MEHMET ALİ KIŞLALI'NIN SADECE 1 GÜN SÜREN ANKARA TEMSİLCİLİĞİ VE HEYULA MASANIN MARQUEZ'İ KISKANDIRACAK HİKAYESİ...

Mehmet Ali Kışlalı Bakış'ı çıkardığı  (sanırım)
1980'lerin ilk yıllarında... Can Dündar'ı da seçti gözlerim...


MEHMET ALİ KIŞLALI'NIN SADECE 1 GÜN SÜREN ANKARA TEMSİLCİLİĞİ VE HEYULA MASANIN MARQUEZ'İ KISKANDIRACAK HİKAYESİ...


Cahit Uyanık


Sanırım 1993 yılıydı ve İnterpress Dergi Grubunda çalışıyorduk...
Ahmet Özal'dı sahibi.
Ben Ekonomik Trend'in haber müdürlüğünü yürütüyordum. Serhat Hürkan ise Avni Özgürel'in başında olduğu Panorama'ya bakıyor; bize de abilik yapıyordu.
Resmi olarak Ankara Temsilcimiz yoktu.
Birgün Serhat Hürkan Mehmet Ali Kışlalı'nın Ankara Temsilcisi olduğunu ve 'yakında' gelip çalışmaya başlayacağını söyledi.
Ama önce hazırlık yapılması gerekiyordu.

Bizler hazırlıklardan bir temsilci makamı yapılmasıını anladık.
Ancak anlaşılan 'hazırlık' denince daha fazla şeyler düşünmemiz gerekiyormuş.
Aynı günlerde Serhat Hürkan, zaman zaman ortadan kayboluyor ve Ankaralı mobilyacıların toplandığı Siteler'e gidiyordu.
"Siparişi hallettik" filan diyordu ama ayrıntı vermiyordu.
Bizler yine temsilci odası hazırlığına yorumluyorduk bunu
Böyle böyle 1-2 ay geçti.
Sertliği ve disipliniyle ünlü Kışlalı bir türlü gelmek bilmiyordu.
Temsilci odasının da hazır olduğu söyleniyordu ama gelmiyordu işte...

Sorduğumda Serhat Hürkan "Hazırlıklar henüz bitmedi; Mehmet Ali Abi onun için gelmiyor" diyordu.
Derken...
Siteler'den bir kamyonet geldi ve bir takım malzemeleri indirmeye başladı.
Bizim çalıştığımız salonun ortasına, büyük holdinglerin yönetim kurulu toplantı masalarına benzeyen heyula gibi bir masa kurdu ve gitti.
Masayı dikkatle incelediğimde, tüm masanın etrafına 10-12 tane kilitli çekmecenin özenle yerleştirildiğini gördüm.
Her çekmecenin önüne de birer sandalye konulmuştu.
Çok fazla anlam veremedim buna...

Serhat HÜRKAN

Serhat Abi gelince sordum ve "Kışlalı gelince bir sürü genç, stajyer muhabir alacağız. Her biri, bir sandalyeye oturup çalışacak. Dokümanlarını, notlarını, defterlerini çekmeceye koyacak ve kilidi o kişide olacak. Biz 1970'li yıllarda Yankı'da Mehmet Ali Abi ile böyle çalıştık. Orada da buna benzer bir masamız ve çekmecelerimiz vardı" dedi.

Daktilolar tamamen ortadan kaybolmuştu; masaya sanırım ortak kullanılacak bilgisayarlar da, telefon hatları da konulacaktı...
Ama...
Masanın etrafını dolduracak stajyer muhabirler bir türlü gelmedi...

Hazırlıklar bitmiş olmasına karşın (makam odası+muhabir ortak masası) Kışlalı da bir türlü gelmek bilmedi.
Marquez romanlarındaki gibi, bazen "Yarın geliyormuş" söylentisi duyuluyor ama Kışlalı büyüğümüzü bir türlü göremiyorduk.
Böyle böyle epey vakit geçti.


Birgün söylenti gerçek oldu ve Kışlalı dal gibi uzun boyuyla ve tüm ciddiyetiyle geldi.
Ellerimizi sıktı, bizlerle tanıştı ve Serhat Hürkan ile makam odasına geçti. Birkaç saat oturup gitti.
Gidiş o gidiş; bir daha hiç gelmedi.
Bir süre sonra da "Ayrıldı" denildi.
Neden geldi, neden gitti? Bir türlü anlayamadık.
Serhat Hürkan da bir şey söylemedi.

Kışlalı gitti ama geriye heyula gibi bir masa kaldı.
Biz kendi şahsi masalarımızda ve bilgisayarımızla çalışmayı sürdürdük.
Bir süre sonra Ahmet Özal battı ve biz de maaş alamıyor olduk ama çalışmaya devam ettik.
Ta ki geçim derdiyle başka başka yayınlara geçene kadar.
Öyle ki istifa mektubu verecek veya noter ihtarı çekecek bir yetkili bile bulamadık.

Şimdi hala aklıma gelir: O heyula gibi masa ne oldu acaba?
Ahmet Özal'ın borçlarına karşılık haciz mi edildi?
Haczedildiyse, haczeden bu heyula masayı bir başka kimseye satabildi mi?
Hem Serhat Hürkan hem Mehmet Ali Kışlalı'ya Allah rahmet eylesin.

(Bu yazı 25 Temmuz 2020 tarihinde Facebook sayfamda yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder