31 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BAŞBAKANLIK'TAKİ YENİ ADETLER

Cahit UYANIK 

Türkiye'de iktidara gelen siyasi partilerin kendi adamlarını bürokrasinin kilit noktalarına yerleştirmelerine alıştık. Siyasi istikrarsızlık ortamında koltuğunu 1 yıldan fazla koruyabilen yüksek dereceli bürokratlar artık 'Uzun süre görevde kaldı' şeklinde değerlendiriliyor. Değişiklik furyası sadece iktidarların gelip gitmesiyle de sınırlı değil. Aynı bakanlık koltuğuna aynı partiden ama farklı isimler otursa bile üçlü kararnameler hazırlanıyor. İşte o zaman gelsin genel müdürler, gitsin müsteşarlar... Yani kadrolaşma bırakın partiyi, isme göre yaşanmaya başladı bürokraside... 

Yalnız politikacıların bu konuda ortaklaşa bir tavırlarına dikkat çekmek istiyorum. Eskiden bürokrasi operasyonları en fazla genel müdür yardımcıları seviyesine kadar inerdi. Daha alt düzeydeki memurların politikacılarla, politikacıların da onlarla ilgileri pek yoktu. Atama, nakil talepleri dışında... 

Refah Partisinin iktidara gelmesiyle bu davranış kalıbı kökten değişti. Meslektaşlarımızın yazdığı 'Ahçıya kadar değiştirdiler' başlıklı haberler harfiyen doğru. Söz gelimi Başbakanlık... Yaklaşık 15 yıldır bürokrasinin çok değişik kademelerinde görev yapmış ve son gelişmelerin ardından DYP'nin kontrolündeki bir bakanlığa kapağı atmış bir hanımefendiye göre, Erbakan geldikten sonra Başbakanlık'taki memurlar bile değiştirildi. 

Bürokrat hanımefendi 1983'ten beri görev yapan Turgut Özal, Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel ve Tansu Çiller olmak üzere hiç bir başbakanın bu kadar alt dereceli memurlarla uğraşmadığını hayretle anlatıyor. Tabii bu operasyonlar daha çok devlet bakanları kanalıyla yürütülüyormuş.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YUMURTA KAPIYA DAYANINCA

Cahit UYANIK 

Geçen hafta iç siyasi çekişmelerden dış politikadaki çok önemli gelişmeleri göz ardı ettik. Bunlardan belki de en önemlisi Türkiye'nin çok uzun yıllar sonra Avrupa Birliği ile ilişkilerde 'açıklık ve akılcılık' çizgisine yanaşmayı sonunda kabullenmesiydi. Ama ne yazık ki geç kalınmıştı.

1995'te Avrupa'yla ilişkilerde 'uçurum kenarı diplomasisi' öneren Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal'ı istifaya zorlayan Tansu Çiller'in AB büyükelçilerine geçen hafta dağıttığı rapor, bir ibret belgesi olarak tarihe geçmeye adaydır. Çünkü Çiller bırakın uçurum kenarı diplomasisini 'hedef diplomasisi' izleyip Alman Başbakanı Kohl'ü sert şekilde eleştirdi. Çünkü Türkiye'nin Gümrük Birliği konusunda karşılaştığı engellerin hemen hepsi de Almanya ve Kohl'den gelmişti. Oysa politikalarımızı Alman muhalefetine göre belirlesek daha isabetli olacaktı. 

Geçmiş hesapları bir yana bırakırsak... Yıllardır genişlemeyi tartışıp her yıl bir Doğu Avrupa ülkesine çiçek demeti uzatan AB'ye 1987'deki tam üyelik başvurumuzu yumurta kapıya dayanınca hatırlatmanın faturasını kim üstlenecek acaba? Ülkeyi mert-namert kavgası yüzünden zamansız ve erken bir seçime götüren Tansu Çiller mi üstlenecek? Seçimin ardından birbirinin gözünü oymakla meşgul siyasetçiler mi yoksa? 1989'da oluşturulan AB Görüşü'ndeki Türkiye'nin tam üyeliğe ehil bir ülke olduğu, çok kritik Amsterdam Zirvesine birkaç ay kala mı bir tez olarak ortaya atılır?

30 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İYİ NİYET TAŞLARI

Cahit UYANIK 

"Felakete giden yol iyi niyet taşlarından örülüdür" diye bir söz vardır, bilir misiniz? Geçen hafta yayınlanan Dünya Bankası raporu bence bu taşlardan birisi. Çünkü bu rapor kendisine tutunacak dal arayan, daha 10'uncu ayını doldurmadan içteki itibarı sıfıra yaklaşan Refahyol Hükümeti üyelerinden mal bulmuş magribi muamelesi gördü. Çünkü koca koca ağızlarını doldurarak asgari ücret düzeyi 100 doların altına düşen halkın ürettiklerinin dünyayı hayran bırakmasından kendilerine pay çıkardılar. Sonra da 'ihram şov' yapıp hacca gittiler. 

Bu raporun iç politikada ağızlara sakız edilmesi, Dünya Bankası yetkililerini eminim çok kızdırmıştır. Merak ediyorum Dünya Bankasının Türkiye ile aynı kategoriye soktuğu ülkelerde de benzeri vavelalar koptu mu? Türkiye'nin büyük bir ekonomik potansiyeli olduğu sanki ilk kez mi yazılıp çiziliyor Allah aşkına? Daha geçen yıl ABD, Türkiye'yi 'Yükselen 10 Pazar' arasına koymadı mı?Avrupa Birliği neden kapıyı suratımıza çarpamıyor?

Dünya Bankası raporunun açıklandığı aynı günlerde 5 Nisan Kararlarının 3'üncü yıl dönümünü idrak etmedik mi? O idrak ki hala ekonomi denilen komplike arabanın düşük faiz inadı uğruna beton duvara çarptırılmasının etkilerini bize yaşatıyor. Bana inanmıyorsanız DPT Müsteşarı Necati Özfırat'ın 5 Nisan'a ilişkin geçen haftalardaki değerlendirmelerini okuyuverin. Teknik deyimler arasına sıkışmış zehir zemberek eleştiriler, bürokrasinin felaket sinyallerini işaret ediyor.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SEÇİM BİTTİ, GEÇİM GELDİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin yarım yüzyılı geçen demokrasi tarihindeki en ilginç seçimlerden birisini daha yaşadık ve bitirdik. Türkiye'de 48 saat kala, yapılıp yapılmayacağı tartışılan bir seçim sanırım yaşanmamıştır. Çok şükür ki Anayasa Mahkemesi bir partinin genel başkanlığı için tedbir kararı istemini 15 gün sonraya bırakarak 50 yıllık demokrasi birikimini hiçe saymadı. Seçim sonuçlarının herkese hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Seçim sonrasının en önemli gündem maddesi geçim... Önce siyasi partiler kendi aralarında geçimli olacaklar ki bu barış ve uyum ortamı vatandaşa da yansısın. Zaten 1994 yılından beri kriz üstüne kriz geçiren, son iki krizde büyük zayiatlar veren sokaktaki vatandaş öyle hır gür istemiyor. Siyasi partilerin kendilerine yakışan demokratik ve uzlaşmacı tavırlar içinde bir hükümet kurarak ülkenin önündeki dağ gibi birikmiş sorunlara el atmasını bekliyor. 

Bu çerçevede ilk gündem maddesi Avrupa Birliği... Son günlerde AB siyasi kulislerinde Türkiye lehine esmeye başlayan rüzgarı bozacak abuk subuk açıklamalar yapılmamalı. Türkiye'nin yaklaşık 200 yıldır hazırlandığı AB Projesi kendisine yakışan bir finalle son bulmalı. Türkiye, AB tam üyelik müzakerelerini başlatmak için elinde ne kart varsa masaya sürmeli. Kıbrıs, ABD, NATO üyeliği akla ilk gelen kozlar...

29 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / PRODİ VE BİR AB KİTABI

Cahit UYANIK 

AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi, Türkiye'den fırtına gibi esip geçti. Ziyaretin çok önemli olduğu ve AB içerisindeki Türkiye dostları açısından büyük bir kazanım sayıldığını kimse yadsıyamaz. Müzakerelerin başlayıp başlamayacağının belli olacağı 2004 yılının hemen başında AB'den bu kadar üst düzeyde bir ziyaret yapılması ve istenilenlerin çok açık ve net şekilde dile getirilmesi aslında büyük şans. Türkiye bunu çok iyi değerlendirmeli. 

Türkiye geçmişten bu yana AB konusuna hep çekince ile yaklaştı. AB ile ilişkilerin ciddiye binmesi, Gümrük Birliğinden yüzümüzün akıyla çıkacağımızın anlaşılmasıyla yaşandı denilebilir. Ama hala AB konusunda kafamızın karışık olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle müzakere sürecinin getirip götüreceklerini doğru biçimde kestiremiyoruz. Tabii bunu yapabilmek için ayrıntılı araştırmalara ihtiyaç var. 

Prodi'nin Türkiye ziyareti ile aynı günlerde AB konusundaki nadir yayınlara bir yenisi daha eklendi. Hacettepe Üniversitesinden Doç. Dr. Nurettin Bilici "Türkiye-AB İlişkileri' adlı bir kitap yayımladı. Kitap tarihsel perspektifin yanı sıra son yıllarda iyice hızlanan AB ile ilişkilerimizin güzel bir analizini de yapıyor. Kitap, Bilici'nin esas uzmanlık alanı olan Türkiye-AB vergi hukuku düzenlemelerinin ayrıntılı bir kıyaslaması ile devam ederek, müzakere sürecinde bu alanda karşılaşabileceklerimizi samimi bir şekilde önümüze koyuyor.

28 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İŞSİZLİKLE MÜCADELE SAMİMİYETİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de enflasyon son 28 yılın en düşük seviyesine indi. Neredeyse herkes düğün bayram... Türkiye yıllardır bağımsız uzmanlarca dile getirilen enflasyonla mücadele programını uygulasaydı da zaten bu sonuca ulaşacaktı. Ama Türkiye zor ve yanlış olanı seçti. 

Önce kendi kendini büyük bir ekonomik krize soktu; ardından da ölümü görüp sıtmaya razı olmak kabilinden ağır ekonomik kriz ortamında üstüne başına çeki düzen vermek için çabalamaya başladı. IMF, Dünya Bankası, uluslararası finans camiası da bu manzarayı oluşturmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiler hani... Bunların hesaplaşması, ileride -pek umudum yok ama- ekonomi tarihçilerine kaldı. Bizim işimiz ise şimdi ve yakın gelecekle...

Şöyle bir an durup düşünelim: 2004 yılı başı itibarıyla Türkiye acaba nasıl bir ülke? Enflasyonu düşürmeye başlamış, güzel... Büyüme trendine girmiş, bu da güzel... İhracat rekor üstüne rekor kırıyor, güzelin güzeli... Ama Türkiye'nin sokakları işsizlerle dolu. Her türden, her cinsten, her eğitim düzeyinden işsiz... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2004 yılını işsizlikle mücadele yılı ilan etti.

27 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ALMAN KAMUOYU YUMUŞUYOR MU?

Cahit UYANIK 

Neredeyse her hafta düzenli olarak adreslere postalanan Alman Haberler Servisi bülteninin sonuncusunda ilginç bir haber yer alıyordu. Haber, Türkiye'de çoğumuzun Başkanı  Prof. Dr. Faruk Şen aracılığı ile tanıdığı Essen'deki Türkiye Araştırmalar Merkezinin (TAM) yaptırdığı bir anketten alıntıydı. TAM'ın anketine göre geçmişten bu yana en ciddi muhalefetin bulunduğu ileri sürülen Alman toplumunun üçte ikisi Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemeye başlamıştı.

Ankete göre Türkiye koşulları yerine getirdiğinde tam üye olabileceğini düşünen Almanlar'ın oranı yüzde 58'e ulaşmıştı. Bu sayı, daha birkaç yıl önce yüzde 30-40'ı geçmiyordu. Ankete katılanların yüzde 8'i ise Türkiye'nin kısa vadede ve şartsız kabulünden yana görüş bildirmişti. 

Anketteki bir başka veri ise Alman iç siyaseti ile Türkiye'nin AB tam üyeliği arasındaki ilişkiyi tespit etmeye yönelikti. Buna göre Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) yandaşlarının yüzde 72'si Türkiye'nin tam üyeliğine sıcak bakarken, Hristiyan Demokrat Parti (CDU) yandaşlarının bile yüzde 59'u buna destek veriyordu. Yani Alman iç siyasetinde de konsensusa doğru bir gidişat olduğu görülüyordu. 

26 Ağustos 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KIBRIS VE ERDOĞAN'IN KRİTİK ZİYARETİ

Cahit UYANIK 

Geçen hafta Avrupa Birliği (AB) İlerleme Raporunu yayınladı. Raporun en ilgi çekici bölümü kuşkusuz Kıbrıs Sorunu ile ilgili olanıydı. AB'nin KKTC'deki seçimlere 40 gün kala bu raporda çok açık tavır alması kafaları iyice karıştırdı. Çünkü KKTC'de içinde AB sözcüğü geçen Çözüm ve Avrupa Birliği Partisi  (ÇABP) bile var. Türkiye'de böyle bir parti kurulsa acaba kaderi ne olurdu? Daha kurulmadan "Türkiye'yi sömürge yaptırmak istiyor" diye ya kapatılır ya da çok ağır bir şekilde 'ulusal kimliğe sahip olmamakla' eleştirilirdi. 

Bu partinin AB ve özellikle Yunanistan'la yakın ilişkiler içinde bulunduğu ileri sürülüyor. Söylemleri dikkatle takip edilse de halk arasındaki desteği şüpheli. Çünkü KKTC'nin neresine gidilirse gidilsin Başbakan Derviş Eroğlu'nun Ulusal Birlik Partisi (UBP) daha örgütlü bir görünüm veriyor.

KKTC'de seçimler 14 Aralık'ta yapılacak. Bu seçimlerin hemen öncesinde 15 Kasım'da ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ada'yı ziyaret edecek. Henüz kesinleşmese de Erdoğan'ın iktidar ve muhalefet partileri ile görüşeceği belirtiliyor. 

Bundan yaklaşık 1 ay önce KKTC'de bulunuyorduk. Orada ilginç bir değerlendirme kulağımıza gelmişti. Adalılar "İlk kez Türkiye Hükümetinin içinde olmadığı ve müdahale etmediği bir seçim yapacağız. AKP'nin bu tavrını olumlu buluyoruz. Kendi kaderimizi kendimiz belirlemeliyiz" diyordu. Erdoğan'ın son zamanlardaki demeçlerinde Kıbrıs'ta geleneksel politikaya giderek yaklaştığı görülüyor. Erdoğan'ın bu gezi sırasında vereceği mesajlar bakalım seçimlerin gidişatına bir müdahale olarak algılanacak mı?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TERÖRİZM ŞEBEKESİ KİTAPÇIĞI

Cahit UYANIK 

Elimde bir kitapçık var: Terörizm Şebekesi. 11 Eylül Saldırısı ve onu izleyen yıl yapılan Afganistan Operasyonu sonrasında ABD Büyükelçiliği tarafından Türkçe'ye çevrilmiş bir ABD Hükümeti yayını. Kitapçığın bir sayfasında El Kaide'nin faaliyette bulunduğu ülkeler sıralanmış. Listede Türkiye de var. Aradan yaklaşık 2 yıl geçiyor ve İstanbul'da El Kaide şüphesi bulunan önemli bir terör eylemi yapılıyor.

Yine Terörizm Şebekesi kitapçığının verdiği listede bir başka ayrıntı gözden kaçmıyor. Irak, El Kaide'nin faaliyet gösterdiği ülkeler listesinde yok. Ama ABD, yaklaşık 1 yıllık alt yapı çalışmasının ardından; dünyayı Irak'ın El Kaide'ye destek verdiğine inandıramamasına rağmen, bu ülkeye 2003 yılında operasyon düzenliyor. Irak'a girdiğinde El Kaide'yi bulamayan ABD, kevgire dönmüş bu ülkede şimdi o örgütle boğaz boğaza kapışıyor. Yani ABD aslında olmayan Usame Bin Ladin- Saddam Hüseyin ilişkisini kendi elleri ile yaratıyor. 

Bundan zarar gören ülke ise Türkiye oluyor. Gazetelerde daha bundan birkaç hafta önce Irak'tan bazı El Kaide'ye bağlı teröristlerin Türkiye'ye sızmış olabileceğine dair haberler yer almadı mı? Irak Savaşı öncesi, savaş sırası ve sonrasında 'Aklınızı başınıza toplayın; ABD'ye komşu oluyoruz' diye sevinenlere acıyorum. Türkiye meğer ABD'ye değil El Kaide'ye komşu olmuş da haberimiz yokmuş.

25 Ağustos 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BANKALARIMIZ VE 2004 RİSKLERİ

Cahit UYANIK 

Türkiye, bir niyet mektubunu daha idrak etti. Hayırlı uğurlu olsun. Öyle bakmayın 5-6 sayfadan oluştuğuna... Belki de son dönemlerin en kritik mektuplarının birinin altına imza atıldı. Adeta özelleştirme tezgahına konulmuş banka viranesine dönen Türkiye, IMF'den oldukça güçlü bir nefes payı aldı mesela... 

Doğru ya; aynı anda Halk Bankası, Ziraat Bankası, Vakıflar Bankası ile Pamukbank'ı satmaya çabalamanın ne anlamı vardı? Hele hele yapılan hortumculuğun boyutları henüz net bile olmayan bazı örnek olaylar çözülememişken... En üst düzeydeki yargı organları BDDK'nın yıllar önce verdiği el koyma kararlarını birer birer iptal ederken, Türkiye'den banka satın almak yürek ister yürek... Türkiye, Temmuz-2004'te mevduata tam güvenceyi kaldırıp ak koyun kara koyun ortaya çıkmadan banka satmamalı. Bu ortamda müşteri çıkmaz; çıkan müşteri de Türkiye'nin pek işine gelmez. Ayrıca 2004, 2003'te oluşan olumlu ekonomik tablonun sanki test yılı olacak. 

24 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ İMAR BONOLARI ÖDENMEZSE...

Cahit UYANIK 

Meclis'te bu hafta İmar Bankası bonozedelerine ilişkin yasa tasarısı kaldığı yerden görüşülmeye devam edilecek. Ortada 700 trilyon lirayı aşkın bir rakam var. Türkiye ne ilginç ülke; 8,5 katrilyon liralık hayali mevduata ilişkin ödeme planı Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden yapılandırıldı ama 700 trilyonluk Hazine bonosu için kanun çıkarmak gerekiyor. 

Peki neden böyle? Çünkü yasa koyucular hayali mevduat olabileceği ihtimalini yasalara yansıtmışlar ama Hazine bonosu için benzeri hayali satış düzeneğinin kurulacağını akıllarına bile getirmemişler. Doğrusu bu bir hata değil. Hata, bu satışların denetlendiği sistemden sorumlu olan devletin mali kuruluşları... Hazine, Maliye Bakanlığı, BDDK, SPK, İMKB bu konudaki ilk sorumlular. 

İmar Bankasının borsada işlem yapma lisansının 90'lı yılların başında kaldırıldığını bilmeyen mi var? Yok. Türkiye, repo yoluyla açığa Hazine kağıdı satışını 1994 Krizi sırasında aracı kurumlar üzerinden yaşamıştı. Bu konunun tekrar etmemesi için çok geniş tedbirler alınmıştı. Ama aradan 8 yıl geçtiğinde kimse bu banka açığa Hazine bonosu satarken kılını bile kıpırdatmamış. Savunma istenirse bol miktarda laf salatası ortada duruyor. Ye yiyebilirsen...

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / VARLIK YÖNETİM KURULU BAŞARABİLİR Mİ?

Cahit UYANIK 

Türkiye geçen hafta bankacılık reformu açısından yeni bir aşamaya geçti: BDDK ve TMSF birbirinden ayrıldı. Düzenlemeye ilişkin yasa tasarısının büyük ihtimalle bu hafta Meclis'ten çıkması bekleniyor. İçi boş ve kayıkçı kavgasını andıran özerklik tartışmaları açısından bakıldığında sakıncalı gibi görünse de, bu düzenleme akla ve mantığa uygun. Neden mi? 

Türkiye, BDDK'yı kurup işletmeye başladığında batık bankaların faturası 10-15 milyar doları geçmiyordu. Yani kolayca absorbe edilebilecek bir büyüklüğü vardı. Oysa şimdi bu fatura 60 milyar dolar sınırını zorluyor. Bu kadar büyümüş bir sorun karşısında 'özerklik özerklik' diye bağırmanın bir anlamı pek yok. Türkiye'yi neredeyse boğulma noktasına getirmiş bankacılık problemlerinin, daha ömrü birkaç yılı geçmeyen bir kuruma yüklenmesi de hatalı. Eğer bu adım atılmazsa kısa bir süre sonra BDDK'nın tamamen lağvedilmesi bile tartışılır hale gelebilir.

BDDK, daha özerkliği oturmakta olan bir kurum. Kendi içindeki uyumu bile sağlayabilmiş değil. Devletin değişik kaynaklarından gelmiş bürokrasisi ve yetersiz tahsilat imkanları ile birşeyler yapmaya çabalıyor ama nafile. BDDK ile TMSF'nin birbirinden ayrılarak daha çok siyasi irade ile ortak çalışma yapar hale getirilmesi, söz konusu 60 milyar dolarlık faturanın tahsil edilmesi konusunda bir umut ışığı yakabilir. Hükümet yasanın hortumcuların üzerine gidilmesini kolaylaştıracak maddeleri konusunda pek taviz vermiş değil. Eğer yeni oluşturulacak Varlık Yönetim Kurulu etkili ve çalışkan isimlerden seçilirse net bir sonuca ulaşabilir.

23 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İŞ DÜNYASI VE GÜVENLİK

Cahit UYANIK 

Ardı ardına patlayan 4 bomba ve onu izleyen haftalarda ortaya çıkan gerçekler, terörün yavaş yavaş iş dünyasının içine sızmakta olduğunun delili. Böylesine büyük ve tüm dünyayı dehşete düşüren eylemlerin planlayıcı ve finansörlerinin kendilerine 'iş adamı' süsü vermesi Türkiye'ye ders olmalı. Türkiye pek çok alanda olduğu gibi iş dünyasına girip çıkanların kütüğünü bile tutmuyor. Yani bu konudaki kayıt dışılık önümüzdeki dönemde daha fazla başımızı ağrıtabilir.

Şüphesiz Türkiye'de girişim özgürlüğü var. Kimse kimsenin yeni bir işyeri açmasına, yeni bir yatırıma girişmesine sudan sebeplerle engel olamaz. Ancak Türkiye'de iş dünyasının kendi kendini denetleyecek mekanizmalarının olmaması veya etkin çalışmaması, devletin piyasalarda denetleyici olarak değil de oyuncu olarak bulunması, mevcut denetimlerin ise yasak savma kabilinden yapılması terör örgütleri için iş adamı kamuflajını cazip kılıyor. 

Türkiye, benzeri bir hatayı finans sektöründe yaptığı için hala çok büyük faturalar ödüyor. Kim bankacı kim bankacı değil veya kim bankacı olmalı kim bankacı olmamalı  ayrımı iyi yapılamadığı için, adına yolsuzluk diyerek rahatladığımız büyük finans sahtekarlıkları önümüze onlarca milyar dolarlık faturayı koyup gitti. 

Türkiye dünyadaki gelişmeleri iyi takip edebilse, iş dünyası içinden bazı istihbari bilgi edinebilecek yapılanmaları sağlamış olsaydı, acaba batık bankaların faturası daha küçük olabilir miydi? BDDK'nın eski başkanı Engin Akçakoca'nın 'finansal dedektiflik' önerisi hala akıllarda... Bu soruların dikkatlice irdelenip sonuçlarına göre yeni önlemler alınması gerekiyor. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BİR ZİYARET, BİR SÜRÜ KARAR

Cahit UYANIK 

Ankara'da geçen haftanın en heyecanlı konusu IMF idi. Bu sefer pek sessiz sedasız ve süklüm püklüm bir gözden geçirme yaptığı zannedilen IMF, sanıldığından sert mesajlar verip gitti. Her mantıklı insanın kafasını kurcalayan sorunun yani daha 1 haftalık bütçeyi delme becerisinin izahını isteyen IMF'ciler, "Bari bu ek maliyetleri finanse etmek için zam yapın" önerisini dile getirdiler. Çünkü özellikle akaryakıtta bir türlü yapılmak istenmeyen fiyat ayarlamaları, ekonomik karar alıcıların yanlış sinyallerle yönlenmesi sonucunu doğurmaya başlamıştı. Üstelik bütçe dengeleri de hayli etkilenmeye yüz tutmuştu. 

Enerjide ise alınan tüm tedbirlere rağmen üç enerji KİT'inin birbirine sarmal bir şekilde borçlanmasını kırmak için düğmeye zamla basılması istendi. Kaçak elektrikle mücadele, maliyet yapısının daha yerli kaynaklarla yumuşatılması gibi önlemlerin ise sürmesi zaten elzemdi. 

IMF ziyaretinin hemen ardından bankacılık alanında ardı ardına yapılan iki açıklama ise gözlerden kaçmadı. Önce Halkbank'ın Pamukbank'la birleşmek üzere bir inceleme başlatmasına resmen izin verildi. IMF "Özel bankalar bir türlü birleşmek istemiyor. Hiç olmazsa kamu sektöründeki banka konsolidasyonu bitsin" diyerek tavrını koydu ve gitti. 

22 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TOBB'UN GELECEĞİ VE SİYASETÇİLER

Cahit UYANIK 

Hafta sonunda TOBB, Seçimsiz Genel Kurulunu yaptı. Daha cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamış olsa da yeni kanunun yarattığı heyecan ortamında yapılan bu Genel Kurul, gelecekte nasıl toplantılar izleyeceğimizin ilk habercilerinden oldu. İki gün boyunca Ankara'da ağırlanan 1.000'i aşkın delege, gelecek yıl vereceği oyun altın değerinde olduğunu iyice anlayarak Ankara'dan ayrıldı. 

Biz de önümüzdeki sonbahardan itibaren iş dünyasının temsil mücadelesinin daha farklı bir boyuta taşındığını göreceğiz. TOBB, siyaset dışı olduğunu söylese de gelecek yıl daha siyasi bir modelle seçim yenileyip başkan ve yönetim kurulunu seçecek. Büyük ve delege sayısı fazla odaların etrafında bir çekim merkezi oluşacak. Aynı kent içinde faaliyet gösteren sanayi odası, ticaret odası ile ticaret borsası, üst yönetimde daha etkin temsil için güçlerini birleştirmek zorunda kalacak. Ayrı telden çalan aynı kentin odaları ise temsil mücadelesinde kentleri açısından kayba uğrayacaklar.

Konuştuğumuz TOBB delegeleri ise yeni sisteme hayli hazırlıklı görünüyordu. Özellikle TOBB'un elinde birikmiş olan kaynağın yeni seçim sistemiyle maddi imkanı zayıf odaların da istifadesine iyice açılabileceğini söylüyorlardı. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun mevcut sistem içinde bile küçük odalara, yani Anadolu'daki örgütlere önemli oranda destek verdiğini belirten delegeler, gelecek yılki en şanslı başkan adayını da böylece açık etmiş oluyorlardı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ZORLU GÖZDEN GEÇİRMENİN ANALİZİ

Cahit UYANIK 

Hafta sonu IMF ile ortaklaşa yapılan basın toplantısının belki en kritik cümlesini IMF Türkiye Masası Şefi Rıza Moghadam sarf etti: "7'inci Gözden Geçirme kendi içinde zorlu geçti." Moghadam'ın söylediği söz sonuna kadar doğruydu. Çünkü bu gözden geçirme için iki defa Türkiye'ye gelmek zorunda kalmışlardı. Geçen yıl başındaki 4'üncü Gözden Geçirme de hayli zorlu seyretmişti ama o zaman hükümet yeniydi. Üstelik Irak Savaşı patladı patlayacaktı. 

Aslına bakılırsa 8'inci Gözden Geçirmenin de bundan geri kalır yanı olmayacak. Çünkü bir sonraki ziyaret sırasında Türkiye, IMF ile ilişkilerin geleceğine karar verecek. Bu çalışma sırasında IMF'den Moghadam'ın yanı sıra, daha üst düzey ziyaretçilerin geldiğine de tanık olabiliriz. Çünkü o görüşmelerde hayli üst düzey politik konular ele alınacak.

Peki geçen hafta sonu itibarıyla üzerinde tartışılan taslak niyet mektubu nasıl yorumlanmalı? Bu mektup, Türkiye'nin çark etmeye çalıştığı bazı konular hakkında, IMF'nin bastırıp sonuç aldığı sayısız metinden biri olarak tarihe geçecek. Kamu bankaları özelleştirmesinden neredeyse vazgeçmek üzere olan hükümete, anlaşılan hayli ciddi baskılar uygulanmış. Bankalar Kanununda yapılması planlanan değişikliğe ise destek verilerek Türk bankacılığının geleceğinin AB içerisinde olacağı ve buna göre tavır takınılması istenmiş. Sırf bankacılıkta yapılması taahhüt edilen değişiklik ve reformlar bile IMF'nin Türkiye'den 2005 ve sonrasında kolay kolay ayağını çekmeyeceğinin göstergesi. 

21 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / GÜMRÜK MÜZESİ'NİN HİKAYESİ

Cahit UYANIK 

Devleti devlet yapan en önemli kurumlardan birisi gümrüktür. İçine girmeye hazırlandığımız Avrupa Birliği (AB), pek de alışık olmadığı İran, Irak, Suriye gibi devletlere ve kültürlere komşu olacağı için uzun zamandır Türkiye gümrüklerine hayli önem veriyor. Gümrük konusundaki yasal alt yapı da Türkiye'nin AB normlarına uydurduğu mevzuatlar arasında ilk sırada yer alıyor. 

Gümrük Müsteşarlığı halen Ankara'nın Ulus semtindeki tarihi binada faaliyet gösteriyor. Yani bu bina tam üye olduğumuzda önündeki göndere 12 yıldızlı AB bayrağı çekecek kurumlardan birisi... Son zamanlarda Ankara'da giderek 'israf anıtları'na dönüşen görgüsüz, soğuk ve mimari estetikten yoksun kamu binaları ile karşılaştırıldığında bu bina insanın gözüne Tac Mahal gibi görünüyor.

Gümrük Müsteşarlığının başında halen Ankara'nın en uzun soluklu ve eğitimli bürokratlarından Doç. Dr. Nevzat Saygılıoğlu bulunuyor. Belki akademik kimliği belki tarihe merakıdır bilinmez; Saygılıoğlu her görev yaptığı kurumun geçmişini titizlikle araştırır. Bu sefer de gelenek değişmedi ve Saygılıoğlu Türkiye gümrüklerine el attı.

20 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR

Cahit UYANIK 

Türkiye, 1997 yılı yaz aylarından bu yana IMF ile ortaklaşa ekonomik politikalar izliyor. Bu sürecin 6 nirengi noktası var: 1997-Temmuz, 1999-Aralık, 2000-Kasım, 2001-Şubat, 2001-Mayıs ve 2001-Eylül. Bunlar ekonomide köklü dönüşümler konusunda söz verilerek icraatlara girişildiği, programın istenildiği gibi işlemediğinin anlaşıldığı ve ekonomide dış olumsuz faktörlerin yakıcı etkisinin hissedildiği tarihler... 

Tablo dikkatle incelendiğinde görülüyor ki, programların özellikle dış risklere karşı dayanıklılığı yok. 1997 yılındaki programdan hemen sonra Uzak Doğu Krizi patlak vermişti. Hemen ertesi yıl ise Rusya Krizi... Türk toplumu o dönemde IMF'ye söz verdiği Yakın İzleme Anlaşması hedeflerini tutturmak için mevcut siyasi iktidarlar tarafından cendereye sokulmuştu. Sonuç ise 1999'da yüzde 6'nın üstündeki ekonomik küçülme oldu. Bu yetmedi, 2000 yılında kur çapasına geçildi. O dönemde ise euro'nun zayıflığı ve petrol fiyatlarındaki artışlar programın döviz dengesini altüst etti. Aklımız başımıza üç ay arayla yaşanan 2 ayrı ekonomik krizle geldi. 

Şimdi de Mayıs ayında ilan ettiğimiz revize edilmiş ekonomik program, ABD'ye yönelik terör saldırısının yaratacağı olumsuz ortamın tehditi altında. Öyleyse durup düşünmekte fayda var. Türkiye, acaba enflasyonla mücadelesinde dış olumsuz faktörleri hiç dikkate almadan mı hareket etti? Eğer olası olumsuz gelişmeler programlara yansıtıldıysa bunun dozajı nasıl tespit edildi?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BİR YASA, BİN SORU

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisi, önümüzdeki günlerde hayli ilginç günlere gebe. Bankalara mali destek verilmesine ilişkin düzenlemenin Meclis'ten 'her derde deva ebegümeci' edasıyla geçirilmesiyle büyük tartışmaların kapısı açılmış oldu. Bundan sonra sorulması gereken soru şu: Kendisi kurtarılmaya muhtaç bankalar, nasıl olup da reel sektörün derdine deva olacak? Verilecek 5 milyar dolarlık desteğin 3 milyar doları reel sektöre nasıl ve hangi mekanizma ile aktarılacak?

Aktarılacak kaynaklar şirketlere yeni kredi kullandırma şeklinde olacağına göre, bu durum bankaların kredi risklerini dolayısıyla sermaye yeterlilik rasyolarını yeniden aşağıya çekmeyecek mi? Kredi verilecek şirketlerin ibraz edecekleri bilançoların gerçeği yansıttığı nasıl bilinecek? Bu sorular böylesine uzayıp gidebilir. Cevapları görmek için önce yasanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından onaylanmasını, ardından da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) 'hazırladık bile' dediği uygulama tebliğini beklemek zorundayız.

Reel sektör temsilcilerinin de bu yasanın çıkmasından dolayı 'pek memnun' pozlarına girmesini anlamak mümkün değil. Yasayla ortaya konulan en somut destek olan Ziraat ve Halk Bankasından reel sektöre aktarılması kararlaştırılan 1,5 katrilyon liraya bir şey diyeceğim yok. Ancak kamu bankalarının başındaki yeni yöneticilerin, eskileri kadar anlayışlı olmayacaklarını şimdiden söyleyebiliriz. Ne de olsa bu bankalar önümüzdeki günlerde tamamen özel hukuk hükümlerine göre çalışmaya başlayacaklar.

19 Ağustos 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / CARİ AÇIK REVİZYONU TARTIŞILMALI

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisinde son üç haftada yaşananlar tam 'sıyırdı geçti' dedirtecek cinstendi. Bir yanda yaşananları analiz edip topluma aktarmaktan aciz bir ekonomi yönetimi, öbür yanda doların 250 bin lira artması karşısında neredeyse zil takıp oynayacak siyasetçiler ve onları destekleyen iş adamları vardı. Kimse olayın reel boyutlarıyla ilgili değildi.

Kimse bunun bir 'düzeltme hareketi' olduğunu ama dikkatli davranılmazsa  'batırma hareketi'ne dönüşebileceğini söyleyemedi. Doları 1.300 seviyesinde tutan olumlu iç ve dış etmenlerin tam tersi yönde harekete geçmesi, yüzde 20'ye yaklaşan bir devalüasyonu beraberinde getirdi. Bu fiili devalüasyonun fiyat hareketlerine, cari açığa ve GSMH'ye etkisini ise birkaç ay içinde göreceğiz. 

Ama tehlike henüz geçmiş değil. Ekonomi yönetimindeki isimler, Türkiye'nin son iki yılda benzeri etkiler içine girdiğini ve bunlardan yara bere almadan çıktığını ileri sürerek hata ediyorlar. Tezkere, Irak Savaşı, Kıbrıs Meselesi gibi olaylar doğrudan doğruya ekonomik değil siyasi faktörlerin ön planda olduğu gelişmelerdi.

Oysa FED'in faiz artırımı, petrol fiyatlarının 10 dolara yakın artması, hükümetin yüzde 6,5 faiz dışı fazlayı azaltmak istemesi, IMF ile ilişkilerin geleceği konusundaki kafa karışıklığı doğrudan ekonominin kendi doğası ile ilgilidir. Tezkere ve Kıbrıs gibi iki önemli konuda yanlış yollardan geçerek doğru sonuca ulaşma konusunda siyasi şansı gülen hükümetin, ekonomi yönetiminde böyle bir şansı olamaz. Çünkü ekonomi şansın ve mucizelerin değil, alınan veya alınmayan kararların ceremesinin çekildiği bir alandır.

18 Ağustos 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MARATONCU'NUN MOLASI

Cahit UYANIK 

Hakan Şanlıtürk, uzun yıllardır Milliyet'in Ankara Bürosunda ANAP'ı izlemekle görevli bir muhabir arkadaşımız... Önümüzdeki hafta Şanlıtürk'ün ilginç bir kitabı çıkacak: Maratoncu'nun Molası. Kimmiş bu maratoncu peki? Kitaptan anladığımızda göre ANAP'ın 2002 Kasım seçimlerinden sonra istifasını veren eski genel başkanı Mesut Yılmaz...

Yılmaz'ın siyaseti bırakmasının üzerinden yaklaşık 1,5 yıl geçtikten sonra çıkan bu kitap, ANAP'ın gerileme döneminin hayli objektif ve olaylara dayalı şekilde analiz edildiği bir dizi halinde akıp gidiyor. Ama kitap baş döndüren olayların yaşandığı 2002 Eylül ayı ile açılıyor. 

Yılmaz'ın genel başkanlığı bırakmaya ikna oluşu ve yerine şimdilerde Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'ya bırakmak istemesiyle ilgili gizli kalmış bir olayın anlatımı insanı hayretten hayrete düşürüyor. Yılmaz'ın AB Toplantısına giderken, 3 gün sonraki dönüş tarihli istifa mektubu bırakmaya razı olmasına rağmen Mumcu'nun ertesi sabah AKP'ye geçişi nefes nefese anlatılıyor.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KURUL TARTIŞMASINDA KİM HAKLI?

Cahit UYANIK 

Geçen haftanın ekonomi gündemi üst kurullardı. Öylesine bir tablo ortaya konuldu ki, Türkiye'deki üst kurullar tıkır tıkır işliyor, ülkenin ve milletin ali çıkarlarını kanının son damlasına kadar savunuyor... Buna karşılık AKP Hükümeti ise ayağına bağ olan bu kurulları etkisiz hale getirmek için binbir türlü komplo içinde...

Oysa bu yargıların ikisi de yanlıştı. Herşeyden önce Ankara'ya yolu ve işi düşenlerin hepsinin bildiği gibi, üst kurullar yeni arpalıklara dönüşmüştü.  Hiç de ülkenin ve milletin ali çıkarları ile ilgili değillerdi. AKP Hükümeti ise doğru bir işi yanlış yol ve yöntemlerle yapmaya çalıştığı için yine kamuoyu önünde zor durumlara düşmüştü.

Burada tek kurul ismi telaffuz etmeye gerek yok. Bilen biliyor ki özellikle yeni oluşturulan kurullar birer kurtarılmış bölgeyi andırıyor. Çoğunda en eskisinden en yenisine siyasetçilerin etkisi net şekilde hissediliyor. Her dönem, siyasetçilerle pozisyonlarının ötesine geçerek ilişki kuran bürokratlar bulunduğu için çeşitli bakanlıklardan bu kurumlara geçen isimler de siyasi tandanslı... Üstelik kurullarda siyasetçi etkisi yetmezmiş gibi üst kurul üyeleri de kendilerine çeşitli personel kontenjanları açmış durumdalar. 

17 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İŞSİZLİK VE KARARSIZ DENGE

Cahit UYANIK 

Geçen hafta Yüksek Planlama Kurulu ilk toplantısını yaptı. İlk tahminlere göre 2004 yılında kişi başına düşen milli gelirin 3 bin 600 doların üzerine çıkacağı hesaplanıyor. 2001 yılında bu rakam 2 bin 100 dolar düzeyine kadar inmişti. Anlaşılan o ki kriz Türkiye'de gelir dağılımı pastasını iyice altüst etti. Çünkü milli gelirin dengeli dağılıp dağılmadığının en önemli göstergelerinden biri olan işsizlik oranlarında hiç bir iyileşme yaşanmazken, milli gelirin kriz öncesindeki rakamlara tırmanması açıkça bu anlama geliyor. 

Krizden önce bir iş sahibi ve milli gelir pastasından pay almakta iken, kriz sonrasında gelir düzeyi sıfıra düşen, borç harç yaşayarak iş bulduktan sonraki gelirini bile ipotek eden insanların milli gelire yansıması bu şekilde oluyor. Gelgelelim bu acı tablo kimse tarafından dile getirilmiyor. İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batıralım. Başta gazetelerin ekonomi sayfaları olmak üzere, dolar cinsinden maaşları cebe atan ekonomi sütunu sahiplerinin bu gerçeği dillendirmemesi çok acı...

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BEN GEZERİM, KİMSE KARIŞAMAZ

Cahit UYANIK 

Bu yılın Mayıs ayında Türkiye'ye gelen IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger, son dönemde dünyadaki ekonomik krizlerin birisi hariç hepsinin mali sistemden kaynaklandığı belirtmişti. Krueger, o günlerde Irak Savaşının şokunu yeni yeni atlatan AKP'nin çiçeği burnunda hükümetine, kapalı kapılar ardında "Eğer IMF'den kurtulmak istiyorsanız, bankacılık sisteminizi adam edin" demişti.

Krueger, gittikten bir-iki ay sonra dünya finans tarihine geçecek İmar Bankası Olayı kamuoyuna açıklanmak zorunda kalındı. BDDK Başkanı Engin Akçakoca önceki gün İstanbul'da katıldığı Finans Zirvesinde sorular üzerine, artık sektörde hile-hurda kalmadığını bildirdi. Üzülelim mi, sevinelim mi, inanalım mı, şüphe mi edelim; şaşırdık... Akçakoca'nın daha fazla özerklik ve bağımsızlık talepleri ise doğrusu pek yerinde değil. 

Çünkü Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in IMF Heyetinin Türkiye'den ayrılışı ile aynı dakikalara denk gelen basın toplantısında açıkladığı kanun tasarısı taslağı, zaten BDDK'yı sektörün değil Türkiye'nin en güçlü kurumlarından birisi haline getirecek. Zaten Hazine'nin 40-50 milyar dolarlık borçlanma kağıdına talip olmuş bu kurumda, özerkliğin de sınırları açıkça çizilmeli.  Çünkü o kağıtları BDDK bürokratları değil, okullarında titreyerek ders gören, A harfini öğretecek öğretmen bulamayan çocuklar ödüyor ve ödeyecek. Elbette hesap verilecek. Hesap verilmeye verilmeye veya hesap verilirmiş gibi yapa yapa bu hale gelmedik mi?

16 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / UMUT RÜZGARI VE KEMAL DERVİŞ

Cahit UYANIK 

Başbakan Bülent Ecevit, tam bir umut rüzgarı estirme üstadı. Ecevit denilince çocukluğumuzdan bu yana umut ve iyimser beklentiler akla geliyor. 1977 seçimlerinde Ecevit'in ismi dağlara taşlara yazılmıştı. Günümüzde siyasi parti liderleri çuval dolusu para harcasa halka bunu yaptıramıyorlar.

Kemal Derviş'in Hazineden Sorumlu Devlet Bakanlığına atanması da benzer bir umut rüzgarıyla birlikte geldi. İyimserlik dalgaları, Kurban Bayramının uzun tatil ortamının yarattığı rehavetle birleşirse 12 Mart'tan itibaren ekonomik dengeler yeniden yerine oturtulabilir. Ancak bu dengenin 'kararlı' olacağını söylemek aşırı iyimserlikten başka bir şey değildir. Ekonominin orta ve uzun vadeli bir denge ortamına kavuşturulması, yepyeni bir ekonomik program ortaya konulması ile mümkün olacak gibi görünüyor.

Derviş'in çok parlak bir özgeçmişi var. Türkiye'nin sorunlarına 'sevdalı' olduğu, Bülent Ecevit'e duyduğu sonsuz saygıdan belli. 26 yıl aradan sonra bile Ecevit'le bir baba-oğul ilişkisini koruyabilmiş. Ancak baba-oğul ilişkisi artık ortaklığa dönüştü. Üstelik yaşanan şey sadece hükümet ortaklığı değil, kader ortaklığı...

Derviş'in arkasındaki siyasi irade şu anda bir bütün gibi görünüyor. Ancak Derviş'in ismi kesinlik kazanmaya başladıktan sonra ANAP içindeki bazı siyasi hesaplar ve Derviş'e daha geniş bir ekonomi yönetimi bağlanması istekleri karşısında MHP kanadının takındığı olumsuz tavır, ileride yaşanabilecek sorunların ilk işareti... Derviş, DSP içinden de bazı salvo atışlarına maruz kalabilir. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SEZER VE DERVİŞ'İN TILSIMI

Cahit UYANIK 

Siyasetimiz o kadar yoz ve kısır ki sokaktaki vatandaş daha Türkiye'ye 3 hafta önce gelen ve 1 günde Devlet Bakanı olan Kemal Derviş'e umut bağladı. Vatandaş yıllardır mitinglerine katıldığı, televizyonlarda nutuklarını dinlediği ve zaman zaman kapısına gidip iş ve aş istediği liderleri bir anda unutuverdi. 

Yapılan anketlerde Derviş'e destek üçte iki oranında çıkıyor. Peki niye böyle oldu? Sorunun cevabı çok basit: Çünkü vatandaş şu anki 5 siyasi lider arasında en güvendiği 3 isme verdiği kredinin iyi kullanılmadığını gördü. Vatandaş, zorlu bir ekonomik programı 14 ay boyunca kaptansız götüren, ilk 6 aydan sonra gelen olumsuz sinyalleri iyi değerlendiremeyen 'gemi idare heyeti'ne artık ihtiyatla yaklaşıyor. Vatandaş rüzgardan anlayan, dalgaların boyunu ölçebilen, açı ve trigonometri bilen, hava kapandığında sonunun fırtına mı yoksa basit bir sağanak yağış mı getireceğini anlayan bir kaptan arayışı içinde...

Ya Derviş'in Dünya Bankası patentli bir iktisatçı olması bir çelişki değil mi? Bence hayır. Sokaktaki vatandaş ellerini bizim siyasetçilerden daha fazla taşın altına sokan IMF ve Dünya Bankasının bünyesinde tecrübe ve şöhret kazanmış bir teknokratın işin başına geçmesini pek dert etmiyor. Dert eden sadece post kavgası tehlikesini gören Şark zihniyetindeki bazı politikacılar...

15 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KRİTİĞİN DE KRİTİĞİ BİR HAFTA

Cahit UYANIK 

Yaşaya yaşaya bitmiyor ama ekonomide 'kritiğin de kritiği' bir haftaya giriyoruz. Haftanın ilk gününde yaklaşık 1 aydır zihinleri meşgul eden yüzde 2.000'lere çıkarılan kredi faiz oranlarına çare aranacak. Bu konuda Pazartesi akşam saatlerinde Başbakanlık'ta bir zirve toplanacak. 

Zirve bankacılar, sanayiciler, BDDK ve hükümet arasında olacak. BDDK'nın yeni başkanı Engin Akçakoca, Cuma ve hafta sonu boyunca İstanbul’da bankaları teker teker kabul ederek bu sorunu konuştu. Sorun zaten uzun zamandır kanlı bıçaklı olan reel sektör ile bankacılık sektörünü karakolluk ve daha sonra mahkemelik edecek kadar ciddi.  

TOBB temsilcileri bankaları "Borcumuz borç ama ödeyemeyeceğiz, gidin mahkemeye..." diye tehdit ediyor. Bankacıların elindeki en güçlü silah ise haciz... Eğer bu soruna çare bulunmazsa; önümüzdeki günlerde fabrikasını terk etmeyen iş adamları, iki ateş arasında kalmış haciz memurları, polis ve jandarma eşliğindeki haciz operasyonlarına tanıklık edebiliriz.

Aynı gün Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş ABD'de ilk iki safhası açıklanan 'Ekonomik Program'a destek aramaya devam edecek. Ancak yine net bir destek çıkmasını beklemek iyimserlik olur. Çünkü Türkiye'nin gerçek ekonomik hedefleri 15 Nisan'a kadar ortaya çıkarılacak. Derviş'in temasları olsa olsa 'zemin yoklama' diye nitelenebilir. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / PARA, SİYASET VE HÜKÜMET

Cahit UYANIK 

Ekonomide bu haftanın gündemi, para... IMF'den, Dünya Bankasından ve G-7 ülkelerinden para veya para sözü bekliyoruz. Devlet Bakanı Kemal Derviş, bu konudaki açıklamanın en geç Çarşamba günü yapılacağını söyledi. 

Derviş bu açıklamayı yaparken Ankara çok büyük bir esnaf eylemine sahne olacak. Türkiye'nin dört bir yanından gelen esnaf sokakları dolduracak. Sayının şimdiden 100 bin kişiyi geçeceği tahmin ediliyor. Bakalım Derviş'in sır gibi sakladığı 'finansman paketi' sokaklara dökülen esnafı rahatlatmaya yetecek mi? 

Açıklamanın bir gün öncesinde ise TOBB, 350 oda başkanı ve yöneticilerini Ankara'da toplayacak. TOBB'un gündemi de ekonomik kriz... Kasım Krizi'nden bu yana hayli aktif bir görünüm sergileyen TOBB'un söyleyecekleri de önemli. Artık bu tip toplantılarda muhalefet partileri liderleri de bol bol boy gösterecekler. Çünkü seçim veya yeni bir hükümet kurulma kokusu ortalığı iyice sardı. Yalnız ölçüsüz vaatler ve "Bu ekonomiyi 6 ayda kurtarırım" şeklindeki sayıklamalar, bu toplantılarda çok sert şekilde protesto edilebilir. Benden söylemesi....

Haftanın son değerlendirmeleri İstanbul’da TÜSİAD'ın YİK toplantısında yapılacak. Derviş, YİK sırasında verilecek yemeğe onur konuğu ve konuşmacı olarak katılacak. Derviş'in bu toplantıda, 1 gün önce açıkladığı ekonomik paketi anlatması bekleniyor. 

11 Nisan Çarşamba gününü 1998 yılı ortasından bu yana süregelen Türkiye-IMF ilişkilerinde yeni bir aşama olarak nitelendirmek de mümkün. Açıklanacak program, Türkiye'nin IMF ile gelecekte kurulacak ilişkilerinin yönünü belirlemek açısından önemli. 

14 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MECLİS'İN ATEŞLE İMTİHANI

Cahit UYANIK 

Başbakan Bülent Ecevit'in geçen hafta yaptığı bir konuşmada tüm umutlarını yitirmek üzere olan Türk toplumuna Kurtuluş Savaşını hatırlatması hoş bir ortam yarattı. Ama aynı günlerde yüzde ikibinli faizler isteyen bankalarla, bu faizi ödemeyeceğini söyleyen sanayicilerin Osmanlı mirası bir saray-otelde toplantı yapmaları pek de hoş olmadı. 

Merak ediyorum,  acaba bu toplantının faturası kimin cebinden çıktı? Krizden 20 trilyonu aşkın repo geliri sağlayan TOBB'un mu yoksa memlekete 50 milyar dolara yakın zarar veren bir sektörün temsilcileri olarak Bankalar Birliğinin mi? Toplum olarak mütevazı olmayı unuttuk. Krizden nasıl çıkacağımızı bile saraylarda tartışıyoruz.

Bilmeyenler için hatırlatmakta fayda var: Şu anda birçoğu otele dönüştürülen, bazıları da müze olarak işletilen Osmanlı saraylarının önemli kısmı 1800'lü yılların ikinci yarısında Batı'dan alınan borç paralarla yaptırılmıştı. O dönemde Osmanlı'nın çıkardığı ballı börek türünden dış borçlanma tahvilleri, Avrupalı kızların çeyizlerinin en gözde parçalarını oluşturuyordu.

13 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MECLİS TEMMUZDA KAPANMALI MI?

Cahit UYANIK 

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) eskiden her yılın Eylül ayının ilk günü kendiliğinden toplanırdı. Yeni yasama yılı resepsiyonu da Meclis'in dillere destan bahçesinde yapılırdı. Ama 1995 yılında yapılan anayasa değişikliği ile Meclis'in açılış tarihi 1 Ekim'e alındı. Gerekçe, tüm dünya parlamentolarında benzeri sistemin uygulanmasıydı. 

Buna birşey diyeceğim yok. Ama Şark tipi kurnazlığımız burada da devreye girdi. Açılış tarihi ileri alındığı için otomatikman kapanış tarihinin de ayarlanması gerekmez mi? Bizde tabii böyle birşey olmadı. Her yılın 15 Haziranı geldiğinde, okullar da tatil olur olmaz milletvekilleri birer ikişer Meclis'i asmaya başladılar. Ancak çok zorunlu ve hükümet meselesi haline gelen yasal değişikliklerin mecbur bırakmasıyla Meclis çalışabildi. 

İşte o tatil tarihi yine geldi çattı. Önümüzdeki hafta Meclis üç-dört yasayı görüşüp tatile çıkmaya hazırlanıyor. Oysa Anayasa Uyum Komisyonu yıllardır çalışarak 37 maddelik bir değişiklik paketini ortaya koydu. Yapılacak ďüzenlemelerin önemli bir kısmı, Türkiye'nin AB tam üyeliği konusunda yaşamsal önem taşıyor. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ERKEN SEÇİMİN KOŞULLARI OLUŞUYOR

Cahit UYANIK 

Fazilet Partisinin (FP) kapatılması Türkiye'de önümüzdeki 1 yıllık süre içinde yapılması muhtemel bir erken genel seçimin siyasi ortamını iyice sağlamlaştırdı. FP ile ilgili gelişmelerin hükümetin yapısı üzerinde ne etki yaratabileceğini bekleyip göreceğiz. Ama zaten hükümet içi partilerde de siyasi tablo pek iç açıcı değil. 

Seçime gidilmesi için ekonomik ortam  iki krizle birlikte oluşmuştu. Şimdilerde seçimin siyasi şartları hızla olgunlaşıyor. Hükümet yapılacak bir erken genel seçimin 3 partiyi de baraj altına itme ihtimalini çok yüksek gördüğü için, ekonomik krizi dış dünyanın mali desteği ile aşmayı deniyor. Ancak bu çabanın ne kadar süreceği ve uzun soluklu olacağı hiç kimse tarafından bilinmiyor.

DSP'de Bülent Ecevit'in karşısındaki en büyük muhalefet yaşlılık... Batı'da genç genç liderler bile herhangi bir başarısızlık karşısında köşesine çekilirken, dev dev seçim zaferlerine imza attıktan sonra "Bu son seçimimdi. Aileme zaman ayırmak için 4 yıl sonra politikayı bırakacağım" diye demeçler patlatırken; gittikçe Batılı normları benimseyen Türk seçmeninin karşısında yaşlı liderlerin prim yapması zor. Yolsuzluk konusunda çelik çomak patlayıp namusluların sayısı fazlalaşmaya başlayınca, Ecevit'in en büyük alamet-i farikası yani dürüstlüğü de puan toplayamayacak gibi görünüyor. 

11 Ağustos 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ 3 'AKİL' ADAMIN MİSYONU

Cahit UYANIK 

Türkiye'de paneller genelde 'etkinlik olsun' diye düzenlenir. Hazine Müsteşarlığı Mensupları Vakfı ile İstanbul Mülkiyelileri Vakfının ortaklaşa düzenlediği "Kamu Bankalarının Dünü, Bugünü, Yarını" konulu panel bu genellemenin dışındaydı. 

Panel düzenleniş zamanı ve katılan kişilerin üstlendikleri sorumluluk ve konuya bakış açıları itibarıyla çok iyi seçilmişti. Panel, çoğu sonuçsuz benzerleri gibi bitmedi. Toplantıya nokta konulduğunda herkesin kafasında son 2 ekonomik krize sebep gösterilen kamu bankalarının, öyle derdest edercesine bir mantıkla ortadan kaldırılamayacağına ilişkin düşünce balonu salınıp duruyordu. Bu bankaları ortadan kaldırma konusunda hükümet ve onu temsil eden bürokratlar dışında hiç kimsenin bir uzlaşması yok.  Hükümet ve bürokratların da uzlaştıkları kurumlar belli: IMF ve Dünya Bankası. 

Türkiye'de herkesin kabul ettiği bir gerçek var ki, mevcut bankacılık sistemi aynen devam edemez ve etmemeli. Siyasi baskılar, ahlak normlarının zayıflığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) hafiye rolüne bürünmek zorunda kalması ve geleneksel özkaynak artışı problemleri sistemin üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanıyor. 

10 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ERMENİ MESELESİ VE AGSK

Cahit UYANIK 

1970'li yıllardan bu yana peşimizi bırakmayan sözde Ermeni Soykırımı iddiaları, önemli bir müttefikimiz olan Fransa ile aramızı açtı. Fransa'nın Türk insanının gönlünde ayrı bir yeri var. Osmanlı İmparatorluğunda ilk Batılılaşma çabaları Fransa'dan esinlenilerek başlatılmıştı. Fransa'da hala 'Jöntürkler' bir efsane gibi anlatılıyor. 

Fransa son zamanlarda Avrupa Birliği (AB) içindeki 'Akdeniz Dayanışması' çerçevesinde Türkiye'nin tam üyeliği konusunda lehimize lobi yapıyordu. AB içerisinde 1998'e kadar Türkiye'nin aleyhine çalışan Almanya'yı dengeleyen en önemli güç şüphesiz Fransa'ydı.

Peki Fransa niye böyle davranmaya başladı? Bunun elbette nedenleri var. Fransa, AB içinde Türkiye'yi desteklediği için bunun semeresini görmek istiyordu. Ama Türkiye 145 adet helikopter alımı için açtığı ihalede Fransız firmasını eledi. 

Ardından Askeri İstihbarat Uydusu Projesi konusunda anlaşmaya doğru gidilirken Türkiye fikir değiştirdi. Bazı Amerikan uydu imalatçısı firmaların yaptığı lobilerin Türkiye'nin tercihini değiştirttiği konuşuluyordu. Yani Türkiye Ermeni Tasarısının Fransız Parlamentosunda kabulünden önce Alcatel firmasıyla arasını soğutmaya başlamıştı. İşin içinde olanlar ihalenin iptale doğru gittiğini söylüyordu.

9 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KAMUDA İSRAF VE AKP İKTİDARI

Cahit UYANIK 

Türkiye bugün büyük ihtimalle yeni hükümet ve yeni bakanlarıyla tanışacak. Yeni hükümet göreve birçok artı puanla başlayacak. Bunlardan ilki kabinenin obezlikten kurtulmuş olması...

2000 yılı Kasım ayındaki mini ekonomik kriz sonrasında dönemin hükümetine kabinede önemli bir revizyona giderek bakanlık sayısını 22'ye indirmesi tavsiye edilmişti. Ancak dinleyen olmamıştı. O zaman hükümet çevrelerinde "Aramızdaki uyumu bozmak için şimdi de bu yolu buldular" şeklinde değerlendirilen bu öneri, meğerse halkın beklentisi imiş. Anlayamadılar ve baraj suları altında boğuldular.

Yeni kabinenin ilk yapacağı işlerden birisi de milletvekili lojmanlarının satışı konusunda verilen sözü hemen hiç vakit geçirmeden yerine getirmek olmalı. Geçenlerde bir tv haber bülteninde, bir milletvekilinin emlakçı emlakçı dolaşıp ev aramasına şahit oldum. Emlakçılar, milletvekili lojmanı ayarındaki bir eve 1.300 dolar kira isteyince sayın vekilimizin ağzı bir karış açık kaldı ve Ankara'da kiraların uçtuğunu söyledi. Vekilimiz 3 oda 1 salon mütevazı bir eve 600 milyon lira kira istenince de isyan çığlıkları attı. Böylece sayın vekilimiz halkın hangi gerçeklerle boğuşarak yaşadığını kendi gözleriyle görmüş oldu. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YENİ NİYET MEKTUBUNUN YORUMU

Cahit UYANIK 

IMF'ye verilen 3'üncü Ek Niyet Mektubu açıklandı. Adının başında 'Ek' yazdığına bakmayın; bu mektubu 2'inci Ana Niyet Mektubu gibi değerlendirmekte fayda var. Çünkü yaklaşık 1 yıl önce imzalanan mektup 64 maddeyken, şimdiki mektup ise 62 maddeden oluşuyor. Aslında buna 62 madde demek hatalı. Çünkü dikkatli bir bölümlendirme yapılsa, mektubu 100 maddeye çıkarmak işten bile değil. Belli ki ekonomi yönetimi ve IMF, ayıp olmasın diye mektubu 62 maddeye  sığdırmak için bazı daktilo oyunları yapmışlar.

3'üncü Ek Niyet Mektubunun ayrıntıları bir yana, ortaya koyduğu en önemli gerçek şu: Ekonomi yönetimimiz tamamen IMF'nin gözetimi ve denetimi altına girdi. Türkiye-IMF ilişkilerinde bugüne kadar hiç olmayan bir şey oldu ve Carlo Cottarelli başkanlığındaki Türkiye Masası uzmanlarını Ocak, Şubat ve Mart ayları boyunca 10-15 günlük periyotlar halinde sık sık Ankara'da göreceğiz. Anlayacağınız Hazine Müsteşarlığının 15'inci katındaki 'IMF'nin kurtarılmış bölgesi' hiç boş kalmayacak. 

8 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / GERÇEKTEN 'KRİTİK' BİR HAFTA

Cahit UYANIK 

Hani gazetecilerin diline doladığı 'kritik' sözcüğü vardır ya... Duyunca yüreğimiz 'hop' eder. Sanki önemli etkileri olacak ve bizim hayatımızı derinden etkileyecektir de, elimizden yapacak bir şey gelmez. İşte bu hafta öyle bir hafta...

Haftaya Genelkurmay Başkanlığının Başbakan Abdullah Gül'e irtica ve diğer askeri tehditlere ilişkin vereceği brifingle başlayacağız. Kaçınılmaz olarak yine 28 Şubat Süreci dillere pelesenk olacak. Askerlerin 'Gerekirse bin yıl sürer' dediği bu süreç, askeri kanadın 360'ı aşkın milletvekiline sahip bir siyasi varlıkla ilişkilerinden nasıl etkilenecek? Hafta başında ilk belirtiler ortaya çıkmaya başlayacak. 

Bu önemli brifingin uzantılarını ise ay sonundaki Yüksek Askeri Şura'da (YAŞ) yaşayarak göreceğiz. AKP, değişik defalar YAŞ Kararlarının yargı denetimine açılması talebini dile getirmişti. Daha çok irticai faaliyetler sebebiyle ordudan atılan kişilere yönelik bu talebin geleceği şimdilik belirsiz. Ancak ay sonunda, soruşturmaları tamamlanan bir grup askerin daha ordudan atılmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Elbette bu haftanın ikinci önemli gündem maddesi de AB'nin Kopenhag Zirvesi... Tüm Türkiye Perşembe ve Cuma gününü bu soğuk Baltık kentinden gelecek haberleri izleyerek geçirecek. AB her ne kadar Türkiye'nin Kopenhag Siyasi Kriterlerini tam olarak yerine getirmediği konusunda  samimi ise de kendi geleceği hakkında iki yüzlü davranıyor.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DİĞERLERİNİN GÜNAHI NEYDİ?

Cahit UYANIK 

Giderayak hükümet,  geçen hafta 'büyük büyük' icraatlara imza attı. Memurlara iane kabilinden 300 trilyon dağıttı; fındıkçıları da unutmadı ve 140 trilyon da onlara toka etti. 

Acaba Türkiye'de krizin etkileri sadece memuru ve fındıķçıyı mi vurmuştu? İşte soruyorum size, açıkça cevap verin. Ey Başbakan Bülent Ecevit, ey Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, ey Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, ey Maliye Bakanı Sümer Oral, ey Devlet Bakanı Masum Türker, ey Çalışma Bakanı Nejat Arseven... Siz bu ülkeye 45 yıl hizmet edip, vergi ödeyip, sigorta primi yatırıp, işyeri çalıştırıp, onlarca insan yetiştiren bir Bağ-Kur emeklisine ayda 180 milyon lira ödediğinizi biliyor musunuz?

Kimin parasıydı verdikleriniz peki? Hiç kimsenin parası değildi. Borçtu borç... 98 katrilyon liralık bütçenin 56-57 katrilyonu borçtan oluşur da bol keseden dağıtırsan bunun adına 'bütçe hovardalığı' denilir. Ama böyle yapa yapa 2001 Krizine gelmedik mi?

7 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 3 KASIM VE GELECEĞİMİZ

Cahit UYANIK 

Türkiye adeta bir katastrof içinden geçiyor. Türkiye'nin devlete bu kadar ihtiyaç duyduğu ancak devletin bu kadar zayıf olduğu bir başka barış zamanı yaşandı mı, bilmiyorum. Belki de Osmanlı'nın kaybettiği gücünü kazanmak için kendisini cenkten cenke attığı 20'inci Yüzyılın başlarını içinden geçtiğimiz günlerle karşılaştırabiliriz. Ama o dönem de adı üstünde savaş zamanlarıydı. 1911 Balkan Harbi ile başlayan süreç 1923'te Cumhuriyet'in ilanına kadar sürüp gitmişti.

Anlaşılan o ki Türkiye'nin bu coğrafyada yüzü rahat görmeyecek. Her zaman eller tetikte durmak zorundayız. Silahlı Kuvvetler güçlü ve vurucu olmalı. Ama Türkiye'nin bölgedeki çıkarlarını korumak için acilen ekonomisini dengeye getirmesi lazım. Öyle IMF'nin iane kabilinden vereceği 1-1,5 milyar dolara gözümüzü dikip beklemek konumunda olmamalıyız. Bunu yapabilmenin yolu da iç siyasi sistemi dengelemekten geçiyor. 

Türkiye'nin sırf batık bankalar ve siyasi popülizm nedeniyle son 4-5 yılda sırtına yüklenen 50 milyar dolarlık yükü eritip, hiç hata yapmadan üretim-finans-tüketim  dengelerini kurması elzem... Yoksa Türkiye'deki ekonomik krizden medet umanlar daha çok iş karıştırmaya çalışabilirler. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TEK ÇATININ ÇATISI

Cahit UYANIK 

Son günlerin en önemli tartışmalarından biri ekonomi yönetiminin geleceği... AKP'nin Acil Eylem Planında, ekonomi yönetiminin tek çatı altında toplanacağı açıkça belirtiliyor. Bu konudaki sorumluluk ve yetkinin Başbakanlık'a bırakıldığı Acil Eylem Planında belirtildikten sonra, gerekli işlemlerin 6-12 ay içinde yapılacağı vurgulanıyor. Benzeri ifadeler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı 59'uncu Hükümet'in programında da aynen yer alıyor. 

Resmi dokümanlara göre değişikliğin kapsamına ise DPT, Hazine ve Dış Ticaret, Gümrük Müsteşarlıkları ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) ile Maliye Bakanlığı giriyor. Yine resmi dokümanlara göre ekonomi yönetiminin tek çatı altında toplanması çalışmaları 'Devlette Genel Kurumsal Gözden Geçirme Çalışması' ile doğrudan doğruya bağlantılı.

Bu bilgiler ve şimdiye kadarki ilk uygulamalar aslında tek çatının nerede olacağı konusunda bazı ipuçları veriyor. ÖİB'in Maliye'ye bağlanması ve Acil Eylem Planından Sorumlu Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in bu icraatı tek çatı ile bağlantılandırması, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın Hazine Müsteşarlığı ile ilgili çıkışları olayın gidişatını gösteriyor. Artık yetkili ağızlardan ayrı bir Ekonomi Bakanlığı kurulması yönünde tümceler ise dökülmüyor. Anlayacağınız ekonomi yönetiminin tek çatı altında toplanmasında ibre giderek Maliye Bakanlığına dönüyor. 

6 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'SEÇİM' VE 'GEÇİM' MESELESİ

Cahit UYANIK 

Bu hafta ülkenin geleceği için hayli kritik. 11 Eylül günü geçici milletvekili listeleri Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) verildikten sonra ortalık bir anda karışabilir. Mevcut gidişat, şu anda Meclis'te temsil edilmeyen CHP ve 50 civarında milletvekili bulunan AKP dışındaki tüm partilerde bir çalkalanma yaşanabileceğini gösteriyor.

Bu ortam aynı zamanda ittifak arayışlarını da kısıtlıyor. Çünkü herkes şöyle veya böyle, bir şekilde listelerde kendini görmek istiyor. Listelerde kendisini göremeyen milletvekilleri ise 'seçim' ile 'geçim' arasında bir tercih yapacaklar. Türkiye 11 Eylül ile 15 Ekim arasındaki yaklaşık 35 günü Küskünler Hareketi ve barajı aşağı çekme arayışları içinde geçirecek. Bu ortamda 43 milyon kişilik seçmen kitlesinin düşünceleri de iyice netleşecek. Kim halktan yana kim cepten yana iyice anlaşılacak.

Türkiye ekonomisinin bu ortamdan etkilenmesi de kaçınılmaz görünüyor. Tartışmaların yapılacağı günler, IMF Heyetinin Türkiye'de bulunduğu zamanlara denk gelecek. Eylül ayı sonunda da IMF ve DB Yarıyıl Toplantıları yapılacak. IMF'nin şu anda üzerine düştüğü 3 ekonomiden biri olan Türkiye'nin geleceği, uluslararası platformda tartışmaya açılacak.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SOLCULARIN EKONOMİYE İLGİSİ VE DERVİŞ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de solcu ve sosyal demokrat olmak zor. Çünkü sosyal demokrasi Türkiye'de birçok işi aynı anda yapmaya çabalıyor. Bir yandan laikliği oturtmaya çabalayacaksınız, bir yandan devleti sosyalleştirme ve hukuka saygılı hale getirme misyonu üstleneceksiniz, öbür yandan insan hakları ve demokrasi mücadelesi vereceksiniz. Kolay iş değil. Üstelik bunların çoğu padişahlıktan aparma bir cumhuriyetçiliğin ve katı devletçiliğin gölgesi altında yapılacak. Oysa Batı'da solculuk ve sosyal demokrasi, daha çok devlete karşıt olmakla eş anlam taşıyor. 

Batı'da ekonomide istikrar yakalanmasının ardından -laiklik, insan hakları ve demokrasi gibi kurumların çoğu oturmuş olduğu için- sosyal demokratlar ve solculardan sıkı ekonomi bilgisine sahip insanlar çıkabilmişti. Türkiye'de ise sol partiler içinde cidden ekonomi bilen, ekonominin evrensel kuralları ile sosyal demokrasinin sentezini anlayabilen insanların sayısı çok az. Onlar da delege mafyaları veya genel başkan sultasının çarkları arasında ezilmektense bir köşeye çekilip izlemeyi yeğliyorlar. 

Kemal Derviş işte yıllardır boşluğu devam eden bu misyona talip. Derviş, hem piyasa ekonomisini hem devletçiliği hem de Türkiye ekonomisinin yapısını bildiğini iddia ediyor. Toplumsal değişimlerin çoğunun motorunu ekonomik değişimin oluşturduğunu ileri sürüyor. Derviş "İyi olan neyse ve kimdeyse alırım, kapitalist karakterli olması fark etmez" diyor. Bir de bu bilgi birikimine küreselleşmeyle ilgili pratiğe yönelik tecrübesini ekleyince sosyal demokratlar için kıymetli bir insan haline geliyor. 

5 Ağustos 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / AKP'NİN 1,5 AYLIK FATURASİ

Cahit UYANIK 

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Türkiye'de iktidarın ateşten gömlek olduğunu giderek anlıyor. Seçim sonrasının o cicim günleri bitti. Nema ödemeleri, Nereden Buldun Yasasının iptali, Duble Yol Projesi konusunda ortaya çıkan gerçekler, IMF'nin Türkiye'ye geldiğinde nasıl bir tavır takınacağının belli olmayışı, İhale Yasasındaki sürpriz değişiklik çabaları, ABD'nin Irak konusundaki ölçüsüzlüğe varan baskıları, Tayyip Erdoğan'ın şahsı için yapılan anayasal düzenlemelere gösterilen tepki AKP Hükümetini zorlamaya başladı. Bu sorunlar listesinin önümüzdeki günlerde daha genişleyerek büyüyeceğini söyleyebiliriz.

Ortaya çıkan ilk verilere göre AKP Hükümeti dağınık ve koordinasyonsuz bir görüntü veriyor. Bazıları buna 'Tek başına koalisyon modeli' diyor. Gerçekten de AKP'nin değişik fikir ve ideolojileri bünyesinde barındıran yapısı hükümette karışıklık şeklinde ortaya çıkıyor. Üstelik kabineye alınmayan milletvekilleri de pek rahat durmuyorlar. Birçok bakanlıkta AKP'li milletvekillerinin egemenliği gözlenmeye başladı. Bürokrasi ise bu durumdan hayli rahatsız. AKP'nin RP, ANAP, DYP ve MHP'li yapısı yavaş yavaş ülkeye bazı maliyetler çıkartıyor. 

Oysa AKP'nin beyin takımını oluşturan isimler, kendilerinin iktidara hazırlıklı olduklarını söylemişlerdi. Görülüyor ki bu hazırlıklar pratikten çok siyasi hamasete yönelikmiş. AKP'nin bu dağınık yapısının geri planında acaba Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan olmaması mı var? Bu soruya bir ölçüde 'evet' demek mümkün. Ama her fırsatta planlı-programlı bir parti olduğunu söyleyen ve Başbakan Gül'e 'Kardeşim' diye seslenen Erdoğan'ın yokluğunun bu kadar etkili olmaması gerekir.

4 Ağustos 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SADECE 105 MİLYON TL.

Cahit UYANIK 

Bugün ziller çalıyor. Okul kapıları çocukların sevincine, neşesine, koşuşturmacasına, bilime, kültüre, aydınlık yüzlü öğretmenlere, çocuğunu cumhuriyet okullarına teslim etmenin rahatlığındaki velilere açılıyor. Birçok çocuk dün gece yeni okul ayakkabısını, çantasını, kitaplarını, defterlerini, kokulu silgilerini, ucu özenle açılmış kurşun kalemlerini, kolalı yakalarını, kalem kutularını baş ucuna koyup uykuya daldı. 

Sayıları resmi rakamlara göre 2,5 milyonu geçen işsiz ana-babalar ya tazminatlarının son kuruşlarıyla çocuklarını mutlu ettiler ya da borç-harç bulup okul masraflarını yaptılar. Dün akşam da birçok evde televizyonların ana haber bültenleri izlendi. Koltuk derdine düşmüş küskün, pişkin ve pişman politikacı suratları insanların göz bebeklerinin içine kadar sızdı. Çoğumuz artık küfürü bile çok gördüğü için onları Allah'a havale etti.

Türkiye'de devletin koskoca 100 katrilyonluk bütçeden okul başına ayırabildiği ödenek sadece 105 milyon TL... Kişi başına yapılabilen eğitim harcaması ise sadece ve sadece 70 milyon TL. Bu tabloya nasıl geldik? Türkiye'nin genç bir nüfus yapısına sahip olduğu politikacılar tarafından bilinmiyor muydu? Yarın Meclis kulislerinde fosur fosur sigara içip kahve yudumlayabimek için, öbür gün okula başlayacak çocukların geleceği niye basit oy hesaplarına feda edildi?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 3 BAKAN - 3 BÜROKRAT

Cahit UYANIK 

Türkiye'de ekonomi yönetimi son zamanlarda iyice dağınık bir görüntü vermeye başladı. Önce siyasi cepheye bakalım: Devlet Bakanı Ali Babacan'ın söylediklerinin ertesi gün tersinin çıkmasına alışmaya başladık. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ise kendisini şöhret rüzgarına kaptırmış görünüyor. 'Taş taş üzerinde bırakmam' zihniyeti ile nereye varılabileceğini gördüğünde de aynı şöhret manzaralarına malzeme olabilecek mi? Belli değil. 

Ama Unakıtan Vergi Barışı nedeniyle sağladığı başarıyı ileride Ekonomi Bakanlığına veya güçlendirilmiş Maliye Bakanlığına tahvil edebilir. 58'inci Hükümet döneminde ekonominin gizli patronu olan Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ise gözden düştü. Önümüzdeki birkaç ay içinde Babacan ve Şener'in daha zayıflayacaklarını kolayca öngörebiliriz. 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise '9 Mart Sendromu'nu haklı çıkarttı. Erdoğan geldikten sonra bürokrasi darmadağın oldu. Değiştirilmesi kolay makamlarla başlayan atama rüzgarı, yavaş yavaş güçlü bürokratların koltuklarına doğru esiyor. Ancak Erdoğan'ın önümüzdeki günlerde yamalı bohça görünümü veren parti grubunu toparlamak kadar bürokrasideki direnişle de uğraşması gerekecek. 

3 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / AB, 'KALİTELİ TÜRKİYE' İSTİYOR

Cahit UYANIK 

FRANKFURT - Frankfurt, Almanya'nın ve önümüzdeki yıl euronun fiilen dolaşıma girmesiyle Avrupa Birliğinin (AB) finans başkenti olmaya hazırlanıyor. Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa'nın en büyük borsalarından birisini bünyesinde barındıran Frankfurt, dev gökdelenlerin 400-500 yıllık tarihi mimariyle nasıl iç içe yaşatılabileceğinin güzel bir örneğini sergiliyor. İçinde 15 bin kişinin çalıştığı belirtilen devasa gökdelenler, erken kararan akşam saatlerinde yanan ışıkları ve gece boyunca süren pırıl pırıl siluetleriyle adeta hiç uyumayan dünya finans piyasalarının göstergesi gibiler.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) Frankfurt'taki Heim Textil Fuarına düzenlediği gezi ilginç bir zamanlamaya denk geldi. Daha birkaç yıl önce inşa edilip bitirilen Fuar Merkezi, Frankfurt'un yüzlerce yıllık 'fuar kenti' olma özelliğini yansıtıyor. Binaları arasında özel araçlarla gidilip gelinebilen bu dev tesis, önümüzdeki yıllarda Türk iş adamlarının sıkça ziyaret edeceği bir merkez olacak gibi görünüyor.

Hatta TOBB ve DTM, Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın şahsında devletin ağırlığını kullanarak bu merkezde sabit bir bölüm kiralamak istiyor. Eğer fuar yönetimiyle bu konuda anlaşma sağlanırsa önümüzdeki yıllarda sık sık duyacağımız, dünyanın ticaret ve finans merkezlerinde kurulacak olan yerleşik 'Türk Ticaret Merkezleri' ağının ilk örneklerinden birisi olacak. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / NAMUS MESELESİ

Cahit UYANIK 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) büyük merakla beklenen açıklamasını yaptı ve Fon'daki 10 bankaya bir gelecek çizdi. Şu anda çözüm bekleyen tek banka kaldı: Etibank. Bu aşamada Fon'daki bankaların geleceği için belki de 'ikili analiz' yapmak gerek: Teklif gelen bankalar ve gelmeyen bankalar. 

Teklif gelen 4 banka nispeten temiz bankalar. Kötü yönetim veya bağlı bulundukları sanayi grubunun zor duruma düşmesi nedeniyle Fon'a geçmişlerdi. Haklarında büyük hortumlama soruşturmaları veya mahkemeleri yoktu. Ama müşteri çıkmayan bankalar için (Eskiden İzmirli bir sanayi grubuna ait olan banka hariç) aynı şeyi söylemek mümkün değil. Sabıkalı bankaların sahiplerinin 3'ü halen hapiste... Haklarında binlerce yıla varan hapis cezası istenen iddianamelere savunma hazırlamakla meşguller.

BDDK'ya ilgilendikleri bankaları bildiren grupların titizlikle ve büyük bir özenle seçildikleri ise ortada. Bu isimler arasında "Ona banka verilir miymiş?" denilecek biri görünmüyor. Bu, Fon'daki 4 bankanın hepsinin satış şanslarının yüksek olduğunu gösteriyor. Teklif sahipleri artık 'due dilligence' diye bilinen ayrıntılı incelemelere girişecekler.

2 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HALK NEYİ BEKLİYOR?

Cahit UYANIK 

Değişim gittikçe dayatıyor. IMF bahane... Cebinden Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenlik nişanelerinden biri olan Türk Lirası yerine yeşil yeşil dolar çıkan bakanların IMF'ye kafa tutması boşuna... Ülkesini, en değerli varlığı olan canı ve bedeni ile savunan Mehmetçikleri koruyup kollamak için kurulan Mehmetçik Vakfına dolar bozdurup bağışta bulunmak ne acı çelişki... Ülkedeki dolarizasyon oranı yüzde 70-80'i geçmişken hala ulusal paranın yasını tutmamak ne kötü...

Durup düşünelim: Bu ülkede 35 milyar dolarlık döviz tevdiat hesabı var. Yastık altındaki para ise 15 milyar dolar düzeyinde... Üstüne üstlük 50-60 milyar dolarlık altın stoku da cabası. Öyleyse bu ülke fakir değil. Bir anda 100-110 milyar doları çıkarabilecek güce sahip. O zaman bu güvensizlik kime ve neye? Döviz hesaplarından 10 milyar dolar bozdurulup TL hesabına dönüştürülse, yastık altındaki dolarlar birkaç günde bankacılık sistemine çekilse, kollardaki boyunlardaki küçük hazineler makbuz karşılığında bankalara yatırılsa... Sorunlarımız bir anda bitmez mi? Soruyu tekrarlayalım: Bu güvensizlik kime ve neye? Elbette ki iki yüzlü siyasetçilere ve onların kurduğu iki yüzlü siyasi sisteme... Bu iki yüzlülük çok uzun zamandan bu yana ortada dolaşıp duruyor. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İYİMSER GELİŞMELER ÇOĞALIYOR

Cahit UYANIK 

Kamu bankaları nihayet asli görevlerine dönme sinyalleri vermeye başladılar. Önce Halk Bankası 1,5 katrilyon liralık kredi paketini açtığını duyurdu. Bu hafta da büyük ihtimalle Ziraat Bankası benzeri bir paketi kamuoyuna açıklayacak. Devlet bir kez daha, batağa saplanmış Türk ekonomisini çekip çıkarmak için ilk hamleyi yapmış görünüyor.

Bu çerçevede kamu bankalarının nasıl, ne kadar ve hangi yöntemle özelleştirileceğini tartışmakta fayda var. Çünkü Türkiye ekonomisinde tüm dengeleri oturtmadan kamu bankalarının elden çıkarılması yanlış hesap olabilir. Bu konuda belki de bir 'Kamu Bankalarını Özelleştirme Şurası' düzenlenmesi, orada burada dağınık şekilde dile getirilen fikirlerin tek platformda tartışılmasını sağlayabilir.

Bütün bu gelişmeler, özel bankaların yeniden yapılandırılması çabalarının gölgesinde gelişiyor. Bu haftadan sonra özel bankaların ertelenen genel kurullarının yapılmasına izin verilmesi de gerekiyor. Aksi taktirde özel bankaları yeniden yapılandırma planını Haziran sonuna yetiştirmek zorlaşacaktır. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ERKEN SEÇİMİ ETKİLEYECEK 3 FAKTÖR

Cahit UYANIK 

Başbakan Bülent Ecevit'in rahatsızlığı, herkesin gönlünde yatan arslanın zamansız kükremesine neden oldu. Koalisyon partileri, muhalefet partileri, DSP'nin içi, Meclis dışı muhalefet, henüz siyasete yeni ısınan bazı isimler, siyasi hareket statüsünden siyasi parti aşamasına bir türlü terfi edemeyen aydın grupçukları dalgalandı. Nasıl durulacağını ise zaman gösterecek.

Sonuçta Türkiye'nin önümüzdeki 1 yıl sonunda seçime gideceği konusunda herkes hemfikir oldu. Türkiye'deki seçim kampanyalarının 3 ayı kapsadığını düşünürsek, koalisyon partilerinin kaderini önümüzdeki 9-12 ay belirleyecek gibi görünüyor. Ancak Türkiye'de yaşayacağımız seçimleri belirleyecek birkaç önemli ve büyük gelişmeye dikkat çekmekte fayda var. 

1 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİ YÖNETİMİNDE SİS PERDESİ

Cahit UYANIK 

IMF, yaklaşık bir aylık aradan sonra yeniden Türkiye'ye geldi ve temaslarına başladı. Heyet, Türkiye'ye giriş yapar yapmaz koalisyon hükümetinde büyük bir çalkantı daha yaşandı ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz istifa etti. Böylece geçen hafta bu sütunda dile getirdiğimiz IMF ile siyasetin sinir katsayısı arasındaki yakın korelasyon bir kez daha teyit edilmiş oldu. 

Öksüz'ün istifasında IMF, Dünya Bankası ve Amerikan yönetiminin bir etkisi var mıdır? Bunları hep birlikte önümüzdeki günlerde yapılacak açıklamalarla öğrenebileceğiz. Ortamın netleşmesi için özellikle Öksüz'e büyük görev düşüyor. Öksüz, eğer son birkaç ay içindeki huysuzluğu ve muhalif davranışlarında kendi dışında gelişen ve ulusal onuru zedeleyecek bazı konular rol oynadıysa, bunları kamuoyuna açıklamalı. Öksüz unutmamalı ki bir ülkenin ulusal çıkarları, devlet çıkarlarının üzerindedir. 

Aslında Türkiye ile IMF ilişkileri uzunca bir süreden bu yana bir 'sis perdesi' altında gelişiyor. Kamuoyu olup bitenleri pazarlıklar bittikten sonra öğrenebiliyor. Bu durum ise üzerinde pazarlık yürütülen konuların kamuoyundaki bağımsız gazeteciler ve uzmanlar tarafından tartışılmasını engelliyor. Söz gelimi bugünlerde ortalığı yine 'Para Kuruluna geçileceği' veya 'Döviz kurunda bant sistemine dönüleceği' yönünde söylentiler kapladı. Ama bu konuda ortaya çıkıp da demeç veren bir ekonomi bürokratı yok. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TÜRKİYE'NİN YENİ ROLÜ

Cahit UYANIK 

Türkiye, 1979 yılından bu yana sınırlarında veya toprakları içinde kanlı mücadeleler görmeye alışık bir ülke. İran-Irak Savaşında başlayan süreç, Türkiye toprakları içindeki sağ-sol çatışması ve PKK terörü ile aynı zaman diliminde kucak kucağa sürüp gitti. Hemen ardından Irak'ın Kuveyt'i işgali ile başlayan Körfez Savaşı kan, ateş, barut dolu günlerin yeni bir aşamasını oluşturmuştu.

Bu savaş bittikten sonra da Türkiye'nin yarı-savaş veya alçak yoğunluklu savaş denilen günleri başladı. 1993-1999 dönemi, Türkiye'nin terörle 'ver-kurtul' yerine 'vur-kurtul' taktiğiyle baş edilebileceğini gösterdiği yıllar oldu. Sonunda terör duyarlılığı yüksek iki ülke ile işbirliği yapılarak örgüt lideri paketlenip hapise konuldu. İşte bu psikoloji içinde Afganistan Harekatı başladıktan sonra Türkiye'de fazla bir yaprak kımıldamayışı bence normal. 

Türkiye'nin 1984-1999  yılları arasında yaşadığı dönem, şu anda dünyanın patronu görünen ABD'nin Afganistan'da giriştiği terörle mücadele işinin belki de ilk örneği idi. Türkiye o mücadelesinde arkasında ne BM'nin ne AB'nin ne NATO'nun desteğini bulabilmişti. Hatta AB'nin önemli üyelerinden bazılarının büyük engellemeleri ile karşılaştığını da söyleyebiliriz. ABD ise şu anda hem uluslararası örgütler hem de tek tek hükümetlerin desteğini arkasına almış durumda. Anlayacağınız ABD Türkiye'nin yaşadıklarının hızlı bir versiyonunu daha gelişmiş bir ortamda yaşıyor.