Cahit UYANIK
Aslında bu çok eski bir hikaye. Türkiye'nin 1970'li yıllarda tanıştığı dövize çevrilebilir mevduat (DÇM), 1980'de halvet olduğu mevduat sertifikası, 1990'larda ise çivisini çıkardığı döviz büfeleri ve iyice azgınlaşan finans sektörü ile özdeşleşen 'kara para sektörü'nden bahsediyorum.
Türkiye ekonomisine her yıl sırf uyuşturucu ticaretinden alınan komisyon nedeniyle enjekte olan kara paranın büyüklüğü 3-4 milyar doları buluyor. Buna silah kaçakçılığı, fuhuş, sahtecilik gibi suçlar nedeniyle sağlanan diğer yasa dışı gelirler de eklendiğinde, rakam 5 milyar doları geçiyor. Yani bugünün dolar kuru ile yaklaşık 1,5 katrilyon liradan bahsediyorum.
Bu çark her yıl birkaç dişli daha artarak büyüyor. Yüksek enflasyonla serseme dönmüş olan bürokrat, siyasetçi, iş adamı, sokaktaki işsiz-güçsüz takımı, köylü, gümrükçü, polis, müfettiş; herkesi ucundan kıyısından bu kirli ticarete bulaştırıyor. Kara para ve onu aklama çabası artık Türkiye'de sektörleşti. Türkiye'nin 1998 GSMH'sı 200 milyar dolar. Kara paranın bu rakama oranı ise yüzde 2,5 ila 3 arasında değişiyor.
Türkiye'deki birçok şey gibi kara para aklama işlemleri de kendine özgü yöntemlerle yapılıyor. Mesela tefeciler kralının biri, kendisine kimbilir kim tarafından teslim edilen parayı iş adamlarına borç para olarak dağıtıp pirüpak hale getiriyor. Bankacılık sektöründen beslenmesi gereken yatırımlarımız, tefecinin kir bulaşmış parasıyla yükseliyor.