30 Eylül 2020 Çarşamba

ÜLKELERİN 'TİCARİ VE EKONOMİK UZAY' YARIŞI İYİCE HIZLANDI

Cahit UYANIK

Belki iddialı bir cümle olacak ama; çok da uzak olmayan bir gelecekte üniversitelerde ‘uzay ekonomisi’, ‘uzay ticari işletmeciliği’, ‘uzay hukuku’ bölümleri açılırsa hiç şaşırmayın. Çünkü dünyada gelişmiş veya gelişmekte olan fark etmez; hemen hemen tüm ülkeler uzayı şimdiden ekonomik bir gerçeklik ve ticari rekabet alanı olarak belirleyip bir şeyler yapabilmek için harekete geçmiş durumda.

Peki bu noktaya nasıl gelindi? Soğuk Savaş döneminde, 1950’ler ile 1970’li yıllarda Doğu ve Batı bloklarına ait devletlerin (Başta Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri) rekabetine sahne olan uzay yarışı, daha sonraki yıllarda yavaşladı. Doğu Blokunun dağılma sürecinde uzay rekabetinin bir tarafı iyice aksarken; Batı Blokunda, özellikle Avrupa ülkelerinde uzaya uydu fırlatma hizmetlerinden para kazanılmaya başlandı. Böylece uzay, astronomik bilimsel araştırma ve mühendislik alanı çalışmalarının yanı sıra ‘ticari ve ekonomik’  boyut da kazanmaya başladı.

ABD, 2011 yılında iş dünyasını dış uzay çalışmalarına dahil etme kararı aldı ve NASA ‘Ticari Mürettebat Geliştirme Programı’nı hayata geçirdi. Bu program dış uzayda dünya alçak yörüngesine uçulmasını ve Uluslararası Uzay İstasyonu’na, özel şirketlerin ürettiği mekikler aracılığıyla astronot ve malzeme taşımayı amaçlıyordu. NASA bu programla, kendisine ait mekik uçuşlarını sona erdirerek, uzay uçuşlarını özel şirketlere devretti. Bu kararla birlikte ‘ticari ve ekonomik uzay’ kavramı güç kazanmaya, devletlerin taşeronlardan yani uzay girişimcilerinden çeşitli hizmetler satın aldıkları bir alana dönüşme eğilimleri göstermeye başladı.

Bu karar büyük şirketlerin başını çektiği uzay girişimciliğinin yanı sıra, önemli ölçüde hayal gücü ile beslenen kişisel uzay girişimciliği için de uygun bir ortam oluşturdu. ‘Ticari ve ekonomik uzay’ olgusunun yıldız ismi SpaceX’in kurucusu ve sahibi Elon Musk, hayal gücünü motive eden düşünceleri "Sabah uyanmak ve geleceğin harika olacağını düşünmek istiyorsun. Uzay yolculuğu yapan bir medeniyet olmanın anlamı bu. Geleceğe inanmak, geleceğin geçmişten daha iyi olacağını düşünmekle ilgilidir. Ve oraya çıkıp yıldızlar arasında olmaktan daha heyecan verici bir şey düşünemiyorum" diyerek anlatıyor.

Musk’ın 2002 yılında kurduğu SpaceX şirketi, 30 Mayıs 2020 günü Falcon-9 roketini kullanıp Crew Dragon kapsülü içindeki iki NASA astronotunu yörüngedeki Uluslararası Uzay İstasyonuna götürerek, ‘Uzaya ticari amaçla insan taşıyan ilk şirket’ unvanını kazandı. Falcon-9 roketi, fırlatma görevini başarı ile tamamladıktan sonra dünyaya geri dönüş yaptı. Eski model roketler tek kullanımlıktı. Tekrar tekrar kullanılabilecek Falcon-9, uzay yolculuklarının maliyetini oldukça ucuzlattı. NASA ise böylece, 2011 yılında askıya aldığı mürettebatlı uçuş projelerine, -bir uzay taşeronu üzerinden de olsa- geri dönüş yaptı. NASA, son 9 yıldır astronotlarını Rusya’ya koltuk başına 85 milyon dolar ödeyerek Uluslararası Uzay İstasyonuna götürebiliyordu.  

SpaceX, insanlı uçuşu gerçekleştirme projesi için NASA’dan 3 milyar doların üzerinde bir bütçe almıştı ve 2014 yılından bu yana Crew Dragon kapsülünü inşa etmek ve test etmek için harcadı. Şirket, zaten yıllardır uzay istasyonuna birçok defa malzeme taşıyarak tecrübe kazandı. Yapılan son uçuşla iki astronot ‘yeni moda’ uzay giysilerini giyip, Crew Dragon kapsülüne binerek fırlatıldılar; yolculuklarını tamamlayarak Uluslararası Uzay İstasyonuna kenetlendiler. Astronotlar iki aylık çalışmalarının ardından Crew Dragon’la tekrar dünyaya döndüler. Crew Dragon’un içinde bulunduğumuz Eylül ayında bir kez daha, Uluslararası Uzay İstasyonuna biri Japon olmak üzere 4 astronot götürmesi planlanıyor. 

Uluslararası güvenlik, ulusal savunma ve yeni teknolojiler, terörizm ve uzay üzerine çalışmaları bulunan İstanbul Arel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler-İngilizce Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. A. İnci Sökmen Alaca, Anadolu Ajansına yaptığı açıklamada SpaceX’in uzaya insan taşımaya başlamasının bürokratik, devletçi ‘Eski Uzay’dan; dinamik, devlet dışı aktörlerden özel şirketlerin de yer aldığı ‘Yeni Uzay’ ortamına geçişin başlangıcı olduğunu belirtiyor.

Ticari uzay alanında özel şirketlerin yatırımlarının 1962 yılında, telefon iletişimi için uzaya gönderilen Telstar1 uydusuyla başladığını belirten Doç. Dr. Alaca, günümüzde ise ‘alçak yörünge’ye kargo taşımacılığının ticari uzay faaliyetlerinin en gözde alanı haline geldiğini anlatıyor ve gelecek 10 yılda karşılaşacağımız dev ticari uzay projeleriyle ilgili şu bilgileri veriyor:

“Mekikler insan ve malzeme transferi yaparak, Ay’da inşa edilecek 2024’te bitmesi planlanan yapıları gerçekleştirecekler. NASA’nın Artemis projesi kapsamında Ay’a insan inişini sağlayacak üç Amerikan firması Blue Origin of Kent, Dynetics ve SpaceX görevlendirildi. SpaceX, Ay’a gidecek insanlı roketi tasarladıktan sonra, Mars için de yeni bir roket tasarımını yapacak. İnsanlar getirildikten sonra, Ay’da 3D yazıcı sistemiyle yapılar inşa edilmesi planlanıyor. Böylece turizm ve madencilik gibi diğer ticari uzay faaliyetlerinin gerçekleşmesinin de önü açılacak. Ay’da bir üs kurulduktan sonra, 2030’da Mars projesi hayata geçirilecek. Bir zincir gibi her halka tamamlandıkça diğer halkalar inşa edilecek ve insanlığın uzayın derinliğine ve diğer gezegenlerine dağılma, kolonileşme projeleri gerçekleşecek.”

Doç. Dr. Alaca, ABD’nin 2011 yılındaki ‘Ticari Mürettebat Geliştirme Programı’ kapsamında, hangi şirketin nasıl başarılı olabileceğini görebilme açısından bir ihale açtığını ve seçilen altı şirketten ürün tasarımları geliştirmeleri istendiğini belirterek “İçlerinden üçünün projeleri kabul gördü ve bunlarla anlaşma yapıldı. NASA tarafından desteklenmesi kabul edilen bu şirketler Elon Musk tarafından 2002 yılında kurulan uzay taşımacılığı firması Space X, yılların deneyimli havacılık şirketi Boeing ve Türk girişimciler Fatih Özmen ve eşi Eren Özmen’e ait olan Sierra Nevada Corporation’dır. 2017 yılında Sierra Nevada Corporation şirketi, Dream Chaser (Rüya Yakalayıcı) uzay uçağıyla ilk atmosferik serbest uçuş denemesini başarıyla gerçekleştirdi” bilgisini veriyor.

Özmenler’in Dream Chaser aracı, uzay istasyonundaki ekibe malzeme ve 7 astronot taşıyacak bir uçak şeklinde tasarlandı. En önemli özelliği diğer uzay mekiklerinden farklı olarak, her ticari havalimanına inebilecek pist iniş kabiliyetine sahip tek uzay aracı olması... Şirket aynı zamanda NASA’nın birçok Ay ve Mars projelerine dahil oldu. 2021’de şirketin uzay aracı, kargo modülüyle Kennedy Uzay merkezinden test edilecek. Doç. Dr. Alaca’nın verdiği bilgiye göre; içinde Türk vatandaşlarının bulunduğu bir diğer  ticari uzay projesi ise Almanya’da Bülent Altan tarafından kurulan Isar Aerospace şirketinin, 2021’de uzaya göndermeyi planladığı ‘Spectrum’ roketi…  Space X’in eski çekirdek kadrosu içerisinde yer alan Bülent Altan, Elon Musk’ın uzaya füze gönderme ve geri döndürme başarısının arkasındaki kişi olarak biliniyor. 2021 yılında başarıyla sonuçlanması beklenen roket deneyinde, Türkiye’den yeni girişimcilerin de bu alana yatırımı teşvik edeceği düşünülüyor.

Devlet eliyle veya ticari şirketler aracılığıyla olsun; Çin, Rusya, Fransa, İtalya, Almanya, Kanada, Japonya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Hindistan uzay çalışmaları konusunda çalışmalarını hızlandırırken Türkiye neler yapıyor? Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Türk insanının yeni teknolojilere adaptasyon kabiliyeti kadar, uzaya ve uzay çalışmalarına da büyük ilgisi olduğunu belirterek, "Gençlerimizin bu yöndeki akademik çalışmalarına destek veriyoruz. Gençlerimizi teşvik edici projeleri hızla oluşturmaya başladık ve uzay yarışında biz de varız" diyor.

Karaismailoğlu, şu anda üretim çalışmaları devam eden projeler arasında yer alan haberleşme uydularından Türksat 5A'nın 2020'nin son çeyreğinde, Türksat 5B'nin ise 2021'nin ikinci çeyreğinde uzaya gönderilmesini planladıklarını ifade ederek; “İlk yerli ve milli haberleşme uydumuz Türksat 6A'yı ise inşallah 2022'de uzaya göndereceğiz. Türksat 6A'nın üretilmesiyle Türkiye dünyada haberleşme uydusu üretebilen 10 ülke arasına girecek. Haberleşme uydularımız uzaya ulaştığında ülkemiz, görüntü, ses ve data iletişimiyle birlikte diğer katma değerli hizmetlerimizle dünyada söz sahibi olacak" diyor.

Karaismailoğlu 30 Temmuz 2020 tarihinde Mars’a gitmek üzere fırlatılan ‘Perseverance’ uzay aracı için NASA'nın ‘İsmini Mars'a Gönder Kampanyası’ başlattığını anımsatarak ilginç bir bilgi veriyor:

“NASA'nın yayımladığı verilere göre Türkiye açık ara farkla en çok kayıt yaptıran ülkedir. Ülkemizden tam 2,5 milyon kişi ismini kaydettirmiş bulunuyor. Bu bizim için dünya ölçeğinde büyük bir rakam. Aynı zamanda bu başvuru sayısı Türk insanının yeni teknolojilere adaptasyon kabiliyetinin olduğu kadar uzaya ve uzay çalışmalarına ilgisinin net bir göstergesi. Listenin ikinci sırasında 1,3 milyarlık nüfusa sahip Hindistan, üçüncü sırasında ise 'Perseverance' görevinin sahibi olan ABD var.”

Sovyetler Birliği, 4 Ekim 1957 tarihinde 95 dakikada bir dünyanın çevresini dolaşan ve atmosferik çalışmalar amacıyla radyo sinyalleri gönderen Sputnik-I’i uzaya fırlatmıştı. Sputnik, uzaya gönderilen ilk insan yapımı cisimdi. Gönderdiği sinyaller tüm dünyadan dinleniyordu ve bu gelişme uzay yarışını başlatmış oldu. Sputnik-I’in uzay yolculuğunun üzerinden 67 yıl geçti. Belki 4 Ekim 2057 yılında uzay çalışmalarının başlamasının 100. Yılı, dünyanın yanı sıra Ay Üssü ve Mars Üssünde de kutlanabilir. Kim bilir? Şu anda uzay çalışmaları için değişik ülkelerin harcadığı onlarca milyar dolar ve sayıları giderek artan uzay şirketleri ile uzay girişimcileri bunun göstergesi sanki…

(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Eylül-2020 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder