29 Şubat 2024 Perşembe

REKABET KURULUNDAN SABANCI, SANKO VE LİMAK'A ÇİMENTO VETOSU

Cahit UYANIK

ANKARA - Rekabet Kurulu (RK), Ekim ayında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından ihaleleri yapılan 9 çimento fabrikasına ilişkin kararını dün açıkladı. RK, 6 fabrikanın en yüksek teklifi veren şirketlere devrini olumlu karşılarken; Gaziantep Çimento Fabrikasının satışına onay vermedi. Kurul, Van ve Ladik çimento fabrikalarının ise en yüksek ikinci teklifi veren şirketlere satılmasını uygun buldu. Böylece TMSF'nin 1 milyar 73 milyon dolara ihale ettiği 9 çimento fabrikasından elde edebileceği hasılat, RK'nın kararları sonucu 944,5 milyon dolara indi. RK'nın 3 fabrikaya dair kararında çimentoda bölgesel pazarın tek şirket tarafından kontrol edilmemesi yönündeki ilkenin etkili olduğu öğrenildi.

Sanko ihaleye giremeyecek

RK, Gaziantep Çimento ihalesine onay verilmemesine gerekçe olarak, ilk iki sırada teklif veren Sanko Grubu şirketlerinin (Sanko Pazarlama ve Çimko) tek bir teşebbüs niteliğinde olmasını gösterdi. Çimko Çimento ve Beton Sanayii Ticaret A.Ş., Sanko Grubuna ait Adıyaman Çimento Fabrikasını işletiyor. RK'nın çimento pazarında bölgesel rekabeti birbirine 250-300 kilometre coğrafi yakınlığa göre değerlendirdiği ve bu hinterland içinde bulunan fabrikaların aynı kişilere ait olmasını istemediği için bu kararı verdiği belirtildi. 

EKONOMI FIKRALARI / PEŞİN PARAYI GÖRÜNCE NE DE GÜZEL GÜLÜYORSUN!

Nasreddin Hoca komşularından birine borçlu olup borcunu bir türlü ödeyememektedir.

Alacaklı birkaç defa kapıyı çalınca Hoca “Komşu, çok kısa bir süre içerisinde borcumu sana ödeyeceğim” der.

Komşusu biraz şaşkın vaziyette “Bu iş nasıl olacak, ne zaman ödeyeceksin?” diye sorunca Hoca “Bak komşu, kapının önüne çalı ektim, çalılar ilkbaharda yeşerecek, sonra çalıları sertleşecek…”

28 Şubat 2024 Çarşamba

BUĞDAYDA REKOLTE KAYBI, BÜYÜMEYİ TEHDİT EDİYOR

Cahit UYANIK 

Dünya ve Türkiye piyasalarında yükselişe geçen buğday fiyatları gözleri rekolte tahminine çevirdi. 27 Martta açıklanacak 2007 yılı rekolte kesin sonuçları Türkiye'nin büyüme rakamlarını da etkileyecek. 

ANKARA - Buğday fiyatlarının dünyada ve Türkiye'deki yükselişi, gözleri rekolte tahminlerine çevirdi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2007 buğday rekoltesi kesin sonuçlarını 27 Martta açıklayacak. TÜİK, Aralık'taki ikinci tahminde buğday rekoltesini 17,3 milyon ton olarak belirlemişti. Uluslararası Hububat Konseyi (IGC) raporunda bu rakam 16 milyon ton olarak yer aldı.

Kuraklık şartları altında gerçekleşen 2007 buğday üretiminin kesin miktarı, 2008 rekoltesi hakkında da fikir verecek. Şubata kadarki yağışların iyi gerçekleşmesinin bu yıl Kuraklık tehlikesinin kalktığı anlamına gelmediği belirtiliyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin (TZOB) Buğday Raporunda Mart ve Nisan yağışlarının da buğday rekoltesi açısından kritik önem taşıdığı kaydedildi. 2007 buğday rekoltesinin 16 milyon ton düzeyinde gerçekleşmesi, Türkiye'nin 31 Martta açıklanacak 2007 büyüme rakamlarını da yakından ilgilendiriyor.

27 Şubat 2024 Salı

TÜRKİYE, TÜM SORUNLARINI EĞİTİM ODAKLI ÇÖZÜMLERLE AŞMAYI ÖĞRENMELİ

EĞİTİM ODAKLI ÇÖZÜMLER VE TÜRKİYE 

Cahit UYANIK 

Standard dergisi için epeyce süredir bir gazeteci gözüyle yazılar kaleme alıyorum. Bu seçkin derginin diğer yazar konukları ise çoğunlukla üniversite öğretim üyeleri. Hepsi de eğitim ve öğretim dünyasının içinde birer nefer gibi çalışıyorlar. Ayrıca akademik araştırmalarla bilimin ışığını yaşamımıza taşıyorlar. Bu sebeple günleri zaten eğitim ve öğretim sorunlarını tartışmakla  geçen sayfa komşularıma saygımdan dolayı bu konuda ahkam kesmeyeceğim. Türkiye'de eğitime ayrılan kaynakların ne kadar az olduğundan, devlet bütçesinin faizden kurtarılıp eğitime büyük pay ayırır hale gelmesi gereğinden de bahsetmeyeceğim. Çünkü zaten sayfa komşularım bu meseleleri derinlemesine ele alıp size yansıtıyorlar; dünyadaki modern eğitim sistemleri, eğitimin kalkınma sürecindeki önemi, eğitimde en son trendler gibi konuları çok iyi biliyorlar ve bize de öğretiyorlar. Sağolsunlar, varolsunlar.

Ama bir gazetecinin en önemli görevi güne ışık tutmak, karanlıklar içinde kalan olayları açığa çıkarmaktır. Peki basın, eğitim ele alındığında bu görevini yerine getirebiliyor mu? İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım: Hayır, basın bu görevi yeterince yapmıyor. Son rakamlara göre Türkiye'de 14 milyon ilk ve orta öğretim öğrencisi var. Buna üniversiteleri de eklersek sayı neredeyse 16 milyonu geçiyor. Yani her evde her gün eğitimle ilgili bir konu konuşulup tartışılıyor. Oysa gazetelerde, televizyonlarda bu konulara gösterilen duyarlılık neredeyse sıfır düzeyinde. Sadece okullar açılır ve kapanırken ele alınan eğitim meselesi için, basında ciddi bir uzmanlaşma yok. Günübirlik ve tepkisel bir yaklaşımla eğitimin sorunları topluma aktarılmaya çalışılıyor.

TCMB’NİN 2004'TEKİ YÖNGÖRÜ TOPLANTISI... KÖPRÜNÜN ALTINDAN ÇOK SULAR AKTI


Cahit UYANIK 

Yıl 2004/Eylül ayı... Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) Genel Başkanı olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) Silivri'de düzenlediği "Yöngörü Toplantısı"na katılmışım. Amaç, TCMB'nin nereye doğru evrilmesi gerektiği sorusuna yanıt bulmak...

Çünkü Avrupa Birliğinden müzakere tarihi almak üzereyiz ve ufukta TL'den çıkıp Euro'ya geçme ihtimali belirmiş. Tabii ki modern bir merkez bankasına çok iş düşecek burada... (Nitekim 3 ay sonra AB bize tam üyelik müzakerelerine başlanacağını resmen bildiriyor) Ama zaman ve realiteler acımasız; gitgide tam üyelik müzakeresinin esamesi bile okunmaz olmuş ve...

TCMB için köprünün altından çok sular akmış geride kalan 20 yılda... 

26 Şubat 2024 Pazartesi

YÜKSEK HAM PETROL FİYATLARI, 2008 CARİ AÇIĞINI 65-70 MİLYAR DOLARA ÇIKARABİLİR

Cahit UYANIK 

Bu dergiye yazı yazmaya başladığımdan bu yana; zaman zaman petrol, petrol fiyatları, yüksek petrol fiyatlarının Türkiye ekonomisi üzerine olumsuz etkilerine değiniyorum. Ama şimdiye kadarki yazılar içinde en endişe verici olanını birazdan okuyacaksınız. Çünkü petrol fiyatlarının 100 dolarlık psikolojik sınırı geçmesi ve kendisine yeni psikolojik sınırı 200 dolar olarak belirlemesi, Türkiye'deki ekonomik dengeleri ve göstergeleri 'kökten' değiştirebilecek bir etkiye sahip. Neden mi? 

Çünkü Türkiye, yüksek ekonomik büyüme hızları sebebiyle zaten cari açıkta bıçak sırtı bir denge üzerinde seyrediyor. Petrol fiyatları ise bu cari açık eğilimini, neredeyse baş edilemez bir yapıya çevirmek üzere. Yüksek cari açıklar, Türkiye'de her zaman Merkez Bankası ve dolayısıyla ekonomideki genel faiz dengesi üzerinde ciddi baskı yaratıyor. Faiz yüksek tutulmazsa, cari açığı finanse etmemize yarayan yabancı kaynak akışı azalıyor. Bu akışta yaşanan bir dengesizlik ise kurun aniden yükselmesi ve ekonomideki tüm dengeleri etkilemesi sonucunu doğurabilme potansiyeline sahip. İşte yüksek petrol fiyatları, deyim yerindeyse şimdi bu olumsuzluğun 'nirengi noktası'nda bulunuyor. Şimdi bu korkutucu tablonun ayrıntılarını verelim.    

Eğer uluslararası piyasalardaki yüksek fiyatlar devam ederse, Türkiye'nin ham petrol faturası bu yıl kesinlikle 20 milyar doları geçecek. Türkiye 2007 yılında 173 milyon varil düzeyinde petrol ithal etti. Bu ithalat düzeyinin korunduğu varsayımıyla ve ham petrolün ortalama varil fiyatı 135 dolar olarak kabul edilirse, 2008 yılında toplam fatura 23,4 milyar dolar olacak. 2007 yılındaki toplam fatura 11,8 milyar dolar olduğu için Türkiye'nin ödeyeceği ek büyüklük, 11,6 milyar doları bulacak. Ham petrol fiyatlarının 200 dolar olması halinde ise -maalesef- Türkiye'nin ödeyeceği fatura 34,6 milyar dolara çıkacak. 

23 Şubat 2024 Cuma

BU KEZ SUÇ HAKEMDE; RESMEN MAÇI VE TURU S. PRAG'A HEDİYE ETMİŞ...

BU KEZ SUÇ HAKEMDE; RESMEN MAÇI VE TURU S. PRAG'A HEDİYE ETMİŞ...

Cahit UYANIK 

Sparta Prag için bıçak ağzı gibi takım demiştim geçen hafta...

Böylesi takımların maçlarına karakterli hakemler verilmeli.

Taylor gibiler değil.

Adam resmen turu Prag'a hediye etmiş ya, özeti şimdi izledim.


(Tıklayınız-BRIAN BIRCH, GALATASARAY VE BIÇAK AĞZI GİBİ TAKIM S. PRAG'A 91. DAKİKADA GOL ATABİLMEK

Ceza sahası çizgisinde GS'li futbolcunun ayağına basılıp biçilirken

Hakemde tık yok.

Benzeri bir pozisyonda Kaan'a kırmızı kart...

Bu cezadan sonra, denge bozulunca 3 gol yenilmiş maalesef...

EKONOMİ HİKAYELERİ / 90 YAŞINDA, ÖLÜM DÖŞEĞİNDE VERİLEN MÜKEMMELLIK SIRRI

Hayatı boyunca evlenmeden kalmış bir adam duymuştum. Ve doksan yaşında ölüm döşeğindeyken birisi ona, “Yaşamın boyunca evlenmedin fakat nedenini asla söylemedin artık ölüyorsun, en azından merakımızı dindir. Bir sır varsa şimdi söyleyebilirsin çünkü birazdan göçmüş olacaksın. Sırrın açığa çıkmış bile olsa sana bir zararı olamaz” dedi.

"Evet, bir sır var. Ben evliliğe karşı değilim ama mükemmel bir kadın arıyordum. Aradım ve aradım ve tüm yaşamım kayıp gitti” dedi adam.

Soruyu soran “Fakat bu koca dünya üzerinde, milyonlarca insan var, onların yarısı kadın, bir tane mükemmel kadın bulamadın mı?” diye sordu.

22 Şubat 2024 Perşembe

YIL 2003... TÜRKİYE, UNDP'NİN İNSANİ GELİŞME ENDEKSİNE GÖRE SIRAT KÖPRÜSÜNDE BULUNUYOR

TÜRKİYE VE DÜNYANIN BOY ÖLÇÜSÜ

Cahit UYANIK 

Hani halk arasında 'Boyunun ölçüsünü almak ' diye bir söz vardır  ya... Her yıl yaz aylarında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) açıkladığı İnsani Gelişme Raporu da tüm dünya ülkelerine boy biçiyor. Ne yazık ki biz ekonomi habercilerine de son yıllarda Türkiye'nin boyunun ne kadar kısalmakta olduğunu yazmak düşüyor. Bu yılki kısalma ise felaket: Tamı tamına 11 ülke daha geriledik. Toplam 175 üyenin bulunduğu ülkeler sıralamasında 85'incilikten 96'ıncılığa düştük. Ha gayret desek, dünyanın en gelişmiş ilk 100 ülkesi arasına bile giremeyeceğiz. Olumsuzu başarmak konusundaki olağanüstü maharetimizi kullanmamak dileği ile şu İnsanı Gelişme Raporu neymiş, ona bakalım...

UNDP her yıl dünya ülkelerini sırf rakamlara dayanan ekonomik güçleri değil, insani yaşam standartlarını da dikkate alacak şekilde alt alta sıralıyor. Bu standartlar; 40 yaşına kadar yaşama olasılığı, okuryazarlık durumu, sağlıklı içme suyuna ulaşabilme, sağlık harcamalarının toplam harcamalara oranı, telefon sayısı, internet aboneliği, ar-ge harcamalarının durumu, toplumda ve eğitimde cinsiyet eşitliği, çocuk ölüm oranı,  karbondioksit emisyonu, sıtma hastalığı oranı gibi kriterleri içeriyor. BM böylece ekonomik gücün insanların yaşam kalitelerini iyileştirmekte kullanılıp kullanılmadığını tespit etmeye çalışıyor. Türkiye, İnsanı Gelişme Endeksinin orta gelişmişlik düzeyindeki ülkeleri arasında bulunuyor. Bu, toplam 175 ülkelik listenin 56-141 arasındaki basamaklarını kapsıyor. 142-175 düşük gelişmişlik düzeyini, 1-55 arası da yüksek gelişmişlik düzeyini anlatıyor. Yani Türkiye'nin yüksek gelişme düzeyine çıkması için 40 basamak atlaması gerekiyor. Tersine, düşük gelişmişlik düzeyine ise 45 basamak daha var. Yani Türkiye 2003 yılı endeksine göre, tam sırat köprüsünün üzerinde.

19 Şubat 2024 Pazartesi

TÜİK, VATANDAŞIN ALGILADIĞI (HİSSEDİLEN) ENFLASYONDA SINIRI YÜZDE 300'E YÜKSELTTİ

TÜİK “Algıladığınız enflasyon ne kadar?” sorusuna verilebilecek cevabı 100 puan birden artırdı

TÜİK, VATANDAŞIN ALGILADIĞI ENFLASYONDA SINIRI YÜZDE 300'E YÜKSELTTİ

Cahit UYANIK

Uzun yıllardır enflasyonu eksik hesaplamakla eleştirilen Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK); tüketici eğilim anketinde “Algıladığınız enflasyon ne orandadır?” sorusuna verilebilecek en yüksek cevap seviyesini yüzde 200’den yüzde 300’e çıkarttı. Ancak TÜİK bu değişikliğin eğilimlere etkisini sınırlamak için, yüzde 200   üzeri olarak verilen cevapları yüzde 200’e indiriyor. Bu bilgi; Merkez Bankasının hazırlayarak 8 Şubat 2024 tarihinde yayınladığı 2024 Yılı 1. Enflasyon Raporundaki bir dipnotta paylaşıldı.

Ankette vatandaşa enflasyona ilişkin 2 soru soruluyor

TÜİK ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ortaklaşa olarak, her ay 4.884 hane üzerinde Tüketici Eğilim Anketi düzenliyor. Bu ankette tüketicilere, başka soruların yanı sıra enflasyonla ilgili de iki soru yöneltiliyor:

1) Geçen 12 aylık döneme göre, gelecek 12 aylık dönemde tüketici fiyatlarının nasıl değişeceğini bekliyorsunuz?

2) Geçen 12 aylık dönemde tüketici fiyatlarının yüzde kaç arttığını/azaldığını düşünüyorsunuz? Lütfen tahmini oran veriniz.”

17 Şubat 2024 Cumartesi

TÜRKİYE YENİ BİNYILA ELEKTRİK KESİNTİLERİYLE GIRİNCE, NÜKLEER SANTRAL TARTİŞMALARI HIZ KAZANMIŞTİ

ENERJİ POLİTİKALARI VE SOKAKTAKİ VATANDAŞ

Cahit UYANIK

Türkiye, 20'inci Yüzyıl'ın son günlerini elektrik kesintisi tartışmaları ile geçirdi. 21. Yüzyıl'ın ilk günlerinde de manzara ve ortam değişmedi. Kış koşulları biraz ağır basınca, enerji politikalarımızdaki bütün ayıp ve kusurlar ortaya dökülüp saçıldı. Geciken yatırımlar, doğal gaza aşırı bağlılığımız, nükleer santral konusundaki kararsızlığımız, enerji özelleştirmelerindeki acemiliklerimiz ve tezcanlılıklarımızın faturası önümüze konuluverdi. 

Hemen her konuda kendini Batı standartlarıyla kritik etmeye alışık olan toplum, elektrik kesintilerine büyük bir tahammülsüzlük gösterdi. Dile kolay yaklaşık 18-19 yıl aradan sonra Türk insanı yeniden bu tatsız uygulama ile karşılaşıyordu. Mum ile idare lambasını sadece 'dekoratif malzeme' olarak bilen ve gören bir kuşak yetişmişti. Elektrik kesintilerine o kadar hazırlıksız yakalandık ki, orada burada patlayan televizyonlar ve jeneratörler minik çocukların canına mal oldu; gencecik insanları hastanelik etti. İşin acı yönü bu kesintilerin, Türkiye'yi tüm dünyaya "Orta Asya'nın Enerji Terminali' olarak lanse etmeye çalıştığımız günlere denk gelmesiydi.

Peki Türkiye bu noktaya nasıl geldi? Soruya doğru cevaplar bulabilmek için ister istemez rakamlardan yararlanmak zorundayız. Önce en klasik rakamsal göstergeye bakalım. Türkiye'de -hızlı nüfus artışının da desteğiyle- kişi başına elektrik enerjisi tüketimi hızla yükseliyor. 1991 yılında kişi başına düşen tüketim 1.061 kilovatsaat düzeyinde iken, bu rakam 1995 yılına gelindiğinde yüzde 40'tan fazla artarak 1.417 kilovatsaata çıkmış. 1998 yılında ortalama tüketim 1.797 kilovatsaat düzeyinde gerçekleşmiş. 2000 yılında ise bu rakamın 1.964 kilovatsaata yükselmesi bekleniyor. Anlayacağınız 2001 yılında kişi başına elektrik tüketimi 2.000 kilovatsaatı aşacak. Buradan çıkan sonuç şu: Türkiye'nin geride kalan 10 yılda enerji talebi ikiye katlanmış. Türkiye'nin yakın gelecekte 70 milyonluk bir nüfusa yaklaşacağı ve insanların yaşam standartlarındaki iyileşme trendinin devam edeceğini kabul edersek, 2010 yılına kadar bu rakamın kişi başına 4.000 kilovatsaata çıkmayacağını kimse garanti edemez.

16 Şubat 2024 Cuma

BRIAN BIRCH'ÜN GALATASARAY'A 54 YIL ÖNCE ÜFLEDİĞI RUH VE BIÇAK AĞZI GİBİ TAKIM SPARTA PRAG'A 91. DAKİKADA GOL ATABİLMENİN SIRRI...

Cahit UYANIK 

1970'li yıllara girilirken..

Galatasaray seneler süren başarısızlık dizisine

Son vermek için 

Futbolun beşiği İngiltere'den bir teknik direktör getirir: Brian Birch.


Birch, takım için birçok şey yapar ama...

Adamın bizim tembel futbolculara...

Dilleri bir karış sarkana kadar koşu yaptırmasına kimse anlam veremez başlangıçta...

Her antrenmandan sonra, bu böyledir.

13 Şubat 2024 Salı

REFORMUN HAZIRLIK AŞAMASINDA SGK'NIN İSMİ, SOSYAL KORUMA KURUMU (SKK) OLARAK DÜŞÜNÜLMÜŞTÜ

SONBAHARDA YİNE EMEKLİLİK KONUŞACAĞIZ

Cahit UYANIK 

Yaşlılık herkesin başında. Kim istemez yaşamının son demini rahat ve huzur içinde geçirmeyi? Ama Türkiye'de böyle bir yaşlılık ne mümkün? Emekli maaşlarının durumu ortada. Çoğu emekli, yaşam standartını korumak için ikinci işte çalışmak zorunda kalıyor. Türkiye, 1990'ların başından bu yana sosyal güvenlikte bir krizden çıkıp diğerine giriyor. 1999 yılındaki büyük depremden hemen sonra yaptığımız sosyal güvenlik reformu hala akıllarda. Ama bu reform da derde deva olmadı. Şimdilerde Türkiye yeni bir sosyal güvenlik reformuna hazırlanıyor. Sosyal güvenlik sisteminde yeni reform arayışını sonbaharda sık sık duyacaksınız. Çünkü bununla ilgili bir çok yasa tasarısı toplumun ve Meclis'in beğenisine sunulacak. 

Tam 35 yıl sonrası yani 2040 yılını gözeterek hazırlanan Sosyal Güvenlik Reformunun yeni aşamasıyla tüm emeklilik kurumlarının tek çatı altında toplanması öngörülüyor. Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK tek kurumsal kimlik altında toplanacak ve ismi Sosyal Koruma Kurumu (SKK) olacak. Reform planına göre mevcut sigortalılar emeklilik yaşı ve prim ödeme gün sayısı açısından, yeni ortaya konulacak emeklilik hak etme koşullarından etkilenmeyecek. Reform, yeni işe girecekleri etkileyecek. 

Ancak yeni sistem ve eski sistemde geçen süreye bağlı olarak emekli aylıklarına yeni düzenlemeler gelecek. 2040 yılına kadar kadınlarda 58 erkeklerde 60 olan emeklilik yaşı değişmeyecek. 2040 yılından itibaren ise hayatta kalma beklentisine bağlı olarak emeklilik yaşı kadınlarda 61, erkeklerde 63'e, daha sonra da kadın ve erkeklerde eşitlenerek 2050'de 65 ve 2075'te ise 68 yaşa yükseltilecek. 

11 Şubat 2024 Pazar

TÜRKİYE'YE 23 MİLYAR DOLARLIK F-16 SATIŞI RESMEN ONAYLANDI

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake, "Kongrenin Türkiye’ye F-16 satışını onaylaması önemli bir adım" dedi. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, sosyal medya hesabından ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake’in, ABD Kongresi’nin Türkiye’nin F-16 satın almasını onaylamasına ilişkin ifadelerini paylaştı. 

Büyükelçi Flake, "Kongrenin bu hafta, Türkiye’nin 40 yeni ve 79 modernize edilmiş F-16 uçağı satın almasını onaylama kararı ileriye doğru atılmış önemli bir adımdır. Türkiye’nin F-16 filosu, NATO’nun gücü açısından hayati önem taşımakta, müttefiklerin gelecekte birlikte çalışabilirliğini teminat altına almaktadır" ifadelerini kullandı.

10 Şubat 2024 Cumartesi

YENİ TÜRK LİRASI VE SIFIRSIZ GÜNLER

Cahit UYANIK 

Yıllar önce bir otomobilin arkasında okuduğum slogan hala aklımda: Para! Seni sevmiyorum ama sinirlerimi yatıştırıyorsun... Doğru, para artık hepimizin hayatında önemli yer tutuyor. İnsanı bazen sinirlendiriyor, bazen sakinleştiriyor. Türkiye ekonomisi, son 20 yıldır giderek parasallaştı. Eskiden Türkiye ekonomisinde paranın yeri sınırlıydı. Çocukluğumuzun en güçlü parası; önünde Atatürk resmi, arkasında Ulus'taki kollarını açmış duran Mehmetçik heykelinin bulunduğu 50 TL'lik banknottu. Sonra enflasyon büyürken paralar gözümüzde ve cebimizde küçülmeye başladı. 

Türkiye ekonomisinin bu kadar parasallaşmasında belki de son 27-28 yıldır devam edegelen enflasyon belasının payı büyük. Hiç hızı düşmeyen fiyat artışları, hayatımızda yavaş yavaş değişmesi gereken şeyleri de hızlandırdı ve yanlış yerlere götürdü. Yaşadığımız bir çok çalkantının arkasında inanın ki enflasyon belası var. Neyse ki enflasyonun hızı düşmeye başladı. Tabii bu düşüşle birlikte akla gelen ilk şey ise Türk Lirasından 6 sıfır atılması oldu. Buna nasıl karar verildi? Türkiye, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkenin de geçmişte başvurduğu bu operasyonu başarabilir mi? Sıfır atılması, gerçekten enflasyonun düşüş trendine fayda sağlar mı? Bu kadar uzun zaman koca koca rakamları telaffuz etmeye alışmış toplum; milyarlar, trilyonlar, katrilyonlardan sonra yeniden binli rakamlara alışabilir mi?

Merkez Bankası verilerine göre Türkiye'de enflasyon nedeniyle paranın satın alma gücü giderek düşünce, 1981 yılından bu yana tedavüle 11 ayrı para sürülmüş. 5 bin TL ile başlayan bu süreç, 2001 sonundaki 20 milyon TL ile son aşamasına ulaşmış. Yani Türkiye 2 yılda bir, yeni bir kupürü tedavüle sürmüş. Bunlar içinde en dayanıklısı 1988'de çıkartılan ve 5,5 yıl en yüksek tutarlı banknot olarak kalan 20 bin TL., en az dayananı ise 5 ay ile 1993'te çıkartılan 500 bin TL. Türkiye'de halen ceplerde dolaşan 20 milyon TL'lik banknotlar, dünyadaki en büyük kupürlü para olma özelliğine sahip. Türkiye'yi 1 milyonluk kupürle Romanya izliyor. 

7 Şubat 2024 Çarşamba

KOBİ'LER UYGUN KOŞULLU DIŞ KREDİLERİ KULLANMAYI ÖĞRENMEYE BAŞLADI

Cahit UYANIK

Türkiye'de küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ) kavramı 1990'lı yılların başından bu yana konuşulup tartışılıyor. KOBİ'lerin Türkiye'nin üretimi ve istihdamı üzerinde çok olumlu etkileri var. Türkiye'deki KOBİ'lerin en büyük problemlerinden birisinin ise finansman imkanlarına erişimdeki güçlük olduğu biliniyor. KOBİ'leri desteklemek için Türkiye'de ayrı bir teşvik mekanizması mevcut. KOBİ'ler normal işletmelere göre daha elverişli koşullarda teşvik kredilerinden yararlanabiliyor. Ayrıca devlet, KOBİ'leri desteklemek için birçok uluslararası kuruluş ve yatırım bankasından uygun koşullu krediler alıyor. Bunları Türkiye'deki bazı ticari bankaların yardımı ve aracılığı ile KOBİ'lere kullandırıyor.

Hazine Müsteşarlığı, geçen yıl uluslararası kuruluşlar ve bankalardan sağlanan kredilerin ne oranda kullanıldığı, Türkiye'nin hangi bölgelerinin bu kredilerden daha çok istifade ettiği, kredilerin hangi sektörlerde yoğunlaştığını belirleyen bir 'KOBİ Kredileri İzleme Raporu' yayınlamıştı. Bu rapor 1999-2005 yılları arasındaki dönemi toplu olarak incelemişti. Hazine, geçtiğimiz günlerde ise 2006 yılına ilişkin kredi kullanımlarını özetleyen raporu yayımladı. Bu iki raporun karşılaştırılmasından çıkan sonuç ise şuydu: KOBİ'ler kendilerine Avrupa Yatırım Bankası (AYB), Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD), Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası (AKKB), Japon Uluslararası İşbirliği Bankası (JBIC), Alman Kalkınma Bankası (KfW) gibi kuruluşlardan sağlanan dış kredi imkanlarını giderek daha çok kullanmayı öğreniyorlar.

6 Şubat 2024 Salı

EĞİTİM, SAĞLIK VE YENİ BÜTÇE SİSTEMİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de uzun zamandır tartışma gündeminden düşmeyen sorulardan birisi devletin yeniden yapılanması. Bazılarına göre devletin sosis, postal, basma, iplik, içki vb. malları üretmemesi anlamına gelen devletin yeniden yapılanması, geri planına bakıldığında çok daha karmaşık problemleri barındırıyor. Globalizasyon sonrasında oluşan yeni dünyada devleti dönüştürme görevini sadece özelleştirmeye indirgemek büyük bir hata gibi görünüyor. Özelleştirme, artık olsa olsa devletin yeniden yapılanmasında sadece bir boyut olarak ortaya çıkıyor, o kadar...

Devletin yeniden yapılanması denilince toplanan vergilerin toplumun gelişimi yolunda nasıl harcandığı daha büyük önem kazanıyor. Özellikle Türkiye gibi geniş nüfusa sahip ülkelerde eğitim ve sağlık alanında bir ara moda olan özelleştirme eğilimleri rafa kalktı. Devletlerin insani gelişim açısından büyük önem taşıyan bu iki alandaki eylem planları, toplum tarafından çok yakından takip ediliyor. Aslında bu 1950'lerden sonra eğitim ve sağlık alanlarına büyük yatırım yaparak, bunların piyasa ekonomisiyle bağını kurabilmiş ABD ve Japonya gibi devletlerin modellerinin başarıya ulaştığının kanıtı. 

Bugün ABD ve Japonya'da öğretmenler ve doktorlar toplumda çok büyük itibar sahibi kimseler. Japonya'da öğretmen yetiştiren üniversiteler, üniversite seçme sınavlarında en yüksek puanları almış kişileri bünyelerinde topluyorlar. Öyleyse Türkiye'de devletin yeniden yapılanmasının nereye gitmekte olduğu üç aşağı beş yukarı kestirilebilir:  Türkiye insanlarını iyi eğiterek ve sağlıklarını koruyarak üretim kapasitesini artıracak. İnsan zenginliği haricinde başkaca büyük bir doğal kaynağı olmayan Türkiye'nin çıkış yolu buna dayanıyor. Türkiye'nin 1998 yılında yaptığı 8 Yıllık Kesintisiz Temel Eğitim Reformu da bu yönde atılmış en önemli adım. Artık devletin bu noktadaki kilit rolünün yadsınmaması gerekiyor.

5 Şubat 2024 Pazartesi

EKONOMİ HİKAYELERİ / EKONOMİDE, PİYASALARDA SPEKÜLASYON VEYA 'LALE ÇILGINLIĞI' NEDİR?

Ekonomide, piyasalarda spekülasyon veya 'Lale Çılgınlığı' nedir?

387 yıl önce (1637) bugün, nadir bulunan 20 gramlık Witte Croonen lale soğanının fiyatı 33 günde %2.506 yükselip 1.345 guldeni (bugünün parasıyla $175 bin) bulunca lale çılgınlığı da tavana vurmuş oldu. 

O gün bir lale soğanı beş yıllık işçi maaşı ediyordu. 

İki yıl sonra (1639) Rembrandt, Amsterdam’da 10 lale fiyatına devasa bir ev satın almıştı. 

Saadet çok sürmedi. 1641 yılına gelindiğinde aynı lalenin fiyatı 37 guldene düştü.

(Kaynak: Ali Perşembe)

3 Şubat 2024 Cumartesi

TCMB BAŞKANI DR. FATİH KARAHAN'IN AYRINTILI ÖZGEÇMİŞİ: LİSEYİ PARASIZ YATILI OKUDU, NEW YORK FED'DE 10 YIL ÇALIŞTI, AKADEMİK KARİYERİNİ 2 ÖNEMLİ ABD ÜNİVERSİTESİNDE YAPTI

Cahit UYANIK

TCMB Başkanlığına bugün itibarıyla atanan Dr. Fatih Karahan, 42 yaşında olmasına karşın ABD'de kamu ve özel sektör ile üniversitelerde ekonomi ile ilgili önemli görevler üstlendi.

Kendi LinkedIn sayfasındaki bilgilere göre Dr. Karahan'ın ABD kariyeri Mayıs/Eylül 2007 tarihleri arasında National Bureau of Economic Research'ta (NBER) araştırmacı asistanı olarak başladı. NBER, "ABD'nin DPT'si" olarak biliniyor ve ABD Başkanının ekonomik kararlarını verirken danıştığı en önemli kurum. Karahan'ın Başkan George W. Bush'un görev döneminin son aylarında NBER'e girip kısa süre çalıştığı anlaşılıyor.

Daha sonra akademik hayata geçiş yapan Dr. Karahan, yaklaşık 2 yıl (Eylül 2009-Mayıs 2011) Pensilvanya Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı ve doktorasını yaptı. Pensilvanya Üniversitesi, ABD'nin en eski üniversitelerinden biri ve bu ülkenin en iyi üniversitelerinin toplandığı Ivy League üyesi. 

Temmuz-2012'de New York FED'de ekonomist olarak çalışmaya başlayan Dr. Karahan, 2017 yılından itibaren aynı şehirdeki Columbia University'de yardımcı profesör olarak da bulundu ve dersler verdi. Dr. Karahan'ın ABD ve dünyanın en prestijli yüksek öğretim kurumlarından biri olan, Ivy League üyesi Columbia'daki yarı zamanlı kariyeri 2020 yılı ortasına kadar sürdü.

NEW YORK FED'DEN TCMB'YE... 42 YAŞINDAKİ DR. FATİH KARAHAN YENİ TCMB BAŞKANI OLDU. FATİH KARAHAN KİMDİR?

Dr. Fatih Karahan 

1982 yılında Eskişehir’de doğan Fatih Karahan, 2006 yılında Boğaziçi Üniversitesi Matematik ve Endüstri Mühendisliği bölümlerinden mezun oldu. 2012 yılında Pennsylvania Üniversitesi’nde Ekonomi alanında yüksek lisans ve doktorasını tamamladı.

Çalışma hayatına 2012 yılında New York Merkez Bankası’nda ekonomist olarak başlayan Karahan, 2022 yılına kadar anılan kurumda İşgücü ve Ürün Piyasası Çalışmaları Başkanı ve para politikası danışmanı olarak görev yaptı. 


2 Şubat 2024 Cuma

8 AYI BİLE DOLDURAMADI: TCMB BAŞKANI HAFİZE GAYE ERKAN İSTİFA ETTİ. ERKAN KİMDİR?

DR. HAFİZE GAYE ERKAN kimdir? 

1979 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi'nden mezun olmasının ardından Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünü 2001'de tamamladı. Princeton Üniversitesi'nde yöneylem araştırması ve finans mühendisliği alanında doktora derecesi aldı. Erkan, Harvard Business School'da yönetim bilimleri ve Stanford Üniversitesi'nde liderlik üzerine iki eğitim programını da tamamladı. 

Kariyerine 2005 yılında Goldman Sachs'ta başlayan Erkan, burada görev yaptığı 9 yıl boyunca ABD'deki büyük bankalar ile sigorta şirketlerinin yönetim kurulları ve üst düzey yönetim ekiplerine bilanço yönetimi, stres testi ve sermaye planlaması, risk yönetimi, birleşme ve satın alma konularında danışmanlık hizmeti verdi.

First Republic Bank'ta 2014 yılında çalışmaya başlayan Erkan, burada çalıştığı yaklaşık 8 yıl süresince eş icra kurulu başkanı (Co-CEO), başkan, yönetim kurulu üyesi, yatırım direktörü, mevduat direktörü ve risk eş direktörü olarak görev yaptı.

1 Şubat 2024 Perşembe

TÜRKİYE'NİN YENİ SANAYİ POLİTİKALARI-2

Cahit UYANIK 

Geçen sayımızda AB'ye uyum ve hazırlık çalışmaları kapsamında DPT'nin hazırlanmasına öncülük ettiği 'Türkiye Sanayi Politikası' adlı çalışmanın ilk bölümünden bahsetmiştik. Çalışma, Türkiye'deki sanayinin ayrıntılı bir tasvirini yapıp, ardından Gümrük Birliği karşısındaki durumunu ele almıştı. Türk sanayisinin güçlü ve zayıf yönleri, yeni politikanın öngördüğü kurumsal çerçeve ve bu noktada hangi kurumun üzerine ne gibi görevler düştüğü ile yeni sanayileşmenin hedef ve politikalarını ise bu sayıda size aktaracağız. 

Güçlü ve zayıf yön analizi son zamanlarda sıkça kullanılır oldu. Bazen bu yöntemi SWOT Analizi olarak da duymuş olabilirsiniz. Güçlü ve zayıf yönlerin analizi karar alıcıların, geleceğe yönelik kararlar verirken kullanabilecekleri ilginç bir araç. Tıpkı işletmelerdeki aktif-pasif veya kar-zarar analizi, sosyal planlamacılıktaki fayda-maliyet analizine benziyor. DPT de bu analizi Türk sanayisine uygulamaktan kaçınmamış. Sonuçta ortaya Türk sanayisinin 7 zayıf yönü bulunmuş. Bunlar; yetersiz sermaye birikimi, makro ekonomik istikrarı sağlamaktaki güçlükler, kronik yüksek enflasyon, yüksek vergiler, sermayenin ve temel sınai girdilerin yüksek maliyetleri, teknolojik gelişmelere ayak uydurmaktaki zorluklar ile yeni teknoloji üretmedeki yetersizlikler şeklinde tespit edilmiş. 

Analizde daha sonra zayıf yönleri besleyen tablo ortaya konulmaya çalışılmış.  Makro ekonomik istikrarsızlığın temelinde yapısal sorunların yattığı anlatılan, kamunun yüksek oranda iç borçlanmasının özel sektörün kaynak maliyetinin artmasına yol açtığı belirtilen çalışmada, bu durumun dalgalı ve potansiyelin altında büyümeye de yol açtığı anlatılmış. Buzdağının altında kalan daha büyük kısım ise yoğun bürokrasi, yatırım ortamındaki belirsizlikler, yetersiz ar-ge harcamaları, tasarım ve marka yaratmadaki yetersizlikler, finansman kaynağına erişimdeki engeller, etkin olmayan pazarlama hizmetleri, düşük ölçekli kapasiteler, düşük verimlilik ve kalite ile çevre bilincindeki eksiklikler olarak sınıflandırılmış. 

Çalışmada Türk sanayisinin güçlü yanları ise 8 başlık altında toplanarak; büyük iç pazar, yürürlükteki liberal ekonomi politikaları, doğal kaynaklar, AB ile ekonomik entegrasyon, büyük pazarlara coğrafi yakınlık, eğitilmiş işgücü, güçlü sanayi yapısı ile alt yapı ve telekomünikasyon sistemlerinde kaydedilen ilerlemeler şeklinde sıralanmış. Bu ılımlı ortamı destekleyen yan faktörler ise mevcut ekonomik program, yapısal reformlar, enflasyonun düşüş trendinde olması, rekabet gücünü artırıcı politikalar, etkin kaynak kullanımına yönelik çabalar, piyasa mekanizmasını güçlendirecek çalışmalar ile özel sektörün ekonomideki rolünü artırıcı anlayış olarak gösterilmiş.