BABAM İÇİN...

Mehmet UYANIK (1933-2006)

Bir Gaziantep Beyefendisi Olan Babam Rahmetli MEHMET UYANIK'ın (1933-16.09.2006) Aziz Anısına...




O eski radyodan çıkan metalik ses kulaklarımda hala…

Birkaç bip’in ardından gong sesi ve ‘Saat: 13’. Otomatik olarak babamın eli radyonun ‘kulağına’ gidiyor, sesi artırıyor, işaret parmağını ağzına götürüyor ve bana sus işareti yapıyor. Pür dikkat anlatılanları dinliyor. Sanki dükkanda uçuşup duran birkaç sinek bile susmuş, ülkede olup bitenlerle ilgileniyor. 

Babam okunan haberlere tepkisiz. Aklından ne geçiyor, ne geçmiyor bilinmez; yüzüne yansıtmıyor. Ömrünü ölçüp-biçmeye adamış, sakal tıraşı gelmiş bu adamın haberleri de ölçüp biçtiği kesin ama, bir kumaşa dokunur gibi, haberi de beyni ile hafifçe okşuyor. Gerisin geri bırakıveriyor. 

Bense 13 Ajansı ile yaşamak zorunda kaldığım suskunluğun bitmesini bekliyorum. Gözlerim susmuş değil ama… Fıldır fıldır. Vücudumun bir parçası kadar rahat ayağımdaki çarığa, sırları eskimeye başlamış ve Antep’teki erkek vücutlarının bazılarının siluetini bir köşesinde barındıran aynaya, sessizce bilgeliğini sergileyen sıcak havadan iyice gevremiş kağıttan takvime, yazları serin-kışları sıcak tutan taş duvarların üstüne vurulmuş plastik boyaya, büyük ve yüksek masanın üstünde gücünden emin, uzanmış dinlenen kalender, koca biçki makasına bakıp duruyorum. Kurtarıcım Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi’nin denizcilere uyarısını radyodan duyduğumda içim kuş gibi hafifliyor. Sadece fotoğraflardan bildiğim denizin, üstünde oradan oraya gidip gelen denizcilere yapabileceği sürprizleri önceden haber veren 13 Ajansı’nın bu bölümü babamın da hiç ilgisini çekmez zaten… 

Babamın verdiği yarım saat yemek yeme, dinlenme ve dünyadan haberdar olma molası yine, iki elini dizlerinin üstüne koyup ayağa kalkmasıyla bitiyor. Duvardaki çiviye astığı, dikişi süren cekete uzanıyor ve başlıyor yaşamını ve yaşamımızı işlemeye… Sessiz ama azimli, yalnız ama güçlü, hızlı ama sabırlı bir koşturmaca başlıyor onun için. Milyonlarca ilmekten oluşan kumaşa iğnesini batırıp çıkardıkça gözleri biraz daha eskiyor, yıpranıyor. Bizim için, bize bir ‘yaşam’ sağlamak için… Karnımızı doyurmak ve haber için zorunlu sükutumuzu, yemek sonrası iyi giden, Alaybey Camii'nin köşesinde satılan meyan şerbetinı koşa koşa almak için istediğim birkaç lirayı isteyen sesim bozuyor...
(Bu yazı, Facebook sayfamda 16.09.2014 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder