KAÇMADAN KOŞMAK
Selçuk TEPELİ
Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Ne kadar çalıştıysam, hep bir gün artık kaçmadan
koşabilelim diyeydi. Şimdi, kıymetlimiz Habertürk Gazetesi’nin son baskısını
hazırlayacağımız saatlere doğru saniyeler peşimde; sanki yazmıyor sözcüklerin
arasında düşe kalka dayanılması çok güç bir son günden kaçmaya çalışıyorum.
Ne yazılabilir böyle bir günde yahut öyle çok şey var ki
yazılacak, nerede durulur?
Gece ilerledikçe fark ettim ki bu yazıyı aslında yıllardan beri
yazıyorum. Hatta tam olarak 3 Ocak 2011 Pazartesi gününden beri... 21 Ekim 2017
Cumartesi gecesi saat 02.10’dan itibaren kâğıda dökmeye bile başlamışım. Belki
köşe yazmadığım için bir çeşit dertleşmeydi. Gazetede köşe yazmadım, çünkü doğal
olarak tamamı beni ifade ediyordu ve ne aynı şeyleri tekrar etmenin ne de bazen
arkadaşlarımdan farklı düşünürsem çelişkili görünmenin lüzumu vardı. Zaten
dünyadaki en köklü gazetelerde de böyleydi.
Şöyle bir şey not etmişim mesela...
Gabriel Garcia Marquez, bir gün yine sabah erkenden çalıştığı El Heraldo
Gazetesi’nin ofisinde yeni romanı için birkaç metre daha yazmıştı ki kapı
açıldı. O zamanlar tasarruf için daktilolarda matbaa artığı rulo kâğıtlar
kullanılır, yazılar metreyle ısmarlanırdı. Bu kez gelen, gazetenin yayın
yönetmeniydi. Genç yazarı karşısında görünce korkmuş birinin telaşıyla sordu:
“Siz bu saatte burada ne bok yiyorsunuz Allah aşkına?” Marquez, bu sahneye epey
hazırlanmış gibi sükûnetle yanıtladı: “Hayatımın romanını yazıyorum.” “Bir tane
daha mı?” dedi yayın yönetmeni. “Siz de kedi gibisiniz canım, dokuz canlı.”
Artık neden sonra; haddim olmayarak ve ayıplanmayı göze alarak ben de
“Gazeteciler dokuz canlıdır” diyorum. Ama 10’uncuyu bilmiyorum.