25 Mayıs 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SEZER NEDEN SEÇİLMELİ?

Cahit UYANIK 

Bugün Meclis'te cumhurbaşkanlığı için ikinci tur seçim var. Adaylardan birinin seçilmesi için 367 oy gerekli. Gönül ister ki 367 oy bulunsun ve ülke yeniden gerçek gündemi olan ekonomiye yönelsin. 5+5 tartışmaları da dikkate alındığında cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşık 5 aydır gündemi kilitledi. 

Geçenlerde elime yılbaşından bu yana Meclis'in çıkardığı yasalar listesi geçti. En ciddi çalışma, Ocak ayı sonundaki Telekom Yasası olmuş. Aciliyet taşımasına rağmen birçok konudaki yasa tasarıları bekliyor. TSKB Yasa Tasarısı ve 7 fonun tasfiyesini öngören yasa tasarıları hemen akla gelenler... Meclis, geçen yılın son 6 ayında gösterdiği performansın yüzde 1'ini bile gösterememiş. Bu da işaret ediyor ki başka ülkelerde birkaç gün içinde çözülen cumhurbaşkanlığı seçimi bizde siyasi sistemi kilitler hale dönüşüyor. 

Elbette bu gelişmelerin yaşanmasında çeşitli faktörlerin rolü var. Türkiye, 1980 yılından bu yana, neredeyse gizli bir başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Evren, Özal ve Demirel icranın başından cumhurbaşkanlığı makamına atlayan isimlerdi. Bu nedenle anayasadaki cumhurbaşkanlığı yetkileri hep geniş anlamda yorumlanageldi. Cumhurbaşkanı adayı ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'in bu çerçevede sarf ettiği sözler hayli manidardır. Sezer de yetkilerin veriliş ve kullanılışının parlamenter demokrasi ile bağdaşmadığını belirtmektedir.

Türkiye'de parlamenter demokrasi tam anlamıyla oturmadıkça  cumhurbaşkanlığı seçimleri hep baş ağrıtmaya devam edecektir. Adı konmamış başkanlık makamı, politikacıların başını hep döndürecektir. Sezer'in cumhurbaşkanlığına seçilmesi, 1980 yılından bu yana giderek güç kazanmaya başlayan başkanlık sistemi tartışmalarında sistem değişikliği önerenlerin güç kaybına da neden olacaktır. Türkiye arkasında Meclis oyu bulunan güçlü cumhurbaşkanları yerine, arkasında halkın oyu bulunan güçlü başbakanlar ile yeniden tanışacaktır.

Bu durum aslında Türkiye'nin hayrına bir gelişmedir. Siyasi ilişkilerde hala hukuk değil törenin geçerli olduğu bir ülkede başkanlık modeli, maceralara yelken açmaya hayli müsaittir. Ayrıca Sezer'in seçilmesi Türkiye'de uzun zamandır vicdan-cüzdan boyutuna inen ve indirgenen hukuk tartışmalarını belki de gerçek platformuna oturtacaktır.

Son onay mercisinin güçlü bir anayasa hukukçusu olduğunu bilen ve düşünen hükümetler, yasaları hazırlarken daha titiz davranacaklardır. Sezer'in seçilmesi anayasada klişe bir cümle olarak duran 'Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir' ifadesinin içinin doldurulmasına da katkıda bulunabilecektir. 

Unutmamak gerekir ki bir ülkede otoriteye duyulan güveni sarsan en önemli kavram, adaletin yetersiz veya kalitesiz dağıtılmasıdır. Sezer'in seçilmesi, yaklaşık 20 yıldır unuttuğumuz ve bizi içten içe kemiren bir kurda dönüşmek üzere olan adalet duyarsızlığı sorununu; yeniden toplumun önüne çözülmesi gereken bir sorun olarak getirebilir.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 01 Mayıs 2000 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder