15 Haziran 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SOSYAL GÜVENLİKTEN ÇIKAN 4 DERS

Cahit UYANIK 

Yaklaşık 1 aydır gündemi meşgul eden sosyal güvenlik reformu konusunda geçen hafta önemli gelişmeler yaşandı. Bu konuda yazılıp çizilmedik bir şey kalmadı. Bu nedenle geçen haftanın hızlı trafiği sırasında ortaya çıkan ama gözlerden kaçan bazı sonuçları derleyip toparlamakta fayda var: 

1- Yıllardır siyasetçilerin oy zaafiyetini değerlendirerek ve kapalı kapılar ardında yaptığı pazarlıklarla kendisine yaşam alanı bulan bazı sivil toplum örgütü temsilcilerinin, geniş kitlelerin çıkarı söz konusu olduğunda ne kadar beceriksiz davrandıkları gözler önüne serildi. Emek Platformu, daha ciddi ilk eyleminde çatladı. Eyleme katılanlar da katılmayanlar da geniş kitleler gözünde etkisiz kaldı. Oysa geçen Perşembe günkü 1 saatlik sembolik iş bırakma eylemi tam katılımla gerçekleşseydi, hükümet emeklilik yaşında geri adım atacaktı. Mevcut örgütlerin sosyal güvenlik reformunda tavizler isterken sadece kendi üyelerini koruma güdüsü ile davrandıkları gözlemlendi. Oysa yapılmak istenen düzenlemeler, arkasında sendika güvencesi olmayan milyonları tehlikeye atıyordu.

2- Önüne gelen her talebi kabul eden hükümet, işçi ve memurlardan bu cömertliği sakındı. Hükümetin IMF'ye verdiği taahhütlerin kendisini bağladığı açıkça ortaya çıktı. IMF Türkiye Masası Şefi Cottarelli, geçtiğimiz haftalarda parasını yatıran herkesin katılabileceği bir tele-konferansta açık açık "Biz 62-62 istiyorduk ama 58-60 da kabulümüz" dedi. Hükümet geniş kitlelerin her zaman antipati ile baktığı IMF reçetelerine boyun eğerken, iş dünyasına hayalinden geçmediği kadar büyük vergi tavizleri vererek kamuoyundaki güvenilirliğini sıfırın altına düşürdü. IMF ile ilişkilerin sonbahara doğru sıcaklaşacağı kesin ama bu şekilde yasalaşan bir sosyal güvenlik reformunun "Daha fazla kemer sıkın" diyecek bir hükümeti ayakta tutup tutamayacağı ise tartışmalı.

3- Hükümet onlarca yıl bütçeyi gizliden gizliye besleyen sosyal güvenliğin yüküne birkaç yıllığına da olsa dayanamadı. Hükümetin kamuoyundan başarı ile gizlediği bir gerçek ise OECD bünyesinde sosyal güvenliğe katkı yapmayan tek ülkenin Türkiye olduğudur. İşin kötüsü hükümeti reform konusunda sıkıştırması gereken örgütler de bu konuda herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Oysa devletin sisteme katkısı sağlansa, SSK'nın dengeleri daha çabuk kurulabilirdi. Çünkü hükümet mevcut durumda emeklilerin yaşam standardında 2020 yılına kadar herhangi bir iyileşme öngörmemektedir. Bu, bir kuşağın daha sefalet içinde emeklilik yaşamı süreceği anlamına gelir. Olayın bir başka boyutu ise şudur: Hükümet işçi ve işverenden kestiği primlerle yeniden ayağa dikilecek bir SSK'nın atıl fonlarını yağmalamayacağı garantisi de vermiştir.

4- Hükümet ısrarla ILO standartlarında bir iş güvencesi ve sendika yasası çıkaracağını garantisini vermekten kaçınmıştır. Çünkü böyle bir taahhüt, IMF ile yapacağı anlaşmalara zarar verebilir. Kendisini rehabilite etmeye yönelik her girişimi büyük direnişle geriye  püskürten bazı odakları yeniden ayaklandırıp tehdit savurmasına neden olabilir. Toplumsal çalkantılar açısından 2000 yılında yaşayacağımız fırtınanın şimdiki rüzgardan daha sert ve yıkıcı olacağını söylemek için falcı olmaya gerek yoktur.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 03 Ağustos 1999 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder