Kapak ve Manşet Haberlerim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kapak ve Manşet Haberlerim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2024 Perşembe

İKİ SOSYAL GÜVENLİK REFORMUNUN GÜNAHLARI VE 31 MART 2024 YEREL SEÇİM SONUÇLARINA ETKİSİ

Cahit UYANIK 

Yıl 1992. 32 yıl öncesi... Türkiye'nin 1970'li yıllarda tehlike sinyalleri veren, 1980'li yıllarda sıkıntıya ve 1990'lı yıllarda dev bir sorunsala dönüşen sosyal güvenlik meselesini kapak yapmışım. Kapakta SSK, çivisi çıkmış bir şekilde betimlenmiş grafikerlerce... Kapakta ismi yazılmamış genel müdür ise Kemal Kılıçdaroğlu...

Türkiye biri 1990'ların sonunda, diğeri 2000'li yılların ortasında -IMF ve Dünya Bankasının  teknik desteği ile- sosyal güvenlik reformları yaptı. Ancak bu reformların günahları fazlaydı. Çoğu sorun ertelenmişti veya geniş toplum kesimlerini anlamsızca özveriye mecbur ederek 'çözermiş gibi yapan' önlemler içeriyordu. 

(Tıklayınız) KAPAK HABERİ/SSK GENEL MÜDÜRÜ KILIÇDAROĞLU'NDAN ŞOK AÇIKLAMA: İLAÇ VE EMEKLİLİK PARAMIZ İHRACATÇIYA VERİLİYOR

1 Mart 2024 Cuma

MANŞET HABERİ / MERKEZ BANKASINDAN ŞİRKETLERE UYARI: CARİ AÇIĞI BIRAKIN, KUR RİSKİNE BAKIN

Merkez Bankası'ndan Şirketlere Uyarı 

CARİ AÇIĞI BIRAKIN, KUR RİSKİNE BAKIN

Cari açıktan endişe edilmemesi için dört neden sıralayan Merkez Bankası, dış borçları artan firmaları kur riskine karşı uyardı. Firmalar ise riske karşı kendilerine has yöntemlerle çare arıyor.

Merkez Bankası son günlerin önemli tartışma konusu cari açıktan endişe edilmemesi için dört önemli neden sıraladı ve firmaların asıl kur riskine dikkat etmeleri gerektiğini açıkladı. Son dönemdeki yukarı hareketine rağmen dolar hala 3 yıl önceki fiyatının da altında işlem görüyor. Firmaların kur riskini etkin yönetmesi gerektiğine dikkat çeken Merkez Bankası, raporunda "Özel kesimin artan yurt dışı borçlanmaları dikkate alındığında kur riskinin firmalarca etkin yönetiminin önem kazandığı gözden kaçırılmamalıdır" dedi.

Artışın firmaların kur hareketlerine karşı duyarlılıklarını artırdığını belirten MB, bu riskin yönetimi için de öncelikle "farkındalığın artırılması" ve "korunma amaçlı finansal araçların geliştirilmesi"nin önem arzettiğine dikkat çekti. Merkez Bankası bu uyarıyı yaparken ihracatçı, ithalatçı, üretici tüm firmalar zaten uzun zamandır kurdaki gelişmelere ilişkin stratejiler geliştiriyor. Özellikle alış ve satışta sepet yerine aynı kuru kullanarak kur riski sorununu aşmaya çalışanların sayısı hayli fazla. Limak Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir ise önemli bir ayrıntının altını çiziyor: Firmalar kur riskini vadeli işlemlerle de çok rahat aşabilir.

Cahit UYANIK - ANKARA 

Merkez Bankası'nın Finansal İstikrar Raporunda cari açığın finansmanı açısından önemli olan yabancıların portföy yatırımlarının ikiye katlanarak 30,8 milyar dolara ulaştığı belirtilerek firmaların kur riskini iyi yönetmeleri gerektiği vurgulandı.

Merkez Bankası (MB), son günlerin önemli tartışma konusu cari açıkla ilgili iyimser bir yorum yaptı. Finansal İstikrar Raporundaki değerlendirmeye göre MB, cari açıktan endişe edilmemesi için dört neden saydı. Bunları dalgalı kur rejimi uygulaması, süregelen makro ekonomik istikrar, artış eğilimini devam ettiren sermaye girişleri ve bunların giderek uzun vadeli yapıya kayması ile doğrudan yabancı yatırımların artış göstermesi olarak sıralayan banka, tek rezervini ise özel kesimin artan yurt dışı borçlanmalarıyla ilgili koydu. MB, firmaların kur riskini etkin yönetmesi gerektiğini bildirdi.

18 Eylül 2023 Pazartesi

MANŞET HABERİ / GAZETE SAHİBİ VE VERGİ UZMANI MASUM TÜRKER KİMDIR? TÜRKER, DERVİŞ'TEN SONRA ZOR BİR GÖREVE SOYUNMUŞTU

VERGİCİ BAKANIN SINAVI 

Vergi dünyasının yakından tanıdığı Masum Türker'e vergi reformu çalışmalarında büyük iş düşecek.

Türker, ekonomik programın tavizsiz yürütüleceği ve seçim ekonomisi uygulanmayacağını söyledi.

Derviş'ten boşalan Devlet Bakanlığı koltuğuna oturan DSP İstanbul Milletvekili Masum Türker'i erken seçip bitip hükümet kurulana kadar zorlu günler bekliyor. Türker'in IMF'ye sunulan Ek Niyet Mektubunda yer alan ve ağırlıkla eylül ve ekim aylarına yoğunlaşacak olan vergi reformu çalışmalarında önemli rol üstlenmesi bekleniyor. 

Türker'in ilk sınavı bugün yapılacak 3 ay vadeli referans bono ihalesi olacak. 1 katrilyon 61 trilyon liralık kağıtlara önümüzdeki 3 ayda uygulanacak faizin tespit edileceği ihale, Derviş'in istifasının Hazine'ye getirebileceği ek yük hakkında fikir verecek. Türker'i bekleyecek en önemli kararlardan birisi, IMF'ye verilen 'Ekim sonuna kadar 16 bin kişi emekli edilecek' sözünü yerine getirmek olacak.

Cahit UYANIK

Ankara - Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevine getirilen DSP İstanbul Milletvekili Masum Türker'i, erken seçim bitip yeni hükümet kurulana kadar zorlu günler bekliyor. Türker'in IMF'ye sunulan Ek Niyet Mektubunda yer alan ve ağırlıkla Eylül ve Ekim aylarına yoğunlaşacak olan vergi reformu çalışmalarında önemli rol üstlenmesi bekleniyor. Türker, aynı zamanda bir vergi uzmanı olduğu için şimdiye kadar IMF ile yıldızı pek barışmayan Maliye bürokrasisi ile Fon arasında katalizör görevi yürütebileceği ifade ediliyor. Son niyet mektubu görüşmelerinde IMF'nin Maliye Teftiş Kurulunu lağvettirmeye çalışması büyük tepki toplamıştı.

11 Temmuz 2023 Salı

KAPAK HABERİ / 1. YILINDA 5 NİSAN KARARLARI / NE GETİRDİ, NE GÖTÜRDÜ? / YENİ DEVALÜASYON GÜNDEMDE Mİ?

Bu çarşamba 5 Nisan Kararlarının birinci yıldönümü. Ekonomideki tüm denge ve oluşumları alt-üst eden bu kararlar, Türkiye'yi nereye doğru götürüyor? 5 Nisan'a nasıl gelindi? İşadamı ve politikacılar bu kararları nasıl değerlendiriyor?

Cahit UYANIK (Ankara)

Alaattin ÇİFTÇİ (İstanbul)

"Bu programın amacı enflasyonu hızla düşürmek, Türk Lirasına istikrar kazandırmak, ihracat artışını hızlandırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı, sosyal dengeleri de gözeten sürdürülebilir bir temele oturtmaktır."

Başbakan Tansu Çiller, Yardımcısı Murat Karayalçın ile birlikte 5 Nisan 1994 öğle saatlerinde 'Ekonomik Önlemler Uygulama Planı'nın amacını böyle açıklıyordu. Aslında 5 Nisan'a giden yol 26 Ocak 1994 akşam üzeri açılmıştı. Aylardır faiz düşürme inadıyla borçlanamayan Hazine ve Merkez Bankası, o gün döviz piyasalarının ipini elden kaçırmıştı. Serseri para, önce borsayı 20 binden 29 bine sıçratmış, kar realizasyonunun peşinden dövize yönelip piyasayı allak bullak etmişti. 

Gelenekselleştiği üzere her gün saat 16 civarında açıklanan ertesi günün döviz kurları bir türlü ajans telekslerinden dökülmüyordu. Gazete büroları, "Devalüasyon mu yapıyorlar?" diye soran vatandaşların telefonlarından felç olmuştu. Eh, ne de olsa evden otomobile, tüketici kredisinden ev kirasına dövizle borçlanmaya alışılmıştı. Devalüasyon, borç ve ödemelerin bir anda kabarmasına yol açacaktı.

Başbakan Çiller, alelacele ekonomi bürokratlarını Konut'ta topladı. Piyasayı sakinleştirmek için gece yarısı yüzde 13,9'luk devalüasyon açıklandı. Devalüasyona rağmen piyasanın inisiyatifi devletin eline geçemedi. Dövizle oynamayı seven bazı bankalar, sıcak odalarında oturup telefonla parasını yöneten spekülatörler biçilen bedeli yetersiz buldular. Dövizi sakinleştirmek için yapılan müdahalelere 2 ayda yaklaşık 4 milyar dolar harcandı. Şubat ayı ortasından itibaren Hazine ve DPT'de "Bu krizden nasıl çıkabiliriz?" konulu birçok araştırma yapıldı. 

Mart ayı başlarında Başbakan Çiller ve Devlet Bakanı Aykon Doğan'ın sonu gelmezmiş gibi görünen gece toplantıları başladı. 5 Nisan Paketi'nin ilk hatları burada belirginleşti. Paketin ismi başlangıçta Ekonomik Aksiyon Planı idi. Fakat sonradan ne olduysa oldu, ismi değiştirildi. Paketin ayrıntıları kamuoyundan ciddi bir şekilde gizlenebildi.

19 Haziran 2023 Pazartesi

KAPAK HABERİ / TÜRK BANKACILIĞI NEREYE GİDİYOR?

Cahit UYANIK

Sanayi Devrimini ıskalayan Osmanlı İmparatorluğu, Batı'daki bir çok modern kurumu bünyesine ancak 200-300 yıllık gecikmelerle kabul etmişti. 'Banka' kavramı da bunlardan birisiydi. Batı'da şimdiki bankaların atası sayılabilecek ilk kurumlar 1.500'lü yıllarda ortaya çıkmışken, Türkiye'de ilk banka benzeri kurumun oluşturulma tarihi 1863'tü. Elbette her gecikme gibi bu alandaki rötarın da bedeli ağır oldu. Yaklaşık 140 yıldır Türk bankacılık sektörü maceradan maceraya sürüklendi. 

1910'lu yıllarda İttihat ve Terakki'nin 'Milli İktisat' söyleminin desteklenmesi için kurulan bazı yerel bankalar, geçirdikleri evrim sonucunda 2000'li yılların ilk günlerinde tasfiye edildiler. Yine Cumhuriyet'in ilk yıllarında tarım sektörünün sanayiye dönüştürülmesi için kurulan Sümerbank, dünya bankacılık literatürüne bir bankanın sahibi tarafından nasıl soyulabileceğine ilişkin ayrıntılı teknikler armağan etti. Benzeri kaderi yer altı zenginliklerini ülke insanının refahına sunmak isteyen ve bu amaçla finansman yaratmaya çabalayan kamu orijinli bir başka banka da yaşamak zorunda kaldı. Türkiye eski muharip gazilerin Muhabank'ını da gördü, Romenler'in insanın aklına hoş çağrışımlar getirmeyen Banka Marmaroş Blank ve Şürekası'nı da... Bir zamanlar her kentte kurulan ve sonuna 'spor' ibaresi eklenen futbol takımları gibi bankalar da kurulmadı değil. 

Sonuçta Türkiye, kurallarını iyi belirlemediği, siyasetin finansmanına alet ettiği, popülizmin kaba araçları haline dönüştürdüğü sektörün faturasını 2001 yılında tüm toplumca ödemeye başladı. Bu kapak hazırlanırken görüş toplamaya çalıştığımız hiç bir banka sorularımızı yanıtlamadı. Yanıtlayan tek bankaya ise el konuldu. Bu bile, sektörün geleceği konusunda hemen hiç kimsenin kafasının net olmadığını ve kimsenin elini göstermek istemediğinin işaretiydi, "Kapak yazısı bitene kadar ülkede banka kalmayabilir, elimizi çabuk tutalım" esprileri arasında kaleme alınan bu yazı için Orsoy Girgiç'in yayınlanmayan bir haberinden ve AA'nın geniş şekilde yayımladığı sektör analizlerinden de yararlandık. Bu arkadaşlarımıza teşekkür ederken, kapak yazımızın sektörün geleceğinin netleşmesine katkıda bulunmasını diliyoruz:

Anneler kızlarını 1980'li yıllarda ihracatçı damatlara vermek istemişti. Çünkü o günlerde ihracat işinden çok para kazanılıyordu. 1990'ların başında yavaş yavaş tercihler değişmeye başladı. Anneler, kızlarına bankacı damat aramaya başladılar. Ama bu tatlı rüyanın da sonuna gelindi ve 2000'lerin başında yeni yeni meslek kategorileri araştırılmaya başlandı. Çünkü bankacılık da tıpkı ihracat gibi para kazanmanın kolay olmadığı ve işsizlik riskinin çok yükseldiği bir meslek olmaya başlamıştı. Anneler kızları için 2000-2010 dönemi için yeni ve karlı sektörlerin hangisi olduğunu araştıradursun, bankacılık sektörü nihayet kaderi ile yüzleşti. Yıllardır uzmanların ve sektörün ileri gelenlerinin söyleyip durduğu, tozlu gazete arşivleri arasında kalmaya mahkum gibi görünen korkulu ve kötü senaryolar bir bir yaşanmaya başladı.

Sektörde şu satırların yazıldığı Temmuz itibarıyla son 20 aydakilerle birlikte el konulan banka sayısı 18'e çıktı. Binlerce bankacı işsiz kaldı, önümüzdeki günlerde hapse atılabilecek banka sahibi sayısının 10'a kadar yükseleceğine ilişkin tahminler yapılıyor. Sektördeki banka sayısının bu hızla giderse 5 yıl sonra 5-6'ya düşeceğine ilişkin ayrıntılı analizler dile getiriliyor. Bu, sektördeki el koyma, (izin verilirse) iflas, birleşme, satın alma ve hatta lisansın iade edilmesi olaylarının yaşanabileceğinin en somut delili. 

2 Mayıs 2023 Salı

KAPAK HABERİ / SSK GENEL MÜDÜRÜ KILIÇDAROĞLU'NDAN ŞOK AÇIKLAMA: İLAÇ VE EMEKLİLİK PARAMIZ İHRACATÇIYA VERİLİYOR

Cahit UYANIK

İhracat, SSK primleriyle finanse ediliyor... İşçilerin primleri Eximbank eliyle ihracatçıya teşvik yapıldı. Yeni düzenlemeyle KİT'ler prim ödememezlik edemeyecek... Kurum borsaya giriyor... Sağlık karneleri yeniden düzenleniyor... Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürü Kılıçdaroğlu 'geçmişi ve geleceği' anlatıyor.

Sosyal güvenlik sistemi son günlerde Türkiye'de sıkça tartışılan konuların başında geliyor. Seçimlerden hemen sonra çıkarılan erken emeklilik yasasıyla tartışılmaya başlanan sistem, Bağ-Kur ve SSK prim affı gibi uygulamalarla iyice dallanıp budaklandı. Basında yer alan "emeklilerin maaşı tehlikede", "SSK'lıları ilaçsız günler bekliyor", "İlaç firmaları SSK'ya karşı kazan kaldırdı", "SSK'nın kanını emmişler" gibi haberler de kamuoyunun dikkatini bu konuya çekti.

İşçilerin sosyal güvenliğini sağlamak üzere kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), bu tartışmalardan en fazla nasibini alan kuruluş. Kuruma bağlı hastanelerdeki yetersiz hizmetler nedeniyle her gün binlerce kişinin "hayır duası"nı alan SSK'nın imajı, eski Bakan İmren Aykut'un zamanında kurulan SİSATEV Vakfının uygulamaları, kayıt numarasız prim tahsilat fişleri vb. yolsuzluk iddialarıyla zaten geçmiş dönemde iyiden iyiye zedelenmişti.

Ama bu kez, zedelenen imajı değil bütün varı yoğuyla Kurum'un bizzat kendisi oldu. Tahsil edemediği alacakları, ödeyemediği borçlarıyla SSK neredeyse çalışamaz hale gelmişti.  Son günlerde, ilaç alabilecek kaynağı bile bulamayacak durumdaydı. Peki Kurum bu hale nasıl düştü? Sorumluluk kimlere ait? Bataktan kurtulup düzlüğe çıkabilecek miydi? Eğer çıkabilecekse, araçları nelerdi? Yeni düzenlemeler neleri öngörüyordu?

Suçlu, devlet ve belediyeler

"SSK, varlık içinde yokluğu yaşayan bir kurum"... Bu sözler SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu'na ait. SSK'nın varlığı, değeri trilyonları bulan iş hanları, hastaneler, bankalardaki mevduatları... Yokluğu ise 6 trilyon lirayı aşan prim alacakları, kapısında bekleyen ilaç firmaları... Ve bunlar yetmiyormuş gibi devletin ihracatı desteklemek için zorla el koyduğu fonları...

Milyonlarca işçinin hem çalışırken hem de emekliliğinde tek umudu ve güvencesi olan SSK bugün kurtuluş bekliyor. Ancak Kurumu bugünkü haline getirenler, önemli ölçüde prim ödemeyen devlet ve belediyeler.

Bu haberle ilgili Youtube yayınımın linki:


13 Ocak 2023 Cuma

KAPAK HABERİ / BİRLEŞMEDEN SONRA DOĞU ALMANYA'DAKİ ÖZELLEŞTİRMELERE TÜRKLER DE İLGİ GÖSTERMİŞTİ


Eski Doğu Alman İşletmeleri Haraç-Mezat Satılıyor


ALMANYA'DA PATRON OLMAK ÇOK KOLAY

Birleşik Almanya, Doğu Almanya'dan miras kalan işletmeleri özellikle de marketleri, turistik tesisleri, tekstil atölyelerini ucuz fiyatlarla satışa çıkardı. Yeni işletmeciler seçilirken, Türkler tercih ediliyor. Yani Almanya'dan "az sermayeyle patron olabilirsiniz" daveti var.

Cahit UYANIK

İsmet HAZARDAĞLI

Küçük ve büyük marketler, tekstil atölyeleri, turistik tesisler... Birleşik Almanya'ya, rahmetli Doğu Alman ekonomisinden miras yüzlerce küçük işletme haraç-mezat satılıyor. Kara kaşımıza kara gözümüze duyulan hayranlıktan dolayı değil ama Almanların tecrübelerinden kaynaklanan bir yaklaşımla, bu işletmelere yeni sahipler aranırken Türkler tercih ediliyor. Satış rakamları elbette ki işletmeden işletmeye değişiyor ve bu konuda resmi açıklama yapılmıyor. Ama 'fırsat'ın cazibesi de sır değil: 50 bin mark sermayeyle Leipzig'te bir market sahibi olmak mümkün mesela...

İki Almanya birleştikten sonra duvar yıkıntılarının altından geri teknolojilerle çalışan, rekabet gücünden yoksun ürünleriyle pazar şansını temelden kaybetmiş binlerce işletme çıktı. Birleşik Almanya'nın ilk hedeflerinden biri, bu işletmeleri rekabet edebilecek güce, dolayısıyla çağdaş işletme mantığına taşımaktı. İşte haraç- mezat satışın nedeni de bu: Hedefe ulaşırken 'müteşebbis ruhlar'ın desteğini yakalayabilmek. 

Hızla işe başlayan Almanlar, Doğu Almanya bölümündeki tüm işletmeleri gözden geçirdiler. Ve sonuçta 8 bin 400 adet orta ve küçük işletmenin bir an önce satılmasına karar verdiler. Bu işletmelerin ilk 600'ü geçen Kasım ayında ihale yöntemi ile satışa çıkarıldı. Bunların satışı sürerken ikinci parti olarak 530 işletme için daha satış duyuruları yapıldı. 

İşin ilginç yanı, hizmet sektörü ağırlıklı bu 530 işletme, öncelikli olarak Türklere teklif edildi. Bu işletmeler arasında konaklama tesisleri, tekstil, gıda, ticaret işletmeleri çoğunluğu oluşturuyor. Chemnitz, Leipzig, Dresden, Rostock, Berlin, Frankfurt-Oder gibi önemli yerleşim merkezlerinde bulunan işletmelerin yatırım tutarları 50 bin mark (Yaklaşık 75 milyon lira) ile 3 milyon mark arasında değişiyor. Bu değerler, yapılacak pazarlıkla daha da aşağı çekilebiliyor.

5 Haziran 2022 Pazar

KAPAK HABERİ / TÜRKİYE'DE 'STRATEJİK PLANLAMA' BEKLENTİSİ YENİDEN CANLANIYOR: 22 YIL ÖNCESİNDEN BİR EKONOM DERGİSİ KAPAĞI...

8. PLAN: KRİTİK KAVŞAKTA BEKLİYOR

Cahit UYANIK - Orsoy GİRGİÇ

Plan, herkesin bildiği ve kullandığı bir sözcük. Planlama ise yine herkesin yaptığı veya yapmaya çalıştığı bir uğraş. Küçük bir çocuğa "Büyüyünce ne olacaksın?" diye sormak bile, onu planlı düşünmeye sevk edebilir. Ama planlama kavramını milyonlarca insanın yaşadığı, milyonlarca karar unsurunun bulunduğu, yüz binlerce üretim odağının çalıştığı bir ekonomiye uygulamaya çalıştığınızda işin rengi değişiveriyor. Ekonomik dengeleri etkileyen değişkenlerle, toplumun beklentilerini ortak noktada buluşturma çabası; ekonomik planlamanın ne kadar zor ancak aynı zamanda ne kadar vazgeçilmez olduğuna işaret ediyor. Türkiye, 1963 yılından bu yana planlı bir ekonomi. Bu süreçte planlamanın önemi zaman zaman arttı, zaman zaman azaldı. Ancak hiç bir zaman vazgeçilemedi. Çünkü dünyadaki ciddi devletlerin hepsi bu tür teşkilat veya oluşumlara sahip. Aksi taktirde geleceğe ilişkin tahminler, bir takım ön yargılar ve subjektif değerlendirmelere teslim edilebilir. 

(Tıklayınız) BİR 'PLAN' KAPAĞININ YAZILIŞ HİKAYESİ VEYA İKTİDAR DEĞİŞİRSE "4. PERSPEKTİF PLAN" İLAN EDİLİR Mİ?

Türkiye'de plancılığın tarihi Atatürk Dönemine kadar uzatılabiliyor. Ancak o dönemde hazırlanan planlar, daha çok devletin sanayi alanındaki yatırımlarının bir listesi ve programı niteliğindeymiş. Modern plancılığa geçiş ise "Her mahallede bir milyoner yaratma" sevdasına yönelik olarak dağıtılan bol keseden teşvikler ve krediler, plansız-programsız yatırımlar döneminin hemen ardından geliyor. Türkiye, hep söylenegelen ancak bir türlü rakamlara dökülemeyen ekonomik potansiyelini planlar sayesinde tanımaya başlıyor. Aradan geçen 39 yılda tüm çalışmalara rağmen Türkiye'nin kendi gücü ve ekonomik potansiyelini tanıyıp değerlendirebildiğini söylemek mümkün değil. İşte hazırlıklarına başlanan 8. Plan, Türkiye'ye bu fırsatı sunuyor. 

26 Kasım 2021 Cuma

MANŞET HABERİ / EKONOMİ, 2001 YILINDAKİ MGK TOPLANTILARINDA DA ÖNEMLİ GÜNDEM MADDESİYDİ

EN KRİTİK MGK

Cahit UYANIK


Türkiye, 4 yıllık aradan sonra yine kritik bir MGK toplantısına şahit olacak. Geçen hafta Sezer, Ecevit ve Özkan arasında yaşanan tartışma nedeniyle yarıda kalan MGK toplantısında ekonomik konuların da konuşulması bekleniyor.

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan arasında yaşanan tartışma nedeniyle gündemini görüşemeyen MGK, bugün saat 09.30'da Çankaya Köşkü'nde toplanacak. Toplantı gerek siyasi, gerekse ekonomik açıdan büyük önem taşıyor. Bugünkü kritik MGK'da, AB Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan Ulusal Program tartışmaya açılacak. Toplantıda en kritik tartışma konusunun Kopenhag Siyasi Kriterleri'ne uyum, idam cezasının kaldırılması ve son zamanlarda yaşanan ekonomik krizlerin Maastricht Ekonomik Kriterlerine etkisi olması bekleniyor. 

1997 Şubat sonundaki toplantı ile 2001 Şubat sonundaki toplantı, bazı yönlerden birbirine çok benziyor. İlk toplantı da, derin bir ekonomik kriz yaşanma ihtimalinin kıyısında yapılmıştı. Bugün yapılacak MGK da, 3 ay arayla yaşanan iki ekonomik krizin etkisiyle 'kadük' olmuş ekonomik hedeflerin gölgesinde toplanacak.  (Sayfa 5)  

28 Şubat 2021 Pazar

KAPAK HABERİ / TAHMİNLER TUTMADI; ÇİN EKONOMİSİ COVID-19 SALGININDAN GÜÇLENEREK ÇIKIYOR

 

 Cahit UYANIK

Geçen yıl Aralık ayının ortasında New York Times gazetesinde yayınlanan geniş bir analiz, ABD-Çin ekonomik ilişkilerini yakından izleyenlerin gözünden kaçmadı. Çünkü geçen yılın ilk aylarında; Çin’de başlayan Covid-19 salgını ve aynı günlerde ABD-Çin arasında imzalanan Faz-1 Ticaret Anlaşması nedeniyle Çin ekonomisinin zayıflamaya başlayacağı ve ABD ekonomisinin bu gelişmelerden olumlu etkileneceği yönünde bazı düşünceler dile getirilmişti. Ancak bu tahminlerden 10-11 ay sonra New York Times muhabiri Ana Swanson imzasıyla yayınlanan araştırma-haber hiç de öyle demiyordu:

 “Çin ile ticaretin azaltılması 2020'de olacaktı, ancak Çin mallarına talep salgında uygulanan karantinada arttı. Çin'den yapılan ithalat, yılın bitmesine az bir zaman kala insanların evde olmasının da etkisiyle, Barbie oyuncak evleri ve bisiklet gibi tatil hediyelerinin yanı sıra Çin yapımı mobilya ve ev aletlerinin kapışılmasıyla artıyor. İthalattaki bu artış, koronavirüsün bir başka yan ürünüdür ve Amerikalılar tatillere, filmlere ve restoran yemeklerine harcadıkları parayı; home-ofisleri için yeni aydınlatma, bodrum spor salonları için egzersiz aletleri ve çocuklarını eğlendirmek için oyuncaklar gibi ev eşyalarına kanalize etmektedir.” 


(Tıklayınız) KÜRESEL ELİTLERİN FORUMU: DAVOS ZİRVESİ 50 YAŞINDA


Oysa bu analizin yayınlandığı New York Times’ın aynı sayfalarında bir yıl önce, yani 2019-Aralık ayında ABD-Çin Ticaret Anlaşmasının ilk fazının imzalanmak üzere olduğu belirtiliyordu. O dönemki başkan Donald Trump’ın bu anlaşmanın ABD ekonomisi açısından büyük bir başarı anlamına geldiğine dair sözlerine yer veriliyordu. Ancak bundan iki hafta sonra, 31 Aralık 2019 tarihinde Çin’in, Hubei eyaletine bağlı Wuhan kentinde kaynağı bilinmeyen gizemli bir solunum yolu rahatsızlığının ortaya çıktığını Dünya Sağlık Örgütü'ne resmen bildirmesiyle yepyeni bir döneme girildi. Bundan sonra yaşananları ise tekrar New York Times muhabiri Swanson’dan okuyalım:

 

29 Aralık 2020 Salı

KAPAK HABERİ / ‘BIDENOMICS' DÖNEMİNDE EKONOMİDE NELER YAŞANACAK?

 

Cahit UYANIK

Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD)  aylar süren seçim heyecanı bitti ve Demokrat Parti’nin adayı 78 yaşındaki Joe Biden seçilmiş 46. Başkan oldu.  Yapılan analizlere göre mevcut başkan ve Cumhuriyetçi Partinin adayı Donald Trump ise Covid-19 pandemisini önemsemeyerek salgınla mücadelede yetersiz kaldı ve seçimi kazanamadı. Trump’ın seçimi kaybetmesinde ikinci önemli etken ise geride kalan 4 yılda ekonomide gösterdiği kötü performanstı… Çünkü Trump, 2017 yılında koltuğa oturduğunda dile getirdiği önemli ekonomik vaatlerinden büyük bölümünü yerine getiremedi.

Sözgelimi Trump, bundan 4 yıl önce ülkede 1 trilyon dolarlık yeni alt yapı kurma ve eskimiş alt yapıları yenileme konusunda söz vermişti. Bazı girişimler hariç bu konuda ciddi bir adım atılamadı. Öyle ki Trump, 2020 seçim kampanyasında aynı vaadi tekrarlamak durumunda kaldı. Oysa bu vaat konusunda adım atılabilseydi hem ülkedeki işsizliği bir nebze olsun pozitif yönde etkileyebilecek, hem de birçok alt sektördeki işletmelerin canlanmasını sağlayabilecekti.

Gerekli adımların atılmaması sebebiyle ABD’deki ulaşım, sağlık vb. alt yapıların yetersizliği dillere destan hale gelmiş durumda. Örneğin New York’un 120 yıllık metrosunun neredeyse tamamen yenilenmesi gerektiği artık sadece ulusal değil uluslararası basının da ilgisini çekiyor. Çünkü bu metroda rayların eskiliği nedeniyle zaman zaman vagon devrilmesi olayları bile yaşanıyor.

3 Temmuz 2020 Cuma

KAPAK HABERİ / COVID-19 SONRASI DÜNYA EKONOMİSİNİN GÖRÜNÜMÜ: "DAHA İÇE DÖNÜK, DAHA DEVLETÇİ, DAHA YEREL"

Cahit UYANIK

Doğu’da “Hekimlerin Piri ve Hükümdarı”, Batı’da ise “Avicenna” olarak tanınan Türk hekim İbn-i Sina (980-1037) “El Kanun Fit Tıb” kitabında bulaşıcı hastalıklara karşı çözüm önerilerini şöyle sıralamıştı:

“Sirke ile temizlik yapın. Ellerinizi, bulaşıklarınızı ve kıyafetlerinizi mutlaka sirke ile yıkayın. Birlikte dolaşmayın. Beş-on kişi bir araya gelerek kalabalıklar oluşturmayın. Pazarları terk edin. Paraları bırakın. Toplu halde ibadet etmeyin. Salgından korkmayın, hastalıktan sakının, hastalarınızı terk etmeyin. Evinizde oturun ve neşeli olun. Hastalık neşeden kaçar.”

İbn-i Sina’nın bundan bin yıl önce tavsiye ettiği önlemlerin çoğu, 2019 yılı sonunda başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi için de aynen uygulandı. Salgının 5’inci ayına girilmesiyle beraber, pek çok ülke önlemleri gevşetmeye başladı. Ancak pek çok uzman, sonbahar geldiğinde salgında ikinci dalga yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu kararlılıkla vurguluyorlar. Salgından kurtuluş için bütün umutlar, en erken 2021 yılı başında kullanıma hazır hale gelebileceği umut edilen aşıda… Şu anda görev başında bulunan yöneticilerin çoğu, aşı bulunduktan sonra da dünyadaki ekonomik düzenin ‘kaldığı yerden’ aynen devam edeceğini hesaplıyor.

Fakat bazı kurumlar, uzmanlar ve akademisyenler, bundan 5-6 yıl sonra daha farklı bir ekonomik düzenin gelişebileceği konusunda öngörülerinin yer aldığı çalışmaları yayınlamaya başladılar. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) belki de bu kurumlardan ilki oldu. TÜBA’nın geçtiğimiz Nisan ayı ortasında yayınlanan ve her biri kendi uzmanlık alanlarının önde gelen isimlerinden 24 akademisyen tarafından hazırlanan ‘COVID-19 Pandemi Değerlendirme Raporu’nda ekonominin geleceği için ‘Küreselleşme yerine, içe kapanan milli yaklaşımlar ön plana çıkacak’ vurgusu dikkat çekti. Roma İmparatorluğunda 3. yüzyılda yaşanan ve kayıtlara geçen ilk büyük salgından, günümüze kadarki çok sayıda pandeminin sebep olduğu ekonomik ve toplumsal değişim ve dönüşümlerin tek tek anlatıldığı raporda, bakteri ve virüslerin yakın çağlardaki ekonomik yapılanmaları nasıl etkilediği de şu şekilde analiz edildi:

30 Mayıs 2020 Cumartesi

KAPAK HABERİ / IMF: COVID-19 SALGINININ DÜNYA EKONOMİSİNE MALİYETİ 9 TRİLYON DOLAR OLABİLİR


Cahit UYANIK

“Karantina” sözcüğü İtalyanca kökenli ve 40 sayısına ‘quaranta’ deniliyor. Ekonomisi ticarete dayanan Venedik Cumhuriyetinde salgın hastalık (özellikle veba) bulaşmaması için, Çin’den gelen gemiler açıkta 40 gün bekletildikten sonra limana kabul ediliyordu. Bu uygulama 1400’lerin ilk yıllarında başlamıştı ve uzun yüzyıllar boyu devam etti. Ancak karantinaya rağmen vebanın yayılması önlenemedi. Veba salgını sebebiyle karantina uygulamaları öyle çılgın bir hal aldı ki, bu hastalığa yakalanan İtalyan vatandaşları da Poveglia Adasına gönderildi. Burada 160 binden fazla kişi öldü, öldürüldü ve toplu mezarlara gömüldü. Terk edilmiş haldeki Poveglia Adası, hala dünyanın en korkutucu ve ürkütücü toprak parçalarından biri olarak biliniyor.

Karantina uygulaması, İtalya’dan sonra denize kıyısı olan hemen hemen tüm ülkeler tarafından benimsendi. Osmanlı İmparatorluğu, 1865’te İzmir-Urla ve 1892’de İstanbul-Tuzla’da iki karantina merkezi (Türkçede ‘tahaffuzhane’ deniliyor) kurdu ve aktif olarak kullandı. İzmir-Urla’daki karantina merkezi, şehrin açıklarında bir adacık üzerinde Fransızlar tarafından inşa edilmişti.

Peki veba Avrupa’ya nasıl ulaşmıştı ve günümüzdeki COVID-19 virüs salgınıyla benzerliği nereden geliyor? 15. yüzyıl başında Avrupa’ya veba, tıpkı COVID-19’da olduğu gibi Çin’den gelmişti. O yıllarda vebanın taşınmasını ticaret gemileri sağlarken, 21. Yüzyılın başında ise COVID-19’un yayılmasında başrol yolcu uçaklarındaydı. Dile Kolay; HSBC Grubunun 1 yıl önce yayınladığı ‘Gökyüzü Ülkesi (Flyland)’ adlı rapora göre dünya genelinde günde 107 bin uçuş gerçekleşirken, 11,9 milyon insan uçakla seyahat etmekteydi. Raporda “Böylece gökyüzünde her gün neredeyse Küba’nın nüfusu büyüklüğünde sanal bir ‘Gökyüzü Ülkesi’ oluşuyor. Her 100 ‘Flyland’ vatandaşından 2’si hayatının aşkıyla uçakta tanışmaktadır” deniliyordu. Globalizmin fiili uygulamasının en önemli aracı konumundaki yolcu uçakları, Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan salgını tüm dünyaya yayarak ‘global salgın’ın yani pandeminin taşıyıcı ve dağıtıcısı oldular.

30 Mart 2020 Pazartesi

KAPAK HABERİ / BREXIT'İN İKİNCİ AŞAMASI, BİRİNCİSİ KADAR ZORLU YAŞANACAK



Cahit UYANIK

İngiltere, 4 yıllık bir sürecin ardından Avrupa Birliğinden (AB) 31 Ocak 2020-Cuma tarihi itibarıyla ayrıldı. Brexit’in gerçekleşmesi şerefine düzenlenen törende, duvarlara “We're Out (Dışarıdayız, Çıktık)” sloganı yansıtıldı. İngiliz Kraliyet Darphanesi, günün hatırasına 50 penilik madeni para basıp piyasaya sürdü. Bu önemli hatıra paranın basılma talimatını Pakistan göçmeni müslüman bir ailenin çocuğu olan Maliye Bakanı Sajid Cavid iki defa vermek zorunda kaldı.

Çünkü AB’den 31 Ekim 2019’da çıkılacağı düşünülerek üretilen madeni paralar, yaşanan 3 aylık ertelemeyle işe yaramaz hale geldi ve basılan 1 milyon adet 50 penilik eritildi. Kraliyet Darphanesi Brexit’in 31 Ocak 2020 tarihinde gerçekleşeceği kesinleşince darphane makinelerinin düğmesine yeniden bastı. Bir yüzünde Kraliçe II. Elizabeth’in resmi bulunan Brexit hatıra parasının diğer yüzünde "Bütün milletlerle barış, refah ve dostluk-31 Ocak 2020" yazıyordu. Maliye Bakanı Javid, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada "Bu madeni paralar İngiliz tarihinde heyecan verici yeni bir bölümün başlangıcını işaret ediyor" ifadesini kullandı.

İngiltere’nin AB’den ayrılmasına ilişkin karar, Avrupa Parlamentosunda 29 Ocak 2020 tarihinde oylanarak kabul edildi. Parlamenterler bu tarihi oylamanın bitiminde, İngiliz meslektaşlarıyla el ele tutuşup, gözyaşları içinde İskoç halk şarkısı "Auld Lang Syne"yi söylediler. Bu şarkı yaşananların çok güzel bir özetiydi. 1788 yılında Robert Burns adlı ozan, bu geleneksel şarkının sözlerini yani “Auld Lang Syne” şiirini bir kağıda yazıp İskoç Müzik Müzesi'ne göndermiş ve eklemişti: “Bu, eski bir şarkıdır ancak kağıt üzerine ilk kaydeden kişi benim.”

27 Haziran 2018 Çarşamba

KAPAK HABERİ / ABD, DIŞ POLİTİKADA EKONOMİYE ODAKLANIYOR: ‘TRUMP DOKTRİNİ’NE GEÇİŞ Mİ YAŞANIYOR?



Cahit UYANIK

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın, dış politik açılımlarının temelinde tamamen ekonomik çıkarlar bulunduğu artık neredeyse kesinleşti. ABD’nin diğer ülkelerle ilişki kurma biçimini değiştirebileceği için, yaşananların belki de ileride “Trump Doktrininin Oluşma Süreci” şeklinde adlandırılma ihtimali bile var.

26 Nisan 2018 Perşembe

KAPAK HABERİ / SPOR, AYNI ZAMANDA EKONOMİDİR



Cahit UYANIK

Bu satırlar yazılırken Türkiye A Milli Futbol Takımı, Brezilya ile oynayacağı yarı final maçına hazırlanıyordu. Elbette 70 milyonluk nüfusu ile Türkiye ve Türk insanı da... Bu rakama, diğer Türk cumhuriyetleri ile dünyanın dört bir yanına yayılmış Türk soylu ancak değişik ülkelerin vatandaşlığına geçmiş taraftarlar da dahil... Türkiye kazanınca Almanya, Fransa, Hollanda, Avustralya, Avusturya, Amerika Birleşik Devletleri, Kuveyt, Hong Kong, Afganistan gibi ülkelerde sevinç çığlıkları yükseliyor. Bugün Türkiye A Milli Futbol Takımının dünya çapındaki taraftarlarının yarım milyar kişiye ulaştığı tahmin ediliyor. Dile kolay, dünya nüfusunun 6 milyar kişi olduğunu var sayarsak, demek ki her 12 kişiden biri Türkiye'yi tutuyor.

Çok değişik, hiç akla fikre sığmayacak ülkelerde Milli Takım'ın futbolcularını Avrupa Kupası veya Avrupa'daki lig maçlarından tanıyan milyonlarca insan var. Uydu teknolojisi, artık futbolculara ve dolayısıyla takımlara binlerce kilometre ötesinden sempatizanlar veya taraftarlar kazandırabiliyor. Futbolun ve sporun evrensel dili, düşmanlıkları törpülüyor, dostlukları canlandırıyor. Nasıl ki Japonya ile Güney Kore arasındaki buzlar, bu şampiyona ile bir nebze olsun eriyebildiyse...

29 Şubat 2016 Pazartesi

KAPAK HABERİ / ÇİN, 2016 YILINDA DÜNYAYI YENİ BİR EKONOMİK KRİZE SÜRÜKLEYECEK Mİ?



Cahit UYANIK

2016 yılına girilmesiyle Çin, dünyadaki ekonomik kriz tartışmalarının odağına oturdu. Ekonomide Çin kaynaklı tartışmaların yıl boyunca da sürüp gitmesi bekleniyor. 2008 yılında ABD’de başlayan ekonomik ve mali krizin, ikinci aşamasında AB bulunuyordu. Üçüncü aşamanın ise Çin’deki devalüasyonlarla başladığı ileri sürülüyor. Çin’in yaptığı devalüasyonlarla yani “kur savaşı” yoluyla, ekonomik krize girmemek için mücadele vermeye başladığı görüşü güçlü bir şekilde tartışılıyor.   

Çin ekonomisi, dünyadaki global ekonomik düzenin en önemli üçüncü aktörü.  Ama pek çok açıdan, diğer iki büyük aktör ABD ve AB’ye bağımlı. Milli parasının uluslararası değerini dolara sabitlemiş olan Çin’in, en büyük müşterisi de bu iki  büyük (ABD ve AB) ekonomik güç. Nihayetinde bu kadar içli-dışlı bir ilişki sebebiyle Çin’in, ABD ve AB’deki gelişmelerden olumlu-olumsuz yönde etkilenmesi çok normal.

12 Mayıs 2015 Salı

KAPAK HABERİ / DİYANET HOLDİNGLEŞİYOR; KOCATEPE CAMİİ'NİN ALTINA DEV HİPERMARKET AÇIYOR




Cahit UYANIK

Diyanet İşleri Vakfı'nın toplantı salonu konuklar için hazırlanmıştı. Belirlenen saatte teker teker gelmeye başladılar. İlk konuk İzmir'dendi... İzmir'in eski Belediye Başkanı Burhan Özfatura, masada yerini yeni almıştı ki, kapıda 20 yıllık kadim dostu Talat Şimdi göründü. Ülker Gıda Sanayii ve Ticaret A.Ş'nin sahibi Sabri Ülker de diğerlerini çok fazla bekletmedi.

Türkiye Diyanet İşleri Vakfı'nın Genel Müdürü Kemal Güran ve diğer Diyanet görevlilerinin katılımıyla toplantı başladı. Görünüşte her şey olağandı. Diyanet'in dışından toplantıya katılan üç kişiyi kimse yadırgamazdı, çünkü üçü de 'dini bütün' insanlardı. Diyanete onlar konuk olmayacaktı da kimler olacaktı.

17 Aralık 2014 Çarşamba

KAPAK HABERİ / 32 KISIM TEKMİLİ BİRDEN KARA PARANIN MACERASI

Cahit UYANIK

Kara para ve kara paranın aklanması, insanoğlunun 21. yüzyıla doğru yol alırken karşılaştığı yepyeni bir suç türü. Kara paranın anası bilgisayarlaşma, babası da globalizasyon. Ortaya çıkan ucube ise tüm dünya ekonomik sistemini tehdit ediyor. Suç kaynaklı gelirler, yıkanıp pir-ü pak hale geldikten sonra yasal işlere doğru akıyorlar. Kapitalizm'in ruhunu oluşturan yasalara saygılı iş adamları yerine, çekmecesinden silah çıkarabilecek yaradılıştaki modern gangsterler tüm yöneticileri tedirgin ediyor. Sakinliği ve oturaklı yorumları ile tanınan The Economist Dergisi'ne "Kara paraya karşı önlem alınmazsa 2020 yılında ABD Başkanı'nı mafya seçtirecek" bile dedirtebilecek kadar hacimli bir sorun olan yıkama-aklama-kurutma işlemleri, bazılarına göre 1 trilyon dolar sınırını zorluyor. 

Uyuşturucu kullanımıyla kendisine sağlıklı kaynaklar yaratan, dünyadaki terör dalgasıyla birlikte organize suç örgütlerinin vesayeti altına giren kara para aklanması işlemlerinden Türkiye de muzdarip. Muzdarip ama kimse halinden şikayetçi değil. Çünkü ülkenin kronik döviz çıkmazına, her dönem aranan çare kara parayla şu veya bu şekilde bağlantılı. Türkiye, tıpkı insan hakları konusunda olduğu gibi kara para konusunda da Batı'nın baskısıyla aksak-topal bir yasa çıkarabildi. Yoksa Batı'dan ABD'nin Kolombiyası gibi muamele görmekten kurtulamayacağı gibi, döviz akışı da kesintiye uğrayabilecekti. Yaklaşık 5 yıllık bir savsaklamadan sonra çıkan yasanın birçok eksikliği var. Buna rağmen yasaların ne kadar etkin olduğu uygulayıcıların performanslarıyla ölçülür diyerek kendimizi sakinleştirebiliriz. Ama yine de Türkiye'de yargının tam bağımsız olmadığı düşünüldüğünde, bu yasanın etkinliği konusunda iyimser olmak için bir sebep de ortada görünmüyor. İşte size, tüm dünyada ergenlik çağını süren kara paranın 32 kısım tekmili birden macerası...  

(Tıklayınız) UYUŞTURUCU EKONOMİSİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (BM) GÜNDEMİNDE