6 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'SEÇİM' VE 'GEÇİM' MESELESİ

Cahit UYANIK 

Bu hafta ülkenin geleceği için hayli kritik. 11 Eylül günü geçici milletvekili listeleri Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) verildikten sonra ortalık bir anda karışabilir. Mevcut gidişat, şu anda Meclis'te temsil edilmeyen CHP ve 50 civarında milletvekili bulunan AKP dışındaki tüm partilerde bir çalkalanma yaşanabileceğini gösteriyor.

Bu ortam aynı zamanda ittifak arayışlarını da kısıtlıyor. Çünkü herkes şöyle veya böyle, bir şekilde listelerde kendini görmek istiyor. Listelerde kendisini göremeyen milletvekilleri ise 'seçim' ile 'geçim' arasında bir tercih yapacaklar. Türkiye 11 Eylül ile 15 Ekim arasındaki yaklaşık 35 günü Küskünler Hareketi ve barajı aşağı çekme arayışları içinde geçirecek. Bu ortamda 43 milyon kişilik seçmen kitlesinin düşünceleri de iyice netleşecek. Kim halktan yana kim cepten yana iyice anlaşılacak.

Türkiye ekonomisinin bu ortamdan etkilenmesi de kaçınılmaz görünüyor. Tartışmaların yapılacağı günler, IMF Heyetinin Türkiye'de bulunduğu zamanlara denk gelecek. Eylül ayı sonunda da IMF ve DB Yarıyıl Toplantıları yapılacak. IMF'nin şu anda üzerine düştüğü 3 ekonomiden biri olan Türkiye'nin geleceği, uluslararası platformda tartışmaya açılacak.

Türkiye'yi baraj altında kalması mukadder olan hatta yüzde 5'i bulma ihtimali pek bulunmayan DSP'liler savunacak. Türkiye'de içten içe seçimin ertelenmesi ve baraj pazarlıkları yapılırken ve bunun ekonomiye olumsuz etkileri gün gibi aşikarken, savunma yapmak gerçekten çok zor olsa gerek. 

Türkiye'nin geleceğinin belirsizleştiği Haziran ve Temmuz aylarında ekonomik datalardaki nispi bozulma herkesin malumu. Ancak seçim kararının alındığı Ağustos ayında ise düzelme yaşandı. Buna rağmen "Seçimin ertelenmesi veya barajın suni olarak aşağıya çekilmesi ekonomik istikrarı olumsuz etkilemez" demek pek inandırıcı olmaz. Herkes şunu açıkça biliyor ki bu iki siyasi manevra da Türkiye'yi boş hükümet arayışları ve 1,5 yıl sonra yapılacak seçimin 1 saniye bile akıldan çıkmadığı puslu bir ortama götürür.

Peki bu erteletme ve barajı düşürme çabaları başarıya ulaşabilir mi? Bu ihtimal elbette mevcut. Ancak bu siyasi atmosferin 1999 ve 1995'ten farkı, çok ağır bir ekonomik program uygulamasının ortasında seçime gidiliyor olması... Seçim kararının alınmasında iç ve dış piyasaların rolü büyüktü. Böylesi bir hareket, iç ve dış piyasaların epeyce bir süre yüksek faiz talep etmesi sonucunu doğurur. 

Nasıl ki 2001 ve 2002 yılını inceden inceye faiz ve bütçe hesapları içinde geçirdi isek 2003'te de böylesi bir ortam bizi bekliyor. Kağıt üzerinde tüm dengeler kurulmuş vaziyette... Bu dengeleri yüzde 10-yüzde 15 oranında bozacak bir gelişme bile Türkiye'ye 15-20 milyar dolara malolabilir. 

Ortaya seçimi erteletme düşüncesi ile çıkan bir Küskünler Ordusunun kendilerini bir anda 'halk düşmanı' ilan edilmeye de hazırlamaları gerekir. Baraj konusu ise daha çetrefilli... Konunun anayasal ve milli güvenlikle ilgili boyutları da var. Bu kadar geniş yelpazeyi ilgilendiren bir konunun reaksiyoner bir hareketle düzenlenmeye çalışılması, bazı aksi tesirler yapabilir. Türkiye her halükarda 3 Kasım'da seçim yapmayı başaracak gibi görünüyor.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  09 Eylül 2002 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder