KADINA KARŞI ŞİDDET VE İZLEDİĞİM PANELDEN YAZDIĞIM DERS GİBİ BİR HABER

Kadına Şiddet... Gündemden düşürmeyi başaramadığımız kapkara bir mesele... 2014 yılında yazdığım bir haber, meselenin hukuki boyutu ile İstanbul Sözleşmesine ait oldukça aydınlatıcı bilgileri içeriyor.


TOBB ETÜ Hukuk Fakültesinde “Kadına Karşı Şiddet” Paneli Gerçekleştirildi

TOBB ETÜ Hukuk Fakültesinde “Kadına Karşı Şiddet” paneli gerçekleştirildi. TOBB ETÜ’ye destek hizmeti veren bir şirkette çalışırken, geçtiğimiz Eylül ayında eşi tarafından öldürülen Yazgülü Sarı’nın anısına düzenlenen panelin açılışında konuşan Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Çiğdem Kırca, Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddetin giderek arttığını ifade ederek, “Bu olaylar artık yanı başımızda. İşte her gün bizimle birlikte çalışan Yazgülü… Artık aramızda değil. Gülmüyor, konuşmuyor. Bu olaylar o kadar arttı ki, kanıksanmaya başlandı. Bu nasıl bir toplumsal yaradır ki, sessiz kalıyoruz?” şeklinde konuştu.

Bu konuda yapılan bilimsel çalışmaların yaşanan olayları “Ataerkil toplumdan eşitlikçi topluma geçiş sancıları” olarak değerlendirdiğini ifade eden Prof. Dr. Kırca, kadının erkeklerle eşit haklara sahip bir birey olduğunun kabullenilemediğini söyledi. Prof. Dr. Kırca, kadın ile erkeğin kağıt üzerinde eşit olmasına rağmen uygulamada yaşananların kültürel yapının etkisiyle farklı olduğunu anlatarak “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2009 yılında Türkiye’yi bu konuda mahkum etti. Kararında, mevzuatın iyi, ancak uygulamanın yetersiz olduğunu belirtti. Polisin, koruma altına alması gereken kadını eşiyle uzlaştırmaya çalıştığını bildirdi. Yapılması gerekenin, kadının sığınma evine alınması olduğunu söyledi. Bu karar da gösteriyor ki, mahkemedeki hakimin de karakoldaki polisin de bakış açısı net değil. Kadının erkekle aynı haklara sahip olduğu kabul edilmiyor. Erkekler ailede kadını, malı ve hakimiyet alanı olarak görüyor. Oysa bu eşitliği sağlamak devletin görevidir” diye konuştu.

Panelde konuşan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülriz Uygur ise 1980’li yıllara kadar uluslararası hukukta kadına yönelik şiddetin ayrı bir alan olarak görülmediğini ifade ederek “İstanbul Sözleşmesi” olarak da bilinen ve 2011 yılında kabul edilen ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ hakkında bilgiler verdi. Prof. Dr. Uygur, Türkiye’nin imza koyduğu bu sözleşmenin tam olarak uygulanmasının kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesinde önemli bir rol üstleneceğini ancak polisten avukata, savcıdan hakime kadar tüm kanun ve hukuk adamlarına büyük görev düştüğünü ifade etti.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türkan Yalçın Sancar ise kadınların yazılı olmayan kanunlar tarafından yönetildiğini ifade ederek, bunu değiştirmenin kolay olmadığını ifade etti. Kadınların ataerkil sistemle mücadele halinde olduğunu anlatan Prof. Dr. Sancar, “Bu mücadelede ciddi kazanımlar var. Ama yeterli değil. Mücadele arttıkça şiddet de artıyor. Yargı pratiğindeki hatalar da, bu şiddeti meşrulaştırıyor, kolaylaştırıyor. Kadın, eşinden izinsiz terlik satın aldığı gerekçesiyle öldürülüyor mesela… Mahkeme, terliğin izinsiz satın alınmasını haksız tahrik sayıp daha az ceza veriyor. Böyle onlarca, yüzlerce örnek var. Başta mahkemeler olmak üzere, kadına yönelik şiddeti önlemek için herkese büyük görev düşüyor “ dedi.

Aile Mahkemesi Emekli Hakimi ve Avukat Eray Karınca ise Türkiye’de geleneksel aile yapısının kırılmaya başlamasıyla, aile içi kadına yönelik şiddetin artması arasında doğrusal bir ilişki olduğunu ifade ederek, “Belki kadına yönelik şiddet bir olguydu ve yaşanıp gidiyordu. Bir yerden sonra buna tepki gösterilmeye başlandı. Ataerkil yapı da şimdi karşı tepki veriyor ve yaşanan olayların sayısı giderek artıyor” diye konuştu. Av. Karınca, şiddeti körükleyen ataerkil yapının, erkekleri de ezdiğini ve şiddete yönlendirdiğini erkeklere anlatabilmenin ve çıkış yolları gösterebilmenin, meselenin çözümünde farkındalık yaratabilmenin bir adımı olacağını kaydetti.

(Haber Tarihi: 22.10.2014)

(Bu yazı 22 Temmuz 2020 tarihinde Facebook sayfamda yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder