Türkiye ekonomisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye ekonomisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2023 Perşembe

MUTLU SONLA BİTEN YILAN HİKAYESİ: MERNİS

Cahit UYANIK 

Biz çocukken hepimizin evinde nüfus deftercikleri vardı. Halen kullandığımız pasaportlara benzeyen nüfus deftercikleri, gri kapağındaki kırmızı ay-yıldızla çoğumuzun belleğine kazındı. Bu deftercikler, kimi zaman annemizin çeyiz sandığında, kimi zaman bir valizin en ücra köşesinde, bazen de evin en güzel yerini işgal eden elektrikli radyoların üzerindeki sağlam ve tartışılmaz yerini yıllarca korudu. Daha sonra bu deftercikler ortadan kayboldu. Yerine kadınlar için pembe, erkekler için mavi renkli 'kart' tipi nüfus cüzdanları verildi. 

Bu yeni nüfus cüzdanlarıyla biraz daha 'birey' olduk. Sandıktan, valizden,  radyonun üzerinden inen kimliğimiz cebimizdeki cüzdanlara sığdı. Nüfusumuzu ve vatandaşlığımızı ispatlayan bu belgenin kendisi değişti ama Nüfus İdaresi korkusunu üzerimizden bir türlü atamadık. Tozlu büyük defterler, pullu dilekçeler, yazışmalara günler sonra verilen resmi ve anlaşılmaz cevaplar ile uzayıp giden başvuru kuyrukları bizim için hep korkulu rüya oldu. Oysa bir devletin vatandaşıyla ilk ve koparılması mümkün olmayan en güçlü bağını simgeleyen nüfus kayıtlarının sağlıklı, düzgün, anlaşılır şekilde tutulması gerekmez miydi? Bu kayıtlar, değiştirilmesi en zor ama ulaşılması en kolay bilgiler niteliği taşımalıydı değil mi?

İşte kısaca MERNİS diye bildiğimiz 'Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi' 1972 yılında bu düşüncelerle doğdu. Yani tamı tamına 31 yıl önce Türkiye nüfus kayıtlarındaki karmaşanın azaltılması ve nüfus hizmetlerinin kolaylaştırılması için bu projenin temelini attı. Aradan geçen 31 yılda sistem ancak oturtulabildi ve geçen aydan itibaren tam olarak hizmet vermeye başladı. Artık nüfus cüzdanınızı kaybettiğinizde, yeni bir çocuğunuz doğduğunda, bir yakınınız vefat ettiğinde gerekli nüfus işlemleri birkaç dakika içinde bitirilebiliyor.

7 Kasım 2023 Salı

HAM PETROL İTHALİNDE 15-20 MİLYAR DOLARLIK FATURAYA DOĞRU GİDİLİYOR

Cahit UYANIK

Türkiye'de daha birkaç yıl önce gündemde bulunan "Ham petrol faturası 10 milyar doları geçer mi?" sorusu yerini, faturanın 15-20 milyar dolara ulaşıp ulaşmayacağına bıraktı. Ham petrolün varil fiyatının dış piyasalarda 90 dolarlar seviyesini geçmesi, Türkiye'nin önümüzdeki yıl ham petrol ithalatına 15 milyar dolar düzeyinde bir ödeme yapabileceği ihtimalini doğurdu. 2008'de ham petrol fiyatlarının ortalama 85 dolardan oluşması halinde, yıllık tüketimi 175 milyon varil düzeyinde bulunan Türkiye'nin ödeyeceği fatura 14 milyar 875 milyon dolara çıkacak. 90 dolarlık ortalama fiyatta ise Türkiye'nin ham petrole ödeyeceği tutar 15 milyar 750 milyon dolara ulaşacak. 100 dolarlık ortalama fiyat 17,5 milyar dolar, 120 dolarlık 'kabus senaryosu' ise 21 milyar dolarlık ithalat faturası oluşturabilir.  

Daha bundan 1 yıl önce ham petrol fiyatlarının 100 dolar düzeyine yaklaşıp yaklaşmayacağı sorulduğunda, çoğu kimse buna inanmıyordu. 70 dolarlık fiyatın 'psikolojik bir sınır' olduğu, bu rakamdan sonra petrol talebi azalacağı için otomatikman fiyatın bu düzeyde dengeleneceği düşünülüyordu. Bu tahminler tutmadı. Şimdilerde 120 dolarlık varil fiyatı için benzeri değerlendirmeler yapılıyor. Ancak 120 dolarlık fiyatın psikolojik sınır olduğunu düşünen uzmanların sayısı giderek azalıyor. 

7 Ekim 2023 Cumartesi

DOĞU VE GÜNEYDOĞU İÇİN YENİ BİR KALKINMA MODELİ ÖNERİSİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin bir türlü çözülemeyen sorunlarından birisi, bölgeler arası kalkınmışlık farkları. Bu konuda onlarca yıldır çok çeşitli çözüm paketleri değişik hükümetler tarafından açıldı ve uygulandı. Ancak elde edilen sonuçlar pek iç açıcı değil. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yönelik yatırım teşviklerinin işe yaradığını söylemek çok zor. "Üstüne para verilerek" de olsa yatırımcıların bu bölgelere gitmesi sağlanamıyor.

Geçtiğimiz günlerde bu konuda Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfının (TESEV) Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile ortaklaşa yaptığı oldukça kapsamlı bir çalışma kamuoyuna açıklandı. "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Sosyal ve Ekonomik Öncelikler" adını taşıyan bu çalışma, bir sivil toplum kuruluşunun ve bölgesel kalkınma konusunda uluslararası tecrübeye sahip bir kuruluş tarafından açıklanan çok geniş kapsamlı öneriler dizisi olması nedeniyle, şimdiye kadar hep hükümetlerin ve devletin geliştirerek açıkladığı paketlerden farklı bir görünüm veriyor. Neden mi?

Çalışma, mevcut teşviklerin Doğu ve Güneydoğu Bölgesine bir katkısının mümkün olmadığını ve bunun yerine bölgesel, sektörel ve hatta alt sektör bazında teşvik verilmesini öneriyor. UNDP ve TESEV bölge ekonomisinin sorunlarının 'bölge dışından yatırımcı çekmeye yönelik büyük ölçekli bir sanayi hamlesi' ile de aşılabileceğine inanmıyor. İki kurum, bunun yerine bölgedeki talebe yönelen, girişimcilik kültürünü geliştirecek, daha küçük ve orta ölçekli işletmeler için planlanacak teşvik politikalarının kısa vadede daha işlevsel olabileceğini öneriyor. Oysa daha önce açıklanan teşviklerin hemen hepsi "Türkiye'nin Batısına değil Doğusuna yatırım yaparsanız düşük faizli kredilerden yararlanabilirsiniz. Yatırım işletmeye alındığında ise uygun vergi ve sigorta primi indirimlerinin yararlanabilirsiniz" mantığına dayanıyordu. Ama işe yaramadığı görüldü. Şimdi bu mantığın tamamen terk edilerek küçük ve orta boy işletmelere yönelik bir politikaya dönüş öneriliyor.

10 Ağustos 2023 Perşembe

IMF İLE ANLAŞMAYA VARILDI: 10 PUANLIK ENFLASYON ARTIŞI ANCAK 2 YILDA ERİTİLEBİLECEK

Enflasyonda sapma

10 PUAN 2 YILDA ERİTİLEBİLECEK

Cahit UYANIK

Ankara - Hazırlıkları süren 3'üncü Ek Niyet Mektubu'na 2002 yılı enflasyon hedefi TEFE yüzde 7, TÜFE ise yüzde 9'a revize edilerek konulacak. Bu hedef, Aralık-1999'da verilen ana niyet mektubunda yüzde 5 ve yüzde 7 olarak öngörülüyordu. 

Belirlenen bu yeni hedeflerle, programın başında verilen "3 yıllık dönem sonunda enflasyonu tek haneli rakamlara indireceğiz" şeklindeki söz de tutulmuş olacak. Ekonomi yönetimi, bu revizyona gerekçe olarak programın ilk yılındaki 10 puanlık sapmanın 2 yıla tolere edilebileceğini gösteriyor.

Finansal Forum'un edindiği bilgiye göre Carlo Cottarelli başkanlığındaki IMF Heyetinin yaklaşık 20 gün süren temasları sırasında kritik müzakere konusunu Ekonomik Program'ın 2 ve 3'üncü yılındaki enflasyon hedefi oluşturdu. Yüksek petrol fiyatları ve Euro'nun hiç hesapta olmayan zayıf gidişi gibi gelişmelerle, uluslararası faiz oranlarının yüksek seyretmesi nedeniyle 2000 yılı enflasyon hedeflerinin 10'ar puanlık sapma göstereceği konusunda hemfikir olundu.

29 Temmuz 2023 Cumartesi

TÜRKİYE'DE BİLİNÇLİ EKONOMİK TEŞVİK VERMEK İÇİN DOĞRU BİLGİ GEREKİYOR

Cahit UYANIK

Türkiye'de çok uzun yıllardır ekonomik yatırım amaçlı teşvikler tartışılır durur. Bunun sebebi Türkiye'de teşviklerin çoğu zaman bilinçsiz dağıtılmasıdır. Bu konuda gerek sektörel gerekse bölgesel bazda çok acı olaylar da yaşanmıştır. Sözgelimi, Türkiye'de yıllarca demir-çelik sektörüne verilen bilinçsiz teşvikler sonucu, dünyada bu sektörün gelişim trendinin çok tersine bir yapı ortaya çıkmıştır.

Tüm dünyada otomobil ve beyaz eşyada kullanılan yassı ürünlerin toplam üretim içindeki payı üçte iki; uzun ürün dediğimiz inşaat demiri benzeri üretim ise üçte bir iken, Türkiye'de tam tersi bir yapı ortaya çıkmıştır. Yani Türkiye, hiç ihtiyacı olmadığı halde bol bol uzun mamül üreten demir-çelik tesislerine teşvik dağıtmıştır. Bu sektör şimdilerde, bu yapıyı kırmaya çalışıyor. İskenderun Demir Çelik Tesisleri, yassı ürün üretimine geçmek için önemli yatırımlar gerçekleştiriyor. Türkiye. giderek bir otomotiv ihraç üssü haline geldiği için, gelecekte belki de yeni yassı ürün üreten tesislere ihtiyaç duyabilecek. Bu yapılmazsa, yılda 13 milyar doları aşkın ihracat rakamlarını yakalayan otomotiv sektörünün, en temel girdilerinden birisi açısından dışa bağımlılığı iyice artacak. Demir-çelikte yaşanan bu olay bilinçsiz, plansız ve programsız sektörel teşvik dağıtılmasına en iyi örneklerden birisidir. 

Yine bu alandaki en önemli örneklerden birisi de un sektöründe yaşanıyor. Türkiye'de yıllık 30 milyon tonu aşkın üretime imkan verecek un değirmeni yatırımına teşvik dağıtılmış durumda. Türkiye'nin kendi iç tüketimi ve yaptığı ihracat dikkate alındığında, elinde 12-13 milyon tonluk bir fazlalık kalıyor. Bu öyle ilginç bir rakam ki, Türkiye'deki tüm un fabrikaları tam kapasiteye yakın çalışıp iç tüketimi karşılasa, geriye kalan rakam tüm dünyanın dışarıdan un ithal etme kapasitesini karşılayabiliyor. Üstüne de kapasite fazlası kalıyor. Yani Türkiye'deki un yatırımları dünyadaki uluslararası un ticaretinin hacminden fazla.

21 Temmuz 2023 Cuma

REKABET HUKUKÇUSU DOÇ. DR. İNAN: İŞADAMIMIZDA REKABET KÜLTÜRÜ YOK

Rekabet Hukukçusu Doç. Dr. Nurkut İNAN:

"İşadamımızda Rekabet Kültürü Yok"

Cahit UYANIK

Türkiye, rekabet hukukuna ilişkin ilk tartışmaları ithal ikameci ekonomi politikalarının sanayiyi geliştirmeye başlamasıyla 1960'lı yılların sonunda duydu. Ama o zaman Rekabet Yasası, sanayileşme çabası içindeki bir ülke için 'lüks' sayılıyordu. Bu eğilim, 1992'de DYP-SHP Koalisyon Hükümeti kurulana kadar sürdü denilebilir. Hükümetin sol kanadının en enerjik şekilde sahip çıktığı tek ekonomik konu, belki de Rekabet Yasasıydı. Rekabet Yasası için oluşturulan komisyon, çalışmalarını yaklaşık 2,5 yıl sürdürdü. Avrupa Birliğine (AB) karşı yükümlülüklerimizi yerine getirmek ve 1994 sonbaharında çıkarılan Özelleştirme Yasasını dengelemek amacıyla Rekabet Yasası apar topar aynı yılın Aralık ayında Meclis'ten geçirildi.

Doç. Dr. Nurkut İnan, Türkiye'de iki elin parmaklarıyla sayılabilecek kadar az sayıdaki rekabet hukukçusundan biri. İnan, 1992'de kurulan Rekabet Yasası Tasarı Taslağı Komisyonunun da başkanıydı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden emekli olduktan sonra avukatlık yapmaya başlayan Doç. Dr. İnan, kamuoyunda kesif bir bilgisizliğin hakim olduğu rekabet hukuku alanındaki geniş bilgilerini bizimle paylaşmayı kabul etti:

Ekonom: Önce rekabet hukukunun tarihsel gelişimi üzerinde biraz duralım. Bu kavram nerede ve nasıl ortaya çıkmış?

İnan: Rekabet hukukunun 108 yıllık tarihçesi var. Rekabetin düzenlenmesine ilişkin ilk yasa, 1890 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) yürürlüğe girdi. Bu tip yasaların çoğunda olduğu gibi ABD'de anti-tröst yasası politik nedenlerle ortaya çıktı. 19'uncu yüzyılın sonunda demiryolu şirketlerinin çok büyümesi ve kartelleşmesine karşı, ürünlerini demiryolu ile taşıyan çiftçilerden bir tepki geldi.Çiftçilerin oyları politikacılar için çok önemliydi. Senatör Shermann bir yasa tasarısı hazırladı ki bu federal yasaydı ve tüm eyaletlerde uygulanacaktı. Shermann, bu yasayı savunurken ve kamuoyuna tanıtırken, işin ekonomik yanını daima ikinci planda bıraktı ve politik yanını öne çıkardı. Shermann, Senato'daki bir konuşmasında "Biz bir toplum olarak henüz müstemleke iken İngiliz Kralının üstümüzdeki baskısına nasıl dayanamadı isek, aynı şekilde ekonomik gücün tek elde toplanması sonucu ulaşacak baskılara da dayanmamalıyız. Demokrasimizin sağlıklı olarak yaşaması buna bağlıdır" diyordu. 

11 Temmuz 2023 Salı

KAPAK HABERİ / 1. YILINDA 5 NİSAN KARARLARI / NE GETİRDİ, NE GÖTÜRDÜ? / YENİ DEVALÜASYON GÜNDEMDE Mİ?

Bu çarşamba 5 Nisan Kararlarının birinci yıldönümü. Ekonomideki tüm denge ve oluşumları alt-üst eden bu kararlar, Türkiye'yi nereye doğru götürüyor? 5 Nisan'a nasıl gelindi? İşadamı ve politikacılar bu kararları nasıl değerlendiriyor?

Cahit UYANIK (Ankara)

Alaattin ÇİFTÇİ (İstanbul)

"Bu programın amacı enflasyonu hızla düşürmek, Türk Lirasına istikrar kazandırmak, ihracat artışını hızlandırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı, sosyal dengeleri de gözeten sürdürülebilir bir temele oturtmaktır."

Başbakan Tansu Çiller, Yardımcısı Murat Karayalçın ile birlikte 5 Nisan 1994 öğle saatlerinde 'Ekonomik Önlemler Uygulama Planı'nın amacını böyle açıklıyordu. Aslında 5 Nisan'a giden yol 26 Ocak 1994 akşam üzeri açılmıştı. Aylardır faiz düşürme inadıyla borçlanamayan Hazine ve Merkez Bankası, o gün döviz piyasalarının ipini elden kaçırmıştı. Serseri para, önce borsayı 20 binden 29 bine sıçratmış, kar realizasyonunun peşinden dövize yönelip piyasayı allak bullak etmişti. 

Gelenekselleştiği üzere her gün saat 16 civarında açıklanan ertesi günün döviz kurları bir türlü ajans telekslerinden dökülmüyordu. Gazete büroları, "Devalüasyon mu yapıyorlar?" diye soran vatandaşların telefonlarından felç olmuştu. Eh, ne de olsa evden otomobile, tüketici kredisinden ev kirasına dövizle borçlanmaya alışılmıştı. Devalüasyon, borç ve ödemelerin bir anda kabarmasına yol açacaktı.

Başbakan Çiller, alelacele ekonomi bürokratlarını Konut'ta topladı. Piyasayı sakinleştirmek için gece yarısı yüzde 13,9'luk devalüasyon açıklandı. Devalüasyona rağmen piyasanın inisiyatifi devletin eline geçemedi. Dövizle oynamayı seven bazı bankalar, sıcak odalarında oturup telefonla parasını yöneten spekülatörler biçilen bedeli yetersiz buldular. Dövizi sakinleştirmek için yapılan müdahalelere 2 ayda yaklaşık 4 milyar dolar harcandı. Şubat ayı ortasından itibaren Hazine ve DPT'de "Bu krizden nasıl çıkabiliriz?" konulu birçok araştırma yapıldı. 

Mart ayı başlarında Başbakan Çiller ve Devlet Bakanı Aykon Doğan'ın sonu gelmezmiş gibi görünen gece toplantıları başladı. 5 Nisan Paketi'nin ilk hatları burada belirginleşti. Paketin ismi başlangıçta Ekonomik Aksiyon Planı idi. Fakat sonradan ne olduysa oldu, ismi değiştirildi. Paketin ayrıntıları kamuoyundan ciddi bir şekilde gizlenebildi.

21 Aralık 2022 Çarşamba

ASGARİ ÜCRET ARTIŞI NEDEN ENFLASYONA SEBEP OLMAZ?

Cahit UYANIK

Kim ki asgari ücret zammı enflasyonu artırır der. O yalan söylüyordur, inanmayın lütfen... Çünkü;

1) Doğrudur, Türkiye'de 'talep enflasyonu' değil, 'maliyet enflasyonu' hüküm sürmektedir. Doların hızlı ve ani artışı tüm maliyetleri (Hammadde, enerji, lojistik vb.) ve dolayısıyla mal satış fiyatlarını yükseltmiştir. Sorun, devletin sağladığı enerji vb kalemlere yaptığı astronomik zamlardır, kuru çığrından çıkarmasıdır. İşçiliğin ise toplam maliyetler içindeki payı, hemen hemen tüm işletmelerde oldukça düşüktür. Mesela tekstilde işçilik payı 2015 yılında yüzde 25'ti. Ancak bu payın, son 7 yılki gelişmelerle (2018 ve 2021'deki iki büyük kur şoku sebebiyle) yüzde 10-15'e düştüğünü tahmin ediyorum. Asgari ücrete yapılacak zam, maliyetleri işçilik yönünden oransal olarak fazla yükseltmez. 

2) Yapılan zam, işçilerin iş verimliliğini ve dolayısıyla üretimi artırır. İşyerlerindeki üretim artışı, yapılan zammı karşılar ve enflasyon yaratmaz.

3) Asgari ücret o kadar düşük ki (295 $), işçiler birçok tüketiminden vazgeçmiş durumda. Gıda, barınma-ısınma, ulaşım fiyat artışları felaket boyutlarda... Yapılan zam işçileri sadece düşük tüketim kalıbından doğal tüketim kalıbına  yaklaştırır. Yani ekstra talep doğurup, talep bazlı enflasyon yaratmaz.

4) Tarihsel olarak bakıldığında da; DİSK'in 2023 Yılı Asgari Ücret Gerçeği raporuna göre asgari ücret 2015 yılında 348 $ iken, 2016 senesinde yüzde 24 artışla 430 $'a yükseltilerek oldukça yüklü bir zam yapılmış ancak manşet enflasyonda bir yükseliş görülmemiştir. Asgari ücrete $ bazında yüzde 24 zam yapıldığı ortamda; 2015/12'de yüzde 8,81 olan yıllık enflasyon, 2016/12'de yıllık yüzde 8,53 olmuştur. Yani enflasyon yükselmek bir yana, bir miktar gerilemiştir. Demek ki artırılan asgari ücret enflasyona sebep olmamıştır. 

19 Aralık 2022 Pazartesi

HABER-ANALİZ / TÜRKİYE’NİN ‘PERSPEKTİF PLAN’ GEÇMİŞİ VEYA EKONOMİDE ‘REEL BİR PLANLAMA’YA DÖNÜŞ YAŞANACAK MI?

Ankara-Necatibey Caddesindeki DPT binası

Cahit UYANIK

2022 yılı Haziran ayı, Türkiye’nin 1960 yılında yani 62 yıl önce resmen başlayan ‘ekonomik planlama serüveni’nde ilginç bir dönemeç oluşturdu. Çünkü bu tarih, siyasette iktidar ve muhalefet kanatlarının ekonomik planlama için harekete geçtikleri bir zaman dilimiydi. 

09 Haziran 2022 günü Resmi Gazeteyi açanlar, Cumhurbaşkanlığının 2024-2028 yıllarını kapsayacak  “On İkinci Kalkınma Planı Hazırlıkları” konulu üç sayfalık genelgesi ile karşılaştılar. Bu genelge; kamu, özel sektör ile sivil toplum ve meslek kuruluşlarının görüşleri ve Meclis’in nihai inisiyatifiyle (TBMM Kararı olarak) hazırlanacak olan ve yaklaşık 14-15 aylık hummalı çalışmanın ilk yazılı dokümanı olma özelliğini taşıyordu.

Bu genelgeden 4 gün sonra ise “6’lı Masa” olarak adlandırılan 6 muhalefet partisinin oluşturduğu ‘Kurumsal Reformlar Komisyonu’ haftalar süren bir çalışmanın ardından; iktidara gelmeleri halinde yapacakları ilk ve acil yapısal reformları kamuoyu ile paylaştılar. Bu komisyonun; 11 yıl önce kapatılarak Kalkınma Bakanlığına, daha sonra 2018 yılında Strateji ve Bütçe Başkanlığına dönüştürülen Devlet Planlama Teşkilatını (DPT); Strateji ve Planlama Teşkilatı (SPT) olarak yeniden kuracaklarını açıklaması hayli ilginçti.

12. Plan 2023’te Meclis’te görüşülebilecek mi?

Böylece muhalefet düzeyinde de olsa ülke kamuoyu, uzun zamandır ilk kez ekonomik planlama ve Cumhuriyetin 100. Yıldönümü sonrasında planlamanın yeni vizyonunun ne olabileceği hakkında enerjik bir görüş açıklaması ve net bir vaatte bulunulmasına şahitlik etti. Türkiye, ekonomik planlama konusunda böylesi yoğun talep ortamını en son Demokrat Parti iktidarının son yıllarında yaşamıştı. Aradan 70 yıla yakın süre geçtikten sonra muhalefetin yinelenen bu tavrı, yüzlerce sayfalık metinlerin hazırlandığı ancak kimsenin pek uymadığı bürokratik bir planlama anlayışı yerine; ortak akıl ve katılımcı bir anlayışla, vizyon belirleme boyutu daha ağır basan, kısa ve öz metinlerin hazırlandığı stratejik bir ekonomi planlamasına geçiş yönündeki beklentileri de canlandırdı.

12. Plan hazırlıkları başlatıldı ama gelecek yıl bu zamanlarda Meclis’te görüşülememe olasılığı da bulunuyor. Çünkü 2023 Haziran ayında gerçekleşecek seçimlerin ardından oluşacak yeni siyasi tablo belirsizliğini koruyor. Seçimleri muhalefetin kazanması halinde 12. Plan’ın yeniden kurulacak olan Strateji ve Planlama Teşkilatı tarafından gözden geçirilip değiştirilmek üzere ertelenme olasılığı mevcut. Çünkü muhalefet 2011-2022 arasındaki dönemin planlamada boşa harcandığını ve ekonomide reel bir planlamaya yeniden dönülmesi gerektiğini her fırsatta dile getiriyor.     

Türkiye ‘Perspektif Plan’ın süresine karar veremedi gitti!

Planlamaya büyük umutların bağlanmaya başlandığı bu ortamda; Türkiye’nin ekonomik planlama konusundaki geçmişinin pek ele alınmayan bir boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Bunun için sizi 1960’ların başından 2020’lere 60 senelik bir yolculuğa çıkarmalıyım. Türkiye, 1963 yılında yani 1. Beş Yıllık Kalkınma Planı’yla birlikte “Perspektif Plan” kavramıyla da tanışmıştı. Perspektif burada, ‘geleceğe yönelik bakış açısı’ anlamında kullanılmaktaydı. 1. Plan’da perspektif planın neden gerekli olduğu; “Perspektif plan, plan dönemleri arasında bütünlüğü ve devamlılığı gözetir; ileride düzeltilmesi güç hatalı kararlar alınmasını önleyerek kaynak israfına sebep olmadan ana hedeflere en kısa yoldan ulaşılmasını sağlar” denilerek anlatılmıştı. 

18 Aralık 2022 Pazar

ASGARİ ÜCRET VE/VEYA ASKERİ ÜCRET TOPLUMU...

Cahit UYANIK

Tv haber bültenlerinde izliyorum...

Sokak röportajlarında çoğu insan

Asgari ücreti, "askeri ücret" diye telaffuz ediyor


İlk bakışta bir dilbilgisi hatası gibi görünse de...

Ülkemizdeki 30 milyon çalışanın 15 milyonunun asgari ücret

Ve etrafında (artı-eksi %10) bir ücret kazanabildiğini,

Emeklilerin çoğunun da asgari ücreti uzaktan dahi göremediğini düşünürsek...


Sokaktaki yurttaşların bazılarının 

Tek tipleşen kazançlarını, büyük kitlelerin tek tip davranış kalıplarına uyabilmesine

Büyük önem verilen askerlikle benzeştirmesinin geri planında; 'asgari ile askeri aynı şeydir nasıl olsa' gibi

Daha derin kabullenmeler ve adlandırmalar bulunduğunu

düşündürtüyor bana...

16 Aralık 2022 Cuma

BU, ASGARİ ÜCRETİN 8.250 TL OLMASI DEMEK. ASGARİ ÜCRETTE TARİHİ 442 $'LIK ZİRVE YENİDEN GÖRÜLEBİLİR

Cahit UYANIK

Yarın Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2023 yılında uygulanacak asgari ücreti belirlemek üzere ilk toplantısını yapacak. Tespit edilecek asgari ücret ise büyük ihtimalle, gelecek yılın ilk 6 ayında uygulanacak. 2023'te kim kazanırsa kazansın; seçimlerden sonra, ikinci 6 ay için yeni bir asgari ücret belirleneceğini düşünüyorum. Çünkü TR'de oldukça yüksek enflasyon ortamı hüküm sürüyor ve bu ortamın gelecek sene de yaşanacağı herkesin kabulü.

TR'de asgari ücret çok geniş bir kitleyi ilgilendiriyor. Bu konuda DİSK'in "Asgari Ücret Gerçeği" adlı raporları oldukça güzel bilgiler veriyor. Bu rapora göre TR'de asgari ücret ve altında ücretlerle çalışanların oranı %33,8. Yani 30 milyon çalışanın yaklaşık 10 milyonu asgari ücret ve altında maaşlar alıyor. Asgari ücretin %10 fazlası kadar maaş alanları da buna eklediğimizde, toplam oran yüzde 49'a geliyor. Yani asgari ücretle doğrudan ilgili çalışan sayısı 15 milyon kişiye yaklaşıyor. Bu sebeple asgari ücret geniş kitlelerin yaşam standartları açısından oldukça önemli bir göstergedir. MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı birkaç gün önce, asgari ücretin 2023 yılında hükümetin enflasyon hedefi kadar artırılmasını istemiş ve böylece geçmişte kalan bir uygulamadan bahsetmişti: Enflasyon hedeflemesi. Hedef enflasyon kadar artırım, enflasyon hedeflemesinde kullanılan bir araç. Buna göre hükümet ve TCMB ortaklaşa bir enflasyon hedefi belirleyerek ilan ediyor ve bu hedefi tutturmak için de elinden gelen yapıyor; ekonominin diğer unsurlarından da buna uygun davranmasını bekliyor. TR'de enflasyon hedeflemesinin çok güzel uygulandığı yıllar yaşandı ve hatta bu model sayesinde tek haneli, %8 rakamlarına inmiş enflasyonları da gördük.

26 Kasım 2022 Cumartesi

BEKLENEN İSTANBUL DEPREMİ BUGÜN OLSA EKONOMİYE MALİYETİ 130 MİLYAR DOLAR. ÖNLEM İÇİN HAREKETE GEÇİLMELİ

Cahit UYANIK

Düzce-Gölyaka'da 23 Kasım 2022 tarihindeki 5,9 şiddetindeki deprem, muhtemel İstanbul Depremini ve ülke ekonomisine yükleyebileceği büyük maliyeti akıllara getirdi. Çünkü 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremi; yaşadığımız 19 bin kişiye yakın can kaybının yanı sıra, ekonomimizi de hayli sarsmıştı. Bu depremlerin ekonomiye maliyeti konusunda Hazine Müsteşarlığı ile 2 yabancı kurum tarafından yapılan çalışmalarda ortalama maliyetin 15 milyar $ olarak tespit edildiğini söyleyebiliriz.

Bu iki yıkıcı depremin 20. yılında yani 2019'da yeni bir maliyet çalışması yapılarak ilan edilmişti. TR’deki işletmeleri deprem, yangın, sel ve mülteci krizi başta olmak üzere doğal afetler ile karmaşık acil durumlara karşı hazırlamak üzere TÜRKONFED ve UNDP tarafından kurulan 'CBi Türkiye Platformu'; "KOBİ'lerde Dayanıklılık: Yeni Riskler, Yeni Öncelikler Raporu"nu açıklamıştı. Raporda, 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminde 30 binden fazla işletmenin zarar gördüğü ve ekonomik kaybın bugünün parasıyla 200 Milyar TL düzeyinde olduğu vurgulanırken, geçtiğimiz 20 yılda Türkiye ekonomisindeki büyümeye paralel, olası bir depremin ekonomi üzerindeki vurucu etkisinin de büyüdüğüne dikkat çekilmişti. 2019 yılında ortalama dolar kurunun 5,68 TL olduğu düşünüldüğünde; depremin 200 milyar TL'lik maliyetinin 35,2 milyar $ olduğunu söyleyebiliriz. Bu, 1999 depremi sonrası hesaplanan ortalama maliyetin ikiye katlanması anlamına da geliyor. 1999 yılında Türkiye'nin GSYİH'sı 248 milyar $'dı. Biz bu 35,2 milyar $'lık maliyeti ulusal gelirimize oranladığımızda depremin ekonomiye maliyeti GSYİH'nın yüzde 14'üne yükseldi. Şu anda Türkiye'nin GSYİH'sı 850 milyar $. Beklenen İstanbul Depremi bu yıl içinde gerçekleşse yüzde 14'lük oranı kullandığımızda, demek ki depremin ekonomiye faturası 120-130 milyar $ olabilir.

12 Kasım 2022 Cumartesi

IMF, TÜRKİYE'YE YENİ TEMSİLCİ ATADI: AZİM SADIKOV. IMF, HÜKÜMETE FAİZLERİ HEMEN ARTIRMASINI ÖNERDİ

Dr. Azim Sadıkov, 
 IMF'nin 7. Türkiye Temsilcisi oldu

Cahit UYANIK

Türkiye, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile neredeyse 12,5 yıldır 'diplomatik bir ilişki' sürdürüyor. IMF Türkiye Masası her yıl sonbaharda gelip ekonomik verilerimizi topluyor, 2 hafta kalıp yüz yüze görüşmeler yapıyor. Buna '4. Madde Görüşmeleri' veya 'Gözden Geçirme Görüşmeleri' deniliyor. IMF, bu yıl da 14-26 Ekim 2022 tarihlerinde TR'de imiş. Hiç haberimiz olmadı. Haberi olanlar da duyurmadı. Ne Hazine ve Maliye Bakanlığı, ne IMF Genel Merkezi ne de IMF Türkiye Temsilciliği bir açıklama yayınladı. Oysa eskiden bu ziyaretler Hazine'nin internet sitesinde ilan edilirdi. 04 Kasım 2022 tarihinde IMF'nin ABD'deki merkezinden, TR Masası Şefi Donal McGettigan başkanlığındaki heyetin ziyaretiyle ilgili bir basın açıklaması yayınlandı.

Basın açıklamasında 2021 yılı sonlarında yapılan politika faiz indirimlerinin TR'nin mevcut kırılganlıklarına eklendiği, TL'nin değer kaybettiği ve bunu yüksek enflasyonun izlediği anlatılarak, Rusya-Ukrayna Savaşı sonucunda yükselen ithal enerji fiyatları dolayısıyla TR'nin enflasyonist sürece girdiği vurgulandı. Alınan önlemler kapsamında kur korumalı mevduat (KKM) ve kredi büyümesini sınırlamak için BDDK ile TCMB'nin aldığı makro ihtiyati tedbirlere değinilen açıklamada, TR ekonomi yönetimine bırakılan 'tavsiye notu' veya 'ön ülke raporu'ndan ayrıntılar da paylaşıldı. (Toplanan verilerle IMF TR Masası tarafından daha geniş bir ülke raporu da hazırlanıyor. Bu rapor Ocak-2023 tarihinde IMF İcra Kurulunda ele alınıp görüşülecek.)

Tavsiyeler çerçevesinde; öncelikle TCMB üzerinden bir okuma yapılarak merkez bankası bağımsızlığının güçlendirilmesi ve politika faiz oranlarının hemen artırılması istendi. Bu yapılırsa enflasyonun daha kalıcı şekilde azaltılacağı ve TCMB döviz rezervlerinin güçlendirileceği ifade edildi. Açıklamada daha sonra sıkı maliye politikasına geçilmesi gerektiği vurgulanarak; artan mali riskler ve yüksek enflasyon göz önüne alındığında bunun savunmasız kişileri (desteğe muhtaç) hedefleyen yardım sağlama kararlarını da kolaylaştıracağı belirtildi.

9 Ağustos 2022 Salı

HESABINIZI %80 ENFLASYONA GÖRE YAPIN. ENFLASYON BU YILI %60, %70, %100 DEĞİL, %80'DEN KAPATACAK

Cahit UYANIK

Ağustos 2022 itibarıyla, enflasyonun (TÜFE) bu yıl sonunu;

- yüzde 60 (Ekonomi yönetiminin tahmini)
- yüzde 70 (Piyasa oyuncularına uygulanan anketlerde oluşan tahmin)
- yüzde 100 (Başını Atilla Yeşilada'nın çektiği bir grup iktisatçı ve finans uzmanının tahmini)
kapatacağı ileri sürülüyor.
Bu tahminlere ben de yaptığım hesaplama ile katılıyorum ve diyorum ki "Hayır, enflasyon bu yıl sonunu yüzde 80 ile kapatacak".

Ben, TÜFE endeks rakamının (Dikkat! TÜFE artış oranı değil) bu yıl nasıl bir seyir izlediği, bundan sonra nasıl artabileceği üzerine yoğunlaştım. TÜFE endeks rakamı 2021'i 687 puandan tamamladıktan sonra, bu yılın ilk 7 ayında 1.001'e kadar yükseldi. 314 puan artan endeks, aylık ortalama puan artışının 45 puan düzeyinde olduğunu gösteriyor. Bu ortalama artış eğiliminin Ağustos-Aralık 2022'yi kapsayan 5 ayda da süreceği öngörüsüyle endeksin (687+540=1227) kapatacağını söyleyebiliriz. Bu da bizi endeks puan artış hızı veya 2022 yılı TÜFE endeks artışının yüzde 80 olarak gerçekleşeceği sonucuna getirir.

30 Temmuz 2022 Cumartesi

6'LI MASA İKTİDARA GELİRSE DPT'Yİ, YENİ İSMİYLE STRATEJİ VE PLANLAMA TEŞKİLATINI (SPT) KURABİLECEK Mİ?

DPT'nin 2009 tarihli
tanıtım kitapçığının kapağı 

Cahit UYANIK

Türkiye'nin 1940'ların ortasında tartışmaları başlayan, 1960 yılından itibaren de yasal uygulama zemini bulan bir ekonomik planlama geçmişi bulunuyor. Bence Türkiye'de 2011-2022 itibarıyla 1946-60 dönemine benzer bir süreçten geçiliyor. Şöyle ki:
2011 yılında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kapatılarak fiilen Kalkınma Bakanlığına dönüştürülmüştü. 2018 yılında ise Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemine geçişle birlikte planlama, bu sefer de Strateji ve Bütçe Başkanlığı (SBB) olarak devam etti. SBB'nin ve şu anki planlama çalışmalarının melez bir yapısı var. Çünkü hem planlama hem bütçe yapmaya çalışıyor.

DPT'nin 2011'deki kapatılmasının öncesi ve sonrasında bunun büyük bir hata olduğu ileri sürülmüştü. Bu kapatma olayının ardından, Türkiye'de 1946-1960 arasındaki döneme benzer bir süreç yaşandı ve halen yaşanıyor. Bu süreç nihayetinde bizi 2022 yılında, 6 muhalefet partisinin oluşturduğu 6'lı Masa'nın 'Kurumsal Reformlar Komisyonu' Raporuna kadar getirdi. Bu raporda iktidara geldiklerinde; DPT'nin Strateji ve Planlama Teşkilatı (SPT) adı altında yeniden kurulacağı vaat ediliyor. Komisyon, bu konuyu öncelikle yapılacak reformlar listesine koydu.

21 Temmuz 2022 Perşembe

EKONOMİNİN TANSİYONU 20'YE ÇIKTI. CDS PUANI 900'Ü GÖRDÜ. TÜRKİYE'YE RİSKLERİ AZALTMALISIN SİNYALİ VERİLDİ

Cahit UYANIK

Ben CDS'leri insan vücudunun tansiyonuna benzetiyorum. CDS'lerin 900'ü geçmesi, yüksek tansiyon hastalığına yakalandığımızın ve tansiyonumuzun 20'ye çıktığının göstergesi. CDS'ler dış piyasaların tarafsız bir şekilde ve risk bağlamında bize bakışını simgelerken, ekonomi yönetimimize "riskleri azaltmalısınız" sinyali de veriyor. Dış riskleri azaltmak (FED'in faiz artışı, resesyon tartışmaları, covid endişeleri vb.) için yapılabilecek şeyler sınırlı iken, iç risklerimizi azaltabilmemiz mümkün.

5 Haziran 2022 Pazar

KAPAK HABERİ / TÜRKİYE'DE 'STRATEJİK PLANLAMA' BEKLENTİSİ YENİDEN CANLANIYOR: 22 YIL ÖNCESİNDEN BİR EKONOM DERGİSİ KAPAĞI...

8. PLAN: KRİTİK KAVŞAKTA BEKLİYOR

Cahit UYANIK - Orsoy GİRGİÇ

Plan, herkesin bildiği ve kullandığı bir sözcük. Planlama ise yine herkesin yaptığı veya yapmaya çalıştığı bir uğraş. Küçük bir çocuğa "Büyüyünce ne olacaksın?" diye sormak bile, onu planlı düşünmeye sevk edebilir. Ama planlama kavramını milyonlarca insanın yaşadığı, milyonlarca karar unsurunun bulunduğu, yüz binlerce üretim odağının çalıştığı bir ekonomiye uygulamaya çalıştığınızda işin rengi değişiveriyor. Ekonomik dengeleri etkileyen değişkenlerle, toplumun beklentilerini ortak noktada buluşturma çabası; ekonomik planlamanın ne kadar zor ancak aynı zamanda ne kadar vazgeçilmez olduğuna işaret ediyor. Türkiye, 1963 yılından bu yana planlı bir ekonomi. Bu süreçte planlamanın önemi zaman zaman arttı, zaman zaman azaldı. Ancak hiç bir zaman vazgeçilemedi. Çünkü dünyadaki ciddi devletlerin hepsi bu tür teşkilat veya oluşumlara sahip. Aksi taktirde geleceğe ilişkin tahminler, bir takım ön yargılar ve subjektif değerlendirmelere teslim edilebilir. 

(Tıklayınız) BİR 'PLAN' KAPAĞININ YAZILIŞ HİKAYESİ VEYA İKTİDAR DEĞİŞİRSE "4. PERSPEKTİF PLAN" İLAN EDİLİR Mİ?

Türkiye'de plancılığın tarihi Atatürk Dönemine kadar uzatılabiliyor. Ancak o dönemde hazırlanan planlar, daha çok devletin sanayi alanındaki yatırımlarının bir listesi ve programı niteliğindeymiş. Modern plancılığa geçiş ise "Her mahallede bir milyoner yaratma" sevdasına yönelik olarak dağıtılan bol keseden teşvikler ve krediler, plansız-programsız yatırımlar döneminin hemen ardından geliyor. Türkiye, hep söylenegelen ancak bir türlü rakamlara dökülemeyen ekonomik potansiyelini planlar sayesinde tanımaya başlıyor. Aradan geçen 39 yılda tüm çalışmalara rağmen Türkiye'nin kendi gücü ve ekonomik potansiyelini tanıyıp değerlendirebildiğini söylemek mümkün değil. İşte hazırlıklarına başlanan 8. Plan, Türkiye'ye bu fırsatı sunuyor. 

26 Mayıs 2022 Perşembe

İKTİDAR DEĞİŞİRSE EKONOMİDE REEL BİR PLAN DİSİPLİNİNE YENİDEN DÖNÜLÜR MÜ?

Cahit UYANIK

Bundan 22 yıl önce...

Ekonomi Muhabirleri Derneğimizin (EMD)

Yayın organı Ekonom'a...

Sevgili dostum Orsoy Girgiç'le (Kendisi ülkemizin en iyi planlama veya DPT muhabiridir bence...) beraber, meşakkatli bir çalışmayla bir kapak hazırlamıştık: 

"8. Plan: Kritik Kavşakta Bekliyor"


Kapağı 2001-2005 yıllarını kapsayacak 8. Plan hazırlıklarını kamuoyunun dikkatine getirmek için yazmıştık.

Biz ekonomi muhabirleri de ciddi ekonomik planlamacılar da...

8. Plan'ı...

bekleyen dağ gibi ekonomik meseleleri çözebilmek için bir yol haritası olarak görüyorduk.

6 Aralık 2021 Pazartesi

KEMAL DERVİŞ, TÜRKİYE'YE GELDİKTEN KISA SÜRE SONRA MGK'YA KATILARAK EKONOMİ SUNUMU YAPMIŞTI

Bülent Ecevit - Kemal Derviş
EKONOMİ MGK GÜNDEMİNDE

Cahit UYANIK

Devlet Bakanı Derviş, önümüzdeki Salı günü yapılacak olan MGK toplantısına katılarak Kurul üyelerine ekonomik durum hakkında brifing verecek.

Ankara - Türkiye'nin 19 Şubat'ta içine girdiği ekonomik kriz, yaklaşık 2 ay sonra Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) gündeminde tartışılacak. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, önümüzdeki Salı günü yapılacak olan MGK toplantısına katılarak Kurul üyelerine ekonomik durum hakkında brifing verecek. 

Salı sabahı saat 09.30'da Çankaya Köşkünde yapılacak toplantıya, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başkanlık edecek. Derviş ise Kurul gündemindeki 'Ekonomik Durum' maddesine gelindiğinde toplantı salonuna alınacak. Derviş, MGK'nın doğal üyesi değil. Sadece gündemle ilgili olarak toplantılara katılabiliyor. Kurul toplantısı, Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit'in 19 Şubat'taki MGK toplantısında tartışmasının kamuoyuna yansıması sonrasında patlayan ekonomik krizin faturasının çıkarılması açısından kritik önem arz edecek. 

4 Aralık 2021 Cumartesi

ENFLASYON ORANLARI İLE OYNANIP DAHA DÜŞÜK GÖSTERİLİRSE SONUCU NE OLUR?

Yıllar önce Anadolu Üni.'de Ekonomi ve Finans Gazeteciliği dersinde enflasyonun nasıl hesaplandığını anlatıyordum. Bir öğrencim enflasyon oranları ile oynanıp daha düşük gösterilirse ne olacağını sordu. Biraz düşündükten sonra ona şu cevabı vermiştim: "Böyle bir şey yapma ihtimalleri çok az.

Ancak yaparlarsa devletin başını büyük belaya sokarlar. Bu orana bakılarak memur, memur emeklisi, işçi, işçi emeklisi maaşları belirleniyor. Devlet milyonlarca insana defalarca kez düşük maaş ödenmesine sebep olur bunu yaparsa...

(Tıklayınız) BAŞKANLIĞI "ATEŞTEN KOLTUK" BİR DEVLET KURUMU: TÜİK