Maliye politikası ve vergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Maliye politikası ve vergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Haziran 2025 Salı

BAŞKENT NOTLARI / TOBB, ÖZELLEŞTİRME İŞSİZLERİNE DE ÇARE ARAYACAK

Cahit UYANIK 

Özelleştirme İdaresi (ÖİB) Başkanı Ufuk Söylemez, bugünlerde hayli keyifli. Çünkü hızla 2,7 milyar dolarlık yıl sonu hedefine doğru koşuyor. Belki ulaşır, belki ulaşamaz; zaman gösterecek. Ama Söylemez bunu dert etmiyor. "Tutturamazsak, hedefi revize ederiz" deyip işin içinden çıkıyor. Söylemez, özelleştirme nedeniyle işsiz kalacaklar için yürütülen 'İşgücü Uyum Projesi' konusuyla da yakından ilgileniyor. Dünya Bankasından sağlanan kredinin 11 milyon doları ve bütçeden konulan 7,3 milyon dolarla finanse edilen projenin ilk yılı bitti. Bu sürede Sümer Holding, TÜPRAŞ ve Kardemir'de çalışmalar yürütüldü. 

Proje dünyanın öbür yanından yani Avustralya kıtasından gelen uzmanlarca çekip çevriliyor. Bu konuda Avustralya Milli Eğitim ve Çalışma Bakanlığının (DEET) uzmanlarıyla yerli uzmanlar yan yana çalışıyor. Amaç, yabancı danışmanlarla sözleşme bittikten sonra yerli uzmanların işi yürütebilmesi... Çalışmalarda incelenen kuruluşların bulundukları sektör ve yöresel özellikler dikkate alınarak, uygulanabilecek işgücü uyum projeleri geliştirilmeye çalışıldı. Bu konuda ilginç ve basit rehberler de hazırlandı.

Çalışmanın dikkat çekici yanlarından birisi de görüşmeler sırasında yöresel sendikalar ve ticaret ile sanayi odalarıyla yakın ilişki kurularak fikirlerinin alınmış olması... Proje, önümüzdeki günlerde tamamlanacak ve sağladığı faydalar yıl sonunda yapılacak bir konferansla duyurulacak. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) işgücü açığı ortaya çıkan yerlerde mevcut iş kollarının geliştirilmesinin yanı sıra yeni iş alternatiflerinin belirlenmesi açısından katkı sağlaması da isteniyor. Kolay gelsin diyoruz...

MALİYE TEŞKİLATINDA 'REFORM' YAPILIR MI?

Özhan Uluatam, Türkiye'deki kalbur üstü maliye teorisyenlerinden biri... Halen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğretim üyeliği yapıyor. Uluatam, aynı zamanda 1970'li yıllarda Maliye Bakanlığı Müsteşarlığı görevinde de bulunmuştu. Yani Maliye'nin teşkilat yapısı hakkında teorik olduğu kadar pratik gözlemlere de sahip. 

Uluatam geçen ay Harb-İş Sendikası tarafından desteklenen bir araştırma yayınladı. Araştırmanın belki de en ilgi çekici yanlarından birisi, Maliye'nin teşkilat yapısında gidilmesi gereken köklü değişikliklere değinmesiydi. Uluatam, Maliye'nin eski ve tutucu bürokrasisinin oklarını üzerine çekmek pahasına yerinde tespitler yaptı. 'Vergi İdaresinin geçmişte ve özellikle yakın geçmişteki çalışmaları ne Maliye Bakanlığı üst düzey bürokrasisini ne de genel olarak mükellefler ile kamuoyunu tatmin etmiştir' cümlesi bile hayli cesurdu. Umarız bu araştırma Maliye Bakanı İsmet Attila tarafından dikkatle incelenmiştir. Araştırmada 'kendi camiası içinde' hayli gürültü koparabilecek tespit ve öneriler ise şöyle sıralanıyor:

24 Nisan 2025 Perşembe

'HARCARIM 50 MİLYAR DOLAR DÖVİZ REZERVİNİ, YAPARIM DEPREME DAYANIKLI EVLER' DİYE BİRŞEY OLUR MU?

Cahit UYANIK

'İmamoğlu Krizi' sebebiyle 1 ayda satılan 50 milyar dolar döviz rezervi, normal zamanlarda satılıp da ekonomik bir sorunu çözmeye harcanabilir mi? Mesela bu parayla depreme dayanıklı konut seferberliği yapılır mı? İstanbul'un kötü konutları yenilenir mi?

'Yalan da olsa söyle, hoşuma gidiyor' dolduruşuna prim veren muhalefet sözcüleri, birçok aklıevvel, ekonomiden anladığını söyleyen adamın kurduğu bu düz mantık doğru mu?

Değil. 

Ne diyor Mehmet Şimşek? "Elbette bir rezerv kaybı söz konusu, bu rezervleri biz cari fazla vererek biriktirmedik, bunları büyük oranda portföy tercihleriyle elde ettik."

Yani?

Döviz rezervi biriktirmenin bir yolu da, mevcut ekonomi yönetiminin son 2 yılda yaptığını yapmaktır: 

1) Döviz piyasasına girip döviz toplarsın, rezervin artar. Bu piyasadaki dövizin kaynağı carry trade yani TR'deki yüksek reel faizden çöplenmeye gelmiş sıcak paracılardır. 

2) Döviz alırken verdiğin TL'yi yani likidite fazlasını açık piyasa işlemiyle, faizini ödeyerek bankalardan toplarsın, sterilize edersin. 'Serseri para'nın dövize borsaya gidip fiyatları şişirmesine engel olursun. 

3) Bu operasyon sonucunda bankalara ödediğin faizler Merkez Bankasının zararını 'patlatır.' MB, kar edip bunun belli bir kısmını vergi ödeyemez dolayısıyla bütçeye destek veremez olur. Zararını bir köşeye yazıp ileride elde edeceği karlardan indirerek sıfırlamaya çalışır. 

Dikkat ederseniz MB böylece bir 'para oyunu'yla rezerv biriktirmiş olur. Bir anlamda yüksek faiz zoruyla döviz biriktirir, rezerv biriktirir, enflasyona sebep olan döviz kuru artışını önler. Buna 'kur çapası' da denilir.

19 Nisan 2025 Cumartesi

'MEMURLAR ÇOK OLDU' TARTIŞMASI

MEMUR KADROLARI VE 'ZAM' YİNE GÜNDEMDE 

Yılmaz - Pakdemirli ekibi, yeni hükümetin 'memur stratejisi'ni saptamaya çalışırken, geçim sorunları ve yaklaşık 3 milyonluk oy potansiyeliyle memurlar gündemin üst sıralarında. Gündemde maaş ve katsayı artışının dışında bir tartışma daha var: Memur sayısı çok mu fazla?

Cahit UYANIK 

Elindeki boş fileyle umutsuzca gezinen memur karikatürleri eski sıklıkta çizilmemekle birlikte, Cumhuriyet tarihinin sabit gündem maddelerinden birini simgeler. 'Sağlam ekmek kapısı' niteliğini her dönemde koruyan ama sağladığı ekmek miktarı zamanın ve enflasyonun erozyonuna uğrayan bir kurumdur devlet memurluğu... Maliye ve Gümrük Bakanı Adnan Kahveci'nin bakışıyla 'Yılda iki kez gündeme gelen ve Türkiye'nin tek sorunu buymuş gibi görülen memur maaş zamları, katsayı artışları' bazı özel koşullarda daha da kritik tartışmalara zemin hazırlar: Yeni hükümetler programlarını açıklarken ve seçimler yaklaşırken...

Mesut Yılmaz hükümeti, ensesinde bir erken seçim gündemiyle oluşturulurken yılların eskitemediği 'Ne olacak memurun hali?' sorusu özel bir önem kazandı. Devlet memurlarının çalışan nüfus içindeki oranının düşük olduğu ve memur sorununu bürokrasinin yapay biçimde köpürttüğü yorumları bir yana, kamu kesiminde yaklaşık 1,5 milyon memur çalışıyor. Bu, en azından 6 milyon kişilik 'zamlardan etkilenme alanı' ve yine en azından 3 milyonluk oy potansiyeli demek. Yılmaz-Pakdemirli ekibi, zam beklentileri ve kaynak arayışları eşliğinde 'memur stratejileri'ni oluşturmaya çalışırken klasik gündemin dışına çıkan bir tartışma da yaygınlık kazanıyor: Memur sayısı fazla mı, 'Az memur-Yüksek verim' sistemi tercih edilemez mi?

Akbulut hükümetindeki Dışişleri Bakanlığı görevinden önce uzun süre Maliye ve Gümrük Bakanı koltuğunda oturan Ahmet Kurtcebe Alptemoçin, bu noktadaki sorunun kadrolar oluşturulurken devreye giren sağlıksız yaklaşımdan kaynaklandığını söylüyor:

28 Mart 2025 Cuma

VERGİ YOLUYLA ŞİRKETLER KREDİ KULLANMAKTAN NASIL CAYDIRILIR?

KREDİ FAİZLERİ GİDER YAZILAMAYACAK 

Şirketlere sürpriz. 1994'te hazırlanan vergi yasasına göre 1997'den itibaren kredi faizlerinin yüzde 25'i gider yazilamayacak. Bakanlar Kurulu bu oranı yüzde 100'e kadar yükseltmeye yetkili.

Cahit UYANIK / Yaşar BAKAN

Refah Partili Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in geçen ay yaptığı konuşmada tepki toplayan pasajlardan birisi, 'kredi faizlerinin gider yazılamayacağı' yönündeki niyetti. Oysa 1994 yılında çıkarılan bir vergi yasasına göre Maliye Bakanlığının -sınırlandırılmış bir şekilde- kredi faizlerini gider yazdırmama yetkisi bulunuyordu. Bu konudaki düzenleme 1997 yılı başından itibaren 1996 yılı hesaplarını kapsayacak şekilde uygulanacak. Peki bu düzenlemenin ayrıntıları nasıl?

5 Nisan Kararları sonrasında DYP-SHP Hükümeti tarafından çıkarılan 4008 Sayılı Kanunla Gelir ve Kurumlar Vergisi yasalarında ciddi düzenlemeler yapılmıştı. Buna göre 1996 yılı başından itibaren imalat sanayisi, bankalar, sigorta şirketleri ve finans kurumları dışında kalan işletmeler, kullandıkları yabancı kaynakların faizlerinin yüzde 25'ini gider yazamayacaklar. Bu oranı yüzde 100'e kadar çıkarmaya ise Bakanlar Kurulu yetkili. Yasanın nasıl uygulanacağı konusundaki yetki ise Maliye Bakanlığında bulunuyor. Yani Maliye'nin bu konuda daha ayrıntılı bir tebliğ çıkararak mükellefleri aydınlatması gerekiyor. Bu düzenlemenin 3-4 ay içinde yapılması zorunlu. Çünkü mükellefler Kasım ayından itibaren yıl sonu envanter çalışmaları için kolları sıvıyor.

10 Mart 2025 Pazartesi

DEVLET MALZEME OFİSİ (DMO) KÜÇÜLEREK KURTULACAK

Yıl sonuna kadar tasfiye edileceği söylenen DMO'nun işi Allah'a kaldı. Devlet Bakanı Aykon Doğan, DMO'nun küçültülerek yaşamını sürdürmesini savunurken tasfiye konusundaki son kararı Bakanlar Kurulu verecek.

Cahit UYANIK 

Devlet Malzeme Ofisinin (DMO) tasfiye edileceği yönündeki karar 5 Nisan Ekonomik Paketinin sürpriz yanıydı. Paketin hazırlık aşamasında bile DMO ile ilgili herhangi bir tartışma kamuoyuna yansımamıştı. Anlaşılan bu karar pek fazla derine inilmeden,  acele bir şekilde alınmıştı. Ama toplantılarda özellikle Sanayi ve Teknoloji Bakanı Tahir Köse ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanı Tezcan Yaramancı'nın DMO'dan sık sık şikayet ettikleri gözlemlenmişti. Bu ikiliye göre DMO tasfiye edilerek hem kamu alımları hızlandırılacak hem de DMO'nun zengin arsa portföyü elden çıkarılarak önemli bir gelir sağlanacaktı. Bu yüzeysel verilerden yola çıkılarak DMO'nun tasfiyesi, onlarca konuyu tartışmak zorunda kalan ekonomi yönetimince kabul edildi. 

Ancak bu karar sonrasında DMO hemen hemen her yönüyle masaya yatırıldı. Buna göre DMO 1993 yılında 1 trilyon 22 milyar liralık bir ciro sağlamış ve dönem karı da 349 milyar lira olarak gerçekleşmişti. Kurumda çalışan personel başına kar ise 205 milyon lira düzeyindeydi. Devlet Bakanı Doğan'ı DMO konusunda daha dikkatli düşünmeye ikna eden de bu oldu. Hemen ardından İstanbul'da düzenlenen 'Kamu Satın Alımları Semineri'nde dünyanın dört bir yanından gelen temsilcilerle de görüşme fırsatı bulundu. 

18 Şubat 2025 Salı

ÇİFTE VERGİLENDİRME TARİHE KARIŞIYOR

Türkiye son 10 yıl içerisinde tam 16 ülke ile 'çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması' imzaladı. 'İki ülke ile ilgili iş yapan iş adamının tek ülkede vergi vermesi' anlamına gelen bu anlaşmalar ülkeye yabancı sermaye girişine ve ticari ilişkilere büyük katkı sağlıyor.

Cahit UYANIK 

Ünlü sinema yönetmeni Ingmar Bergman bir zamanlar ülkesi İsveç'ten 'kaçmak' zorunda kalmıştı. Oldukça iyi kazanan ama vergi dairelerinin yolunu pek iyi bilmeyen Bergman, kendisinden istenen gelir vergilerini 'ağır' bulmuştu. Oysa Bergman bir 10-15 yıl bekleyebilse ve filmlerini Türkiye'de çekebilseydi, İsveç maliyesinin amansız takibini atlatacaktı. Çünkü bu yılbaşından itibaren Türkiye ile İsveç arasında çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması yürürlüğe girmişti. 

Sanatçının yaratma sürecinin vergi tarifeleri ile bağlantısı ancak bir 'faraziye' olarak düşünülebilir ama aynı şey iş adamları için geçerli değil. Bir an için Türkiye ile İsveç arasında çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının bulunmadığını düşünelim. Söz gelimi İsveçli iş adamı sağladığı kazanç nedeniyle iki ülke tarafından da ayrı ayrı vergilendirilecekti. Bu iş adamı aynı kazanç için 11 ayrı ödeme yapmak zorunda kalacaktı. 

15 Ocak 2025 Çarşamba

EKONOMİ PENCERESİ / 2002 BÜTÇESİ, GERÇEKLER VE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

Cahit UYANIK 

2002 Bütçe Yasa Tasarısı uzun uğraşlardan sonra Meclis'e sunuldu. Bütçe devletin izleyeceği ekonomik politikaların en önemli belgelerinden biri. Bu çerçevede baktığımızda devletin önümüzdeki yıl küçülmeye başlayacağını söyleyebiliriz. Küçülmenin en önemli göstergesi, yüzde 6,5'luk faiz dışı fazla hedefinin korunması... Yani devlet faiz harcamaları hariç tutulduğunda, giderlerine nazaran yaklaşık 15,8 katrilyon lira fazla verecek. Aslında bu küçülme sürecinin temeli, içinde bulunduğumuz yıl atılmıştı. 2001 yılında kamu mali yönetimi 12,7 katrilyon lira faiz dışı fazla vermeyi hedefliyor. Oysa bu rakam yılbaşında 11,4 katrilyon lira olarak öngörülmüştü. Yani devlet, çok yoğun eleştirilerin aksine bu yıl planlanandan daha fazla kemer sıkmış ve sıkacak gibi görünüyor.

Bütçe denilince insanların aklına hep itici rakamlar geliyor. Ama rakamların dilini anlamadan da gündelik değerlendirmelerle olaylara bakmak yanıltıcı olabiliyor. Bu yazıda rakamlardan bir parça daha fazla yararlanma yoluna gideceğim. Çünkü bazı gerçekleri ortaya koymak için, rakamların zaman serisi içindeki gelişimine göz atmamız ve bundan bazı sonuçlar çıkarmamız gerekiyor. Madem son 10 yılı ele aldık, öyle devam edelim. Herşeyden önce şu sloganın doğru olup olmadığını tespit edelim: "Türkiye'de kimse vergi ödemiyor. Onun için bu bütçe denkleşmez".  Bu slogan doğru değil. Peki neden? 

Maliye Bakanlığının resmi verilerine göre sabit fiyatlarla 1991 yılında 100 birim vergi toplayan devlet, 1996'da bunu 151'e, 2000 yılında ise 237,7'ye çıkartmış. Yani anlayacağınız son 10 yılda devlet, vergi geliri kapasitesini neredeyse 2,5 kat artırmış. Vergi ödememekle eleştirilen toplum son 10 yılda kamu mali sistemini elinden geldiğince finanse etmiş. Sonuçta 'vergi yükü' olarak adlandırılan vergi gelirlerinin GSMH'ya oranı 2000 yılı itibarıyla yüzde 21'e çıkmış. Bu rakam Maliye'nin ilan ettiği 1968-2000 arasındaki 32 yıllık dönem verilerinin en yüksek noktası... Son 5 yılda vergi yükü yüzde 15'in altına düşmediği gibi, ilk kez de yüzde 21'e yükselmiş. Bu rakamın anlamı şu: Devlet ülke ekonomisinin ürettiği her 100 liralık değerin 21 lirasına el koyuyor. 

23 Kasım 2024 Cumartesi

DEVLET 2009'DA 14,7 MİLYAR YTL'LİK VERGİDEN VAZGEÇTİ

Cahit UYANIK - Ankara

Vergi istisna ve muafiyetleri sebebiyle vazgeçilen gelirlerin önümüzdeki yılki faturası 14,7 milyar YTL olacak. 'Vergi harcaması' olarak da adlandırılan vazgeçilen gelirlerin vergi türlerine göre dağılımında ise Gelir Vergisi Kanunu sebebiyle tanınan istisna ve muafiyetler 9,7 milyar YTL ile başı çekiyor.

Türkiye'de vergi sistemi üzerinden tanınan istisna ve muafiyetlerin devlet için ne kadarlık bir gelir kaybına sebep olduğu daha önce açıklanmıyordu. Ancak bütçenin daha şeffaflaştırılması ilkesinden hareketle, son 2 yıldır vergi harcamalarının büyüklüğü hesaplanıp ilan ediliyor.

Beklentiden yüksek 

Her yıl bütçe kanunu tasarısında yer verilen tabloda, görüşülecek bütçe yılının yanı sıra önümüzdeki iki yıla ilişkin tahminler de yer alıyor. Bu tahminler verilen veya vazgeçilen istisna ve muafiyetlere göre revize ediliyor. 

8 Kasım 2024 Cuma

GRİ ALANDAKİ SERMAYE VE TÜRKİYE

Cahit UYANIK 

Ak Partinin tek başına iktidara gelmesiyle faizler ve döviz kurları düştü. Buna karşılık borsada ciddi bir canlanma havası hakim oldu. Seçim öncesinde Ak Partinin tek başına iktidara geleceğini kestiren ve öngören yatırımcılar ciddi karlar elde etti. Hem yüksek fiyattan dövizlerini sattılar hem de yüksek faiz getirisi sağlayan Hazine kağıtlarına girdiler. 

Bir kısım yatırımcı da borsada 'sudan ucuz' diyebileceğimiz hisse senetlerine yatırım yaparak ciddi karlar sağladı. Bir hesaplamaya göre seçimden 7 gün öncesi ile seçimden 15 gün sonrasını kapsayan 3 haftalık süreçte reel kazanç yüzde 15'i geçti. Bu zaman diliminde enflasyonun yüzde 2-3 olduğunu düşünürsek, kazancın boyutlarını varın siz düşünün. Bu kadar kısa zamanda elde edilen reel kazanç şu anda üreten, ticaret yapan, emeği ile geçinenler için mümkün değil. 

Türkiye'de çoğu işletmenin sermayesi eridi, çalışanların ücretlerinde ise reel gerilemeler yaşandı. Ekonomideki bu yaman çelişkilerin bir şekilde ele alınıp çözülmesi gerekiyor. Bu vesile ile Ak Partinin 'mali milat' ve 'nereden buldun' düzenlemelerine ilişkin vaatlerini ele almakta fayda var. Yeni iktidarın ekonomi kurmaylarına göre Türkiye'de bu iki uygulama tamamen kaldırılacak ve güzel ülkemiz bir sermaye cennetine dönüşecek! Bence tamamen yanlış bir düşünce...

Az önce anlattığım küçük örnek bile Türkiye'de 'sermaye gelsin' kaygısıyla yapılan yanlış uygulamaların en iyi göstergesi. Reel kazancında ciddi gerileme yaşayan iş adamları ve çalışanlar vergilerini tıkır tıkır öderken, birkaç haftaya sığdırılan  tatlı kazancın vergilendirilmemesi toplum vicdanını iyice kanatır hale geldi. Allah'tan hemen hemen tüm iş adamı örgütleri aklının ve vicdanının hakkını vermeye başladı. 'Mali milat' ve 'nereden buldun' uygulamalarının bir süreliğine ertelenerek başta enflasyon muhasebesi olmak üzere diğer köklü vergi düzenlemeleri ile beraber ele alınmasını istemeye başladılar. 

Gerçekten de Türkiye'de son iki yıldaki ekonomik kriz sürecinde toplumun büyük çoğunluğu ciddi kayıplara uğramasına rağmen, bu dalgalanmalardan büyük ve haksız kazanç sağlayanlar da çıktı. Bu kazançların en rahatsız edici yonü ise vergisinin ödenmemiş olması... Oysa bunların vergilendirilmesi Ak Parti iktidarının 'Sosyal politikalara ağırlık vereceğiz' yönündeki vaatlerine ciddi bir kaynak sağlayabilir. Bu, kamuoyu vicdanını rahatlattığı gibi, çoğu ithal ürünlere bağlı  abartılmış tüketim harcamalarını da frenleyebilir.

1 Kasım 2024 Cuma

BARIŞ MI? ATEŞKES Mİ?

Cahit UYANIK 

Türkiye'de birçok kavram aslında ne anlama geldiği bilinmeden ortada konuşulup duruyor. Gelin en güncel ve iş-güç sahiplerini ilgilendiren bir örneği ayrıntılı şekilde ele alıp bunun böyle olup olmadığına beraber karar verelim. Konumuz 'Vergi Barışı'... Benim naçizane 'Bu bir aftır' dediğim vergi barışı, meğerse 'Vergi Ateşkesi' imiş söz gelimi... Öyle bir ateşkes ki mükellefle Maliye arasında imzalanıyormuş.

'Nereden çıktı bu?' derseniz... Şimdiden bürokrasinin ve siyasetçilerin dilinden Mayıs ayında girişilecek 'Vergi Denetimi Harekatı' düşmüyor. Zannedersiniz ki ABD'nin komşumuzda başlattığı 'Irak'ı ve Iraklıları Özgürleştirme Operasyonu'nun; Maliye'nin  Türk iş adamları üzerinde yapacağı bir versiyonu giderek yaklaşıyor. Maliye memurları aylardır bilenip duruyor. Tabii ki bu operasyondan kurtulmanın yolu 'ateşkes' imzalamaktan yani 'stoksuzluk beyanı' vermekten geçiyor. O zaman vergi dairelerinin gizli mahfillerinde 'özel harekat ve vergi gerillası eğitimi' verilen Maliye memurlarını işletmenizden uzak tutabileceksiniz.

Elimde bir faks metni var; Ankara Defterdarlığı tarafından tüm basın kuruluşlarına gönderilmiş... Vergi Barışı Kanununun Ankara'daki uygulaması hakkında bilgi veriyor ve kentimizde 750 trilyonluk 'barış hasılatı' hedeflendiğini anlatıyor. 'Bu rakamın bile tek başına IMF'nin tüm Türkiye için kabul ettiği hedefi yakaladığı' uzun uzun vurgulanıyor. İnsanın göğsü kabarıyor. Bu değerlendirmeyi, 1997 yılından bu yana izlettiği politikalarla bizi krizden krize sürükleyen IMF'nin haksız çıkmasının tescili olarak kabullenip gurur duyabilirsiniz...

Ancak hemen ardından kara kara düşünmeye de başlıyorsunuz. Çünkü açıklamada Defterdarlığın Mayıs ayı denetim programı hakkında ayrıntılı bilgiler ardı ardına sıralanıyor. Buna göre Defterdarlık, tüm Türkiye'de olduğu gibi 'Sektörel Denetim Modeli'ne geçileceğini belirterek, belli sektörlerin sürekli denetim ve takibe alınacağını anlatıyor. Özel okul ve dersaneler, kuyumcular, doktorlar, sağlık işletmeleri, pvc imalat işletmeleri, sigorta acenteleri, servis işletmeleri, eczane ve ecza depoları bir çırpıda sayılıyor. 

23 Ekim 2024 Çarşamba

'ZİHNİ SİNİR' VERGİCİLİĞİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de bazı kurumlar vardır; ulvi amaçlar için kurulur. Ama gelin görün ki ortaya koydukları işler, hiç de beklendiği gibi çıkmaz. Maliye Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Vergi Konseyi de bunlardan birisi olmalı. Özel sektör, bürokrasi ve akademisyen kökenli üyelerin bulunduğu bu Konsey, danışma amaçlı çalışıyor. Siyasi otorite üzerinde bir yaptırım gücü yok. Ama bu Konsey'in geçtiğimiz günlerde ortaya koyduğu öneriler uzun uzun tartışıldı. 

Vergi Konseyi öz itibarıyla, büyük şehirlerde yaşayanlardan daha fazla vergi alınması ve yol gibi kamu hizmetlerinden yararlananlardan özel vergiler toplanmasını içeren bir teklif paketi açtı. İlk bakışta insanın gözüne hoş görünen bu öneriler aklın, maliye bilgisinin ve Türkiye'deki vergi gerçeklerinin süzgecinden geçirildiğinde aynı neticeyi vermiyor. Neden mi?

Konsey'in önerileri herşeyden önce Türkiye'de 1990'dan sonra gelişen çok tehlikeli bir vergicilik eğilimine prim sağlamaya devam ediyor. Türkiye'de son 15 yıldır vergilerin büyük çoğunluğu beyana dayanmıyor. Teknik deyimle 'vasıtasız vergiler'in toplam gelirler içindeki payı giderek azalıyor. Öte yandan 'vasıtalı vergi' dediğimiz vergilerin payı ise giderek artıyor. Vasıtalı vergilerin oranının bu yıl sonunda dünya rekoru kırarak yüzde 70'i geçmesi bekleniyor. 

Yani Türkiye'de giderek, sokakta adım atmak bile vergi içermeye başlıyor. Zeytine çatal batırırken, sigara yakarken, sigara içerken, buzdolabının kapısını açarken, dolmuşa otobüse binerken, işyerine girerken, çalışırken hep vergi ödüyoruz. Ayrıca vergi dolu hayatımız, içinde oturduğumuz eve Çevre, Emlak, Ek Emlak, tapu harcı, evi krediyle aldıysak Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi de ödenerek iyice şenleniyor. 

İşte bu noktada Vergi Konseyi'nin doğru vergi beyanını, etkili vergi denetimini ve rahatlatıcı yeni mükellef hizmetlerini içeren öneriler yapması gerekmez miydi? Hayır öyle olmadı; aksine Konsey yeni vasıtalı vergi önerileri konusundaki becerisini ortaya koydu. 'Zihni Sinir Proceleri'ni andıran türden tekliflerle Türkiye'de zaten hiç bir zaman etkin biçimde uygulanamayan beyan sisteminden uzaklaşılmasına yardımcı oldu. Oysa Türkiye'de vergicilik konusunda yeni cin fikirlere değil, mevcut köhnemiş sistemin nasıl reforme edileceğine ilişkin önerilere ihtiyaç var.

20 Ekim 2024 Pazar

VERGİ POLİTİKASI ENFLASYONU KÖRÜKLÜYOR

Cahit UYANIK 

Hükümet 2002 senesine hayli iddialı ekonomik hedeflerle girdi. Bu yıl enflasyonun toptan eşya fiyatları endeksinde yüzde 31, tüketici eşya fiyatları endeksinde ise yüzde 35 düzeyinde gerçekleşeceği  iddia ediliyor. Bu hedefler geçen yılın Ekim ayı başında hükümetle Merkez Bankası arasında ortaklaşa belirlenerek ilan edildi. O andan itibaren de 'kimsenin inanmadığı ve itibar etmediği tahminler' olarak ekonomi tarihindeki yerini aldı. 

Çoğu özel sektör kuruluşu geçen yılın son çeyreğindeki gelişmeleri ve diğer ekonomik hedefleri dikkate alarak bu rakamları en az 10-15 puan revize etti. Herkes hesaplarını bu yıl fiyatların yüzde 50 düzeyinde artacağına göre yaptı. Kimin doğru söylediği veya söylemediği konusunda bir fikir sahibi olmak için ilk belirti yani Ocak ayı enflasyonu merakla beklenmeye başladı. 

Ve olan oldu: Ocak ayı enflasyonu toptan fiyatlarda yüzde 4,2 tüketici fiyatlarında ise yüzde 5,3 artış gösterdi. Böylece yüzde 31 ve yüzde 35'lik yıllık hedeflerin önemli bir kısmı daha Ocak ayında harcanıp gitti. Geride daha koskoca bir 11 ay var. Önümüzdeki birkaç ayda büyük ihtimalle bu hedeflerin yarısından fazlasının harcanıp eridiğini göreceğiz. Yılın ortası yaklaştığında ise iddialı hedeflerin resmi ağızlar tarafından revize edilmesi gerekliliği dile getirilecek. Sayfa sayfa raporlar hazırlanarak enflasyon hedefinin neden tutmadığı anlatılmaya çalışılacak.

Elbette bu rakamların neden hedeflenen gibi gitmediği konusunun tartışmaya açılması zorunlu. Ancak bu noktada sık sık suçlanan özel sektör kadar devletin aldığı kararların da dikkatle irdelenmesi gerekiyor. Özellikle devletin izlediği vergi ve kamu finansman politikalarının enflasyon üzerinde olumsuz etkide bulunmaya başladığını söyleyebiliriz. Nasıl mı? 

11 Ekim 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BORSAYA VERGİ GELECEK Mİ?

Cahit UYANIK 

Yılan hikayesine dönüşen Vergi Reform Yasa Taslağındaki önemli itiraz noktalarından 'borsaya vergi getirilmesi' konusundaki tartışmalar henüz bitmiş değil. Geçen hafta boyunca Maliye Bakanlığı ile Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) arasında bu konudaki görüşmeler devam etti. SPK ve İMKB borsaya vergi konulmasının yaratacağı sakıncaları uzun uzun Maliye yetkililerine anlattılar.  Bu konuda bir uzlaşma sağlanıp sağlanamadığı henüz bilinmiyor. Sorun büyük ihtimalle siyasi otorite tarafından çözülecek gibi duruyor. 

Aslında bu toplantılar tasarı daha kamuoyuna açıklanmadan yani yaklaşık 1,5 ay önce yapılabilirdi. SPK'nın uzun vadeli, sağlam ve güvenilir bir piyasa oluşturma hedefi ile Maliye Bakanlığının borsada yoğunlaştığı artık herkesçe kabul edilen olağanüstü kazançları vergilendirme amacı; bu iki kurumu ortak bir noktada buluşturabilirdi. Ketumluk bazen fayda,  bazen zarar verir. Maliye Bakanlığı aşırı ketumluğunun kurbanı oldu. Maliye, borsa kazançlarını da sadece bir gelir kalemi gibi görmek isteyince herkes ayağa kalktı. Maliye'nin dünya borsalarında nasıl bir vergilendirme sistemi uygulandığı konusundaki ayrıntılı araştırmayı, bu itirazlar sonrasında yaptırdığını anlamak hiç de güç değil.

Dünyanın aklı başındaki hiç bir borsasında hisse senetleri bizdeki gibi 12 saat ile 72 saat arasında elde tutulmaz. Bu süre en kötü ihtimalle 1 yıldır. İMKB gibi gelişmekte olan borsaların 'casino'ya dönüşmesini önlemekte en etkili araçlardan birisi vergilemedir. Ancak bu vergi, -bir tür harcı andıran- işlem vergisi uygulanması kesinlikle değildir. İdeal olan, hisse senedini elde tutma süresiyle vergi oranı arasında 'azalan oranlı' ilişki kuran bir sistemdir. Yani hisse senedini elinizde ne kadar uzun süre tutarsanız kazancınızdan o kadar az vergi ödersiniz.

8 Eylül 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TÜRKİYE'DE VERGİ REFORMU YAPILIR MI?

Cahit UYANIK 

Bugün Ekonomik ve Sosyal Konsey toplanarak hükümetin uzun zamandır üzerinde çalıştığı Vergi Reformu Tasarısı taslağını görüşecek. Bu taslağın eleştirisini işin uzmanlarından okudunuz veya dinlediniz. Benim de burada uzun uzun ahkam kesmeye niyetim yok. Ancak üzerinde önemle durulması gereken konu Türkiye'de bir hayat-memat meselesine dönmüş olan vergi politikasının da kavram kargaşasına kurban gitmiş olmasıdır. Çünkü yapılması planlanan değişiklikler bir vergi reformu değil, devletin faiz giderlerini finanse etmeye yönelik yeni vergi rötuşlarından ibarettir.

Tüm siyasi iktidarların yap-boz tahtasına dönüştürdüğü vergi yasaları karmaşıklaştıkça geniş kitleler Türkiye'de vergi reformu yapıldığı zannına kapılmaktadır. Oysa vergi reformunun ilk önce, bu yasaların sadeleştirilmesi ve dilinin güncelleştirilmesi aşamasından başlatılması gerekmektedir. Vergi reformunun ikinci olmazsa olmaz şartı milli gelir pastasının paylaşımını değiştirmeye yönelik olmasıdır. Bu, tüm dünyada vergi reformunun adeta amentüsüdür. 

Artık herkesin başvurduğu bir bahanecilik veya günah keçisi haline dönüşen kayıt dışı ekonominin, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu vergi reformu çerçevesini ne kadar dolduracağı ise bence tartışmalıdır. Kayıt dışı ekonomi, "Vergi tabanını genişleterek vergi reformu yapacağız" diyen politikacıların sığındığı güvenli bir liman gibidir. Vergi tabanını genişletme sözünün açık tarifi şudur: "Biz, sizinle mevcut olan rant ilişkilerimize dokunmayacağız. Onun yerine üretim yapan kesimlerin üstüne biraz daha büyük bir hışımla gideceğiz". Türkiye'nin yakın tarihi bu politikanın örnekleriyle doludur. 

2 Eylül 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ ASKERİN RÖVANŞI

Cahit UYANIK 

Evet sonunda askerler rövanşı aldılar. Bilmem hatırlar mısınız 1997 Bütçe Yasa Tasarısı Meclis'te görüşülürken Refah Partisi, bir bakan danışmanının işgüzarlığı bahane edilerek Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden 50 trilyon lira kesinti yapmıştı ya... İşte o rövanştan bahsediyorum. Ordu ile RP arasında ödenek kriziyle zirveye ulaşan çekişme, askeri darbeler hariç, sivillere askerlerin en önemli hesaplaşmasının ikinci ayağıdır.

Bu hesaplaşma eğilimi önce kendisini Milli Eğitim konusunda gösterdi. Asker, İmam Hatipler'de devletin parasıyla Refah Partisine sempatizan yetiştirildiğini kamuoyunun gözleri önüne rakamlarla serdi. 2000'li yıllarda Milli Görüş tandanslı seçmen yüzdesinin yüzde 30'a ulaşacağı görüldü. Şimdi bu hesaplaşma, RP'nin ikinci can damarı olan ekonomik boyuta doğru götürülüyor. Kuzey Irak Harekatı kaynaklı ödenek krizi, 'bütçe pastası' paylaşımında seçim ekonomisi için birkaç dilim saklamayı amaçlayan RP'li Maliye Bakanı'na verilmiş çok sert bir yanıttır.

Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir yaptığı bir açıklamada ülke savunmasını zaafa uğrattığı için kendisinin Divan-ı Harb'e verilebileceğini ifade ederek, RP'li Maliye Bakanına üstü kapalı Yüce Divan göz dağı verdi. Çünkü yaşanan bu krizde bilerek veya bilmeyerek Maliye Bakanı Şener'in dahli olduğu açık seçik ortaya çıktı. Kendisi de Maliye Bakanlığı bünyesinde uzun yıllar bürokratlık yapmış olan Şener'in lavhe-i tedrisatından geçtiği bu kurumu ve geleneklerini bilmemesi imkansız. 

29 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / PRODİ VE BİR AB KİTABI

Cahit UYANIK 

AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi, Türkiye'den fırtına gibi esip geçti. Ziyaretin çok önemli olduğu ve AB içerisindeki Türkiye dostları açısından büyük bir kazanım sayıldığını kimse yadsıyamaz. Müzakerelerin başlayıp başlamayacağının belli olacağı 2004 yılının hemen başında AB'den bu kadar üst düzeyde bir ziyaret yapılması ve istenilenlerin çok açık ve net şekilde dile getirilmesi aslında büyük şans. Türkiye bunu çok iyi değerlendirmeli. 

Türkiye geçmişten bu yana AB konusuna hep çekince ile yaklaştı. AB ile ilişkilerin ciddiye binmesi, Gümrük Birliğinden yüzümüzün akıyla çıkacağımızın anlaşılmasıyla yaşandı denilebilir. Ama hala AB konusunda kafamızın karışık olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle müzakere sürecinin getirip götüreceklerini doğru biçimde kestiremiyoruz. Tabii bunu yapabilmek için ayrıntılı araştırmalara ihtiyaç var. 

Prodi'nin Türkiye ziyareti ile aynı günlerde AB konusundaki nadir yayınlara bir yenisi daha eklendi. Hacettepe Üniversitesinden Doç. Dr. Nurettin Bilici "Türkiye-AB İlişkileri' adlı bir kitap yayımladı. Kitap tarihsel perspektifin yanı sıra son yıllarda iyice hızlanan AB ile ilişkilerimizin güzel bir analizini de yapıyor. Kitap, Bilici'nin esas uzmanlık alanı olan Türkiye-AB vergi hukuku düzenlemelerinin ayrıntılı bir kıyaslaması ile devam ederek, müzakere sürecinde bu alanda karşılaşabileceklerimizi samimi bir şekilde önümüze koyuyor.

21 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / GÜMRÜK MÜZESİ'NİN HİKAYESİ

Cahit UYANIK 

Devleti devlet yapan en önemli kurumlardan birisi gümrüktür. İçine girmeye hazırlandığımız Avrupa Birliği (AB), pek de alışık olmadığı İran, Irak, Suriye gibi devletlere ve kültürlere komşu olacağı için uzun zamandır Türkiye gümrüklerine hayli önem veriyor. Gümrük konusundaki yasal alt yapı da Türkiye'nin AB normlarına uydurduğu mevzuatlar arasında ilk sırada yer alıyor. 

Gümrük Müsteşarlığı halen Ankara'nın Ulus semtindeki tarihi binada faaliyet gösteriyor. Yani bu bina tam üye olduğumuzda önündeki göndere 12 yıldızlı AB bayrağı çekecek kurumlardan birisi... Son zamanlarda Ankara'da giderek 'israf anıtları'na dönüşen görgüsüz, soğuk ve mimari estetikten yoksun kamu binaları ile karşılaştırıldığında bu bina insanın gözüne Tac Mahal gibi görünüyor.

Gümrük Müsteşarlığının başında halen Ankara'nın en uzun soluklu ve eğitimli bürokratlarından Doç. Dr. Nevzat Saygılıoğlu bulunuyor. Belki akademik kimliği belki tarihe merakıdır bilinmez; Saygılıoğlu her görev yaptığı kurumun geçmişini titizlikle araştırır. Bu sefer de gelenek değişmedi ve Saygılıoğlu Türkiye gümrüklerine el attı.

29 Temmuz 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BÜTÇE SORUNSALININ ÇÖZÜMÜ

Cahit UYANIK 

Bu hafta 2002 Yılı Bütçe Tasarısının Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu süreci sona erecek. Bütçenin bundan sonraki aşamaları resmi süreçler. Çünkü Meclis Genel Kurulunda ödenek artırıcı önerge verilemiyor.

Bütçe devletin izleyeceği ekonomik politikaların en önemli belgelerinden birisi. Bu çerçevede 2002 yılına baktığımızda devletin önümüzdeki yıl küçülmeye başlayacağını söyleyebiliriz. Ama bu küçülme geçen yılki hormonlu büyüme sürecinden sonra yaşanacağı için, ekonomi üzerinde pek olumlu etki yapacak gibi görünmüyor. Nasıl mı?

Maliye Bakanlığının resmi verilerine göre sabit fiyatlarla 1991 yılında 100 birim vergi toplayan devlet, 1996'da bunu 151'e, 2000 yılında ise 237,7'ye çıkarmış. Yani anlayacağınız son 10 yılda devlet, vergi geliri kapasitesini neredeyse 2,5 kat artırmış. Vergi odememekle eleştirilen toplum, son 10 yılda kamu mali sistemini elinden geldiğince finanse etmiş. Sonuçta 'vergi yükü' olarak adlandırılan vergi gelirlerinin GSMH'ye oranı yüzde 21'e çıkmış. Bu rakam Maliye'nin ilan ettiği 1968-2000 arasındaki 32 yıllık dönemin en yüksek noktası.

18 Haziran 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'VERGİ REFORMU'NUN SONRASI...

Cahit UYANIK 

Yaklaşık 10 aydır gündemde bulunan 'Vergi Reformu'nun nasıl ve neden yasalaştığının gözle görülür vaziyeti, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bittikten sonra Meclis Genel Kurul Salonunda rahatlıkla gözlenebildi. Görevlilerin dolaştırdığı kupalara oyunu atan tüm milletvekilleri bir anda ortadan toz oldu. Sanki suçluymuş, sanki istemeden birşeyler yapmaya zorlanmış gibiydiler. 

Bunun tek istisnası DSP Grubunun milletvekilleriydi. Onlar oylamanın sonuna kadar salonda beklediler ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in konuşmasına alkışlarla destek verdiler. Yasanın çıkarılma sürecinde büyük dirayet gösterdiği için Maliye Bakanı Temizel ve ekibini kutlamak gerekiyor. Temizel, tasarıya bir siyasetçiden çok Maliye teknokratı gibi baktığı içindir ki başarılı olabildi. 

Elbette partisinin lideri ve grubunun da desteğini eksiksiz hissedince Temizel, Türk vergicilik tarihine 'ikinci büyük reformu yapan kişi' olarak geçti. İki seçimin aynı anda yapılacağının kesinleştiği şu günlerde, böyle bir tasarının yasalaşması toplumsal konsensüsü sağladığını gösterir.

16 Haziran 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / PAKET Mİ? VERGİ TAVİZ PAKETİ Mİ?

Cahit UYANIK 

Başbakan Bülent Ecevit iş dünyasının uzun zamandır büyük merakla beklediği ekonomik paketi nihayet açtı. Aslında buna ekonomik paket demek haksızlık. Çünkü paket denilen şey, vergi konusundaki tavizlere yamanmış üç-beş kredi düzenlemesinden ibaret. Vergi hariç tutulduğunda diğer önlemler öylesine bir basın bülteniyle de ilan edilebilirdi. Buna 'vergi tavizi paketi' demek daha doğru. Ama vergi konusunda o kadar büyük gürültü kopartıldı ki, bunların değiştirildiğinin veya ertelendiğinin açıklanması da bağıra çağıra oldu. 

Böylece seçimler öncesinden beri Maliye Bakanlığı koltuğu üzerinde döndürülen büyük oyun da başarıya ulaşmış oldu. Ağızlara sakız ettiğimiz enflasyon lobisinin en önemli ayağını oluşturan kayıt dışı ve kara para lobisi, istediğini elde etti. Bu noktada Başbakan Bülent Ecevit ve hükümete sorulması gereken soru, özellikle 'mali milat' ve 'nereden buldun' uygulamalarının neden 1 veya 2 değil de 3 yıl ertelendiğidir.

Belki ilk bakışta bu erteleme ekonomik krizin ancak 3 yılda geçebileceği savına dayandırılabilir. Ama bu savın doğru olmadığı, açtığı paketle ekonominin canlanacağını iddia eden hükümetin en yetkili ağızlarından zaten yalanlanmaktadır. İş dünyasının önemli bir bölümü de canlanmanın en geç birkaç ay içinde başlayacağını belirtmektedir. Zaten okulların açılması ve kış aylarının gelmesiyle ekonominin canlanması beklenen bir olgudur. Hükümetin yetkili ağızlarının mali milat ve nereden buldun uygulamalarının neden 3 yıl ertelendiğini mantıklı şekilde açıklamaları gereklidir. 3 yıllık ertelemeyi aslında 2005 yılı ötesine uzatmak da mümkündür. Çünkü Türkiye 3 yıl sonra bir seçim ortamına girmiş olacaktır ki bu ertelemenin uzatılacağı şimdiden kesin gibidir.