BASIN ÖRGÜTLERİNDEN BAŞBAKAN ERDOĞAN'A TCK MEKTUBU-2005

Gazetecilik meslek örgütleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'a ortak imzalı bir mektup göndererek, 1 Nisan'da yürürlüğe girecek yeni Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) basın ve düşünce özgürlüğüyle ilgili maddelerinin çok sayıda gazetecinin cezaevine girmesine neden olacağından duyulan kaygıyı iletti.

Mektupta, gerek 5187 sayılı yeni Basın Kanunu, gerekse 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu ile ilgili olarak Meclis'teki görüşmeler sırasında ve öncesinde ilgili bakanlıklara ve komisyonlara iletilen öneri ve çeşitli vesilelerle yapılan uyarıların dikkate alınmadığı ifade edildi.
Özellikle 19'uncu maddenin sakıncalarının uygulamada görülmeye başlaması nedeniyle mektubun kaleme alındığı belirtilen metinde, buna örnek olarak 79 gazeteci hakkında yapılan suç duyurusu ve başlatılan soruşturmalar gösterilerek, şöyle denildi:
"Bu tür davaların önümüzdeki günlerde, özellikle yeni TCK'nın yürürlüğe girmesinden sonra hızla artacağından ciddi kaygı duyuyoruz. Bu nedenle Basın Kanunu'nun 19'uncu maddesinin acil olarak düzeltilmesi ve madde metnine 'haber sınırlarını aşmamak kaydıyla' ibaresinin eklenmesi talebimizi yineliyoruz".
Basın ve düşünce suçlarına hapis
Basın Kanunu'nun basın suçları için verilecek para cezalarının "hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilemeyeceği" hükmünü içerdiği vurgulanan mektupta, şu görüşlere yer verildi:
"TCK, Basın Kanunu ile atılan ileri adımın bizi yaklaştırdığı uygar dünyadan uzaklaştıracak nitelikte yeni hükümler içermekte, basın ve düşünce özgürlüğü suçlarına hapis cezası öngörmektedir.
Gazeteci meslek örgütleri olarak bizler, yeni TCK'nın Basın Kanunu ile getirilmesi amaçlanan özgürlükçü ortamı yok edeceği kanısındayız. Yeni TCK'da yazılı suçlardan bazılarının 'basın yoluyla' işlenmesi durumunda verilecek hapis cezaları ağırlaştırılmakta ve 1 yılı aşan hapis cezaları öngörmektedir. Bunun anlamı hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilememesidir. Bunların arasında 2 yıldan daha fazla hapis cezasını öngören suçlar da vardır ki, bu durumda cezanın tecili de mümkün değildir".
Muğlak ifadeler ve keyfiyet
Mektupta, "TCK'nın muğlak ifadelerle tanımlamış olduğu suçlardan dolayı, tıpkı Basın Kanunu'nun 19'uncu maddesinde olduğu gibi, gazeteciler hakkında keyfiyete bağlı olarak çok sayıda dava açılabileceği ve cezaevlerinin gazetecilerle dolup taşacağı endişesi" dile getirilerek, şunlar kaydedildi:
"Gazetecilerin eleştirel yaklaşımlarına karşı tahammülsüzlüğün ve hoşgörüsüzlüğün örneklerine sıkça tanık olduğumuz için, bu davaların açılmasının keyfiyete bağlı olacağını da tahmin ediyoruz. Bunun anlamı ise yönetimlerin lehine olan yönlendirici haberlere taviz verilirken, muhalif haberlerin üzerine gidileceğidir. Avrupa Birliği (AB) üyeliği sürecinde giderek özgürleşme, sansür ve otosansür kıskacından kurtulma çabası içinde olanTürk basını, bu tür tehditkar yaklaşımlara meydan vermeye çok müsait olan yeni TCK'dan dolayı ağır darbe yiyecektir. Basın ve düşünce özgürlüğünün böylesine tehdit altında bulunduğu bir ülkenin, AB ile üyelik müzakerelerini düzgün bir zeminde yürütebilmesinin güçlüklerini siz de takdir edersiniz".
Editoryal bağımsızlık
Geçmişte hükümetlerin, cezaevlerini gazetecilerle ve düşünce suçlularıyla doldurmanın utancından kurtulabilmek için"erteleme", yani bir nevi "şartlı tahliye" yasaları çıkarmak zorunda kaldığı anlatılan mektupta, "Bu tür af yasaları ülkemizi dış dünyaya demokratik, özgür bir yüzle göstermeye yetmedi" denildi.
Medeni Kanun'un 24'üncü ve 25'inci maddeleri ile Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinin uygulamada yarattığı sakıncalara da işaret edilen mektupta,şu ifadelere yer verildi:
"Demokratik ve özgürlükçü anlayışla bağdaşmayan yasal düzenlemeleri, çağdaş bir yaklaşımla değiştirmek ya da yorumlamak yerine, onlardan güç alarak kişilerin mahkum ettirilmesi toplum vicdanında da meşruiyet bulamaz."
Mektupta, editoryal bağımsızlığa değinilirken şunlar kaydedildi:
"Editoryal bağımsızlık, basın özgürlüğü için olmazsa olmaz koşullardan biridir. Bu nedenle medya sahiplerinin çıkar ilişkilerinin yayın politikası üzerindeki gölgesini kaldıracak yasal düzenlemelere gerek duyulmaktadır. Medya sahiplerinin, basın dışı ticaretle, bankacılık ve finans sektörüyle ilişkisinin yasal düzenlemelerle sona erdirilmesi girişimlerini destekliyoruz. Medya sahiplerinin devlet ihalelerine girmemesini öngören kuralların da yasalaştırılmasını istiyoruz".
Radyo ve televizyonlar yabancıya satılmamalı
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'da yapılmak istenen değişikliklerin de uygun bulunmadığı vurgulanan gazetecilik meslek örgütlerinin ortak mektubunda, şöyle denildi:
"RTÜK üyelerinin hükümet tarafından belirlenmesine olanak tanıyan düzenlemenin demokratik bir yöntem olmadığı kanısındayız. Radyo ve televizyonların mülkiyetinin yüzde 100'ünün yabancı sermayeye açılmasına olanak sağlayan düzenlemeye de, uluslararası tekellere ülkemizde sınırsız bir faaliyet alanı sağlayacağından dolayı karşıyız. Görüş ve önerilerimizi dikkate almanızı diliyoruz."
Mektup, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, Türkiye Gazeteciler Federasyonu ve Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Erol Akıncılar, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi, Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı ve Avrupa Gazeteciler Birliği Türkiye Temsilcisi Doğan Tılıç, Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı Onur Belge, Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Saydamer, Foto Muhabirleri Derneği Başkanı Ateş Tümer, Ekonomi Muhabirleri Derneği Başkanı Cahit Uyanık, Profesyonel Haber Kameramanları Derneği Başkanı Ergahi Gülbitti, Basın-Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası Genel Başkanı Kemal Keleş, Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği Başkanı Kenan Macit ve Diplomasi Muhabirleri Derneği'nden Seva Ülman tarafından imzalandı.
(16 Mart 2005)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder