Cahit UYANIK
Belki iddialı bir cümle olacak ama; çok da uzak olmayan bir gelecekte üniversitelerde ‘uzay ekonomisi’, ‘uzay ticari işletmeciliği’, ‘uzay hukuku’ bölümleri açılırsa hiç şaşırmayın. Çünkü dünyada gelişmiş veya gelişmekte olan fark etmez; hemen hemen tüm ülkeler uzayı şimdiden ekonomik bir gerçeklik ve ticari rekabet alanı olarak belirleyip bir şeyler yapabilmek için harekete geçmiş durumda.
Peki bu noktaya nasıl gelindi? Soğuk Savaş döneminde, 1950’ler
ile 1970’li yıllarda Doğu ve Batı bloklarına ait devletlerin (Başta Sovyetler
Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri) rekabetine sahne olan uzay yarışı, daha
sonraki yıllarda yavaşladı. Doğu Blokunun dağılma sürecinde uzay rekabetinin
bir tarafı iyice aksarken; Batı Blokunda, özellikle Avrupa ülkelerinde uzaya
uydu fırlatma hizmetlerinden para kazanılmaya başlandı. Böylece uzay,
astronomik bilimsel araştırma ve mühendislik alanı çalışmalarının yanı sıra ‘ticari
ve ekonomik’ boyut da kazanmaya başladı.
ABD,
2011 yılında iş dünyasını dış uzay çalışmalarına dahil etme kararı aldı ve NASA
‘Ticari Mürettebat Geliştirme Programı’nı hayata geçirdi. Bu program dış uzayda
dünya alçak yörüngesine uçulmasını ve Uluslararası Uzay İstasyonu’na, özel
şirketlerin ürettiği mekikler aracılığıyla astronot ve malzeme taşımayı amaçlıyordu.
NASA bu programla, kendisine ait mekik uçuşlarını sona erdirerek, uzay
uçuşlarını özel şirketlere devretti. Bu kararla birlikte ‘ticari ve ekonomik uzay’ kavramı güç
kazanmaya, devletlerin taşeronlardan yani uzay girişimcilerinden çeşitli
hizmetler satın aldıkları bir alana dönüşme eğilimleri göstermeye başladı.
Bu karar büyük şirketlerin başını çektiği uzay
girişimciliğinin yanı sıra, önemli ölçüde hayal gücü ile beslenen kişisel uzay
girişimciliği için de uygun bir ortam oluşturdu. ‘Ticari ve ekonomik uzay’
olgusunun yıldız ismi SpaceX’in kurucusu ve sahibi Elon Musk, hayal gücünü
motive eden düşünceleri "Sabah uyanmak ve geleceğin harika olacağını
düşünmek istiyorsun. Uzay yolculuğu yapan bir medeniyet olmanın anlamı bu.
Geleceğe inanmak, geleceğin geçmişten daha iyi olacağını düşünmekle ilgilidir.
Ve oraya çıkıp yıldızlar arasında olmaktan daha heyecan verici bir şey
düşünemiyorum" diyerek anlatıyor.
Musk’ın 2002 yılında kurduğu SpaceX şirketi, 30 Mayıs 2020
günü Falcon-9 roketini kullanıp Crew Dragon kapsülü içindeki iki NASA
astronotunu yörüngedeki Uluslararası Uzay İstasyonuna götürerek, ‘Uzaya ticari
amaçla insan taşıyan ilk şirket’ unvanını kazandı. Falcon-9 roketi, fırlatma
görevini başarı ile tamamladıktan sonra dünyaya geri dönüş yaptı. Eski model
roketler tek kullanımlıktı. Tekrar tekrar kullanılabilecek Falcon-9, uzay
yolculuklarının maliyetini oldukça ucuzlattı. NASA ise böylece, 2011 yılında
askıya aldığı mürettebatlı uçuş projelerine, -bir uzay taşeronu üzerinden de
olsa- geri dönüş yaptı. NASA, son 9 yıldır astronotlarını Rusya’ya koltuk
başına 85 milyon dolar ödeyerek Uluslararası Uzay İstasyonuna götürebiliyordu.
SpaceX, insanlı uçuşu
gerçekleştirme projesi için NASA’dan 3 milyar doların üzerinde bir bütçe almıştı
ve 2014 yılından bu yana Crew Dragon kapsülünü inşa etmek ve test etmek için
harcadı. Şirket, zaten yıllardır uzay istasyonuna birçok defa malzeme taşıyarak
tecrübe kazandı. Yapılan son uçuşla iki astronot ‘yeni moda’ uzay giysilerini
giyip, Crew Dragon kapsülüne binerek fırlatıldılar; yolculuklarını tamamlayarak
Uluslararası Uzay İstasyonuna kenetlendiler. Astronotlar iki aylık
çalışmalarının ardından Crew Dragon’la tekrar dünyaya döndüler. Crew Dragon’un
içinde bulunduğumuz Eylül ayında bir kez daha, Uluslararası Uzay İstasyonuna
biri Japon olmak üzere 4 astronot götürmesi planlanıyor.
Uluslararası
güvenlik, ulusal savunma ve yeni teknolojiler, terörizm ve uzay üzerine
çalışmaları bulunan İstanbul Arel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler-İngilizce
Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. A. İnci Sökmen Alaca, Anadolu Ajansına
yaptığı açıklamada SpaceX’in uzaya insan taşımaya başlamasının bürokratik,
devletçi ‘Eski Uzay’dan; dinamik, devlet dışı aktörlerden özel şirketlerin de
yer aldığı ‘Yeni Uzay’ ortamına geçişin başlangıcı olduğunu belirtiyor.
Ticari
uzay alanında özel şirketlerin yatırımlarının 1962 yılında, telefon iletişimi
için uzaya gönderilen Telstar1 uydusuyla başladığını belirten Doç. Dr. Alaca,
günümüzde ise ‘alçak yörünge’ye kargo taşımacılığının ticari uzay
faaliyetlerinin en gözde alanı haline geldiğini anlatıyor ve gelecek 10 yılda karşılaşacağımız
dev ticari uzay projeleriyle ilgili şu bilgileri veriyor:
“Mekikler
insan ve malzeme transferi yaparak, Ay’da inşa edilecek 2024’te bitmesi
planlanan yapıları gerçekleştirecekler. NASA’nın Artemis projesi kapsamında
Ay’a insan inişini sağlayacak üç Amerikan firması Blue Origin of Kent, Dynetics
ve SpaceX görevlendirildi. SpaceX, Ay’a gidecek insanlı roketi tasarladıktan
sonra, Mars için de yeni bir roket tasarımını yapacak. İnsanlar getirildikten
sonra, Ay’da 3D yazıcı sistemiyle yapılar inşa edilmesi planlanıyor. Böylece
turizm ve madencilik gibi diğer ticari uzay faaliyetlerinin gerçekleşmesinin de
önü açılacak. Ay’da bir üs kurulduktan sonra, 2030’da Mars projesi hayata
geçirilecek. Bir zincir gibi her halka tamamlandıkça diğer halkalar inşa
edilecek ve insanlığın uzayın derinliğine ve diğer gezegenlerine dağılma,
kolonileşme projeleri gerçekleşecek.”
Doç.
Dr. Alaca, ABD’nin 2011 yılındaki ‘Ticari Mürettebat Geliştirme Programı’
kapsamında, hangi şirketin nasıl başarılı olabileceğini görebilme açısından bir
ihale açtığını ve seçilen altı şirketten ürün tasarımları geliştirmeleri
istendiğini belirterek “İçlerinden üçünün projeleri kabul gördü ve bunlarla
anlaşma yapıldı. NASA tarafından desteklenmesi kabul edilen bu şirketler Elon
Musk tarafından 2002 yılında kurulan uzay taşımacılığı firması Space X,
yılların deneyimli havacılık şirketi Boeing ve Türk girişimciler Fatih Özmen ve
eşi Eren Özmen’e ait olan Sierra Nevada Corporation’dır. 2017 yılında Sierra
Nevada Corporation şirketi, Dream Chaser (Rüya Yakalayıcı) uzay uçağıyla ilk
atmosferik serbest uçuş denemesini başarıyla gerçekleştirdi” bilgisini veriyor.
Özmenler’in
Dream Chaser aracı, uzay istasyonundaki ekibe malzeme ve 7 astronot taşıyacak
bir uçak şeklinde tasarlandı. En önemli özelliği diğer uzay mekiklerinden
farklı olarak, her ticari havalimanına inebilecek pist iniş kabiliyetine sahip
tek uzay aracı olması... Şirket aynı zamanda NASA’nın birçok Ay ve Mars
projelerine dahil oldu. 2021’de şirketin uzay aracı, kargo modülüyle Kennedy
Uzay merkezinden test edilecek. Doç. Dr. Alaca’nın verdiği bilgiye göre; içinde
Türk vatandaşlarının bulunduğu bir diğer
ticari uzay projesi ise Almanya’da Bülent Altan tarafından kurulan Isar
Aerospace şirketinin, 2021’de uzaya göndermeyi planladığı ‘Spectrum’
roketi… Space X’in eski çekirdek kadrosu
içerisinde yer alan Bülent Altan, Elon Musk’ın uzaya füze gönderme ve geri
döndürme başarısının arkasındaki kişi olarak biliniyor. 2021 yılında başarıyla
sonuçlanması beklenen roket deneyinde, Türkiye’den yeni girişimcilerin de bu alana
yatırımı teşvik edeceği düşünülüyor.
Devlet eliyle veya ticari şirketler aracılığıyla
olsun; Çin, Rusya, Fransa, İtalya, Almanya, Kanada, Japonya, Birleşik Arap
Emirlikleri ve Hindistan uzay çalışmaları konusunda çalışmalarını
hızlandırırken Türkiye neler yapıyor? Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil
Karaismailoğlu, Türk insanının yeni teknolojilere adaptasyon kabiliyeti kadar,
uzaya ve uzay çalışmalarına da büyük ilgisi olduğunu belirterek, "Gençlerimizin
bu yöndeki akademik çalışmalarına destek veriyoruz. Gençlerimizi teşvik edici
projeleri hızla oluşturmaya başladık ve uzay yarışında biz de varız"
diyor.
Karaismailoğlu, şu anda üretim çalışmaları devam eden
projeler arasında yer alan haberleşme uydularından Türksat 5A'nın 2020'nin son
çeyreğinde, Türksat 5B'nin ise 2021'nin ikinci çeyreğinde uzaya gönderilmesini
planladıklarını ifade ederek; “İlk yerli ve milli haberleşme uydumuz Türksat
6A'yı ise inşallah 2022'de uzaya göndereceğiz. Türksat 6A'nın üretilmesiyle
Türkiye dünyada haberleşme uydusu üretebilen 10 ülke arasına girecek.
Haberleşme uydularımız uzaya ulaştığında ülkemiz, görüntü, ses ve data
iletişimiyle birlikte diğer katma değerli hizmetlerimizle dünyada söz sahibi
olacak" diyor.
Karaismailoğlu
30 Temmuz 2020 tarihinde Mars’a gitmek üzere fırlatılan ‘Perseverance’ uzay
aracı için NASA'nın ‘İsmini Mars'a Gönder Kampanyası’ başlattığını anımsatarak
ilginç bir bilgi veriyor:
“NASA'nın
yayımladığı verilere göre Türkiye açık ara farkla en çok kayıt yaptıran ülkedir.
Ülkemizden tam 2,5 milyon kişi ismini kaydettirmiş bulunuyor. Bu bizim için
dünya ölçeğinde büyük bir rakam. Aynı zamanda bu başvuru sayısı Türk insanının
yeni teknolojilere adaptasyon kabiliyetinin olduğu kadar uzaya ve uzay
çalışmalarına ilgisinin net bir göstergesi. Listenin ikinci sırasında 1,3
milyarlık nüfusa sahip Hindistan, üçüncü sırasında ise 'Perseverance' görevinin
sahibi olan ABD var.”
Sovyetler Birliği, 4 Ekim 1957 tarihinde 95 dakikada bir dünyanın
çevresini dolaşan ve atmosferik çalışmalar amacıyla radyo sinyalleri gönderen
Sputnik-I’i uzaya fırlatmıştı. Sputnik, uzaya gönderilen ilk insan yapımı
cisimdi. Gönderdiği sinyaller tüm dünyadan dinleniyordu ve bu gelişme uzay
yarışını başlatmış oldu. Sputnik-I’in uzay yolculuğunun üzerinden 67 yıl geçti.
Belki 4 Ekim 2057 yılında uzay çalışmalarının başlamasının 100. Yılı, dünyanın
yanı sıra Ay Üssü ve Mars Üssünde de kutlanabilir. Kim bilir? Şu anda uzay
çalışmaları için değişik ülkelerin harcadığı onlarca milyar dolar ve sayıları
giderek artan uzay şirketleri ile uzay girişimcileri bunun göstergesi sanki…
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Eylül-2020 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder