31 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YUMURTA KAPIYA DAYANINCA

Cahit UYANIK 

Geçen hafta iç siyasi çekişmelerden dış politikadaki çok önemli gelişmeleri göz ardı ettik. Bunlardan belki de en önemlisi Türkiye'nin çok uzun yıllar sonra Avrupa Birliği ile ilişkilerde 'açıklık ve akılcılık' çizgisine yanaşmayı sonunda kabullenmesiydi. Ama ne yazık ki geç kalınmıştı.

1995'te Avrupa'yla ilişkilerde 'uçurum kenarı diplomasisi' öneren Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal'ı istifaya zorlayan Tansu Çiller'in AB büyükelçilerine geçen hafta dağıttığı rapor, bir ibret belgesi olarak tarihe geçmeye adaydır. Çünkü Çiller bırakın uçurum kenarı diplomasisini 'hedef diplomasisi' izleyip Alman Başbakanı Kohl'ü sert şekilde eleştirdi. Çünkü Türkiye'nin Gümrük Birliği konusunda karşılaştığı engellerin hemen hepsi de Almanya ve Kohl'den gelmişti. Oysa politikalarımızı Alman muhalefetine göre belirlesek daha isabetli olacaktı. 

Geçmiş hesapları bir yana bırakırsak... Yıllardır genişlemeyi tartışıp her yıl bir Doğu Avrupa ülkesine çiçek demeti uzatan AB'ye 1987'deki tam üyelik başvurumuzu yumurta kapıya dayanınca hatırlatmanın faturasını kim üstlenecek acaba? Ülkeyi mert-namert kavgası yüzünden zamansız ve erken bir seçime götüren Tansu Çiller mi üstlenecek? Seçimin ardından birbirinin gözünü oymakla meşgul siyasetçiler mi yoksa? 1989'da oluşturulan AB Görüşü'ndeki Türkiye'nin tam üyeliğe ehil bir ülke olduğu, çok kritik Amsterdam Zirvesine birkaç ay kala mı bir tez olarak ortaya atılır?

Bu tezin 1989'dan bugüne AB ile ilişkilerde her fırsatta dile getirilip taviz koparılması, Gümrük Birliğinin tam üyelik yolunda bir süreç değil yükümlülük olduğunun hatırlatılması gerekmez miydi? Yapılmadı, yapılamadı. Şimdi bu beceriksizliğin faturasını ne yazık ki Türk halkı ödeyecek. Kendisinin gerçekten Avrupalı olduğunu anlatmak için yıllar boyunca çırpınacak. Gümrük kapılarında kaçakçı muamelesi görmeye devam edecek. Vize kuyruklarında sabahlayacak.

Avrupalılar, yıllardır 'istenmeyen aşık' pozisyonundaki Türkiye'yi küstürmemek için elinden geleni yapıyor. Şimdi ise işin özünün cami ile kilise arasındaki çekişme olduğunu ima ederek kapıyı kapatmak için ilk adımı attılar. Artık Ankara'da tam üyelik şansının çok zayıfladığına inananların sayısı giderek artıyor. Peki kapı kapandığında ne olacak? İşte bundan sonrası net değil. Bazıları 'İlişkiler aynen sürer' derken, bazıları 'Serbest ticaret anlaşmasına döneriz' düşüncesini savunuyor. Ama en kısık sesle konuşulan şey tam üyelik... Ne diyelim, ruhuna El Fatiha...

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  17 Mart 1997 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder