8 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / GERÇEKTEN 'KRİTİK' BİR HAFTA

Cahit UYANIK 

Hani gazetecilerin diline doladığı 'kritik' sözcüğü vardır ya... Duyunca yüreğimiz 'hop' eder. Sanki önemli etkileri olacak ve bizim hayatımızı derinden etkileyecektir de, elimizden yapacak bir şey gelmez. İşte bu hafta öyle bir hafta...

Haftaya Genelkurmay Başkanlığının Başbakan Abdullah Gül'e irtica ve diğer askeri tehditlere ilişkin vereceği brifingle başlayacağız. Kaçınılmaz olarak yine 28 Şubat Süreci dillere pelesenk olacak. Askerlerin 'Gerekirse bin yıl sürer' dediği bu süreç, askeri kanadın 360'ı aşkın milletvekiline sahip bir siyasi varlıkla ilişkilerinden nasıl etkilenecek? Hafta başında ilk belirtiler ortaya çıkmaya başlayacak. 

Bu önemli brifingin uzantılarını ise ay sonundaki Yüksek Askeri Şura'da (YAŞ) yaşayarak göreceğiz. AKP, değişik defalar YAŞ Kararlarının yargı denetimine açılması talebini dile getirmişti. Daha çok irticai faaliyetler sebebiyle ordudan atılan kişilere yönelik bu talebin geleceği şimdilik belirsiz. Ancak ay sonunda, soruşturmaları tamamlanan bir grup askerin daha ordudan atılmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Elbette bu haftanın ikinci önemli gündem maddesi de AB'nin Kopenhag Zirvesi... Tüm Türkiye Perşembe ve Cuma gününü bu soğuk Baltık kentinden gelecek haberleri izleyerek geçirecek. AB her ne kadar Türkiye'nin Kopenhag Siyasi Kriterlerini tam olarak yerine getirmediği konusunda  samimi ise de kendi geleceği hakkında iki yüzlü davranıyor.

AB'yi bir Hristiyan Kulübü olarak tutmaya çabalayan güçlerle ilerici güçler kapışıyor. Elbette Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği köklü bir karar. Türkiye'nin bir Malta, bir Estonya veya Litvanya olmadığı da kesin. Ama yaklaşık 200 yıldır Batılılaşmaya çabalayan Türkiye'nin geleceğinde bu küçük ülkelerin söz sahibi olmasını beklemek ise AB açısından saflık olur. Türkiye'nin soğuk bir yemek gibi önüne konulan 2005-Temmuz ayı tarihini kesinlikle kabullenmemesi gerekir. Türkiye'nin en geç 2003 sonunda tam üyelik müzakerelerini başlatmak için elinden geleni yapması ilerideki stratejik hesaplar için önemlidir.

Türkiye'nin AB tam üyeliğinin önüne taş koyan iki önemli gücün Fransa ve Almanya olduğu gün gibi aşikarlaşmıştır. Türkiye'nin AB Bütçesine getireceği büyük yükü düşünen ve geçmişte kaybettiği birkaç büyük savunma ihalesinin acısını çıkartmaya çabalayan Fransa 'resmen' pire için yorgan yakmaktadır. Muhafazakarlık damarı kabaran Fransa'nın kendi geçmişi ırk ve din ayrımcılığının acı hatıraları ile doludur. Öyleyse bu yoldan acilen 'U dönüşü' yapmalıdır.

Almanya'da ise sosyal demokratların Türk oylarıyla iktidarı kazanmalarının ardından sergiledikleri bu tavır en amiyane tabirle 'satış'tır. Görünen o ki Almanya'da derin ve köklü devlet politikaları ile sosyal demokratların düşünceleri çatışmaktadır. Schröder, bu iki politikayı dengelemek için çeşitli yollar denemektedir. Ancak Almanya'nın karşısında yüzyılın başındaki gibi fakr-u zaruret içinde ve çökmekte olan bir imparatorluk yoktur. Hesaplar bütün bunlara göre yapılmalıdır. 

'Gerçekten' kritiğin kritiği bu haftayı hayırlı bir şekilde bitirmek dileğiyle...

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  09 Aralık 2002 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder