17 Mayıs 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DENETİM YOKSULU TÜRKİYE

Cahit UYANIK 

Türkiye'de 1980 sonrasında baştan savma yapılmaya başlanan işlerin belki de en önemlisi denetim. Devletin hantallaşarak güncel gelişmelerin gerisine düştüğü, siyasi iktidarların 8-9 ay işbaşında kalabildiği bir ülkede denetim eksikliği yaşanmasını normal mi karşılamak gerekir? Evet, çünkü ortada denetimin etkinliğini artıracak kaynak yoksa, ürkütülmek istenmeyen siyasi kitlelerin denetime karşı dirençleri gittikçe artacaktır. 

Bence denetim eksikliğinin hissedildiği en önemli iki alan iş yaşamı ve trafik. Kim Türkiye'de iş yaşamının vergi, iş güvenliği, üretim standartları, sağlık vb. koşullara uygunluk açısından yeterince denetlendiğini söylerse hata eder. Kim Türkiye'de trafik kazalarının denetim dışı nedenlerden kaynaklandığı konusunda nutuk atmaya başlarsa boşboğazlık ediyordur.

İşte dürüstlüğüyle maruf Maliye Bakanımız Zekeriya Temizel'i geçen hafta bir tv programında, yapılan vergi denetimlerinin yeterli olduğu düşüncesini savunurken gördüğümde doğrusu çok üzüldüm. Temizel, kendini yetiştiren kuruma duyduğu saygı yüzünden olmalı; vergi denetimindeki eksiklikleri açıkça itiraf edemedi. 

Türkiye, 1980 sonrasında vergide KDV ve yazarkasanın yanı sıra 'yaygın ve yoğun vergi denetimi' kavramı ile tanıştı. Bu kavram, vergi iadesi uygulamasının da yardımıyla artık yerli yerine oturdu. Yani perakende satış aşamasındaki belge sistemi üç aşağı-beş yukarı tamam. Ya ondan önceki aşamalar? 

Bir perakendeci veya toptancının fiş, fatura, irsaliye kesip kesmediğini  vergi yoklama memuruyla kontrol edebilirsiniz. Ama bundan önceki üretim aşamalarını denetlemek için genel muhasebenin yanı sıra maliyet muhasebesinden anlayan yüksek eğitim görmüş elemanlara ihtiyacınız vardır. Bu insanları eğitmek yetmez, onlara bir çeşit 'vergi polisi' yetkisi vermeniz de gerekir. 

Bugün kapitalizmin cenneti ABD'de en çekinilen devlet görevlilerinin başında vergi müfettişleri geliyor.  Ya Türkiye'de? Maliye Bakanlığı bünyesindeki teftiş birimlerine girmek adeta bir imtiyaz gibidir. Türkiye'de onlarca İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden her yıl binlerce genç mezun olur. Ama bunların etkin şekilde değerlendirildiğini hiç kimse söyleyemez. 

Yazdıklarım konunun pratik uygulamasına ilişkin sorunlardır. Anlayacağınız üretim aşamasındaki kaçaklar, toptan ve perakende aşamasındaki kaçakları da körüklüyor. Kimilerine göre 10, kimilerine göre 15 katrilyona ulaşan kayıt dışı ekonominin büyüklüğü ise Türkiye'de vergi denetimi yapılmadığının hiçbir itiraza gerek bırakmayan somut delili gibidir.

Trafikte de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Trafik ekiplerinin neden dağ başlarında hız kontrol istasyonları kurduğunu bir türlü anlayamam. Bugün büyük kentlerimizin etrafını sarıp sarmalayan otoyollarda acaba hız kontrolleri acaba ciddi şekilde yapılıyor mu? Bence hayır. Gözümüzün önündeki bu sorunu düzelttikten sonra dağ başlarına adam dikip hız kontrolü yapsak daha mantıklı değil mi?

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 29 Eylül 1997 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder