Ekonomik veriler ve istatistik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ekonomik veriler ve istatistik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Haziran 2025 Perşembe

TOPLAM ÜRETİM YARI YARIYA AZALDI; KİRAZIN TANESİ 10 TL OLDU

Cahit UYANIK 

Hafta başından bu yana en flaş ekonomi haberi kiraz fiyatları... Çünkü kirazın kilo fiyatı 700, tane fiyatı ise 10 TL oldu. Bu durumun yaşanmasının en önemli sebebi Nisan ayı ortasındaki zirai don olayı...

Zirai don, kiraz başta olmak üzere meyve ağaçlarına büyük zarar verdi ve rekoltelerde önemli düşüşlere sebep oldu. Tarım ve Orman Bakanlığının don olayından 1,5 ay sonra açıklanan 'Bitkisel Üretim 2025 Yılı 1. Tahmini'ne göre kiraz rekoltesinin geçen yıl 727 bin ton iken bu yıl yüzde 56'lık azalışla 322 bin tona gerilemesi bekleniyor. Rekoltelerde kayıp rekoru yüzde 67,3 ile zerdali ve yüzde 65,1 ile kayısıda...

Peki kiraz rekoltesi geçen yıl olduğu gibi 720 bin ton civarında gerçekleşseydi fiyatı ne olurdu? Bu verilere göre üretim normal düzeyde gerçekleşse idi kilo fiyatının 250-300 TL, kirazın tanesinin de 10 değil 4-5 TL olacağı söylenebilir. 

Türkiye normal bir sezonda 70-80 bin ton kiraz ihracatı ile 200-250 milyon dolar döviz kazanıyor. 

22 Mayıs 2025 Perşembe

ÇIKTI AÇIĞI NEDİR? TCMB BAŞKANI KARAHAN NİYE 'NEGATİF ÇIKTI AÇIĞI'NA UMUT BAĞLIYOR?

TCMB Başkanı Fatih Karahan bugünkü Enflasyon Raporu sunumunda "Sıkı para politikamız, talebi dengeleyecek ve tasarrufları teşvik edecektir. Sonucunda negatif düzeylere düşecek olan çıktı açığı, dezenflasyon sürecinin önemli bir bileşeni olacaktır" dedi.

TCMB Başkan Yardımcısı Hatice Karahan ise geçen yıl 11 Temmuz tarihindeki bir sunumunda "Çıktı açığı, yılın 2. çeyreğinde halen pozitif alanda seyretmekle birlikte bir düşüş sergiledi. Yılın ikinci yarısında açığın negatif bölgeye geçeceğini öngörüyoruz" demişti. 

Karahan ve Karahan, negatif çıktı açığına dikkat çekerken ne demek istediler? 

Bunu anlayabilmek için TCMB'nin yıllar önce yayınladığı '100 Soruda Merkez Bankacılığı' kitapçığindaki ilgili bölümü aynen yayınlıyorum:

"Çıktı açığı nedir? Merkez bankaları çıktı açığını neden takip eder? 

Bir ekonomide tüm üretim faktörlerinin normal kapasite ile katılması halinde ulaşılacak üretim seviyesi, o ekonomideki potansitel çıktı düzeyini verir. Çıktı açığı, bir ekonomide gerçekleşen çıktı ile o ülkenin potansiyel çıktısı arasındaki farktır. Gerçekleşen çıktı, potansiyel çıktıdan fazla ise pozitif çıktı açığı, gerçekleşen çıktı potansiyel çıktıdan küçükse negatif çıktı açığı vardır. 

Çıktı açığı ile enflasyon arasında bir ilişki vardır. Bir ekonominin uzun süre pozitif çıktı açığı vermesine ise ekonominin ısınması denir. Ekonomi potansiyel üretim seviyesindeyken, talebin artmaya devam etmesi halinde, ekonomi kapasitesinin üzerinde üretim yapmaya zorlandığı için girdi maliyetleri artar ve fiyatlar genel seviyesi yükselir. Pozitif çıktı açığı bu yüzden merkez bankaları açısından enflasyonist baskıya yol açması nedeniyle önemli bir göstergedir."

11 Mayıs 2025 Pazar

TÜFE'DE YÜZDE 24'LÜK 2025 YILI HEDEFİ İÇİN KALAN PAY NASIL HESAPLANMALI?

TÜFE'de dört aylık artışın yüzde 13,36'yı bulmasından sonra yıl sonunun yüzde 24'lük tahmini için yüzde 9,39'luk, yüzde 29'luk üst sınır için yüzde 13,80'lik bir alan kaldığını yazdım ve bunu CNBC-e'deki programda da söyledim. 


Yüzde 9,39 ve yüzde 13,80'i nasıl hesapladığımı soran, hatta aşağıdaki yöntemden yola çıkarak benim yanlış yaptığımı dile getirenler oldu.


Yaygın yanlış şu:

24-13,36=10,64

29-13,36=15,64


Ancak enflasyon hesaplaması öyle yapılamaz.


Aralık 2024'te 100 olan fiyat nisanda 113,36'ya yükseldi. Yıl sonu için öngörülen fiyat ise 124. Dolayısıyla aradaki fark, yüzde alınarak bulunur. Yani 113,36'dan 124'e çıkışın yüzdesi hesaplanır.


Bu değerlere göre 2024 sonundaki düzey 1, nisandaki 1,1336, yıl sonu tahmini 1,24. Buna göre hesaplama şöyle yapılır:


1,24/1,1336=1,0939; yani yüzde 9,39. 


Bu hesaplama hesap makinesindeki yüzde işareti kullanılarak 124/113,36 şeklinde de yapılabilir.

(Ekonomim gazetesi köşe yazarı Alaattin Aktaş'ın X'teki 09 Mayıs 2025 tarihli paylaşımıdır)

5 Mayıs 2025 Pazartesi

NİSAN-2025 ENFLASYONU SONRASI... GÖZLER II. ENFLASYON RAPORU VE MAYIS 2025 ENFLASYONUNDA...

YÜZDE 24'TEN UMUT KESİLDİ, ENFLASYONDA YÜZDE 29 TARTIŞMASI

Cahit UYANIK

TÜİK'in yüzde 3 ile yüzde 3.2'lik piyasa beklentilerinin altında açıkladığı  2025-Nisan ayı enflasyonu, Orta Vadeli Programdaki (OVP) yüzde 17,5'luk yıllık enflasyon hedefinin 'ipini çekti'. Çünkü ilk 4 aydaki enflasyon yüzde 13,36 olarak gerçekleşti. Böylece hükümetin hedefinin tutması için yılın geri kalan 8 ayında sadece yüzde 4,1'lik enflasyon yaşanması gerekiyor ki, bu imkansıza yakın bir şey.  Yüzde 17,5 OVP hedefinin Haziran ayı enflasyonu ile birlikte aşılması bekleniyor. 

İlk kritik tarih 22 Mayıs. TCMB

enflasyon tahminini artırır mı?

TCMB ise bu yıl enflasyonun yüzde 24 olacağını tahmin etmiş ve tahmin aralığını 5 puan fazlaya kadar yani yüzde 29 olarak açıklamıştı. Bu hedefin tutturulabilmesi için sonraki aylarda aylık enflasyonun ortalama yüzde 1,1 olması zorunlu ki bu da ihtimal dahilinde görünmüyor. Böylece TCMB'nin 22 Mayıs'ta açıklayacağı II. Enflasyon Raporunda yıllık nokta tahminini yukarı yönlü yenilemesi ihtimali yükseldi. Ayrıca gözler Haziran ayı başında açıklanacak Mayıs enflasyonunda olacak. 19 Mart İmamoğlu Olayının kur ve faizler üzerindeki artış yönündeki gecikmeli etkilerinin Mayıs ayı enflasyonuna da sarkması bekleniyor. 

9 Ocak 2025 Perşembe

ARTIK MUTLAKA 'TÜRKİYE ÜCRETLİLER GEÇİNME ENDEKSİ (TÜGE)' HESAPLANIP YAYINLANMALI

 Cahit UYANIK

İstanbul Ticaret Odası (İTO) uzun yıllardır bir İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi (İTO-ÜGE) yayınlıyor. 

Ancak İTO, bu ÜGE'yi aynı zamanda İstanbul'un tüketici fiyat endeksi yerine de kullanıyor. Aslında ÜGE ile TÜFE aynı şey olmamalı. TÜFE ve ÜGE'nin ayrı ayrı hesaplanıp ilan edilmesi gerek. Çünkü ücretlilerin tüketimi ve enflasyondan etkilenmesiyle, genel  tüketim kalıbı ve manşet enflasyon birbirinden oldukça farklı.

Öte yandan TÜİK'in açıkladığı kendi TÜFE'si var ki; İTO'nun TÜFE'siyle (ÜGE'siyle) arasında bazen ciddi rakamsal farklılıklar oluşabiliyor. Bunun çeşitli sebepleri var. TÜİK'in TÜFE'si 400'ü aşkın mal ve hizmetin fiyatlarını takip ederken, İTO'nun TÜFE'sinde (veya ÜGE'sinde) 200'den biraz fazla kalem var.

3 Aralık 2024 Salı

'YAŞADIĞIMIZ ENFLASYON' YANİ 'YILLIK ORTALAMA ENFLASYON' DÜŞMEDİ; AKSİNE 7,05 PUAN ARTTI

Cahit UYANIK 

Ekonomi gazeteciliğine başladığım ilk günlerden bu yana 'yıllık ortalama enflasyon'a daha çok önem veririm. Ama nedense medya sektörü 'yıllık enflasyon'u daha çok sever. Oysa yıllık ortalama enflasyon bir 'trend verisi' iken, yıllık enflasyon bir 'noktasal veri'dir. Ekonomide trend  verileri ise aslinda daha kıymetlidir. 

Söz gelimi Kasim-2024 enflasyon verilerine bir bakalım. Toplam 48 ayın enflasyonunu kullanan yıllık ortalama enflasyonlar;

Kasım 2022: Yüzde 70,36

Kasım 2023: Yüzde 53,40

Kasım 2024: Yüzde 60,45.

Buradan şu sonucu çıkarıyorum. Trend analizi çerçevesinde Türkiye'de enflasyon son bir yılda azalmamış aksine 7,05 puan artmış. 


Oysa 3 noktasal veri tersini gösteriyor:

Kasım 2022: Yüzde 84,39

Kasım 2023: Yüzde 61,98

Kasım 2024: Yüzde 47,09.

28 Kasım 2024 Perşembe

FED, PCE'YE (KİŞİSEL TÜKETİM HARCAMALARI FİYAT ENDEKSİ) NEDEN DAHA FAZLA ÖNEM VERİYOR?

Cahit UYANIK 

Artık klişeleşmiş bir söylem var: ABD Merkez Bankası (FED) ekonomiyi izlerken ve faiz kararı verirken Kişisel Tüketim Harcamaları Fiyat Endeksine (PCE) daha fazla dikkat ediyor; Tüketici Fiyat Endeksini (CPI) ise daha az önemsiyor. Peki neden böyle? 

Bu soruya cevap aradığımızda CPI ile kıyaslandığında PCE'in yapısı itibarıyla ekonomideki tüketim, fiyatlar ve dolayısıyla fiyat artış eğilimlerini daha geniş bir şekilde kapsayabildiğini ve PCE'de kullanılan hesaplama formülünün daha dinamik olduğunu görüyoruz. Bu konuda size; ABD Çalışma İstatistikleri Bürosunun (BLS) paylaştığı iki çalışmanın özetini sunuyorum:

ABD Tüketici Fiyat Endeksi (CPI) ile Kişisel Tüketim Harcamaları Fiyat Endeksi (PCE) arasındaki farklar:

Amerika Birleşik Devletleri'nde tüketicilerin mal ve hizmetler için ödediği fiyatların iki temel ölçüsü vardır. Bunlardan biri Çalışma İstatistikleri Bürosu (BLS) tarafından üretilen Tüketici Fiyat Endeksi'dir (CPI); diğeri ise Ekonomik Analiz Bürosu (BEA) tarafından hazırlanan Kişisel Tüketim Harcamaları (PCE) fiyat endeksidir. 

Bu iki endeks farklı şekilde oluşturulmuştur ve zaman içinde farklı davranma eğilimindedir. Örneğin, 2010'un dördüncü çeyreğinde CPI yıllık yüzde 2,6 oranında artarken, PCE yıllık yüzde 1,7 oranında arttı, bu da 0,9 puanlık bir farktır.

16 Kasım 2024 Cumartesi

MAYIS VE HAZİRAN'A DİKKAT

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisi geçen yıl yüzde 9,4 küçüldü. Bu oran, devletin resmi rakamı... Oysa iş adamları gerçek küçülmenin 'daha büyük' olduğunu düşünüyor. İflaslar, tasfiyeler, toplu işten çıkarmalar, siftahsız kapanan kasalar, patlama yapan karşılıksız çek ve protestolu senetler iş adamlarının bu tespitinin şahitleri... Belki de geçen yılın son üç ayında yaşanan yüzde 12,1'lik ekonomik gerileme, 'küçülmenin olduğundan büyük' görünmesine sebeptir, bilinmez. Ama görünen köy de kılavuz istemez. Türkiye her geçen gün 'sorunlar yumağı' içinde boğulup gitmeme mücadelesi veriyor. Ama geçmişte çözüm diye ortaya konulan çoğu  politika, meğer bu yumağa yeni düğümler atmış. Bunları şimdilerde anlayabiliyoruz. 

Söz gelimi; hükümetin kur politikasını ele alalım. Yüzde 9,4'lük küçülmeye karşın krizin kişiler üzerindeki etkisi, oransal olarak daha fazla. Hemen her ülkenin gelişmişlik düzeyinde ilk göz atılan üç-dört göstergeden biri olan kişi başına düşen gelir, 2000 yılına göre yüzde 27,2 azalarak 2 bin 967 dolardan 2 bin 160 dolara indi. Yani kişi başına ortalama yoksullaşma 807 dolar oldu. Türkiye 13,5 ay boyunca (Aralık-1999 ve Şubat-2001 arası) uyguladığı 'kur çapası modeli'nin faturasını da böylece görmüş oldu. Yani toplumun önüne 'ulusal gelir kaybı' olarak konulan toplam rakam 50 milyar doları geçiyor. Türkiye'nin 1999 yılında yaşadığı büyük depremin faturasının 10-12 milyar dolar olduğu düşünülürse, tahribatın boyutları iyice anlaşılabilir. 

Oysa Türkiye kur çapasını topluma daha fazla refah getirmesi için uygulamaya başlamıştı. Türkiye'nin 50 milyar dolarlık bu milli gelir kaybının üzerine IMF ve Dünya Bankasından alınan 40 milyar dolarlık borç da eklendiğinde, toplam fatura aslında 100 milyar dolara çok yaklaştı. Yani Türkiye 1999 yılındaki konumunu aynen koruyabilseydi; ne dış borç stoku büyüyecek ne de Türk insanı kişi başı gelirde dörtte bir oranında fakirleşecekti. Türkiye 1999 yılında bir erken genel seçim yapmıştı. Bu seçimi izleyen aylarda, dış dünya ve onların içerideki bir avuç destekçisinin uygulattığı ekonomik programla maalesef bu hale gelindi. Oysa Türkiye 2001-Şubat ayında geçtiği dalgalı kura; kur çapasının başlatıldığı 1999-Aralık ayında geçseydi herşey daha kolay olabilirdi.

9 Ekim 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TATLI REÇETENİN ANALİZİ

Cahit UYANIK 

2003 Bütçesi hazırlıkları resmen başladı. Hafta sonundaki Yüksek Planlama Kurulunda (YPK) büyüklükler masaya yatırıldı. Toplantıdan çıkan ilk sürpriz, toptan eşya fiyatları artışı (TEFE) hedefinin yüzde 16,2'den yüzde 17,4 düzeyine çıkarılmış olmasıydı. Acaba bunun anlamı ne ola ki? Hiç düşünmeyin, bu yeni ayarlama 'zam' demek... Üstelik ağırlıklı olarak kamunun ürettiği yarı mamül ve ara mamül türünden malların fiyatı önümüzdeki yıl düşünülenden biraz daha fazla arttırılacak. 

Elbette bu artışın yüzde 20'lik tüketici eşya fiyat artışları (TÜFE) hedefini etkilememesi için ayaklar biraz daha fazla frende kalacak. Yani toplam talep iyice gemlenecek. Memur ve işçi zamları sınırlı düzeyde yapılacak. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in tatlı reçetesinin özü bu... Hükümetin her fırsatta sözünü verdiği yüzde 6,5'luk faiz dışı fazlanın rakamsal büyüklüğü ise 20 katrilyon liraya yaklaşıyor. 

Bu rakamı tutturmak için güvenilen birkaç enstrüman var ama yetersiz. Bunlardan biri reel faizlerin aşağıya çekilmesi... Peki bu o kadar kolay mı? 2002 başında IMF ile varılan anlaşmaya göre bu yıl ortalama faizler yüzde 45 düzeyinde gerçekleşecek.  Ocak ayının ilk haftalarındaki yüzde 57-59'luk düzey, bu hedefe göre çok yüksek. Acilen bu rakamın aşağıya çekilmesi gerekiyor. Faizler ne kadar hızlı ve istikrarlı şekilde yüzde 45'e çekilebilirse, hükümet 'Elhamdülillah şükür' demeli. Daha fazlasını beklemek iyimserlik olur. Çünkü piyasalar yüzde 45'i psikolojik bir sınır gibi görüyor. 

7 Haziran 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİDE ÜÇÜNCÜ BİLGİLENME DEVRİMİ

Cahit UYANIK 

Türkiye, yaz aylarının boğucu sıcağında gayet teknik konuları tartışmaya devam ediyor. Ekonomide artık her ayın 3'ü büyük teorik tartışmaların çıkmaya aday olduğu bir gün. Fiyat endekslerinin birbirini nasıl etkilediği, enflasyonda kamu ve özel sektör paylarının önemi, endeksin yapısının değiştirilip değiştirilmemesi gibi çok teknik konular kamuoyu önünde tartışılıyor. 

Bu tartışmanın daha dumanı üzerinde tüterken cari açık, dış denge, dış dengenin iç dengeye olası etkileri gibi çok ağır teorik problemler gazete sayfalarında boy boy yer alıyor. Geçenlerde eski bürokrat bir köşe yazarı bu konuları hap haline getirilmiş şekilde okuyucusuna sundu bile... 

1 Mayıs 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ENFLASYONA SEBZE AZİZLİĞİ

Cahit UYANIK 

Domates, biber, patlıcan... Şu sebzelerin ettiğine bakın... IMF destekli koskoca Enflasyonla Mücadele Programının kaderini ellerinde tutuyorlar. Toptan eşya fiyat endeksi (TEFE), yılın daha ilk iki ayında yüzde 10'u devirince, bizim ekonomi kurmaylarını aldı bir telaş... Her ne kadar "Sakın endişe etmeyin. İlk üç ayda yüksek enflasyon oranlarını zaten öngörmüştük" deseler de içten içe bir sızı duyduklarını size garanti ederim. Bu sızı, semt pazarlarının şenleneceği Mayıs-Haziran ayına kadar devam eder.

Şaka bir yana yüzde 20'lik TEFE hedefini tutturabilmek için yaz aylarında 'eksi enflasyon' yani fiyat düşüşü manzaraları yaşamamız gerekiyor. Peki bu mümkün mü? Bundan daha 7-8 yıl önce Haziran-Ağustos arasındaki Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) bültenlerinde, önünde eksi işareti bulunan rakamlara rastlanabiliyordu. Buna biz basın olarak 'Domates-biber ucuzluğu' diyorduk.

22 Nisan 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'CETERIS PARIBUS' DERVİŞ PROGRAMI

Cahit UYANIK 

Devlet Bakanı Kemal Derviş, Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını açıkladı. Açıklamanın hemen ardından çok çeşitli tepkiler ardı ardına sıralandı. Olumlu, olumsuz, umutlu, yeterli, yetersiz gibi... Toplum olarak Kasım ayından beri kötümser bir ortamda yaşadığımız için, negatif değerlendirmeler ön plana çıktı. 

Bız de programda var olanlardan çok, var olmayanları değerlendirmeye aldık. Kur hedefi, dış denge, net bütçe hedefleri, ek gelirler politikası gibi ayakların olmadığı gözlerden kaçmadı. Buna karşılık kamu bankalarının yeniden yapılanması ve bunların içine düştükleri finansman ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı, Fon bankalarına getirilecek çözümlerin ana çerçevesi, devlet harcamalarında tasarrufun genel gidişatı gibi konular ise sis perdesinin arkasından açığa çıktı.

Derviş'in programı nihayetinde bir enflasyonla mücadele programı. Ancak bu programı bir öncekinden ayıran şey, dinamik olması. Eski programın odağında kur hedefleri vardı ve herşey bunun etrafında dönüp duruyordu. Kura bağlı çalışan sektörleri ve kurumları büyük risklere atabilecek bu programın tek şansı, iyi yöneticiler tarafından götürülmesiydi. Ancak Türkiye bunu başaramadı, ekonomi yönetimini ehil ellere teslim edemedi. Bürokrat ile siyasetçi arasındaki bağ bir türlü kurtulamadı. Ekonomiden sorumlu olduğu söylenen siyasetçinin bürokrat kafasından kendini sıyıramaması, belki de iki ekonomik krizi hazırlayan en önemli etkendi. 

3 Mart 2024 Pazar

BAŞKENT KULİSİ / NÜFUS, ADRESE DAYALI BELİRLENDİ; FAZLADAN YAZILAN 3,3 MİLYON KİŞİ SİLİNDİ. BELEDİYELER TÜİK'E DAVA YAĞDIRDI

NÜFUS SAYIMI İÇİN KİŞİ BAŞINA 1 YTL HARCANDI

Cahit UYANIK 

Haftanın ilk gününe 2007 yılı nüfusumuzun 70 milyon 586 bin 256 kişi olduğunu öğrenerek başladık. Eve son olarak kapandığımız 2000 yılı sayımı rakamlarına dayanılarak yapılan projeksiyona göre 3,3 milyon kişi daha az çıkan nüfus, kişi başına düşen milli geliri ise 308 dolar civarında arttırmıştı.

Peki Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu sayım için kaç lira harcamıştı? Sayım sonuçlarının açıklandığının ertesi günü görüştüğümüz TÜİK Başkanı Ömer Demir, net 70 milyon 859 bin YTL harcadıklarını bildirdi. Bu durumda kişi başına yapılan sayım harcaması ise 1 YTL olarak belirlendi. Demir'in verdiği bilgiye göre Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) çalışmaları sırasında tam veya part-time 87 bin 684 kişi çalışırken, bunu tam çalışmaya çevirdiğimizde 56 bin 649 kişi/ay mesai harcanmıştı.

Belediyeler 40'a yakın dava açtı 

Yapılan çalışmaların gün açısından dökümüne göre ise 1 milyon 699 bin 475 kişi/günlük bir çalışma ortaya konulmuştu. Demir, yapılan çalışmanın bir başka açıdan da önemli olduğunu, çünkü 2000 yılı sayımı sonrasında 'fazladan yazıldığı' belirlenen 3,5 milyon kişiyi silmek zorunda kaldıklarını ama sonradan belediyelerin kendilerine 40 civarında dava açtığını ve yarısının sürdüğünü anlattı. 

Nasreddin Hoca gibi mi yapalım?

Demir, istatistiklerde zaman zaman yaptıkları yenilikler konusundaki eleştirilere ise bir Nasreddin Hoca fıkrası ile cevap verdi.

Nasrettin Hocaya "Kaç yaşındasın?" diye sormuşlar, "40" cevabını vermiş. Aradan 10 yıl geçmiş ve arkadaşları yine aynı soruyu yöneltmişler. Hoca hiç duraksamadan yine "40" demiş. Arkadaşları bu cevaba şaşırınca da "Ben sözümün eriyim. Sözümden dönemem" diye lafını tamamlamış. 

TÜİK Başkanı Demir de eleştiri yöneltenlere "Biz de Nasreddin Hoca gibi mi yapalım?" diye soruyor. Bizden bu soruyu iletmesi, sizden doğruyu bulması...

(Bu kulis haberi, günlük ekonomi gazetesi Referans'ın Başkent Kulisi köşesinde 25 Ocak 2008 tarihinde yayınlanmıştır.) 

28 Şubat 2024 Çarşamba

BUĞDAYDA REKOLTE KAYBI, BÜYÜMEYİ TEHDİT EDİYOR

Cahit UYANIK 

Dünya ve Türkiye piyasalarında yükselişe geçen buğday fiyatları gözleri rekolte tahminine çevirdi. 27 Martta açıklanacak 2007 yılı rekolte kesin sonuçları Türkiye'nin büyüme rakamlarını da etkileyecek. 

ANKARA - Buğday fiyatlarının dünyada ve Türkiye'deki yükselişi, gözleri rekolte tahminlerine çevirdi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2007 buğday rekoltesi kesin sonuçlarını 27 Martta açıklayacak. TÜİK, Aralık'taki ikinci tahminde buğday rekoltesini 17,3 milyon ton olarak belirlemişti. Uluslararası Hububat Konseyi (IGC) raporunda bu rakam 16 milyon ton olarak yer aldı.

Kuraklık şartları altında gerçekleşen 2007 buğday üretiminin kesin miktarı, 2008 rekoltesi hakkında da fikir verecek. Şubata kadarki yağışların iyi gerçekleşmesinin bu yıl Kuraklık tehlikesinin kalktığı anlamına gelmediği belirtiliyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin (TZOB) Buğday Raporunda Mart ve Nisan yağışlarının da buğday rekoltesi açısından kritik önem taşıdığı kaydedildi. 2007 buğday rekoltesinin 16 milyon ton düzeyinde gerçekleşmesi, Türkiye'nin 31 Martta açıklanacak 2007 büyüme rakamlarını da yakından ilgilendiriyor.

22 Şubat 2024 Perşembe

YIL 2003... TÜRKİYE, UNDP'NİN İNSANİ GELİŞME ENDEKSİNE GÖRE SIRAT KÖPRÜSÜNDE BULUNUYOR

TÜRKİYE VE DÜNYANIN BOY ÖLÇÜSÜ

Cahit UYANIK 

Hani halk arasında 'Boyunun ölçüsünü almak ' diye bir söz vardır  ya... Her yıl yaz aylarında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) açıkladığı İnsani Gelişme Raporu da tüm dünya ülkelerine boy biçiyor. Ne yazık ki biz ekonomi habercilerine de son yıllarda Türkiye'nin boyunun ne kadar kısalmakta olduğunu yazmak düşüyor. Bu yılki kısalma ise felaket: Tamı tamına 11 ülke daha geriledik. Toplam 175 üyenin bulunduğu ülkeler sıralamasında 85'incilikten 96'ıncılığa düştük. Ha gayret desek, dünyanın en gelişmiş ilk 100 ülkesi arasına bile giremeyeceğiz. Olumsuzu başarmak konusundaki olağanüstü maharetimizi kullanmamak dileği ile şu İnsanı Gelişme Raporu neymiş, ona bakalım...

UNDP her yıl dünya ülkelerini sırf rakamlara dayanan ekonomik güçleri değil, insani yaşam standartlarını da dikkate alacak şekilde alt alta sıralıyor. Bu standartlar; 40 yaşına kadar yaşama olasılığı, okuryazarlık durumu, sağlıklı içme suyuna ulaşabilme, sağlık harcamalarının toplam harcamalara oranı, telefon sayısı, internet aboneliği, ar-ge harcamalarının durumu, toplumda ve eğitimde cinsiyet eşitliği, çocuk ölüm oranı,  karbondioksit emisyonu, sıtma hastalığı oranı gibi kriterleri içeriyor. BM böylece ekonomik gücün insanların yaşam kalitelerini iyileştirmekte kullanılıp kullanılmadığını tespit etmeye çalışıyor. Türkiye, İnsanı Gelişme Endeksinin orta gelişmişlik düzeyindeki ülkeleri arasında bulunuyor. Bu, toplam 175 ülkelik listenin 56-141 arasındaki basamaklarını kapsıyor. 142-175 düşük gelişmişlik düzeyini, 1-55 arası da yüksek gelişmişlik düzeyini anlatıyor. Yani Türkiye'nin yüksek gelişme düzeyine çıkması için 40 basamak atlaması gerekiyor. Tersine, düşük gelişmişlik düzeyine ise 45 basamak daha var. Yani Türkiye 2003 yılı endeksine göre, tam sırat köprüsünün üzerinde.

19 Şubat 2024 Pazartesi

TÜİK, VATANDAŞIN ALGILADIĞI (HİSSEDİLEN) ENFLASYONDA SINIRI YÜZDE 300'E YÜKSELTTİ

TÜİK “Algıladığınız enflasyon ne kadar?” sorusuna verilebilecek cevabı 100 puan birden artırdı

TÜİK, VATANDAŞIN ALGILADIĞI ENFLASYONDA SINIRI YÜZDE 300'E YÜKSELTTİ

Cahit UYANIK

Uzun yıllardır enflasyonu eksik hesaplamakla eleştirilen Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK); tüketici eğilim anketinde “Algıladığınız enflasyon ne orandadır?” sorusuna verilebilecek en yüksek cevap seviyesini yüzde 200’den yüzde 300’e çıkarttı. Ancak TÜİK bu değişikliğin eğilimlere etkisini sınırlamak için, yüzde 200   üzeri olarak verilen cevapları yüzde 200’e indiriyor. Bu bilgi; Merkez Bankasının hazırlayarak 8 Şubat 2024 tarihinde yayınladığı 2024 Yılı 1. Enflasyon Raporundaki bir dipnotta paylaşıldı.

Ankette vatandaşa enflasyona ilişkin 2 soru soruluyor

TÜİK ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ortaklaşa olarak, her ay 4.884 hane üzerinde Tüketici Eğilim Anketi düzenliyor. Bu ankette tüketicilere, başka soruların yanı sıra enflasyonla ilgili de iki soru yöneltiliyor:

1) Geçen 12 aylık döneme göre, gelecek 12 aylık dönemde tüketici fiyatlarının nasıl değişeceğini bekliyorsunuz?

2) Geçen 12 aylık dönemde tüketici fiyatlarının yüzde kaç arttığını/azaldığını düşünüyorsunuz? Lütfen tahmini oran veriniz.”

25 Ocak 2024 Perşembe

EKONOMİ PENCERESİ / MEMNUN, MUTLU VE UMUTLU MUYUZ?

Cahit UYANIK 

İstatistikler günümüzde yaşamımızın bir parçası oldu. Çünkü rakamlarla konuşmak ve bilgiye dayanmak bir düşüncenin, bir analizin gücünü daha artırıyor. Türkiye'nin de hayli eski bir istatistik geçmişi var. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE), 1926 yılında bizzat Atatürk'ün altına imza attığı bir kararname ile kurulmuş. DİE, günümüz Türkiyesinde istatistiklerin yüzde 85'ini üreten çok önemli bir kurum. DİE, önümüzdeki dönemde Avrupa Birliğine hazırlık kapsamında önemli değişimler geçirip daha gelişecek. DİE'yi artık sırf ekonomiyle ve geleneksel istatistikleri toplarken değil, güncel hayatımıza ilişkin istatistikler hazırlarken de görebileceğiz. Zaten bütün dünyada da istatistik kavramı yavaş yavaş sosyal alana kayıyor. 

DİE'nin bu yeni dönemdeki çalışmalarının ilk habercisi geçtiğimiz günlerde "Yaşam Memnuniyeti Araştırması" ile görülmeye başlandı. Bu endeks, gelişmiş ülkelerde uzun zamandır yapılıyor.  Bazen literatürde karşımıza ' Hoşnutsuzluk Endeksi ' olarak çıkıyor. DİE, bu çalışmaya ' Yaşam Memnuniyeti' demeyi tercih etmiş. İlk olarak 2003 yılındaki durumu tespit etmeye yönelik olan bu çalışma, önümüzdeki dönemde düzenli olarak yinelenecek ve böylece toplumun genel yaşam memnuniyeti ölçülmeye çalışılacak. DİE, insanlarda memnuniyet ile mutluluk arasında çok önemli bir bağ bulunduğunu bilerek, önce insanların mutluluk düzeylerini ölçmeye çalışmış. 

Mutluluk, çoğumuz için subjektif bir kavram. Üzerine şiirler, kitaplar yazılan bu kavramı Türk istatistikçileri şöyle tanımlamış: "Acı, keder ve ızdırabın yokluğu ve bunların yerine sevinç, neşe ve tatmin duygularının varlığıyla karakterize edilen durum; hayattan genel olarak memnun olma hali." Peki ya memnuniyet? O kavram ise "İhtiyaçların ve isteklerin karşılanmasından doğan tatmin duygusu" olarak formüle edilmiş. Mutluluğu bir kuşun kanat çırpışında bile yaşayabilen şairlere, yazarlara göre oldukça kuru bir tanım ama olsun; amaç istatistik üretmekse bu kadarını hoş görmeliyiz.

9 Ocak 2024 Salı

YÜZDE 7-10 ENFLASYONA HAZIR OLUN VEYA EKONOMİNİN GÜNAHINA GİRMEK

F: Cahit Uyanık

Cahit UYANIK 

Bir ekmek almaya gittim

Ankara Halk Ekmek 5 TL'den 6,5 TL'ye çıkmış

Yani yüzde 30 zam yemiş.

Ekmeğin TÜFE'deki ağırlığı yüzde 2,5...

E o zaman...

Türkiye genelinde ekmeğe ortalama yüzde 30 zam gelirse ki bu mümkün,

Şubat ayında açıklanacak Ocak ayı enflasyonu

Hiç bir şeye zam gelmese, sadece ekmek fiyatı artsa;

Yüzde 0,008 yani yüzde 1'in biraz altında hesaplanır. 

14 Aralık 2023 Perşembe

EKONOMİ PENCERESİ / MUTLU SONLA BİTEN YILAN HİKAYESİ: MERNİS

Cahit UYANIK 

Biz çocukken hepimizin evinde nüfus deftercikleri vardı. Halen kullandığımız pasaportlara benzeyen nüfus deftercikleri, gri kapağındaki kırmızı ay-yıldızla çoğumuzun belleğine kazındı. Bu deftercikler, kimi zaman annemizin çeyiz sandığında, kimi zaman bir valizin en ücra köşesinde, bazen de evin en güzel yerini işgal eden elektrikli radyoların üzerindeki sağlam ve tartışılmaz yerini yıllarca korudu. Daha sonra bu deftercikler ortadan kayboldu. Yerine kadınlar için pembe, erkekler için mavi renkli 'kart' tipi nüfus cüzdanları verildi. 

Bu yeni nüfus cüzdanlarıyla biraz daha 'birey' olduk. Sandıktan, valizden,  radyonun üzerinden inen kimliğimiz cebimizdeki cüzdanlara sığdı. Nüfusumuzu ve vatandaşlığımızı ispatlayan bu belgenin kendisi değişti ama Nüfus İdaresi korkusunu üzerimizden bir türlü atamadık. Tozlu büyük defterler, pullu dilekçeler, yazışmalara günler sonra verilen resmi ve anlaşılmaz cevaplar ile uzayıp giden başvuru kuyrukları bizim için hep korkulu rüya oldu. Oysa bir devletin vatandaşıyla ilk ve koparılması mümkün olmayan en güçlü bağını simgeleyen nüfus kayıtlarının sağlıklı, düzgün, anlaşılır şekilde tutulması gerekmez miydi? Bu kayıtlar, değiştirilmesi en zor ama ulaşılması en kolay bilgiler niteliği taşımalıydı değil mi?

İşte kısaca MERNİS diye bildiğimiz 'Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi' 1972 yılında bu düşüncelerle doğdu. Yani tamı tamına 31 yıl önce Türkiye nüfus kayıtlarındaki karmaşanın azaltılması ve nüfus hizmetlerinin kolaylaştırılması için bu projenin temelini attı. Aradan geçen 31 yılda sistem ancak oturtulabildi ve geçen aydan itibaren tam olarak hizmet vermeye başladı. Artık nüfus cüzdanınızı kaybettiğinizde, yeni bir çocuğunuz doğduğunda, bir yakınınız vefat ettiğinde gerekli nüfus işlemleri birkaç dakika içinde bitirilebiliyor.

13 Ekim 2023 Cuma

EKONOMİDE BÜYÜRKEN NEDEN İŞSİZLİĞİ YENEMİYORUZ?

Cahit UYANIK 

Türkiye'de Mart aylarının sonu ekonomi dünyası açısından her zaman tartışmalı geçer. Çünkü bu ayın sonuna doğru Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE), geride bırakılan yılın ekonomik büyümesini veya küçülmesini açıklar. Eskiden tartışmalar, büyümenin (veya küçülmenin) nereden kaynaklandığı üzerine odaklanırdı. Bazen iç piyasanın canlanması, bazen de "stoka üretim" dediğimiz ve üreticilerin piyasaya değil stoklarını doldurmaya yönelik üretimleri üzerinde durulur, büyümenin nedeni açıklanmaya çalışılırdı. Küçülme yani kriz dönemlerinde ise çoğu zaman sorumlu kur politikası olurdu. İzlenen düşük kur politikası nedeniyle ülke sıcak para cenneti haline gelir, ama bu politika aynı zamanda ithalat baskısını da artırıp ihracatı duraksatınca ülkeyi krize yani küçülme dönemine dahil ederdi.

Verimlilik artışı etkisi 

Bütün bu tartışmalarda çoğu zaman ihmal edilen şey, büyümenin istihdam yani işsizlik üzerinde etkileri olurdu. Ekonomi yorumcuları ve analiz yapanlar, Türkiye'deki işgücü piyasasının kendi içindeki kısır dengelerini 'veri' kabul ederlerdi. Yani Türkiye'de işgücünun yapısı ve verimlilik düzeyi fazla değişmediği için, büyümeyle birlikte rahatlayan, küçülmeye birlikte dengeleri bozulup işsizliğin arttığı bir geleneksel tavır görülürdü. Ama 2001 Krizinden sonra bu durum değişti. Dalgalı kura geçilmesiyle birlikte işletmeler, kur düzeyini bir veri değil 'rekabet değişkeni' olarak görmeye başladılar. Bu değişkenin olumsuz etkilerinden korunmak en önemli yollardan birisi de işletmelerde verimliliği arttırmaktı. Verimlilik en basit anlatımıyla birim giderle daha fazla üretim yapabilmek anlamına geliyor. Bu değişim işletmelerdeki işgücü verimliliğinin önemli olduğu sonucunu da doğurdu.