26 Mayıs 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MAFİOSO, PATRONAJ VE UYUŞTURUCU SIZMASI

Cahit UYANIK 

Türkiye'de sistemin 'mafioso' ve 'patronaj' ilişkilerin içine ne kadar battığını; en çok güvendiğimiz ve temiz kaldığına inandığımız kurumların bile uyuşturucu kaçakçılarının kumpasına gelebildiğinin örneklerinin yaşandığı bir  haftayı daha geride bıraktık. 

Daha birkaç ay önce hakkındaki gensoruyu kazasız-belasız anlatabilen bir siyasinin, Çakıcı'nın bir çakışıyla koltuğundan nasıl yere devrildiğini gördük mesela... Bakan bey (Biliyorsunuz istifası henüz resmen işlemde değil) ise ortaya çıkıp basına fırça atmaz mı? Nasıl olur da bir mafya şefinin beni düşürdüğünü manşetlere taşırsınız? Manşete değil de nereye konulacaktı peki? Yüksek tirajlı gazetelerimizin sosyete eklerine mi?

Şimdi projektörleri bir başka yöne çevirelim. Koalisyonun küçük ortağı ve seçimlerde yüzde 15 oy alacağını iddia eden DTP'den bahsediyorum. Biliyorsunuz 'siyasi patronaj' yağmalasın diye bu partimize Emlak Bankasını terk etmişti. Sonunda olan oldu. İlk patlak Emlak Menkul Değerler'de verildi. 

Aylardır müstafi bakan Şahin'in Ankara'daki her gazeteciye yakındığı "Kimi getirsem borsada pozisyon alıyor. Bu Emlak Menkul Değerler'i ne yapacağımı şaşırdım kaldım" dediği şirketin milyarlarca liralık borsa batağı ve özelleştirme kapsamındaki büyük bir KİT'imizin üzerinden manipülasyon yaptığı herkesçe bilinen bir grup borsa üçkağıtçısıyla yakın ilişkileri ortaya çıktı. 

DTP'nin ikinci rezaleti de Emlakbank Konutlarının yağmalanmasında yaşandı. Kampanya süresi bittikten sonra kampanya fiyatından ucuza, taksitle satılan konutlar; taksitlerini ödemeyen milletvekiline aynı bankadan verilen kredi, bunu müteakiben aynı konutun bir emlakçının karısına devredilmesi... Tam bir dibe vuruş öyküsü. DTP'nin çok saygın genel başkanı Cindoruk diyor ki: Bizim partimizde lider sultası yok, isteyen istediği gibi konuşur. Ah sayın Cindoruk, siz partinizde keşke lider sultası kursanız da 'yağma sultası'na izin vermeseniz. 

Üçüncü ve son kez projektörleri çevireceğimiz konu ise halkın en çok güvendiği her ankette ortaya çıkan Silahlı Kuvvetler'in yatak ihalesine uyuşturucu kaçakçılarının sızabilmesine ilişkin... Tam bir Türk usulü para aklama öyküsü. Yani devlet ihalesi yoluyla para aklamaktan söz ediyorum. Bir ihale açılır ve isteyen girer. Buraya kadar herşey normal. Ancak uyuşturucu kaçırmak suçundan aranan bir kişi Silahlı Kuvvetler'in bilmem kaç bin yataklık ihalesine girmeye nasıl cesaret eder? Bu kadar büyük ve önemli ihaleye giren talipliler hakkında istihbarat çalışması yapılmaz mı?

Bu üç münferit olayı bir yana bırakıp biraz rakamlarla konuşalım. Türkiye'de kayıt dışı ekonominin boyutu 80 ila 150 milyar dolar arasında tahmin ediliyor. Türkiye'de her yıl sisteme giren kara paranın boyutu ise 5-6 milyar dolar. Türkiye GSMH'sı 200 milyar dolar düzeyinde iken, bunun neredeyse üçte ikisi kadar 'alternatif bir  GSMH' her gün hayatımızın tüm alanlarına giriyor. Yüksek enflasyonla beslenen bu kayıt dışılık ve mafyalaşma süreci, bir çakışta devrilen bakanlar, yağmalanmaktan bıkılmayan kamu bankası manzaraları ve uyuşturucu kaçakçılarının en sıkı takip edilen ihalelere bile sızabilmesine neden oluyor. Bu ortamda 'seçimi erteleyelim' ve 'mali milat ertelensin' şeklindeki önerileri doğrusu iyi niyetli bulamıyorum.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 28 Eylül 1998 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder