![]() |
| Ali Adnan Menderes (1899-1961) |
Adnan Menderes'in 'maddi' mirası /
10 YIL BAŞBAKANDI, MAL VARLIĞI ARTMADI
Günümüzün siyasi liderlerinin mal varlıkları malum! Araştırma komisyonları malları-mülkleri saya saya bitiremiyor. Ya bir dönemin tartışmalı lideri Adnan Menderes? Yargılandığı zaman mal varlığı ortaya dökülmüş ve başbakanlığı döneminde kayda değer bir artış görülmemişti. Menderes İstanbul'u imara açmış ama İstanbul'dan arsa-arazi almamıştı. Ve doğrusu, 90'lı yıllar Türkiyesinde bu tavır bize çok ilginç göründü. Bu haberimizde Adnan Menderes'in mal varlığının ayrıntılarını hatırlayalım istedik ve en küçük oğlu Aydın Menderes ile babasının 'maddi' mirası üstüne konuştuk.
Cahit UYANIK
Türkiye'nin siyasi ve ekonomik tarihinde 1950-1960 yılları arası oldukça önemlidir. Çok partili siyasi hayata geçiş, tarım ve ulaştırma alanındaki gelişmeler ile özel sektörün de katılmaya başladığı sanayileşme yolunda atılan adımlar bu dönemin önemli özelliklerindendi. Bu 10 yıllık zaman aralığının odağında ise hep Başbakan Adnan Menderes yer alıyordu. Menderes'in etkisi günümüzde bile hissediliyor ve merkez sağda yer alan partiler Demokrat Partinin 'siyasi' mirasını sahiplenmeye uğraşıyor.
Peki ya Menderes'in 'maddi' mirası? Adnan Menderes'in maddi mirası üzerine çok az konuşuldu ve konuşuluyor. Zaten bu miras aradan geçen zamanda unutulmaya da yüz tutmuştu. Ta ki günümüz siyasi liderlerinin mal varlıkları gündeme gelene kadar... TBMM'de kurulan Liderlerin Mal Varlıklarını Araştırma Komisyonu çalışmalarını aksak-topal sürdürüyor. Açıklamalara göre bu komisyon rapor yazımına devam ediyor. Komisyonun çalışmaları 1983 sonrasında TBMM'ye giren partilerin liderlerini kapsıyor. Üstelik çıkacak sonuçla bağlantılı olarak bu komisyonun bir yaptırım gücü de bulunmuyor. Oysa toplum hergün kahvehanelerde, otobüslerde, evlerde, sokaklarda, tarlalarda, fabrikalarda 'nereden bulunduğu ispat edilemeyen' kazançları ve mal varlıklarını konuşuyor, tartışıyor. Tartışmalar çoğu zaman parti liderlerini aşarak, siyasetçilerin genelini içerir hale de dönüşebiliyor.
Bu ortamda 'Macro Economy' olarak Adnan Menderes'i yeniden hatırlamamız gerektiğini düşündük. Türkiye'yi 10 yıl yönetmesine rağmen, Menderes'in başbakanlığı süresinde mal varlığının 'yok denecek kadar az arttığı' daha önce tespit edilmişti. Örneğin İstanbul'un adeta yıkılıp yeniden inşa edilmesine vesile olan Menderes'in, bu çok sevdiği şehirde en küçük bir gayrimenkulü yoktu. Adnan Menderes, eşi Berin Menderes'in tüm ısrarlarına karşın İstanbul'dan ne ev ne de arsa satın almıştı. Bunu da 'dedikodu korkusu' ile açıklamıştı. Başbakanlığı döneminde mal varlığındaki tek artış, İzmir-Çeşme'deki kooperatif işi yazlık olmuştu. Ve Menderes, bu özelliği sebebiyle günümüz koşullarında bir kez daha incelenmeye değerdi. Biz de Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı ve Adnan Menderes'in en küçük oğlu Aydın Menderes'in kapısını çalarak rahmetli babasının 'maddi' mirası üzerine konuştuk:
Macro Economy: Babanız rahmetli Adnan Menderes'in mal varlığı neydi?
Aydın Menderes: Topraklarınn çoğunu daha önce kendi köylülerine, civardaki köylülere dağıttığı için bir Çakırbeyli Çiftliği var. Bunun şimdi bize intikal eden kısmı 2 bin 200 dönüm. Ayrıca tapu üzerinde görülen bazı küçük toprak parçaları da var ama bunlar tarım yapılan araziler değil. Birinci sınıf tarım toprağı 2 bin 200 dönüm... Bu toprak önce 4 kişi arasında, sonra 14 kişi arasında dağıtıma tabi oldu. 1961'de babam rahmetli olduğu vakitki toprak 2 bin 200 dönümdü. Onun dışında tapuda bazı araziler vardır. Bunlardan birisi mera... Ama bundan kendisi de biz de istifade etmemişizdir. Oradaki köylüler kullanmaktadır. Bir de bataklık olan, sıtma mücadelesi verilip kurutulan bir alan var. Bu, genellikle çok az ekilebilir, çorak, taşlık bir arazidir.
![]() |
| Aydın Menderes (1946-2011) |
Aydın Menderes: Birisi Kocatepe'de, birisi Meşrutiyet'te iki tane apartman... Güvenevler'de ise oturduğu ve benim de içinde doğduğum iki katlı evi vardı. Babam 1950'deki seçimlerden sonra yani 1-1,5 aylık başbakan iken Ulus Caddesindeki işhanını satın almıştır. İleriki dönemlerde sadece Çeşme'de, o zaman kurulmuş yapı kooperatifinde küçük bir yazlık eve girmiştir. Daha sonra Güvenevler'deki evden çıkıldı ve orası yıkıldı. Yerine yeni bir ev yaptık. Emlak Kredi Bankasından mesken kredisi almıştı babam... Bu borcu da 1960'dan sonra annemle birlikte biz ödedik. Adnan Menderes'in mal varlığı budur. Hemen şunu ifade edeyim ki kendisi esas itibarıyla helal kazancıyla dahi mal sahibi olmamaya çalışmıştır. Altını çizerek söylüyorum, elindeki mevcut çiftliğin gelirlerini hayır işlerinde, ailesi ve kendisi için zaruri masraflarda kullanmış ve bunun dışında menkul olarak da birşey biriktirmemiştir.
- İstese kolayca mal varlığını artırabilirdi...
Aydın Menderes: İsteseydi tamamen helal kazancıyla 10 yıl içerisinde mülk sahibi olabilirdi. Çünkü 1950'den önce bunları alabilen kişi, 1950'den sonra tarım için çok daha uygun ekonomik şartlar içinde bir o kadar daha gayrimenkul sahibi olabilirdi. Ama bundan kaçınmıştır. Rahmetli annem kendisinden ısrarla İstanbul'da bir ev istemiş ve rahmetli babam da buna direnmiştir. O dönemde birçok istimlak yapılmış, yollar açılmıştır. Bu istimlakların bir kısmı mesela Vatan Caddesi civarındaydı. Buralardan Emekli Sandığına yerler aldırtıyordu; ileride bunlar çok değer kazanacak diyerekten... Hem Emekli Sandığına ileride mal varlığını zenginleştirecek gayrimenkuller aldırmış hem de bu şekilde istimlaklar için reel kaynak bulunmuştur. Eğer kendisi arzu etmiş olsaydı o günkü İstanbul'un çok büyük bölümü, Ankara'nın bir bölümü rahatlıkla Adnan Menderes'in olabilirdi. Ama bunlardan ısrarla kaçınmıştır. Ve kendi meşru kazancıyla bile mal varlığını artırmak istememiştir. Adnan Menderes böyle bir insandı. Herkes aynı olmaz. Ama giderek ülkede siyasetin dürüstlükten çok büyük ölçüde uzaklaştığını esefle izliyoruz. 1950-1960 dönemi içinde bulunmuş, o dönemi görmüş insanların duyarlılıklarını izlemiş bir insan olarak şahsen bugünkü tabloya bakıp çok büyük üzüntü duyuyorum.
- Babanızın iyi bir çiftçi ve tüccar olduğu söyleniyor...
Aydın Menderes: Babamın ticareti yok. Ki biz hala 35 yıldır aynı geleneği sürdürüyoruz. 1930'larda Aydın Tarım Satış Kooperatifi kurulduktan sonra TARİŞ üyesidir. Pamuğu oraya vermiştir, ürettiği malı bekletmeden satmıştır. Onun üzerinden, bekletip para kazanmayı düşünmemiştir. Spekülasyon yapmamıştır. Bir tüccar yönü yok. Ama gerçekten çok başarılı bir çiftçi. İzmir Fuarında yetiştirdiği pamukla ödül kazanmış, o günün koşullarında gerçekten örnek olmuş bir çiftçidir. Ama bunun ötesinde kendi yetiştirdiği mahsulü de götürüp kooperatife teslim etmiş, 'Bekleteyim de daha sonra satayım' dememiştir. Bilmem şimdi başbakanlar çiftçilik yapsa mallarını hemen götürüp kooperatife satar mı? Gerçi çiftçilik karlı bir iş olmaktan çıkmıştır Türkiye'de... Ama ben söz misali öyle bir ifade kullandım. Yani daha farklı, meşru veya gayri meşru olmayan kazanç kapıları var Türkiye'de...
- Çakırbeyli Çiftliğinde halen neler yapılıyor?
Aydın Menderes: Rahmetli büyük abimin ölümünden sonra onun hissesi satıldı. Geri kalan üç hisse olarak annem, ben ve diğer abim kaldık. Sonra ortanca abim de vefat etti. Annemin ölümü ile yeni bir bölünme söz konusu oldu. Ama şu anda aşağı yukarı 1.550 dönümlük bir parça bizim tarafımızdan işletiliyor. Memnunuz. Özellikle bu senenin iyi olacağını tahmin ediyoruz. Dönüme bin kilonun üzerinde mısır, 400 kiloya yakın pamuk kaldıracağımızı tahmin ediyorum. Gerçi henüz çok net rakamlar verebilmek mümkün değil ama ulaşabileceğimiz rakam bu... İki mahsül ekiyoruz, bir münavebeye tabidir. Önümüzdeki dönemlerde muhtemelen hayvancılık, belki biraz daha ileride fidana yönelik bir seracılık yapacağız. Ama bu daha ileriki bir tarihte...
- Sanayicilik yapmayı düşünmüyor musunuz?
Aydın Menderes: Sanayi ile ilgili birşey düşünmedik. Esasen Aydın, Türkiye'nin zengin bölgelerinden olmasına rağmen çeşitli nedenlerden dolayı sanayi gelişmedi. Takdir edilir ki sanayi belirli bir iklimi istiyor. Ve sanayi girişimleri peş peşe gelmediği taktirde orada bireysel bir girişimin pek fazla şansı olmuyor. Bölgenin bir sanayi kimliği kazanması gerekir ki onun içinde bir takım sanayiye dönük girişimler de anlamlı hale gelebilsin. Onun için böyle birşey düşünmedik. Ayrıca kendi olanaklarımızı ne kadar zorlarsak zorlayalım gerekli ölçeği yakalayacak, modern bir sanayi tesisini bizim kurabilmemiz mümkün değil. Aydın'a ortaklık kurma anlayışı gerekli ki bu Denizli'ye göre eksikliktir. Burada bir takım geleneksel sanayi tesisleri kurulabilir. Onun sonucu bölge için de çok fazla anlamlı olmaz. Belli bir pazarı, daha fazla kişinin bölüşmesini ülke ekonomisine katkı sağlayacak bir girişim olarak görmüyorum.
- Sizin şahsi mal varlığınız nedir?
Aydın Menderes: Rahmetli annemin de ölümünden sonra Ankara'da bazı değişiklikler oldu. Mirasçılarla bir araya geldik. Daha rahat hareket edilebilmesi için bir takım düzenlemeler, taksim yaptık kendi aramızda... Şahsen Ankara-Karum'da bitişik iki bürom, bir de Çankaya'da inşaatı süren dairem var. Ankara'daki mal varlığım bu. Bunun dışında annem ile birlikte oturduğumuz İran Caddesinde bir dairem var. Oturduğumuz ev hanımındır. Babamdan miras Aydın'da benim hisseme düşen çiftlikteki toprak var. Bu da bize yetiyor. Yani daha fazlasına gerek yok.
- Güvenevler yani Kavaklıdere civarındaki ev satıldı mı?
Aydın Menderes: Daha önce söz ettiğim, doğduğum evdi bu; yıktırıldı, yeniden yapıldı, mesken kredisiyle... Kavaklıdere'deki ev 1980'de mirasçılar arasındaki bir anlaşmazlıkta satıldı. 15 senedir bizimle ilgisi yok.
- Türkiye'de şu anda tartışma konusu olan liderlerin mal varlıklarının araştırılması hakkında neler düşünüyorsunuz?
Aydın Menderes: Türkiye'de arsızlık, yolsuzluk, rüşvet söylentileri yağma ve talan boyutuna ulaştı. Katrilyonlar ile tabir edilebilecek hale geldi. Diğer yandan geniş halk kitleleri yoksullaşıyor. Yağma ekonomisinin içerisine karar alma mekanizmaları, bir başka ifadeyle siyasetçiler ve bürokrasi karışmıştır. Bu açıdan bakacak olursak siyaset sahnesi içinde bulunan herkesin bütün saydamlığı ile ortada olması, kendisine ait mal varlığının ve özel hayatının kamuoyu tarafından bilinmesi hatta belki daha etkin bir yasal düzenlemeye de tabi olması gereklidir.
- Bu konuda net bir öneriniz var mı?
Aydın Menderes: Herkes mal varlığını derhal açıklamalı. Ayrıca akrabalarında meydana gelen mal varlığı değişikliklerini de bildirmek durumunda olmalı. Hukukun genel ilkeleri ile çelişmeden, böyle bir yasal düzenlemeyi bu formülün uzmanı olan kişilerin oluşturacağı bir komisyon yapabilir. Şu gerçeği Türkiye'de kimse göz ardı edemez: 15 yıldır arsızlık, yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla ilgili kamuoyunun takdir edeceği hiç bir kovuşturma yapılmamış ve bu yolda herhangi bir araştırma veya dava, yine kamuoyunun takdir edeceği biçimde sonuçlandırılamamıştır. Böyle bir duruma; siyasi partiler parlamentosuyla, hükümetiyle, devletin bütün kurumlarıyla kayıtsız kalamaz. Türkiye mutlaka buna çözüm bulmalıdır. Bunun ahlaki bir boyutu vardır. Yatırımların, üretimin durduğu, kalkınmada darboğazların Türkiye'nin önünde bulunduğu bir dönemde mutlaka üretimden, yatırımdan alıkonulan, yağmalanan kaynakları Türkiye yeniden gerisin geriye verimli faaliyetler için ekonomiye iade etmelidir. Bugünkü tabloya baktığımız zaman olay, şu ifade ettiğim dönemde var olmuş iktidarların ayıbı olmaktan çıkmış, bunun yanı sıra devletin de tarafı olduğu şekilde karşımızda durmaktadır. Bu konu Türkiye'nin gündeminde mutlaka ilk sırayı işgal eden birkaç konudan bir tanesi konumuna gelmiştir.
- 1950-1960 döneminde de hızlı bir ekonomik gelişme yaşandı, 1980 sonrasında da... Acaba neden ikinci dönem için bu yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları yaygın bir şekilde konuşuluyor?
Aydın Menderes: 1950-1960 arasındaki bütün hükümetlerin icraatları cumhurbaşkanıyla, başbakanıyla, bakanlarıyla; bizzat kendileriyle, özel hayatlarıyla, mal varlıklarıyla sonraki iktidar döneminin şartları içerisinde Yassıada mahkemeleri, daha sonra bir kısım ağır cezalarda didik didik edildi. Buna rağmen bu kadroların tamamı, üzerlerinde en ufak bir gölge kalmayacak şekilde sınavı verdi ve aklandı. Bugün aynı şeyi söyleyebilmenin zorluğunu yaşıyoruz. Çünkü kamuoyu bu konuda ciddi tereddütler ile karşı karşıyadır. Bu tereddütler izale edilmemiştir. Bazılarının akıl almaz bir servete, zenginliğe, mal varlığına kavuştuğunu görüyoruz. Herkes soruyor, biz de soruyoruz: Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Ama cevap alamıyoruz.
Siyasal kadrolarda bir yozlaşma olduğu kesindir. Kimseyi itham etmek istemiyorum ama bu haliyle 'Efendim haklarında bir mahkeme kararı yok, bunları suçlayamayız' diyecek olursak, Türkiye daha zor durumlarla karşı karşıya kalır. Önemli olan burada bir hukuki ya da siyasal suçlama yapmak değil ama Türkiye ne tür bir olayla karşı karşıya, bunu açıkça ortaya koymaktir. Daha doğrusu, hastalığı teşhis edebilmek için de önce hastalığı kabul etmek gerekmektedir. Doktora göstermek gereklidir. Bence teşhis doğru yapılacak olursa hiç bir topluluk çaresiz değildir. Türkiye de bu sorun açısından, elbette çaresiz değildir.
------------------------------
Aydın Menderes:
"Hava Durumunu Dinlemezsem, Günde 8-10 Defa Gökyüzüne Bakmazsam Rahat Edemem"
Türkiye'deki en ünlü çiftlik Çakırbeyli'dir. Burası Aydın'daki Menderes Vadisinin güneyinde yer alır. Çakırbeyli'ye ulaşmak için önce Menderes Irmağı aşılmalıdır. Biraz sonra ise Çine Çayı görünür. Hani o Adnan Menderes'in 'Yassıada'dan çıktıktan sonra, kıyısında bir ağaca sırtını yaslayıp dinlenmeyi umut ettiği' Çine Çayı...
Çakırbeyli, Menderes'in annesi Tevfika Hanım'a babasından mirastır. Bu çiftliğin 1900'lü yılların başında sınırları belirsizdi. Bazı kaynaklara göre 35-40, bazılarına göre 50-60 bin dönüm civarında bir büyüklüğü vardı. O yıllarda bu toprakların tarıma elverişli bölümlerinin büyük çoğunluğu yöredeki çiftçiler tarafından ekilip biçiliyordu.
Milli Mücadele yıllarından sonra Çakırbeyli'ye dönen Adnan Menderes mevcut düzeni bozmadı. Çiftlik topraklarını üzerinde ekim yapan çiftçilere dağıttı. Yani kendi çapında bir toprak reformu gerçekleştirdi. Kendisine 3 bin 500 dönüm civarında bir toprak kalmıştı.
Aydın Menderes ile yaptığımız röportajda Çakırbeyli'den söz ederken gözlerinin ışıl ışıl parladığına şahit olduk. Aydın Menderes'in yüzünün ifadesinden ve dudaklarından dökülen cümlelerden 'insan' ile 'mülk' arasında parasal değil duygusal bir bağ olabileceğini gözlemledik:
Macro Economy: Çakırbeyli'ye ne sıklıkta gidersiniz?
Aydın Menderes: Ekim zamanında kesintisiz Aydın'da oluyorum. Tabii ben gitmesem de işler yürüyor. Gözüm arkada değildir. Ama aşağı yukarı 30 yıllık bir alışkanlıktır bu... Ben Türkiye'nin neresinde olursam olayım gece ve gündüz 8-10 kere gökyüzüne bakmazsam rahat edemem. Siyasi haberleri dinlemesem olur ama meteorolojiyi dinlemeden rahat edemem. Ekim yapılırken, pamuğun çapası yapılırken, sulama yapılırken kritik dönemler vardır. Bir tereddütüm olduğu için değil, gerçekten gözüm arkada değil; bölgedeki bütün çiftçilerle beraber o heyecanı yaşamak için Çakırbeyli'ye giderim. Ve tohum edildikten iki-üç gün sonra gidip çömelerek, parmağımla eşeleyerek 'Acaba çimlenmiş mi, kök salmaya başlamış mı, kuru yerde mi kalmış' görmek isterim. İnsanla ektiği ürün arasında bir diyalog vardır çünkü...
- Nasıl bir diyalog?
Aydın Menderes: Bitkiler de konuşur. Rengine bakarsınız. Su mu istiyor? Yoksa çok fazla su mu vermişsiniz? Bir rahatsızlığı mı vardır? Bütün bunları görürsünüz ve giderek de büyür. Başak çıkardıktan sonra hafif hafif sararmaya yüz tutmuş bir ekin tarlasının güzel meltem rüzgarları karşısında o raks eder gibi salınışı, oradaki yemyeşil pamuk; hele o yeşilliğini kaybetmeden adeta kar yağmışçasına arasından açılan pamuk kozalarının o beyazlığı... Ben bunları görmeden rahat edemem. Yani yaşadığımı anlayamam. İşin doğrusu bu.
- Ekim zamanı dışında gidiyor musunuz?
Aydın Menderes: Yaşamımın bir parçasıdır. Ayda iki kere giderim. Yani bazen bir-iki gün, bayrama tesadüf ederse bazen 8-10 gün... Orada birçok eşimizi dostumuzu da görüyoruz. Gittiğim bölge, toprak; babamın kokusunun da her yerine sinmiş olduğu bir yerdir. Böylece işimize-gücümüze de bakıyoruz. Hem dostlarımızı görüyoruz hem de bir yerde sanki rahmetli babamın da manevi hatırasını ziyaret etmiş olmanın hazzını duyuyoruz. Ama dediğim gibi gözüm arkada değildir. Ben olmasam da işler yürür.
- Son zamanlarda mala-mülke, para ve spekülasyon amaçlı bakma modası yaygın. Sizde ise duygu yüklü bir bakış sezinledim...
Aydın Menderes: Mal hatıradır, yükümlülüktür. Varsa bir kısmını dağıtacaksın, hayır yapacaksın. Mal sizin vatana millete ve tarihinize uzanan köprüdür. Varsa bu anlamda malın bir kıymeti vardır. Yoksa Yunus Emre'nin dediği gibi: 'Mal sahibi, mülk sahibi. Hani bunun ilk sahibi?'.
------------------------------
Çakırbeyli Çiftliğindeki Ev Müze Oluyor
17 Eylül 1961 günü Marmara Denizi hırçındı. Öğle saatlerinde Yassıada'dan yola çıkan bir deniz motoru İmralı Adasına yalpalaya yalpalaya ulaştı. İçinden, birkaç asker arasında yürüyen solgun yüzlü bir adam çıktı. Yavaş yavaş cezaevine doğru yürüdüler. Bir süre oturup soluklanıldı. Saat 14 civarında Yassıada Mahkemesinin verdiği ve Milli Birlik Komitesinin onayladığı karar, Türkiye'yi 10 yıl boyunca yönetmiş, 1899 doğumlu İbrahim Etem oğlu Ali Adnan Menderes'e okundu. Saat 14.15'te ise 'son yolculuğa' çıkıldı; 14.30'da herşey bitmişti. Menderes'in 'son yolculuğa' çıkarken üstündeki ve valizindeki eşyalar, akşama doğru Yüksek Adalet Divanı Baş Katibi Osman Üstünsöz'e teslim edildi. Bu eşyanın listesi aynen şöyle idi:
"Siyah alligatör spor pardesü, bir çift siyah iskarpin, bir çift naylon karışık yün çorap, siyah çizgili bir takım elbise, siyah bir kemer, patiska ve düğmeli bir külot, Singer marka kayışlı bir saat, krem renk manşetli, düğmesiz bir gömlek (İdam gömleği olabilir-C.U.) yarım bakalit çerçeve gözlük, kendinden çizgili gri kravat, onar liralık iki adet kağıt para."
Adnan Menderes'in üçüncü ve en küçük oğlu Aydın Menderes'e 'son yolculuk'ta rahmetli babasının üstünde bulunan kişisel eşyalarının durumunu sorduk. "Hiç merak etmeyin bizde' dedi. Aydın Menderes babasının ismini taşıyan bir vakıf kurmayı ve hemen peşi sıra Çakırbeyli Çiftliğindeki evi 'Adnan Menderes Müzesi' haline getirmeyi planladıklarını anlattı:
"Adnan Menderes Müzesinin fikir hazırlıklarını yapıyoruz. Bir süre sonra gelişmeler başlayacak. Sanıyorum Çakırbeyli Çiftliğindeki ev, önümüzdeki zaman içerisinde güzel bir müze olacaktır. Belki belirli bir aşamada, elinde rahmetli babama ilişkin fotoğraf ve belge bulunan kişilere davetimiz de olacak. Bir derleme yapmaya çalışacağız. Bunların hepsi bir program çerçevesinde kamuoyuna açıklanacaktır. Yani özel eşyalarını herkesin gidip görebileceği bir yere taşıyacağız. Kendisi İmralı'da yattığı süre içinde bu müzeyi kurabilirdik. Fakat biz burasının alternatif bir mezar taşına dönüşmesini istemedik. Şimdi çok sevdiği 'İstanbul Aguşu'nda iki kader arkadaşı ile birlikte yatıyor. Bundan sonra müze girişimleri belli bir program içerisinde peşpeşe gerçekleştirilecek."
-----------------
Berin Menderes: "Paraya Hiç Önem Vermedim"
Adnan Menderes 27 Mayıs 1960'daki askeri darbe ile düşürüldükten sonra Yassıada'ya götürüldü. Menderes 17 Eylül 1961'deki yaşamının son gününe kadar ailesiyle sadece iki defa görüşebildi. Aradaki 15 ay boyunca ailesi ile Menderes arasında çok işlek bir mektup trafiği yaşandı. Ancak mektuplar 50 kelime ile sınırlıydı. Ailenin annesi Berin Menderes'in eşine yazdığı mektuplar, daha sonra gazeteci-yazar Nazlı Ilıcak tarafından 'Bitmeyen Hasret' adı altında kitaplaştırıldı.
Bu mektuplarda Menderes Ailesinin çektiği maddi sıkıntılar da bir bir sıralanır. Çünkü askeri yönetim ailenin tüm mal varlığına el koymuştur. Geçinmesi için anne-oğula ayda 3 bin lira tahsis edilmiştir. Bu rakam -ne mantıkla bilinmez- daha sonra 2 bin liraya düşürülür. Ama anne-oğulun sığındığı küçük apartman dairesinin kirası bile 1.150 liradır. Üstüne üstlük Çakırbeyli'deki hasatın gelirleri de bankada bloke edilmektedir. Adnan Menderes'in bazı küçük borçları, Emlak Kredi Bankasından aldığı kredinin taksitleri, avukat masrafları ise dilekçe üzerine dilekçe verildikten sonra ancak izinle, bloke paradan ödenebilmekteydi. Aile üzerindeki bu cendere 1966-1967 yıllarına kadar sürer gider.
Berin Hanım ile Adnan Bey arasındaki mektuplaşmaların bir kısmı parasal konulardadır. Okuyacağınız mektup Aralık-1960'da Berin Menderes tarafından kaleme alınmış ve Menderesler'in askeri darbe sonrasında çektiği maddi sıkıntılara güzel bir örnektir:
"Ankara'daki emlakımızın gelirine de Yüksek Soruşturma Kurulu el koymuş. Kiracılardan bir kuruş dahi alamayacağız. Onlar aylıkları Ziraat Bankasına yatıracaklarmış. Pamuklara da el konmuştu. Bankadan alacağımız 2 bin lira kalıyor bize... Bu para ev kirası, elektrik, hava gazı, hizmetçi aylığına karşılık yeter. Yemek içmek, çocuğumuza öğretmen, daha birçok ihtiyaçlarımız var. Ne ile geçiniriz? Bu reva mı?
Mallara esasen el konulmuştu. Mahkemeler bitinceye kadar bloke idi. Kafi karşılık değil mi? Daha netice belli olmadan, haksız iktisap diye de bir mahkeme henüz açılmadığına göre niçin alınır? Haksız iktisap olduğu anlaşılmadan nasıl parasız bırakılabiliriz, bunu aklım almıyor. Avukatlara da vermemiz için para verilmiyor.
Sen üzülme. Ben hayatımda paraya hiç önem vermedim. Benim ve evlatlarımız için sen en büyük kıymetsin. Senin varlığın bize yeter. Yeter ki sıhhatine iyi bak. "
(Bu dosya haberi, aylık Macro Economy dergisinin Kasım-1995 tarih, 13 nolu sayısında yayınlanmıştır.)


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder