12 Haziran 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ÖZGÜRLÜKLER VE EKONOMİK KRİZ

Cahit UYANIK 

Bugün Meclis olağanüstü toplanıyor. Amaç 37 maddelik anayasa değişiklik paketini hayata geçirmek. Meclis'in bunu başarabilmek için önünde 14 günü var. Çünkü Meclis, 1 Ekim'de kendiliğinden normal toplantısını yapmaya başlayacak. 

Anayasa değişikliği Türkiye'de ve dünyada ilginç bir konjonktüre denk geldi. Bütün dünyada kişi hak ve özgürlüklerinin terör korkusuyla kısıtlanması tartışılıyor. Türkiye'de ise anayasa daha özgürlükçü bir yapıya kavuşturulmaya çalışılıyor. İlk bakışta bu bir çelişki gibi görünebilir. Ancak Türkiye'deki kişi hak ve özgürlüklerinin sınırı o kadar kısıtlı ki, bu paket bile Batı'nın terör korkusuyla rötuşlanmış hak ve özgürlüklerinin yanına yaklaşamaz.

Türkiye'deki durumun gerçek manzarasını geçen hafta TÜSİAD ortaya koymuştu. Düşünceye Avrupa standartı talep eden TÜSİAD, 1982 Anayasasının Başlangıç bölümü ile 5 maddesinin yanı sıra 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 maddesi ile TCK'nın 6 maddesinde değişiklikler istedi. Ayrıca bu listeye 15 ayrı kanundaki düşünce özgürlüğünü kısıtlayan düzenlemeler de eklendi. 

Listede Basın Kanunu, Dernekler Kanunu, Milli Eğitim Temel Kanunu, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu, Radyo ve Televizyon Kanunu, Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu da var. Anlayacağınız sadece 37 maddelik değişiklik paketini yasalaştırmakla Türkiye'ye düşünce özgürlüğü gelmiyor. Mevcut anayasaya dayanılarak çıkarılmış bazı anti demokratik yasaların da yeniden düzenlenmesi zorunlu. 

Anayasa değişiklik paketi ayrıca Türkiye'nin ekonomik krizden çıkış arayışı içinde bulunduğu bir döneme rastladı. Bazı değerlendirmelere göre bu paket krizden çıkış için önemli bir panzehir görevi görecek. Bu samimi değerlendirmelere katılmamak mümkün değil. Türkiye, ekonomisini neredeyse tamamen Batılı sistemlere entegre etti. Gümrük Birliği, AB tam üye adaylığı,  ABD ile giderek artan ekonomik ilişkiler, turizm sayesinde gittikçe yoğunlaşan kültür değiş-tokuşu, Türk insanının daha fazla yurt dışına çıkma eğilimi, 1960 ve 70'lerde Batı'ya giden gurbetçilerin artık o toplumlara iyice entegre olması gibi unsurları göz ardı edemeyiz.

Ekonomik açıdan tüm standartlarını benimsediğimiz Batı'nın düşünce özgürlüğü kalıplarını neden almamakta direniyoruz ki? Elbette bu değişim sürecinin belli bir zamana yayılması gerekiyor. Bu konuda bazı kurum ve kuruluşların oluşturularak bazı alt yapıları kurması zorunlu. Yoksa içi boş özgürlük kimseye yarar sağlamaz. Türkiye bir ülkenin varlığının ve bütünlüğünün; konuşarak, okuyup yazarak, şarkı türkü söyleyerek ve düşüncelerini açığa vurarak tehlikeye atılamayacağını algılayıp yasalarını buna göre yeniden düzenlemeli. 

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 19 Eylül 2001 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder