5 Mayıs 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YÜKSELEN DEĞER: KAYIT DIŞILIK

Cahit UYANIK 

Başbakan Mesut Yılmaz'ın geçen hafta bir kısmını açıkladığı Susurluk Raporu gösterdi ki ülkedeki 'kayıt dışılık hastalığı' genele teşmil olarak güvenlik hizmetlerine kadar yansımış. Türkiye'de kayıt dışılığı besleyen en önemli etken, devletin değişime direniyor olmasıdır. Bu direncin geri planında da devleti değiştirmek isteyenlerin ihtirasları yatıyor. Bunlardan bir kısmı anarko-liberalleri bile kıskandıracak 'Kuşa döndürülmüş devlet' talep ederken, öteki kısım ise anarko-devletçiliğin peşinde koşup 'Canavara dönüşmüş devlet' istiyor.

Hal böyle iken, herkes devleti kendi istediği rotaya çevirmek için kayıt dışılığa başvuruyor. Siyasi tablo ise halkın gerçekte nasıl bir devlet özlediğini göstermekten uzak ve dağınık. Kaçınılmaz sonuç ise kayıt dışılığın bir kültür haline gelerek, ilişkilerin dehşet dengesi temeline oturtulması şeklinde ortaya çıkıyor. 

Hiç unutmam, 1991 yılındaki genel seçimlerde DYP ve o zamanki SHP'nin en önemli kozlarından ve propaganda malzemelerinden birisi kamu maliyesinin fonların işgali altına alınmış olmasıydı. Politikacılar bu fonları, tek bir imzayla ordan oraya aktarıp 'siyasi sihirbazlık' için çok verimli bir  araç olarak kullanıyorlardı.

Bütçenin 'birlik ilkesi'ni altüst eden fon sistemi daha sonra değiştirilmek istendi ama tam başarılamadı. Ülkedeki değişen ekonomik gerçeklere ayak uyduramayan devletin, yaşadığı ķöklü sorunlara çözüm bulmak için yarattığı mali ucubeler, 1992'den sonra bütçenin içine hapsoldu ama itlaf edilemedi. 

Devletin içine düşürüldüğü aciz, bu kez bir başka alandaki kayıt dışılığı körükledi.  Döner sermayeler, kamu personeli vakıfları, kamu personeli dayanışma dernekleri 'devletin içinde devlet' görüntüsü verdiler. Devletin forsu kullanılarak devlet kapısına evrak onaylatmaya gelen vatandaş yavaş yavaş soyuldu. Atanmış ve zengin krallar ortaya çıktı. Bunun zirve noktası İlksan Skandalı idi. 

Bu skandaldan tam ders alınacakken ülke 1993'te büyük siyasi ve ekonomik çalkantıların içine yuvarlandı. 1996'ya gelindiğinde devletin resmi kurumları, Meclis'in onayladığı kamu harcamalarının yarısı kadarlık bir  kayıt dışı devlet harcaması bulunduğunu raporlarına yansıtmaya başladılar.

Devletin ekonomik bazda içine düştüğü krizle güvenlik alanındaki yaşanmaya başlanan karmaşanın aynı döneme denk gelmesi acaba tesadüf müdür? Yoksa arada bir sebep-sonuç ilişkisi mi vardır? Devletin ülkedeki üretim aygıtlarının kayıt altına alınması konusundaki aczi ile güvenlik aygıtındaki başıbozuklukların birbirini beslediğini kolaylıkla söyleyebiliriz. 

Kamu ihalelerinde devleti soyarak sermaye birikimi sağlayan meslektaşlarını, bırakın cezalandırmak eleştirmekten yoksun iş adamlarımızın güvenlik alanındaki karmaşadan sorumlu olmadığını kim söyleyebilir? Kamu bankalarını soyan ve soyduranları tahliye eden mahkemelerin, duvar yazısı çetelerini 90 yıllığına hapse atmasına ne demeli? 

Türkiye'de ana sorun devletin tanımının yeniden yapılmasıdır. Devlet, ülkedeki ekonomik faaliyetleri gözeten, kayıt altına alınmasını sağlayan, iş kurallarının ihlalini önleyen bir yapıda olmalıdır. 

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 26 Ocak 1998 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder