14 Ekim 2018 Pazar

BANKA BİLANÇOLARI NASIL MAKYAJLANIYOR?



BANKA DENETİMİNDE YAPISAL SORUNLAR VAR

Cahit UYANIK

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de en hassas mali kurumların başında bankalar geliyor. Sermaye piyasalarının az geliştiği ülkelerde bankaların sorunları, genel ekonomik dengeleri bozacak kadar önemli olabiliyor. Türkiye, 1994'te yaşadıklarıyla bu durumun canlı örneği... Geçen hafta başında bir banka genel kurulunun ardından yazılıp-çizilenler, kötü hatıraları yeniden canlandırdı. Yaşananlar, yazılan şeylerin doğruluk derecesinden öteye, birer 'güven müessesesi' olan bankalar hakkındaki bilgilerin kamuoyuna doğru, hızlı, şeffaf ve zamanında aktarılmasının önemini ortaya koydu.

Türkiye'de banka bilançolarındaki bilgilerin doğruluğu tartışmalı. Sektörde "Bankalar zarar göstermez" mantığı ile bilanço makyajlama davranışı çok yaygın. Oysa her gün biraz daha yaklaştığımız gümrük birliğinde, banka muhasebesi ve bilançolarında 'makyaj kalemleri'nin yok edilmesi gerekiyor. Peki banka bilançoları nasıl makyajlanıyor?

Bu konuda artık gelenekselleşmiş 5-6 teknik mevcut. Makyaj yapılırken;


- Yeniden değerleme fonunu kar göstermek,
- İlgili kuruluşlara iştirak veya gayrimenkul satarak kasaya fiktif (hayali) nakit girişi sağlamak,
- İlişkili kuruluşlara verilen kredilere piyasadan çok daha yüksek faiz tahakkuk ettirilerek faiz gelirini fazla göstermek,
- Ödenen mevduat faizlerini doğru göstermeyerek faiz giderlerini düşük göstermek,
- Kıdem tazminatı karşılığı ayırmamak
- Zarar artırıcı bir kalem olan şüpheli alacak karşılığını kabartmamak için, kardeş şirkete kredi açıp, ödenmeyen kredileri ödenmiş gibi göstermek

yöntemleri kullanılıyor.  İşte bankalarımızın bu "kötü huylar'ını bırakması gerekiyor.

Dış denetime çeki-düzen

Türkiye'de banka bilançoları bağımsız dış denetim firmalarınca da denetleniyor. Amaç banka kayıtları ve  mali tabloların objektif bir gözle incelenmesi, ileride büyük sonuçları olabilecek sorunlara dikkat çekmek... Fakat burada da ciddi sorunlar yaşanıyor. Özellikle yüksek riskle çalışan küçük bankalar, haklarında olumsuz rapor veren dış denetim firmalarıyla ertesi yıl çalışmıyor. Yerine her zaman 'daha ılımlı' raporlar verebilecek başka bir dış denetim firması bulmak mümkün. Çünkü bu firmalar arasında kıran kırana bir 'müşteri kapma yarışı' sürüyor. Dış denetimciler, oto-kontrol mekanizmalarını oluşturamamışlar. Yanlış rapor hazırlayan firma, ancak ciddi bir olay yaşanırsa (mesela banka iflas ederse!) Hazine tarafından cezalandırılıyor. Dış denetim firmaları kendi içlerinde disiplini sağlamak zorundalar. Bankalar Birliği, gerekirse dış denetim firmalarının ücretlerini karşılayacak bir fonu devreye sokabilir.

Bir başka sorun da 'makyajsız' bilanço kalemlerinin bile gerçeği yansıtıp yansıtmadığında düğümleniyor. Çünkü 29 no'lu uluslararası muhasebe standardına göre, üç yıllık kümülatif fiyat artışı oranı yüzde 100'ü aşan ülkelerde 'enflasyon muhasebesi ilkeleri'nin uygulanması zorunlu. Bunun açık anlamı, bilanço kalemleri üzerinde enflasyonun 'şişirici' etkisini yok etmek. Türkiye'deki bankaların bunu yapmadığı biliniyor. 29 no'lu standardı uyguladıkları taktirde birçoğunun bilançolarında zarar göstermesi kaçınılmaz. Ciddi bir uluslararası rekabete hazırlanan bankalar, bu standartı bir an önce uygulamalı.

Banka denetimine bağımsız kurum önerisi

Devletin banka denetiminde en yetkili ve en etkili kurum olması, özellikle tasarrufçu haklarının korunması açısından büyük önem taşıyor. Devlet, şu anda bankaları 'yerinden' ve 'uzaktan denetim' olmak üzere iki ana sisteme dayanarak izliyor. Yerinden denetimi, bankalar yeminli murakıpları klasik teftiş sistemi ile gerçekleştiriyor. Uzaktan denetimde ise bankaların günlük, haftalık ve aylık faaliyetleri göz önünde tutuluyor. Bunun için de likidite riski, döviz kuru, faiz oranı ve kredi riskleri dikkate alınıyor. Bu noktada Hazine ve Merkez Bankasının ortak sorumluluğu var. Ancak bu denetimler sonucunda alınması gereken önlemler çoğu zaman politikacıların oy ve menfaat kaygılarına takılıyor. Raporlar kamuoyuna açıklanamıyor, çünkü "bankacılık sırrı" kapsamına giriyor. Sağlıklı işleyen, fakat 'etkisiz' olan bu sistemin bir şekilde özerklik kazanması zorunlu.

Bu konuya kafa yoran bankacılara göre banka denetimlerinin 'bağımsız çalışan tek bir kurumda toplanması' en etkin çözüm niteliğinde... Burada denetim uzmanları ve  üniversite öğretim üyesi kökenli bankacıların çalışması isteniyor.  Kurumun aynı zamanda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nu da yönetebileceği belirtiliyor. Buna ek olarak bankalara 'rating puanı' verilmesi, karmaşık banka bilançolarını anlayacak bilgiye sahip olmayan tasarrufçuları çok rahatlatabilir. Kısacası, banka denetiminde var olan yapısal sorunların, yapısal önlemlerle çözülmesi gerekiyor.
(Bu köşe yazısı haftalık İntermedya Ekonomi Dergisinin 2-8 Nisan 1995 tarih, Yıl: 2 Sayı: 9'da yayınlanmıştır.)  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder