6 Mayıs 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'REKABET' KAVRAMI HAYATIMIZI DEĞİŞTİRECEK

Cahit UYANIK 

Bu köşede sık sık Türkiye'de sapla samanın birbirine karıştırıldığını anlatmaya çalışıyoruz. Bunun en yeni örneği özelleştirme çalışmalarını yürüten kurumlar ile Rekabet Kurulu arasında yaşanan gerginlikte görülüyor. Neden mi? 

Yine işe temel bir soru sorarak başlayalım; Türkiye'de özelleştirme isteyenlerin en güçlü tezi nedir? Devletin ekonomik hayattan çekilmesi ve sadece kamu hizmetlerini verir bir hale gelmesi değil mi? Evet. Devletin boşalttığı ekonomik alanı, vahşi kapitalizmin ilkelerine bırakması acaba doğru mudur? Devletin ekonomik alandan çekilirken, bu boşluğu doldurmaya talip olanlardan kapitalizmi ayakta tutan ve ehlileştiren rekabet hukuku ilkeleri çerçevesinde kalacaklarını taahhüt etmelerini istemesi acaba teşebbüs özgürlüğüne aykırı mıdır? Elbette ki hayır.

Bazı güçlerin özelleştirme ile rekabet hukuku arasında çelişki varmış gibi göstermeye çalışmaları beyhude bir çabadır. Bu iki kavram birbirini tamamlar ve toplum çıkarı açısından kritik önemdedir. Rekabet Kanunu, Türkiye'de hesapsız-kitapsız özelleştirmenin serbest piyasa ekonomisini tahrip edici yönlerini törpüleyen en önemli hukuki metinlerden birisidir. Aç gözlülük hastalığını yenememiş olan özel sektörümüz bu metnin önemini henüz anlamadı.

Rekabet Kanununun 'bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler' mantığına karşı ilk kazandığı zafer, Petrol Ofisi ihalesinde kendisini göstermiştir. Rekabet Kurulunun istediği piyasa düzenleme şartları, öncelikle ihalenin üstüne yapışmış 'siyaset sineği'ni kovalamıştır. Türkiye'deki siyasi sisteme eklemlenmiş benzinciler, gerçek ve dürüst rekabetçi şartlara ayak uyduramayacaklarını anlayınca ihaleden çekilmiştir. Rekabet Kurulu ayrıca teknik deyimle 'dışsal bir fayda' sağlayarak, ihalenin finans boyutunda dönen katakullilerin de açığa çıkmasına yardımcı olmuştur. Benzeri olayların enerji, telekomünikasyon ve diğer büyük özelleştirme çalışmalarında yaşanabileceğini söylemek kehanet olmayacaktır.

Türkiye, 1980'den bu yana 'güya' rekabetçi bir ekonomi. Ama bu rekabet daha çok dış piyasalarla bağlantılı. Rekabet denilince 'fiyat kırmak ve kaliteyi artırmak' anlaşılıyor. Bu rekabet konsepti, vatandaşa ancak dolaylı bir etki yapıyor. Türkiye, dışarıda mal satabildiği için döviz krizine girmiyor, sokaktaki vatandaş da benzin, margarin, tüpgaz kuyruğunda beklemiyor. İhracata dayalı sektörlerde yeni istihdam imkanları yaratılabiliyor. 

Peki gerçek rekabet kavramı Türkiye'ye yerleşince ne olacak? Serbest piyasanın nimetlerini işte o zaman hissedebileceğiz. Bir malın fiyatının içinde, girişimci karının arasına sızmış tekelci rantlardan kurtulabileceğiz. Özelleştirme yolu da dahil şirketler el değiştirirken bunun gelecekteki yaşantımızı olumsuz etkilemesi önlenebilecek. Rekabet hukuku, özel sektöre gerçek özel sektörcülüğü öğretecek.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 21 Aralık 1998 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder