Dış ekonomik ilişkiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dış ekonomik ilişkiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Haziran 2025 Perşembe

UNCTAD BAŞ DANIŞMANI PROF. DR. YILMAZ AKYÜZ: "TÜRKİYE , EKONOMİYİ ÇABUK ÖĞRENİYOR"

Prof. Dr. Yılmaz Akyüz

UNCTAD Baş Danışmanı Prof. Akyüz'e Göre Maliyetler Ücretlerle Düşürülmemeli

Son 10 yılda Türkiye ekonomisinde hızlı bir değişim olduğunu bildiren Prof. Dr. Yılmaz Akyüz, ekonominin üretimi öğrenmesinin çok önemli bir aşama olduğunu söyledi. Akyüz, verimliliğin düşük olmasını 'en büyük dezavantaj' olarak görüyor.

Cahit UYANIK 

Merkezi Cenevre'de bulunan Birleşmiş Milletler Kalkınma ve Ticaret Konferansı (UNCTAD), gelişmekte olan ülkelerin uluslararası sorunlarına çözümler arayan bir kuruluş. Bu kuruluşun baş danışmanlığını 1984'te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesindeki görevinden ayrılan Prof. Dr. Yılmaz Akyüz yürütüyor. UNCTAD Baş Danışmanı Akyüz, dünyada ve Türkiye'deki kalkınma sorunları ile ilgili sorularımızı yanıtladı:

Ekonomik Panorama: 2000'li yıllara doğru gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunları nerelerde odaklaşıyor?

Akyüz: 1980'li yıllarda gelişmekte olan ülkelerin büyük bölümü çok zor bir dönem geçirdi. 90'larda da bunun pek fazla değişeceğini beklemek mümkün değil. Geçen 10 yılda bu ülkelerin uğraşısı, günbegün kriz yönetimi oldu. Hala bir sürü ülke bundan kurtulmuş değil. Bu durumun en büyük kurbanlarından biri yatırım. Mesela Latin Amerika'da insanlar orta ve uzun dönemli düşünemiyor. Net yatırımlar sıfır düzeyinde... Dolayısıyla dış borçlar, dış faiz ödemeleri, dış ticaret hadleri ve korumacılık gibi sorunlarda olumlu gelişmeler olmadıkça, önümüzdeki 10 yılda gelişmekte olan ülkelerin çok fazla derlenip toparlanabileceklerini sanmıyorum. Ayrıca bu ülkeler, kısa dönemli istikrar politikalarından uzun dönemli kalkınmayı düşünür hale ne zaman gelecekler, ben de bekliyorum.

- Dünya ticaretindeki korumacılık eğilimlerinin artması da kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkiliyor değil mi?

Akyüz: Özellikle tarımsal ürünler ve tekstilde etkiliyor. Mesela Arjantin Avrupa'ya et satamazken, siz orada dünya fiyatlarının üzerinde et yiyorsunuz. Bir taraftan borç ödeyeceksiniz, öbür taraftan da mal satamıyorsunuz. Bankaların kapısına pirinci, yağı, şekeri yığacak haliniz yok. Zamanında demişler ki 'Senin yapın emek-yoğun, tekstil de emek-yoğundur'... Kurmuşsun 1960'larda tekstil fabrikasını... 20 yıl vadeli borcu alıp 80'lere gelmişsin,  şimdi tekstil satamıyorsun. Onlar da diyor ki 'Sen parayı çarçur ettin, ürettiğin malları satamıyorsun'... O fabrikayı bankanın kapısına koyamazsın.

15 Haziran 2025 Pazar

VATAN - MİLLET; YAP-İŞLET-DEVRET..!


Birecik Barajı ve HES

32 Kısım Tekmili Birden Özal'dan Çiller'e YİD...

Cahit UYANIK 

Turgut Özal rahmetli oldu  ama fikirleri tartışılmaya ve ortalığı karıştırmaya devam ediyor. Bunun en güzel örneği Yap-İşlet-Devret (YİD). Devlet, vatanın ve milletin tüm alt yapı projelerini YİD'e yüklemek istiyor ama...


1993 Mayıs ayının son günleri... Şanlıurfa'nın Birecik ilçesine bir heyecan dalgası hakimdi. Eh kolay değil, birazdan henüz birkaç günlük Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Birecik'e gelecek; Birecik Barajı ve Hidro Elektrik Santralinin temelini atacaktı. Demirel "28 yılda 7 kere gelip 6 kere gittim" dediği Başbakanlık görevinden sonraki Cumhurbaşkanlığı dönemine denk gelen belki de ilk icraatını yapacaktı. 

Birecik Barajının bir özelliği daha vardı. Fırat'ın azgın sularına bir dizgin daha takacak olan bu baraj bizim YİD, yabancıların BOT (Build-Operate-Transfer) dediği modelle finanse edilecekti. Konuya ilişkin uygulama sözleşmesi 19 Mart 1993'te imzalanmıştı çünkü... Birecik Barajı Konsorsiyumunun başkanlığını Alman Philipp-Holzmann yürütüyor ve payı yüzde 27 idi. Konsorsiyumda Türk, Belçikalı,  Fransız ve Avusturyalı şirketler de temsil ediliyordu. 

2 yıl boyunca mahkeme kararı beklendi 

O sıcak Mayıs gününde renk renk dumanlar çıkaran dinamitler patlatıldı ve Birecik Barajı için 'Bismillah' denildi ama gerisi gelmedi. Çünkü bu projeyi üstlenen Konsorsiyum, baraj için borçlanacağı 2 milyar Alman markı konusunda kendini rahat hissetmiyordu. Konsorsiyum Türkiye'den bu borcun geri ödemesi konusunda Hazine garantisi istediğinde "Bu baraj bitirdikten sonra sizin olacak. 15 yıl sonra bize devredeceksiniz. Zaten garanti verecek olsak, bu parayı gider bankalardan kendimiz ister, inşaatını kendimiz yaparız" cevabını almıştı. 

Yabancı bankalar ise "Hazine garantisini bir yana bıraktık. Türk hükümetinin bu işin arkasında olduğuna ve bu yatırımı desteklediğine dair ciddi bir belge getirin" diye bastırmaktaydı. Bu minval üzre giden tartışmalara bir yandan da Türkiye'deki bazı çevreler "Enerji üretimi bir imtiyazdır. Bu imtiyazı ikili anlaşmayla devredemezsiniz. Bir yasa çıkarın. Yasada imtiyazın önüne geçecek hükümler bulunsun" diyerek katılmaktaydı.

TÜRKİYE VE İSRAİL / 8-9 MİLYAR DOLARLIK DIŞ TİCARET HACMİ, SON BİR YILDIR SIFIRA DÜŞTÜ; FİLİSTİN DEVLETİYLE TİCARET İSE SÜRDÜ

 

İsrail ile Ticaret İddialarına İlişkin Basın Açıklaması

22 Mayıs 2025

Çeşitli terör suçlarından dolayı aranan ve yurt dışına kaçan, Türkiye düşmanı istihbarat örgütlerinin etki ajanlığına soyunan birinin sosyal medya üzerinden Türkiye’nin İsrail ile hala ticaret yaptığı iması ve algısı oluşturmak amaçlı haberi yalan ve çarpıtmalar üzerine kuruludur. 1,5 yıldan fazla bir süredir İsrail’in Gazze-Batı Şeria-Lübnan ve Suriye’ye yönelik saldırganlığına ve Gazze’deki soykırımına karşı, Türkiye’miz, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, dünyada en yiğitçe mücadeleyi, diplomasi, ticaret, hukuk, sağlık ve insani yardımlar alanında en birinci sırada veren ülkedir. Bu gerçek başta Filistinliler, Filistin hükümeti, bütün İslam dünyası, ve vicdanı olan diğer ülkeler ve halkları tarafından taktirle karşılanmaktadır. İsrail’in Gazze’deki soykırımı ve tehciri şiddetlendirmesi karşısında, Bazı Avrupa ülkelerinin seslerini yükseltmeye başlaması ve İsrail’in bu sıkışmışlığı karşısında, bu haberin uydurulması, haberin İngilizce orijinal halinde Türkiye’nin adı geçmemesine rağmen, “Türkiye 2024’te İsrail’le ticareti devam ettiriyor” imajı vermeye çalışması, buna da Filistin’deki İslami Harekete düşman olup, hatta terör örgütü deyip, gerçekte İsrail-sevici olan bazı medya organlarının sahip çıkması, terör kaçkını birisiyle olan iş birliklerini de açıkça ortaya koymaktadır.
 
Bu konudaki yalanlarla iftiralarla 1,5 senedir mücadele ettik, mücadele etmeye de daha güçlü şekilde devam edeceğiz. Bugüne kadar yüzlerce defa gerçekleri rakamlarla, verilerle, bilgilerle ortaya koyduk.
 
- Birincisi, Türkiye 7 Ekim 2023’ten sonra 2 Mayıs 2024 tarihine kadar olan 7 aylık dönemde, bölgede ateşkes sağlanır, durum düzelir çabaları devam ederken İsrail ile ticaretini %30 civarında azaltmıştır.

- Hükümetimizin kararıyla, Türkiye olarak, ilk aşamada 9 Nisan 2024’te 54 başlık altındaki 1019 üründe İsrail’e ihracatı durdurmuştuk.
Bu arada, 7 Ekim 2023’ten sonraki dönemde İsrail ile ticaretin özel sektör kuruluşları ve yabancı sermayeli yatırımcıların yaptığı da defaatle vurgulanmıştır.


- 3 hafta sonra 2 Mayıs 2024’te hükümetimizin aldığı kararla, Türkiye’den İsrail’e bütün ürün gruplarında ihracat, ithalat, transit ticaret tamamen durdurulmuştur.

- Gümrüklerde ve serbest bölgelerimizde İsrail ile ticaret işlemi yapılamaz. 2 Mayıs 2024’ten bu yana İsrail ile ticaret sıfırdır.

TÜRKİYE VE İRAN / YAPTIRIMLARIN GENİŞLETİLMESİ VE PANDEMİ DIŞ TİCARET HACMİNİ 22 MİLYAR DOLARDAN 5,5 MİLYAR DOLARA GERİLETTİ

"Türkiye-İran Tarım Alanında İş birliği Toplantısı", Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nde (TOBB) 10 Ocak 2025 tarihinde gerçekleştirildi. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, buradaki konuşmasında, İran ile son yıllarda artan karşılıklı üst düzey ziyaretlerin, birbirine komşu ve dost olan iki ülke arasındaki ilişkileri her bakımdan daha ileri seviyeye taşıdığını bildirdi.

Çok boyutlu ve kapsamlı hale gelen ilişkilerin, ekonomik ve ticari alanda da güçlenerek devam ettiğine işaret eden Yumaklı, "Sayın Cumhurbaşkanlarımızın belirttiği gibi, Türkiye olarak, İran ile ikili ticaret hacmimizin 30 milyar dolarlık hedefe ulaşması için iş birliği alanlarını çeşitlendirmeye büyük önem veriyoruz." diye konuştu.

Bakan Yumaklı, bu kapsamda ticaretin çok önemli bir payı olan tarım alanında da çalışmaları hızla sürdürdüklerini belirterek, bu ülkeyle tarım alanında ilk iş forumunu 2016'da gerçekleştirdiklerini anımsattı.

"TEK TARAFLI YAPTIRIMLARI TASVİP ETMİYORUZ"

Bugüne kadar ülkelerin potansiyellerinden çeşitli sebeplerle yeterince istifade edemediklerine dikkati çeken Yumaklı, şöyle devam etti:

"Ticaret ve yatırımlar başta olmak üzere ilişkilerimizi halklarımızın refahını artıracak şekilde ileriye taşıma irademizi koruduk. 2012'de yaklaşık 22 milyar dolara ulaşan ikili ticaret hacmimiz son yıllarda kayda değer oranda gerilemiştir. Bunun temel nedeni İran'a uygulanan yaptırımlar ve Kovid-19 salgını olmuştur. Salgın geride bırakılmış olmakla birlikte, yaptırımların ticareti engelleyici etkileri maalesef halen sürmekte. Türkiye olarak buradaki tutumumuzu koruyoruz. Tek taraflı yaptırımları tasvip etmediğimizi, bu tür baskı araçlarına başvurulmasının amaca hizmet etmediğini her zaman dile getirdik. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın da her zaman dile getirdiği gibi yaptırımlar nedeniyle komşumuz İran ile ekonomik ve ticari ilişkilerimizi sonlandırmadık, bundan sonra da sonlandırmayacağız. Mevcut durumda yaptırımlar, İran ile iş ilişkilerimizde özellikle bankacılık sisteminden kaynaklanan sorunlara yol açıyor. Bu ve benzeri sorunların kısa zamanda çözüme kavuşturulmasını ümit ediyoruz."

Bakan Yumaklı, ülkelerin 2023'te ticaret hacminin 5,5 milyar dolar seviyelerinde gerçekleştiğinin bilgisini vererek, bu hacmin yaklaşık yüzde 16,6'sının tarımsal üründen kaynaklandığını söyledi. Geçen yılın ilk 10 aylık döneminde tarımsal ticaret hacminin bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 30 civarında artış göstererek, 854 milyon dolar seviyelerine yükseldiğini anlatan Yumaklı, bu durumun tarımın ülkelerin iş birliğinde ne kadar önemli bir paya sahip olduğunu gösterdiğini bildirdi.

12 Haziran 2025 Perşembe

İHRACATTA GELECEK VAAT EDEN 15 SEKTÖR

Gümrük Birliğine doğru gidilirken, Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) gelecekte destek kapsamına alınacak 15 sektörü belirledi.

Bu sektörler; otomotiv, otomotiv yan sanayisi, ayakkabı, oyuncak, ev tekstili, mücevherat, cam, seramik, elektrikli aletler, elektronik aletler, makine halısı, kimya sanayisi ürünleri, hediyelik eşya, yazılım, inşaat malzemeleri.

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin ihracat macerası bundan 15 yıl önce 1980'de başladığında kimse gelecekte ne olacağını pek bilmiyordu. Yıllar yılı ithal ikameci ekonomi içinde ve yüksek gümrük duvarlarının koruması arkasında çalışmaya alışkın Türk ekonomisi nasıl sonuçlar alacak, öngörülemiyordu. Türkiye ihracattaki bu uzun mücadele yıllarından sonra artık Avrupa Birliğinin (AB) kapısında bekliyor. 'Dış rekabet' denilince gözünü daldan-budaktan esirgemeyen sanayiciler, koro halinde 'Hadi Gümrük Birliğine girelim' diyor. Gümrük Birliği, Türk ekonomisinin dışa açık büyüme konusunda kesin ve son kararını verdiğinin en önemli belgesi olacak. Bundan böyle ayakta durmak isteyen bir sanayici 'Önce ihracat, sonra iç pazar' diye düşünmek zorunda kalacak. 

Peki Türkiye Gümrük Birliği öncesinde ihracatının ve genel anlamda dış ticaretinin bir projeksiyonunu çıkarttı mı? Önümüzdeki yıllarda ihracatımızı sürükleyecek sektörler belirlendi mi? Bu 'dişe diş göze göz' rekabet içinde ayakta duramayacak olan sektörlerimiz var mı? 'İki arada bir derede' kalmış, yatırım yapma riskinin çok yüksek olduğu sektörler belli mi? AB dışındaki dünyanın çeşitli bölgelerinde gelişen ekonomik olaylar Türkiye'yi nasıl etkileyebilir?

İhracat alanında güçlendirilecek 15 sektör

Bu ve buna benzer daha birçok sorunun cevabı DTM tarafından araştırıldı. Amaç önümüzdeki 5-10 yılda dış ticaretle uğraşan herkesin kafasında takılı kalan sorulara cevap bulmaktı. Araştırma sonuçlarına göre şu anda Türkiye ihracatının yüzde 40'ını kapsayan tekstil ve konfeksiyon ürünleri, önemini gelecekte daha da arttıracak. Ancak bu iki sektörün büyüklüğü ve varlığı 'Türkiye ihracatının uluslararası dalgalanmalardan etkilenmemesi için' yeterli değil. Birkaç sektörde daha dünya dış ticaretine ağırlığımızı koyacak kadar uzmanlaşmamız gerekiyor. 

17 Mayıs 2025 Cumartesi

AVRUPA BİRLİĞI (AB) İLE İMZALANAN ANKARA ANLAŞMASINDAN GÜMRÜK BİRLİĞİ KARARINA: KİM, NASIL BİR ROL OYNADI?

Gümrük Birliği/

ÇORBADA HERKESİN TUZU VAR

250-300 yıllık Batılılaşma çabası, 21. Yüzyılın ilk yıllarında nihayet bulacağa benziyor.

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin Gümrük Birliği konusundaki kaderi önümüzdeki günlerde netleşecek. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, hukuksal boyutlarıyla bir serbest ticaret anlaşmasından öte, 'bir entegrasyon modeli' konumundaki Gümrük Birliği uzun yılların mücadelesini yansıtıyor. Bu konuda ilk ateşi yakan isim ise Atatürk... Türk insanına 'muasır medeniyetler'i hedef gösteren Atatürk, o zaman için muğlak olan bu kavramın zaman ilerledikçe kanlanıp canlanacağını tahayyül ediyordu. Aslında Atatürk 1700'lü yılların sonunda başlayan Batılılaşma hareketlerinin en yeni sözcüsüydü.

Yunanistan belirleyici...

Gümrük Birliğine doğru yol alan Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki resmi ilişkilerin kökeni 1959'a yani Adnan Menderes’in başbakanlığına kadar uzanıyor. Türk dış politikasındaki en belirleyici unsurlardan biri olan Yunanistan, -o zamanki ismiyle- Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ilişkilerde de benzeri bir rol üstlendi. Yunanistan'ın AET'ye başvurmasının hemen iki hafta peşinden Türkiye de onu izledi. Menderes, ta o yıllarda şimdikine benzer endişeleri dile getiren siyasetçilere şu kesin cevabı vermişti: 'Yunanistan'ın altından kalkıp da bizim başarılı olamayacağımız ne olabilir ki?'. Bu cümle, tartışmalara noktayı koydu. 

Ancak 3,5 yıl süren görüşmeler sonrasında AET ile Türkiye arasında Ankara Anlaşmasına imza koymak o zamanki başbakan, İsmet İnönü'ye nasip oldu. İnönü, 1946'da çok partili rejime geçişle Batılılaşma'nın siyasal alt yapısını kurmuştu. Batılı ekonomik alt yapının ilk resmi belgesi olan Ankara Anlaşmasına da böylece 'İnönü damgası' vurulmuş oldu. İnönü 1963'te AET ile ilişkiler konusunda bazı endişeler dile getirilince şu soruyu sordu: 'İstediğim zaman çıkabilecek miyim?". İnönü 'Evet' cevabını alınca imzayı bastı. Türkiye, AET'ye 'ortak üye' olmuştu. Türkiye-AET ilişkilerinde ilk zorlu dönemeç denilen 'Hazırlık Dönemi'ni başlatmak İnönü'ye düşmüştü. 

Askerler ve Demirel 

İkinci zorlu dönemeç ise 'Geçiş Dönemi'ne start vermekti. Geçiş Dönemi'ni isimlendiren belgenin resmi adı 'Katma Protokol'du. Bu belgeyi savunmak ve Meclis'ten geçirmek 12 Mart Ara Rejimi Başbakanı, eski CHP'li Nihat Erim'in işiydi. Katma Protokol, 1973'te uygulamaya girmiş ve 22 yıllık bir geçiş dönemi sonrasında 1995 bitiminde yeni bir aşamaya ulaşılacağını bildirmişti. O dönemki Meclis görüşmelerinde Katma Protokol'den pek memnun kalmayan Cumhuriyet Halk Partisine (CHP) mensup isimler yoğun salvo ateşine başlamıştı. Başında Süleyman Demirel'in bulunduğu Adalet Partisi (AP) ise askerlerin kendisini devirmesini bir psikolojik kompleks konusu yapmadan Katma Protokolü destekledi.

28 Nisan 2025 Pazartesi

TÜRK TANITMA VAKFI (TÜTAV) BAŞKANI KEMAL BAYTAŞ: 'TANITIM DEĞİL SOYTARILIK'

TÜTAV BAŞKANI KEMAL BAYTAŞ, FESTİVALLER VE GÜZELLİK YARIŞMALARINDAN YAKINDI

Türkiye'de festivallerin ve güzellik yarışmalarının istismar edildiğini söyleyen Kemal Baytaş, "Yılda 150-180 arası festival düzenleniyor. Bu günahtır. Güzellik yarışmaları da soytarılığa dönüştü" dedi. Baytaş, Türkiye'nin tanıtımının daha bilinçli yapılması gerektiğini bildirdi.

Cahit UYANIK 

Yıllardır Türkiye'nin tanıtımı konusu tartışılır durur ve çözüm bulunamayan sorunlardan biri olarak hep gündemdedir. Eurovision Şarkı Yarışmasının yanında, ismini bizden başka kimsenin duymadığı kasabalarda düzenlenen festivallerde Türkiye'nin tanıtılmasına umut bağlar dururuz. Tanıtımla ilgili tutarlı ve etkin bir politikanın bir türlü belirlenemediği ülkemizde Türk Tanıtma Vakfı  (TÜTAV) 'küçük ama etkili' bir güç...

TÜTAV Başkanı Kemal Baytaş tanıtma olayının son yıllarda Türkiye'nin hızlı gelişiminin gerisinde kaldığını kabul ediyor. Tanıtımda yabancı kuruluşlardan yararlanmanın karşısında olmadığını bildiren Baytaş, bu iş için ayrılan kaynakların azlığından şikayetçi. Tanıtma Fonunun kullanımı ile ilgili olarak bazı şüpheleri olduğunu gizlemeyen Baytaş, Türkiye'de bir 'festival enflasyonu' yaşandığı görüşünde. TÜTAV Başkanı Kemal Baytaş'la Türkiye'deki tanıtım politikası ve geleceği üzerine konuştuk:

Panorama: Türkiye, son 10 yılda hızlı bir değişim sürecine girdi. Tanıtımımız buna ayak uydurabildi mi?

Baytaş: Türkiye'nin tanıtımının büyük önem taşıdığı bilinci geçmiş yıllara göre gerek kamuoyunda gerekse yetkili ve sorumlu kişiler nezdinde daha farklı. Ama bu bilince paralel olarak yapılan işler -eskiye göre farklı olsa da- Türkiye'nin her alanda gösterdiği gelişmelerle uyumlu değil. Çünkü tanıtım işi profesyonel bir uğraşı ve hizmet dalı. Aynı zamanda da uzmanlık gerektiriyor. Onun için her önüne gelenin 'Tanıtma yapıyorum' demesi bizi başarıya götürmez.

- Türkiye'nin etkili bir biçimde tanıtımı sizce hangi felsefenin, görüş açısının üzerine oturtulmalı?

Baytaş: Türkiye'nin çağdaş, bilimsel ve profesyonel bir yaklaşımla tanıtılması lazım. Evvela tanıtmada -Türkiye için- değişmez ilkeler vardır. Türk halkı konukseverdir, bu değişmez. Türkiye'de 30'u aşkın gelmiş geçmiş uygarlık vardır, bu değişmez. Ama siyasi tanıtmada tabii ki yöntemler değişebilir. Sizinle dost görünen bir ülke, yarın karşınıza çıkmış olabilir. O nedenle aynı motifler bu tanıtımda işlenmez. Sonuçta devletin bir tanıtma doktrini olması ve bunu herkesin bilmesi lazım. 'Kıbrıs politikamız nedir?' dendiğinde tanıtıma yardımcı kuruluşlar bunu bilmeli.

18 Nisan 2025 Cuma

TOFAŞ-STELLANTİS BİRLEŞMESİNE 'YATIRIM' VE 'DAĞITIM' ŞARTLARI İLE ONAY VERİLDİ




Rekabet Kurumu'nun X hesabından açıklama şöyle:



"Tofaş / Stellantis devralma işlemine yatırım ve dağıtım taahhütler kapsamında onay verildi.

Rekabet Kurulu Tofaş/Stellantis devralma işlemine tarihi bir kararla onay verdi. Söz konusu iznin tarafların yatırım yapma şartına bağlanması Kurum tarihi bakımından bir ilki oluşturuyor. Bu kararın, genellikle statik olarak fiyat/çıktı analizine dayalı toplumsal refah kriterinin daha geniş ve rekabetin dinamik etkilerini dikkate alan bir anlayışla ele alınması gerektiğini göstermesi bakımından uluslararası içtihat ve literatüre de önemli bir katkı sağlaması bekleniyor.

8 Aralık 2024 Pazar

EKONOMİ PENCERESİ / TÜRKİYE'YE GÖSTERİLEN İLGİNİN SIRRI NE?

Cahit UYANIK 

Türkiye, bir süredir yabancı ekonomik kuruluşların ilgi odağı. Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) bunlardan ilk akla gelenler... Bu iki kuruluşun yanı sıra Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) de bu listeye eklenebilir. Bu üç önemli uluslararası kuruluştan başka kredi derecelendirme (rating) firmaları da zaman zaman Türkiye'ye heyetler gönderiyor. Yani Türkiye ekonomisi rakam rakam, sektör sektör yabancı uzmanların incelemesine açılmış durumda.

Söz gelimi, cumhurbaşkanlığı seçimi bittikten hemen sonra Ankara'ya ilk olarak IMF Heyeti geldi. Heyet, geçen Aralık ayında imzalanan stand by anlaşmasının ikinci çeyrek konsültasyonunu yaptı. IMF bu yıl Türkiye'ye iki defa daha gelecek. IMF her gelişinde gerçekleştirilen uygulamaları dinleyip,  izleyen 3 ayda yapılması gerekenleri içeren bir 'ek niyet mektubu' hazırlanmasını talep ediyor. IMF'nin ziyaretleri önümüzdeki yıl 6 ayda bire inecek. IMF Türkiye'de kamu finansman dengelerinin üzerinde durmak bir yana yapısal reformları da yakın izlemeye almış durumda. IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli son ziyaretinde, hafta boyunca neredeyse tüm bakanlıkları gezerek görev alanlarına giren yapısal reformlar hakkında bilgiler aldı. 

Eskiden IMF heyetlerinin Maliye, Hazine, Merkez Bankası ve DPT'den oluşan kısır bir ziyaret programı olurdu. Tüm görüşmeler kamu finansmanı ve ulusal muhasebe hesapları üzerinde döner dururdu. Bu ziyaret çemberi önce kamu bankalarına genişletildi. Çünkü kamu bankaları hükümetler için 'gizli Hazine Müsteşarlığı' görevi de görüyordu. Bazı ödemeler bu bankalar üzerinden yapılıyordu. IMF'nin ziyaret çemberindeki ikinci genişleme, özel sektörü temsil eden kuruluşlar ve bazı başka bankaların eklenmesiyle yaşandı. Çemberdeki üçüncü genişleme, işçi ve işveren sendikalarının ziyaret programına alınmasıydı. Bu IMF'nin işsizlik gibi sosyal sorunlara duyarlılık göstermeye başladığının da işaretiydi. Nihayet çemberin son genişlemesi,  ilgili bakanlıklardan ilk ağızdan bilgi almaya kadar gitti. 

26 Kasım 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ DEĞİL OĞLU DEĞİL

Cahit UYANIK 

Bugünlerde Ankara'daki en büyük sır ABD Kredisi... Bu konudaki imkan, neden 'hibe' olarak kullanılmadı, belli değil. Kredinin 'ucuz' olduğu ifade edilen faiz oranı ne kadar, belli değil. Krediye Pentagon şartı neden eklendi, belli değil. Kredi neden IMF-DB Yarıyıl Toplantıları esnasında imzalandı, belli değil. Kredi görüşmelerine askerler katıldı mı,  belli değil. Yani bu kredinin neresine el atarsanız atın, tek sonuç çıkıyor: Değil oğlu değil.

Muhalefet partisi çırpınıyor; Baykal uzun zamandır bıraktığı 'hırçın' havalarına yeniden dönüş sinyalleri verip İSO Meclisinde memleketin reel sektör temsilcilerini uyarıyor ama kimse dinlemiyor. O ünlü sivil toplumun temsilcileri TOBB, TÜSİAD, TİM, TİSK ve diğerleri adeta ağızlarına taş almış, konuşmuyor. Sadece ortada '8,5 milyar doların piyasalarda yarattığı olumlu hava' teranesi dönüp duruyor. Simsarlar mutlu, alım-satım arttı ya, komisyon haneleri kabardı ya, gerisini boş ver... Borçlandığı için neredeyse göbek atacak bir millet olarak tarihe geçiyoruz, haberimiz yok mu? Var, var...

Anlaşılan bu konu önümüzdeki hafta açılacak Meclis'te en hararetli tartışma konularından birini oluşturacak. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın hayli terleyeceğini söylemek abartılı değil. 

22 Kasım 2024 Cuma

'EKONOMİ PENCERESİ / ACI VATAN'DA TÜRK GİRİŞİMCİLİĞİ DEVLEŞİYOR

Cahit UYANIK 

Bu köşeyi sürekli izleyenler zaman zaman, gurbetçilerimizin Avrupa genelinde ve Almanya özelinde giderek nasıl önemli bir girişimci kitleye dönüştüğünü anlattığımızı bilirler. Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) ve Avrupa'daki Türk İş Adamları Derneğinin (ATİAD) raporlarındaki tespit ve rakamlara dayalı olarak yazıya döktüğümüz birçok şeyi geçtiğimiz günlerdeki bir Almanya seyahatinde gözlerimizle izleme fırsatı doğdu. Biliyorum bu derginin okurlarının çoğunun bir ayağı yurt dışında ve çoğunlukla da Almanya'da... Ama biz gazeteciler olarak bilgi ve enformasyonu daha pratik şekilde yoğurup aktarma konusunda çalıştığımız için, Almanya'daki Türk girişimcilerini bir de bu gözle okuyun derim.

Almanya'daki Türk girişimciliğinin ulaştığı nokta sahiden abartılı değil. Elimde tam 500 sayfalık bir iş rehberi bulunuyor. Bu rehber sadece Kuzey Ren Westfalya eyaletini kapsıyor. Her tarafı tıklım tıklım işyeri ilanları ile dolu olan rehbere göre, Türk işletmeleri bu eyalette 103 bin kişiye istihdam sağlıyor. Rehbere bir yazı yazan eyaletin Çalışma ve Ekonomi Bakanı Harald Schartau, Türklerin artık birçok alanda faaliyet gösterir hale geldiğini belirterek eyaletindeki Türk işletme sayısını 20 bin 500 olarak açıklıyor. 

Rehber dikkatle incelendiğinde Türklerin artık gıdanın yanı sıra otomobil bayiliği, düğün salonu işletmeciliği, yayıncılık, şarapçılık, elektrik-elektronik eşya ticareti, turizm, sigorta acenteliği,  kuaförlük, kuyumculuk, avukatlık, muhasebecilik, mobilyacılık, ehliyet kursu işletmeciliği, müzik okulu, internet kafeciliği, matbaacılık, makine ticareti ve doktorluk da yaptığını görüyoruz. 

Köln'ün merkezindeki muhteşem görünümlü, gotik tarzı 500 yıllık Köln Katedralinin 50 metre ilerisindeki caddede ise giyim eşyası satan birçok moda evi var ki bu işyerleri Türk kadınları tarafından işletiliyor. Yani artık gurbetçilerin eşleri ve kızları da girişimci olmuş. Yaklaşık 80 bin Türk'ün yaşadığı Köln'de her adım başı bir Türk işletmesine rastlamak çok normal.

Türklerin uygun zemin sağlandığında girişimcilikte gösterdiği başarı Almanları da hayli etkilemiş. Almanya'da işsizliğin giderek artmasıyla birlikte 2003 başında uygulamaya konulan 'Ich AG' adlı işsizleri işyeri açmaya yönelten teşvik, şu günlerde hayli konuşuluyor. Dile kolay, Almanya'da işsiz sayısı tam 4,5 milyon kişi... Ich AG Programı, 3 yıl sürüyor ve işsizlere yeni işyeri açması halinde ilk yıl ayda 600, ikinci yıl ayda 360 ve son yılda da aylık 240 euro parasal destek verilmesi öngörülüyor. İşsizler ve dolayısıyla gurbetçiler işsizlik sigortasından 'geçiş dönemi parası' almak yerine, yeni bir işyeri kurup asgariden daha yüksek bir geçim düzeyi yakalamaya özendiriliyor.

21 Kasım 2024 Perşembe

ABD'DEKİ KRİZ VE TÜRKİYE İÇİN FIRSATLAR

Cahit UYANIK 

Enron Skandalından sonra patlak veren Worldcom ve Xerox skandalları, dünyada globalizmin şampiyonluğu ve bayraktarlığını yapan Amerika Birleşik Devletlerini (ABD) derinden sarstı. ABD'de globalizmi 'bu ülkenin solcuları' olarak bilinen Demokratlar tezgahlamıştı. Bill Clinton başkanlığındaki ABD Hükümeti, 'Yükselen Pazarlar Stratejisi'ni ortaya koyarak dünyada sermayenin gezip dolaşabileceği 15 ana otoyol yani 'gelişmekte olan ülke' belirlemişti. Sermaye dünyadaki üç büyük blok yani ABD öncülüğündeki Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA), Avrupa Birliği (AB) ve Japonya önderliğindeki Uzak Doğu Blokunun yanı sıra bu 15 ülkeye de rahatça giriş-çıkış yapabilecekti. Bu 15 ülkeden biri de Türkiye idi. 

Bu plan 4-5 yıl iyi işledikten sonra aksamaya başladı. Sıcak paranın sağladığı 'sahte cennet'le iktidara gelen partiler, gittikçe yükselen borç/milli gelir oranları ile yatırım yapamaz, dolayısıyla istihdam yaratamaz hale geldiler. Sonuçta büyük işsizlik, iç burkan sosyal patlamalar ve stres dolu siyasi buhranlar eşliğinde 'global krizler' dönemi ortaya çıktı. Rusya, Güney Kore, Tayland, Malezya, Endonezya, Arjantin ve Türkiye bu girdabın içine düştüler. Yani sıcak paranın etkisiyle yaratılan sahte cennetler, halkın yaşadığı soğuk gerçeklerle yüz yüze gelince ülke ekonomilerinde büyük fırtınalar koptu. Sahte cennetin faturası 'gerçek cehennem' manzaraları ile ödendi ve ödeniyor.

Bu fırtınadan kurtulabilen birkaç ülke elbette var. Bunlardan biri komşumuz olan üçüne dikkatinizi çekmek istiyorum: Rusya, Güney Kore ve Malezya. Daha 5-6 yıl önce şu anki Arjantin'i aratmayan manzaraların yaşandığı bu ülkeler şimdilerde süt liman. Rusya daha geçen ay G-8'in asli üyesi olarak kabul edildi. Oysa Rusya için iki yıl önce 'hasta adam' deniliyordu. Güney Kore ise daha 4-5 yıl önce iki ayda bir IMF tarafından denetlenen ve para enjekte edilen bir komalık hasta gibiydi. Malezya'nın durumu da Rusya ve Güney Kore'den pek farklı değildi.

Peki bu 3 ülke de krizden nasıl çıktı? Verilen ortak cevap şu olabilir: Bu ülkeler krizden sırtını sıcak paraya yaslayarak değil, kendi milletinin gücüne güvenen iktidarlar, sağlam bir siyasi sistem ile acı ilaç ne ise onu içmeye gönüllü bir toplumla çıktılar. Bu ülkelerin bir başka ortak özelliği de kriz sonrasında IMF ile ilişkilerini çok iyi ayarlayabilmiş olmaları... Söz gelimi Güney Kore kriz boyunca IMF'den alınan borcu geçen yıl tamamen ödedi ve bu kuruluşla ilişkilerini 'diplomatik düzey'e indirdi. Bütün bu tablo bize gösterdi ki ABD'nin öngördüğü gibi 'sınırların bulunmadığı sorunsuz bir globalizm' mümkün değil.

5 Kasım 2024 Salı

IMF BİZİ SAVAŞA ZORLAYABİLİR Mİ?

Cahit UYANIK 

Hepimizin kafasını kurcalayan bir soru var: Acaba ABD, Türkiye'nin IMF ile ilişkisini kendi çıkarları doğrultusunda etkileyebilir mi? Yani ABD, mevcut Irak politikasını Türkiye'ye kabul ettirmek için IMF'yi bir baskı unsuru olarak kullanabilir mi? Türkiye, ekonomik alandaki sorunları sebebiyle yakın geleceğini tehlikeye atmaya zorlanabilir mi? 

Türkiye, bir banka niteliğindeki IMF'nin ortağı; ama küçük ve etkisiz bir ortak. Türkiye'nin IMF'deki kotası 1 milyar dolar düzeyinde. Buna karşılık Türkiye'ye açılan kredi 30 milyar dolara yaklaşıyor. Bu bile 'ortak' ve 'borçlu' olduğumuz bankanın bizim üzerimizdeki etkisini göstermeye yeter. Ancak Türkiye, hakkında bir askeri operasyon planlanan Irak'la komşu... Bu, Türkiye'yi askeri açıdan çok önemli kılıyor. 

O zaman baştaki soruları cevaplandırmaya 'IMF'yi kimler yönetiyor?' sorusunu sorarak başlamalıyız. IMF kuruluşundan bu yana Avrupa kökenli başkanlara sahip. Buna karşılık önemli yetkililerle donatılmış ABD'li bir başkan yardımcısı IMF'nin diğer önemli ismi... Son durumda IMF Başkanı Almanya kökenli Horst Kohler, Başkan Yardımcısı da ABD kökenli Anne Krueger. Yani IMF'nin icrai işleyişinde Amerikan-Avrupalı dengesi kurulmuş. 

Buna karşılık 24 kişilik İcra Direktörleri Kurulunun büyük kısmı G-7 ülkelerinin elinde. Yani dünyanın en gelişmiş 7 ülkesi bu kritik kurulu yönlendiriyor. Bu açıdan bakıldığında savaş konusunda ABD ile Avrupa'nın farklı düşündüğü bilinirken veya ABD'nin G-7 ülkelerini aşarak, IMF üzerinden Türkiye'ye  bir dayatmada bulunması pek mümkün görünmüyor. 

4 Kasım 2024 Pazartesi

İHRACATÇILAR FERYAT ETMEKTE HAKLI MI?

Cahit UYANIK

Türkiye'yi 2001 Krizine götüren en önemli sebeplerden birisi kurun aşırı değerlenmesi, ithalatın artması ve ihracatın yerinde saymasıydı. Sonuçta ülkenin döviz dengesi öylesine bozuldu ki, Türkiye işleri yoluna koymak için devalüasyon yapmak zorunda kaldı. Ancak Türkiye yaklaşık 2 yıllık aradan sonra yine döviz kuru bağlamında benzer tartışmaların içine girdi. Çünkü TL değer kazanıyor, döviz kuru yerinde sayıyor. Cari açık ise son 8 ayda iki defa revize edildi ve yeni tahmin yılbaşındakinin iki katını geçti. 

Bu ortamda kurun yerinde saymasından en fazla ihracatçılar rahatsız. Aylardır bu soruna dikkat çekmeye çalışıyorlar. Ancak öylesine bir çelişki yaşıyorlar ki bunu topluma bir türlü izah edemiyorlar. İhracatta aylık bazda rekor üstüne rekor kırılırken, neden bu kadar yaygara kopardıklarını tam olarak açıklayamıyorlar. İhracatçılar bir yandan dalgalı kurdan vazgeçilmesi konusunda üstü kapalı mesajlar verirken, tepkileri yumuşatmak için ihracatçıya girdi, enerji, kredi desteği talep ettiklerini de belirtiyorlar. İşte bu ortamda açıklanan Ağustos ayı ihracat verileri, ihracatçıların ekmeğine yağ sürdü. Ağustos ayı ihracat artış hızı, bir önceki aya göre düştü. Bu durumu 'önümüzdeki aylarda yaşanabilecek negatif olayların ilk belirtisi' şeklinde ileri süren ihracatçılar, yine dalgalı kura yüklenmekten kendilerini alamadılar. 

Bu noktada durup düşünmekte fayda var. Acaba Ağustos ayında ihracatta neden küçük bir gerileme yaşandı? Bu sorunun birkaç cevabı olabilir. Bunlardan ilki tıpkı ihracatçıların söylediği gibi 'kur avantajı kaybediliyor ve soruna köklü çözüm getirecek birşey yapılmadığı için hız kaybı yaşandığı' olabilir. Ancak olay bu kadar basit değil. Çünkü Türkiye'de 'ihracatçı' homojen bir kavramı içermiyor. Türkiye'de ihracatçıların hemen hepsi iç piyasaya da üretim yapmaya alışkın... 

Türkiye'de Temmuz ayından bu yana talep göstergelerinin canlanmaya başladığı biliniyor. Üstelik kurun artmaması bireylerin dolar cinsinden gelirlerini sabit tutmaya ve hatta yükselmesine yani satın alma güçlerinin azalmadığına işaret ediyor. Bu, mali cephede ise birey ve şirketlerin dolar cinsinden borçlarını ödemesini de kolaylaştırıyor. Öyleyse Ağustos'ta ihracattaki hız kesilmesinin suçunu sadece kura yüklemek mümkün değil. Bazı ihracatçılar yüzünü iç pazara dönmüş yani ihracatlarını azaltmış olabilir. 

29 Ekim 2024 Salı

ERMENİ MESELESİNİ AKILCILIK ÇÖZER

Cahit UYANIK 

1970'li yıllardan bu yana peşimizi bırakmayan Sözde Ermeni Soykırımı iddiaları, önemli bir müttefikimiz olan Fransa ile aramızı açtı. Oysa Fransa'nın Türk insanının gönlünde ayrı bir yeri vardır. Osmanlı İmparatorluğunda ilk Batılılaşma çabaları Fransa'dan esinlenilerek başlatılmıştı. Batılılaşmanın aynı zamanda 'demokrasi' demek olduğu anlaşıldığında, Türkiye'de serbestçe konuşup yazma imkanı bulamayan birçok aydın Paris'e kaçmıştı. Fransa'da hala 'Jöntürkler' bir efsane gibidir. 

Tarih boyunca Fransa ile bazen dost olduk bazen düşman... Ama Fransa ile son 20 yıldır tam bir bahar havası yaşıyorduk. Türkiye'deki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında bu ülke ilk sıralara oturmuştu. Fransa, Avrupa Birliği (AB) içindeki 'Akdeniz Dayanışması' çerçevesinde Türkiye'nin tam üyeliği konusunda lehimize lobi yapıyordu. AB'de 1998'e kadar Türkiye'nin aleyhine çalışan Almanya'yı dengeleyen en önemli güç şüphesiz Fransa'ydı. 

Peki ne oldu da Fransa bize böyle ters davranmaya başladı? Bunun elbette nedenleri var. Fransa AB içinde Türkiye'yi desteklediği için bunun semeresini görmek istiyor. Ama Türkiye 145 adet helikopter alımı için açtığı ihalede Fransız firmasını eledi. Ardından askeri istihbarat uydusu projesi konusunda anlaşmaya doğru gidilirken, Türkiye fikir değiştirdi. Bazı Amerikan uydu yapımcısı firmaların yürüttüğü lobilerin Türkiye'nin tercihini değiştirdiği konuşuluyor. Yani Türkiye, Ermeni Tasarısının Fransız Parlamentosunda kabulünden önce Fransız-Alcatel firması ile arasını soğutmaya başlamıştı. İşin içinde olanlar ihalenin iptale doğru gittiğini zaten söylüyordu.

Hükümetlerle sıkı ilişkiler içinde olduğu artık herkesin malumu olan silah ve savunma firmalarının Fransa'da da farklı bir tutum takınması beklenemez. Fransız hükümeti askeri istihbarat uydu ihalesinin iptal edileceği anlaşıldığı için, helikopter ihalesinden elenmesinden sonraki ikinci hayal kırıklığını dikkate alarak Ermeni Tasarısını parlamentodan geçirmiş olabilir. Türkiye ise karşı tepki olarak Ermeni Yasasını gerekçe yaparak uydu ihalesini iptal etti. 

27 Ekim 2024 Pazar

ELMA SANDIĞI VE EKONOMİ

Cahit UYANIK 

ABD'de 1929'da başlayan 'Büyük Ekonomik Bunalım'dan kurtulmak çok zor olmuştu. ABD ekonomisi bunalıma birkaç günde girmemişti kuşkusuz... Krizden çıkmak için de uzun yıllar çaba sarf edilmesi gerekiyordu. New York'taki gökdelenlerden atlayarak intihar eden iş adamları ve borsa simsarları, bu krizin başladığının en belirgin simgeleri arasında yer alır.

Çok fazla bilinmese de 'elma sandığı' ise bu bunalımdan çıkışın görsel simgesidir. ABD krizi atlatmak için, insanların gelir düzeylerindeki müthiş gerileme nedeniyle 'talepsiz', bunun ardından 'üretimsiz' kalan ekonomiyi yeniden canlandırmaya çok uğraştı ve büyük kaynakları doğrudan topluma enjekte etti. İşte 'elma sandığı' bu uğraşta küçük gibi görünse de önemli bir rol oynadı. Nasıl mı? 

ABD Hükümeti, fakir güney ve orta bölge eyaletlerinden trenlere doldurup getirdiği elmaları, kuzeydeki büyük kentlere çalışmaya gelen işçilere neredeyse yok fiyatından sandık sandık dağıttı. Büyük kentlerin caddeleri, gündüz inşaatlarda çalışıp akşam saatlerinde sandıklarda sergilediği elmaları çok ucuz fiyattan satmaya çalışan işçilerle doldu. Hükümet böylece tarım sektörüne, dalında çürüyen ürünlerini doğrudan kendisi satın alarak destek verirken, bunları ek iş olarak sandıklarda satan işçilere de ilave gelir kaynaği ve satın alma gücü yaratıyordu. Soğuk iklimlerde yaşayan kent sakinleri de bu hoş kokulu ve besleyici meyveye ucuz fiyattan ulaşabiliyordu. 

Sonunda ABD kendisini büyük şoka uğratan bu bunalımdan,  devletin ekonomiyi canlandıran harcamaları sayesinde sıyrıldı. Hemen ardından 1941'de İkinci Dünya Savaşına girdi ve kazandı. Bugün ABD'nin dünyaya hükmeden ekonomik gücünün geri planında, o pas tutmuş çivileriyle çarpık çurpuk elma sandıklarının da payı vardır.

Türkiye ise halen İkinci Dünya Savaşı yıllarından bu yana gördüğü en ağır ekonomik bunalımlardan birini yaşıyor. Ancak ne yapılması gerektiği konusunda ortaya konulan çözüm önerilerinin hemen hepsi dış kaynaklı. Yabancı misyon şeflerinin sözleri, Türkiye'deki basiret sahibi insanlardan daha fazla dikkate alınıyor. Bir ata sözü tarihin tekerrürden ibaret olduğunu söylüyor ama önümüze konulan çözümlerin tarihsel derinliği yok. İnsanlığın ekonomik krizlerden çıkışıyla ilgili ortak deneyimleri pek yansıtmıyor.

18 Ekim 2024 Cuma

ABD VE TÜRK TARIMINA İLGİSİ

Cahit UYANIK 

Kurban Bayramının hemen ertesi günü Türkiye-ABD Ortak Ekonomik Komisyonu toplandı. Nitelikli Endüstri Bölgeleri (NEB) kurulması konusundaki karar, toplantının belki de  Türkiye açısından en somut kazanımıydı. Ancak öyle bir ortam oluştu ki, toplantılarda hep Türkiye'nin ABD'den istekleri konuşulduğu havası yayıldı. Oysa gerçekler bunun tam tersiydi. 

ABD tarafı özellikle Türkiye'deki tarım sektörüne ilişkin eleştirilerini sıraladı. Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) dışındaki ülkelerin (ABD dahil) tarım ürünlerine uyguladığı gümrük tarifesinin yüzde 56 düzeyinde bulunduğunu belirten ABD tarafı, bunun genel dünya ortalamasının 15 puan üzerinde olduğunu savundu.

ABD tarafı, tarımsal ürün ithalatı izin prosedürünün uzunluğu ve ithalatta tarife dışı engellerin (toplum sağlığı ve standartlarından dolayı çıkarılan güçlükler) varlığını da masaya koydu. ABD'liler Türkiye'den önümüzdeki günlerde tarım ürünleri gümrük tarifelerini düşürmesini ve tarife dışı engellerin yumuşatılmasını açıkça istedi. Bu konunun nasıl bir yöne doğru gideceği büyük ihtimalle sonbaharda ABD'de yapılacak olan 2'inci Ortak Ekonomik Komisyon toplantısında netleşecek.

Peki ABD neden böyle bir tavır sergiledi ve bu tavrın sonuçları neler olabilir? Herşeyden önce şunu söylemekte fayda var: Bugün G-8 olarak bildiğimiz dünyanın ekonomik açıdan en gelişmiş ülkelerinin bulunduğu grubun 1 yılda tarım sektörlerine verdikleri toplam destek 350 milyar dolar düzeyinde. Yani bu ülkelerde her gün tarım sektörlerine 1 milyar dolar aktarılıyor. Hal böyle olunca bu ülkelerde önemli düzeyde bir tarımsal ürün fazlalığı oluşuyor. Türkiye gibi orta gelir düzeyinde bulunan ve geniş nüfusu barındıran ülkelere bu fazlalığı satmak, az önce sözünü ettiğimiz günlük 1 milyar dolarlık desteğin bir bölümünün geri alınabilmesi anlamına gelecek.

19 Eylül 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YUNANİSTAN'LA 'ACEMİ' DOSTLUĞU

Cahit UYANIK 

ATİNA/ANKARA - Türkiye-Yunanistan ilişkileri son 6-7 ayda iyice yumuşadı. Yunanistan'daki nefes nefese seçim yarışı bile bu dostluğu bozamadı. Ankara Ticaret Odasının (ATO)  Türkiye-Yunanistan Dostluk ve İşbirliği Fuarı çerçevesinde düzenlediği Atına gezisine katılma fırsatı bulduk. Bizim edindiğimiz taze izlenimler şöyle sıralanabilir: 

● Türk-Yunan dostluğunun gelişmesinde iş adamlarına büyük bir pay düşecek. Çünkü iki ülke insanının stratejik kararlar verirken birbirine güveni henüz tam değil. İş ilişkilerini daha geliştirerek güven ortamı yaratılabilir. Bu çerçevede Eylül ayındaki Selanik Fuarı ve 2001 yılında İstanbul'da düzenlenecek 2. Türkiye-Yunanistan Dostluk ve İşbirliği Fuarı büyük önem taşıyor.

● İki ülke arasındaki ilişkilerin sıcaklaşma sürecinde siyasetçiler de önemli inisiyatif üstlenecekler. İki ülke insanı birbirine siyasi vekilleri öncülüğünde yaklaşacaklar. Bu çerçevede Yunan Meclisindeki yemin töreni nedeniyle fuar açılışına gelemeyen Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun gönderdiği yazılı mesaj, Yunan Cumhurbaşkanının Türk Heyetine üst düzeyde bir kabul göstermesi iyi niyetin devam edeceğinin göstergesiydi.

● Ancak seçimlerde milletvekili seçilen eski Atina Ticaret ve Sanayi Odası Başkanının Türk Heyeti ile fazla ilgilenmemesi, yeni seçilen oda başkanının ise "Mazbatam henüz onaylanmadı" diyerek ATO'nun ziyaretine katılmaması hoş kaçmadı. Türk iş adamları Yunanistan'la ilişkileri geliştirmeye daha istekli görünürken aynı hava Yunanlı partnerlerinde yoktu. Bunu belki de Yunanistan'ın turizme dayalı ekonomisine yorumlayabiliriz. ATO ile Atina Ticaret ve Sanayi Odası arasında üçer kişiden oluşan bir çalışma grubu kurulması yine de olumlu yönde atılmış bir adımdı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / AĞUSTOS SICAĞINDA TEHLİKELİ DANS

Cahit UYANIK 

AKP Hükümeti yine ABD ile tehlikeli bir dansa başladı. Konu, elbetteki Irak'a asker gönderilmesi. ABD'lilerin sütten ağzı yandı ya; yoğurdu üfleyerek yiyorlar. Irak Savaşı öncesinde haftalarca Akdeniz'in ortasında bekletilen birliklerini unutmadılar. Türkiye'den 15 gün içinde cevap beklediklerini Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e ilettiler. 

Ağustos ayı başında yapılacak Yüksek Askeri Şura'da Silahlı Kuvvetler'de komuta kademesi değişiklikleri yaşanacak. Kuvvet komutanlıklarından ordu komutanlıklarına kadar kritik atamalar yapılacak. Yeni komutanlar ise göreve Ağustos ayı sonunda başlayacaklar. Ayrıca 7'inci Uyum Paketi yasalaştığı taktirde Milli Güvenlik Kuruluna büyük ihtimalle ilk kez sivil bir genel sekreter atanabilecek. Bu konu da kendi iç gündemimizi hayli meşgul edeceğe benziyor. 

Meclis ise çok yoğun bir çalışma döneminden henüz çıktı. Söz gelimi Ağustos ayı sonunda tertip edilmeye çalışılacak olağanüstü toplantı, hele hele Irak'a asker gönderme gündemli ise yeni bir fiyasko ile sonuçlanabilir. Hükümetin bir kez daha tezkere reddini göze almayacağı herkesin malumu. Anlaşılan Türkiye'nin normal gündemine dönmesi en erken Eylül ortasını bulabilir. Hem o zamana kadar Birleşmiş Milletler ve NATO'da da durum netleşebilir. Türkiye, anayasasındaki yurt dışına asker göndermeyle ilgili olarak yer bulmuş uluslararası meşruiyet zeminini otomatikman yakalayabilir. Bu ayrıntının  ABD'lilere ve ABD'nin yeni göreve başlayacak büyükelçisine dikkatli ve etraflıca anlatılmasında fayda var. 

30 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İYİ NİYET TAŞLARI

Cahit UYANIK 

"Felakete giden yol iyi niyet taşlarından örülüdür" diye bir söz vardır, bilir misiniz? Geçen hafta yayınlanan Dünya Bankası raporu bence bu taşlardan birisi. Çünkü bu rapor kendisine tutunacak dal arayan, daha 10'uncu ayını doldurmadan içteki itibarı sıfıra yaklaşan Refahyol Hükümeti üyelerinden mal bulmuş magribi muamelesi gördü. Çünkü koca koca ağızlarını doldurarak asgari ücret düzeyi 100 doların altına düşen halkın ürettiklerinin dünyayı hayran bırakmasından kendilerine pay çıkardılar. Sonra da 'ihram şov' yapıp hacca gittiler. 

Bu raporun iç politikada ağızlara sakız edilmesi, Dünya Bankası yetkililerini eminim çok kızdırmıştır. Merak ediyorum Dünya Bankasının Türkiye ile aynı kategoriye soktuğu ülkelerde de benzeri vavelalar koptu mu? Türkiye'nin büyük bir ekonomik potansiyeli olduğu sanki ilk kez mi yazılıp çiziliyor Allah aşkına? Daha geçen yıl ABD, Türkiye'yi 'Yükselen 10 Pazar' arasına koymadı mı?Avrupa Birliği neden kapıyı suratımıza çarpamıyor?

Dünya Bankası raporunun açıklandığı aynı günlerde 5 Nisan Kararlarının 3'üncü yıl dönümünü idrak etmedik mi? O idrak ki hala ekonomi denilen komplike arabanın düşük faiz inadı uğruna beton duvara çarptırılmasının etkilerini bize yaşatıyor. Bana inanmıyorsanız DPT Müsteşarı Necati Özfırat'ın 5 Nisan'a ilişkin geçen haftalardaki değerlendirmelerini okuyuverin. Teknik deyimler arasına sıkışmış zehir zemberek eleştiriler, bürokrasinin felaket sinyallerini işaret ediyor.