Kamu finansmanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kamu finansmanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2025 Cumartesi

KAMU BANKALARININ SATIŞI YANLIŞ HESAP MI?

Türk Bankacılığında Etkinlik/

Sektörel etkinliği yüksek olan kamu bankaları için 'Niçin özelleştirme?' sorusu gündemde.

Cahit UYANIK 

Anayol Azınlık Koalisyonunun en iddialı 'yıldırım hedefleri' içinde kamu bankalarının özelleştirilmesi ilk sırayı alıyor. Özelleştirme Yasasında ise kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda '2 yıl içinde geniş bir araştırma ve programın yapılması' öngörülüyor. Yasanın tanıdığı mühlet, 1996-Kasım ayında doluyor. 

Peki halen bankacılık sektörünün yüzde 40'ını kontrol eden kamu bankalarının özelleştirilmesi ne kadar doğru? Herkesin kafasındaki bu soruyu bilimsel bir araştırma cevaplamaya çalıştı. Doç. Dr. Ahmet Ertuğrul ve Doç. Dr. Osman Zaim tarafından yapılan bir araştırma 1980-1994 döneminde bankacılık sektörünün gösterdiği gelişimi kantitatif yani sayısal verilere dayanarak analiz ediyor. Araştırmanın gösterdiği en çarpıcı sonuç şu ki, satılmaları öngörülen kamu bankalarının etkinliği, özel bankalardan hiç de geri kalır gibi değil. 

Kamu bankalarının etkinliği, özel ve yabancı bankalarla karşılaştırıldığında sadece 1993'te geriledi. Bu etkinlik azalışı ise daha çok siyasilerin kararlarını yansıtan ve teknik deyimle 'yanlış kaynak tahsisi' olarak tanımlanan durumla yakından ilintili bulundu. Üstüne üstlük 1994'teki büyük mali krizden kamu, özel ve yabancı bankaların hepsi nasibini aldı. Özel sektör bankalarının da etkinlikleri azaldı. Bu durumda Anayol'u oluşturan siyasilerin kendi kendilerine 'Kamu bankalarını neden özelleştiriyoruz?' sorusunu bir kez daha sormaları gerekiyor.

10 Haziran 2025 Salı

İÇ BORÇLANMAYA 'AMERİKAN MODELİ' GELİYOR

İÇ BORÇLANMAYA AMERİKAN MODELİ 

Devletin gelirleriyle giderleri arasındaki dengenin bozulduğu dönemlerde kamu finansmanını sağlamakla yükümlü olan Hazine yöneticilerine sadece iç borçlanmaya gitmek kalıyor. Türkiye'de kamu kesimi borçlanma gereğinde (KKBG) hedeflerin aşılmasına çözüm arayışları çerçevesinde, bu yılın ikinci yarısında iç borçlanmada 'Amerikan Modeli'ne geçilmesi planlanıyor.

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin iç borçlanma macerası yıllardır süregeliyor. KKBG'nin son üç-dört yılda hızla yükselmesi, iç borçlanmayı ülke gündemine çok ciddi bir sorun olarak getiriyor. Öyle ki bu oran 1991'de yüzde 14,4'e kadar yükselmişti.  Açık bir ifadeyle devlet, harcadığı her 100 liranın 15 lirasını borçla karşılamıştı. Hükümetin enflasyonla mücadelede KKBG'nin düşürülmesine verdiği öneme karşın, geçtiğimiz yıl KKBG ancak yüzde 12,6'ya kadar düşürülebildi. Bu yıl KKBG'nin yüzde 9'a kadar indirilmesi hedefleniyor. Gerek Başbakan Süleyman Demirel gerekse Devlet Bakanı Tansu Çiller bu oranı yüzde 2,5'lara çekmeden enflasyonun kontrol altına alınamayacağını ifade ediyorlar.

1986 yılı iç borçlanmanın kurumsallaştığı bir yıl olarak tarihe geçmiş ve ilk kez haftalık ihale yöntemiyle borçlanmaya başlanılmıştı. Bu sisteme göre Merkez Bankası, Hazine adına 13, 26, 39 ve 52 hafta vadeli iç borçlanma bonoları ve devlet tahvili satıyordu. İhaledeki faiz oranları ise katılımcı konumundaki banka ve aracı kurumların tekliflerinin alt ve üst sınırları arasında bir yerde belirleniyordu. 

Koalisyon hükümeti 1992 yılı başından son çeyreğe kadar ihalelerdeki faiz oranını düşürmek için elinden geleni yaptı. Ekonomi yönetimi faizleri düşük tutmak için önemli düzeyde borçlandı. Geçen yılın son aylarında ise Hazine ihalelerde faiz oranını düşürme amacını bir kenara bırakarak, kamunun nakit ihtiyacını 'neye malolursa olsun' karşılamaya yöneldi. Bu gerçeği düzenlediği son basın toplantısında Devlet Bakanı Çiller de kabulleniyor ve şöyle konuşuyordu:

"Geçen yıl faizleri düşüreceğiz dedik. Ancak bu Hazine bonoları nedeniyle mümkün olmadı. Yüksek bir faiz borcu ortaya çıktı. Çünkü çok yüksek bir iç borçlanma oldu. Bunda Tahkim Yasasının tanıdığı 13 trilyonluk kısa vadeli avans miktarının kullanılmaması da etkili olmuştur. Bunu ifade etmeyi borç biliyorum."

İpin ucu kaçtı, Amerikan modeli geliyor 

Bütün bunların sonucunda 1993 yılının ilk 3 ayına 50 trilyon lirayı aşkın bir itfa birikti. Ocak, Şubat ve Mart aylarında yapılacak maaş ödemeleri de dikkate alındığında devletin kasasından çıkması gereken paranın yaklaşık 80 trilyon liraya ulaştığı görülüyor. Bu da devletin iç borç yönetiminde ipleri elinden kaçırdığını gösteriyor. 'Borç yiyen kesesinden yer' atasözünü unutmuşçasına borçlanan Hazine, 1993 yılında 'iyi bir projeksiyon sağlayabilmek' ve vadeyi uzatarak 'yıl sonundaki ödemelerinin ne kadara ulaşacağını şimdiden belirlemek için' iç borçlanmada 'Amerikan modeli'ne geçiyor. 

31 Mart 2025 Pazartesi

DPT'NİN 'KİT SORUNU' DEĞERLENDİRMESİ: KİT TABLOSU KAPKARA

Kendi yağıyla kavrulan KİT'ler  (Kamu İktisadi Teşebbüsleri) bile bu yıl zarar etti. Neden mi? DPT araştırması bu sorunun cevabını arıyor.

Cahit UYANIK 

Türkiye Özerkleştirme, Yeniden Yapılandırma ve Özelleştirme Kurumu (TÖYÖK), KİT Müsteşarlığı ve İnter- KİT gibi yeni kurumlaşmaların KİT'lerin gittikçe artan sorunlarına ne ölçüde çare oluşturacağı henüz meçhul. Ortada olan gerçek ise KİT'lerin zarar batağına her geçen gün daha kötü bir biçimde saplanmaları...

43 işletmeci KİT'ten 26'sı 1990 ve 1991 yılını zararla kapattı. Bu rakam 1989'da sadece 16 idi. Zarar eden işletmeci KİT  sayısındaki bu artış otomatikman global kar-zarar rakamlarına da yansıyor. İşletmeci KİT'ler 1989'u 1 trilyon 102 milyar lira karla kapatmıştı. Oysa 1990'da bilançolar 876 milyar lira zararı gösteriyordu. Geçen 1991 yılı ise başlı başına bir felaketti. Revize edilmiş rakamlara göre işletmeci KİT'lerin zararları 6,5 kat artarak 6 trilyon 633 trilyon liraya yükseldi.

Gerçekten de bir süre 'kendi yağlarında kavrulma'yı beceren, 'kar' gösteren bilançolar sunabilen KİT'lere son iki yılda ne oldu böyle...? Birden bire neden trilyonlarla zarar etmeye başladı..? Bu konuda ne yazık ki kapsamlı bir tahlile dayanan bir değerlendirme bulmak hiç de kolay değil. Ancak Devlet Planlama Teşkilatının (DPT) 1992 Yıllık Programında yapılan bir değerlendirme bu eksiği bir ölçüye kadar giderebiliyor. DPT'nin değerlendirmesine göre 'bugünkü sorunların kaynağı'nı toplu iş sözleşmelerinde aramak gerekiyor.  Planlama'ya göre, 'sendikaların yeniden güçlenmesi başlamasıyla' 1989'da imzalanan toplu iş sözleşmeleri işletmeci KİT'lerin üzerinde 'ağır bir maliyet baskısı' oluşturuyor. 

20 Mart 2025 Perşembe

EKONOMİ HİKAYELERİ / 'ZİFTLENMEK' SÖZÜ NEREDEN ÇIKMIŞTIR?

Ziftlenmek deyimi iki anlamda kullanılır: 1. Yiyicilik, rüşvet yemek. 2. İçki içmek.

Ziftlenmek deyiminin kökeni, kayıkların altına koruyucu zift  sürmekle ilgilidir. Kayıklar suya indirilmeden önce altı zift tabakasıyla kaplanır.

Olayın hikâyesiyse Padişah II. Mahmud'a mal edilir.

Derler ki, Sultan II. Mahmut bir gün yapılan harcamaların listesini gözden geçiriyormuş. Bakmış ki, saltanat kayıklarının ziftlenmesiyle ilgili aşırı ölçüde ödeme yapılmış.

Bunun üzerine Padişah, kayıkların bakımından sorumlu ağayı huzuruna çağırıp hesap sormuş:

- Zift sürmek dediğiniz nedir ki? Bunca para ödenir mi? Nedir bunun aslı?

Padişahın öfkelendiğini gören Kayıkhane Ağası, çaresizlik içinde boynunu bükmüş.

5 Mart 2025 Çarşamba

DIŞ BORÇ KABUSU

Türkiye önümüzdeki 3 yıl içinde yüksek oranda dış borç ödemek zorunda. Özellikle 1995 yılı Türkiye için çok kritik geçecek. 1995'te günde 31 milyon dolar dış borç ödenecek.

Cahit UYANIK 

Türkiye yaklaşık 10 yıl aradan sonra yeniden IMF kapısında borç almak için bekliyor. Uzun zamandır uykuya yatan dış borç sorunu da alevlendi. Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının (HDTM) verilerine göre Türkiye'nin 1993-Eylül ayı itibarıyla dış borç stoku 65 milyar 875 milyon dolar düzeyinde. Bu borcun yaklaşık dörtte biri kısa, geri kalanı ise orta ve uzun vadeli. 

Peki bu borçların geri ödeme planı nasıl? Hazinenin planına göre 1994'te Türkiye 8 milyar 482 milyon dolar dış borç ödemesi gerçekleştirecek. Yani günlük ortalama dış borç servisi miktarı 23,5 milyon dolar civarında olacak. Dış borçların 5 milyar 63 milyon dolarlık bölümü ana para, 3 milyar 419 milyon dolarlık bölümü ise faizlerde oluşuyor. Dış borç itfalarında en büyük ödemeler OECD ülkelerine yapılacak. İkili anlaşmalardan doğan bu borçların toplamı 3 milyar 639 milyon dolar.

Günde 31 milyon dolar 

1995'te ise Türkiye'nin dış borç ödemesi 11 milyar 53 milyon dolara ulaşacak. Basit bir hesaplamayla günlük ödeme 31 milyon dolar. Gelecek yılki ödemelerin 8 milyar 65 milyon doları ana para, 2 milyar 988 milyon doları faizden oluşuyor. 1995 aynı zamanda dış tahvil piyasalarından alınan borçların ağırlıklı olarak geri ödenmeye başladığı bir dönem olarak kendini gösteriyor. Gelecek yıl tahvil borçları nedeniyle 2 milyar 529 milyon dolar ödenecek. Orta ve uzun vadeli dış borç geri ödemeleri 1996'da 7 milyar 848 milyon dolar, 1997'de ise 7 milyar 688 milyon dolar düzeyinde seyredecek.

20 Şubat 2025 Perşembe

DÇM'DEKİ KUR GARANTİSİ NEDİR?

Cahit UYANIK

Türkiye'nin 1960 ve 1970'li yıllardaki döviz darboğazına çözüm için geliştirdiği ancak sonradan kendisi büyük bir döviz ve bütçe bunalımına yol açan Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) hesaplarındaki 'kur garantisi' nedir?

'Kur garantisi' ile döviz kuru ne kadar yükselirse yükselsin Merkez Bankası DÇM sahibine (Çoğunlukla Almanya'da çalışan Türk işçileri)  vade sonunda, hesabın açıldığı günkü kadar parasını yine döviz olarak ve hak ettiği faiziyle beraber (döviz olarak) geri ödemeyi taahhüt ediyordu. Bu da 'Kur ne kadar artarsa artsın paranı aynı şekilde döviz olarak, faiziyle birlikte ödeyeceğim' anlamına geliyordu. Bu aslında devlet tarafından verilmiş bir geri ödeme garantisi olsa da kamuoyunda 'kur garantisi' olarak tanındı ve bilindi. 

Gurbetçileri etkilemek için DÇM'lere, Alman bankalarında açabileceği mevduat hesaplarından daha yüksek bir faiz oranı veriliyordu. TCMB eski başkanlarından Yaman Törüner DÇM'nin döviz boyutuyla uygulanma şeklini bir köşe yazısında şöyle anlattı: 

"Yatırılan dövizlerin % 35’i çok düşük faizle Dresdner Bank’ta tutuluyordu. Paralar Merkez Bankamızın garantisinde olmasına rağmen, yatırılan dövizin 1/3’ü bloke ediliyor ve Merkez Bankası bu dövizleri kullanamıyordu. Bu nedenle, Alman Markı’na ödenen faiz % 15’in, hatta bazen % 18’in üzerine çıkıyordu."

DÇM hesaplarına yüksek faiz ödenmesi bir faiz gideri olduğu için kamu finansmanını hayli zorlarken, vadeler doldukça geri ödeme amacıyla gitgide daha çok döviz bulmayı da gerektiriyordu. 

5 Şubat 2025 Çarşamba

EKONOMİ PENCERESİ/ ENFLASYONLA MÜCADELE, KALİTE VE STANDART

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisi 2000 yılına büyük beklenti ve umutlarla giriyor. Ekonomide çözülmesi gereken en önemli sorun enflasyon... Türk halkı yaklaşık 25 yıldır enflasyona iyice alıştı. Herkes öyle veya böyle kendisini enflasyona karşı korumanın bir yolunu buluyor. Enflasyonun sebepleri üzerine ayrıntılı analizler yapıldı. Konuyu yakından değerlendiren uzmanların gözünde enflasyonun en önemli sebebi kamu açıkları... 

Kamu açıklarını tanımlayan '5 kara delik' söylemi artık neredeyse ekonomi literatürüne girdi. Uzay boşluğunda yer alan, içine çektiği her türlü şeyi yutan ve 'kara delik' denilen kozmik oluşumlara benzetilen enflasyon konusunda acaba tek suçlu kamu açıkları mı? Aslında bir şarkı sözünde olduğu gibi "Masum değiliz hiç birimiz..." Enflasyon sorununun çözümünde 'teşhis' aşamasından sonra 'tedavi' sürecine girildiğinde kamu açıklarının neden oluştuğu sorusunu cevaplamakta fayda var: Bu sorunun cevabı için çizeceğimiz tabloda milyarlarca doların döndüğü iç borçlanma ihalelerinden sebeplenen ve 'rantiye' denilen kesim, banka kuyruklarında emekli maaşı bekleyen tonton ihtiyarlar, 'gizli işsizlik sigortası' görevini üstlenen KİT'ler, geleneksel üretim ve destekleme yapısından vazgeçmeyen çiftçilerimiz, verimliliğe değil siyasete endeksli harcamalar yapan belediyelerimiz yer alıyor. Kimisi bu tabloda mat ve iddiasız renklerle temsil edilip daha az ilgi çekerken, kimisi de parlak ve canlı renklere bürünüp karşımıza çıkıyor. Anlayacağınız hepimiz sorunun bir parçası olunca, çözüm için de herkesin çorbada tuzunun bulunması gerekiyor.

14 Aralık 2024 Cumartesi

EKONOMİ PENCERESİ / ÖNCELİKLİ HEDEF FİNANS SİSTEMİNİ DENGELEMEK

Cahit UYANIK 

Türkiye Mayıs ayı içinde enflasyonla mücadelede yeni bir evreye 'resmen' girdi. IMF ile taze bir stand by imzalandı ve daha geniş yapısal reformlar gerçekleştirme sözü verildi. Bu konudaki bilgiler boy boy yayınlandığı için tekrarlamaya gerek yok. Ama açıklanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) hala tartışılıyor. Ben de bu tartışmalara bazı katkılarda bulunmak istiyorum.

GEGP'in en önemli özelliği şu: Program, arkasında büyük dış mali destek barındırıyor. Yıl sonuna kadar dilimler halinde Türkiye'ye verilecek dış kredinin büyüklüğü 14 milyar 494 milyon dolar. Bunun 2 milyar 450 milyon dolarlık kısmı Dünya Bankası (DB) tarafından sağlanacak. Geri kalan kısım ise IMF'den gelecek. Türkiye'nin bu kredileri alırken pazarlık gücünü iyi kullandığını da söyleyebiliriz. Çünkü kredilerin faizi LIBOR+2... LIBOR, Londra'da bankalar arasındaki para alışverişinde kullanılan faiz anlamına geliyor. 

IMF'nin sağlayacağı kaynağın yaklaşık 6,4 milyar dolarlık bölümü eski anlaşmalar üzerinden kullandırılacak. Yani imzalanan ilk stand by ve 2000-Aralık ayındaki Ek Rezerv Kolaylığı anlaşmaları iptal edilmiş değil, devam ediyor. Geri kalan 5,6 milyar dolar ise Mayıs ayında GEGP kapsamındaki yeni imzalanan stand by için verildi. IMF böylece geçmişteki iki anlaşmaya da sahip çıktığını, GEGP öncesi ve sonrasının birbirini izleyen süreçler olduğunu kabul ediyor. 

Yaşanan süreç, 2000 yılı başında bazı iktisatçıların dile getirdiği 'ekonomik programa dış desteğin yetersizliği' konusundaki endişeleri de haklı çıkardı. Sonunda Türkiye'ye büyük bir mali destek verilmek durumunda kalındı. Hazine Müsteşarlığının resmi rakamlarına göre, IMF ve DB'nin 2000-2002 döneminde kullandıracağı kaynağın brütü 26 milyar 104 milyon dolar düzeyinde. Bu rakam brüt dedim çünkü Türkiye bir yandan  bu krediler kapsamında geri ödemeler de yapacak. 2001 yılında 1,2 ve 2002 yılında 9 milyar dolar geri ödeme var. 2003 geri ödemeleri ise henüz net değil. 

26 Kasım 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ DEĞİL OĞLU DEĞİL

Cahit UYANIK 

Bugünlerde Ankara'daki en büyük sır ABD Kredisi... Bu konudaki imkan, neden 'hibe' olarak kullanılmadı, belli değil. Kredinin 'ucuz' olduğu ifade edilen faiz oranı ne kadar, belli değil. Krediye Pentagon şartı neden eklendi, belli değil. Kredi neden IMF-DB Yarıyıl Toplantıları esnasında imzalandı, belli değil. Kredi görüşmelerine askerler katıldı mı,  belli değil. Yani bu kredinin neresine el atarsanız atın, tek sonuç çıkıyor: Değil oğlu değil.

Muhalefet partisi çırpınıyor; Baykal uzun zamandır bıraktığı 'hırçın' havalarına yeniden dönüş sinyalleri verip İSO Meclisinde memleketin reel sektör temsilcilerini uyarıyor ama kimse dinlemiyor. O ünlü sivil toplumun temsilcileri TOBB, TÜSİAD, TİM, TİSK ve diğerleri adeta ağızlarına taş almış, konuşmuyor. Sadece ortada '8,5 milyar doların piyasalarda yarattığı olumlu hava' teranesi dönüp duruyor. Simsarlar mutlu, alım-satım arttı ya, komisyon haneleri kabardı ya, gerisini boş ver... Borçlandığı için neredeyse göbek atacak bir millet olarak tarihe geçiyoruz, haberimiz yok mu? Var, var...

Anlaşılan bu konu önümüzdeki hafta açılacak Meclis'te en hararetli tartışma konularından birini oluşturacak. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın hayli terleyeceğini söylemek abartılı değil. 

26 Ekim 2024 Cumartesi

MAZERET DEĞİL İŞ ZAMANI

Cahit UYANIK 

Belki dikkatlerden kaçmıştır, Devlet Bakanı Ali Babacan geçen haftalarda verdiği bir demeçte Türkiye'nin bu yıl ödemesi gereken borç miktarını 93,4 milyar dolar olarak açıkladı. Bir an için durup düşünelim; bu para neredeyse 100 milyar dolara ulaşmış ve ödeyeceğimiz borcu TL'ye çevirirsek ortaya çıkan rakam korkunç: TL bazında 200 katrilyon lira. Elbette bu borç ödenip bitmiyor, tekrarlanıyor. Borcu borçla ödediğimiz için azalmıyor, azalsa da hissetmiyoruz.

Peki Türkiye bu hale nasıl geldi? Elbette tek sebebi yok ama en önemlilerinden birisi Türkiye'deki siyasi dağınıklık tablosu ile sıcak para akımlarının aynı döneme rast gelmesi... Sıcak para 1989 yılından itibaren belirtileri görülmeye başlanan siyasi bölünmelerde ve koalisyon hükümetleri döneminde işleri rahatlattı. Her abuk subuk harcama ve ekonomik karar, sayıları 1.000'i geçen kamu borçlanma ihalelerinin içine gömüldü. 

Yine aynı dönemde Körfez Savaşı sonrasında zararların tazmin edilmemesi, bölücü terörle mücadelede büyük harcamalar yapılması, ülkede tecrübesiz politikacıların doğrudan Başbakanlık yapmaya başlaması, seçim kararlarının iyice tartışılmadan verilmesi, yolsuzlukların alıp başını gitmesi borç yükünü iyice ağırlaştırdı. 

13 Ekim 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ZOR HAFTA

Cahit UYANIK 

Çiçeği burnunda AKP Hükümetinin önünde zor bir hafta var. ABD'den ekonomik paket konusunda bir türlü istediği sözü alamayan hükümetin Türkiye'ye yabancı asker kabulü ile ilgili tezkereyi Meclis'ten geçirmesi çok zor görünüyor. Zaten hükümetin böyle bir teşebbüs içinde bulunması da beklenmiyor. Türkiye'ye asker kabulünün yüklü bir ekonomik yardım paketi şartına bağlandığı her fırsatta ve Ankara'nın tüm kulislerinde konuşuluyor.

Başbakan Abdullah Gül ABD ile Irak Operasyonu bağlamındaki ilişkilerin üç ayrı koldan gittiğini sık sık tekrarlıyor. Bunlar askeri, ekonomik ve siyasi olarak üçe ayrılıyor. Bu kanalların üçünde de henüz bir anlaşma belirtisi ortada yok. Türkiye verip verebileceği tavizi sundu ve üslerin modernizasyonuna başlandı. Asker konuşlandırma hakkındaki ayrıntılı pazarlıklar ise henüz hafta sonu başladı. ABD'liler Türk askerlerinin kendi komutalarında olmasında ısrarlı. 

Ancak Türkiye'nin yabancı komutanlar ve askerler konusunda çok eskiye dayanan bir geçmişi ve acı tecrübeleri var. Osmanlı'nın modernleşme çabalarıyla başlayan yabancı komutanlar ve askerler dönemi, Birinci Dünya Savaşında Türk ordularının Alman komutanların emrine verilerek cepheden cepheye sürülmesine kadar gitmişti. En son 50 yıl önce Kore Savaşında Türk askerlerinin yabancı komutanlar tarafından yönetilmesi ve boş yere verilen şehitler ise hiç unutulmadı. ABD'lilerin bütün bunları bilip ona göre davranması gerekiyor.

Ekonomik paket konusunda da durum pek iç açıcı değil. ABD'liler Türkiye'yi illa ki bir rakam üzerinde konuşmaya zorluyorlar. Ancak Türkiye rakamdan önce ilkeler üzerinde yoğunlaşılmasını istiyor. 

14 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MECLİS'İN ATEŞLE İMTİHANI

Cahit UYANIK 

Başbakan Bülent Ecevit'in geçen hafta yaptığı bir konuşmada tüm umutlarını yitirmek üzere olan Türk toplumuna Kurtuluş Savaşını hatırlatması hoş bir ortam yarattı. Ama aynı günlerde yüzde ikibinli faizler isteyen bankalarla, bu faizi ödemeyeceğini söyleyen sanayicilerin Osmanlı mirası bir saray-otelde toplantı yapmaları pek de hoş olmadı. 

Merak ediyorum,  acaba bu toplantının faturası kimin cebinden çıktı? Krizden 20 trilyonu aşkın repo geliri sağlayan TOBB'un mu yoksa memlekete 50 milyar dolara yakın zarar veren bir sektörün temsilcileri olarak Bankalar Birliğinin mi? Toplum olarak mütevazı olmayı unuttuk. Krizden nasıl çıkacağımızı bile saraylarda tartışıyoruz.

Bilmeyenler için hatırlatmakta fayda var: Şu anda birçoğu otele dönüştürülen, bazıları da müze olarak işletilen Osmanlı saraylarının önemli kısmı 1800'lü yılların ikinci yarısında Batı'dan alınan borç paralarla yaptırılmıştı. O dönemde Osmanlı'nın çıkardığı ballı börek türünden dış borçlanma tahvilleri, Avrupalı kızların çeyizlerinin en gözde parçalarını oluşturuyordu.

29 Temmuz 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EK KREDİDE SİYASİ BOYUT

Cahit UYANIK 

IMF'nin bir türlü bitmek bilmeyen 10'uncu Gözden Geçirme ziyareti için son dönemece bu hafta girilecek. Bu dönemeç, Türkiye'ye 3 milyar 124 milyon dolarlık yeni bir kredi dilimini sunabileceği gibi, büyüklüğü henüz kesinleşmeyen 2002 yılına ilişkin ek yardıma da rakamsal alt yapı arayışına sahne olacak. 

Ek yardımın miktarının  ne olabileceği konusunda şimdiye kadar 9, 13 ve 20 milyar dolar olmak üzere üç rakam telaffuz edildi. Bu rakamların hangi varsayımlara dayandığı belirsiz. Muhtemel ek dış yardımın analizine geçmeden önce, Devlet Bakanı Kemal Derviş tarafından hazırlanıp hükümet liderlerine sunulan 50 maddelik 'Ek Gelir ve Tasarruf Paketi'nin kabul edilmesinin şart olduğunu belirtelim. 

Paket toplam 7 katrilyon liralık bir büyüklüğe karşılık geliyor. Bunun dolar karşılığı yaklaşık 3-3,5 milyar dolar ediyor. Paket, yüzde 6,5 yani 15,8 katrilyon liralık faiz dışı fazlanın neredeyse yarısına denk ki, bu 2002'nin mali disiplini açısından büyük önem taşıyor. Ancak kamuoyuna ilk yansıyan maddelerine göre paketin zaten canı yanmış olan topluma birçok açıdan yeni külfetler getireceğini söyleyebiliriz. Paket, aynı zamanda yüzde 35'lik enflasyonu tutturabilmek için çok ciddi bir talep frenleme mekanizması olarak kullanılacak gibi görünüyor.

24 Temmuz 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HÜKÜMETE AÇILAN 'İTİBAR' KREDİSİ

Cahit UYANIK 

Türkiye, 3 yıllık stand by programına iyi bir başlangıç yaptı. Devlet iç borçlanma faizleri yüzde 37'ye kadar düştü. Dış piyasalarda 30 yıl vadeli 1,5 milyar dolarlık tahvil satışı gerçekleştirildi. Banka mevduat faizleri yüzde 40-50 arasına kadar indi. Borsa tarihinde ilk kez 18 bin puan seviyesini gördü. 

Bu listeye dikkat edildiğinde tüm olumlu gelişmelerin finans cephesinde yaşandığı değerlendirilebilir. Finans piyasaları genellikle kısa vadeli karar ve eylemlerin geçerli olduğu ortamlardır. Bu olumlu gelişmelere;  hükümete ve dolayısıyla ilan ettiği Enflasyonla Mücadele Programına açılan birkaç aylık kısa vadeli bir 'itibar kredisi' gibi bakabiliriz. Eğer bu olumlu tablo, reel ekonomiye yansıtılma becerisi gösterilemezse, bu kredi hemen kapatılabilir. Borsa yeniden 10 binler seviyesine inip devlet faizleri yüzde 90'lar düzeyine çıkabilir.

Hükümetin olumlu hava ve birkaç aylık krediyi ekonomiye yansıtması için yapması  gerekenler belli. Harcama reformuyla ilgili düşüncelerimi daha önceki haftalarda dile getirmiştim. Bu nedenle yapılması gereken diğer iki iş üzerinde durmak istiyorum. Herşeyden önce düşen mevduat faizlerini, aynı eğilimi gösterecek kredi faizleri izlemeli. Burada bankalar kilit önem taşıyor. Bankalar yıllardır personel ve alt yapılarını Hazine ihalelerine göre geliştirdiler. Çünkü yatırılan her birim paraya, en yüksek getiriyi Hazine faizi veriyordu. Kredi müşterisi adeta 'baş belası' gibi görülüyordu. 

11 Temmuz 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BÜYÜK SİYASİ KAVGA KORKUSU

Cahit UYANIK 

Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, beklenen kaynak müjdesini verdi. Adı kaynağa çıkan dış borcun miktarı 14,3 milyar dolar. Bu borcun beraberinde ne gibi ön şart, uygulama şartı, performans kriteri, endikatif hedef,  politik sonuç ve ulusal taviz getireceğini yakında hep birlikte göreceğiz.

Bu konudaki ilk belirti, ABD Hazine Bakanının bu ülkenin en etkin gazetesine sızdırdığı haberle ortaya çıktı. ABD, Türkiye'ye bir daha böylesi bir yardımın yapılmayacağını açıkladı. Bu haber hemen ertesi gün Derviş tarafından doğrulandı. Peki neden böyle oldu?

Ankara'da alttan alta yayılan korku şu: Türkiye, 14,3 milyar dolarlık kaynağın en acil olan 4-5 milyar dolarlık kısmını kullandıktan sonra büyük ve kısır bir siyasi kavgaya tutuşabilir mi? 4-5 milyar dolarlık kaynağın Haziran ayı içinde hesaplara girebileceği Derviş tarafından açıklandı. Haziranda hükümet ikinci yılını dolduracak. Bu öyle bir 2 yıl ki, aslında 4 yıla bedel gibi... Çünkü bu döneme büyük yolsuzluk operasyonları, yeni vergi yasaları, iki büyük deprem, bir cumhurbaşkanı seçimi ve hepsinden önemlisi 2 büyük ekonomik kriz sığdı. Bu süreçte bir stand by imzalandı, birisi de imzalanmak üzere. SRF Kredi Anlaşması da cabası. Yani ekonomik açıdan tam bir dağınıklık ve keşmekeş söz konusu. 

27 Mayıs 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ABD HAZİNESİ'NİN GARANTİSİ REDDEDİLMELİ

Cahit UYANIK 

Türkiye uzun zamandır görülmedik bir askeri hareketlilik içinde. Tekirdağ'dan Güneydoğu'ya askeri birlik kaydırılması, tankların garajlarından çıkıp yollara dökülmesi, kurulan çadırlar ve seyyar köprüler birşeylerin kararının verildiğini gösteriyor. Anlaşılan o ki Türkiye, arka bahçesi konumundaki Kuzey Irak'ta önemli düzeyde bir askeri güç konuşlandıracak. Bu gücün ağırlıklı olarak mekanize birliklerden oluşan ve 50 bin kişiyi aşan bir büyüklüğe kadar ulaşacağı yönünde tahminler var. Ancak neler olacağını bekleyip görmemiz gerekecek.

Düğmeye basılacak olan gelişme ise Çarşamba günü ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın Birleşmiş Milletler'de yapacağı konuşma olacak gibi görünüyor. ABD şimdilerde yüzlerce milyon dolar döktüğü bir askeri harekatı, içi boş delillere dayandırmayacak kadar akılcı bir ülke. Çarşamba gününden sonra büyük bir askeri harekat için adımlar daha hızlı atılmaya başlanacak.

Bu ortamdan Türkiye'nin nasıl etkileneceği ise meçhul. Askeri açıdan büyük bir problem olması mümkün görünmüyor. Çünkü Silahlı Kuvvetler bölgenin en güçlü ordusu sayılabilir. Onunla sürtüşmek Saddam dahil kimseye pek hayır getirmez. Ancak ekonomik geleceğimiz açısından neler yaşanacağı konusunda aynı iyimser öngörüde bulunmak imkan dahilinde değil.

25 Mayıs 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SICAK PARACILARIN İFLASI

Cahit UYANIK 

'Sıcak' sözcüğü kulağa hoş gelir. Yemeklerin çoğu sıcak yenir, tatil denilince hep sıcak bölgeler akla düşer. Karın lapa lapa yağdığı bir gece yarısında, karlar üzerinde sıcak şarap içmek gibisi de pek yoktur. İnsan aşık olunca içinde sıcak sıcak birşeyler akıp durur. Ya sıcak para? 

İşte onu hiç sormayın. Bizim gibi fetihler çağında imparatorluk kurmuş ama üretim çağının başladığını anlamayıp yan gelip yatmış bir millet için sıcak paradan beter bela yoktur. Sıcak para 1970'lerden sonra ortaya çıktı. Varili birkaç dolara satılan petrolün fiyatı 30 doları geçince sıcak paranın atası doğdu: Petro-dolar. Daha sonra sıcak para çeşit çeşit kisvelere bürünerek bizim gibi üretim ve finans cahili milletleri uyutmaya başladı. Çok çeşitli finans cinlikleri, deli gibi para arayan azgelişmiş ülke yöneticilerinin emrine sunuldu. Yeter ki siz yönettiğiniz ekonomide sıcak paracılara yüksek kazanç fırsatlarının kapısını sonuna kadar açın.

21 Mayıs 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BONO PİYASASINA 'SOPA' ARAYIŞİ

Cahit UYANIK 

Merkez Bankası (MB), geçen hafta kısa vadeli faiz oranlarını 3 puan düşürdü. Bazı AKP'lilere göre bu faiz indirimi, son bir hafta içinde MB'nin üzerinde kurulan siyasi baskının sonucu idi. Öyle ki MB Başkanı Süreyya Serdengeçti'nin görevden alınabileceğini dair haberler bile yaptırıldı. Oysa Serdengeçti'nin görev süresi 2006 yılının Mart ayında bitiyor. MB Yasası gereği de görevden alınması neredeyse imkansız. 

Ama olsun; bazı AKP'liler siyaset olsun da ne olursa olsun diyerek kafa karıştırmaya devam ediyorlar. Bu isimlerin kimler olduğunu ise meraklıları biliyor. Ben sadece şöyle şifreleyebilirim: Hükümet sorumluluğu taşımayan ama hükümetteki bir bakan gibi davranan bazı milletvekilleri.

Aslında konumuz AKP'liler değil, faizi düşürme arayışları. Geçtiğimiz haftalarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a birkaç koldan bu konuyla ilgili enteresan öneriler ulaştırıldı. Bunlardan belki de en dikkat çekici olanı İMKB bünyesindeki Tahvil ve Bono Piyasasına Merkez Bankası ve kamu bankalarının müdahale etmesi önerisiydi. 

18 Mayıs 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ASKER, NEDEN BEDELLİYE RAZI OLDU?

Cahit UYANIK 

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) geçen hafta bedelli askerliğe izin vereceğini açıkladı. TSK, üzerindeki baskıya rağmen bedelli askerliğe sıcak bakmıyordu. Bunun elbette çeşitli sebepleri vardı. Herşeyden önce Doğu ve Güneydoğu'da alçak yoğunluklu savaş sürerken, bazı kimselerin parasını ödeyerek bu görevden amiyane tabirle 'sıyırması'; ordunun alt kademelerinde hiç hoş karşılanmıyordu. Bu huzursuzluk zaman zaman yüksek komutanlara kadar yansıtılıyordu. 

İkincisi, bedelli askerlik için tahsis edilen Burdur'daki eğitim tesislerinin kapasitesi yetersizdi. Yılda neredeyse 6 tertip kabul edilmesine rağmen geçmişte çıkarılan bedelli yasalarından yararlanan yükümlüler ancak yeni eritilebilmişti. Hatırlarsanız bedelli askerlikte yeni bir düzenleme düşünülmediği konusundaki en son açıklama, halen görev başında bulunan Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu tarafından daha birkaç ay önce yapılmıştı. 

Acaba ne oldu da TSK üzerine titrediği bu politikadan vazgeçti? Bunu iyi analiz edebilmek için önce bedellinin Türkiye'ye sağlayacağı karşılıksız ve sıfır maliyetli kaynağa bakmak gerekiyor. Bedelli uygulamasından her iki yükümlüden birinin yani 100 bin kişinin yararlandığı düşünülse bile, toplanacak kaynak 1,5 milyar Alman markını bulacak. 

5 Mayıs 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ENFLASYON MUHASEBESİNİN MUHASEBESİ

Cahit UYANIK 

Reel sektörün sorunlarının çözümü için başlatılan çalışmalarda bu hafta yine kritik görünüyor. Yarın yani Salı günü TOBB yönetimi ile hükümetin bazı bakanlarının bir  araya gelerek, geçen hafta yarım bırakılan görüşmeleri sürdürmeleri bekleniyor. Geçen Pazartesi kısıtlı zamanda yapılan görüşmelerde, finansman sorunları ele alınmıştı. Bu konuda bazı sözler alan özel sektör nispeten rahatlamış görünüyor. Ancak söz vermek yetmiyor, alınan kararların yaşama geçirilmesi de gerekiyor. 

TOBB yönetimi ile hükümet arasındaki diyaloğun bu haftaki gündeminin ağırlıkla vergi sorunları üzerine yoğunlaşması bekleniyor. TOBB'un hazırladığı çözüm paketinin vergi sorunları bölümünde enflasyon muhasebesi ilk madde olarak görünüyor. TOBB haklı olarak enflasyon etkisiyle ortaya çıkan ve aslında reel bir kazancı ifade etmeyen tutarların, işletmenin gerçek durumunu ortaya koyamadığını ve elde edilmeyen kazançların vergilendirilmesine yol açtığını belirtiyor.