3 Temmuz 2020 Cuma

KAPAK HABERİ / COVID-19 SONRASI DÜNYA EKONOMİSİNİN GÖRÜNÜMÜ: "DAHA İÇE DÖNÜK, DAHA DEVLETÇİ, DAHA YEREL"

Cahit UYANIK

Doğu’da “Hekimlerin Piri ve Hükümdarı”, Batı’da ise “Avicenna” olarak tanınan Türk hekim İbn-i Sina (980-1037) “El Kanun Fit Tıb” kitabında bulaşıcı hastalıklara karşı çözüm önerilerini şöyle sıralamıştı:

“Sirke ile temizlik yapın. Ellerinizi, bulaşıklarınızı ve kıyafetlerinizi mutlaka sirke ile yıkayın. Birlikte dolaşmayın. Beş-on kişi bir araya gelerek kalabalıklar oluşturmayın. Pazarları terk edin. Paraları bırakın. Toplu halde ibadet etmeyin. Salgından korkmayın, hastalıktan sakının, hastalarınızı terk etmeyin. Evinizde oturun ve neşeli olun. Hastalık neşeden kaçar.”

İbn-i Sina’nın bundan bin yıl önce tavsiye ettiği önlemlerin çoğu, 2019 yılı sonunda başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi için de aynen uygulandı. Salgının 5’inci ayına girilmesiyle beraber, pek çok ülke önlemleri gevşetmeye başladı. Ancak pek çok uzman, sonbahar geldiğinde salgında ikinci dalga yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu kararlılıkla vurguluyorlar. Salgından kurtuluş için bütün umutlar, en erken 2021 yılı başında kullanıma hazır hale gelebileceği umut edilen aşıda… Şu anda görev başında bulunan yöneticilerin çoğu, aşı bulunduktan sonra da dünyadaki ekonomik düzenin ‘kaldığı yerden’ aynen devam edeceğini hesaplıyor.

Fakat bazı kurumlar, uzmanlar ve akademisyenler, bundan 5-6 yıl sonra daha farklı bir ekonomik düzenin gelişebileceği konusunda öngörülerinin yer aldığı çalışmaları yayınlamaya başladılar. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) belki de bu kurumlardan ilki oldu. TÜBA’nın geçtiğimiz Nisan ayı ortasında yayınlanan ve her biri kendi uzmanlık alanlarının önde gelen isimlerinden 24 akademisyen tarafından hazırlanan ‘COVID-19 Pandemi Değerlendirme Raporu’nda ekonominin geleceği için ‘Küreselleşme yerine, içe kapanan milli yaklaşımlar ön plana çıkacak’ vurgusu dikkat çekti. Roma İmparatorluğunda 3. yüzyılda yaşanan ve kayıtlara geçen ilk büyük salgından, günümüze kadarki çok sayıda pandeminin sebep olduğu ekonomik ve toplumsal değişim ve dönüşümlerin tek tek anlatıldığı raporda, bakteri ve virüslerin yakın çağlardaki ekonomik yapılanmaları nasıl etkilediği de şu şekilde analiz edildi:

“Veba ve çiçek mikropları 1450-1750 yılları arasında merkantilist (ticaret kapitalizmi) döneminin ortaya çıkması ve Avrupa merkezli modern ulus devletlerin ortaya çıkmasında en belirleyici öğelerden oldular. 1750-1930 dönemindeki liberal anlayış temelinde piyasa mekanizması çerçevesindeki sanayi kapitalizminin şekillenmesi ve gelişmesinde diğer faktörler yanında mikropların da yine önemli etkisi oldu. 1930-1980 döneminde devletin gittikçe artan önemini gündeme getiren Keynesyen iktisat; 1980’lerden itibaren, devletin piyasadan çekilmesi ve özel sektörün daha etkin olacağı yeni klasik iktisat anlayışı hâkim genel paradigma olarak 2020’lere kadar devam etti. Açık olan bir durum var ki Coronavirüs ile birlikte devletin ekonomideki ağırlığı giderek artacak ve küreselleşme yerine daha içe kapanan milli yaklaşımlar öne çıkacaktır.”

TÜBA raporunun yayınlanmasının üzerinden bir ay geçtikten sonra, (1843 yılında ilk sayısını yayınlayan) dünyaca ünlü The Economist dergisi de, 16 Mayıs 2020 tarihli sayısında şu kapak cümlesine yer verdi: "Elveda Küreselleşme - Kendine yeterliliğin tehlikeli cazibesi"… The Economist, kapak illüstrasyonunda ise dünyayı; kabuğu soyulan bir meyve veya sebzeye benzetirken, bu kabuğun altından ne olduğu belirsiz kıpkırmızı, yuvarlak bir nesne çıkıyordu.

COVID-19 pandemisi ile mücadelede istenen başarı elde edilemedikçe, küreselleşmenin tersine dönerek içe kapalı milli devlet anlayışının yeniden ortaya çıkacağına ilişkin tahminler daha çoğalacağa benziyor. Bu konuda elle tutulur, ilk somut veriler ise pandemide ikinci dalganın beklendiği sonbahar aylarında tam netleşebilir. İkinci dalga, birinciden daha büyük yaşanırsa ekonomik değişim ve dönüşüm hızlanarak, tüm dünyada yeni paylaşım ilişkileri ortaya çıkabilir. Sonbahar ayları aynı zamanda aşı çalışmalarında tam başarı sağlanıp sağlanamayacağının anlaşılacağı döneme denk gelecek. Çünkü bazı uzmanlar, COVID-19’a karşı etkili bir aşının hiçbir zaman bulunamayabileceğini, bazıları da aşının uzun yıllar sonra elde edilebileceğini ileri sürmeye başladılar.

Eğer aşıdan ve aynı zamanda etkili bir ilaçtan umut kesilirse, küreselleşmenin ciddi bir darbe yiyebileceğini söylemek için gelecek bilimci unvanı taşımaya gerek olmaz. O zaman sıkı gümrük kontrolleri, sert kontroller altında az sayıda uçak seferi, kentlerden taşraya ve deniz kıyılarına kaçış, evden çalışmanın yeni normal haline gelmesi, sadece robotların çalıştığı fabrikaların yaygınlaşacağı Endüstri 4.0 eğiliminin bir üretim gerçeği olarak kabul edilmesi ve işsizliğin çok ciddi ve yakıcı bir sorun olarak ortaya çıkacağı bir dünya manzarası bizi bekliyor olabilir. Ülke sınırlarının kapatıldığı ancak bilişim teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde bir çok ilişkinin on-line sürdürüldüğü döneme, belki de ileride “Kontrollü Küreselleşme Dönemi” diyebiliriz; kim bilir?

Bütün bunlar şu anda bir bilim-kurgu öngörüsü gibi görünse de dünya ekonomisinden sorumlu kurumların başındaki isimlerin buna benzer bazı uyarıları gerçek. Nitekim Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva; hızlı bir tıbbi çözümün olmadığı durumda, bazı ekonomiler için ilk öngörülerinden daha olumsuz senaryoların gerçekleşebileceğini belirtti. Georgieva, dünya ekonomisi için ilk açıkladıkları yüzde 3 küçülme öngörüsünü, Haziran ayında olumsuz anlamda revize edeceklerini söyledi. Georgieva, virüsün ne şekilde davranacağı bilinemediği için tahmin yapmanın zorlaştığına işaret ederek; Çin ile ABD arasındaki ticaret savaşının tırmanması olasılığına karşı uyarıda bulundu ve “Sınırlara geri çekilme gibi doğal bir eğilim olabilir ve buna direnmek çok çok önemli” dedi. Küresel ticareti yeniden canlandırmanın ekonomik toparlanma için kritik olduğuna dikkat çeken Georgieva “Aksi takdirde maliyetler artar, gelirler azalır ve daha az güvenli bir dünya olur” değerlendirmesinde bulundu. Bu sözlerden IMF Başkanı’nın “Küreselleşme yerine, içe kapanan milli yaklaşımlar ön plana çıkacak” öngörülerini dikkatle izlediği anlaşılmış oldu.

Georgieva’nın “Aksi takdirde maliyetler artar, gelirler azalır ve daha az güvenli bir dünya olur” uyarısının altında ise dünyanın, bundan 30 yıl önceye göre çok farklı dinamiklere sahip olması gerçeği yatıyor. IMF’nin yanı sıra Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) buna benzer uyarılarının geri planında, dünya nüfusundaki yaşanan büyük artış yatıyor. Küreselleşmenin başladığı yıl olarak kabul edilen 1990 yılında dünya nüfusu 6 milyar iken, yüzde 40’lık artışla şu anda 8,3 milyara ulaştı. Bu sayının 2030 yılında ise 9,6 milyara çıkacağı hesaplanıyor. Dile kolay 1990 yılında doğan çocuklar 30 yaşına geldi ve şu günlerde 2-3 çocuk büyütmekle meşguller. Küreselleşme gerçeği içinde büyüyen baba veya anne, kendi ülkesi dışındaki bir ülkenin tüketicisine spor ayakkabı, cep telefonu üretip, demir madeninde çalışıyor veya uluslararası bir kahve restoranı zincirinde garsonlukla hayatını kazanıyorsa; küreselleşmeden kendi içine kapanık milli devletlere geçişten olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz olacaktır.

COVID-19 sonrasında gelecekte dünya ekonomisinin yaşayabileceği değişim ve dönüşüm konusunda bir başka öngörüyü de ünlü uluslararası danışmanlık firması Kearney ortaya attı. Kearney, COVID-19’un küreselleşmeyi bilinen anlamda sona erdirdiğini ve bunun yerini ‘Adalaşma’ trendinin alacağını ileri sürdü. “Ekonomiler kendi adalarına dönüşüyor” diyen Kearney Türkiye Partneri Sean Wheeler, ‘küreselleşme’ ile ‘adalaşma’ dönemleri arasındaki farkları ise “Küreselleşme döneminde tedarik zincirleri çok katmanlı ve karmaşık bir nitelik taşırken, COVID-19 sonrası adalaşma döneminde küresel değer zincirleri parçalanıyor; karmaşık sistemlerin birbirine olan ihtiyaçları gevşiyor ve liberal ticaret politikaları yerini korumacılık, ülkeler arası işbirliği yerini ise jeopolitik ve milliyetçilik alıyor” diye anlattı. Wheeler, yeni dönemde küresel markaların yerini yerel servisler ve ürünlerin, fiziki mağazalardan yapılan alışverişin yerini giderek artan oranda e-ticaretin alacağını öngördüklerini vurgulayarak “Küreselleşmenin yerini adalaşma trendine bırakmasından en fazla fayda sağlayacak ülkelerin başında Türkiye de geliyor. COVID-19 sonrası dönemde ortaya çıkacak yeni eğilimleri avantaja çevirebilmek için Türkiye’nin hedef pazarlara yönelik ürün gamını, hedef sektörlerdeki yeni trendleri ve değişimi iyi anlaması gerek” düşüncesini belirtti.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Kearney ile benzer tahminleri dile getirerek, koronavirüsten sonra dünyanın yeniden şekilleneceğini kaydetti ve "Dünya bundan sonra farklı bir dünya olacak. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Herkes kendi kendine de yeterli olmaya çalışacak. Bu mümkün olmayacak; o zaman da bölgeselleşme olacak. Küreselleşmede de bölgeselleşmede de anahtar ülkelerden bir tanesi Türkiye olacak" değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise COVID-19 pandemisinin uluslarüstü ekonomik ve siyasi birliklere önemli etkiler yapacağı düşüncesinde. Kalın, Avrupa'da salgının izlediği seyrin AB fikrini ve dayanışma ruhunu zayıflattığını dile getirerek "Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri belki her şey çok radikal bir şekilde değişmeyecek ama tarihin hızı arttı. Bizim günlük hayatımızın hızı yavaşladı ama tarihin hızı ve kırılgan noktaları daha belirgin hale geldi, hızlandı. O küresel düzenin bağışıklığının ne kadar zayıf olduğu ortaya çıktı. Bunun en akut yaşandığı yerlerden biri de AB oldu. İster istemez böyle bir dönemde dayanışma gösterilmediği zaman üye ülkeler 'Bu birlik neden var?' diye sorgulamaya başladı" şeklinde konuştu.

Kalın, AB'nin salgınla mücadelede yaşadıklarının krizin küresel yansımalarından biri olduğunu anlatarak, bugün sadece AB'nin tartışılmadığını ifade etti ve "BM'nin etkinliği ve meşruiyeti de sorgulanıyor. Dünya Sağlık Örgütü bu süreçte ne kadar etkin oldu? Bunlar sorgulanıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı, İslam ülkelerinin en üst çatı kuruluşu olarak ne kadar etkili oldu? G20 sorgulanıyor. Kaçınılmaz olarak bu sorgulama bundan sonra da devam edecek. Eğer uluslararası kurumlar kendilerine çekidüzen verirlerse bu dayanışma ruhunu, iş birliği ortamını güçlendirirlerse, paylaşmayı yaygınlaştırırlarsa, adil paylaşmayı çoğaltabilirlerse bu krizi fırsata dönüştürebilirler. Eğer gerekli tedbirler alınmazsa bu kurumlarla ilgili meşruiyet tartışmaları bundan sonra daha fazla hız kazanacak" diyerek Türkiye’nin bakış açısını dile getirdi.

COVID-19, pandemi ile mücadelede insanlığın modern tıbbın desteğini aldığı ilk küresel sağlık sorunu. Ancak bu pandemi son 20 yıldaki SARS, MERS, Domuz Gribi pandemi ve endemilerinin bir devamı olarak görülmeli. Bu salgınların hepsinin kaynağında ise insanoğlunun doğal eko-sistemlere müdahalesi bulunuyor. COVID-19, bulunacak bir aşı, aşı ve ilaç veya insanlığın yüzde 60-70’inin bu hastalığı geçireceği doğal bağışıklamanın ardından elbette gücünü yitirecek. Ancak COVID-19’un son pandemi olmayacağı kesin ve insanoğlunun ekonomiyle ilgili politikalarını tasarlarken, doğal eko-

sistemlerin dengesini kesinlikle dikkate alması gerektiğinin güçlü bir işaretçisi. İnsanoğlu dünyanın geleceğinde refah içinde yaşamak istiyorsa, ekonomik üretim sürecini çevresel ve eko-sistemsel şartları dikkate alarak yapılandırmayı kesinlikle başarmalı.

(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Haziran-2020 tarihli sayısında yayınlanmıştır.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder