30 Aralık 2017 Cumartesi

BREXIT: DÜNYANIN EN PAHALI BOŞANMASI

Aslında İngiltere-AB ilişkilerinin manzarası hep aynıydı. Bu nedenle İngiltere-AB ilişkilerinde 1973 yılından bu yana hep ön planda olan ‘para kavgası’, Brexit müzakerelerine de şimdiden damgasını vurmuşa benziyor.

Cahit UYANIK

Tarih, 23 Haziran 2016-Perşembe gününü gösterdiğinde dünya, nefesini tutarak İngiltere’deki Brexit adı verilen halk oylamasını takip etmişti. İngiliz halkı yüzde 51,89’luk oranla “Avrupa Birliğinden (AB) ayrılalım” dediğinde uzun, sancılı ve pazarlıklarla dolu bir ‘boşanma’ sürecini de başlattı. İngiltere Başbakanı Theresa May yaklaşık 10 ay sonra, AB’den ayrılacaklarını ve Lizbon Antlaşmasının 50. Maddesinin işletilmeye başlamasını istediği 29 Mart 2017 tarihli “ihbar mektubu”nu AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’a iletti. Böylece tüm dünya, kum saati misali işlemeye başlayan ve 29 Mart 2019’da bitecek 2 yıllık yasal ayrılık sürecinin de başladığını gördü.

Bu sürenin 8 ayı yani üçte biri geçtiğimiz günlerde doldu. Brexit halk oylamasının üzerinden ise 1,5 yıl geçti. Gerçekleştirilen ilk tur Brexit müzakerelerinde (AB, önünde sonunda ekonomik yönü daha güçlü bir organizasyon olduğu için) iş, ayrılma için ödenecek tazminata geldi, dayandı. İngiltere, daha ucuza ‘boşanmak’ istiyor; AB ise bunu kabul etmiyor. Sonuç ne olursa olsun Brexit, “dünyanın en pahalı boşanması” olarak tarih sayfalarındaki yerini alacağa benziyor.

27 Aralık 2017 Çarşamba

15 YIL ÖNCEKİ BİR SORU: ÜST KURULLAR BİR MODA MI?

Dünyada nasıl 1950 ve 60’lar planlamacılar, 1970’ler karma ekonomiciler, 1980’ler özelleştirmecilerin etkisinde geçti ise önümüzdeki 10 yılı üst kurulların kuracağı yeni modelle geçireceğiz gibi görünüyor. 

Cahit UYANIK

Moda, hepimizin hayatını etkileyen bir gerçek. Giyim söz konusu olduğunda yerli yerine oturan ve kulağa hoş gelen moda deyimi, başka alanlarda kullanıldığında ise hafif bir ‘küçümseme tonu’ içeriyor. Acaba yazımızın konusunu oluşturan “Üst Kurullar” devlet idaresinde bir moda mı? Yani birkaç yıl sonra terkedilecek bir yönetim biçimi mi? Üst kurullar neden bu kadar eleştiri alıyor? Türkiye’deki üst kurullar yabancıların dayatması sonucu mu kuruldu, yoksa bunlar ekonomi için elzem mi? Bu sorular daha uzatılabilir. Fazla kafa karıştırmadan, önce Türkiye’de ekonominin ve ekonomi yönetiminin tarihsel geçmişine bakalım.

Türkiye’de devlet ve devletin ekonomiyle ilişkileri konusundaki yapılanma arayışları oldukça eskilere dayanır. Bu arayışların hemen hepsi de dışarıdaki gelişmelerden etkilenmiş görünüyor. Sözgelimi Osmanlı İmparatorluğunun iyice güç kaybetmeye başladığı 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında, modern bir ekonomi yönetimi kurulamadığı için göstermelik konularla uğraşılmıştı. Devlet, ekonomi yönetmek deyince Avrupa piyasalarından borç bulmayı anlamıştı. Sonuç, Duyun-i Umumiye’ye kadar gitti.

26 Aralık 2017 Salı

PATRONLAR DA ASGARİ ÜCRETTEN ŞİKAYETÇİ...!

TİSK, yan ödemeler nedeniyle sendikalı iş yerindeki işçinin işverene maliyetinin 1.156 TL daha fazla olduğunu belirterek 
yeni bir asgari ücret sistemine geçilmesini önerdi.

Cahit UYANIK 

Belki inanmayacaksınız ama patronlar da asgari ücretten şikayetçi...

İşveren sendikalarının çatı örgütü konumundaki Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), asgari ücretin yükünün sendikalı iş yerlerinde, sendikasız iş yerlerine göre  işçi başına 1.156 TL daha fazla olduğunu belirtiyor. TİSK, bu adaletsizliğin yaşanmaması için öneriler de getiriyor. 

24 Aralık 2017 Pazar

AYDIN DOĞAN'IN 2006 YILBAŞINDA PERSONELE GÖNDERDİĞİ MEKTUP


31 Aralık 2005

Doğan Ailesinin Değerli Üyesi

2005 yılı Grubumuz için faaliyet alanları açısından önemli kararların alındığı bir yıl oldu. Kurumsal yönetim ve ülkemize yabancı sermaye girişi açısından örnek teşkil eden Dışbank'ın Fortis'e satılması ile bankacılık sektöründen çıkmamız, Petrol Ofisi'nde İş Bankası'nın sahip olduğu hisseleri alarak ve Star TV'yi Grubumuza katarak enerji ve medya alanlarında varlığımızı ve gücümüzü pekiştirmemiz bunlardan başlıcaları.

22 Aralık 2017 Cuma

MISIR'LA EKONOMİDE 19 YIL ÖNCE 'UMUTLU BAŞLANGIÇ' YAPMIŞTIK

Türkiye, bundan 19 yıl önce Mısır'a 
büyük bir ekonomik çıkarma yapmıştı...


Cahit UYANIK


Kahire - Uludağ İhracatçı Birlikleri tarafından Dış Ticaret Müsteşarlığının (DTM) koordinatörlüğünde düzenlenen Mısır gezisi umutlu bitti. Toplantılara 250'nin üzerinde Mısırlı iş adamının katılarak çeşitli görüşmeler yaptığını belirten DTM Müsteşarı Yavuz Ege, "İlk izlenimler ve bizim gözlemlerimiz çok olumlu. Mısır'ı hedef pazarlar arasında göstermemizin isabetli bir karar olduğu görüldü" dedi. İhracat Genel Müdürü Ömer Berki ise Mısır gezisini, "Son zamanlardaki en başarılı dış ticaret organizasyonu" olarak nitelendirdi.   

2003'TEN KALMA CEVAPLAR: TÜRKİYE'DE İŞSİZLİK YAPISAL BİR SORUNA DÖNÜŞÜYOR, ÇÖZÜMÜ GİDEREK ZORLAŞACAK



Cahit UYANIK-Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) Başkanı 

TÜRK-İŞ Dergisi: Son dönemde ekonomik göstergelerde görülen olumlu değişimler ve ekonominin iyiye gittiği varsayımı üzerine düşünceleriniz nelerdir?

Cevap: Bir ekonomi politikasının gidişatı, genelde 2 göstergeye bakılarak değerlendirilebilir. Bunlar fiyat istikrarı ve istihdam düzeyindeki değişimdir. Bu iki gösterge, sokaktaki adamdan en üst düzeydeki şirket yöneticisine kadar herkesin kararlarını ve içinde yaşadığı ekonomik ortama ilişkin düşüncelerini şekillendirir. Çünkü insanlar ekonomiden, bir iş sahibi olmak ve kazandıkları gelirin istikrarlı olmasını beklerler. Bu çerçeveden bakıldığında, Türkiye ekonomisinin gidişatı "Sana bir iyi, bir de kötü haberim var" diye başlayan doktorlu fıkraları hatırlatmaktadır. Enflasyondaki düşüş trendi ve gelecekte enflasyonda ciddi bir artış yaşanmayacağına ilişkin beklentiler tablonun aydınlık tarafını oluşturmaktadır. Fiyat artışlarının dizginlenmiş olması, halkın fiyat etiketi takibinden kurtulup satın alacağı mal ve ürünleri kalitesine göre sınıflandırması sonucunu doğuracaktır. Yine benzer şekilde TL'nin güç kazanması, hepimizin şikayetçi olduğu dolarizasyona (tüm ekonomik değerlerin döviz cinsinden belirlenmesi) son verecektir. Türkiye'nin 2004'te yüzde 12, 2005'te ise muhtemelen yüzde 7 düzeyinde bir enflasyonu hedefliyor olması, emeğin fiyatı olan ücret konusunda da bazı yeni açılımları beraberinde getirecektir. Eskiden sırf enflasyon farkının telafi edilmesi üzerine gelişen ücret pazarlıkları, artık refah payı ve sosyal yardımlar üzerine yoğunlaşacaktır.

REKABET KÜLTÜRÜNÜN GELİŞMESİNDE EKONOMİ BASINININ ROLÜ NEDİR?


REKABET KÜLTÜRÜNÜN GELİŞMESİNDE EKONOMİ BASINININ ROLÜ

Cahit UYANIK (Ekonomi Muhabirleri Derneği-EMD Başkanı)

(15.11.2005  tarihinde Rekabet Derneği toplantısında yapılan  konuşma)

Türkiye'de "ekonomi basını" ile "rekabet hukuku" aynı kaderi paylaşıyor. Ekonomi basını 1980'den sonra gelişmeye başladı. Rekabet hukuku da 1990'dan sonra... İkisi de sayıca çok geniş olmayan bir grup tarafından anlaşılmaya, uygulanmaya çalışılıyor. Söz gelimi biz ekonomi gazetecilerinin sayısı Ankara ve İstanbul olmak üzere toplam 500-600'ü geçmiyoruz. Türkiye'deki rekabet hukukçularının sayısı hakkında net bir fikrim yok ama, şu kesin ki her iki grup da çalışmalarıyla toplumdaki geniş kitleleri yakından etkiliyor.

Türkiye'de rekabet denilince nedense hemen 24 Ocak 1980 Kararları akla gelir. Ünlü "Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler" anlayışının Türkiye'ye bir ekonomik kriz sonrasında girişi hatırlanır. Devletin ekonomik hayattan çekilmeye karar vermesi ve fiyatların serbest şekilde belirlenmeye başlanması bu kararların odak noktasıydı. Ancak zaman geçtikçe, serbest piyasayı ve rekabeti "kuralsızlık" ve "kural tanımazlık" olarak görmeye başladık. İşte o zaman "Bu rekabet denilen olayın bir kuralı, bir hukuku yok mu?" diye sorduğumuzda önümüze rekabet hukuku çıktı. Oysa bu konu gelişmiş piyasa ekonomisine sahip ülkelerde 100 yılı aşkın maziye sahipti. Meraklıları özellikle ABD'deki devlet eliyle şirketlerin parçalara ayrılmasıyla rekabet hukukunun nelere kadir olabileceğini çok iyi biliyorlardı. Türkiye ise hukuka uygun rekabet olabileceği ile 1990'larda tanıştı. Geç mi kalındı? Bence hayır. Çünkü zaten Türkiye, 1980'e kadar serbest piyasayla ilgili bir ülke değildi. Sanayileşmeye, gelişmeye çalışıyordu.

20 Aralık 2017 Çarşamba

15 YIL ÖNCESİNDEN BİR HABER: RUSLAR, KENDİLERİNİ ZENGİN GELİN ADAYINA BENZETİYOR VE "ÇOK DÜŞÜNMEYİN KIZI BAŞKASI KAPACAK" DİYOR


Cahit UYANIK

Soçi- Yaklaşık 10 yıldır bavul ticareti ile yakından tanıdığımız Rusya, artık Türkiye'den yatırım ve daha kaliteli mallar satın almak istiyor. Gelecek yıl devreye girecek olan Mavi Akım Projesi ile patlama yaşanması beklenen Türk-Rus ticaretinin dengelenmesi için yollar aranıyor. TOBB Başkanı  Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye'nin Rusya'dan giderek artan miktarda ithal ettiği doğal gaz bedelinin belirli bir bölümünün mal ve hizmet karşılığı ödenmesi konusunu gündeme getirdi. 

BALIKESİR SEKA ÖZELLEŞTİRMESİNDE "YARGILAMAMA" KARARI KALDIRILDI


Cahit UYANIK

Danıştay 1. Dairesi, SEKA'ya ait Balıkesir İşletmesinin satışına ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) Kararı'nın iptaline ilişkin "yargı kararını uygulamamak suretiyle görevlerini kötüye kullandıkları" iddiasıyla Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci ve Başkan Yardımcısı İsmail Destan hakkında soruşturma izni verilmemesi yönündeki kararı kaldırdı. 

19 Aralık 2017 Salı

MB: REEL SEKTÖR, KISA VADELİ DIŞ KAYNAK KULLANIMINDA 2007'DE FRENE BASTI


Cahit UYANIK

Küresel kriz nedeniyle son dönemde dış borçları ile sık sık gündeme gelen reel sektör, 2007 yılında kısa vadeli yabancı kaynak kullanımında frene bastı. Merkez Bankası (MB), yayınladığı "Sektör Bilançoları-2005/2007" adlı çalışmada 5 bin 600'ü aşkın firmadan gönderilen bilanço verilerine dayanarak, firmaların dış borç ödeme kapasitelerini analiz etti. MB, döviz riskine karşı önlem olması için 2007 yılında firmaların kısa vadeli nakdi yabancı para kredi kullanımını azalttığını belirtti.

MB, ankete veri gönderen tüm firmalarda döviz kredisi yükümlülüklerini karşılama gücünün bir göstergesi olarak değerlendirilebilecek 'kısa vadeli yabancı para kredilerinin yurt dışı satış gelirlerine oranı'nın 2007 yılında, 2,6 puan iyileştiğini bildirdi. MB, imalat sanayisi sektörü firmalarında ise bu iyileşmenin 3,5 puan olduğunu hesapladı. 

MB Başkanı Durmuş Yılmaz, 1 yılı aşkın süredir yaptığı konuşmalarda özel sektörün döviz kredisi riskine dikkat çekiyor ve dövizle borçlanılırken dikkatli olunmasını istiyordu. Yılmaz, dövizle borçlananların dövize dayalı geliri olması gerektiğini ifade ediyordu.

18 Aralık 2017 Pazartesi

KULİS: 78 YIL ÖNCE DE SANAYİCİNİN DERDİ AYNIYDI

78 yıl geçip kuşaklar değişse de, sanayiciler Türkiye'de benzer sorunlardan muzdarip. 

Cahit UYANIK 

Bugün herhangi bir sanayiciyle sohbet etseniz şikâyetlerinin başında yüksek girdi maliyetlerinin geleceği tartışmasızdır. Hele yeni yapılan zamdan sonra, elektrik girdisi ya da vergiler bu şikâyetlerin başındadır şüphesiz... 

Ankara Sanayi Odası yeni hizmet binasının açılışı anısına "1930 Sanayi Kongresi: Raporlar Zabıtlar" başlıklı bir kitap yayımladı. Türkiye Cumhuriyetinin ilk sanayi kongresi olmasının yanı sıra ilk sanayi envanteri olma özelliğini de taşıyan kitapta, tartışmalar ise neredeyse bugünü yansıtıyor. 

14 Aralık 2017 Perşembe

REKABET KURULU, SANKO'NUN YENİ FABRİKASINA MÜDAHALE ETMEYECEK

Cahit UYANIK

Rekabet Kurulu (RK), Sanko'nun Gaziantep'e çok yakın olan Kahramanmaraş'ta 250 milyon dolarlık yatırımla büyük bir çimento fabrikası  kurmasına "rekabeti bozabilir" gerekçesiyle müdahale etmeyeceğini bildirdi. 

Kurul yetkilileri "Biz birleşme ve satın alma yoluyla hakim durum oluşturulmasına izin vermeyiz. Sanko'nun Adıyaman'ı satın alma girişimi bu kapsama giriyordu ve buna izin vermedik. Ama bir şirketin kendi iç kararıyla yeni yatırım yapmasına karışmamız ise zaten yasal olarak mümkün değil. Sanko'nun yeni fabrikası, kendi iç kararına dayanıyor. Türkiye'de buna benzer örnekler daha önce de yaşandı" dediler.

13 Aralık 2017 Çarşamba

EKONOMİDE YENİ DÖNEM VE YAPMAMIZ GEREKENLER-2003

Ekonominin piyasalar için değil, bizatihi insanlar için iyiye gitmesi gerektiğini öğrenmeliyiz. 

 Cahit UYANIK

Daha bundan 5-6 yıl önce Türkiye’de her 24 Ocak gününde, gazeteler 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Tedbirlerinin uzun uzadıya anlatıldığı yazılarla dolu olurdu. Çeyrek yüzyıllık ömrünü tamamlamamış olan bu kararlar şimdilerde iyice unutuldu. Önce 5 Nisan 1994 Kararlarını hafızalarımızda ön plana çektik, daha sonra 9 Aralık 1999’da açıklanan kur çapası sistemini… Bütün bunlardan önemlisi de 21 Şubat 2001’de kurun dalgalanmaya bırakılmasının ne anlama geldiğini, Türkiye ekonomisini nerelere götürebileceğini içinde yaşayıp öğrenme sürecindeyiz. Bu ekonomik krizler ve ona panzehir olsun diye açıklanan istikrar tedbirleri manzumesine 1988, 1992, 1997, Uzakdoğu Krizi (1997), Rusya Krizi (1998), 2000 Yılı Kasım krizleri dahil değil. 2003 sonu itibarıyla bir fotoğrafı çekilebilse, ekonomimizin hal-i pür melali aynen şöyle olacaktır: Kriz sarhoşu bir dengesizlik içinde, yönünü bulmaya çalışan bir adamın, karanlık bir tünelden hayli uzaktaki ışığa doğru yürüyüşü…

1990-2000 yılları arasında 100 milyar dolarlık kayıp

Türkiye ekonomisi acaba bu hale neden ve nasıl geldi? Yıllar önce, henüz 2001 Krizinin yaşanmadığı günlerde devlette zorlu görevler yürütmüş bir üst düzey bürokrat ile yaptığım görüşmede bunun birkaç sebebini şöyle sıralamıştı:  Güneydoğu’daki terörle mücadele masrafları, Körfez Krizi sonrası Türkiye’nin büyük bir dış ticaret ortağını kaybetmesi, 1980’li yıllar boyunca devlette denetim sistemini ortadan kaldırıcı çabalar sonucu oluşan israf ve yolsuzluklar, ülkenin koalisyon iktidarları tarafından kötü yönetilmeye başlanması. O bürokrata göre 1990-2000 yılları arasında Türkiye’nin hesaplanabilen ekonomik kaybı 100 milyar doları geçiyordu. 
Sohbetin hemen ardından patlak veren 2001 Krizi sonrasında bu faturaya bankacılık sistemindeki büyük yolsuzluklar ve kamu bankalarının kanını iliğini emen görev zararları kabusu da eklendi. Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu borç çevirme probleminin büyük bölümü, bankacılık operasyonu sonucunda ihraç edilen kağıtlardan  kaynaklanıyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) en yeni raporuna göre, bankacılık sektörünü yeniden yapılandırmanın toplam maliyeti 47,2 milyar dolar. Buna, yazı kaleme alındığı gün açıklanan 9 katrilyon liralık yani 6 milyar dolarlık İmar Bankası faturası eklendiğinde, fatura 53 milyar doları geçmiş olacak. Türkiye’nin son ekonomik krizde tüm alanlardaki ekonomik kaybı ise bazı uzmanlara göre 150 milyar doları buluyor.  

9 Aralık 2017 Cumartesi

MR. DOLAR'IN TÜRKİYE'DE HENÜZ YAZILMAMIŞ GAYR-I RESMİ TARİHİ


Şöhretinin zirvesinde bulunan Emel Sayın'ın yurt dışına çıkmak için acilen dövize ihtiyacı vardır. Sayın, Ankara'ya gider...

Cahit UYANIK

Uzun yıllar önce, çok önemli bir özelleştirme ihalesini izliyorum. İhale, kamuoyuna açık ve televizyonlarda canlı yayınlanıyordu. Talipliler, parmaklarını indirip kaldırdıkça fiyat tam 1'er milyon dolar artıyordu. İhale Komisyonunun Başkanı, her artış sonrasında, söz gelimi "1 milyar 19 milyon dolar" demek yerine, büyük bir keyif ve öz güvenle (sanki doları Türkiye basıyordu mübarek!) "1 milyar 19 milyon Amerika Birleşik Devletleri Doları" deyip duruyordu. Bu tanımlama bir ara o kadar çok tekrarlandı ki, herkes rahatsız oldu. 

Kurumun Başkanı da ihale salonunda bir köşede duruyordu ve elindeki "Unutma" kartoncuğuna "ABD Doları deme, dolar desen yeter!" yazıp, sekreteriyle İhale Komisyonu Başkanına gönderdi. Not ulaşır ulaşmaz, dolar -en azından- Türkçe karşısında 3 sözcük kaybederek yüzde 75'lik kelime devalüasyonuna uğradı... Tabii dolar bu... İntikamını birkaç yıl içinde aldı ve 2001 Şubat ayında 1,1 TL'den 1.7 TL'ye çıkarak tüm ülkenin feleğini şaşırttı. Dolar şimdilerde yine yükseklerden uçuyor. Öyle ki kimse ineceğine, indirilebileceğine de inanmıyor. Peki Dolar'ın Türkiye'deki henüz yazılmamış gerçek hikayesi nedir?

8 Aralık 2017 Cuma

TÜRKLER'İN YURT DIŞINDA 70 MİLYAR DOLARI VAR


Türk vatandaşlarının yurt dışında 70 milyar dolar parası olduğu tahminleri mevcut. Ancak bunlardan ne kadarının Türkiye`deki istikrarsızlıktan korkup dışarıya kaçan para olduğu önemli.

Cahit UYANIK 

Mali milat ile yurt dışından getirilecek paranın affı arasındaki fark nedir? 
Mali milat ile yurt dışından getirilen veya yastık altından çıkarılan para kayıt altına aldırılıyor. Ancak daha sonra tekrar yurt dışına gidip gitmediği bilinmiyor ve denetlenmiyor. Sermaye affında ise para yurda getiriliyor ve bir şirketin veya bankanın sermayesine ekleniyor. 


Sermaye affıyla parayı getiren kişi, bunu yurt dışına çıkaramaz mı? 

Bu para, sermaye olarak kayıtlara geçeceğinden, şirketten çıkışı için yeni bir kayıt yapmak gerekir. 



Bu konuda Maliye eleştiri bekliyor mu? 
Maliye bu konuda eleştiri beklemiyor. Operasyon zaten vergi alınamayacak bir para için söz konusu. Kayıtlı hale geldikten sonra vergisi alınabilecek ve ekonomiye kaynak girişi sağlanmış olacak. 



Devletin bu aftan bir kazancı olacak mı? 

Maliye, yurtdışından getirilen sermayeden yüzde 1 oranında vergi alınabileceğini ancak bu oranı artırma veya azaltma yetkisinin hükümette olduğunu belirtiyor.

MERKEZ BANKASI, 2005'TE PİYASADAN 22 MİLYAR DOLAR TOPLADI


MB, ihaleler ve müdahale yoluyla döviz toplamasına gerekçe olarak; olumlu global likidite koşulları ile devam eden ters para ikamesini (Dövizden TL'ye geçiş) gösterdi.

Cahit UYANIK 
Merkez Bankası (MB), geçen yıl düzenli alım ihaleleri ve doğrudan müdahaleler ile piyasadan 22 milyar dolar topladı. MB`nin açıkladığı Yıllık Rapor-2005`te yer verilen bilgilere göre 22 Aralık 2004`te başlayan düzenli döviz alım ihalelerinde 1 yılda 7 milyar 442 milyon dolar alındı. 
MB geçen yıl, piyasalarda gerçekleştirdiği doğrudan 6 müdahale alımı yoluyla da, toplam 14 milyar 565 milyon dolar topladı. Böylece MB`nin toplam alımları 22 milyar 7 milyon dolar olarak gerçekleşti. MB, müdahalelerin en büyüğünü AB ile müzakerelerin başladığı tarihin ertesi günü, yani 4 Ekim`de yaptığını ve 3 milyar 271 milyon dolar aldığını bildirdi. MB döviz piyasasına ikinci en büyük müdahalesini ise dolar-euro paritesinde yaşanan değişim ile global likidite koşullarındaki döviz satışları nedeniyle 18 Kasım`da yaptı ve 3 milyar 164 milyon dolar topladı.

7 Aralık 2017 Perşembe

1969'DAKİ EL AKSA YANGINININ DOĞURDUĞU BİRLİK: İSLAM KONFERANSI TEŞKİLATI (İKT) VEYA İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT-OIC)


1969 yılında Kudüs'teki El Aksa Camisinin kundaklanması, İslam alemini hızla bir araya getirmişti.

Cahit UYANIK

Türkiye, geçen kasım ayı başında İstanbul'da, ekonomi ağırlıklı, önemli ve çok sayıda ülkenin veya uluslararası kuruluşun katıldığı bir toplantıya daha ev sahipliği yaptı: İslam Konferansı Teşkilatı (İKT), Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi'nin (İSEDAK) 25'inci toplantısı. Türkiye, daha bu toplantıdan 1 ay önce IMF-Dünya Bankası sonbahar dönemi yarıyıl toplantılarına ev sahipliği yapmıştı. Böylece Türkiye ve İstanbul, dev kongre organizasyonları yapma konusundaki becerisini de dünyaya iyice göstermiş oldu. Peki İSEDAK toplantılarının önemi neydi? Bu konuya daha önce az ilgi duymuş veya hiç bilgi sahibi olmayanlar için öncelikle İKT'yi anlatıp, ondan sonra İSEDAK'a geçmekte fayda var.

İKT, günümüzde nüfusunun çoğunluğu veya bir kısmı Müslüman olan ülkelerin üye olduğu, Genel Sekreterliği Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde bulunan ve üye ülkeler arasında politik, ekonomik, kültürel, bilimsel ve sosyal dayanışma ve işbirliğini amaçlayan uluslararası bir kuruluş. Teşkilatın üye sayısı 57. Ayrıca birçok gözlemci üyesi var. İKT, Birleşmiş Milletler'den sonra en fazla üyeye sahip teşkilat. İKT'nin resmi dilleri ise İngilizce, Fransızca ve Arapça. 

6 Aralık 2017 Çarşamba

İSRAİL'DE 13 YILDA 1 MİLYAR DOLARLIK İNŞAAT İŞİ ALAN TÜRK FİRMASI


İsrail'deki iki önemli bakanlığın binasını inşa eden Türk firması hangisi?
Yafa-İsrail


Cahit UYANIK

KUDÜS - İsrail'de "aldığı işi en hızlı bitiren şirket" olarak tanınan Yılmazlar İnşaat Grubu'nun, 13 yılda bu ülkede üstlendiği işlerin büyüklüğü 1 milyar dolara yaklaştı. Halen İsrail'de 20 şantiyede çalışmalarını sürdürdüklerini belirten Yılmazlar İnşaat Grubu Genel Müdürü Ahmet Arık, burada bine yakın Türk işçisi istihdam ettiklerini söyledi.

İsrail'deki Türk işçileri belli bir kota dahilinde çalıştırdıklarını ifade eden Arık, bu kotanın artırılması halinde işçi sayısını 2-3 bine çıkaracaklarını anlattı. Arık, Türk işçilerinin İsrail'in Türk ordusunun tank modernizasyonunu üstlenmesi sebebiyle imzalanan off-set anlaşmasından yararlanılarak bu ülkede istihdam edilebildiğini kaydetti. İsrail'de konut, devlet ihaleleri, 35 kattan yüksek gökdelenler, altyapı, köprü, fabrika, elektrik tesisi ve su arıtma tesisi inşa ettiklerini ifade eden Arık, halen İsrail'in tek su kaynağı olan Tiberya Gölü'nde büyük bir arıtma tesisi inşa ettiklerini söyledi.

5 Aralık 2017 Salı

KULİS: ÖZELLEŞTİRME VE "BURDUR'UN İNEKLERİ"...


Bir tesis özelleştirildi ve Burdur'da hayvancılık ölüm döşeğine düştü... Traji-komik bir özelleştirme deneyimi... 

Türkiye'de özelleştirme giderek "bitmeyen şarkı"ya dönüşüyor. DSP Azınlık Hükümeti de bu analizi doğru çıkarmak için elinden geleni yapmaya başladı. Bugüne kadar her yıl ilan edilmesine rağmen, hiç bir zaman tutturulamayan özelleştirme hedefi tuzağına DSP de düştü. Oysa DSP'ye yakışan "Özelleştirmede hedef ilan etmiyoruz. Yapabildiğimiz kadarını yaparız. Önemli olan sattığımız şirketlerin emin ellerde olmasıdır" demesiydi.  Ama DSP, büyük ihtimalle IMF ile ilişkileri tehlikeye düşürmemek için yasak savma kabilinden bir hedef açıklanmasına göz yumdu.

Türkiye'de özelleştirme denilen kavramın arkasına neler gizlendiğini öğrenmek için Ankara'dan veya İstanbul'dan bakarak ahkam kesmemek gerekiyor. Çünkü Anadolu'nun değişik köşelerinde "özelleştirme yağma ve talana dönüşmüştür" sloganını haklı çıkaracak bir sürü olay yaşanıyor. 

Bunun son örneklerinden biri Burdur'da gelişti. Ege'de bulunmasına rağmen hayvancılığa dayalı ekonomiye sahip olan Burdur'da, hayati öneme sahip süt fabrikası bir süre önce özelleştirilmişti. Burdur'da özelleştirmenin yarattığı sanal cennet 1 yıl sürdü. Fabrikayı satın alan firma, tesisi kapatıp Gönen'e taşıyacağını açıkladı. Aslında bu son karar yaklaşık 1 yıldır yaşanan olumsuzluklar zincirinin son halkası niteliğindeydi. 

Taşıma kararını başlatan süreçte fabrika günlük süt işleme kapasitesini 200 tondan 20 tona kadar düşürmüştü. Bunun doğal sonucu olarak da fabrikada çalışanların sayısı 250'den 102'ye düşürüldü. Ardından fabrika süt tankları satıldı. Satılan 70 tanktan 180 milyar lira kazanıldı. Oysa fabrika 121 milyar liraya özelleştirilmişti. Kısa günün karı yaklaşık 59 milyar lira oldu. Burdurlulara bakılırsa fabrikanın 150 dönümlük arazisinin bedeli 1,5 trilyon lira. Burdurlular tesisin taşınmasından sonra fabrikanın yerine lüks villaların yapılacağına kesin gözüyle bakıyor. Eskiden kentte günlük 600 ton süt üretildiğini belirten Burdurlular, hayvanlarını mezbahaya göndermekten başka bir çözümleri kalmadığını düşünüyorlar. 

Evet Türkiye bir yandan hayvancılık reformu yapmak için çırpınıyor. Bir yandan da 'özelleştirmeye kurban' inek manzaraları yaşıyor. Dua edelim de Türkiye'deki (bu haliyle) özelleştirmeye sadece inekler kurban olsun...     

2 Aralık 2017 Cumartesi

ÖSYM'NİN KURUCUSU PROF. DR. DOĞRAMACI İLE 2004 YILINDAKİ RÖPORTAJIM: ÖSS'YE ALTERNATİF YOK


Prof. Dr. İhsan DOĞRAMACI
Çoğumuzun Hacettepe Üniversitesi ve YÖK'ün kuruluşu ile özdeşleştirdiği Prof. Dr. Doğramacı, aynı zamanda ÖSYM'nin kurucusuydu... Prof. Dr. Doğramacı bu önemli kurumun kuruluş hikayesini anlattı...

Cahit UYANIK

- İhsan Hocam dünyada üniversiteye giriş sistemleri nasıl?

Prof. Dr. Doğramacı: İki üniversiteye giriş sistemi var. İtalyan Anayasası der ki: Kimse istediği üniversiteden mahrum edilemez. Roma Üniversitesi Tıp Fakültesinin kapasitesi 400 iken 2 bin-3 bin kişi alınır. Ama kağıt üzerinde... Çünkü buranın en büyük konferans salonu bin kişiliktir. Çoğu teorik olarak okur, gerisi bir-iki senede dökülür. Fransa'da bölümün kapasitesi 100 kişi ise 200 kişi alınır. İkinci sene 100'e düşer. Ama kişiler başka bölüme girebilirler. Mesela tıpa girmiş 2 sene okumuş, sınıf geçememiş, teknisyenlik okuluna geçebilir. İkinci sistem ise Numarus Clasus. Bu, kapalı sayı demek. Başta ABD ve İngiltere'de uygulanıyor. Bölümün kapasitesi 50 ise 50 kişi alır. Her üniversite kendi sistemine göre alır. ABD'de 3 bin 500 yüksek öğretim kuruluşu var. Bunların çoğunluğu 2-3 yıllık okullar. Çünkü buralarda meslek okulları revaçta. Yüksek öğretimde okuyanların yüzde 35'i ise 4 yıllık okulda okur.