20 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR

Cahit UYANIK 

Türkiye, 1997 yılı yaz aylarından bu yana IMF ile ortaklaşa ekonomik politikalar izliyor. Bu sürecin 6 nirengi noktası var: 1997-Temmuz, 1999-Aralık, 2000-Kasım, 2001-Şubat, 2001-Mayıs ve 2001-Eylül. Bunlar ekonomide köklü dönüşümler konusunda söz verilerek icraatlara girişildiği, programın istenildiği gibi işlemediğinin anlaşıldığı ve ekonomide dış olumsuz faktörlerin yakıcı etkisinin hissedildiği tarihler... 

Tablo dikkatle incelendiğinde görülüyor ki, programların özellikle dış risklere karşı dayanıklılığı yok. 1997 yılındaki programdan hemen sonra Uzak Doğu Krizi patlak vermişti. Hemen ertesi yıl ise Rusya Krizi... Türk toplumu o dönemde IMF'ye söz verdiği Yakın İzleme Anlaşması hedeflerini tutturmak için mevcut siyasi iktidarlar tarafından cendereye sokulmuştu. Sonuç ise 1999'da yüzde 6'nın üstündeki ekonomik küçülme oldu. Bu yetmedi, 2000 yılında kur çapasına geçildi. O dönemde ise euro'nun zayıflığı ve petrol fiyatlarındaki artışlar programın döviz dengesini altüst etti. Aklımız başımıza üç ay arayla yaşanan 2 ayrı ekonomik krizle geldi. 

Şimdi de Mayıs ayında ilan ettiğimiz revize edilmiş ekonomik program, ABD'ye yönelik terör saldırısının yaratacağı olumsuz ortamın tehditi altında. Öyleyse durup düşünmekte fayda var. Türkiye, acaba enflasyonla mücadelesinde dış olumsuz faktörleri hiç dikkate almadan mı hareket etti? Eğer olası olumsuz gelişmeler programlara yansıtıldıysa bunun dozajı nasıl tespit edildi?

Programlar acaba bir 'B Planı' olmadan, mikro dalga fırında pişirilerek mi toplumun önüne konuldu? Bu soruların hemen hepsine 'Evet öyle olmuş' yanıtını vermek mümkün. Türkiye'de geleceğe yönelik muhtemel riskler, büyük bir miyopi içinde ele alınıyor. Riske karşı hazırlık yapmayı sevmeyen bir toplum olduğumuz, sigorta sektörünün cüceliğinden belli. Dünya trafik kazası şampiyonu iken riske karşı tek korunma yöntemimiz tüm şehirlerarası otobüsler ve kamyonları süsleyen 'Allah'ın dediği olur' yazısı... Yola çıkarken ana babalarımızın döktüğü kova kova suları da unutmamak lazım.

Şaka bir yana tüm ekonomik yapıyı değiştirip dönüştürmeye yönelik böylesi güçlü ekonomik programlarda, bazı sübap mekanizmaları bulunması gerekmez miydi? Elbette hiç kimse 4 uçağın kaçırılıp binalara çarptırılacağını tahayyül edemezdi. Ama dünyada sonuç itibarıyla benzer tablolar yaratabilecek riskler mevcut. 

Komşumuzda patlayacak bir nükleer santral veya yaşayacağımız orta boy bir deprem, ekonomik açıdan benzeri etkiler yaratabilir. Ya da Avrupa Birliğinde euro'nun toplum tarafından bir türlü benimsenememesi gibi risklerin yaratacağı etkiler bu tip ekonomik programlarda dikkate alınmalıdır. Ay sonunda bir kere daha revize edeceğimiz kesinleşen ekonomik programın 2002 ve 2003'teki muhtemel risklere karşı dizayn edilmesinde fayda var.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  24 Eylül 2001 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder