SAĞLAMALI

YABANCI SERMAYE GÜNLERİ BAŞLIYOR 

Cahit UYANIK 

Türkiye'de son zamanlarda sıkça tartışılan konuların başında yabancı sermaye geliyor. Bu konuda Türkiye'nin izlediği politikaların başarısız olduğu belirtildikten sonra, yapılması gerekenler sıralanıyor. Tıpkı Avrupa Birliği (AB) gibi yabancı sermayenin de korkulacak, çekinilecek birşey olmadığı konusunda yavaş yavaş bir toplumsal uzlaşma noktasına doğru gidilmeye başlandığı anlaşılıyor. Türkiye, eğer büyük bir aksilik olmazsa yaz başından itibaren bu konuyu çok daha fazla konuşacak. 

Şimdilerde kendi içimizde geçen tartışmalara pek yakında, cezbetmeye çalıştığımız yabancı sermaye de bilfiil katılacak. Mesela Temmuz ayı ortasında dünyanın dört bir yanından gelecek önemli yabancı yatırımcılarla Türkiye'nin neden yabancı sermaye çekemediği sorusuna cevap aranacak. Toplantıyla Dünya Bankasının üst düzey yöneticileri bizzat ilgileniyor. Dünyanın en önemli iş adamlarının katılacağı toplantının yaratacağı tartışma ortamının, yabancı sermayenin geleceği açısından büyük önemi var. 

Aslına bakılırsa hükümet, IMF ile ortaklaşa yürüttüğü ekonomik programda yabancı sermayenin dikkatini çekebilmek için gerekli adımları yılbaşından itibaren atmaya başladı. Ocak ayında kabul edilen 'Türkiye'de Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Reformu Programı'nda 9 ana reform alanı belirlenmişti. Bunlardan ikisi yabancı sermaye yatırımlarını ilgilendiriyor. Programa göre uygulanmakta olan 1954 tarihli doğrudan yabancı sermaye mevzuatı, zaman içinde yapılan değişiklik ve düzeltmelerle işlevini kaybetmiş durumda. Yani Türkiye'de halen yabancı yatırımları düzenleyen tek ve kapsamlı bir mevzuat yok. Bu çerçevede Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununun Türkiye'deki yatırım ortamının liberal niteliğini yansıtacak daha uygun bir yasa ile değiştirilmesi hedefleniyor. Yeni yabancı sermaye yasa tasarısının önümüzdeki Mayıs ayı sonuna kadar Meclis'e sunulması IMF'ye verilen niyet mektubunda da kabul edildi. Tasarı, Türkiye'nin Dünya Bankası ile birlikte daha önce yaptığı kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarına göre dizayn edilecek. 

5 Aralık 2023 Salı

AVRUPA'DAKİ TÜRK LOBİSİ GÜÇLENİYOR

Cahit UYANIK 

Eskiden yaz ayları daha şenlikliydi. Yabancı plakalı arabalarıyla sokakları dolduran "Alamancılar", yeni kıyafetleri ve ellerindeki radyo veya kasetçalarları ile hepimizde başka bir dünyadan gelmiş duygusu uyandırırdı. Türkiye'nin dışa açıldığı 1980 sonrasında büyü bozuldu. Alamancıların valizlerinden ve bagajlarından çıkarak içimizdeki yenilik duygusunu okşayan küçük sürprizler, dükkan vitrinlerine boylu boyunca serildi. Para ve güç yettiği kadar, istenildiği zaman satın alınabilen birer metaya dönüştüler. Geçen zaman içinde Alamancılar, yaz gelince sokakları yine doldurdu ama olan olmuştu. Modern zamanı yakalamak için Alamancıları bekleme dönemi bitmişti. 

Aksine toplumun tıpkı 'meslek' gibi algıladığı Alamancılık'tan, içine duygu katılan bir söyleme dönüşen bu ilişkide yeni bir boyuta geçilmişti. Artık gurbetçi vatandaşlarımız, Türkiye'ye geçmiş zaman hatıralarını yad etmek için gelir olmuştu. Valizler küçülmüş ve arabaları ortadan yok olmuştu. Çünkü çoğu artık havayoluyla Türkiye'ye geliyorlardı. Çünkü 1960'lı ve 70'li yıllarda geri dönmek amacıyla gidilen birçok Avrupa ülkesi, onlar için 'ikinci vatan' haline dönüşmüştü. Çünkü Türkiye'nin 1990'lı yıllarda Avrupa Birliği (AB) ile geliştirdiği ilişkiler, Alamancılık ve gurbetçilik çizgisinden bu insanlara yeni bir misyon daha yüklemişti: AB toprakları üzerinde gönüllü ve istekli Türkiye lobiciliği.

6 Kasım 2023 Pazartesi

ÇOK ULUSLU YATIRIM DEVLERİNİN TÜRKİYE'DEN İSTEKLERİNİ NASIL YORUMLAMALIYIZ?

Cahit UYANIK

Türkiye'de zaman zaman iç siyasi gündem o kadar yoğunlaşıyor ki, üzerinde uzun uzun çalışılan ve ayrıntılı organizasyonlar için uğraşılan ekonomi toplantılarında çıkan sonuçlar bile dikkatli biçimde değerlendirilemiyor. Türkiye bundan 5 yıl önce "Türkiye Yatırım Danışma Konseyi" toplantısının ilkini düzenlemek için büyük çaba sarf etmişti. Çünkü tüm dünyada, doğrudan yabancı sermaye çekmek isteyen ülkelerin hemen hepsinde bu tip organizasyonlar yapılıyordu. Bu toplantılarda hükümet yetkilileri ile büyük mali güce ve yatırım portföyüne sahip çok uluslu şirketlerin üst düzey yöneticileri bir araya geliyordu. Toplantıda hükümetin yapmak istedikleri ile o şirketlerin ülkeyi nasıl gördükleri ve yatırım ortamının sürmesi için neler yapılması gerektiğini tartışmaları bekleniyordu. Türkiye, ilk toplantıyı düzenledikten sonra devamını getirdi ve geçtiğimiz 18 Haziran tarihinde bu zirvenin beşincisini gerçekleştirdi. Maalesef; oldukça yüksek seyreden iç siyasi gündem ve belki de kanıksandığı için toplantıdan çıkan sonuçlar, yeteri kadar tartışılmadı ve değerlendirmelere konu olmadı.   

"Türkiye Yatırım Danışma Konseyi Beşinci Toplantısı Sonuç Bildirisi" 18 uluslararası şirketin üst düzey yöneticisinin Türkiyeyi 2008 yılı itibarıyla nasıl gördüğü ve geleceğe yönelik beklentilerinin çok ayrıntılı bir özeti gibiydi.  Bildiride YDK üyeleri olarak, Türkiye’de yatırım ortamına ilişkin kaydedilen gelişmeleri değerlendirmek ve bundan sonra belirlenecek öncelikler hakkında tavsiyelerde bulunmak üzere davet edilmiş olmaktan onur duyulduğu belirtiliyordu. Beşinci Konsey toplantısının 2004 yılında yapılan ilk Konsey toplantısından bugüne kadar Türkiye'nin yatırım ortamının iyileştirilmesi kapsamında katettiği aşamanın teyit edilmesi bakımından uygun bir zemin yarattığına dikkat çekilen bildiride, "Türkiye 2004 yılına kadar, uzun yıllar boyunca  yıllık yaklaşık 1 milyar ABD Doları tutarında uluslararası doğrudan yatırım çekmiştir. Bugün, Türkiye 2007 yılında çektiği 22 Milyar ABD Doları tutarındaki uluslararası doğrudan yatırım girişi açısından gelişmekte olan ülkeler arasında beşinci, dünyada ise on altıncı sırada yer almıştır. Bu anlamda hükümeti tebrik ediyoruz. Son altı yıldaki güçlü büyüme performansı sayesinde Türkiye, GSYH açısından dünyanın on yedinci, Avrupa’nın altıncı büyük ekonomisi haline gelmiştir" deniliyordu. Böylece bildiride, kendi çalışmaları ve tavsiyeleri ile artan yabancı sermaye yatırımları arasında doğrudan bir bağlantı kuruluyordu.

4 Kasım 2023 Cumartesi

502 YILLIK STANDART YOLCULUĞU

Cahit UYANIK 

Kanunname-i İhtisab-ı Bursa. Bu üç kelimelik Osmanlıca ibarenin arkasında neler var biliyor musunuz? Şu anda elinizde tuttuğunuz dergiyi yayımlayan kuruluşun yani Türk Standartları Enstitüsünün (TSE)  ilk yazılı belgesi var. Tarih hanesinde ise 1502 senesi yazıyor. Bu belge, Sultan İkinci Beyazıt Han tarafından Bursa şehrindeki üretim ve piyasa standartlarını belirlemek için yayımlanmış. Yani 502 yıllık bir geçmişin son yazılı ve basılı ürünlerinden birisini elinizde tutuyorsunuz. Belki 2504 yılında da bir araştırmacı TSE'nin bu dergisini, elini sürmesine izin verilmeden bilgisayar ekranı üzerinden inceleyebilecektir. 

Peki Kanunname-i İhtisab-ı Bursa nerede diye sorarsanız..? İstanbul Topkapı Sarayı Kütüphanesi Arşivinde... Ama günümüz Türkçesine tam çevirisini TSE'nin internet sitesinden okuyabilir veya TSE'den basılmış haliyle temin edip inceleyebilirsiniz. Biz uzmanların yalancısıyız; Bursa Belgesi dünyadaki ilk yazılı standart olma özelliğini de taşıyor. Geçmişi bilip övünmek güzel elbette, ama dünyada ilk yazılı belgeyi yayımlayabilmişken standart işini neden başkalarına kaptırmışız? İyi düşünüp bundan sonraki adımlarımızı hayli dikkatli atmalıyız. 

Laf buraya nasıl geldi derseniz cevap kısa. 14 Ekim tüm dünyada 'Dünya Standartlar Günü' olarak kutlanıyor. Böylesi günlerin en güzel yanı da şapkayı önümüze koyup düşünme olanağı yaratabilmesi. Her yıl yurt dışına 70 milyar dolarlık mal satan, 110 milyar dolarlık mal alan, 20 milyon kişiye yakın yabancıyı ülkesinde turist olarak ağırlayan bir ülke için standart kavramı çok önemli. Standart, bir yerden sonra ülkelerin değil ilişkilerin pasaportu görevini görüyor çünkü. 

31 Ekim 2023 Salı

TÜRKİYE'DE AİLE ŞİRKETLERİ NEDEN UZUN SOLUKLU OLAMIYOR?

Cahit UYANIK 

Bu sayfada çoğu zaman genel ekonomik sorunlar veya devletin ekonomik hayattaki rolü üzerine yazılar yazdım. Fakat bu ay sizi farklı bir konuya götürmek istiyorum. Daha mikro ölçekte yaşanan, Türkiye'deki işletmelerin uzun soluklu olmasını engelleyen bir sorunu anlatmak istiyorum. Sorunumuz şu: Türkiye'deki işletmelerin büyük çoğunluğunun aile şirketi olması nedeniyle, ikinci veya üçüncü kuşağa geçiş sırasında büyük sıkıntılara düşerek kapanmaları, küçülmeleri veya el değiştirmeleri. 

Bu konuya neden önem vermek gerekiyor peki? Türkiye'deki iş hayatının en sık yaşadığı, ancak en az tartıştığı meselelerden birisi bu çünkü... Ama Türkiye artık enflasyonun etkisinden çıkmak üzere. Daha mikro ölçekteki sorunların çözümüne el atılmalı. Çoğu zaman aile hukuku ve aile içi ilişkilerin mahremiyeti ile gizlilik düzeyi yüksek bu sorun çözülmeden ülkedeki sermaye, bilgi ve tecrübe kaybını asgariye indirmek mümkün değil. 

Bu öylesine yakıcı bir sorun ki, Türkiye'deki en büyük holdinglerden KOBİ dediğimiz küçük ölçekli işletmelere kadar herkesi zorluyor. Büyük holdingler gün geliyor ikinci veya üçüncü kuşağa nasıl geçiş sağlayacaklarını araştırması için yabancı danışmanlık firmalarına milyonlarca dolara malolan araştırmalar yaptırabiliyorlar. Ama yine de bu evrensel problemin yerel verilerle ve gerçeklerle beraber çözüleceği, Türk aile yapısının bunu yaparken dikkate alınması gerektiği gibi ayrıntıları dikkate almayan araştırmaların uygulanmasından olumsuz sonuçlar çıkabiliyor. Gazetelerin ekonomi sayfalarını dikkatle takip eden okuyucular, bu konuda yaşanan sorunları, çatışmaları ve bir türlü yapılamayan geçişleri gözleyebiliyorlar.

27 Ekim 2023 Cuma

TÜRKİYE'NİN ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM YAPMASI GEREKEN YENİ EKONOMİK REFORMLAR

Cahit UYANIK 

Türkiye bu yılın Mart ayından bu yana siyasetin çok ön planda olduğu bir gündemi geride bıraktı. Erken genel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili ikiye bölünmüş süreç, yeni hükümetin kurulması, bu 6-7 aylık zaman dilimine sığdı. Siyasi ortamın beraberinde getirdiği tartışmalar, bu yılın sonuna kadar sürecek gibi görünüyor. 2008 bu açıdan bakıldığında hayli kritik bir dönem. Çünkü Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkinin ne yönde gelişeceğine önümüzdeki yıl karar verilecek. 2008 aynı zamanda 2009'daki yerel seçimler öncesindeki son yıl ki, önümüzdeki yılın son çeyreğinden itibaren yerel seçimler ve siyaset, tartışma gündemini belirleyecek gibi görünüyor. 

Bu ortamda Türkiye'nin önümüzdeki aylar ve 2008 boyunca yapacağı veya başlatacağı reformlar biraz daha fazla önem kazanıyor. Türkiye'nin gerek ekonomik istikrarı devam ettirmek ve sağlam temellere oturtmak, gerekse Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik görüşmelerini başarı ile sürdürmek için iyi planlanmış bir reform takvimine ihtiyacı var. Türkiye aslında 1999 yılından bu yana ekonomisinde sürekli bir reform arayışı içinde. 2001 Krizi sonrasında iyice belirginleşerek güçlenen reform sürecinin bazı meyveleri de toplanmaya başladı. Özellikle finans sektöründeki yeniden yapılandırmalar bu açıdan dikkat çekici bulunuyor. Şimdi bu reform sürecini belirli bir program ile reel sektöre ve reel piyasalara yaymak gerekiyor. 

13 Eylül 2023 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ZEUGMA'NIN KEŞFİ, GAZİANTEP EKONOMİSİNİ NASIL DEĞİŞTİRDİ?

Başkentten Yansımalar/

ANTEPLİ'NİN İŞİ ZEUGMA'YA KALMIŞ

Cahit UYANIK

Şimdilerde şehrin göbeğinde kalan Gaziantep Arkeoloji Müzesinde Zeugma'dan çıkarılan muhteşem mozaikler sergilenmeye başlanmış. Müzenin karşısındaki eski Antep Evleriyle dolu mahalle ise yavaş yavaş turistik lokantalara mekan olmaya başlamış. Lokantaların menüsü ise belli: Kebap ve lahmacun. Antep'e özgü beyaz taşla yapılmış eski evler, turizmde para olduğunu gören girişimcilerin cebinden birer-ikişer restore ediliyor. Hepsi betonarme ustasına dönüşmek üzere olan taş ustaları, yeniden rağbet görmekten mutlu.

Zeugma'nın getirdiği rüzgarla sayıları giderek artan turistler, ortasında küçük bir havuz bulunan ve 'hayat' denilen eski Antep Evlerinin bahçelerinde nar, incir ve dut ağaçlarının gölgesinde ayranlarını yudumlayarak koyun etinden yapılmış nefis kebapları midelerine indiriyorlar. Müzenin etrafında turizm acentaları pıtırak gibi çoğalmış. Orada burada, üzerinde çeşitli yabancı dillerde yazılar bulunan turist otobüsleri park etmiş. 

29 Temmuz 2023 Cumartesi

TÜRKİYE'DE BİLİNÇLİ EKONOMİK TEŞVİK VERMEK İÇİN DOĞRU BİLGİ GEREKİYOR

Cahit UYANIK

Türkiye'de çok uzun yıllardır ekonomik yatırım amaçlı teşvikler tartışılır durur. Bunun sebebi Türkiye'de teşviklerin çoğu zaman bilinçsiz dağıtılmasıdır. Bu konuda gerek sektörel gerekse bölgesel bazda çok acı olaylar da yaşanmıştır. Sözgelimi, Türkiye'de yıllarca demir-çelik sektörüne verilen bilinçsiz teşvikler sonucu, dünyada bu sektörün gelişim trendinin çok tersine bir yapı ortaya çıkmıştır.

Tüm dünyada otomobil ve beyaz eşyada kullanılan yassı ürünlerin toplam üretim içindeki payı üçte iki; uzun ürün dediğimiz inşaat demiri benzeri üretim ise üçte bir iken, Türkiye'de tam tersi bir yapı ortaya çıkmıştır. Yani Türkiye, hiç ihtiyacı olmadığı halde bol bol uzun mamül üreten demir-çelik tesislerine teşvik dağıtmıştır. Bu sektör şimdilerde, bu yapıyı kırmaya çalışıyor. İskenderun Demir Çelik Tesisleri, yassı ürün üretimine geçmek için önemli yatırımlar gerçekleştiriyor. Türkiye. giderek bir otomotiv ihraç üssü haline geldiği için, gelecekte belki de yeni yassı ürün üreten tesislere ihtiyaç duyabilecek. Bu yapılmazsa, yılda 13 milyar doları aşkın ihracat rakamlarını yakalayan otomotiv sektörünün, en temel girdilerinden birisi açısından dışa bağımlılığı iyice artacak. Demir-çelikte yaşanan bu olay bilinçsiz, plansız ve programsız sektörel teşvik dağıtılmasına en iyi örneklerden birisidir. 

Yine bu alandaki en önemli örneklerden birisi de un sektöründe yaşanıyor. Türkiye'de yıllık 30 milyon tonu aşkın üretime imkan verecek un değirmeni yatırımına teşvik dağıtılmış durumda. Türkiye'nin kendi iç tüketimi ve yaptığı ihracat dikkate alındığında, elinde 12-13 milyon tonluk bir fazlalık kalıyor. Bu öyle ilginç bir rakam ki, Türkiye'deki tüm un fabrikaları tam kapasiteye yakın çalışıp iç tüketimi karşılasa, geriye kalan rakam tüm dünyanın dışarıdan un ithal etme kapasitesini karşılayabiliyor. Üstüne de kapasite fazlası kalıyor. Yani Türkiye'deki un yatırımları dünyadaki uluslararası un ticaretinin hacminden fazla.