29 Mayıs 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / UCUZ BAĞIMSIZLIK PALAVRALARININ FATURASI

Cahit UYANIK 

Türkiye'de para piyasaları yaklaşık 2 haftadır sarsılıyor. Ama ne serbest döviz piyasasında ne de reel sektörde tık yok. Bunun sebebi nedir? Elbette ki Türkiye'nin güçlü döviz rezervleri. 'Güçlü' derken; Türkiye'nin gücü işte bu kadar. 1994-2000 yılları arasındaki 5-6 mini ve 2 büyük ekonomik paketten sonra biriktirebildiğimiz döviz, ancak 15 günlük bir krizi çekip çevirmeye yetiyor. 

Hatırlıyorum da 1994 Krizinde 5-6 milyar dolar döviz kaçtı diye dolar kuru 11 bin TL'den 30 bin TL'ye fırlamıştı. Devlet, döviz piyasasındaki talebi kırabilmek için yıllık yüzde 405'lik bileşik faizle para toplamak zorunda kalmıştı. Üstelik IMF ile stand by imzaladıktan sonra...

İki haftadır yaşananlar gösterdi ki Türkiye, bundan 6 yıl önceki kadar zayıf durumda değil. Hem kendi döviz kaynakları açısından durum böyle, hem de kısa sürede ulaşılabilecek dış döviz kaynakları açısından... IMF'nin krizin ilk haftası biter bitmez SRF'den bahsetmeye başlaması; ABD'nin, Hazine Bakanlığından bir heyeti Türkiye'ye gönderecek olması programa dış desteğin tam olduğunu gösteriyor. 

Belki bizim politikacılarımızı ve bürokratlarımızı küçümsemek gibi olacak ama programı onların daha fazla sahiplendiğini söylersek yalan olmaz. Bu cümleyi utanarak yazdım ama durum böyle... Bu sonuca ulaşmama neden olan birkaç tespiti sizinle paylaşmak isterim.

IMF'nin Ekim ortasında vermeyi düşündüğü üçüncü dilim stand by kredisini ertelemesi aslında kötü sonu başlatan ilk adımdı. Ağustos ayında Türkiye'ye gelen IMF Heyeti, 2001 hedefleri konusunda aklında bir sürü soru ile ayrılıp gitti. Çünkü hükümetimiz yapay siyasi krizlerle boğuşuyordu. İlgili bakanlar ise Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasındaki kavganın bitmesini bekliyordu. Bu arada 2000 Eylül ayında Türk Telekom'un satılamayacağının anlaşılmasının üzerinden aylar geçmişti ve hükümetin iki kanadı anlaşmak için hiçbir adım atmıyordu.

Carlo Cottarelli'nin Kasım ayındaki temasları da Telekom konusundaki inatları kırmaya yetmedi. Sonunda olan oldu. IMF Heyetinin ayrılmasından tam 5 gün sonra krizin ilk alametleri görülmeye başlandı. Afra-tafra içindeki demeçler ve birkaç 'mutlu bürokrat' tablosu piyasayı sakinleştirmeye yetmeyince, işin ciddiyeti iyice anlaşıldı. Kafaların dank ettiği nokta ise DB Başkanı Wolfensohn'un gönderdiği mektuptu. Mektubun ulaştığı günle Telekom kararnamesinin imzalandığı gün aynıydı.

Türkiye şimdilik bu krizi atlatma noktasına çok yaklaştı. Ama bu krizde iç etkenlerin oranı dış etkenlere göre daha fazla. Krizi yaratan şey ise temel ekonomik gerçekler değil, kayıkçı kavgasını andıran siyasi çekişmelerdir. Bağımsızlığı Türk Telekom'a indirgeyen zihniyetler, şimdi ABD Hazinesinin vesayeti altına girilmek üzere olunmasından ve yüklü faiz ödemeleri karşılığı verilen SRF kredisinden memnun olacaklar mı, göreceğiz. Türkiye'nin programın geri kalan 25 aylık döneminde, bir daha böyle yapay bir krizi kaldıracak gücü bulup bulamayacağı ise meçhul. Ucuz bağımsızlık palavraları artık son bulmalı.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 04 Aralık 2000 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder