Finansal Forum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Finansal Forum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ HOŞ GELDİN TÜSİAD

Cahit UYANIK 

Geçen hafta sonunda Ankara'da en fazla tartışılan konu TÜSİAD'ın Irak'a asker gönderilmesi konusunda yaptığı çarktı. Daha Ocak-Şubat aylarında çiçeği burnundaki ve emanet başbakana sahip hükümete "Irak'a asker göndermezsek fena olur ha!" diye göz dağı veren TÜSİAD'a ne olmuştu böyle? 

Üstelik bu açıklama öğleden sonra saatlerinde Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı olduğu biline biline yapılmıştı. Yoksa bu açıklama kendi içinde fikir ayrılıklarına sahip olan MGK üyelerinin bazılarına verilmeye başlanan bir destek miydi? Hal öyle ise bu MGK üyeleri kimlerdi? Ya da TÜSİAD 2003-Ocak ayı konjonktüründe 200 yıllık Avrupalılaşma hedefimizi bir kenara koyup "Biz işimize bakalım yahu... AB filan hikaye, şimdi para Irak'ta..." mı demişti? Geçen hafta sonundaysa TÜSİAD, savaş bitip Türkiye para kazanmaya başlayınca 'barışın da ciddi bir kazanç yolu olabileceğini' mi anlamıştı ve çark etmişti? 

Bu spekülasyonları bitirmek ve tavır değişikliğine ilişkin açıklama yapmak TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan'ın boynunun borcudur. Şimdi olmazsa yarın, yarın olmazsa Ocak-2004'teki Genel Kurul'da bu açıklamayı duymak isteyeceğiz. Yıllarını 'Dün dündür, bugün bugündür' felsefesinin acımasızlığina feda etmiş bir kuşak olarak benzeri şeyleri yaşamak istemeyiz doğrusu...

Sahiden Türkiye'de neler oluyor? Neden başta hükümet, TSK, sivil toplum örgütleri olmak üzere herkesin kafası karışık? Irak Meselesi konusunda tutarlı bir tavır takınan kimse yok mu? Elbette var. Bunların başında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer geliyor. ABD Başkanı George Bush'a bile 'uluslararası meşruiyet zemini'ni hatırlatabilen Sezer'in elindeki ölçüt ise basit: Hukuk.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ DEĞİL OĞLU DEĞİL

Cahit UYANIK 

Bugünlerde Ankara'daki en büyük sır ABD Kredisi... Bu konudaki imkan, neden 'hibe' olarak kullanılmadı, belli değil. Kredinin 'ucuz' olduğu ifade edilen faiz oranı ne kadar, belli değil. Krediye Pentagon şartı neden eklendi, belli değil. Kredi neden IMF-DB Yarıyıl Toplantıları esnasında imzalandı, belli değil. Kredi görüşmelerine askerler katıldı mı,  belli değil. Yani bu kredinin neresine el atarsanız atın, tek sonuç çıkıyor: Değil oğlu değil.

Muhalefet partisi çırpınıyor; Baykal uzun zamandır bıraktığı 'hırçın' havalarına yeniden dönüş sinyalleri verip İSO Meclisinde memleketin reel sektör temsilcilerini uyarıyor ama kimse dinlemiyor. O ünlü sivil toplumun temsilcileri TOBB, TÜSİAD, TİM, TİSK ve diğerleri adeta ağızlarına taş almış, konuşmuyor. Sadece ortada '8,5 milyar doların piyasalarda yarattığı olumlu hava' teranesi dönüp duruyor. Simsarlar mutlu, alım-satım arttı ya, komisyon haneleri kabardı ya, gerisini boş ver... Borçlandığı için neredeyse göbek atacak bir millet olarak tarihe geçiyoruz, haberimiz yok mu? Var, var...

Anlaşılan bu konu önümüzdeki hafta açılacak Meclis'te en hararetli tartışma konularından birini oluşturacak. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın hayli terleyeceğini söylemek abartılı değil. 

22 Kasım 2024 Cuma

ANKARA'NIN GELECEĞİ VE OSB'LER

Cahit UYANIK 

Ankara, Türkiye'nin kalbi. Siyasi ve ekonomik kararların önemli olan hemen hepsi burada alınıyor. Bu kararlar Doğu'da, Güney Doğu'da, Karadeniz'de veya Ege'deki bir kentin, ilçenin kaderini kökten değiştirebiliyor. Ama mum dibine ışık vermezmiş derler. Ankara kendinden yüzlerce kilometre ötedeki bir yerleşim yerinin makus talihini yenecek kararlara imza atarken adeta  kendini unutmuş...

Ankara görmüş geçirmiş ve kadim geçmişiyle genç bir çınara benzeyen Cumhuriyet'e ev sahipliği yapmanın olumlu ve olumsuz yönlerini bir arada yaşıyor. Ankara bakanlık ve önemli genel müdürlüklerin toplandığı bir merkez. Yani Ankara'da bürokrasi çok güçlü; insanlar eğitimli ve kültürlü. Ancak Ankara'ya 'memur şehri' demeye içim elvermiyor. Çünkü Ankara bünyesinde, her zaman Türkiye'yi değiştirip dönüştürebilecek 'güçlü bir öz' barındırıyor. Oysa memur denilince insanın aklına bir 'tek düzelik' geliyor. 

Yazının başında Ankara'yı etrafına ışık veren ancak kendisini ihmal eden bir muma benzetmiştim. Ama inanıyorum ki 1'inci Organize Sanayi Bölgesi bu kısır döngünün ve yanlış düşüncenin kırıldığı bir simge olacak. Ankaralıların sanayici ve iş adamları bu bölgedeki başarılarıyla Başkent'e kazandırılacak 2'inci Organize Sanayi Bölgesinin de yolunu açacaklar. Ankara nüfus yoğunluğu, coğrafi konumu ve vaat ettiği gelecek itibarıyla bunu başarabilecek koşullara sahip.

25 Ekim 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KAMU BANKALARI NİYE KOBİ'Cİ KESİLDİ?

Cahit UYANIK 

Doğru Yol Partisi (DYP) belli ki kesin kararını verdi; 'KOBİ Partisi' olacak. 1946'dan beri geleneksel oy tabanı köylülere ve kırsal kesime dayanan DYP'deki bu yapısal dönüşümün ne kadar isabetli olduğunu zaman gösterecek. Yükselen değer KOBİ'ler olunca siyasi rüzgara göre sağa veya sola yatmakta mahir kamu bankaları da fırsatı değerlendirdi. Bu rüzgara önce Vakıfbank karşılık verdi. Oysa KOBİ'leri destekleme görevi öncelikli olarak Halk Bankasına aitti. Şimdi ise Emlakbank benzeri bir yolda ilerliyor. 

Dikkat edilirse Vakıfbank da Emlakbank da özelleştirme kapsamında veya yolundaki bankalar. Başkent kulislerinde ileri sürülen bazı değerlendirmelere göre aslında bu bankaların özelleştirilmesini ne bürokratlar ne de siyasiler istiyor. Aksine bu bankalar devlet sistemine daha sıkı sıkıya yapışmak için KOBİ'leri desteklemek yoluna gidiyorlar. Yani özelleştirilmeleri bir illüzyon!

Bu aslında akıllıca seçilmiş bir strateji. Çünkü günümüzde kimse Halk Bankasının doğrudan doğruya özelleştirilmesini savunmuyor. Bunun yerine mevcut görev tanımının korunarak 'yönetim özelleştirmesi'ne geçiş modeli öneriliyor. Bu yolda son adım, TESK temsilcisinin yanı sıra  TOBB temsilcisi de yönetim kuruluna alınarak atıldı. Hesap basit; kim, hangi siyasi, hızlı bir KOBİ'ci bankayı satmayı göze alabilir ki? Böyle bir işe kalkışırsa milyonlarca kişi karşısına dikilebilir. 

Emlakbank'ın da konut finansmanı işinden tamamen çıkıp KOBİ'ciliğe soyunmasının geri planındaki gerçeğe eminim hiç bu gözle bakmamıştınız. Üstelik ülkemizde 'Başımı sokabileceğim bir evim olsun' diye inim inim inleyen milyonların bu sorunu çözülememişken...

MUHARREM KARSLI ERBAKAN'A DANIŞMAN OLDU

İMKB'nin ilk başkanı Muharrem Karslı bugünlerde bir süredir ara verdiği kamuda görev yapma heyecanını yeniden yaşamaya başladı. Aynı zamanda Altın Menkul Kıymetler adlı aracı kurumun çoğunluk hissesini de elinde tutan Karslı, zaman zaman Ankara'daki Eski Başbakanlık binasında görülebiliyor. Merak edip araştırdığımızda öğrendik ki Karslı, Başbakan Erbakan'a bir nevi 'fahri danışmanlık' yapıyormuş. 

24 Ekim 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TÜRK TELEKOM'DA KISASA KISAS...

Cahit UYANIK

Geçen hafta Türk Telekom özelleştirmesinde danışmanlık hizmeti verecek kuruluş olarak Goldman Sachs belirlendi. Deutsche Telecom'u başarılı bir şekilde özelleştirerek haklı bir ün kazanan Goldman Sachs, beraberinde 10'u aşkın küçük firmanın bulunduğu konsorsiyumla hizmet verecek. Sachs'ın önerdiği danışmanlık hizmetinin niteliği ve fiyatı konusunda net bir açıklama yapılmadı. Ama gelin görün ki ihale komisyonunun planlanandan yaklaşık 10 gün önce 'siyasi iradenin isteği ile' toplanarak teklif zarflarını açtığı kulislerde konuşuldu. Oysa hedeflenen tarih Ocak'ın ilk haftasıydı. Zaten açıklamalarda Goldman Sachs'ın Dünya Bankasının onayından sonra 'resmi danışman' statüsüne hak kazanacağı özellikle vurgulandı.

Bu acelenin nedenini araştırdığımda altından o ünlü 'Anayasa Mahkemesi korkusu' çıktı. Çünkü Telekom özelleştirmesiyle uğraşan bürokratların hemen hepsi kapalı toplantılarda fikirleri sorulduğunda "Bu özelleştirmeye yüzde 99 iptal gelir" değerlendirmesini yapmışlardı. Ardından mahkeme raportörünün de olumsuz görüş sunduğu yolunda duyumlar gelince, danışmanlık ihalesi sonucu hiç beklenmeden ilan edildi. 

Aslında bu kararın geri planında kısasa kısas anlamında tam bir 'psikolojik savaş' yaşanıyor. Hükümet danışman firmayı ilan etmekle özelleştirmede bir adım öne geçtiğine inanıyor. Anayasa Mahkemesinden iptal kararı çıkarsa "Biz özelleştirmede kararlı adımlar atıyoruz. Ama önümüze engeller çıkarıyorlar" denilecek. Şimdi herkes yılbaşından sonra açıklanacak Telekom kararını bekliyor. O zaman takke düşecek, kel görünecek.

KARADAŞ'IN İLK İCRAATI NE OLACAK?

Toplu Konut İdaresi (TOKİ) başkanlığına nihayet Hamdi Karadaş atandı. Karadaş, Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy'un Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı 1984-1989 döneminde yakın çalışma arkadaşıydı. Karadaş, söylenenlere bakılırsa Ankara'nın yıldızı parlayan semtlerinden Çayyolu'nun planlayıcıları arasında bulunuyordu.

22 Ekim 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BİR EVLİLİĞİN GELECEĞİ...

Cahit UYANIK 

İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin Türkiye ziyaretinin en önemli sonucu, iki GSM operatörü Aycell ve Aria'nın 'evlilik kararı' idi. Alınan bu karar, ilk bakışta çok iyiydi. Çünkü son yıllarda Türkiye'ye gelen en büyük yabancı sermaye yatırımının korunup kollanması gerekiyordu. Adı üstünde, bir iletişim kuruluşu olan Telecom Italia, zaten berbat olan yabancı yatırımcı sicilimizi bilmeyenlere de anlatıp Türkiye'yi tüm dünyada çok zor durumlara düşürebilirdi. 

Üstelik devlet Aycell işini de pek kıvıramamış, 1980'lerin başında Türk Telekom'da gösterdiği beceriyi -nedense- 2000'li yıllarda ortaya koyamamıştı. İkisi çok diri, birisi oldukça dişli 3 rakibin bulunduğu piyasada 'devletçi kafa'yla tutunmak zordu. Elbette her konuda olduğu gibi madalyonun bir de öteki yüzü var. Akla gelen şey şu: Acaba Türk Telekom'a ait bir cep telefonu operatörü olan Aycell'in böylesi bir ortaklık yapısına bürünmesi, ana şirketin özelleştirmesini etkiler mi? 

Bunun uzun bir cevabı var. Hafızasını zorlayanlar 1994'te Türk Telekom'un 20 milyar dolar ettiğini ancak 1995-96 döneminde değerinin yerlerde sürünmeye başladığını çok iyi hatırlar. Bunun en önemli sebebi sabit hatlara dayalı çalışan telekom şirketlerinin içerisinde bir tane de mobil şebeke bulunması gereğinin ortaya çıkmasıydı. Yani Türk Telekom 1990'lı yılların başında cep telefonu işine girmemiş, 1995'e gelindiğinde tüm dünyada cep telefonu salgını başlayınca ortada dımdızlak kalakalmıştı. Daha ilk olarak eline tanıtım kitapçığını alan yabancılar, mobil şebekesi olmayan Türk Telekom'a burun kıvırmaya başlamışlardı.

21 Ekim 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BAYRAM VE BİREYSEL TERÖR

Cahit UYANIK 

Dokuz günlük bayram tatilinin en ilgi çekici olayı sizce neydi? Apo'nun Rusya veya etki alanı içindeki bir ülkeye kaçması mı? Bir kez daha kan gölüne dönüşen kara yolları mı? Yoksa çiçeği burnunda başbakanımız Ecevit'in çifter çifter kullandığı yerli makam otomobilleri mi? Hiç birisi değil.

Mübarek Ramazan Bayramı boyunca adeta bir cinayet, cinnet ve intihar sağanağı yaşadık. Televizyon spikerleri artık klasikleşmiş "Bayram tüm yurtta huzur ve güven içinde geçiyor" klişe cümlesini hiç sarf etmediler. Ülkenin dört bir yanından gelen bireysel terör ve kıyım manzaraları, bayram sohbetlerinin içine haince sızdı. Bir yerde 'etek boyu' tartışması, öteki yanda 'paylaşılamayan çocuk' sorunu, beriki tarafta 'odunu kim kesecek?' bahanesi anlık öfkeleri cinayete veya toplu kıyıma havale etti.

Burada uzun uzun enflasyonun yıkıcı etkilerinin maneviyat dünyamızı altüst ettiğini, bayram günlerinin dahi 'cinayet günleri'ne dönüştüğünü anlatan cümleler yazmayacağım. Bu cümleleri siz, televizyonlardan odalarımıza doluşan  içler acısı görüntülerin gerçek nedenini araştırırken zaten kafanızda kuruyorsunuz. Bu noktadan sonra, 'böyle gitmeye devam ederse sonuçlarının  nereye varabileceği' üzerinde durmakta yarar var. Muhtemel sonuçlar, mevcut nedenleri yaratanları belki bir nebze olsun düşünmeye ve önlem almaya yönlendirebilir.

20 Ekim 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 3 KASIM VE 730 GÜNLÜK KOŞU

Cahit UYANIK 

Kopenhag Zirvesi bitti ve nihayet iç meselelerimize döndük. Yayılmaya çalışılan olumsuz havaya rağmen Kopenhag Zirvesinden çıkan karar Türk halkının yararınadır. Çünkü Türkiye'deki mevcut siyasi iktidarlar ve önümüzdeki seçimlerde iktidara aday olacak tüm partiler, artık kendisini AB normlarıyla ifade etmek zorundadır. 

Bundan birkaç yıl öncesine kadar Türkiye'nin AB'ye alınmaması ağırlıkla dış değil iç etkenlerden kaynaklanıyordu. Belki de o süreç, Türkiye'nin kendisini tam olarak Batılılaşmaya hazırladığı bir mayalanma dönemiydi. Şartlar ve zaman 'tamam' olunca, ortaya olguna yakın bir 'ürün' çıktı. 

Halk, seçimlerden önce yapılan 'en geç 1 yıl içinde yeni bir seçime gidileceği' yönündeki tahminleri boşa çıkarırcasına, yüzünü gerçekten Batıya dönmüş partilere teveccüh etti. Seçimlerden paramparça olmuş bir siyasi tablo çıksaydı, emin olun ki AB Türkiye'ye net bir sinyal vermeye yanaşmayacaktı. Öyleyse 'Kopenhag'tan çıkan sonuç 3 Kasım günü atılan oyların hikmetinde gizlidir' diyebiliriz. 

17 Ekim 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HOŞ GELDİN IMF

Cahit UYANIK 

Yine, yeni, yeniden hoş geldin IMF... Gözlerimiz yollarda kalmıştı. Bay Kahkonen'in Ekim ayındaki müstehzi surat ifadesinden bu yana nasılsınız? Sağlık ve afiyettesinizdir inşallah? Bay Deppler'in gelişinden niyetiniz belli. Daha birkaç yıl bizim memlekette yatıya kalacaksınız anlaşılan... Kalın kalın, mühim değil. Nasıl olsa evde hırgür ve kavga azaldı. Evin idaresini 3 düşman kardeşten tek bir adama bıraktık. Huyuna suyuna giderseniz 3 düşman kardeşten daha munistir bunlar... İstediklerinizi yapmaya hazırlar alimallah...

Evin iktidarını ele geçirdiler ama bir tarafları zayıf. Yeni ev sahibimiz biraz mutaassıp. Birkaç takıntısı var. Mesela hanımların başının açık veya kapalı olmasını tartışmayın onlarla... Yoksa memleketi 21 Şubat 2001'den beter bir hale getirebilirler. Eğer böyle bir iş yaparsanız, dalgalı değil fırtınalı kura geçirseniz ekonomiyi kurtaramazsınız maazallah... Faize nasıl mı bakıyorlar? Bize pek renk vermediler ama yine de siz bir sorun... 

Eski dost Kemal Derviş'ten sonra rahat edip edemeyeceğinizi soruyorsanız, kendiniz bilirsiniz. Gelin kendiniz görün. Ama siz yokken evin sahibi, ekonomiyi bir 'trio'ya teslim etti. Orta hakemimizin, pardon bakanımızın Abdüllatif Şener Bey olduğu, yan bakanların da Ali Babacan ve Kürşad Tüzmen Bey olduğu belirtiliyor.

Dördüncü hakemimizin de -pardon dil alışkanlığı işte- Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun olduğunu tahmin ediyoruz. Ali Bey, açık tribüne lüks koltuk koydurmak isterken yani bedelli askerlik konusunda dilini tutamazken görev alanını aştı ama olsun... Siz IMF'siniz, böyle şeylere alışıksınız. 

Para pul, kaynak gelsin de, yüzde 6,5 faiz dışı fazla tutsun da ne olursa olsun. Bedelli-bedelsiz dinlemezsiniz. Irak Harbi patlak verip de memleketin yüzde 15'inin açlık sınırındaki nüfusunun evlatları vatanı savunurken, varlıklı kesimin çocuklarının 'light askerlik' yapması yüzde 6,5 için mübahtır nasıl olsa...

16 Ekim 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 80 BİNİN ÖNÜ VE ARKASI

Cahit UYANIK 

Ankara'da bugünlerde hangi taşı kaldırsanız altından Amerikalılar ve Irak Operasyonu çıkıyor. Daha IMF ve Dünya Bankası heyetlerinin soluğu devlet koridorlarında hissedilirken, ABD Hazinesinin patronu ve Türkçeyi çok iyi konuşan eski büyükelçi apar topar semalarımızda görünüyor.

Hadi John Taylor (Ukalalık gibi olmasın ama Taylor, 'terzi' demek. Artık neyi kesip biçmeye geldiyse..?) tek başına gelse 'mevcut ekonomik programla ilgilidir' diyeceğiz. Ancak geçmişte Güneydoğu bölgemizi en fazla ziyaret eden büyükelçilerden olan Marc Grossman da aynı uçaktan çıkınca, işin rengi değişiyor. 'Türkler elbette misafirperver millettir, iki ABD'li mi ağır gelecek?' derseniz, benim cevabım 'Bir dakika durun' olur. Çünkü bu öncü heyet, 80 bin kişilik coni ordusunun ilk habercisi olacaksa, mesele farklı hale gelir.

Bizler ekonomi muhabiriyiz. Kuru gürültü ve laftan çok rakamları mukayese ederek sonuca varırız. Şimdi ele alalım bu 80 bin kişilik ABD Ordusu hikayesini... Türkiye'nin yaklaşık 15 yıl süren PKK mücadelesi sırasında Güneydoğu'da en fazla 125 bin civarında asker bulundurduğunu biliyor muydunuz? Öyleyse bu 80 bin coni ne ola ki? Sayı biraz abartılı ve gizli amaçları içinde barındırıyor olmasın? Peki '1991 yılındaki Körfez Harekatı sırasında Arabistan çöllerinde 500 bin ABD'li asker vardı' desem tepkiniz ne olur? Aklınıza 'Şimdi 80 bin, yarın 250 bin coni gelir'' şüphesi takılmaz mı? Nasıl olsa Kuzey Cephesi açılacak bir kere...

14 Ekim 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ANNE'NİN YAPABİLECEĞİ ANNELİKLER

Cahit UYANIK 

Bu hafta Türkiye'nin izlediği 'Enflasyonsuzlaştırma Programı' açısından hayli kritik. Çünkü IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger, hafta ortasında Türkiye'ye gelecek. Krueger'in önce İstanbul'da özel sektörle bir araya geleceği, daha sonra Ankara'ya geçerek hükümetle ve bürokrasiyle toplantılar yapacağı konuşuluyor. 

Türkiye. Krueger için yabancı değil. Daha önce Türkiye'deki bazı üniversitelerde bulunan Krueger'in geçmiş günlerini yad edeceği kesin. Ama Krueger'in üzerinde esas duracağı konu, AKP Hükümetinin verdiği sözler konusunda ne kadar ciddi olunduğunu anlamaya çalışmak... Malumunuz Krueger. Türkiye'yi dalgalı kura geçiren eski başkan yardımcısı Stanley Fischer ile halef-selef... Krueger bu göreve 2001 Eylül ayında getirilmişti. Ancak o zamandan bu yana Türkiye'yi hiç ziyaret etmeyen Krueger'in bir tıkanma havasının solunmaya başladığı günlerde arzı endam etmesi anlamlı bulunmalı.

Krueger'in ziyaretinin bir başka önemi de şuradan kaynaklanıyor: IMF geçen Ekim ayında başlayan 4'üncü Gözden Geçirmeyi bitirebilmiş değil. Bayan Krueger'in ziyareti ile bu kapsamda yapılacak dördüncü ziyarete tanık olacağız ki Başkan Yardımcısının ayrılmasından sonra Juha Kahkonen yeniden çantasını toplayıp Ankara'ya gelecek. Böylece ziyaret sayısı 5'e çıkacak. 

13 Ekim 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ZOR HAFTA

Cahit UYANIK 

Çiçeği burnunda AKP Hükümetinin önünde zor bir hafta var. ABD'den ekonomik paket konusunda bir türlü istediği sözü alamayan hükümetin Türkiye'ye yabancı asker kabulü ile ilgili tezkereyi Meclis'ten geçirmesi çok zor görünüyor. Zaten hükümetin böyle bir teşebbüs içinde bulunması da beklenmiyor. Türkiye'ye asker kabulünün yüklü bir ekonomik yardım paketi şartına bağlandığı her fırsatta ve Ankara'nın tüm kulislerinde konuşuluyor.

Başbakan Abdullah Gül ABD ile Irak Operasyonu bağlamındaki ilişkilerin üç ayrı koldan gittiğini sık sık tekrarlıyor. Bunlar askeri, ekonomik ve siyasi olarak üçe ayrılıyor. Bu kanalların üçünde de henüz bir anlaşma belirtisi ortada yok. Türkiye verip verebileceği tavizi sundu ve üslerin modernizasyonuna başlandı. Asker konuşlandırma hakkındaki ayrıntılı pazarlıklar ise henüz hafta sonu başladı. ABD'liler Türk askerlerinin kendi komutalarında olmasında ısrarlı. 

Ancak Türkiye'nin yabancı komutanlar ve askerler konusunda çok eskiye dayanan bir geçmişi ve acı tecrübeleri var. Osmanlı'nın modernleşme çabalarıyla başlayan yabancı komutanlar ve askerler dönemi, Birinci Dünya Savaşında Türk ordularının Alman komutanların emrine verilerek cepheden cepheye sürülmesine kadar gitmişti. En son 50 yıl önce Kore Savaşında Türk askerlerinin yabancı komutanlar tarafından yönetilmesi ve boş yere verilen şehitler ise hiç unutulmadı. ABD'lilerin bütün bunları bilip ona göre davranması gerekiyor.

Ekonomik paket konusunda da durum pek iç açıcı değil. ABD'liler Türkiye'yi illa ki bir rakam üzerinde konuşmaya zorluyorlar. Ancak Türkiye rakamdan önce ilkeler üzerinde yoğunlaşılmasını istiyor. 

11 Ekim 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BORSAYA VERGİ GELECEK Mİ?

Cahit UYANIK 

Yılan hikayesine dönüşen Vergi Reform Yasa Taslağındaki önemli itiraz noktalarından 'borsaya vergi getirilmesi' konusundaki tartışmalar henüz bitmiş değil. Geçen hafta boyunca Maliye Bakanlığı ile Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) arasında bu konudaki görüşmeler devam etti. SPK ve İMKB borsaya vergi konulmasının yaratacağı sakıncaları uzun uzun Maliye yetkililerine anlattılar.  Bu konuda bir uzlaşma sağlanıp sağlanamadığı henüz bilinmiyor. Sorun büyük ihtimalle siyasi otorite tarafından çözülecek gibi duruyor. 

Aslında bu toplantılar tasarı daha kamuoyuna açıklanmadan yani yaklaşık 1,5 ay önce yapılabilirdi. SPK'nın uzun vadeli, sağlam ve güvenilir bir piyasa oluşturma hedefi ile Maliye Bakanlığının borsada yoğunlaştığı artık herkesçe kabul edilen olağanüstü kazançları vergilendirme amacı; bu iki kurumu ortak bir noktada buluşturabilirdi. Ketumluk bazen fayda,  bazen zarar verir. Maliye Bakanlığı aşırı ketumluğunun kurbanı oldu. Maliye, borsa kazançlarını da sadece bir gelir kalemi gibi görmek isteyince herkes ayağa kalktı. Maliye'nin dünya borsalarında nasıl bir vergilendirme sistemi uygulandığı konusundaki ayrıntılı araştırmayı, bu itirazlar sonrasında yaptırdığını anlamak hiç de güç değil.

Dünyanın aklı başındaki hiç bir borsasında hisse senetleri bizdeki gibi 12 saat ile 72 saat arasında elde tutulmaz. Bu süre en kötü ihtimalle 1 yıldır. İMKB gibi gelişmekte olan borsaların 'casino'ya dönüşmesini önlemekte en etkili araçlardan birisi vergilemedir. Ancak bu vergi, -bir tür harcı andıran- işlem vergisi uygulanması kesinlikle değildir. İdeal olan, hisse senedini elde tutma süresiyle vergi oranı arasında 'azalan oranlı' ilişki kuran bir sistemdir. Yani hisse senedini elinizde ne kadar uzun süre tutarsanız kazancınızdan o kadar az vergi ödersiniz.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TAHLİYE VE BERAAT

Cahit UYANIK 

Türkiye'de kavram kargaşasının çok ciddi boyutlara ulaştığının en güzel örneklerinden birisini geçen Cuma gününden bu yana yaşıyoruz. Yakın geçmişimizin iki mihenk taşı konumundaki Susurluk ve Köstebek davalarında ardı ardına yaşanan tahliyeler, bazı kesimlerde adeta bayram sevinciyle karşılandı. Bu sanıklar sanki aklanıp, hukuki deyimle 'beraat' etmişlerdi. Demeçler verdiler, üstü kapalı tehditler savurdular. Yetmezmiş gibi, bu isimlerin siyasi sahipleri veya uzantıları da gerdan kırarak 'Onlar tahliye edildi. Bakın bizim için söylenenler de iftiradır' yollu açıklamalar yaptılar. Hatta DYP Genel Başkanı Çiller, biraz ileri gidip Bülent Orakoğlu'ndan özür dilenmesini bile istedi. 

Bu noktada durup serin kanlı değerlendirme yapmakta sonsuz fayda var. Modern hukuk sistemlerinin hepsinde bir sanık, suçu ispatlanana kadar suçsuz kabul edilir. Sanık, suçsuzluğunu ispata mecbur değildir. Aksine iddia makamı, sanığın suçunu ispat etmekle mükelleftir. Hakimler delilleri karartma ihtimali bulunan ve toplum için tehlikeli olabileceğini düşündüğü kişileri tutuklayabilir. Ancak tutukluluğu gerektiren her iki durum ortadan kalktığında sanık tutuksuz yargılanabilir. Bu durumda yapılan işleme de 'tahliye' ismi verilir. Öte yandan mahkumiyet kararı, ceza hukukunda öngörülen suçun maddi ve manevi unsurları oluşmadan verilemez. Suçla ceza arasında bir 'illiyet rabıtası' da kurulmalıdır. İnsanoğlunun binlerce yıllık hukuk geçmişinden süzülüp gelen bu ilkeler acaba Türkiye'de sağlıklı bir uygulama ortamı bulabiliyor mu? Maalesef hayır. 

10 Ekim 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ ZARLAR YENİDEN ATILIYOR, TÜRKİYE UYUYOR

Cahit UYANIK 

Deyim yerindeyse dananın kuyruğu bu hafta kopacak. Büyük ihtimalle yumuşak mesajlar içerecek olan BM Silah Denetçileri'nin raporu bugün açıklanacak. Rapora ABD ve İngiltere'nin ortak tepkisi ise hafta sonuna doğru yapacakları zirvede netleşecek. 

Bir türlü kendisini Avrupalı saymayan ve hep 'Biz Avrupalı değil Adalı'yız' diyen İngilizler, AB'deki alttan alta çekişmenin sürmesi pahasına Amerikalılar'la işbirliğini daha sıkılaştıracak mı? Yani savaş yanlısı blok, dünyada yeni oluşumların ortaya çıkmasına kadar gidebilecek değişimler için adım atacak mı? İlk işaretler 4-5 gün sonra netleşecek.

Öbür taraftan AB Blokunu Fransa-Almanya egemenliği altına almaya çalışan Chirac-Schröder Anlaşmasının ne gibi ön ve yan etkiler yaratacağı da bu hafta belli olacak. Şimdilik AB'nin küçük ve orta boy üyelerinden ses seda çıkmıyor. Ama bizdeki otobüs firmalarının rekabeti sonucunda olduğu gibi 'Öz Avrupa Birliği Turizm Seyahat ve Taşımacılık Ltd. Şti.' kurulabilir mi, belli değil. AB bayrağı altında ulusal egemenliklerinin en büyük simgesi olan paralarını dönüşüm fabrikalarına göndererek tuvalet kağıdı yaptırmaya razı olan İtalyanlar, Yunanlılar, Portekizliler, İspanyollar ve bilumum halklar 'üstün Alman ve Fransız ırkı'nın şımarıklıklarına dayanabilecek mi?

Bütün bunların hepsi Türkiye için tarihi önemde konular ve değişim eşikleri... Ama biz bu konuda ne yapıyoruz? Belli değil. Gazetelerimizde yine bildik baldır bacak manzaraları, televole kültürünün ihtişamını gösteren abuk subuk haberler, bir koltuk bulmuşken akraba kayırmacılığının en kaba örneklerini gösteren üst düzey hükümet yetkilileri falan filan, falan filan... Ortada bu konulara kafa yoran ne bir analizci, ne bir siyasi, ne bir akademisyen, ne bir gazete var. 'Hele olsun da bakalım' mantığı tepeden tırnağa öyle bir sinmiş ki hücrelerimize, evlere şenlik... 

9 Ekim 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TATLI REÇETENİN ANALİZİ

Cahit UYANIK 

2003 Bütçesi hazırlıkları resmen başladı. Hafta sonundaki Yüksek Planlama Kurulunda (YPK) büyüklükler masaya yatırıldı. Toplantıdan çıkan ilk sürpriz, toptan eşya fiyatları artışı (TEFE) hedefinin yüzde 16,2'den yüzde 17,4 düzeyine çıkarılmış olmasıydı. Acaba bunun anlamı ne ola ki? Hiç düşünmeyin, bu yeni ayarlama 'zam' demek... Üstelik ağırlıklı olarak kamunun ürettiği yarı mamül ve ara mamül türünden malların fiyatı önümüzdeki yıl düşünülenden biraz daha fazla arttırılacak. 

Elbette bu artışın yüzde 20'lik tüketici eşya fiyat artışları (TÜFE) hedefini etkilememesi için ayaklar biraz daha fazla frende kalacak. Yani toplam talep iyice gemlenecek. Memur ve işçi zamları sınırlı düzeyde yapılacak. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in tatlı reçetesinin özü bu... Hükümetin her fırsatta sözünü verdiği yüzde 6,5'luk faiz dışı fazlanın rakamsal büyüklüğü ise 20 katrilyon liraya yaklaşıyor. 

Bu rakamı tutturmak için güvenilen birkaç enstrüman var ama yetersiz. Bunlardan biri reel faizlerin aşağıya çekilmesi... Peki bu o kadar kolay mı? 2002 başında IMF ile varılan anlaşmaya göre bu yıl ortalama faizler yüzde 45 düzeyinde gerçekleşecek.  Ocak ayının ilk haftalarındaki yüzde 57-59'luk düzey, bu hedefe göre çok yüksek. Acilen bu rakamın aşağıya çekilmesi gerekiyor. Faizler ne kadar hızlı ve istikrarlı şekilde yüzde 45'e çekilebilirse, hükümet 'Elhamdülillah şükür' demeli. Daha fazlasını beklemek iyimserlik olur. Çünkü piyasalar yüzde 45'i psikolojik bir sınır gibi görüyor. 

8 Ekim 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİ YÖNETİMİNDE TEHLİKELİ SİNYALLER

Cahit UYANIK 

Ankara'da bugünlerde içten içe yanan ve yakında kor haline gelip ortalığı kasıp kavurabilecek bir ateşin ilk kıvılcımları görülmeye başlandı. Aslında buna eski bir hastalığın nüksetmesi de denilebilir. Ekonomi yönetiminde çok başlılık ve yapıcı olmayan rekabetten söz ediyorum. Bu olumsuza doğru giden tablonun iki önemli aktörü Devlet Bakanları Güneş Taner ve Işın Çelebi...

Bu ikilinin 1988 ve 1991 yılları arasında giriştikleri sarsıcı rekabet, tüm iş dünyası ve bürokrasiyi canından bezdirmişti. Bir kurumun olur verdiği icraata öteki bakanın kontrolündeki kurum hayır diyebiliyordu. O zamanlar iki bakanın nadiren yapılan Bakanlar Kurulu toplantıları dışında bir araya gelmedikleri sık sık konuşulur olmuştu.

İşin kötü yanı, söz konusu siyasi kişilikler bürokraside de ciddi klikleşmelere yol açmışlardı. Bu klikleşmelerin etkisini hala bugün bürokrasi ve siyasette izleyebiliyoruz. Hükümetin kurulmasının üzerinden 2 aydan fazla bir zaman geçti. Taner ile Çelebi arasındaki çekişme net bir şekilde ortaya çıktı. 

7 Ekim 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YEREL SEÇİM MANEVRALARI

Cahit UYANIK 

Türkiye'de yerel seçimler yaklaştıkça siyasi manevralar da giderek belirginleşiyor. Yerel seçimlerden hemen önce sonbaharda siyasi parti kurultayları veya kongrelerinde yaşanacaklar ise oldukça önem taşımaya başladı. Ekim ve Kasım aylarında AKP, CHP ve DSP'de seçimli kurultay ve kongreler yapılacak. AKP kongre açısından rahat. Ancak CHP ve DSP için aynı şeyi söylemek mümkün değil. CHP'de genel başkana yönelik bir muhalefetin varlığı bilinirken, DSP'de ise tartışmalar solda birlik ve yerel seçimlerde solun oylarını bölmemek üzerinde yoğunlaşabilir.

Bu arada seçim sandığına yönelik hazırlıklar da canlanmaya başladı. Sağ cenahta AKP'yi en fazla uğraştıracak olan parti Genç Parti (GP)... Ancak GP'nin yumuşak karnı İmar Bankası olacağa benziyor. Kayıtlarına bile doğru dürüst ulaşılamayan bir bankanın eski sahibi olmak, sanırım banka hortumculuğu ile ilgili kötü anılara sahip seçmeni iki kere düşünmeye itecektir. Vatandaş ÇEAŞ ve Kepez'le ilgili hukuk savaşında takım tutar gibi davranabilirdi. Ancak iş cebine ve tasarrufların gelince bu farklı oldu.

Bu sebeple, alt kat komşunun kayıtlarına bile aylarca ulaşamadığı birkaç milyarlık tasarruf mevduatı seçim sandığına koskoca bir mahalleden kaybedilen oylar şeklinde yansıyabilir. Ancak Uzan Ailesinin İmar Bankası ile ilgili olarak düzgün davranmaya başlaması, yüzde 10 barajını aşan bir GP'nin vatandaş nezdinde hala umut olduğunu gösterir. AKP'nin uğraşacağı diğer sağ partilerden DYP ve MHP diri görünüyor. Bünyelerindeki iç tartışmalar bunun bir işareti. ANAP'ta ise bir iç yarışma yok. Sağ partilerin bu dağınık tablosu, sol için altın bir fırsatı beraberinde getiriyor. 

5 Ekim 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KURBAN BAYRAMINA YENİ BAKIŞ

Cahit UYANIK 

Mutlu bir bayrama hazırlanmanızı dilediğim bugünlerde, ruhunuzu derin siyasi analizlerde sıkmayacağım. Amacım güzel bir 'bayrama merhaba' yazısı yazıp, minik eleştirilerde bulunmak... Ama 'hafızai beşer nisyan ile malüldür' sözünü haklı çıkarmamak için yazının sonuna doğru bazı siyasi konulara gireceğim. 

Kurban Bayramı, Türkiye'nin Batı ile yollarının ayrıldığı ve yaşam tarzının bu kadar keskince birbirinden farklılaştığı nadir periyotlardan biri. Batıya ve Batılı konuklara en açık müslüman ülke konumundaki Türkiye'ye gelen yabancıların Kurban Bayramından hazzettikleri pek söylenemez. Bunun sebebi geleneklerimize ve dinimizin gereklerine duydukları saygısızlık değil. Sebep, Kurban Bayramının ilk günlerinde sokak ortalarında yaşanan kötü manzaralar. Kurban ibadeti bittikten sonra sokaklara saçılıp bırakılmış kalıntılar da cabası...

Bütün bunları gözleriyle gören Batılıya istediğin kadar Kurban Bayramının toplumsal dayanışmanın elle tutulur bir boyuta ulaştığı günler olduğunu anlat; inanmıyor. Gelir dağılımı bozukluğunun felaket düzeylere ulaştığı Türkiye'de, bu bayramın toplumsal sürtüşmeleri törpülediğini derin analizlerle ortaya koy; dinlemek bile istemiyor. Bizde insan haklarının bile esamesi okunmazken Batılı, hayvan haklarından ve hayvan onurundan bahsedince dünyalarımızın farklılığı iyice belirginleşiyor. Gel de çık işin içinden...

4 Ekim 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DİYALOG VE KABİNE REVİZYONU

Cahit UYANIK 

Hükümet geçen haftayı hesap vererek geçirdi. Yaklaşık 5 aydır süren bir rehavet ve onun yarattığı finansal krizin özel sektöre yani reel ekonomiye yansıma korkusu altında yapılan toplantılardan çıkan sonuçlar ise pek iç açıcı değildi. Hem devlet hem de özel sektör açısından...

Bence ulaşılan tek olumlu sonuç özel sektör ile hükümet arasındaki diyalogun başlatılması ve sürdürülmesi konusunda karşılıklı anlaşmaya varılmasıydı. Çünkü hükümet 2000 yılı enflasyon hedeflerinin tutmayacağını anladığı günden itibaren bu konuda özel sektörü suçlamaya başlamıştı. Bu suçlama rüzgarının hükümetin uyuklamaya başlaması ile aynı döneme denk gelmesi acaba tesadüf  müydü?

Anlayacağınız hemen herkesin büyük umutlar bağladığı ekonomik program, 4-5 aydır birbirine küs iki kesim tarafından yürütülmüyor adeta sürükleniyordu. İki kesim birbirine o kadar küsmüş ve yabancılaşmıştı ki IMF'nin gösterdiği çabalar bile barış sağlamaya yetmedi. Sonuçta mali kriz geldi çattı. Dışarıya kaçan 7 milyar doların yanı sıra Türkiye'ye yatırım yapmaya çabalayan bazı yabancı sermaye şirketleri de bundan vazgeçtiler. Böylece programın sahipsizliği ve karı-koca arasındaki kavgaları andıran devlet-özel sektör kavgası programın 2001 yılı hedeflerini tehlikeye soktu.

Hükümetin geçen hafta lütuf göstererek TOBB ve TÜSİAD'la yaptığı temaslarda ortaya çıkan 'diyalog' problemi için her iki kurum da kendisine göre çözüm önerileri ortaya koydu. TOBB, Enflasyonla Mücadele Koordinasyon Kurulu; TÜSİAD ise Milli Ekonomi Kurulu önerdi. Bu önerilerin uygulanabilirliği tartışılabilir ama yerinde öneriler olduğu herkesin kabulü.