Cahit UYANIK
Linda Goodman, tüm dünyada
astrolojinin öncü isimlerinden biri olarak biliniyor. 1995 yılında 70 yaşında iken
hayatını kaybeden Goodman, yazdığı kitaplarla New York Times’ın ‘En Fazla
Satılanlar’ listesine giren ilk astrologdu. Goodman, rakamlarla ilgili
değerlendirmesinde 20 sayısının özelliğini “yargılama-değerlendirmelerde
bulunma” olarak açıklamıştı. Goodman 20’nin uyanışı, yeni bir farkındalığa
doğmayı, yeni amaç ve planları temsil ettiğini; planlarda gecikmeler olsa bile
sabır göstermenin esas olduğunu ileri sürmüştü. Goodman, 20’lerin güçlü şekilde
hayal kurmamızı sağladığını ancak finansal açıdan o kadar sağlam olmayabileceğini
bildirmişti.
Gerçekten de dikkatli
şekilde incelendiğinde iki tane 20 rakamının yan yana geldiği 2020 yılının; “Dünya
ekonomisi için finansal trendlerden çok, geleceğimizi yakından ilgilendiren, çeşitli yargılama ve değerlendirmelerde
bulunacağımız, sabrımızı sınayacak politik ve ekonomi-politik gelişmelere sahne
olan bir dönem” şeklinde gelişeceğini tahmin edebiliriz. Başta Amerikan Merkez
Bankası (FED) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) için 2020 yılında
faiz indirimlerine (veya artırımlarına) ara verip, yani bir adım geri çekilip gelişmeleri
izleyeceği yönündeki beklentilerin yoğunlaşması da Goodman’ı sanki haklı
çıkarıyor.
Kamuoyuna açıklanmasa
da; dünyadaki birçok önemli şirketin kendi astroloji haritasını çıkarttırdığı,
zaman zaman güncellettiği ve astroloji danışmanlarına para harcadığı bilinen
bir gerçek. Ancak bu yazımızda biz artık yıldızlardan biraz uzaklaşalım ve 2020
yılında dünya ekonomisini etkileyebilecek 3 gözle görülür, elle tutulur önemli
gelişme üzerinde yoğunlaşalım. Bu gelişmeleri ve olayları; “2020 ABD Başkanlık
Seçimleri, Brexit sonrası (Post-Brexit) sürecin Avrupa Birliği (AB) ve
İngiltere için ne yönde gelişebileceği ile ABD-Çin arasındaki Faz-2 Ekonomi ve Hukuk
Müzakerelerinin başlaması durumunda ne yönde seyredebileceği” şeklinde açıklayabiliriz.
Bu konuları başlık başlık birazdan
analiz edeceğiz. Ancak 2020 yılının önümüzdeki 10 yılın ana çizgilerine yön
verecek, oldukça kritik bir dönem olduğunu hemen ve kolayca söyleyebiliriz:
ABD’deki 2020 Başkanlık
Seçimleri, Dünya Ekonomisi İçin Kritik Önemde:
ABD 2020 Başkanlık Seçimlerini kimin kazanacağı; dünya ekonomisi
açısından 2020’li yılların ilk yarısının nasıl geçeceğinin çok önemli bir
işareti olacak. ABD’de 3 Kasım 2020’de
yapılacak 59’uncu başkanlık seçimleri, dünya siyaseti kadar dünya ekonomisi
için çok önemli sonuçlar doğuracak. Seçimlerde Cumhuriyetçilerin adayının yine
Donald Trump olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Trump’ın başkan seçilmesi halinde
ekonomi politikalarının nasıl olacağı 2017-2019 arasındaki uygulamalarından
dolayı çok iyi biliniyor. Trump 2016
seçimlerini ağırlıklı olarak ekonomiye yönelik verdiği popülist mesajlarla ‘sürpriz
şekilde’ kazanmıştı. Bu sebeple Trump’ın ekonomi odaklı seçim stratejisini
değiştirmesi pek beklenmiyor. Trump’ın kazanması 2020 sonrası için; “Şimdiye
kadar ekonomide ne yaptıysa, 2025’e kadar aynen yapmaya devam eder”
değerlendirmesini akla getiriyor. İkinci Trump Döneminin dünya ekonomisinde küreselleşme
karşıtı ve korumacı havanın iyice güç kazanacağı, belirsiz ve sürprizlere açık,
sert ekonomi müzakerelerin daha fazla görüleceği bir dönem anlamına geleceği
kesin.
Ancak Demokratların adayının
kim olacağı henüz bilinmiyor. 3 Mart 2020’de, yani seçimlerden 8 ay önce
Demokratların 15 eyalette yapacakları seçim, 17 kişilik aday adayları listesinden
kimin sıyrılarak Trump’a rakip olacağını gösterecek. Şu anki tahminler
Demokratların başkan adayının; Barack Obama döneminin 8 yıllık Başkan Yardımcısı
Joe Biden veya ünlü milyarder ve New York Eski Belediye Başkanı Michael
Bloomberg olabileceğini işaret ediyor. Biden’ın ilk verdiği sinyaller, (2016
yılındaki gibi, Hillary Clinton’la aynı yolu izleyerek) Trump’ın ABD ve ABD
değerleri için büyük bir tehdit olduğu üzerinde yoğunlaşacağını gösteriyor. Biden
için ekonomi şimdilik ön planda değil.
54 milyar dolarlık servetiyle,
Trump’tan 18 kat daha zengin olan Bloomberg’ün neleri söyleyerek Demokratlar’ın
adayı olmaya çalışacağı ise henüz bir muamma. Ancak Bloomberg’ün ekonomi
yönelimli, popülist değil akılcı mesajlar vererek ortaya çıkacağı tahmin
ediliyor. Bloomberg “Trump’ı yenmek ve ABD’yi yeniden inşa etmek için” aday
adayı olduğunu söylemişti. Bloomberg’ün; 4 yıldır izlenen politikaların
Amerikan halkının gelirlerinde ve hayat şartlarında büyük bir değişiklik
yaratmadığı, aksine geleceğini tehlikeye attığını anlatarak ekonomiye
odaklanması bekleniyor. Bloomberg’ün dev ve geniş bütçeye sahip bir seçim ve halkla
ilişkiler kampanyası ile mesajlarını duyuracağı beklentisi var. Yarışın Trump-Bloomberg arasında geçmesi
durumunda “2020 Başkanlık seçimleri popülizm (Trump) ile kapitalizmin
(Bloomberg) hesaplaşmasına sahne olacak” şeklinde değerlendirmeler şimdiden
yapılmaya başlandı bile... Bloomberg Oval Ofis’e oturursa, Trump’ın ekonomi
politikalarına ne kadar sahip çıkacağı, nelerden vazgeçeceği bilinmezliğini
koruyor.
‘Post-Brexıt’ Belirsizliğinin 2020
Sonunda Netleşip Netleşmeyeceği, Dünya Ekonomisi İçin Bir Başka Önemli
Beklenti: 2016 yılında başlayan Brexit
süreci, birçok çalkantının ardından 2020 yılında resmen nihayetlenecek. Ancak 31
Ocak 2020’de İngiltere’nin ‘resmen’ AB’den boşanmasıyla adeta ‘Post-Brexit
Dönemi’ başlayacak. AB ile İngiltere 2020 yılı boyunca, Brexit sonrası dönemde
ekonomik ilişkilerini nasıl sürdüreceklerini müzakere edecekler. Yeni seçilen
AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der
Leyen, İngiltere ile AB'nin 2020'nin sonuna kadar yapacağı ticaret anlaşması
müzakerelerinde uzlaşılamaması durumunda Londra'nın kaybının daha fazla
olacağını söyleyerek ilk müzakere pozisyonunu göstermiş oldu. Von der Leyen,
"Ticaret anlaşması sağlanması için 2020 Aralık ayına kadar zamanımız var.
Bu çok kısa bir süre. Eğer bu zaman zarfında anlaşma sağlayamazsak gene
uçurumun eşiğine geliriz. Çıkarlarımız zarar görür ancak AB; Tek Pazar, Gümrük Birliği
ve uluslararası anlaşmalarından faydalanmaya devam edeceği için İngiltere daha
fazla etkilenir" uyarısında bulundu.
Von der Leyen’den sadece 4 ay önce (2019-Temmuz) görev başına gelen yeni İngiltere Başbakanı
Boris Johnson’ın ilk işi, AB ile varılmış Brexit Anlaşmasının bazı maddelerini yeniletmek
olmuştu. Anlaşmada, 31 Aralık 2020'ye kadar sürecek geçiş döneminin uzatılması alternatifi
de bulunuyordu. Buna göre İngiltere, yeni Brexit tarihi olan 31 Ocak'tan sonra
11 ay daha AB kurallarına tabi olacak ve AB bütçesine katkıda bulunacaktı. Ülke,
bu süreçte AB ile kapsamlı bir serbest ticaret anlaşmasını da müzakere edecekti.
İngiltere’nin yeni güçlü adamı Johnson'ın tek başına iktidara gelmesiyle, AB'den
Ayrılık Yasa Tasarısında geçiş döneminin uzatılmasını yasaklayacak bir maddeye
yer vereceği ileri sürülüyor. Hükümetin bu süreyi uzatmaması ve serbest ticaret
anlaşmasına varılamaması halinde, İngiltere AB’den ‘anlaşmasız’ ayrılmış olacak.
Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde İngiltere ile AB arasındaki ticaret, Dünya
Ticaret Örgütü kurallarına göre devam edecek. Ancak ünlü finans kuruluşu JP Morgan,
Aralık-2019’da Muhafazakar Parti’nin tek başına iktidara gelmesiyle Brexit
geçiş döneminin 2021'e uzaması olasılığının yüzde 40'tan yüzde 20'ye
gerilediğini açıkladı ve iyimser bir hava yaydı. 2020’de Post-Brexit’in ne
yönde gelişeceği, dünya ekonomisinin bu iki önemli gücü ve onların yakın
ilişkide bulunduğu diğer ülkeler yönünden hayli kritik bir role sahip
görünüyor.
ABD-Çin Ticaret
Müzakerelerinin İkinci Fazının Ne Yönde Gelişeceği Dünya Ekonomisinde Sürekli
İzlenecek Unsurlardan Biri Olacak: ABD ile Çin arasında süren ticaret
müzakerelerinde, Faz-1 Ticaret Anlaşması üzerinde anlaşmaya varıldığı
Aralık-2019 ortasında açıklanmıştı. Anlaşma çerçevesinde Çin; gelecek 2 yılda ABD'den 32 milyar
doları ek tarımsal ürün alımı olmak üzere, toplam 200 milyar dolar tutarında ek
mal ve hizmet alımı yapmayı kabul etmişti. Bu müzakereleri başlatan isim olan
ABD Başkanı Trump attığı tweette “Çin ile çok geniş kapsamlı birinci faz ticaret anlaşması üzerinde
anlaştık. Çin, bazı yapısal değişiklikler ve büyük miktarda tarım ürünü,
enerji, işlenmiş ürünler ve daha birçok şeyin büyük miktarda satın alımı için
mutabık kaldı. Çin’e 15 Aralık’ta uygulamayı planladığımız gümrük vergisi
artışını iptal ettik. İkinci faz anlaşma için bir an önce müzakerelere
başlayacağız, 2020 seçimlerine kadar beklemeyeceğiz. Bu herkes için muhteşem
bir anlaşma. Teşekkürler” ifadelerini kullanmıştı. 2020-Ocak ayında (Muhtemelen İsviçre’deki
Davos Zirvesi sırasında) Faz-1 Ticaret
Anlaşmasının tüm ayrıntılarının ilan edilmesi ve imzalanması
bekleniyor. Bundan sonra ise gözler
Faz-2 Anlaşmasına çevrilecek. Ama Faz-2 müzakerelerinin doğrudan ticaretten çok,
ekonomik üretim süreçleri ve uluslararası hukukla ilgili olması; fikri mülkiyet
hakları, Dünya Ticaret Örgütünün re-organize edilmesi, Çin’in yapay zeka
çalışmalarıyla gelecekte baş edilemez bir güce dönüşmesinin engellenmesi ve
diğer konular üzerine yoğunlaşması bekleniyor.
Ancak Faz-1 Ticaret Anlaşması konusundaki ilk endişe
içeren değerlendirme, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’ten geldi.
Fitch; ABD ile Çin arasında ticarette birinci faz anlaşmanın sağlanmasının
küresel ticarette oluşan hasarın bir kısmını dengeleyeceğini ancak ticaret
geriliminin hala yüksek olduğunu ve gerilimin artmasının hala bir risk unsuru
olduğunu bildirdi. Fitch açıklamasında Washington-Pekin hattında özellikle
teknoloji gibi alanlardaki gerilimin, tamamen çözüm konusunda önemli engel
teşkil ettiği belirtildi. Daha önce Çin'in 2020 büyüme tahminini yüzde 5,7
olarak öngören Fitch, bu anlaşma sonrası büyümenin yüzde 6'ya yakın olacağını
belirtti. Fitch’in büyüme öngörüsündeki bu yukarı yönlü değişim (büyük
ihtimalle) ; Çin’in Faz-1 ile aldığı nefes payının desteği ile ABD pazarına
ihracatını artıracağını öngörüyor.
Fitch ayrıca açıklamasında, Birinci Faz anlaşmanın ‘kalıcı
olmama riski’ne vurgu yaparak "İki taraf da henüz tüm detayları
açıklamadığından birinci faz anlaşmanın uygulama zorluklarını tahmin etmek
güç" ifadelerine yer verdi. Açık olarak fazla dile getirilemese de,
ABD-Çin müzakerelerinin ikinci aşamasında yaşanabilecek büyük bir
anlaşmazlığın, Faz-1 Ticaret Anlaşmasını da etkileyebileceği, belki eski
çatışma ortamına dönülebileceği endişesi bulunuyor. ABD’deki başkanlık
seçimleri sebebiyle Faz-2 sürecinin yavaş ilerleyebileceği ve meselenin 2021’e
kalabileceği ise bir başka tahmin. Her ne olursa olsun 2020 yılının Faz-1’in
nasıl uygulanacağı ve Faz-2’nin nasıl başlayıp gelişeceğinin günbegün
izleneceği bir süreç olacağı kesin.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Ocak-2020 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder